|
Tecrübe Ettikleriniz Denenmiş uygulamalar |
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
||||
|
||||
Epifiz Bezi - 3. Göz
EPİFİZ BEZİ/ 3. GÖZ
Yazımıza başlarken öncelikle epifiz için sağlık faktöründen bahsedicez. Yazının geri kalanında ise epifiz için mental faktörleri ve epifiz tekamül ilişkisini anlatıyor olacağım. Epifiz bezi beynimizin içinde, sağ ve sol beyin çizgisi üzerinde beynin tam ortasında bezelye büyüklüğünde yaklaşık 6,5mm çapında, şekil itibariyle çam kozalağına benzeyen bir organımızdır. İki gözümüzün tam ortasından birazcık yukarıda bulunan altıncı enerji kapımız (Ajna çakra) ile aynı hizadadır. Vücutta Melatonin (vücudun gece-gündüz ve uyku ritmini sağlayan hormon), Serotonin (mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitterdir. Eksikliğinde depresif, yorgun, sıkılgan bir ruh hali görülür.) ve DMT (Dimetiltriptamin, uyku sırasında salgılanan bir çeşit halüsinojendir. Triptofan kaynaklıdır. Serotonin ve melatonin hormonlarıyla izomerdir. Salgılanması rüyaların görüldüğü evreye denk gelir. En yüksek doğum ve ölüm anlarında salgılandığı için (Ruh molekülü) ismi verilir. Hormonların salgılanması ile görevlidir. Işığa son derece duyarlıdır, karanlık ve izole bir uykuda hormon salgılarken, ayak parmağımıza bile ışık değdiği anda hormonları salgılamayı bırakır. Tıpkı biyolojik gözlerimiz gibi bir çeşit retina ve renk sensörüne sahiptir, karanlık bir ortamda bulunmasına rağmen ışığı algılayabilir. Aklın gözü, ruhun gözü, 3. Göz olarak isimlendirilen bu organımız ana bilinç ile bağlantımızı temsil eder. Sürekli söylediğim gibi “insan doğası tekerrürden ibarettir.” Bin yıllardır aynı etkilere aynı tepkileri veriyoruz ve bu sebeple de şu genellemeyi yapmakta bir beis görmüyorum “güç isteyenler her zaman güce sahip olanları kontrol altına almak istemiştir.” Sağlıklı bir beyin ve sağlıklı çalışan bir epifiz biz ademoğlunun en büyük gücü olmakla beraber, güç isteyenler tarafından hakimiyet altına alınmak istenilmiş ve başarılmıştır. Komplo teorileri üretmeye gerek yok, doğru bir analiz ile bu sonuçlara varmak zor değildir. En önemlisi epifiz hakkında ciddi anlamda bir bilgi kirliliği ve kasıtlı veya kasıtsız ciddi bir manipülasyon mevcut. En temiz hali anlatmaya çalışıcam. EPİFİZ ve SAĞLIK 1-Suni Şekeri Hayatınızdan Çıkarın Kendisine öz saygısını kaybetmemiş her bireyin manevi amaçlar dahilinde olsun veya olmasın hayatında uygulamaya koyması gereken en elzem madde bu olabilir. İşe beslenme alışkanlıklarınızı yavaş yavaş değiştirerek başlayabilirsiniz öncelikle suni şeker deposu rafine atıştırmalıklar yerine kendinizin evde hazırlayabileceği kuru meyveler, yine evde hazırlayabileceğiniz fıstık/fındık ezmeleri ile ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Şeker beynin besinidir, fakat şekeri dışardan almamız değil, tükettiğimiz nişasta bazlı gıdalardan kendimiz üretmemiz gerekiyor. Biz dışardan takviye üretilmiş şeker aldığımızda vücutta nişastadan şeker üretmesi gereken mekanizma tembelleşecektir. 