Allah-ın Nazar Ettiği Yer ve Sonsuz Sırların Toplanma Merkezi - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > Tasavvuf & Tarikatler

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 29.06.18, 17:52
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 28.04.15
Bulunduğu yer: Nefes Aldığım Yerde
Mesajlar: 14,888
Etiketlendiği Mesaj: 900 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Allah-ın Nazar Ettiği Yer ve Sonsuz Sırların Toplanma Merkezi

لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ




Yâd Kerd Manası, zikretmektir. Bununla anlatılmak istenen, murakabe dersine geldikten sonra «La ilahe illallah» zikriyle meşgul olmak, tevhidin manasına ulaşmak, devamlı Yüce Allah’ı hatırda tutmak, kalb ile dilin zikrini birleştirmektir. Hak yolcusunun her an gönlü uyanık olmalıdır. Zikir esnasında kalbi Rabbini murakabe ve müşahede etmelidir. Tam bir uyanıklık içinde “lafza-i celâl” veya “kelime-i tevhid” zikrine devam etmelidir.

Şah-ı Nakşibend (k.s), tevhid zikrinin manasını şöyle açıklar: “La ilâhe” nefiy ifade eder. Bununla, kainatta hiçbir ilah olmadığına işaret edilir. Peşinden «İllallah» ifadesi gelir. Bu ise ispattır. Bununla gerçek ilâhın ve ibadet edilecek tek mabudun ancak Allah olduğu ispat edilir. En son «Muhammedu’r-Rasulullah» denir. Bununla, Yüce Allah’a sevilmek ve O’na karşı sevgimizi göstermek için Hz. Peygamber’e uymaya niyet edilir. Çünkü ona uymadan ne tevhid anlaşılır, ne de Allah muhabbeti tadılır. (I)

Bu konuda Muhammed bin Abdullah el-Hânî şunları söylemiştir:

Sâlik murakabe derslerine geldikten sonra zikrini nefy ü isbat yoluyla yapmalıdır. Her gün belirli bir sayıda buna devam eder. (Beşbin veya onbin kadar). Bu merhalede nefy ü isbat zikrinin dil ile yapılmasının şart olduğu açıklandı. Çünkü kalb, unsurlara bağlı olması sebebiyle unsur tesiriyle paslanabilir. Nefy ü isbat ise dil ile yapılınca bu paslar zail olur. Murakabe noktasından müşahede mertebesine yükselir.

Bu terimin bir başka mânâsı, daimî zikir halinde olmaktır. Kalble veya dil ile olsun, Zât ismi veya bir başka zikir nefy ü isbat şeklinde yapılmış olması müsâvîdir. Maksad zikrin kesintisiz bir şekilde devam etmesidir. Allah ile ancak bu şekilde huzura varılır.

Bu terimin bir başka mânâsı, gaflete mahal bırakmadan zikre devam etnektir. Çünkü Cenabı Hak, “Unuttuğun zaman rabbini zikret”[12] buyurmuştur. (IV)

Gavs-ı Sâni (kuddise sırruh) bu usul ile alakalı olarak şunları söylemiştir:

“Vird nurdur, ışıktır, aynen taksinin farı gibidir. Taksinin her şeyi olsa fakat farı olmasa yol gidemez. Kısa zamanda tepe taklak olur. Vird, zikir kalbin kirini pasını temizler, insan günah işlemeye başlayınca kalp yara alır. Bu durum, odanın içinde yanan bir sobaya benzer. Soba devamlı yana yana boruların içi kurum bağlar, temizlenmese zamanla boruları tıkar, dumanı geri teper, odanın içindekileri zehirler ve öldürür. Aynen bunun gibi, zikir de kalbin isini (kurumunu) temizler. Zikir çekilmezse kalbe Allah’ın nuru gelmez. Ya ne gelir? Şeytanın vesvesesi gelir ve Allah’ı unutturuncaya kadar (vesvese) devam eder. Sonunda misaldeki boru gibi tıkanıp insanı (manen) zehirleyerek öldürür. Onun için virdinize dikkat edin.

