Sebepler Yasası mutlaka bir hareketten doğmalıdır
Karma dediğimiz kavram yani diğer Sebepler Yasası mutlaka bir hareketten doğmalıdır. Sebep hareketin kendisidir ve bir sonuç doğurur. Burası bu meselenin en önemli odağı olduğu halde varlıkların kabullenmekte en çok zorlandıkları noktadır o yüzden derler ki: “Yüce Rabb’im bunu bana neden verdin, ben ne yaptımda sen şimdi beni bu hallere soktun” diyen yakarışların arkasında, kişinin kendi mesuliyetinden kaçıyor olması vardır.
Ancak bu bireyin doğasıdır. Bunun için varlığı suçlamak mümkün değildir. Gelişmekte olan varlık elbette bir çocuk edasında kaçacaktır. “Bunu sen mi yaptın evladım dediğinizde, yok bunu ben yapmadım amca, şuradan geçen biri yaptı herhalde” diye cevap verir, korkunun da elbetteki bir etkisi vardır ama burada egonun hazza odaklanmış olması ve yaptıklarından sorumlu olmama hali vardır. Ego, Vicdanın sesini mümkün olduğu kadar en derinlere bastırma arzusu duyar çünkü vicdan oradan konuştuğu sürece” bak bu yaptığın yanlıştır, bunu yapmamalısın, bu konuda doğru hareket etmelisin” diye konuştuğu sürece kişi doğru yönlenmek zorunda kalıyor ama doğrular her zaman onun egosuna hizmet etmiyor.
Çatışma temelden buradan kaynaklanır, bakınız psikolojide çatışmadan söz edildiği zaman şöyle anlatacaktır. “Bir ilkel içgüdülerimiz var, bir de bilinç var, bir de yüksek benliğimiz var. şimdi bu ilkel içgüdülerimiz bizim bilinçaltımızı oluşturan mekanizma yani, der ki benim birtakım temel içgüdülerim var. Bunları karşıla, nedir? Karnım aç, susadım, cinsellik ihtiyacım var, şudur, budur, canım çekti onu da yapayım gibi, şu an kızdım iki tane patlatayım, onu da döveyim, buna da küfür edeyim gibi tamamen vahşi, yabani içgüdülerle dolu bir kısmımız, bir yandan da üst bilinç dedikleri, daha ahlaki, daha etik olan; “Tamam sen şimdi şu Ahmet efendiyi dövmek istiyorsun ama herkesin içinde bu adama saldırırsan, senin hakkında ne düşünürler, topluma uygun değil bu yaptığın ayrıca etik değil, ahlaklı değil gibi uyaran mekanizmadır, bu herkeste bulunur, bir temel içgüdü vardır, bunu cinselik üzerinde çok kullanırlar, cinsel bir güdü aniden oluşur ama yukarıdaki üst bilinç “ olmaz sen evlisin, gerçekleştiremezsin” diye frenler gibi.Buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Bu geçerli bir mekanizmadır, gerçekten de bireyin içgüdüleri ve aynı zamanda da üst bilincin toplum tarafından oluşturulmuş bir takım etik değerleri vardır. Birey bunların arasında kalır, çatışma dediğimiz şey de buradan çıkar. İçinde yapmak istediği şeyler var, bir yandan da toplumun koyduğu ve büyürken öğrendiği kurallar, yapmak istediği şeyi durduruyor. Gidip,Ahmet efendiyi dövmek istiyor ama topluma uygun düşmeyeceğini biliyor, kendisi bir yerde genel müdür, birini döverse bu ona yakışmayacak diye dövemiyor bu onun içinde kalıyor, sıkışıyor sıkışıyor, bunun gibi pekçok içgüdü bir araya geliyor, sıkışıyor, sonra bir bakıyorsunuz koskoca genel müdür tırmak yemeye başlamış, gözü seyirmeye başlamış, çeşitli tikleri başlamış niye? İçinde birtakım dürtüler var onları boşaltamıyor.
Bu psikolojik mekanizma aynı zamanda aslında, neden sebep-sonuç yasasıyla da çok örtüşür. Sizin o ilkel ve durduramadığınız içgüdüler ve bunları gerçekleştirmeniz sebepleri yaratır işte o sebeplerde daha sonra size sonuçları getirir. Sizin psikolojinizden, kendinizden, bünyenizden çok bağımsız şeyler değildir, oluşturduğunuz sebepler. Ancak daha sonra bunları kabullenmek, bu sebepleri ben oluşturdum ve sonuçları da yine ben alacağım kısmında büyük bir çatışma yaşanır. Birey daha hazcı bir yapıya sahip olduğu için bu sebepleri kabul etmek istemez. Sadece hazza odaklanmak yaptığı olumsuz şeylerden de muaf olmak ister. Tıpkı bilinçaltındaki çatışma mekanizmasında olduğu gibi. Temel içgüdülerini karşılamak ve aynı zamanda da bundan muaf olmak ister. Tabii olamayacağını bildiği için gerçekleştirmez arkasından da bir takım nevrotik davranışlar ortaya çıkar.
Temel odağımız sebebin sonucu oluşturması olmasına rağmen bireyin kabullenmekte en çok zorlandığı durum sebebi bizzat kendisinin oluşturmuş olmasıdır. Bu sebepler, bu eylemler sadece ve sadece varlığın kendi irade ve isteği yönünde harekete geçen şeylerdir yani bireyin kendi iradesi, kendi isteği olmadan o sebebin oluşturulması mümkün değildir. Ancak birey kendi isteği neticesinde harekete geçmiş olmalıdır ki, bu sonuç meydana gelsin. Bu kişinin bir düşüncesi de olabilir, fiziksel bir eylem de olabilir.
|