2- Florürden Uzak Durun Tarihte, Nazi ölüm kamplarında insanları aptallaştırmak amacıyla kullanımıyla ünlü olan florür şebeke ve bazı hazır sularda, kozmetik, bebek mamaları, diş macunları, gargaralar ve maden sularında bolca bulunmakta olan inanılmaz tehlikeli maddedir. Vücutta biriken 2 mg’dan sonrasının zeka geriliği, epifiz bezi kireçlenmesi, kemik erimesi, tiroid hastalıkları, endokrin sisteminde bozukluklar, kanser, depresyon, kollajen yapısında bozulma,letarji, kas hastalıkları, beyin hasarı (elektriksel bağlantının kopması), kemik kanseri, genetik bozulma, doğurganlıkta azalma ve daha bir çok rahatsızlığa sebep olduğu Harvard üniversitesi tarafından kanıtlanmıştır. 3- Vücudunu Filtrele Vücut tanıdığı, doğasında bulunan madde ve gıdaları sindirmeye proglamlamıştır. Örneğin şeker örneğinde verdiğim gibi nişastayı yakıp beyin için enerji üreten vücut, rafine şekeri tanımamakta ve tanımadığı bu yakıtı yakamamakta ve ne yapacağını bilemediği bu yabancı şeyi depoya koymakta, depolamaktadır. Yani vücudumuz şeker, bilimum tatlandırıcılar, raf ömrü olan her şeyin içinde bulunan bilimum tüm maddeleri depolamaktadır. Peki onları nasıl vücuttan atacağız? Vücudu filtreleyerek. Vücudu filtrelemenin en önemli yolu su içmektir, ve suyun yerine çayı kahveyi koymamaktır. Her gün içeceğimiz bir bardak limonlu su, mide rahatsızlığınız yoksa organik sirkeli su vücudu filtelemenin ve bu yakılamayan maddelerden kurtulmanın en etkili yoludur. 4- Spor Serotonin hormonunun sadece epifiz bezinden salgılandığını sanıyoruz ama hayır. Seratonin beyinde, kemikte ve kasda olmak üzere iç farklı bölgede üretilir. Haftada üç gün en az 35 dakika hareket etmek kasda ve beyinde seratonin üretimini destekler. Spor yapmak demek illaki spor salonlarında terlemek demek değildir, beyin, vücut ve ruh sağlığınız için sadece hareketli bir yaşamı tercih edin. Güzel bir yürüyüş, pazar temizliği, köpek gezdirmek, bisiklet gezintisi, markete yürüyerek gitmek de spordur ve bizi varmak istediğimiz yere götüren aktivitelerdir. 5- Işık Epifiz salt karanlık ve doğal olan güneş ışığını seven yapıya sahiptir. Elektronik cihazlardan uzak, karanlık bir yerde mümkün olduğunca erken ve karanlıkta uyumak veya sadece güneş ışığı bulanan ortamlar epifiz için çok sağlıklıdır. Sadece TV veya telefon ışığı bulunan bir ortamda uyumak bile epifiz için iyi değildir. 6- Kendinize Uygun Meditasyonu Bulun Meditatif olmak, kişinin bedeninin ağırlığından kurtularak, kendisini oluşturan tüm unsurların birbirlerini ezmeden, geçmeden ve birbirlerine çarpmadan paralel hareketi demektir. Yani dengede olmak demektir. Ve meditatif olma durumu kişiden kişiye değişir asla genel geçer bir durum söz konusu değildir. Sizin meditasyonunuz bir bardak bitki çayıdır, başkasının ki yogadır. Kime neyin iyi geldiğini kimse bilemez, onu siz bulmalısınız. 7-) Paketlenmiş Gıdalardan Uzak durun Aslında sağlık faktöründe bahsettiğiz tüm maddeler bu maddenin alt başlığı olarak sayılabilir. Rafine olan, zararlıdır. Tüm bu maddelerin ana amacı vücudun ve beynin kimyasal dengesini dengede tutmaktır. Kimyasal dengesi bozulmuş bir vücut hiçbir işe yaramayan, depresif, üretemeyen, dürtüsel davranışlar sergileyeceği için bilinç geliştirmesi mümkün değildir. EPİFİZ ve BEYİN 3.Göz için mental, beyinsel gelişim ve tekamül faktörüne geçebiliriz. