|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Nefis Terbiyesinde yedinci son Basamak -Nefs-i Kamile-
Seyr-u sülûkün son evresini oluşturan ve Kur’ ân-ı
Kerîm’de; “Nefsini temizleyen kurtuluşa ermiştir.”âyetiyle işaret edilen nefs-i kâmile, olgun nefis demektir. Sıfatların kemâl mertebesine ulaşması aşaması olup, nefis artık arınmayı tamamlamış, felâha kavuşmuştur. Üzerinden perdelerin tamamen kalktığı, zulmetin kalmadığı nefs makamıdır. Nefsi kâmile’nin seyri, lillah’tır. Âlemi, çoklukta birlik (kesrette vahdet); birlikte çokluk( vahdette kesret) âlemidir. Mahalli en gizli bir yerdir (ahfâ) ki; onun gizliliğe (sır) nisbeti, ruhun cisme nisbeti gibidir. Hâli, bekâ (ebedilik, sonu olmama)’dır. Takip ettiği yol, bütün önceki nefis aşamalarında açıklanan yolların tümüdür. Sıfatları da önceki bütün nefislerin iyi ve güzel vasıflarıdır. Bu makamda riyazet yoktur. Orta bir yol izlemek yeterlidir. Çünkü artık sâlik, sülûkunun doruk noktasına ulaşmıştır. Nefsi zekiyye sahibi zât, Allah’ın bütün isimlerine, sıfatlerına ve zâtının tecellîlerine mazhar olur. Her yüzyılda bir, iki yada üç tane bulunur. Bunlardan birisi irşad edici Kutub,ikincisi Gavs-ı A’zam, üçüncüsü de Kutbu’l Aktâb dır ki; bunlara “üçler” denir. Nefs-i kâmile sahibi olmak, bu “üçler” denilen zatlara özgüdür. Tek bir tane nefsin, ilk mertebeden yedinci mertebeye doğru yükseldikçe, cismiyet, karanlık gibi özelliklerden sıyrılıp, ruhânîlik, nurânîlik ve latiflik kazandığını görüyoruz. Her nefis mertebesinin kendine göre seyri, yeri ve hâli vardır. Her mertebenin zikir ve eğitim metodu bulunmakta olup, Kelime-i Tevhid’e her mertebede değişik anlamlar verilmektedir. İnsanların çoğunda nefs-i emmâre bulunmakta olup, nefs-i kamile olanların sayısı çok azdır... |
#2
|
||||
|
||||
nefis mertebesi ilgi alanım tam da böyle bişy arıyordum.Saolun hepsini rahat kafayla okuyacam
|
#3
|
|||
|
|||
Allah nefsimizi terbiye etmeyi nasip etsin.zira kednisi en azılı düşmanım
. |
#4
|
|||
|
|||
Rabbim bizleri nefsin ve şeytanın oyunlarından isteklerinden uzak tutsun
|
#5
|
|||
|
|||
Alıntı:
ALLAH c.c razı olsun abim 7ler 40 lar nerede onu de hele ;) |
#6
|
|||
|
|||
3,5,7,40,300 ler onu mu dedin ademim,oruç kafası anlayamadım abim...
|
#7
|
|||
|
|||
Evet abi onlari kast ettim
|
#8
|
|||
|
|||
Sözlükte “erkek; mert ve yiğit” anlamlarındaki recül kelimesinin çoğulu ricâl ile gayb kelimelerinden oluşan ricâlü’l-gayb tabiri Farsça’da merdân-ı gayb, merdân-ı Hudâ; Türkçe’de gayb erenleri, üçler yediler kırklar şeklinde ifade edilir. Ricâlü’l-gayba Arapça’da mestûrûn, mektûmûn, ahfiyâ (örtülü, gizli ve saklı olanlar) gibi isimler de verilir. Ricâlullah kavramı ricâlü’l-gaybdan daha geniş kapsamlı olmakla birlikte ricâlü’l-gayb yerine de kullanılmaktadır (bk. RİCÂLULLAH). Ricâlü’l-gayb tabiri tasavvufta birkaç anlama gelir. Birinci anlamda arzda ve semada Hak’tan başka yerlerini kimsenin bilmediği, alçak sesle konuşan, utangaç, yeryüzünde vakarla yürüyen, kendilerine rastlayanlara selâm verip geçen ve huşû içinde yaşayan velîler zümresini ifade eder. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre mümin ve dindar cin taifesiyle (el-Cin 72/11, 12, 15) bilgilerini ve rızıklarını şehâdet âleminden değil gayb âleminden alan velîler ricâlü’l-gayb olarak kabul edilmiştir (el-Fütûḥât, II, 14). Yaygın tasavvuf anlayışına göre ricâlü’l-gaybın şahısları değil mânevî halleri gizlidir. Böylece velâyetin bâtınîliğine vurgu yapılmıştır. Ricâlü’l-gaybdan olan velîlerin halleri gizli olduğu için yapıp ettikleri herkes tarafından kolaylıkla anlaşılmaz. Maddî varlıkları bakımından insanlar arasında bulunsalar da mânevî yönden sıradan insanların idrak edemeyeceği fonksiyonlara sahiptirler. Bununla birlikte ricâlü’l-gayb birbirini tanımaktadır.
