Kıyamet Günü Allah’ı Görecek miyiz?

Resûlullah (s.a.v.) zamanında bir takım insanlar “Yâ Resûlallah! Kıyâmet gününde Allahü, teâlâyı görür müyüz?” diye sordular. Resûlullah (s.a.v.), “Evet” dedi ve devamla, “Güneşi öğle üstü, açık ve önünde hiçbir bulut yok iken görmek için birbirinizi iterek zarar verir misiniz? Ve yine ayı, bedir olduğu ondördüncü gece, yine açık iken ve...

admin
admin tarafından
24 Eylül 2025 yayınlandı / 08 Ekim 2025 10:04 güncellendi
6 dk 31 sn 6 dk 31 sn okuma süresi
Kıyamet Günü Allah’ı Görecek miyiz?

Resûlullah (s.a.v.) zamanında bir takım insanlar “Yâ Resûlallah! Kıyâmet gününde Allahü, teâlâyı görür müyüz?” diye sordular.

Resûlullah (s.a.v.), “Evet” dedi ve devamla, “Güneşi öğle üstü, açık ve önünde hiçbir bulut yok iken görmek için birbirinizi iterek zarar verir misiniz? Ve yine ayı, bedir olduğu ondördüncü gece, yine açık iken ve onu gece hiçbir bulut yok iken görmek için birbirinize zarar verir misiniz?” diye sordu.
“Hayır, yâ Resûlallah” dediler.

Resûlullah (s.a.v.) “İşte bu iki küreden herhangi birisini görmekte birbirinize meşakkat ve zarar vermediğiniz gibi, kıyâmet gününde Allahü teâlâyı görmekte de biribirinize meşakkat ve zarar vermezsiniz.

“Kıyâmet günü olduğu zaman bir münâdî: “Her ümmet dünyâdayken neye ve kime taptıysa peşine düşsün” diye ilân eder. Bunun üzerine, münezzeh olan Allahtan başka şeylere, putlara ve heykellere tapagelen ne kadar müşrikler varsa, onlardan hiçbiri geri kalmaksızın Cehenneme dökülürler. Artık gerek iyiden ve gerek kötüden, gerek kitap ehli bakıyyelerinden olarak ortalıkta yalnız Allaha tapanlardan başka kimse kalmayınca, yahudilerden geri kalanlar çağırılır ve onlara “Siz kime ibâdet ederdiniz?” diye sorulur. Onlar “Biz Allahın oğlu Üzeyr’e tapıyorduk” diye cevap verirler. Bunun üzerine bunlara, “Yalan söylediniz,

Allah hiçbir eş ve oğul edinmedi

” denilir. “Şimdi siz ne istersiniz?” diye sorulur. “Ey Rabbimiz! Biz çok susadık. Bize su ihsan et” derler. Bunun üzerine onlara, “Haydi su başına gelmez misiniz?” diye işaret olunur ve Cehenneme doğru sevk olunurlar. Cehennem onlara serâb gibi görünür. Onlar birbirlerini çiğneyerek giderken ateşe dökülürler.
Sonra Hıristiyanlar çağırılır, onlara da “Siz kime kulluk ederdiniz?” diye sorulur. Onlar da “Allahın oğlu Mesih-Îsâ’ya ibâdet ediyorduk” derler. Onlara da: “Yalan söylediniz. Allah hiçbir eş ve hiçbir oğul edinmedi” denir. Onlara da ne istiyorsunuz?” diye sorulur. Onlar, “Ey Rabbimiz! Çok susadık bize su ihsan et” derler. Kendilerine “Haydi suya gelmez misiniz?” diye işaret olunur. Nihayet Cehenneme doğru toplanırlar. Cehennem onlara bir serâb gibi görünür. Birbirlerini ezerek Cehenneme düşerler.
Artık ortada sâlih veya fâcir olarak Allahü teâlâya ibâdet eden müslümanlardan başka kimse kalmayınca, âlemlerin Rabbi, Sübhânehü ve teâlâ onlara, orada gördükleri en yakın bir sıfatla tecelli eder ve Allahü teâlâ bu Müslümanlara “sizler ne bekliyor sunuz? Her ümmet ibâdet ettiği şeyin ardına düşüyor” buyurur. Onlar da “Biz dünyâda iken, kendilerine en çok muhtaç olmamıza rağmen bu insanlardan ayrı yaşadık ve onlar ile arkadaşlık etmedik” derler. Bunun üzerine “Ben sizin Rabbinizim” buyurur. Onlar, “Biz, senden, Allahü teâlâya sığınırız. Allahü teâlâya hiç bir şeyi ortak koşmayız” derler. Hattâ bir kısmı (Yapılmakta olan imtihanın şiddetinden dolayı doğru olandan) dönmeye yaklaşır. Sizinle onun arasında bir alâmet var mı ki, bunun sayesinde onu tanıyabileceksiniz?” buyurur. Onlar “Evet” derler. Bunun üzerine, kıyâmetin dehşeti müslümanların üzerinden kaldırılır. Dünyâda kendiliğinden Allahü teâlâya secde edenlerden hiçbiri istisna edilmemek suretiyle Allahü teâlâ müslümanlara secde için izin verecek.