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” kalıbı çok da yerinde bir ifade çünkü bedensel sağlığı yerinde olmayan bir insanın doğru ve sağlıklı düşünebilmesi mümkün değil. Herkes düşündüğünü sanır ama aslında bir çoğumuzun yaptığı daha önce öğrendiği kalıpları otomatik refleksler ile tekrar etmektir. Buraya dikkat: Otomatik davranışa dönüşen herşey bize ve etki alanımızda ki insanlara zarar verir bunlar çok dahice fikirler olsa bile. Sürekli devinim, dönüşüm, öğrenim halinde olmak işte bilincimizi asıl besleyen budur. Bilgi sonsuzdur, anlam sonsuzdur asla hepsini öğrenmiş olamayız. 3. Göz hakkında o kadar büyük bir kirliliği varki, ilk bölümde bahsettiğim gibi insana güç veren bu yeti o kadar yağmalanmış ki geriye sadece otomatik aktarılan bir manipülasyon yığını kalmış. Gelelim herkesin en çok merak ettiği altın sorunun cevabına... 3.Göz Nasıl Çalışır? Frontal lob, frontal korteks ya da ön Lob veya lobus frontalis beynin ön tarafında bulunan, bilinçli düşünmeden sorumlu olan, tüm memeliler arasında en gelişmişi insanda bulunan beyin bölgesidir. İnsanda frontal korteks, tüm beynin 1/3 ünü oluşturur. Frontal korteksin arka kısmı, yani motor korteks ve premotor korteks, motor kontrolden sorumludur. Bununla beraber prefrontal korteks olarak adlandırılan daha ön kısımlar ise davranışın kontrolünde önemli rol oynamaktadır. Frontal lobun işlevleri: •Dikkatin sürdürülebilmesi •Plan yapabilme •Dürtülerin kontrol edilmesi •Kişinin öz eleştiri yapabilmesi •Problem çözebilme yeteneği •İleriye yönelik düşünebilme •Deneyim kazanma ve hatalardan ders çıkarma •Duyguları tanımlama ve yaşama •Empati •Kompleks düşünme: planlama, strateji, yaraticilik, hayal kurma. •Kişiliğin oluşturulması gibi görevleri yerine getirmektedir. Ön beyin, bizlerin ana kumadasıdır. Bizleri insan kılan beyin lobudur. Zarar görmesi kişide çok ciddi yıkımlara sebep olmakla beraber şizofreni hastalarında da fazla salgılanan dmt hormonu ve ön beyinde dopamin noksanlığı saptanmıştır. Az çalışması halinde aynı zamanda "iD" yani beynimizin savaş ya da kaç, korku, saldırganlık merkezlerinin fazla çalışması ortaya çıkabiliyor iken, fazla çalışması ise "süper ego" sadece ön beyin odaklı yaşamayı yani denge problemlerine sebep olabilmektedir. Peki bizim ön beyin ile alakamız nedir? Seneler önce 3. gözün beyin aktivasyonu ile doğru orantılı çalıştığını keşfettim arkasına düşüp araştırdığımda ise yanılmadığımı, yalnız olmadığımı 3. göz ve frontal lob arasında ciddi bir ilişki olduğunu farkettim. 3 Göz beyin aktivasyonu ile doğru orantılı çalışır. Yani ön beynimizi (analitik düşünme, analiz ve zekamızın bulunduğu beynin ön lobu) ne kadar çok kullanabiliyor ve ne kadar derin düşünebiliyorsak 3. Göz doğru orantılı olarak o kadar iyi çalışır. Tembel bir beyinde(otomatik hareket eden) hızla dönen bir ajna çakra olamaz, olmaz. Derin düşünmek. En en en önemli noktadır. Buraya dikkat: ne kadar organik beslenen , sağlıklı bir insan olsanız dahi tekamül seviyeniz ve beyin aktivasyonunuz yeterli değilse asla 3. Gözün ruhani tarafını kullanamazsanız. Epifiz bir organımız olup, herkesde sağlıklı bir şekilde çalışabilir ama 3. Göz bir çabanın meyvesidir. Ve her epifizi sağlıklı çalışan 3. Göz ile görebiliyor ve görebilecek demek değildir. Aksini iddia edip, ritüeller, bitkiler, belli maddeler ile 3. Gözünüzü kullanabileceğinizi söyleyen herkes ama herkes istisnasız şarlantandır.