Nefs nedir? Nefs neden vardır? Nefs nasıl terbiye edilir? - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > Tasavvuf & Tarikatler > Tasavvuf Sohbetleri

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 30.10.21, 12:50
Torlak - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 17.09.18
Mesajlar: 851
Etiketlendiği Mesaj: 30 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Nefs nedir? Nefs neden vardır? Nefs nasıl terbiye edilir?

Kur’an -ı Kerim’de üçyüze yakın yerde “ nefs ” kelimesi geçmektedir . Bu kelime, filozoflar, kelâm, fıkıh ve tefsir alimleri tarafından muhtelif manalarda kullanılmış; ruh, can, kalp, ceset, benlik, bir şeyin hakikati, özü ve bütünü gibi yirmiyi aşkın mana verilmiştir. Aslında nefsin mahiyeti tam olarak kelimelere dökülemeyecek kadar derindir. O yüzden nefsi en iyi kavrayanlar kâmil velilerdir.
Nefs kelimesi, sufiler arasında muhtelif makamlara göre, farklı manalarda kullanılmıştır. Fakat genel olarak bu kelime tasavvuf dilinde iki manaya gelir.
Hayvanî nefs, insanî nefs
Birincisi: “Bir şeyin özü, zatı, kendisi” anlamındadır. Buna ‘hayvanî nefs’ de denir.
Hayvanî nefs, Halk Alemi ( Yaradılmışlar Alemi)’ ndendir . İnsanî nefsin bineği ve bütün şehvetlerin kaynağıdır. His, hareket ve hayat menbaıdır. Beş duyu organı ve diğer kuvveler vasıtasıyla hayatı, eşyayı kavrar.
İkincisi: “Rabbin emrinden olan insanî ruh, manevi sıfat” anlamındadır. Hayvanlarda bulunmayan bu nefse, konuşan insanî nefs , nefs -i nâtıka da denir. Emr Alemi’ndendir. Allahu Tealâ tarafından insana üfürülen ruh, bedene taalluk edince ‘ nefs ‘ adını alır. Yeri iki kaşın arasıdır. İnsanın içi ve dışıyla irtibatlıdır. Asıl hakimiyeti beyin ve manevi bir lâtife olan ‘kalp’ üzerindedir. Yürek dediğimiz kanı pompalayan maddi kalple de irtibatlıdır.
Bu nefs hayvanî nefse mağlup olursa, hayvanların aşağısında şeytanların mertebesine düşebilir. Mevlâ’nın yardımıyla hayvanî nefse galip gelirse, ruhanileşip meleklerden üstün mertebelere çıkabilir.

Nefsin lüzumu ve faydaları
Konuyla ilgili olarak akla şu sual gelebilir: Nefs ve şeytan olmasaydı da, hepimiz cennete gitseydik olmaz mıydı?
Böyle bir soru, öğrenmek kasdıyla değil de itiraz maksadıyla olsaydı, Allah korusun, imanı götürürdü. Çünkü Allah’ın takdirine rıza göstermek imanın şartlarındandır. O neylerse güzel eyler. Ayrıca mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Bizler O’nun işlerindeki hikmetleri tam manasıyla kavrayamayız.
Ancak, kömür ruhlarla elmas ruhları birbirinden ayırmak Allah’ın hikmet ve adaletinin gereğidir. Eğer nefs ve şeytan olmasaydı, Hz . Ebubekir r.a. ile Ebu Cehil’in makamı bir olacaktı. Oysa bunların biri elmas, diğeri kömür. Ayrıca, şu imtihan dünyasının kurulmasının da bir manası kalmayacaktı.

Nefs ve şeytan faydalı birer alet mesabesindedir. Tıpkı ateş veya bıçak gibi. Ateşi evimizi ısıtmakta, yemeğimizi pişirmekte, etrafımızı aydınlatmakta ve daha bir çok faydalı işlerde kullanırız. Ama dikkat edilmezse ateş insanın evini yakar. Bıçak elini doğrayabilir. Fakat kimse ateş evimi yakar, bıçak elimi doğrar diye bunları kullanmaktan vazgeçmez.
Aynen bunun gibi, nefsin sayısız faydaları, yanlış kullanıldığı taktirde de büyük zararları vardır. Mesela nefs yaratılmasaydı insan ve hayvanlarda yeme, içme, evlenme, üreme arzusu olmayacaktı. Yaşamak ve hayatta kalmak için barınma, ısınma, tehlikelere karşı korunma, düşmanla savaşma, ihtiyaçları giderme, icat ve keşiflerde bulunma gibi yetenekler de bulunmayacaktı. Kısacası hayat olmayacaktı.
Daha da önemlisi, nefs ve şeytanla mücahede kalmadığı için, mümin ahirete yönelik amellerden mahrum kalacaktı. Büyük cihat sevabı kazanamayacak, mertebesi yükselmeyip sabit kalacak, cennet ve Cemâlullah’tan yoksun olacaktı.