İnsana gerektir ki zikrullah gibi manevi ilaçlara sarılsın. Zikrullahın sesi şeytanı kaçırır. O çok korkaktır. Bir ses gelse hemen kaçar. Fakat nefs-i emmâre öyle değildir. İnsandan bir an bile gafil olmuyor. Kedinin fareyi beklerken takındığı tavır gibi, sessiz bir şekilde insanın hata yapmasını bekliyor. Ne ibadet yapsa mağrur oluyor. Çok dikkatli uyanık olmalıdır. Çünkü nefsin gıdası zulmettir. Letaiflerin gıdası ise, muhabbet ve nurdur. Nefis ancak nefy-i isbat ile müslüman olur.” (II)

Bu usul ile ilgili Reşahhatta geçen açıklama ve Sadatların sözleri şöyledir:

Mevlânâ Sa‘deddin-i Kâşgarî der ki:

“Zikir taliminin usulü şöyledir: Şeyh kalple “lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah” der, mürid de gönlünü hazırlayıp şeyhin gönlüyle bütünleştirir, gözünü ve ağzını kapatır, dilini damağına yapıştırır, dişlerini birbiri üzerine koyarak nefesini tutar ve bütün gücüyle şeyhin muvafakati üzere diliyle söylemeden zikre başlar. Mürid bu zikir esnasında nefesini tutma hususunda sabretmeli ve bir nefeste üç defa kelime-i tevhidi söylemelidir. Bu hal, zikrin tadı gönlüne yerleşene kadar sürmelidir.”

Hâce Ubeydullah’ın bazı kutsî sözlerinde geçtiğine göre, zikirden maksat, gönlün daima Hak Sübhânehû ve Teâlâ ile birlikte olmasıdır. Bu birlikteliğe muhabbet ve tazim sıfatı eşlik etmelidir. Eğer cemiyet erbabı[13] sohbet sırasında bu uyanık olma sıfatını elde ederse o zaman zikrin özünü yakalamış demektir. Zikrin özü, gönlün Allah Teâlâ’dan ayrı düşmemesi, devamlı uyanık bulunmasıdır. Şayet gönül ehlinin sohbetinde bu uyanıklık oluşmamışsa zikirle meşgul olmaya devam edilmesi gerekir.

Zikirde hafızanın toplanması ve istenen neticenin alınması için şu metoda başvurulmalıdır: Zâkir nefesini göbeğinin altında hapseder, dudağını dudağına ve dilini damağına yapıştırır. Bu uygulama nefesin içeride fasılalı olmamasını sağlar. Sonra müdrike-i derrâkı [14]bütün düşüncelerden uzak tutarak çam fıstığı kozalağına benzeyen yürek denilen et parçasına yöneltir ve zikre başlar. Müdrike-i derrâk gönlün hakikatinden ibarettir. Her tarafa giden, dünyayı ve onunla alâkalı bütün işleri düşünen meleke odur. Bu öyle güçlü bir melekedir ki göz açıp kapama süresi içerisinde yerleri, gökleri, bütün âlemi seyretmek ona müyesser olur. Bunu da temin ettikten sonra kelime-i tevhiddeki “lâ” kelimesini yukarı, “ilâhe” kelimesini ise sağa çeker, ardından “illallah” kelimesini güçlü bir şekilde kalbin üzerine yükler. Bu yükleme öyle güçlü olmalıdır ki, kalpte bir hararet oluşturmalı ve ortaya çıkan bu hararet tüm organlara yayılmalıdır. Bu zikir sırasında nefiy kısmı[15] söylenirken bütün yaratılmışların varlığına fenâ ve terk nazarıyla bakılmalı ispat bölümünde[16] ise Cenâb-ı Hakk’ın varlığı beka ve maksudiyyet nazarıyla görülmelidir.

Zâkir, bütün zamanını bu zikre dalmış olarak geçirmeli, hiçbir meşgale kendisini ondan alıkoymamalıdır. Bu hal, tevhid zikredenin gönlünde karar kılana kadar sürmelidir. Böylece zikir kalbin ayrılmaz bir sıfatı haline gelir ve kalp daima zikretmeye başlar.