İnanmayın, kanmayın, cehalete prim vermeyin. Ön beynimizi nasıl geliştirebiliriz? 1-) Çok meşgul entelektüel görünen sinek zihinliler günün sonunda üretim yapamazlar., bilgiden bilgiye atlarlar ama derine inemezler, hesap sorarlar, kafa tutarlar, eleştirirler ama ilerleme kaydedemezler. Tek bir konunun derine in, sadece buna odaklan, sinek zihinli olma. 2-) Çok öprenmeye değil, çok uygulamaya çalışın. 3-)Başkalarının yaptıklarını zihninde tutmak öğrenmek olmadığı gibi, senin kendi özünün uyanmasını yan, orijinaliteni zedeler, kendi yolunu çiz. 4-)Düşünceler zihninizden gelip geçmesin, düşünceleri besleyin, sindirin, yavaşlayın, doğru soruları sorun, ön hazırlığınızı yapın: unutmatın senaryo çok güçlü ise film etkili olur. 5-) Hawai'de yaşayarak kayak konusunda uzman olamazsın: üretmeyi , çalışmayı seçtiğiniz konular ortamınıza uygun olmalı. 6-) Aklımızı da bedenimizi de arındırmak, iyi niyetli olmak, emek vermek, çalışırken keyif almak gerekir. 7-) Magazin izlemeyi kesin ve bilgiye odaklanın. 8-)Bilinçli olmak, idareli olmak demek değildir. Her şeyi bilen biri üreten biri demek değildir. Üretimde olmak için zihinsel kas sistemine yani idareli olmaya gerek vardır. İradeni güçlendir. 9-)Her şeyi bilen değil, tek bir şeyi en iyi bilen ol. 10-) Merakını büyüt. Anlayamadıklarının üstüne git! 11-) Her zaman kendini gözlemle, evreni bilmek önce kendini bilmek gerekir. Evreni bilmeyen kendini, kendini bilmeyen evreni bilemez. 12- Okuyun ama okumak için okumayın. Okuyup geçeceğiniz şeyleri değil sizlere ödev olacak şeyler okuyun. 13- Duyuları aşma pratikleri yapın. (sorulduğu takdirde eskiden kendimin uyguladığı bir kaç çalışmayı paylaşabilirim.) Yeterince sağlıklı ve derin düşünebilen bir beyin ile bitmiyor elbette. 3. Göz zihinsel bir projeksiyondur yani muazzam bir canlandırıcı ve yansıtıcıdır ve biyolojik gözler ile senkronize çalışır. Yani, zihinsel olarak görülen şey önce biyolojik gözler ile algılanır ardından 3. Göz/epifize aktarılır veya süreç tam tersi olarak işler. Epifizin hangi derecede çalışır olduğuna göre görüntü burada ardının yansımasını gösterir veya bir eğer epifiz kireçliyse yansıma biyolojik gözlerin gördüğü ile sınırlı kalır veya epifiz ne çok iyi çalışıyor nede tamamen kireçli durumda ise biyolojik gözler ile epifizin yansıma görüntüsü birleşerek tek bir unsur gibi görünürler. Bakın buradaki metafor(mecazi anlam) çok önemli: Kişisel farkındalık, iç gözlem az olduğu takdirde bilinçaltı ve bilinç tek bir unsur gibi görünür ve bilinçaltı bir nevi hayalet bilinç gibi davranmaya başlar. Aynı kaide 3. Göz ve biyolojik gözler için de geçerli. Çünkü varoluşun mikrodan makroya her parçası bütün hakkında malumat verir ve aynı şekilde işler. Ve “farkında olmak” gelişmenin ilk şartıdır. Eğer 3. Göz ile biyolojik gözlerin ayrıldığı ve birleştiği noktaları farkedemiyorsanız ve metafizik inancınız, veriniz var ise bu durumu kendi aleyhinize kendinizi korkutmak için