|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Tasavvufta Sohbet ve Rabıtanın Önemi
Tasavvufta Sohbet ve Rabıtanın Önemi
Sohbet, beraber olmak, yan yana bulunmak, aynı meclisi paylaşmak, birbirinden ayrılmamak; söz, beden, himmet ve yardım ile birisini desteklemek gibi manalara gelir. Sohbet, müridin terbiyesi için en tesirli yollardan birisidir. Sohbet, Ashabı Kiram’ın sanat ve mesleğidir. Sohbet, Nakşibendî yolunun esası ve temelidir. Habib-i Kibriya s.a.v. Efendimiz, bütün dünyada İslâm’ın şaşırtıcı bir hızla yayılmasıyla neticelenen hizmetini, sohbetle insanları yetiştirerek başlatmıştı. O’nun sohbetiyle terbiye olan ve en şerefli nesil olma lütfuna eren bu insanlara Ashab-ı Kiram denilmektedir ki, bu ifadenin bir manası “sohbetle yetişenler, olgunlaşanlar”dır. Fahr-i Kâinat s.a.v. Efendimiz’in sohbeti öyle bir terbiyeye vesile idi ki, insanların yırtıcılıkta vahşi hayvanları geçtiği bir ortamda Ashab-ı Kiram, bütün imkânsızlıklara rağmen barışı, birlik ve beraberliği temin etmiş, insanlığın kurtuluş modeli olmuştu. Tarihin hiçbir devresinde bu şekilde cennet hayatının daha dünyada iken yaşandığı görülmemiştir, görülmeyecektir de...(1) Efendimz (s.a.v) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını kuşatır. Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekinet iner ve Allahu Teâlâ onları yanında bulunanlar arasında zikreder.” (2) Allah’ı zikretmek, O’nu anlatmak, Rasulü’nün sünnetinden ve yolundan gidenlerden bahsetmek ne büyük lütuf! Ayet-i Kerimede ise: “(İnsanları) Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘ben müslümanlardanım’ diyenden kimin sözü daha güzel olabilir?” (3) İşte bu gaye ile bir araya gelen insanların oluşturdukları meclislere sohbet meclisleri denir. Çünkü bu meclislere katılanlar, birbirlerini Allah için seven, Allah için arkadaş olan ve Allah için bir araya gelen insanlardır. Sohbet meclislerinde, hadis-i şeriften de anlaşılacağı gibi, akıl ile izah etmekte zorlanacağımız manevi işler cereyan eder. İnsan ruhunun ihtiyacı olan manevi gıdalar ikram edilir, kalpler huzur bulur. Meleklerin teşrif ettiği ruhanî bir meclis kurulmuş olur. Allahu Teâlâ’nın kendi yanında bulunanlar arasında bir insanı zikretmesi nasıl bir ikramdır, bilemiyoruz. Herhalde yaşanarak anlaşılabilecek veya anlaşılması Yüce Huzur’a bırakılmış olan bir haldir. Ama şuna kesin olarak inanıyoruz ki, insanın ulaşabileceği en yüce hal, işte bu haldir. Sohbet meclislerinde çoğunlukla bir kişi konuşur, diğerleri dinler. Allah’a ve O’nun razı olduğu değerlere davet eden konuşmalar, sohbet meclislerinin konularını oluşturur. (4) Şehabeddin Sühreverdî (k.s) buyurmuştur: “Sohbet, insanın iç âleminin gözeneklerini açar. Sohbetle insan, hadiselerin hakikatini kavrar. Belanın ne olduğunu ona uğrayan bilir, denmiştir. İnsanın iç dünyasının kuvvet kazanması, ilminin sağlam olmasıyla mümkün olur. Sadakatinin kuvvet kazanması ise, onun bir takım bela ve musibetlerle karşılaşması ve hadiselerden imanla çıkmasıyla mümkün olur. Bütün bunlar sohbetle, dostlukla, dayanışma ve yardımlaşma ile meydana gelir. Bunlarla gönlün kuvvetleri güç kazanır, ruhlar huzur ve sükûn bulur. Allah’a yönelmenin yolunu bulur ve O’na yönelir. Bunun örneği seslerde görülür. Sesler bir araya gelip birleşince daha gür olarak çıkar ve etraftaki engelleri aşar ve yayılır.” (5) Rabbül Alemin’in sohbetlere ayrı bir nazarı vardır. İslâm ahlâkını öğrenmek, birbirleriyle kardeşlik kurmak, ayrılığı, tefrikayı bertaraf etmek için bir araya gelip sohbet eden müminlere melekler dahi gıpta ederler. Seyyid Abdülkadir-i Geylani (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur: ‘’Allah dostları ile Salihlerle beraber ol. Onların sohbetlerinde bulun. Böylece Allah’ın onlara olan yardımı sayesinde sen de güçlenirsin. Sen de onların gözü ile görürsün. Allah’da tıpkı onlarla övündüğü gibi seninle de övünür.