|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Bu ilgini cekicek Ey Akilsahibi!
AĞAÇTAN TOPLADIĞIMIZ CEVİZİ BİLİRSİNİZ
ÜST BÖLÜMÜNÜ KAPLAYAN BİR KABUK VARDIR O YEŞİL KABUK, ÇOK ACI..! KINA GİBİ, KİNİN GİBİ, SULFAT GİBİ BİR TADI VARDIR..! HATTA ONUN RENGİ,BOYASI ELDEN BİR MÜDDET ÇIKMAZ..! KARA BİR LEKE GİBİ ELDE KALIR. AĞZINA SÜRERSEN, ZEHİR GİBİ BİR TADI VARDIR; Nefs-i emmâre’sine tâbi olan insanda, aynen o cevizin yeşil kabuğu gibidir. O durumda olan insan çalar, çırpar, adam öldürür, menfaati için yaşar, zevk için kumar oynar, zevki için her şeyini yitirir. Onun için esas olan, sadece tatminidir... O cevizden yeşil kabuğu alıp çıkartabilirsen, onun altından tahta bir kabuk çıkar. İşte bu tahta kabuk da, insanda Nefs-i Levvâme diye anlatılan ikinci mertebedir. Nefs-i Levvâme’deki insan, kendini bu beden zanneder ve kabul eder... Bu bedenle devam edeceğini, o bedenle cennete gideceğini umar. Bu tahta kabuğun, içindekinden nasıl haberi yoksa; Levvâme düzeyindeki insanın da kendi hakikatinden haberi yoktur..! Bir yerde nefsine uyar, gider yanlışlar yapar. Bir yandanda; “Yahu ben bu yeşil kabuk değilim” diyen ceviz gibi, “Ben bu beden değilim, benim üstelik aklımda var; Neden bu yanlışları yapıyorum, hayatımı harcıyorum, bu bedene dönük yaşam içindeyim..?” diye hayıflanır ve ömrü pişmanlıklar içinde geçer, gider... Eğer dıştaki yeşil kabuktan sonra anlatılan bu tahta kabuğuda kırarsan, işte o zaman tahta kabuğun içindeki cevizi görürsün. Anlarsınki, bu tahta kabuk atılması gereken bir kabukmuş. Ceviz bu değilmiş..! Cevizle tahta kabuğun hiçbir alâkası yokmuş..! Dikkat edersek, ceviz içi üstündeki tahta kabuğa hiç benzemez..! Yeşil kabuğada benzemez..! Bu tahta kabuk, insanın kafatası gibidir. İçindeki cevizde aynen beyin gibidir. Nasıl kafatası kemiği ile beyin birbirinden tamamen ayrı ise, işte cevizin tahta kabuğu ile cevizin kendisi birbirinden öylece ayrıdır. Bu tahta kabuk, atılması gereken bölümdür. Veya, ateşte yakarsın..! Yanıncada çok güzel ısı verir. İşte bu tahta kabuk, ateş için yaratılmıştır Bir'de; “Ehli olmayanlar bu cevize el sürmesinler” diye yaratılmıştır. Bu tahta kabuğu kıran kişide denize kavuşmuştur... İşte bunun gibi levvâme bilinç düzeyindeki adam da; “Yahu.! Ben bu tahta kabuk değilim. Benim Özümde Allâh(c.c) var... Benim özümde Allâh(c.c) var olduğu hâlde ben niye kendimi O’ndan ayrı bir varlık gibi görüp kendimi bu beden kabul ediyorum..!” deyip, kendi hakikatinin Allâh(c.c) olduğunun idrâki içinde yaşamına yeni baştan yön vermeye çalışır. Bu çalışmaları yapar ama, bu cevizin içinde girintili çıkıntılı bölümün dışında, ince bir tabaka kahverengi bir kabuk daha vardır. Cevizin kendisi çıktı ortaya ama, kahverengi kabuk daha çıkmadı. Bu'da, insandaki Nefs-i Mülhime’nin kabuğuna tekâbül eder. Çünkü, burada ilham alan, “Allâh’ta(c.c) kendini Allâh’tan(c.c) ayrı gören” ama öbür yandanda “kendi varlığının hakikatinin Allâh(c.c) olduğunu bilen” bir kabuk vardır. “Bir ben var, bir O var, Bendeki O.!” der. İşte bu, cevizdeki kahverengi kabuğa tekabül eder. Eğer “Bendeki O” görüşünden kurtulup, “ben yokum..! Sadece O vardır!” diyebilse..! Yani, cevizin kahverengi kabuğunuda kaldırabilse... Onuda kaplayan ince sarımsı renkte bir kabuk daha çıkar ortaya. İşte o, Nefs-i Mutmainne’dir İşte o zaman kişi, kendi öz hakikatini görmüş olur. İmana varır. Kahverengi kabuk, sarımsı ince kabuk ve cevizin şekli, kıvrımları aynen mevcuttur. Bütün bunlar, esas cevize göre şekil almıştır. Ceviz çıkınca ortaya, işte o Nefs-i Radiye’dir... (Raziyede denir.) Bu beyaz etli yeri sıkar, ezer, ufalar, döverseniz, bir yağ çıkar ortaya... Cevizin en kıymetli yeri o yağıdır. Cevizi alır bakarsan bu yağı göremezsin. Ezer, ufalar, sıkarsan görünür hâle gelir. İşte bu, Nefs-i Mardiye’dir... Bu yağında ihtiva ettiği kuvvet ve kudretde Nefs-i Sâfiye’dir. Senin hakikatin Allâh’ın (c.c) kuvvet ve kudreti. Yedi kat ceviz aynen insandaki bilincin yedi kat mertebesi gibidir. Kişi, insanları tanımak istiyorsa alsın bu cevize baksın.! O zaman kendisini nerede görüyorsa ona göre tedbir alsın.! Kendisini yeşil kabuktamı, tahta kabuktamı, kahverengi kabukta mı görüyor..? Küre gibi olan cevizi, yarım küre şeklinde ek yerinden keserseniz, kalp gibi bir şekil çıkar ortaya. Tahta kabuğu kırıp atarsanız, beyin gibi bir şekil çıkar ortaya. Bazıları tahta kabuk içindeki kalpten, beyinden, cevizden bîhaber yaşıyorlar. Allâh(c.c) bize, içimizdeki hakikati idrak etmeyi ve onu hazmetmeyi ve onun gereğini yaşamayı ve güzelliği de çevremizdekilerle paylaşmayı nasip etsin, kolaylaştırsın.! Eğer bu gerçekleşmez ise,bu tahta kabuklu hâlle gideriz. Bu tahta kabuğun içinde bir zaman sonra ceviz kurur, kurtlanır, ezilir, büzülür, kaybolur, hebâ olur gider... Ya ceviz taze iken kırılıp, bu kabuk ve kabuklardan kurtulunur; veya bu kabuk kırılmaz, içindeki kısım kurtlanır, çürür, kurur, heba olup, toprağın altına atılır... İnsan, cevize çok benzer. Onun için Allâh bizleri kurtlanmaktan, çürümekten korusun. Cevizin içindeki yağ gibi, yağın kuvvet ve kudretine eriştirsin.! Aksi hâlde hâlimiz haraptır. Hüsrandadır... Allâh hepimizin muîni olsun!.. -alıntı-
__________________
İnci Sancı Mahsulüdür.. |
|
|