kullanabilirsiniz. Tuhaf/çirkin varlıklar gördüğünü iddiaa eden insanlar farkında olmadan epifiz de oluşturup yansıttığı görüntüden korkmaktadır. Tekrar dikkat! “Epifiz bir yansıtıcıdır.” Epifizi çalışan ama farkındalığı ve bilgisi az olan insan istediği herşeyi görebilir daha doğrusu oluşturabilir ama onun dış bir unsur olmadığının farkına varamaz. Çok komik değil mi? Kendi kendinize yarattığınız bir görüntüden korkmak. İşte farkındalık o sebeple bu kadar önemli. Tarikatımsı dogma oluşumlarda uygulanan ritüellerde melekleri gördüğünü, şifa terapilerinde serafimleri gördüğünü, cinleri gördüğünü vs. İddia eden insanlar yine bu mantıkla kendi simülasyonlarını oluşturup onu yansıtmaktadır. Bunun size hiçbir regresyoncu, şifacı, spiritüel danışman, hacı-hoca söylemez. Çünkü bilmiyorlar çünkü öğrenme ihtiyacı duymuyorlar. Gerçekten görmek ve gördüğünü oluşturmak çok farklı şeylerdir. Uzaylılar neden koca kafalı, inanılmaz güzel ve cinsiyetsiz tasvir edilmiştir? Üst boyut varlıkları yani zaman boyutuna mensup, zamanın içinde hareket edebilecek kadar gelişmiş bir boyutun varlıkları bizim boyutumuza ait özellikler ile siyah vücutlu, insani uzuvlara sahip ve çirkin tasvir edilmiştir? İnsan organizması her zaman kendinde gördüğünü yansıtmıştır tıpkı doğadan ilham alan bir sanatçının gördüğünü yansıtarak tuvale bunu resmetmesi gibi. Koca kafalı ve cinsiyetsiz uzaylılar tasvirinin de insanoğlunun kendisinde geliştirmek ve kurtulmak istediği bedensel ve mental özelliklerinin bir yansıması olduğu gibi. İnsan bedensel ağırlıktan, güdülerden kurtulup salt beyin ile yani bilinç ile birleşip yükselmek istemesinin bilinçsizce bir dışa vurumudur. Önce kendisi yaratmış ve daha sonra o yarattığından korkmuştur insanoğlu. Ve işte gerçekten görmek ve gördüğünü sanmak ise bu kadar önemlidir. Uzun uzun konuşuyorum ama tüm bu metaforların ve anlamların farkında olmadan, farkına varmadan, anlamadan 3. Gözünüzü kullanamazsınız. Hayat bu beceriyi gelişmişliğin içine saklamıştır, haketmeden onu alamazsınız. EPİFİZ ve TEKAMÜL Gelelim 3. Göz ve tekamül ilişkisine. (Tekamül sistemini bilmeyenler için tavsiyem, yazının bu bölümüne geçmeden önce araştırmanız olacak.) Tekamül, olgunlaşma ve evrimleşme demektir. Yani sıfırdan başlayıp, hedefe ulaşma yolculuğunu ifade eder. Peki bizler neden varız? Yaratıcı bizi yaratmaya neden gerek duydu? Bu sorunun cevabını bize veren yegane kaynak, yegane cevap tekamül ve onun yöntemidir. Dünyada hiç ayna olmasa, kendimizi görebilir miyiz? Kimse bizi görmese nasıl göründüğümüzün bir önemi olur mu? Peki ya bizi kimse duymasa? Söylediklerimizin bir anlamı olur muydu? Başlangıçta “tekil” yani “tek” olan Yaratıcının, “çoğulluğa” duyduğu ihtiyaç aynı sebepten çıkagelmiş gibi değil mi? Kendini görme, kendini “deneyimleme”, “ne kadar” olduğunu bilebilmek ancak aynalar ile mümkündür. Tıpkı sesin duyulabilmesi için bir “kaynağa” çarpmaya ihtiyaç duyması gibi. Tıpkı “ne kadar” güzel olduğumuzu görebilmek için aynaya baktığımız gibi. Tıpkı ne kadar başarılı olduğumuzu bilebilmek için sınavlar ile kendimizi test ettiğimiz gibi. Elbette varoluşun süregelişinin “tek” sebebi bu olmamakla beraber, en değişmez ve en büyük