Dünyâda iken ister takvasından, ister riya için olsun secde edenlerden hiçbiri istisna edilmemek üzere Allahü teâlâ her birinin sırtını tek bir tabaka hâline getirecek. Her secde etmek isteyen kafası üzerine düşecek, sonra başlarını kaldıracaklar. Bir de bakacaklar ki, Allahü teâlâ ilk defa gördükleri sıfatına dönmüş olduğu halde, “Sizin Rabbiniz benim” buyurunca, Onlarda “Bizim Rabbimiz sensin” derler. Sonra

Cehennem üzerine bir köprü kurulur

ve şefâata izin verilir. Halk: “Ey Allahım! Selâmet ver, selâmet ver” diye duâ eder dururlar. “Yâ Resûlallah köprü nedir?” diye sorulduğunda, “Kaypak ve kaygan bir şeydir. Orada kancalar, çengeller ve demirden dikenler vardır. Bunlar Necd’de meydana gelen ve Sa’dan denilen sert dikencikler halindedir. Mü’minler, kimi göz kırpacak kadar zaman içinde, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi en iyi cins yörük at ve deve gibi sür’atle geçerler. Mü’minlerden kimi sapasağlam olduğu gibi necat (kurtuluş) bulur. Kimi tırmıklar içinde perişan olmuş olarak salıverilir. Kimi de Cehennem ateşi içine sapır sapır düşerler.

Nihayet mü’minler ateşten kurtuldukları zaman, nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, sizden hiçbir kimsenin, hakkı tamamıyla kurtarmak hususunda Allaha yalvarıp yakarması, kıyâmet gününde mü’minlerden ateşte olan kardeşleri için Allaha yalvarmaları kadar, şiddetli olamaz. Onlar “Ey Rabbimiz! Bu kalanlar bizimle beraber oruç tutarlar ve hac ederlerdi” derler. Onlara: “Tanıdığınız kimseleri dışarı çıkarınız, onların suretleri ateşe harâm edilir” denir. Artık bunlar kimi bacaklarının yarısına kadar, kimi de dizlerine kadar ateşe gömülmüş olduğu halde pekçok halkı dışarı çıkarırlar. Sonra, “Ey Rabbimiz! Cehennemde emrettiklerinden hiç kimse kalmadı” derler. Hak teâlâ, “Geri dönün, kalbinde çok az olsa bile îmân ve yakîn olan her kimi bulursanız onu da çıkarınız” buyurur. Onlar yine pekçok halkı çıkarırlar. Sonra yine, “Ey Rabbimîz! Cehennem içinde, emrettiklerinden hiç kimseyi bırakmadık” derler. Sonra Hak teâlâ, “Dönünüz! Kalbinde pek az hayır olan her kimi bulursanız onu da çıkarırız” buyurur. Yine pekçok halkı çıkarırlar.

Bundan sonra Azîz ve Celîl olan Allahü teâlâ, “Melekler şefâat ettiler.