Ricâlü’l-gayb telakkisine göre Allah, dünyanın cismanî düzenini sağlamaları için bazı insanların çeşitli görevler üstlenmesini takdir ettiği gibi âlemdeki mânevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini, kötülüklerin giderilmesinde sevdiği bazı kullarını görevlendirmiştir. Herkes tarafından kolayca tanınmadıkları veya gizli olan hakikatlere, sırlara vâkıf olduklarından ricâlü’l-gayb adı verilen bu seçkin kişilerin arasında bir düzen ve bir hiyerarşi vardır. Bu inanca ilk defa Muhammed b. Ali el-Kettânî’de (ö. 322/934) rastlanır. Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîḫu Baġdâd’ında (III, 75-76) Kettânî’ye atfedilen en eski rivayetlerden birinde ricâlü’l-gayb nükabâ, nücebâ, büdelâ, ahyâr, umed ve gavs (kutub) şeklinde sıralanmaktadır. Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî tasavvufî mahiyetteki tefsirinde velîlerin üstünde evtâd, evtâdın üstünde revâsînin bulunduğunu, bir felâket zamanında kulların dua merciinin evtâd olduğunu söylemiş, revâsîyi kutbun altında yer alan Allah dostlarının havâssı kabul etmiştir (Ateş, s. 199-200). Abdülkerîm el-Kuşeyrî, ricâlü’l-gayb tabakalarına herhangi bir işarette bulunmayıp sadece İmam Şâfiî’nin evtâddan olduğuna dair bir rivayeti nakletmiştir (Risâle, s. 120). Gazzâlî’ye göre Allah’ın öyle kulları vardır ki zamanlarında arzın direkleri (evtâd) olan peygamberlere halef olmuştur. Nübüvvet sona erince Allah abdal denilen bu halefler grubunu Resûl-i Ekrem’in yerine ikame etmiştir. Onlar ibadetlerinden dolayı değil ciddi vera‘, samimi niyet, korkaklığa varmayan sabır, zillete düşmeyen tevazu sahibi olup herkese iyilik düşünmelerinden, Allah için nasihat etmelerinden dolayı bu makama ermişlerdir. Otuz kırk kişi civarındaki bu kimseleri Hak seçmiş olup İbrâhim kalbi üzeredirler (İḥyâʾ, III, 377). Sülemî, Kuşeyrî ve Gazzâlî gibi ilk sûfî müelliflerin tasavvuf anlayışında ricâlü’l-gayb telakkisi mevcut olmakla beraber bu anlayış hiyerarşik ve sistematik bir görünüme sahip değildir. Kettânî’den sonra bu konudan daha açık ve geniş biçimde Hücvîrî bahsetmiş, ricâlü’l-gaybı “ehl-i hal ve’l-akd” şeklinde nitelemiş, ancak itirazlardan çekinerek ayrıntıya girmemiştir. Hücvîrî’ye göre ricâlü’l-gayba dair hadislerin sıhhatinde Ehl-i sünnet’in icmâı vardır. Keşfü’l-maḥcûb’da (s. 330) sıralama ahyâr (300 kişi), abdal (büdelâ, kırk kişi), ebrâr (yedi kişi), evtâd (dört kişi), nükabâ (üç kişi), kutub (gavs, bir kişi) şeklindedir. İbn Teymiyye bu terimlerin âyet ve hadislerde geçmediğini, sadece abdal konusunda Hz. Ali’den gelen zayıf bir rivayet bulunduğunu belirtir (Mecmûʿatü’r-resâʾil, I, 57-61). İbn Haldûn’a göre ricâlü’l-gaybdan bir velîler silsilesi çerçevesinde ilk defa genişçe bahseden sûfî Hakîm et-Tirmizî’dir. Tirmizî ricâlü’l-gayb tabirini kullanmasa da velâyet şemasında resul, nebî ve hâtemü’l-evliyâdan sonra sayıları kırk kişi olan büdelâya yer vermiştir. Ona göre büdelâ Hz. Peygamber’in Ehl-i beyt’indendir ve âlem onlarla ayakta durur. Hakîm et-Tirmizî’yi takip ederek ricâlü’l-gayb ile