#1
|
|||
|
|||
Tövbe istiğfar Duası
Tevbe istiğfar duâlarının manası yaptığımız bütün günahlara pişmanlık duyduğumuzu ifade etmemiz bundan sonraki hayatımızda bir daha böyle günah ve kusurları işlemeyeceğimize Rabbimize söz vermemizdir.
Günah ve kusurlarına pişmanlık duyup üzüntü ve elem hisseden mü'min önce şu istiğfar duâsını huşû ile okur: استغفر الله استغفر الله استغفر الله العظيم الكريم اللذي لا الاه الاهو الحي القيوم واتوب اِليْهِ توبة عبد طالم لنفسه لا يملك لنفسه موتا ولا حياة و لا نشوراوَاَسْاَلُهُ لتََّوْبَةَ وَلْمَغْفِرَةَ وَلْهِداَيَةَلَناَ اِنَّهُ هُوَ لتَّوّاَبٌ رَحِيمُ "Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe'l-azîm el-kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyü'l-kayyûmü ve etûbü ileyhi tevbete abdin zâlimin li-nefsihî lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Ve es-elühü't-tevbete ve'l-mağfirete ve'l-hidâyete lenâ innehû hüve't-tevvâbü'r-rahîm." "Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden dilimden gözümden kulağımdan ayağımdan ve elimden bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma tevbe ettim pişman oldum. Küfür şirk isyan günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise cümlesine tevbe ettim pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kast ettim. Sen bu tevbemi kabul eyle. Nefsime uyup şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki Peygamberlerin evveli Âdem Aleyhisselâm ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse Bunların cümlesine inandım iman ettim hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim dilimle ikrar kalbimle tasdik ediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur'ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır. |
#2
|
|||
|
|||
Bismillahirrahmânirrahîm
GÜNAH VE TÖVBE İnsan günah işleyebilen bir varlık. "Benim günah işlemem mümkün değil." diyebilen hiç kimse bulunmuyor. Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor. Bizler, akıl ve kalb dengesi içinde hayatımızı sürdürüyoruz. Fakat, insan sadece akıl ve kalbden ibaret olmadığı için, başta nefis olmak üzere baskın duygular, söz dinlemez hisler, önü alınmaz hevesler ve karşı konulmaz vehimler altında, bazen farkında olarak veya olmayarak irademize söz geçiremiyor ve günah işliyoruz. İşin aslına bakılırsa, Yüce Allah bizi kendisine yaklaştırmak, bizi kendisine muhtaç etmek, bizi kendisine çekmek için birbirinden farklı, değişik vesileler yaratmış. Meselâ, acıkma gibi bir duygu verip, bizi rızka muhtaç etmiş, Rezzak olduğunu göstermiş ve bizi bu yolla kendisine bağlamış. Biz de kul olarak bütün ihtiyaçlarımızı O'ndan istemiş, O'nu Rezzak olarak bilmiş, gerçek anlamda rızık verici olarak O'nu tanımışız. Demek ki, Rezzak ismi, acıkmamızı gerektiriyor. Aynı şekilde, biz günahkârız, Allah bağışlayandır. Biz hata işliyoruz, Allah affedendir. Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir. Biz tövbe ediyoruz, Allah tövbemizi kabul edendir. Allah Gafûr'dur, Afuvv'dur, Gaffâr'dır, Tevvâb'dır. İşlediğimiz günahlar bizi Allah'ın bu isimlerine götürüyor, bizi O'na yöneltiyor. Böylece Allah'ı Gafûr ve Gaffâr isimleriyle tanımış oluyoruz. Bediüzzaman'ın dediği üzere, 'Gaffâr ismi günahların vücudunu ve Settâr ismi kusurların bulunmasını iktiza ediyor.' Açıkçası, günah işlensin ki Allah'ın Gaffâr ismi tecelli etsin; kusur edilsin, hata yapılsın ki, Allah da kulunun kusurunu yüzüne vurmayıp örterek Settâr olduğunu göstersin. Bir hadisinde, Sevgili Peygamberimiz (asm) bu tatlı gerçeği ne de güzel dile getiriyor: "Nefsim kudret elinde olan Zât'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helâk eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi."1 Ne kadar günah, o kadar tövbe İnsan nefsine aldanır, şeytana kanar, hislerine hâkim olamaz, iradesine söz geçiremez de, sonunda bir günah işler, ardında da yaptığına, yapacağına bin pişman olur ve tövbe üstüne tövbe eder. İşte, kulun günah işlemiş de olsa tövbe ile Rabbine rücu ettiği bu hal, hadislerden öğrendiğimize göre, Cenâb-ı Hakk'ı hoşnut etmektedir. Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm Rabbinden naklen buyurdular ki: "Bir kul günah işledi ve 'Yâ Rabbi, günahımı affet!' dedi. Hak Teâlâ da, 'Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır' buyurdu. Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve 'Ey Rabbim, günahımı affet!' dedi. Allah Teâlâ da, 'Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.' buyurdu. Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve 'Ey Rabbim, beni affeyle!' dedi. Allah Teâlâ da, 'Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim.' buyurdu."2 Büyük hadis âlimi İmam Nevevî, bu hadisten şu hükmü çıkarır: "Günahlar yüz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar edilse de kişi her seferinde tövbe etse, tövbesi makbuldür. Veya bütün günahlar için bir tek tövbe etse bile, yine tövbesi sahihtir." Bir hadiste de, istiğfar eden kimsenin günde yetmiş defa günahını tekrar etse bile, 'günahında ısrar etmiş' sayılmayacağı belirtilir.3 Hz. Ali (ra)'nin bu konuya getirdiği açıklama daha ilginçtir: "Beraberinde kurtuluş reçetesi olduğu halde helâk olan kimsenin durumuna hayret ediyorum. O reçete de istiğfardır." Zaten Gaffâr ve Tevvâb isimleri, 'çok çok bağışlayan, tövbeleri çok çok kabul eden, her günah işleyişte istiğfar edeni affeden, her tövbe edişte tövbe edenin tövbesini kabul eden' anlamına geliyor. Şayet Cenâb-ı Hak kulunu hayatı boyu sadece bir sefere mahsus olmak üzere affedecek olsaydı, ondan sonra insana günah işleme imkânı ve fırsatı vermemesi gerekirdi. Yani, Allah affetmek istemeseydi, bize af isteme duygusunu vermezdi. Diğer taraftan, Cenâb-ı Hakk'ın günahları bağışlaması O'nun fazlı, lütfu ve ikramıdır. Hadiste de ifade edildiği gibi, günahı sebebiyle cezalandırması ise adaletinin tecellisidir. Said Nursî'nin belirttiği üzere, "Cenâb-ı Hakk'ın günahkârları affetmesi fazldır, tâzib etmesi [azap ile cezalandırması] adldir." Efendimizin (a.s.m.) dizi dibinde yetişen sahabe nesli bu ince noktayı çok iyi kavramıştı. Allah'ın yüce isimlerini mükemmel mânâda hem çok iyi anlamışlar, hem de hayatlarına yansıtmışlardı. Rivayet ettikleri hadislere bakınca, bu eğitimin seviyesini ve anlayışlarının kapasitesini farketmek hiç de zor değildir. Meselâ, kulun günahı ne kadar çok olursa olsun ve kul ne kadar af dilerse dilesin, hiçbir zaman isteğinin karşılıksız kalmayacağını, Hz. Enes haber veriyor. Enes radıyallahu anh, "Ben Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellemi şöyle buyururken dinledim" diyor. "Allah Teâlâ [buyurdu ki: Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Âdemoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim. Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım."4 Peygamber Efendimiz (asm) de, bir hadisinde, kulun işlediği günahtan dolayı tövbe edip Rabbine dönmesini çöl ikliminde yaşayan, çöle çıkınca varı yoğu devesi olan bir insanın üzüntüsünü ve sevincini dile getirerek bize şöyle anlatır: "Öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor. Beraberinde devesi vardır. Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş. Derken uyur. Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş. Devesini aramaya koyulur. Bir türlü bulamaz. Açlıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der: 'Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, ölünceye kadar orada uyuyayım.' Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar. Bir ara uyanır. Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor. Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir. İşte Allah mü'min kulunun tövbe ve istiğfarı ile, böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır."5 Anne çocuğunu ateşe atar mı? Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti, şefkati ve merhameti sonsuzdur. Bütün kullara yeter, bütün bir âleme kâfi gelir. Kendini tanıyan, fakat günahtan elini çekemeyen, nefsinin eline esir düşmüş kullarını kendi hâline bırakmaz. Bir başka deyişle, Cenâb-ı Hak kendisine yönelen kulunu çeşitli vesileler yaratarak onu rahmet iklimine çeker. Yani, Allah kulunu cezalandırmak için yaratmamış, bir fırsatını yakalayıp da onu Cehenneme atmak için dünyaya göndermemiş. İnsan nasıl kendi çocuğunu hatasından dolayı ateşe atmazsa, Yüce Allah da kendisini Rab olarak tanıyan kullarından sonsuz merhametini esirgemez, onları Cehenneme atmaz. Hazret-i Ömer (ra) Saadet Asrında şahit olduğu bir olayı anlatırken, bu hususta Efendimizin (asm) müjdesini bize de ulaştırıyor. "Bir savaş sonrasıydı. Esirler arasında çocuğundan ayrı düşmüş bir kadın da vardı. Kadıncağız çocuğuna olan özlemini gidermek için gördüğü her çocuğu kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu. Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem çevresindekilere:" "Bu kadının kendi çocuğunu ateşe atacağına ihtimal veriyor musunuz?" diye sordu. "Asla, atmaz." dediler. Bunun üzerine Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem: "İşte Allahu Teâlâ kullarına bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir." buyurdu."6 Hadis-i şerifler Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz mağfiretini ve rahmetini anlatıyor. Aynı şekilde, şaşmaz bir prensip olarak âyet-i kerimeler, genel ölçüleri verdikten sonra önemli bir noktayı hatırlatıyor. O da, kulluk şuurunu zedelememek, kulun Rabbine olan saygı sınırını taşmamaktır. Tövbe, istiğfar ettikten sonra, nasıl olsa Allah affeder deyip suç işlemeyi sürdürmemeli ki, kulluk sırrı kaybolmasın. Kur'ân bu gerçeğe şöyle işaret eder: "Onlar çirkin bir günah işledikleri veya herhangi bir günaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlarlar ve günahlarını bağışlaması için O'na niyazda bulunurlar. Günahları ise Allah'tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler."7 Günahla Manevî Yükseliş Kul işlediği günahtan dolayı Allah'a daha ciddi olarak sığındığı ve daha ihlaslı bir şekilde yöneldiği takdirde, manevî bir yükselişe de geçebilmektedir. Kur'ân bu gerçeği 'günahların sevaba dönüştürülmesi' şeklinde anlatmaktadır. "Ancak tövbe eden ve güzel işler yapanlar bundan müstesnadır. Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir."8 Cenâb-ı Hak, suç ve günahlarını itiraf eden, pişmanlık duyan kimselerin hem günahlarını bağışlıyor, hem de günahların yerini sevapla dolduruyor, böylece günah yerini sevaba bırakıyor, günah sevapla yer değiştiriyor. Bu sırdandır ki, bazı hadis âlimleri, "Birtakım günahlar vardır ki, mü'min için birçok ibadetten daha faydalıdır." derler. Herkes hata işleyebilir, hatta herkes mutlaka hata eder, günaha girer. Fakat günahkârların da hayırlısı vardır. Bu hayrı Efendimiz (asm) şöyle ifade eder: "Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tövbe edenlerdir."9 Hata işleyenlerin tövbeleri ile hayırlı bir insan olmalarının ötesinde, bir de Allah'ın sevdiği bir kul olma mertebesine yükselmeleri sözkonusudur. Kur'ân'ın gösterdiği bu müjde, İslâm'ın insana sunduğu en tatlı müjdelerden biridir: "Muhakkak ki, Allah çok çok tövbe edenleri ve temizlenenleri sever."10 Peygamber Efendimiz (asm), bu âyeti şöyle tefsir ederler: "Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste tövbe eden kulunu sever."11 Bu sevginin gerçek şuurunda olan Peygamberimiz (asm), hiçbir günahı olmadığı, günahlara karşı korunduğu halde, günde yetmiş kere, bazı zamanlar yüz kere tövbe ve istiğfar ederdi. Çünkü, istiğfarın içinde 'mahbubiyet' mertebesi ve sevinci vardır. Ancak, bu müjdeyi yanlış bir tarafa çekerek, "Madem günahlar sevaba dönüşebiliyor, önce günah işleyip sonra da tövbe etsek olmaz mı?" gibi cerbezelerle meseleyi istismar etmemek de gerekir. Böyle bir yaklaşım, her şeyden önce, kulluk edebine aykırıdır. Bu