‘’ (6) Eğer bu sohbetler iyi değerlendirilirse, insanlar süflilikten kurtulur, yüksek derecelere kanat açarlar. Sohbetin bu önemi sebebiyle büyükler, “yolumuz sohbet üzerinedir” buyurmuşlardır. Dolayısıyla, sohbeti terk eden, büyüklerin tarif ettiği yolu terk etmiş olur. Ayrıca sohbet müekked bir sünnet olduğunu da bilmemiz gerekir.(7) Hâce Alâeddin Attâr k.s. Hazretleri son hastalıkları sırasında dostlarına şu vasiyeti yapmıştır: “(Din hususunda) gelenek ve görenekleri terk ediniz. Halkın âdet edindiği şeylerin tersini yapınız. Birbirinizden razı olunuz. Nebî’nin (s.a.v) gelişi beşeriyetin çirkin âdetlerini kaldırmak içindir. Birbirinize destek olunuz. Kendinizi öne çıkarmayıp kardeşinizi nefsinize tercih ediniz. Her işte azimet yolunu takip ediniz ve mümkün oldukça o yoldan ayrılmayınız. Sohbet sünnet-i müekkededir. Bu sünnete sürekli uyunuz. Gerek fert, gerek cemaat olarak sohbet sünnetini terk etmeyiniz. Eğer bu söylenen işler üzere istikametten şaşmazsanız benim bütün ömrüm boyunca kazandığımı sizler bir nefeste elde edersiniz. Böyle yaparsanız ahvaliniz daima terakki eder. Şayet bu sıfatları terk ederseniz kesinlikle perişan olursunuz.” (8) Menkıbe Ashab-ı Kiram’dan Ebu Vakid el-Leysî (r.a.) anlatıyor: Bir gün mescitte bir grup insanla beraber Efendimizin (s.a.v.) huzurunda bulunuyorduk. O esnada üç tane adam kapıda göründü. Biri içeri girmeden gitti. Diğer ikisi ise girip Efendimizin (s.a.v.) yanına kadar geldiler. İçlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise, yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturdu. Bir müddet sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.) sohbetinin bir yerinde şöyle buyurdular: “Size şu üç kişinin halini anlatayım mı? Halkaya oturan birincisi Allahu Teâlâ’ya sığındı. Allah da onu himayesine aldı. İkincisine gelince o kimse Allah’tan hayâ etti, edebe sarıldı. Allahu Teala da o kulundan hayâ etti; onu azabından emin kıldı. İçeri girmeyen diğerine gelince; o, bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.”(9) Fudayl bin İyad (r.a.) şöyle demiştir: ‘’İnsanın, yanında bulunanlarla tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara güzel ahlak ile davranması, geceleri sabaha kadar ibadet ile gündüzleri hep oruçlu geçirmesinden hayırlıdır.’’ (10) Burada sözü edilen sohbet, dışarıdan bakıldığında herhangi bir sohbetten çok farklı gözükmese de, önemli bazı özellikler taşır. Bu özelliklerin en başta geleni, yapılan sohbetin gayesidir. Sohbetten gaye, Cenab-ı Mevlâ’nın rızasını tahsil, kalbin ihyası, ebediyyet yolunda gerekli bilgilere ulaşmak, güzel ahlâk ve edep yolunda mesafe kat etmek, terakki etmektir. Menkıbe Benim Asıl Gayem Bu yolun büyüklerinden Muhammed Diyauddin (k.s.) hazretleri, zaman zaman küçük çocukları başına toplar, onlarla sohbet ederdi. Yine böyle bir sohbetin ardından hanımı sormuş: “Kurban, insan senin işine taaccüp ediyor, onlar daha küçük, sohbetten ne anlar?” Hazret şöyle cevap vermiş: “Bende biliyorum bir şey anlamazlar fakat benim gayem, onların bir şey anlaması değildir. Sohbet meclisleri Allah’ın rahmetini çeker. Ben o rahmetin peşindeyim. Bu çocuklar bir vesile... Zaten, sohbetteki gaye sohbet sırasında Allah ve sadat anıldığı zaman nazil olan ilahi rahmetten, ilahi bereketten, sadatın himmet ve nazarlarından istifade etmektir. Menfaat sohbetin kendisinde değildir.’’ (11) Bir kimse üzerine rahmet yağmuru yağsın diye sohbet halkası kurar ve el açarsa, o kimseyi eli boş ve faydasız geri çevirmezler. Kalplerin mutmain olabilmesi, peygamberlerin ve ümmetlerinin, peygamber varisi velilerin hayatları herkes için gönüllerde nurani güzelliklerin meydana gelmesine vesiledir.(12) Abdurrahman et-Tahi (k.s.) anlatıyor: “Bir seferde Gavs’ın (k.s.) yanında iken bu kapıdan istifadenin olmadığı hususunda ümitsizlik hâsıl olmuştu. Bu halin üzerine Gavs (k.s.) şöyle buyurdu: “İnsanın hiç bir karı olmasa da şu sohbet meclisinde bulunması yeterlidir.” Dedikten sonra şu hadisi okudu: “Kişi sevdiği ile beraber haşrolur.” Gavs-ı Bilvânisî (k.s) hazretleri ise şöyle buyurmuştur: ‘’Ne zaman Allah dostlarını konuşursanız, ruhaniyetleri sizin yanınıza muhakkak gelir.‘’ Süfyan b. Uyeyne r.ah hazretleride ‘’Salihlerin anıldığı yere rahmet iner‘’ (14) buyurmuştur. Eskiden, kış gecelerinde büyüklerimiz peygamberlerin kıssalarını, evliyaullahın menkıbelerini okurlardı. Şimdi zaman değişti. Ariflerin, evliyanın sohbeti yerine televizyon, gazete ve siyasî konuşmalar yapılmaya başladı. Gönüllerimiz rahmetsiz/susuz, çorak kaldı. Ruhaniyetler gelmez oldu. İnsanlar sertleşti, şükürler azaldı ve fikirler kısaldı.(15) Menkıbe Bir gün Gavs-ı Bilvânisî hazretleri devrinde bazı sofiler Kozluk’tan çıkıp Baykan’a gideceklerdi. Yol üstünde malum Veysel Karanî hazretlerinin kabri vardır. Oradan Bitlis’e doğru dönüp Kasrik’e ulaşacaklardı. Yaklaşık 80-100 kilometrelik bir mesafe vardı. Sofiler yola çıktılar; ancak uzun bir süre vasıta beklemek zorunda kaldılar. O zamanda vasıta çok nadir geçerdi. Vasıta beklerken, aralarında bulunan bazı sofi kardeşlerimiz sâdât-ı kirâmın sohbetini yapmaya başladılar. Daha sohbet bitmemişti ki, bir kamyon çıkageldi. Bitlis’e giden bu kamyona bindiler. Kasrik’e ulaştılar. Gavs hazretleri dergâhına vardılar. Gavs-ı Bilvânisî hazretleri onlara şöyle sohbet etti: - Bir cemaat buraya geliyordu. Bulundukları yerden çıktılar. Vasıta beklediler. Beklerken de sâdâttan bahsettiler, sohbet ettiler. Bir kamyon geldi. Onlarda bindiler ve geldiler. Ancak onlar görmüyorlardı; eğer orada sâdât-ı kirâmın olduğunu görmüş olsalardı, arı kovanındaki arıların çiçeklere koşuştuğu gibi etrafa dağıldıklarını bir görselerdi, kamyona binmez, günlerce sohbet ederlerdi!(16) Sohbet konularında kendini gösterir. Sohbette dünya konuşulmaz, konuşulmamalıdır. Hatta ukbadan da bahsedilmez, siyaset, hayat pahalılığı gibi lüzumsuz işlerden bahsedilmez. Dedikodu, gıybet, malayanilik gibi gayri meşru davranışlara asla yer verilmez, fırsat tanınmaz. İnsanın manen terakkisine vesile olan sohbetin diğer önemli bir vasfı da, kiminle sohbet yapılacağı hususudur. Büyükler bunu şu veciz sözle açıklamışlardır: “Ya senin kendisinde yok olacağın, ya da onun sende yok olacağı biri ile sohbet et. Ya da hem senin, hem de onun Allah’da yok olacağınız biri ile sohbet et; ne sen kalasın, ne de o...” İşte böyle bir sohbet meclisinde, anlatılanlara iyice kulak verilmeli, kalbi