nedeni. Kendini deneyimleme gayesidir. Yaratıcı, kendini görmek için tekillikten çoğulluğa geçmek istedi ama o yine de tekti. Ona ayna olan varoluş “O” olamazdı. İşte bu sebeple dualite (ikilik-ikili denge)yi var etti. Hem çoğuldu, hem de Tekti. (Yukarıda bahsettiğim aynı anda hem siyah hem beyaz olma durumunu hatırlayalım) Varolan herşey O’nun parçasıdır ama “O” değildir. Buna da varoluşun dengesi denir. Tekamül, Yaratıcının kendini görme gayesi ve icrasıdır. Peki tekamülün yöntemi nedir? Tekamül, Yaratıcıyla ilgilidir ama tekamülün yöntemi biz yaratılanları ilgilendiren bir süreçtir. 1. Boyut (genişlik), 2. Boyut (genişlik-yükseklik), 3. Boyut (genişlik-yükseklik-derinlik) ile başlayıp, ki bu 3 aşamalık süreç gezegenimiz de mevcut olmaktadır. Ve yazının bu bölümünü okumaya devam etmeden önce Stephan Hawking’in 11 boyutlu uzay teoremini okumanızı ve anlamanızı öneririm. Görüyorsunuz değil mi? Spiritualizmi gerçekten anlamak için ne kadar çok gereklilik mevcut ve ne kadar çok yönlü bilmek gerekiyor. Gezenimizde gerçekleşen 3 aşamalı tekamül süreci şu şekilde işler: varlık önce 1. Boyutta (mikro organizmalar,madde olarak algıladığımız şeyleri oluşturan atomlar ve hücreler vs.) olarak dünyamıza gelir. Sonra “otomatik” olarak 2. Boyuta (hayvanlar ve bitkiler) olarak aktarılır, bedenlenir. Buraya dikkat..! Tekamül, 2. Boyuta kadar otomatik gerçekleşen bir hadise iken. 2 ve üstü boyutlardan itibaren hakedilen bir hadiseye dönüşmektedir. Ama hiç çabalamayan varlık sonsuza kadar tekamül edemiyor mu? Elbette ediyor ama daha arkadan geliyor veya tekamüle yardımcı varlık olarak varlığına devam ediyordur. Bu da yine dualitenin bir yansıması ve varoluşun bir ayrıntısıdır. Çünkü her kavram, her olgu, her olay, herşey ama herşey kendi içinde farklı kaidelere, farklı bir realiteye, farklı bir işleyişe sahiptir ama yine de ana realiteye bağlıdır, bağımsız değildir ve her realitenin kaideleri kendi içinde geçerli olup, ana kaideye de uymak zorundadır. (Dualite yine iş başında 2. Boyut (bitki-hayvan) aşamasında şuurunu kendi realitesince yerine getirebilmiş varlık hazır olduğunda 3. Boyuta (insan)) tekamül eder. 3. Boyutu da başarıyla tamamlayan varlık bu sefer 4. Boyuta (derinlik-genişlik-yükseklik-zaman) kademesine geçiş yaparak düşük titreşimli madde dünyasından yeni bir realiteye geçiş yapmış olacaktır. Tekamülün amacı kendini deneyimlemek, tekamülün yönteminin amacı ise şuurlanmak, idraklenmek, gelişmektir. Varlık şuurlandıkça, tekamül etmeye hak kazanır. Buna dikey tekamül; şuurlanmayı başaramayıp tekamüle yardımcı varlık konumuna düşen varlıklar ise tekamül edenlere yardımcı olma vazifesini yerine getirerek, yatay/otomatik tekamül etmektedir. Tekamülün diğer bir ayrıntısı ise, geriye dönüş olmamasıdır. Bu ne demek? Varlık sahip olduğu şuur seviyesinden geriye düşemez. Ama üst boyutlara geçiş hakkı kazanmış bir varlık daha fazla şuurlanmak için alt boyutlara tekrar geri dönebilir. (3. Boyut altı için geçerli değildir. Varlık 7. Boyutta bile olsa en fazla 3’e kadar geri dönebilir.) Bu bir geri dönüş, düşüş değil; aksine şuuru arttırmak için bir araçtır. Varlık alt boyuta döndüyse, tekamülde geri gitmiş