Gönül dedikleri şey, çam fıstığı kozalağı şeklinde sol memenin altında bulunan bir et parçasıdır. Bu et parçası “hakikat-i câmia-i insâniyye”nin taşıyıcısıdır. Hakikat-i câmia-i insâniyye kendisinin parçaları olan ulvî ve süflî kâinatın bir özüdür. Her meyvenin çekirdeğinde kendi ağacı nasıl öz olarak mevcutsa cümle yaratılmışlar da “hakikat-i câmia-i insâniyye”de mevcuttur. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada hem de kendi içlerinde göstereceğiz…” [17]

Velhâsıl Allah’ın nazar ettiği yer ve sonsuz sırların toplanma merkezi gönüldür. Bu sebeple gönüle yol bulan maksuda erer. Gönüle yol bulmak da ehl-i dil[18] hizmetine girmekle mümkün olur. Tâlip mürşid-i kâmil tarafından kabul edilme şerefine nâil olursa o birlikteliğin tesirinden kendisinde bir hal meydana gelir. Bu halle tâlip, su ve çamur zahmetinden[19] kurtularak can ve gönül birlikteliğine[20] vâsıl olur. Böylece onda Cenâb-ı Hak tarafına bir yönelişle birlikte uyanıklık hali meydana gelir. Artık tâlip hiç zorlanmadan kendiliğinden Hakk’ın dışındaki her şeyden yüz çevirir. Asıl terk, gerçek zikir ve hürriyet neymiş, işte bunu o zaman anlar.

Semerkand

__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..

Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 30.06.18, 00:12
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 12.09.17
Bulunduğu yer: Portekiz
Mesajlar: 541
Etiketlendiği Mesaj: 23 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Allah razı olsun

Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 30.06.18, 00:14
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 03.05.17
Mesajlar: 606
Etiketlendiği Mesaj: 71 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Emeğinize sağlık teşekkür ederim.

.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 30.06.18, 00:16
 
Üyelik tarihi: 22.01.18
Bulunduğu yer: Erzurum
Mesajlar: 195
Etiketlendiği Mesaj: 11 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Şükran hayrul ley

Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 30.06.18, 09:19
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Bulunduğu yer: United States
Mesajlar: 2,779
Etiketlendiği Mesaj: 64 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Çok güzel ifade edilmiş. Emeğinize sağlık Allah razı olsun hocam.

Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 02.07.18, 19:19
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 12.09.17
Mesajlar: 2,833
Etiketlendiği Mesaj: 277 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Allah razı olsun mübarek hocam

Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 02.02.19, 17:36
 
Üyelik tarihi: 18.01.19
Bulunduğu yer: trabzon
Mesajlar: 203
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

paylaşım için teşekkürler

Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 02.02.19, 20:28
 
Üyelik tarihi: 06.12.18
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 423
Etiketlendiği Mesaj: 40 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Havasokulu Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
لَا اِلَهَ اِلَّا اللهْ مُحَمَّدُ الرَّسُولُ اللهْ




Yâd Kerd Manası, zikretmektir. Bununla anlatılmak istenen, murakabe dersine geldikten sonra «La ilahe illallah» zikriyle meşgul olmak, tevhidin manasına ulaşmak, devamlı Yüce Allah’ı hatırda tutmak, kalb ile dilin zikrini birleştirmektir. Hak yolcusunun her an gönlü uyanık olmalıdır. Zikir esnasında kalbi Rabbini murakabe ve müşahede etmelidir. Tam bir uyanıklık içinde “lafza-i celâl” veya “kelime-i tevhid” zikrine devam etmelidir.

Şah-ı Nakşibend (k.s), tevhid zikrinin manasını şöyle açıklar: “La ilâhe” nefiy ifade eder. Bununla, kainatta hiçbir ilah olmadığına işaret edilir. Peşinden «İllallah» ifadesi gelir. Bu ise ispattır. Bununla gerçek ilâhın ve ibadet edilecek tek mabudun ancak Allah olduğu ispat edilir. En son «Muhammedu’r-Rasulullah» denir. Bununla, Yüce Allah’a sevilmek ve O’na karşı sevgimizi göstermek için Hz. Peygamber’e uymaya niyet edilir. Çünkü ona uymadan ne tevhid anlaşılır, ne de Allah muhabbeti tadılır. (I)

Bu konuda Muhammed bin Abdullah el-Hânî şunları söylemiştir:

Sâlik murakabe derslerine geldikten sonra zikrini nefy ü isbat yoluyla yapmalıdır. Her gün belirli bir sayıda buna devam eder. (Beşbin veya onbin kadar). Bu merhalede nefy ü isbat zikrinin dil ile yapılmasının şart olduğu açıklandı. Çünkü kalb, unsurlara bağlı olması sebebiyle unsur tesiriyle paslanabilir. Nefy ü isbat ise dil ile yapılınca bu paslar zail olur. Murakabe noktasından müşahede mertebesine yükselir.