velâyet anlayışını tasavvuf düşüncesinin merkezine alan Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre ricâlü’l-gayb içinde sayıları belli olanlar (ricâlü’l-aded) bulunduğu gibi sürekli artıp eksilenler de (ricâlü’l-merâtib) vardır. Tasavvufî anlayışa göre kutub, ricâl hiyerarşisinin başıdır (bk. KUTUB). Kutubdan sonra vezirleri konumunda olan iki imam (imâmân) gelir. Kutub ve imâmâna üçler denir. İmâmânı evtâd takip eder. Evtâd âlemin dört yönünde görevlendirilmiş dört velîdir. Evtâdın her biri bir peygamberin kalbi üzeredir ve dört büyük meleğin ruhaniyetinden yardım alır. Abdalın dört evtâd, iki imam ve bir kutub olmak üzere yedi kişi olduğu ifade edilmiştir. Bu hususta en yaygın telakki abdalın yedi veya kırk kişiden meydana geldiği şeklindedir. Her asırda mutlaka mevcut olan, yeryüzünde durmadan seyahat eden ricâlü’l-gayb zümresidir (bk. AHYÂR). Nücebâ insanları ıslah etmeye, sıkıntılarını gidermeye çalışan, bütün yaratıkların mânevî yüklerini taşımakla mükellef kırk kişidir. Nükabâ Allah’ın bâtın isminin tecellileri olan 300 kişidir. İnsanların bâtınlarına yönelip nefislerde bulunan gizli şeyleri âşikâr hale getirirler. İbnü’l-Arabî’ye göre nükabâ feleklerin burçları sayısıncadır, yani on iki kişidir. Kutbun nazarının dışında olan velîlere efrâd denir. Hızır bunlardandır. Belirli bir sayıları yoktur. Hz. Peygamber’e mükemmel bir şekilde tâbi olarak ferdiyet tecellisine mazhar olurlar. İlâhî huzurda daima ibadetle meşgul olup Hak’tan başkasını tanımayan kerûbiyyûn meleklerine benzerler (el-Fütûḥât, I, 160; II, 6-9). |
#9
|
|||
|
|||
Manevî görevliler diye bilinen “Ricali Gayb” iki guruptur:
A. Karar organı B. İcra organı Karar organı “Divan” ya da “Divan-ı Kebir” gibi isimler ile anılır. İki tür toplantısı vardır. Aylık toplantılar. Ki her arabî ayın 14’ünü 15’ine bağlayan gece, çeşitli yerlerde yapılır. Yıllık toplantısı, ki bu da senede bir defa, Efendimiz (aleyhisselâm)’ın Rasûllük görevini almadan evvel inzivaya çekildiği Hıra Dağı’nda olur. Bu “Divan-ı Kebir”e katılanların büyük kısmı ölüm ötesi yaşama intikâl etmiş büyük evliyaullâhtan, üçte bir kadarı da şu anda Dünya üzerinde bilfiil görevli yüksek derecelilerden teşekkül eder. Toplam 66 kişilik Divan ehline Dünya üzerinden, zamanın “Gavs”ı, “Kutb-ul İrşâd” ve “Kutb-ul Aktab” olan iki yardımcısı, dört unsur üzerinde tasarrufu olan dört kutub, yedilerin tamamı “Gavs”ın tasarruf dairesi dışında olan “Müferridûn” namıyla bilinen 11 kişi katılır. Varlık üzerinde, ilâhî ilim gereği alınması gerekli tedbirler hakkında kararlar alınır ve bu kararlar icra organına nakledilir. Divan’da, varlık üzerinde, ilâhî ilim gereği alınması gerekli tedbirler hakkında kararlar alınır. “Divan-ı Kebir”in tabii başkanı Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem)’dir. Onun gelmediği toplantılarda ise, şayet var ise o devrin “İnsan-ı Kâmil”i, yoksa zamanın “Gavs”ı başkanlık görevini ifa eder. “İnsan-ı Kâmil” her asırda bulunmaz. “Gavs” ise her asırda vardır ve kıyamete kadar sürekli, bir kişi, o görevi