durum, -hâşa- Allah'ı imtihan etmek, dinî hükümleri ciddiye almamak sayılır ki, işin sırrını kavramamak olur. Böyle bir istismara karşı, birçok âyette af yetkisinin Allah'a ait olduğu, Allah'ın istediğini bağışlayacağı, istediğini azaba çarptıracağı bildirilerek, havf-reca muvazenesine, ümit-korku dengesine dikkat çekilir. Kaldı ki, "Nasıl olsa tövbe ederim." düşüncesiyle günaha dalan kimse tövbe etme fırsatı bulabilecek midir, buna ömrü yetecek midir, bir garantisi var mıdır? Veya en önemlisi, davranışları Allah'ın gazabını çektiği halde, Allah kendisine tövbeye dönüş fırsatı verecek midir? Bütün bunların da gözönünde tutulması gerekir. "Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur." Bütün bunlarla birlikte, özellikle her gün yüzlerce günahın hücumuna maruz kalan mü'minin en mühim meselesi, günahtan kaçınmaya çalışması, günahlı ortamdan uzak durması, günah işlemeye açık olan kapılara yanaşmamasıdır. Bir bakıma, 'def'i şer' yapması, şerli işlerden uzak kalmasıdır. Bu husus bu zamanda çok büyük önem kazanmaktadır. Takva sırrına da ancak bu yolla erişilebilir. Çünkü bir haramı, bir büyük günahı terk etmek farzdır. Bir vacibi işlemek birçok sünnetten daha sevaplıdır. Takvanın esas alınmasıyla binlerce günahın hücumuna karşılık bir kerelik yüz çevirme ile, yüzlerce günah terk edilmiş, dolayısıyla yüzlerce farz ve vacip işlenmiş olur. Böylece, takva niyetiyle, günahtan kaçınmak maksadıyla çok sayıda salih amele yol açılır. Çünkü bu zamanda "Farzları yapan, kebireleri işlemeyen kurtulur."12 Bu kurtuluşu, yani büyük günahlardan kaçınanların nimete, ikrama ve Cennet saadetine ereceklerini Kur'ân haber veriyor: "Eğer size yasaklanmış günahların büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günahlarınızı örter ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan Cennete koyarız."13 Madem öyledir, "Hayatınızı imanla hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz."14
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#3
|
|||
|
|||
2 Rekat Allah rızası için tevbe namazı kıldıktan sonra 3 kere bu okunuyor
"Allâhümme ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vağdike mestetağtü. Eûzü bike min şerri mâ saneğ'tü. Ebû ü leke biniğmetike aleyye ve ebû ü bizenbî fağfirlî zunûbî fe innehû lâ yağfiruz-zunûbe illâ ente (bi rahmetike yâ erhamerrâhimîn)." Arkasından 100 kere Estafirullah 100 Salavat şerife Allah tevbelerinizi kabul buyursun... .
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan, Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren.. |
#4
|
||||
|
||||
Tövbe İstiğfar Duası Okunuşu: “Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve, El-hayyü’l-kayyûmü ve etûbü ileyhi. Ve nes-elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ, innehû, hüve’t-tevvâbü’r-rahîm. Tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ.”
Tövbe İstiğfar Duası Anlamı: Mağfiretini talep ediyorum Allâh’ım! Bağışlamanı diliyorum Rabbim! Kusur ve günahlarımdan beni tertemiz kılmanı istiyorum Yüce Mevlâm! (Bir aciz kul olarak ben) Kerîm olan, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan, dâimâ diri (el-Hayy) ve her şeyin kendisiyle ayakta durduğu ve varlığını sürdürdüğü (el-Kayyûm) Yüce Rabbimin mağfiretini (bağışlamasını) niyaz ederim. O’na yönelir ve Yüce Zât’ından bizlere tevbe, mağfiret ve hidâyet lutfetmesini talep ederim. Zira tevbeleri kabul eden ve kullarına son derece merhametli olan O’dur. Kendi nefsine zulmeden ve ölmeye de, hayatta kalmaya da, yeniden dirilmeye de kendi iktidârı olmayan aciz bir kul olarak Rabbime tevbe ederim. Kul, “Estağfirullah” sözü ile hatasının farkında olarak, Cenâb-ı Hak’tan hiçlik duygusu içinde bağışlanmayı isterken, yine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den nakledilen “Seyyidü’l-İstiğfâr” sözleri ile de Rabbine, yeniden bir kulluk sözü verir. Diğer bir ifadeyle “Elest bezmi”ndeki ahdini tazelemiş olur.