Peygamberler şefâat ettiler, mü’minler de şefâat ettiler

. Şefâat etmedik bir Erhamür-Râhimîn kaldı” buyurur. Bundan sonra ateşten bir cemâati toplar ve dünyâda iken hiçbir hayır işlemeyip de Cehennemde kömüre dönmüş birçok kimseleri çıkarır ve Cennetin yolları üzerinde olup hayat nehri adı verilen bir nehrin içine onları daldırır. Bunlar sel uğrağında çıkan yabanî reyhan tohumları gibi çıkarlar. Görmez misiniz ki, yabanî reyhan ba’zan bir taş, yahut bir ağaç dibinde olur. Güneye doğru olanı sarı olur, yeşil olur, gölgede olanı ise beyaz olur. (Bunu işitince ba’zıları) “Yâ Resûlallah! Sanki sahrada çobanlık etmiş gibisiniz” dediler. Resûlullah (s.a.v.) devamla şöyle anlattı: “Artık hayat nehrinden boyunlarında halkalar olduğu halde inci gibi güzel olarak çıkarlar. Cennet ahâlisi onları o alâmetle tanırlar, işlenmiş hiçbir ameli, önden gönderdikleri hiçbir hayırları olmadığı halde “Allahü teâlânın Cennete koyduğu azâdlıları işte bunlardır” derler. Sonra Allahü teâlâ onlara, “Cennete giriniz! Gözünüzün görebildiği her ne vara sizindir” buyurur. Onlar, “Ey Rabbimiz! Sen âlemlerden hiç kimseye vermediğini bize ihsan ettin” derler. Kendilerine: “Size bundan efdal bir atıyyem var” buyurur. “Ey Rabbimiz! Bundan da efdal ne var?” derler. Allahü teâlâ: “Benim rızâm! Artık bundan sonra ebediyyen size gadab etmem” buyurur.

admin
admin

Havas ilmi ve Gizli ilimler konusunda Dünyanın tek internet sitesi.

Yorumlar

  1. Kıyâmet Günü’nün Korkuları, Meâli, “Bu Kur’an-ı Kerîm Sihir midir yâhut Siz Onu Göremiyor musunuz?” Olan Tûr Sûresinin 15. Âyet-i Kerîmesinin Tefsiridir. Bunun İçin Kıyâmette Olan Âmâlıktan Murâd, Karanlığa Dalmaktır ve Allahû Teâlâ’nın Cemâl-ı İlâhîsini Görmekten Men’ Olunmaktır. Çünkü Allahû Teâlâ’nın Nûru ile Mahşer Yeri Aydınlanır. Hâlbuki O Zaman Onların Gözlerine Perde Gelip Bu Nûrlardan Bir Şey Görmezler.

    Allahû Teâlâ, Onların Kulaklarına da Perde Çeker, Kelamûllâhı İşitmezler. Hâlbuki Melekler Meâl-i Şerifi, “Şimdi Sizin Üzerinize Korku Yoktur. Siz Mahzûn Dahi Olmazsınız. Siz ve Zevceleriniz, Cennete Sevinçle Dâhil Oldunuz!” Olan A’râf Sûresi 49. ve Zuhruf Sûresinin 70. Âyetleri ile Nidâ Ederler. Mü’minler Bunu İşitir, Kâfirler İşitmezler.

    Kâfirler Konuşmaktan Men’ Olunur. Onlar Dilsiz Gibidirler. Bu da Allahû Teâlâ’nın Meâl-i Şerifi, “Bu Zamandır ki, Onlar Söyleyemezler ve Söylemeye İzin Dahi Verilmez!” Olan Mürselât Sûresinin 35. ve 36. Âyet-i Kerîmelerinden Anlaşılmaktadır.

    İnsanlar Dünyâdaki İşlerine Göre Haşr Olunur. Bâzıları Çalgı Çalmakla ve Dinlemekle Meşgûl Olmuştur. (Her Çalgı Kast Olunmaktadır. İbâdetleri, Kur’an-ı Kerîm ve Zikr Okumayı, Çalgı ile Yapmak da Buna Dâhildir. Çünkü Hiçbir Çalgıda Allahû Teâlâ’nın Rızâsı Yoktur.) Hayatlarında Çalgı Çalmaya ve Dinlemeye Devam Edenler, Kabrinden Kalktığı Vakit, Sağ Eliyle Onu Alır ve Atar ve O Çalgıya Der ki, “Lânet Olsun Sana! Beni Allahû Teâlâ’nın Zikrinden Meşgûl Ettin!” O Çalgı Ona Geri Gelir ve Der ki, “Allahû Teâlâ Aramızda Hükmedinceye Kadar Ben Senin Arkadaşınım. O Vakte Kadar Ayrılamam!”