Bu terimin bir başka mânâsı, daimî zikir halinde olmaktır. Kalble veya dil ile olsun, Zât ismi veya bir başka zikir nefy ü isbat şeklinde yapılmış olması müsâvîdir. Maksad zikrin kesintisiz bir şekilde devam etmesidir. Allah ile ancak bu şekilde huzura varılır.

Bu terimin bir başka mânâsı, gaflete mahal bırakmadan zikre devam etnektir. Çünkü Cenabı Hak, “Unuttuğun zaman rabbini zikret”[12] buyurmuştur. (IV)

Gavs-ı Sâni (kuddise sırruh) bu usul ile alakalı olarak şunları söylemiştir:

“Vird nurdur, ışıktır, aynen taksinin farı gibidir. Taksinin her şeyi olsa fakat farı olmasa yol gidemez. Kısa zamanda tepe taklak olur. Vird, zikir kalbin kirini pasını temizler, insan günah işlemeye başlayınca kalp yara alır. Bu durum, odanın içinde yanan bir sobaya benzer. Soba devamlı yana yana boruların içi kurum bağlar, temizlenmese zamanla boruları tıkar, dumanı geri teper, odanın içindekileri zehirler ve öldürür. Aynen bunun gibi, zikir de kalbin isini (kurumunu) temizler. Zikir çekilmezse kalbe Allah’ın nuru gelmez. Ya ne gelir? Şeytanın vesvesesi gelir ve Allah’ı unutturuncaya kadar (vesvese) devam eder. Sonunda misaldeki boru gibi tıkanıp insanı (manen) zehirleyerek öldürür. Onun için virdinize dikkat edin.

İnsana gerektir ki zikrullah gibi manevi ilaçlara sarılsın. Zikrullahın sesi şeytanı kaçırır. O çok korkaktır. Bir ses gelse hemen kaçar. Fakat nefs-i emmâre öyle değildir. İnsandan bir an bile gafil olmuyor. Kedinin fareyi beklerken takındığı tavır gibi, sessiz bir şekilde insanın hata yapmasını bekliyor. Ne ibadet yapsa mağrur oluyor. Çok dikkatli uyanık olmalıdır. Çünkü nefsin gıdası zulmettir. Letaiflerin gıdası ise, muhabbet ve nurdur. Nefis ancak nefy-i isbat ile müslüman olur.” (II)

Bu usul ile ilgili Reşahhatta geçen açıklama ve Sadatların sözleri şöyledir:

Mevlânâ Sa‘deddin-i Kâşgarî der ki:

“Zikir taliminin usulü şöyledir: Şeyh kalple “lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah” der, mürid de gönlünü hazırlayıp şeyhin gönlüyle bütünleştirir, gözünü ve ağzını kapatır, dilini damağına yapıştırır, dişlerini birbiri üzerine koyarak nefesini tutar ve bütün gücüyle şeyhin muvafakati üzere diliyle söylemeden zikre başlar. Mürid bu zikir esnasında nefesini tutma hususunda sabretmeli ve bir nefeste üç defa kelime-i tevhidi söylemelidir. Bu hal, zikrin tadı gönlüne yerleşene kadar sürmelidir.”

Hâce Ubeydullah’ın bazı kutsî sözlerinde geçtiğine göre, zikirden maksat, gönlün daima Hak Sübhânehû ve Teâlâ ile birlikte olmasıdır. Bu birlikteliğe muhabbet ve tazim sıfatı eşlik etmelidir. Eğer cemiyet erbabı[13] sohbet sırasında bu uyanık olma sıfatını elde ederse o zaman zikrin özünü yakalamış demektir. Zikrin özü, gönlün Allah Teâlâ’dan ayrı düşmemesi, devamlı uyanık bulunmasıdır. Şayet gönül ehlinin sohbetinde bu uyanıklık oluşmamışsa zikirle meşgul olmaya devam edilmesi gerekir.