Nefs ve diğer lâtifeler
Fakat bunca faydalarına rağmen nefs , başıboş bırakıldığı zaman azgın bir at gibi binicisini helâke sürükler. Zira onun istekleri bitmek tükenmek bilmez. İnsanı şehvetlerinin esiri olan bir hayvan haline getirmek için uğraşır. Bu yüzden bizlere acıyıp, merhamet eden Rabbimiz, nefse hakim olup zararlı arzularından korunmamız için kalbin bir şubesi olarak aklı yarattı. Peygamberleri vasıtasıyla da önümüze bir kitap koyup, iyilik ve kötülüğün ne demek olduğunu gösterdi.
Akıl, Allah’ın emirlerini ve nefsin, şeytanın arzularını inceler. İyiyle kötüyü, Allah’ın emrine uygun olanla olmayanı birbirinden ayırt eder. Ruhun bir başka alt kolu olan vicdan da doğruyu, güzeli, hakikati kalbe bildirir. Ayrıca ruh vasıtasıyla hafıza, mürşid , melek ve doğrudan Allah’dan gelen tesirler de kalpte toplanır. Beyin vasıtasıyla beş duyu organından gelen tesirler ile nefsin ve şeytanın telkinleri de kalpte toplanır.
Gelen bilgi ve telkinleri değerlendiren kalp; aklın, vicdanın veya topyekün ruhun dediklerini tercih ederse, nefsin arzularını yerine getirmez. Yani beyin vasıtasıyla kendisine bağlı olan el, ayak, ağız, dil gibi uzuvlara nefsin isteğini yaptırmaz. Şehvet, gazap ve aklî hilelerin esaretinden kurtulur. Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanır . Namus, haya, takva, sabır, kanaat, şecaat, neşe, huzur, müsamaha, lütuf, yumuşaklık, vakar, metanet ve güzel suret sahibi olur. Lâtifeleri zikirle cilalanır, geldiği ulvi alemlere yükselerek Rabbine vasıl olur. Ebedi saadete ulaşır.

Nefsin hakimiyeti
Şayet kalp nefse tabi olursa, o zaman hayvanî nefs ; toprak, su, hava, ateş lâtifelerinin yardımıyla ruh lâtifesinin yolunu keser. İnsanı mütemadiyen aşağılara doğru çeker. Toprak, ibadette gevşekliğe ve Allah’ın emirlerine uymamaya sevk eder. Su, riya ve münafıklığa götürür. Ateş, gazap, kin, hiddet, intikama yöneltir. Hava ise, kibir ve benliğe sevk eder. Böylece nefs , askerleriyle birlikte akıl ve diğer lâtifeleri emrine alır.
Bu şekilde nefsinin emrine giren insan, yırtıcı hayvanlar gibi hiddetlenir, kızar, dövmek ve sövmekle etrafındakilere saldırır. Şehvet galebe edince, hayvanlar gibi boğazının ve eteğinin düşkünü olur. Firavun’un kendisini Allah olarak ilan ettiği gibi, o da her şeyde üstünlük ve efendilik iddiasına geçer. Kulluk ve tevazudan hoşlanmaz. Bütün ilimlere heves eder, her şeyi bildiği iddiasına kalkışır. Alim dendiği zaman sevinir, cahil dendiği zaman canı sıkılır. Bu şahsın bir de şeytanlık vasfı vardır ki, bununla akıl ve düşüncelerini kötülükte kullanır. Aldatma ve hile yollarına baş vurur, kötülüğü iyilik gibi göstermeye çalışır. İşte bu da şeytanlık ahlâkıdır.

