
Nefsin Hevasından Sakınmak
- 1. Biz yeryüzündeki şeyleri, kendisine süs olsun diye yarattık ki, onların hangisinin daha güzel iş yaptığını deneyelim
- 2. Nefsini tasdik etmedikçe Allah’ı tasdik edemezsin. Nefsini tanımadıkça onu tasdik edemezsin.
- 2.1. Onu yaratan Allah, onun devamlı kötülük emrettiğini, kötü hevâsına uyduğunu haber vermektedir.
Dedim ki:
Bana riyâyı ve sebeplerini anlattın. Riyâ nerden ileri gelir?
Dedi ki:
Nefis ve hevâsından ileri gelir.
Dedim ki:
Nasıl nefsimden ileri gelir ki, bana tuzak kuran, dünyayı güzel gösteren düşmanım ve beni fitneye sevk eden dünya vardır?
Dedi ki Düşmanın ancak nefsinden aldığı güçle sana zarar verebilir. Eğer böyle olmasaydı, düşmanın daveti seni Rabb’ine daha çok yaklaştırırdı. Seni davet edince ona uymayı reddettiğinde, bununla taat etmiş olursun. Çünkü o seni Rabb’inin hoşuna gitmeyen şeye davet etmiş, sen ise reddetmişsin. Bu konudaki korunman Allah korkusundan ve O’nun sevabını elde etme ümidinden ileri gelmektedir. Daveti reddederek, ümit ve recayı yerinde kullanmış oluyorsun. Nefsin dünyaya değer vermeyince, onun güzelliği seni Allah’a daha çok yaklaştırır. Çünkü dünya ile imtihan edilmişsin ama ona yüz vermemişsin. Ahireti istemiş ve ona rağbet etmişsin. Dünyada zevk içinde yaşama ve neticede ahirette mahrum kalma ya da sevabından az yararlanmayı reddetmiş ve dünyanın sebep olduğu bir imtihanda Allah’a itaat etmişsin.
Nitekim O şöyle buyuruyor: “
Biz yeryüzündeki şeyleri, kendisine süs olsun diye yarattık ki, onların hangisinin daha güzel iş yaptığını deneyelim
.” ((Kehf, 18/7)) Allah, zînetler arasında senden güzel amel etmeyi istediğini bildirmektedir. Onun için, dünyada güzel nimetler yaratmış ki, kimin daha güzel amel edeceğini denemektedir.
Dünyada yapılacak en güzel amel, ona karşı zahid davranmak ve ahireti ona tercih etmektir. Bunu yapamayınca, Allah’ın kızgınlığına neden olan bütün ziynetlerini terk et. Bu, Allah adına sana gerekli olan verâ’dır.
Sen nefsine uymadıkça, ehl-i dünyanın delâlet ve hataya davetleri sana hiçbir zarar vermez. Aksine, Allah ve Rasûl’ünün sözüne yapışmak ve insanları reddetmekle sevap almış olursun.
Sana düşmanlık yapan, eziyet eden, tuzak kuran ve sana karşı haddini aşan da böyledir. Bundan ötürü Allah’a isyan etmez, ona karşılık vermezsen sana zarar vermez. Aksine senden yararlanmak ister ve kendini helâk eder. Ama kafirler gibi, kendileriyle mücadele etmeyi Allah’ın emrettiği kimseler müstesnadır. Onlarla mücadele etmen sana fayda verir. İki durumda da kârlısın. Ya galip gelirsin ya da öldürülürsün. Galip gelsen büyük sevap alırsın, öldürülürsen şehit olursun. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: “De ki bize yalnız iki iyilikten birini gözetlemiyor musunuz?” ((Tövbe, 9/52)) Öyle ise, sana zarar veren her düşmana, hevâ-i nefsin oyunu neden olmuştur.
Dedim ki:
Öyle anladım ki, korktuğum her mahzurlu iş hevâ-i nefisten ileri gelmektedir. Bu ona muhalefet etmenin, Allah’a itaat olduğunu göstermektedir. Allah’a itaatte ise, sıdk ve muhabbet vardır. Bunu bana biraz izah ve şerh eder misin?
Dedi ki:
Nefsini tasdik etmedikçe Allah’ı tasdik edemezsin. Nefsini tanımadıkça onu tasdik edemezsin.
Onu kontrol etmedikçe onu tanıyamazsın. Nefsini ölüm ve Allah’a arz etmen ve hallerine itiraz etmen gerekir. Onu, iyi yaptığını zannettiği işlerde itham etmedikçe ve kötü yaptıkları işler konusunda aleyhinde hüküm vermedikçe, hallerine itiraz edemezsin. Onu itham edince, teftiş edince, hallerine itiraz edersin; hallerine itiraz edince yapmacık hallerini, aldatmasını ve yalanını anlar ve tanırsın.
Onu tanıyınca ondan sakınırsın, sakınınca gözetlersin, gözetleyince Allah’ın taatından kaçışını, yan çizdiğini, onu yaratanın sevmediği şeylerle süslendiğini görürsün. Çünkü her kötülüğün kaynağıdır. Her belaya sürükler.
Onu yaratan Allah, onun devamlı kötülük emrettiğini, kötü hevâsına uyduğunu haber vermektedir.