ifa eder. “İnsan-ı Kâmil” rütbesi, en üsttür ve birkaç asırda bir o rütbeye nail kılınmış kişi gelir yeryüzüne. “Müceddid-i zaman” yüz yılda bir gelir. Dinin, o günün insanlarının anlayışına göre yenilenmesi görevini ifa eder. O da divan ehlindendir. Son müceddid de “Mehdi” lakabıyla bilinen Zât-ı kirâmdır. Aynı zamanda “İnsan-ı Kâmil”dir, Mehdi!.. Gavs, hem Rasûlullâh (aleyhisselâm) katılmadığı zamanlarda divan başkanlığı yapar, hem de icra organının başıdır. Kutb-ul İrşâd tamamıyla, çeşitli burçlardan, bilinen ve bilinmeyen sayısız yıldızlardan gelen tesirler üzerinde görev yaparak, bunlardaki sayısız mânâların gereğinin yeryüzünde mevcut insanlar ve cinler üzerinde açığa çıkması hususunda çalışır. Kutb-ul Aktab ise, Gavs’tan çıkan emirleri çeşitli ilgili mercilere dağıtır. Divan’a katılan cinlerin evliyası dahi emirleri Kutb-ul Aktab’dan alırlar. İcra Organı ise bir tür Ricali Gayb ordusudur. Divan’ın kararlarının tatbikiyle görevlidirler. Bu ordunun başkumandanı “Gavs”ı zamandır. Tâbiri câiz ise genelkurmay başkanı durumunda olan “Kutb-ul Aktab”dır!.. Sonra 4’ler gelir. Sonra tasarruf sahibi olan 7’ler gelir. Sonra 12’ler gelir. Sonra 40’lar gelir. Sonra 300’ler diye bilinen 313 kişi vardır. Sonra 1200’ler gelir ve daha sonra da yöresel kutuplar iş görürler. Kutb-ul İrşâd, âlemlerden gelen feyzi insanlığa dağıtır. Bu evliyaullâhın çok azı, yani “Divan ehli” olanlar ile “icra” organından birkaçı “fetih” sahibidir. Geri kalan bir miktar “keşif” ehlidir. Büyük çoğunluğu da bilinçdışı olarak bu görevleri ifa ederler. Geçmiş evliyaullâh arasında Abdulkâdir Geylânî, “Gavs”iyet göreviyle birlikte “İNSAN-I KÂMIL”lik görevi de kendisinden cem etmiş olduğundan, “Gavs-ı Â’zâm” lakabıyla bilinir. İkinci “İNSAN-I KÂMIL” Abdülkerim Ceylî ya da diğer ifade şekliyle Geylânî ise, çok eserler yazmıştır hakikat bahsinde ve marifetullâh bahsinde; ki bunların içinde en çok bilineni “Geçmişin ve geleceğin ilmini kendinde toplamış olan İnsan-ı Kâmil” adıyla kaleme aldığıdır. Bizde kısaca “İnsan-ı Kâmil” diye bilinir. “Fetih” ehli olan görevliler Dünya üzerinde tüm cereyan eden işlere vâkıftırlar. “Keşif” ehli ise sadece görev alanı ile sınırlıdırlar. Her bir görev düzeyindeki velî, ancak kendi düzeyinde olanı ve altındakini bilir. Üst grubu ise, sadece onunla temasta olan alt grubun başkanı bilir. Bir de “Divan”a katılanlar, kendi üstlerindekileri bu vesile ile bilirler! |
#10
|
|||
|
|||
Alıntı:
|
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Nefis Terbiyesinde altıncı Basamak -Nefs-i Marziye- | ayhan571 | Tövbeler & Uyarılar | 2 | 24.12.22 21:42 |
Nefis Terbiyesinde İlk Basamak -Nefs-i Emmare- | ayhan571 | Tövbeler & Uyarılar | 4 | 13.05.21 16:39 |
Nefis Terbiyesinde beşinci Basamak -Nefs-i Raziye- | ayhan571 | Tövbeler & Uyarılar | 0 | 19.03.21 14:49 |
Nefis Terbiyesinde dördüncü Basamak -Nefs-i Mutmainne- | ayhan571 | Tövbeler & Uyarılar | 0 | 19.03.21 14:43 |
Nefis Terbiyesin de üçüncü basamak -Nefs-i Mülhime- | ayhan571 | Tövbeler & Uyarılar | 0 | 19.03.21 14:37 |