    Böylece Dünyâda Alkollü İçki İçenler Sarhoş Olarak Haşr Olunur. Başları Kolları Bacakları Açık Olarak Sokağa Çıkan Kadınlar ve Kızlar da Buralarından Kanlar ve İrinler Akarak Haşr Olunur. Zurnacı Zurna Çalarak Haşr Olunur. Herkimse Böyle Allahû Teâlâ’nın Yolundan Ayrılırsa, O Hâl Üzere Haşr Olunur.

    Sahîh Olan Hadîs-i Şerifte Rivâyet Olundu ki; Şarap İçen Kimse, Ateşten Şarap Kabı Boynuna Asılmış ve Kadehi Elinde Olarak Yeryüzündeki Leşlerin Hepsinden Daha Fenâ Koktuğu ve Yeryüzündeki Eşyânın Hepsi Ona Lânet Ettiği Hâlde Haşr Olunur. Zulüm Edilerek Ölenler Zulüm Olundukları Üzere Haşr Olunurlar.

    Sahîh Olan Hadîs-i Şerifte Buyuruldu ki:

    Allah Yolunda Öldürülüp, Şehid Olanlar, Kıyâmet Gününde Yaralarının Kanı Akarak Gelirler. Rengi Kan ve Kokusu Misk Kokusu Gibi Olur. Huzûr-ı Mevlâ’ya Haşr Oluncaya Kadar Bu Hâl Üzere Bulunurlar.

    Bu Zamanda Melekler, Onları Fırka Fırka, Cemaât Cemaât Sevk Ederler. Her Birinin Altında, Kendilerine Zulüm Edenler Bulunarak Haşr Olunurlar. İnsan, Cin ve Şeytân ve Yırtıcı Hayvanlar ve Kuşlar Bir Yerde Toplanırlar. O Zaman Yeryüzü Düz Beyaz, Gümüş Gibi Düz Olur. Melekler Yeryüzündeki Bütün Canlıların Etrâfında Bir Halka Olmuşlardır. Yeryüzünde Bulunanlardan 10 Kat Ziyâdedir.

    Bundan Sonra Allahû Teâlâ 2. Kat Gök Meleklerine Emreder ki, 1. Kat Gök Meleklerini ve Mahlûkatı Çevirirler. Bunlar da Hepsinin 20 Mislinden Ziyâdedir.

    Sonra 3. Kat Melekleri Nâzil Olup Hepsinin Etrâfını Bir Halka Olarak Çevirirler, Bunlar da Hepsinin 30 Mislinden Ziyâdedir.

    Sonra 4. Kat Melekleri, Hepsinin Etrâfını Bir Halka Olarak Çevirirler. Bunlar da Hepsinin 40 Mislinden Ziyâdedir.

    Sonra 5. Kat Göğün Melekleri Nâzil Olup, Bir Halka Olarak Çevirirler. Bunlar da Hepsinin 50 Mislinden Ziyâdedir.

    Daha Sonra 6. Kat Gök Melekleri Nâzil Olup, Hepsinin Etrâfını Bir Halka Olarak Çevirirler. Bunlar da Hepsinin 60 Mislinden Ziyâdedirler.

    En Sonra, 7. Kat Gök Melekleri Nâzil Olup, Bir Halka Olarak Hepsini Çevirirler ki, Bunlar Cümlesinin 70 Mislinden Ziyâdedirler.

    İşte Bu Zamanda Halk Birbirine Karmakarışık Olur. İzdihâmın Çok Olmasından Birbirlerinin Ayaklarına Basarlar. Herkes Günâhına Göre Tere Gark Olur. Bâzısı Kulaklarına Kadar, Bâzısı Boğazına Kadar, Bâzısı Göğsüne Kadar, Bâzısı Omuzlarına Kadar, Bâzısı da Dizlerine Kadar Tere Gark Olunmuşlardır. Bâzı Kimseler de Vardır, Susuz Olan Kimse Su İçtiği Vakit Nasıl Terlerse, O Kadar Az Terler…

    [Îmâm-ı Gazâlî – Kur’an-ı Kerîm’de Kıyâmet ve Âhiret]

Yorum Ekle

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Arkadaşım Aybıma Uyardı Beni, Kardeşlik Sünnetinin Budur Temeli!
24 Eylül 2025

Arkadaşım Aybıma Uyardı Beni, Kardeşlik Sünnetinin Budur Temeli!

Kıyamet Günü Allah’ı Görecek miyiz?

Bu Yazıyı Paylaş

Bildirimler
4