Öyle ise ondan sakın ve din konusunda onu itham et.
(er-Ri’aye li Hukûkillâh, Kalp Hayatı, c. 2)
Havas ilmi ve Gizli ilimler konusunda Dünyanın tek internet sitesi.
Benzer Yazılar
Yorumlar
-
Burada değer verdiğin her şey seni dünyaya bağlayan bir zincirden başka bir şey değil ..
Bu dünyanın içerdiği ve senin zihnine layık olan tek amaç, olmadığı yerde umudu algılamakla oyalanmadan onu geçmendir.
Daha fazla aldanmana izin verme.
Gördüğün dünya istediğin hiçbir şeye sahip değil. -
Tevbesinde Durmayan Kulun Allah’a Seslenişi
Hz. Musa zamanında bir adam vardı; bu adam sık sık günahlarına pişman olur, kesin ifadeli tevbeler eder; fakat aradan çok geçmeden sözünden cayarak eski günahlarını tekrar işlemeye dönerdi.
Bir gün her zamanki bin bir cümlelik konuşmasını yaptıktan sonra Ulu Allah Hz. Musa’ya ettiği tövbeleri tutmayan kulu hatırlatarak şöyle buyurdu. “O’na benim tarafımdan de ki; yaptığı tövbeleri böyle sık sık bozmasın. Bana el kaldırarak gözyaşları dökerek verdiği sözleri aklı ermez bir bebek gevşekliği ile çiğnemesin. Sonra tütün tevbelerini kabul etmemi de yaptığı bütün eski yeni günahlar üzerinde kalır ve huzuruma yüklü günahlarının altında ezile ezile çıkar.”
Hz. Musa (a.s.) bin bir cümlelik konuşmasından döner dönmez o kulu çağırarak, Ulu Allah’ın buyurduklarını ona anlatır. Adam sonuncu defa niyetiyle kesin bir tevbe daha yaparak huy edindiği günahlara son verir, Fakat söz verirken gönülden pişmanlık duyduğu halde iradesi zayıf olduğu için bir kaç gün sonra yine eski günahları işlemeye döner
Hz. Musa (a.s.) tekrar bin bir cümlelik konuşmasına çıktığı zaman Allah Musa’ya yine o kulu hatırlatarak şöyle buyurdu.
“O kuluma benden yana de ki, ona artık iyice küstüm. Vermiş olduğu son sözü de çiğnedi. Artık benden rahmet ve mağfiret dilemesin.”
Hz. Musa (a.s.) dönünce o kulu çağırarak Allah’ın buyurduklarını ona bir bir tekrar eder. Yüce Allah’ın Musa vasıtası ile yolladığı bu haberi duyan kul hemen bir dağa çıkar ve Allah’a şöyle seslenir. “Yüce Allah’ım; bana Hz. Musa ile göndermiş olduğun haber nedir? -O kuluma bildir; beni küstürdü; artık duasını dinlemem- buyuruyorsun. Yüce Allah’ım; senin ulu rahmet ve mağfiret hazinen mi tükenmiştir? Yoksa benim gibi zayıf bir kulun günahı senin affediciliğine üstün gelebilir ki artık o kulumu affetmem buyuruyorsun?
Şerrin kapından boş çevrilince benim ulu kapından başkaca hangi kapım vardır? -Haşa- senden başka benim yalvaran sesime cevap verecek bir Allah mı vardır? Senden başka hiç bir Allahın var olabileceğine asla inanmamış olan bir mü’minin senin esirgeyiciliğinden ümit kesince hali nice olur? Cömertlik ve esirgeyiciliğinden ümit kesince halim nice olur? Cömertlik ve esirgeyicilik senin sayılmaz sıfatlarından değil midir? Bu sıfatların üstünlük ve zenginliği karşısında sinek kadar varlığımla benim işlediğim günahlar ne manâ ifade edebilir?
Eğer senin ululuğuna ve tükenmezliğine gönülden inanıp güvendiğim rahmetin tükendi ise beni azabına çarptır. Senden geleceği için ben azabına da razıyım. Benim için senin azabın da rahmetin gibi hoştur. Değil mi ki sayısız varlıkların arasında beni hususi olarak hatırlayıp bana haber gönderdin. İnanmış, varlığını bir ve ortaksız bildiği Allah’a adamış bir kul olarak bu benim için her şeyin üstünde değer taşıyan bir lütuftur.”
Tevbelerini tutmayan kulun bu samimi seslenişleri üzerine günahlı günahsız bütün kullarını sevgisi ile bürüyen Allah, Musa’ya şöyle seslenmiş.
“O, kuluma de ki benim için mühim olan kulumun her adımda beni gereken şekilde bilmesi ve üstünlüğümü tanımasıdır. Dağ başındaki gönülden seslenişleri ile bana olan gevşemez bağlılığını yeterince isbat etmiştir. Ona git ve benden yana müjdele ki böylesine sarsılmaz bir imanın sahibi oldukça, günahları yer ile göğün arasını bile doldurup taşırsa ben onu yine affederim. Çünkü kulumun dediği gibi ben sonsuz esirgeyici ve bağışlayıcı mutlak Bir’im.”[66]
Camiussağir-Suyuti