uyandırıcı sözlere dikkat edilmelidir. İnsanoğlunun kalbinde üç türlü sevgi yer alır. Dünya sevgisi, ukba sevgisi, Mevlâ sevgisi. Bir kimse maneviyat yolunda evrad gibi üzerine düşen vazifelerini yapmak kaydıyla tam bir ihlâs üzere manevi sohbetlere devam ettiğinde, kalbinde dünya ve hatta ukba sevgisi kalmaz, sadece ve sadece Yüce Mevlâ’nın has sevgisi yer alır ki, işte önemli olan budur; gaye budur. Sohbetlerin en önemli hususiyetlerinden biri de, insanın kalbinde muhabbeti, muhabbet-i ilâhiyi ve ondan hâsıl olacak bütün mahlûkata muhabbeti meydana getirmesidir. Seyyid Sıbgatullah el-Arvâsî (k.s) şöyle buyurmuştur: "Evliyanın menkıbelerini dinlemek, muhabbeti artırır. Eshâb-ı kiramın menkıbeleri imanı kuvvetlendirir, günahları mahveder."(17) Bu muhabbet tarif edilmez, edilemez. Sadece yaşanır ve yaşanarak bilinir. Gözyaşları ise muhabbetin bariz ifadelerinden sayılır. Kâinat hep muhabbetin eseridir. Bir hadis-i kudside Cenab-ı Hak “Eğer sen olmasaydın, felekleri (kâinatı) yaratmazdım” buyuruyor. Cenab-ı Rabbül Alemin’in habibi Hz. Muhammed s.a.v. Efendimiz, bütün mevcudatın yaradılış sebebi oluyor. Demek ki kâinatın yaratılışında aşk var, muhabbet var, sevgi var.(18) Muhabbeti elde etmenin birinci yolu ve şartı İslâm’ın zahirî amellerine sarılmaktır. Sonra tasavvuf erbabı olanlar için mürşidi sık sık ziyaret etmek, her fırsatta onun sohbetini yapmak, rabıta ve virdini aksatmamaktır. Velilerden Ebu Bekir Tilmisani (k.s) demiştir ki: “Allah’la sohbet ediniz. Eğer buna güç yetiremezseniz, Allah’la sohbet eden ariflerle beraber bulununuz ki, onların bereketi sizi Allah’la beraber olmaya ulaştırsın.“ (19) Menkıbe Allah Rızası İçin Yapılan Sohbet Şeyh Abdullah Ensarî’nin şeyhi Yahya b. İmad vefat edince, onu rüyada gördüler ve “Hak Tealâ sana nasıl muamele yaptı?” diye sordular, o şöyle dedi: “Ey Yahya! Ben sana çok şiddetli bir şekilde hitap edecek ve gayet sert bir muameleye tabii tutacaktım. Lakin bir gün bir mecliste bizim rızamız için oturup sohbet ettin. Dostlarımızın biri oradan geçmiş, nasihati dinlemiş, huzur bulmuştu. Onu memnun ettiğin için sana hoş geldin, diyoruz. Yoksa bu durum olmasaydı, sana ne yapacağımızı görürdün. ‘’ (20) Sohbet, dostu hatırlatmaktır. Bu da kalbi uyandırmak için yapılmalıdır. Sohbetin konusu bütün sâlih ameller ve sâlih insanlar olabilir. Hepsi zikir sebebidir. Sohbet sûfînin günlük gıdası gibidir. Mümkünse her gün, değilse hafatada bir sohbet gıdasını almalıdır. Yoksa kalp kurur, ilerleme durur. Sûfî için sohbet, ağaç için su gibidir. Alıntı |
#2
|
|||
|
|||
Allah razı olsun,çok güzel bir konu
|
#3
|
||||
|
||||
cok güzel konu Allah razi olsun
. |
#4
|
|||
|
|||
Allah senden de razı olsun ayperi..
Allah dostlarının sohbetine nail olalım inş hep ---------- Post added 19.08.17 at 18:20 ---------- Cümlemizden razı olsun mostar inş |
#5
|
|||
|
|||
Allah razı olsun
|
#6
|
|||
|
|||
Allah razı olsuuun..
|
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Sohbet tiryakisinin ölüm şekli | koltuklari | Allah Dostları & Evliyalar | 1 | 28.10.24 17:32 |
Rüyada Sohbet etmek Görmek | NGB | S-Ş Harfleri Rüya Tabirleri | 0 | 11.11.23 16:23 |
Rabıta Nedir - Dinde Rabıta - Rabıta Sakıncalımıdır | Sin | Tasavvuf & Tarikatler | 20 | 18.05.21 15:20 |
Tarikatta ve Tasavvufta Rabıta | Aliye | Tasavvuf & Tarikatler | 8 | 21.02.20 01:17 |
Sohbet tiryakisinin ölümü | Skoda | Tasavvuf Sohbetleri | 0 | 05.05.19 13:52 |