Zikirde hafızanın toplanması ve istenen neticenin alınması için şu metoda başvurulmalıdır: Zâkir nefesini göbeğinin altında hapseder, dudağını dudağına ve dilini damağına yapıştırır. Bu uygulama nefesin içeride fasılalı olmamasını sağlar. Sonra müdrike-i derrâkı [14]bütün düşüncelerden uzak tutarak çam fıstığı kozalağına benzeyen yürek denilen et parçasına yöneltir ve zikre başlar. Müdrike-i derrâk gönlün hakikatinden ibarettir. Her tarafa giden, dünyayı ve onunla alâkalı bütün işleri düşünen meleke odur. Bu öyle güçlü bir melekedir ki göz açıp kapama süresi içerisinde yerleri, gökleri, bütün âlemi seyretmek ona müyesser olur. Bunu da temin ettikten sonra kelime-i tevhiddeki “lâ” kelimesini yukarı, “ilâhe” kelimesini ise sağa çeker, ardından “illallah” kelimesini güçlü bir şekilde kalbin üzerine yükler. Bu yükleme öyle güçlü olmalıdır ki, kalpte bir hararet oluşturmalı ve ortaya çıkan bu hararet tüm organlara yayılmalıdır. Bu zikir sırasında nefiy kısmı[15] söylenirken bütün yaratılmışların varlığına fenâ ve terk nazarıyla bakılmalı ispat bölümünde[16] ise Cenâb-ı Hakk’ın varlığı beka ve maksudiyyet nazarıyla görülmelidir.

Zâkir, bütün zamanını bu zikre dalmış olarak geçirmeli, hiçbir meşgale kendisini ondan alıkoymamalıdır. Bu hal, tevhid zikredenin gönlünde karar kılana kadar sürmelidir. Böylece zikir kalbin ayrılmaz bir sıfatı haline gelir ve kalp daima zikretmeye başlar.

Gönül dedikleri şey, çam fıstığı kozalağı şeklinde sol memenin altında bulunan bir et parçasıdır. Bu et parçası “hakikat-i câmia-i insâniyye”nin taşıyıcısıdır. Hakikat-i câmia-i insâniyye kendisinin parçaları olan ulvî ve süflî kâinatın bir özüdür. Her meyvenin çekirdeğinde kendi ağacı nasıl öz olarak mevcutsa cümle yaratılmışlar da “hakikat-i câmia-i insâniyye”de mevcuttur. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada hem de kendi içlerinde göstereceğiz…” [17]

Velhâsıl Allah’ın nazar ettiği yer ve sonsuz sırların toplanma merkezi gönüldür. Bu sebeple gönüle yol bulan maksuda erer. Gönüle yol bulmak da ehl-i dil[18] hizmetine girmekle mümkün olur. Tâlip mürşid-i kâmil tarafından kabul edilme şerefine nâil olursa o birlikteliğin tesirinden kendisinde bir hal meydana gelir. Bu halle tâlip, su ve çamur zahmetinden[19] kurtularak can ve gönül birlikteliğine[20] vâsıl olur. Böylece onda Cenâb-ı Hak tarafına bir yönelişle birlikte uyanıklık hali meydana gelir. Artık tâlip hiç zorlanmadan kendiliğinden Hakk’ın dışındaki her şeyden yüz çevirir. Asıl terk, gerçek zikir ve hürriyet neymiş, işte bunu o zaman anlar.

Semerkand
Hakiki Nakşi olmayı, zikri tam anlamıyla yapmayı Mevla nasip etsin.

Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 17.02.19, 15:23
 
Üyelik tarihi: 25.08.18
Bulunduğu yer: Ankara
Mesajlar: 150
Etiketlendiği Mesaj: 13 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Amin ve ecmain..

Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 17.02.19, 16:39
 
Üyelik tarihi: 11.02.19
Bulunduğu yer: Berzah
Mesajlar: 290
Etiketlendiği Mesaj: 7 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Allah razi olsun.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
allahin, ettii, gonuldur, merkezi, nazar, sirlarin, sonsuz, toplanma, yer


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Muhyiddin ibn-i Arabiden Tavsiyleler (Mutlaka Okuyun) HeartLess Tasavvuf & Tarikatler 20 02.11.24 21:53
Risaile Nur talebelerinin tesbihatı Celcelutiye Zikir 7 13.04.21 19:28
Fıkhu'l-Ebsat Swordsfish Tasavvuf Sohbetleri 1 07.07.20 22:35
Buying and Selling in Islam - islam'da Alış ve Satış shahkhu islam & islami Konular 0 29.05.20 11:50
Sûreler de kelime ve harf sayısı Sugarman Kuran-ı Kerim 3 24.04.20 18:00


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:48.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147