Nefs ve ötelere ait tablolar
Söz konusu çirkin huyların hepsinin berzah aleminde bir resmi vardır. Keşif ya da rüyada görülen hınzır, merkep vs. hayvanlar şehveti temsil ederler. Köpek hiddeti, tilki hile ve aldatmayı temsil eder. Nefsin sıfatlarına göre daha başka hayvanlar veya canavarlar suretinde de tezahür edebilir.
Gazalî rh .a.’in dediği gibi, putperestlerin taşlara tapmasına kızan adamın gözünden gayb perdesi kalkıp da kendi hali görünseydi, bakacaktı ki kendisi bir hınzırın önünde eğilmiş duruyor. Bazen dize gelerek secde, bazan da rükû ediyor. Onun emirlerini yerine getiriyor, yemek, içmek ve şehevî arzularından neyi istiyorsa onu tedarik ediyor. Veya saldırgan bir köpeğin karşısında eğilmiş ona tapıyor, emirlerini titizlikle yerine getiriyor.

Hilkatin tersyüz edilişi
Bu adam basiret ve insafla bakarsa, ömrü boyunca nefs ve şehveti uğrunda çalıştığını hemen anlar. Akıl ve ulvî lâtifelerini nefsinin emrine vermekle galibi mağlup, efendiyi köle, padişahı hizmetçi yapmış olur. Allah, merkebi üzerine binip yularından tutarak sürmek veya sırtında yük taşımak için yaratmıştır. Şayet bu şahıs kalkar da merkebi kendi sırtına bindirir, boynuna taktığı esaret yularını da merkebe verirse, yaradılış gayesini ters çevirmiş olur. İşte bu zulmün son haddidir.
Nefsin esaretine girip hürriyetini kaybeden ruh, malik olduğu itibar ve yüksek kıymetleri unutup, duygularının ve şehvetlerinin girdabına kapılmıştır. Gönül nefsin istilasıyla puthaneye dönmüş, Allahu Tealâ’nın zatî tecellilerinden mahrum kalmıştır. Yüzü O’nun aşk ve sevgisinden dünyanın maddesine dönmüş, Allah sevgisi yok olmuştur. O aslî vatanı asla hatırına gelmeyip, ilk geldikleri ve son gidecekleri asıl ülkesini büsbütün unutarak terketmiştir . Kalp, Ruh, Sır, Hafâ , Ahfâ gaflete girmiş ve harap birer şehir haline gelmişlerdir. Böylece Kur’an -ı Kerim’de ifade buyurulduğu gibi, insanların çoğu hayvanların mertebesine düşmüş ve hatta onlardan da beter hale gelmişlerdir.

Nefsin tabibi
Nefsin hilesiyle kalp ve diğer lâtifeler koma halindedir. Zehirli yemler beden kafesindeki kekliği öyle uyuşturmuş ki, uykusundan uyanamaz. Artık kâmil bir mürşidden başka onları Emr Alemi’nden haberdar edecek, zikir kamçısıyla onları uyandıracak hiçbir kuvvet yoktur. Mürşid , sesiyle, bakışıyla aslî vatandan bahs eder. Dilsiz dilsizle konuştuğu gibi, kâmil üstad da lâtifelerle dilsiz konuşur, onlara nereli olduklarını hatırlatır.
Nebilerin ve bütün mürşidlerin yaptıkları iş, işte budur. Yüce alemlerin kandilini yakarak gönülleri aydınlatmaktır. Ta ki insanoğlu nasıl bir çamur deryasında yüzdüğünü görsün. Sonra da kabiliyetini işleterek asıl ülkesine dönmeyi arzu etsin.

__________________
Nesimi'ye sormuşlar;
O YAR ile hoş musun?

Hoş olayım olmayayım o YAR benim
Kime Ne!
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 22.09.22, 20:10
Acemi
 
Üyelik tarihi: 25.07.21
Bulunduğu yer: Afrika
Mesajlar: 2
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Kötü Ahlâkın Mahalli: Nefis

Bil ki lügat yönünden “nefs”, bir şeyin varlığı, hakikati, zatı ve kendisi manasına gelir. (Bir şeyin nefsi, o şeyin zatı, varlığı ve kendisidir.) Halkın ifadelerinde ve âdetlerinde geçen bu kelimenin, yekdiğerinden farklı birçok manalara gelmesi ihtimali vardır. Çünkü birbirine zıt manalarda kullanılmaktadır. Nefs, bazılarına göre “ruh”, bazılarına göre “mürüvvet ve adamlık”, bazılarına göre “cesed ve beden”, diğer bazılarına göre ise “kan” manasına gelmektedir.

Sûfiler zümresinin muhakkik olanlarına göre, bu sözden maksat, bahsedilen manalardan hiç biri değildir. Onlar ittifakla derler ki: “Hakikatte nefs, şerrin kaynağı, kötülüğün temelidir.” Bir gruba göre nefs, ruh gibi kalıba ve bedene tevdi edilmiş olan ayndır. (Kendine has varlığı ve bünyesi olan bir şeydir.) Diğer bir gruba göre nefs, hayat gibi kalıbın ve bedenin sıfatı olan bir şeydir.