__________________
Yarına kaldı şarkılar aman Bu yaraya deva değil zaman Ateş düştüğü yeri yakar Bu düzeni bozuk dünya yalan.. |
#5
|
||||
|
||||
Tevbe-i istiğfar
Tevbe-i İstiğfar
Tevbe ettim Estağfirullah ya Gaffar, ya Settar, ya, Rahman, ya Rahîym, ya Allah.''21 defa oku'' Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azim el-kerim, ellez lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayymü ve etbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsih, lâ yemlikü li-nefsih mevten velâ hayâten velâ nüşrâ. Ve es-elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ, inneh, hüve’t-tevvâbü’r-rahim. Ya Rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma karşı tövbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tövbe ettim, pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm-ü cezm-ü kast ettim. Sen bu tövbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, Yâ Rabbi. Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerin evveli dem Aleyhisselâm, ahiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ikisi arasında her ne kadar peygamber gelip geçtiyse, Bunların cümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün peygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhi kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum ve yine iman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur’ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’dır. Amentü billâhi ve melâiketih ve kütübih ve Rusulihi ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi, hayrih ve şerrih minellâhi teâlâ ve’l-bâsü bade’l-mevt. Hakkun, eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resûlüh.
__________________
Zaman gösterdiki : Cennet ucuz değil cehennem dahi lüzumsuz değil . Bediüzzaman Said Nursi |
#6
|
|||
|
|||
Aldı verdi yapar, konuşup konuştururuz. Bir küser, bir barışır; istihza ederiz. Pimpiriklenir, huylanır, günlerce vesveseye boğuluruz. Pişman olur, ardına unutur ve yeniden günaha meylederiz.
Tüm bunlar, zihni arayüzde yaşanan alı al moru mor heyecanları, saçma sentetik hâl ve davranışlardır, kalbin üstünü tıpkı bir su buharı gibi sarıp, aynadaki hakikat yansımalarını örterek, bedensellikte katılaşmayı kolaylaştırır. Kişi, bu sentetik hallerin, melankolik ve duygusal yaşamın içinde istiğfar ile uyanabilirse, kahve köpüğü kıvamındaki sahte duygu ve düşünceleri arıtarak, kalp aynasını biraz olsun temizleyecek güce erişebilir. Kalp, temiz olursa aynaya düşen görüntüler, hakikate dair bir takım bilişler olarak ortaya çıkar. Kalbin üstünde uçuşan duygu ve düşünceler bulut gibidir. Üflesen dağılır, itibar verirsen sahte bir kişilik oluşur. Kalbin üstündeki tortu ve mikrobu istiğfar ile temizlemek önceliğimiz olmalıdır. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi: “Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû: Allahım! Günahımın hepsini; küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını, açığını, gizlisini bana bağışla!” (Müslim, Salât 219. |
#7
|
||||
|
||||
İstiğfar Duası
Ömrünüzde 1 kerede olsa okuyun.
__________________
Unutmayasın.Elindeki Sırrı Saklayamayana. Yeni Sır Vermez.Sırların Sahibi. Şeyh-ül Ekber Muyhiddin İbn’ül Arabi KS |
#8
|
|||
|
|||
Allah razı olsun okudum Rabbim istifade edenlerden eylesin.
|
#9
|
||||
|
||||
Bu tip duaları 1 kerede okumak iyidir.
En azından hiç okumamaktan. Ameline yazılacağı için . Faydasını ahirette görürüz diye umuyoruz.
__________________
Unutmayasın.Elindeki Sırrı Saklayamayana. Yeni Sır Vermez.Sırların Sahibi. Şeyh-ül Ekber Muyhiddin İbn’ül Arabi KS |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
ifritten kurtulmak | Mehmet19 | Sorularınız | 41 | 29.10.24 00:18 |
99 Esma ile Tövbe - Bir çok müsibetin kalkması | Celcelutiye | Tecrübe Ettikleriniz | 299 | 28.09.24 10:20 |
99 Esmaül Hüsna ŞİRK Tövbesi | BirFaniii | Tövbeler & Uyarılar | 0 | 08.06.24 21:16 |
1001 Esma ile Tövbe | Celcelutiye | Tecrübe Ettikleriniz | 53 | 23.01.24 23:14 |
Çok Güzel Bir Tövbe Tertibi | Abdullah07 | Tecrübe Ettikleriniz | 2 | 26.02.21 02:11 |