sayılamaz. Çünkü şuur asla azalamaz. Şimdi 3. Göz ile olan ilişkisine tekrar geri dönelim. Bu durumda şuurlanma vazifesinin ilk kademesini (3. Boyuta ulaşabilmiş) aşabilmiş varlıkları 3 ayrı gruba ayırabiliriz. A) Mensup olduğu boyuta yeni geçiş yapmış varlıklar. B) Mensup olduğu boyutta uzun süredir varolan varlıklar. C) Mensup olduğu boyuta, daha üst boyutlara gidip geri gelmiş olan varlıklar. İlk maddeye mensup olan varlıklar ruhsal yetilerini kullanamazlar. İkinci maddeye mensup varlıklar ruhsal yetilerini kullanmaya daha yatkındır. Üçüncü maddeye mensup olan varlıklar, daha üstü deneyimlemiş olmanın verdiği etki ile ruhsal yetilerini mensup oldukları boyutun varlıklarından çok daha iyi derecede kullanabilirler. Yani 3. Boyutta yeni olan varlıklar 3. Gözlerini kullanamaz iken, 3. Boyutta uzun süredir bulunan varlıklar çalışma ile 3. Göz yetileri kullanmaya adaydır. Ve son maddeye mensup olan yüksekten gelmiş, tekamülde ileri olan varlıklar zaten buna sahip olarak doğar ve yaşarlar. Ruhsal yetilerimizi kullabilmemiz için gerekliliklerin en başında tekamül derecemiz yer alır. Daha sonra beyinsel gelişimimiz en son ise sağlık faktörü yer alır. Hiç bir öğe diğerinden bağımsız değildir ama aralarında hiyerarşik bir ilişki mevcuttur. Unutmayın, varoluşun her bir parçası aynı hikayeyi anlatır.... |
#2
|
|||
|
|||
Duyuları aşma nasıl yapıyorsun?
|
#3
|
|||
|
|||
Baya zaman gerektirecek
Birşeyler denedik şuan denemedeyiz bakalım sonucu haber edeceğim . |
#4
|
|||
|
|||
PİNEAL BEZ: DİĞER ÂLEME AÇILAN KAPI (ÜÇÜNCÜ GÖZ) Nur suresi 35. ayette Yüce Allah çok güzel anlatmış. Allah ışığıdır göklerin ve yeryüzünün. Işığının örneği, kandil konan bir yere benzer, orada bir kandil var, kandil, bir sırça içinde, sırça da parıl parıl parlayan bir yıldız sanki; doğuda da olmayan, batıda da olmayan kutlu zeytin ağacından yakılmış; ateş dokunmadan da yağı, hemen ışık verecek; nur üstüne nur. Allah, doğru yolu gösterir nuruyla dilediğine ve Allah, örnekler getirir insanlara ve Allah, her şeyi bilir. Pineal bez geçmişten beri insan vücudu ile düşünce aalemleri arasında bağlantı noktası olarak tanınmıştır ve diğer boyutlara açılan bir pencere olarak görülmüştür. Dokusal olarak göz yapısına (kornea, retina) benzemektedir. Gözlerimiz ışığa duyarlıyken, yani organın işlevleri ışık karşısında devreye girerken, pineal bez ışık kesildiğinde işlevselliğine başlamaktadır. Gece yapılan ibadetlerin teşvik edilmesinin bir nedeni de budur. Modern tıbba göre, beynin derinliklerine gömülmüş olan bu bez foto reseptör (ışık alıcı) hücreler içermektedir. Bu bez aynı zamanda DMT (Ruh molekülü) ve melatonin salgılaması sayesinde diğer boyutlara açılan bir kapı olarak da görülür. Bumaddelerin arttığı zamanlar, ibadet, meditasyon gibi işlemlerin yapıldığı zamanlardır. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Sigara ve epifiz bezi | volkan87 | Sorularınız | 12 | 05.12.23 18:48 |
Epifiz bezi ve ayetler | yenihavasci | Parapsikoloji & Spiritüalizm | 22 | 05.08.23 02:07 |
Epifiz Bezi - Pineal Bezi - Ajna Çakra | Tuana | Aura - Çakra | 7 | 03.02.22 13:58 |
Epifiz Bezi Üçüncü Göz | Yafes | Evrensel Enerji Sistemleri | 20 | 03.11.20 03:13 |