Onlar, kötü huyların ve çirkin fiillerin ortaya çıkmasının sebebi nefstir, diye ittifak etmişlerdir. Bu da iki kısımdır; biri günahlar, diğeri kibir, hased, cimrilik öfke, kin ve bunların benzeri olup da şer’an ve aklen makbul olmayan kötü huylardır. Şu halde günah olan hususlar tevbe ile defedildiği gibi, bu gibi vasıflar da nefsten, riyazetle defedilebilir. Çünkü mâsiyet dediğimiz günahlar, zâhiri vasıflardandır. Bu huylar ise bâtınî vasıflardır. Bâtında zuhûr eden aşağı vasıflar, zâhirdeki yüksek vasıflarla temizlenir. Zâhirde zuhur eden şeyler ise, bâtındaki vasıflarla arındırılır.

Nasıl âlemde şeytan-melek Cehennem-Cennet var ise (ve bunlar gözlerimizle görülmüyorsa) tıpkı o şekilde nefs ile ruhun her ikisi de kalıba ve bedene tevdi edilmiş latifelerdendir. Ama biri şer mahalli, öbürü hayır mahallidir. Aynen gözün görme, kulağın duyma ve dilin tatma mahalli oluşu gibi. İnsan bedenine tevdi edilmiş bulunan diğer ayn (varlık) ve vasıflar için de durum böyledir.

Nefse muhalefet etmek, bütün ibadetlerin başı ve tüm mücahedelerin kemâlidir. Kul, bundan başka Hakk’a giden bir yol bulamaz. Çünkü nefse muvafakatte, kulun helâki, muhalefette ise kurtuluşu vardır. Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri nefse muhalefet edilmesini emretmiş, nefse muhalefet etmek için çaba harcayanları övmüş ve nefsin isteğine uyarak hareket edenleri kınamıştır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “O kimse ki, nefsini hevâsından ve arzusundan nehyetti, işte onun yurdu Cennettir.”[1], Nefsinizin hevâ ve arzusuna uymayan bir şeyi size getirdiği zaman, siz Peygamber’e karşı kibirlenip duracak mısınız?”[2]

Allah Teâlâ sıddîk vasfına sahip olan Hz. Yusuf’dan (a.s) bahsederken, onun şöyle dediğini bize haber vermiştir: “Rabbimin merhamet etmesi müstesna, şüphe yok ki, nefs kötülüğü emredicidir.”[3] Peygamber (s.a.v.) de “Allah bir kuluna hayır murad ederse, nefsinin ayıplarını ona gösterir”, buyurmuşlardır.

Eser ve haberlerde şöyle bir şey vârid ve mevcuttur: Mukaddes ve Müteâl olan Allah, Davud’a (a.s) şöyle vahyetti: “Ey Davud! Nefsine düşman ol, ona düşman olmak suretiyle de bana dost ol. Zira ona düşman olmakta benim dostluğum vardır.”

Hucvirî, Keşfü’l-Mahcûb, sf. 427

[1] Nâziât, 79/40
[2] Bakara, 2/87
[3] Yusuf, 12/53

Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
nefs faydalımıdır, nefs gerekli midir, nefs nasıl terbiye edilir, nefs neden vardır, nefs nedir, nefs ve letaifler


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Nefs nasıl terbiye ve tezkiye edilir Fark Kadim Bilgelik 12 18.08.23 00:51
Nefs-i Aşk HacıBayram Tövbeler & Uyarılar 8 16.03.21 22:14
Bil ki ey nefs! Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır Och Tasavvuf & Tarikatler 0 01.10.20 13:43
Nefs-iniz, Nefs-imiz... twennywann islam & islami Konular 0 07.05.20 23:34
nefs mertebeleri insan-ol-evlat Tasavvuf & Tarikatler 4 11.09.19 09:03


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 16:53.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com
Havasokulu.com appears to be a website focused on "Havas ilmi," which involves various metaphysical and spiritual practices such as vefk (amulets), tılsım (talismans), bağlama (binding spells), celb (attraction spells), nazar (evil eye protection), rukye (healing through prayer), and other related topics like hadim, hüddam, and tasavvuf (Sufism). The site offers content related to personal development, metaphysical studies, and secretive or esoteric knowledge.

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147