|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Bize 'Her an Allah'ın huzurunda olduğunuzu bilin'' demediler
Rahmetli annem biz küçükken bize hiç demedi "Her an Allah'ın huzurunda olduğunuzu bilin, her anda Allah'ın hesabını yapın, sürekli zikir halinde olun!"
Fakat şunu dedi: "Sakız çiğnemeyin o şeytan icadıdır ve çekirdek yemeyin, bunlar ağzımızı, dişimizi, dilimizi meşgul ederek bizi Rabbimizin zikrinden alıkoyar. Bir saat sakız çiğnedin, şeytan bir saatini çaldı, senin dilini zikirden mahrum bıraktı." Aslında annem çekirdek çitlemenin ve sakız çiğnemenin masum görünümünün altında bunları yaparken aynı anda Rabbimizin ismini zikredememizin şeytanla bağlantısına dikkati çekmesinin ötesinde gönlümüzün derinliklerine daimi zikir ve daima huzurda olma halinin gerekliliğini telkin ediyordu. Çünkü Rabbimiz tüm zamanımızı istiyordu. Bize zikir yapın demezdi ama bazı geceler baygınlık geçirip sırt üstü yere yığılana kadar zikir yapardı ve sonra ağlayıp iniltili bir ses tonuyla ağıdı çağrıştıran bir şeyler söylerdi; "Allah Allah kurban Allah, hakiki dost sensin, hak senin habibin, hakikat ise canları alan meleğin yaptığıdır." Aşkla, hasretle, özlemle ve feryatla ağlar ve hangi çocuk annesini bu halde görse kesinlikle o da ağlardı. Ve insan birini sevdi mi onun yaptığını da sever fakat bu biraz fazlaydı. Çünkü birinin, sevinip mutlu olacağı tek şey dünyada Allah'ın beytini, ahirette kendisini görmek ise bir çocuğun gözünden bu manzara ya bencilceydi ya da dayanılmaz bir acıya son verme girişimiydi. Sanki ölümüne zikrediyordu ve fakat tüm çabasına rağmen zikir onu öldürmüyordu. Ve sonra hiçbir şey olmamış gibi normal ve olağan bir şekilde hayatına kaldığı yerden devam etmek için aramıza dönüyordu. Her işe besmele ile başlamamızı ister ve Allah adının her şeyi güzelleştirdiğini söylerdi ve Firavunun kızının kuaförü Maşite düşen tarağı alırken "Bismillah" dediği için gözlerinin önünde çocukları ateşe atılmış ve kendisi de öldürülmüştü. Her işe Allah'ın ismiyle başlamalıyız ve bir şeyi Allah ile yapmazsak şeytan müdahil olur, o bize ortak olur. Bismillah dedin Allah'ın adıyla başladın, işi Rabbinle yaptın, ama Bismillah demediysen bismişeytan demene gerek yoktur o işte şeytan sana ortaktır. İSRA SURESİ:63-65 "Dedi: Git! Onlardan kim sana tabi olursa, artık muhakkak ki cezanız cehennemdir. Tastamam bir ceza! Ve onlardan gücünün yettiklerini sesinle yerinden oynat ve atlıların ve piyadelerinle onların üstüne gürültü kopar ve mallarda ve evlatlarda onlara ortak ol ve onlara vaadlerde bulun! Ve şeytan, onlara aldatmadan başkasını vaadetmez. Doğrusu benim kullarım… Senin onlar üzerinde bir yetkin yoktur ve vekil olarak Rabbin yeter." Şeytan Adem babamızın neslini kendine bağlamak ister. Yemeğe "Bismillah" diye başlamalı ve "Elhamdulillah" diyerek sofradan kalkmalıyız. Annemin sürekli vird-i zeban ettiği Resulullah Efendimize ait bir duası vardı. Vird-i zeban, dilinde sürekli tekrarladığı demek. O dua şöyleydi; "Estağfirullah, tübtu lillah, tübtu ilallah, neheytu nefsi emman Allah, neheytu kalbi an mavisallah" Estağfirullah, Allah için döndüm, döndüm Allah'a, nefsimi yasakladım güvencem Allah, Allah'tan başka her şeyi kalbime yasakladım. Rabbimiz, ağabeyim Pir Muhammed Hüseyin Hazretlerini de dünyada ilk olarak bu mübarek kadın ile karşılamış ve onun gözlerini, ellerini, kollarını ve göğsünü kullanarak sevmişti. Can üflenerek insan olacak olan cenin için cennet ana rahmiyken, oradan buraya geldiğinde Rabbimiz bu defa onun için annesinin göğsünde bir cennet yaratır. Rahim itminan, karar ve sükunetin cenneti iken göğüs ise sevginin, huzurun, rahmetin ve şefkatin cennetidir. Kalpteki zikirleşen ritim ve şırıl şırıl damarların sesleriyle altından nehirler akan ve özel olarak imal edilen süt pınarının analjezik, antipiretik, antidepresan ve teskin edici etkisiyle uysallık ve huzur veren ve sedatif etkisiyle mayıştırıp uyutan... Bedensiz olmak kadar hafif hissettirecek ve ayrıca aşk dolu, bilge, güçlü ve sahiplenici kavrayışıyla tüm varlığı seni sarıp kuşatmış gibi güvende hissettiren bir başka cennet ruhun Rabbine sarılması olmalı. Beş altı yaşlarında çocuk olduğum yıllar... Pirimizin genç olduğu zamanlar... Bir gün annem ağlıyordu. Sanki ağabeyimin bu yaşına kadar çektiği ve bundan sonra çekeceği acılar ve duyacağı ızdıraplar için ağlıyordu. "Delirecek bu çocuk" diyordu, "manevi şeyler görüyor, insanlar arasında duramıyor, başını alıp çöllere gidiyor, dağlara çıkıyor, sanki ahiretle dünyayı beraber yaşıyor." Yemeğe otururken besmele getirmeyi unutmuş olabilirdik bu yüzden annem bize hatırlatırdı. Sofradan kalkarken Elhamdulillah demeyi unutabilirdik bu yüzden annem bize hatırlatırdı. Fakat Pir Hazretleri için annem kendisini hiç yormadı çünkü O sadece yemeğe başlarken değil, her lokmada bismillah derdi ve her lokmanın sonunda Rabbine şükrederdi. Çayın her yudumunda Rabbiyle konuşma halindeydi. Ve zaten o dünyaya hiç inmemişti ya da Rabbi onu hiç rahat bırakmamış, hep kendisiyle meşgul etmişti. Hikmet ehli bir düşünür olan Süleyman Petekkaya kardeşimiz yıllar sonra Pir hazretlerine sordu; Efendim duyduğum kadarıyla sizin beş yaşındayken bile Allah ile bir derdiniz varmış ve ahiretin hesabını yapıyormuşsunuz, ben de beş yaşından beridir dünyayı seviyorum ve parayla derdim var. Bizdeki malzeme ortada, halimiz ortada. Bize verdiğiniz bu emeğe yazık değil mi? Pirimiz dedi: Olur mu öyle, sizin cevheriniz sağlam :// Peygamber varisi bir Allah dostunun en öndeki vasfı nedir diye sorulsa; Onun her an Rabbiyle konuşma halinde olduğunu ve bir saniye bile Rabbini unutsa hemen tevbe-istiğfar ederek tekrar Rabbine döndüğünü, konuşurken kelimeleri Rabbinin huzurundan, arştan getirdiğini ve dünyaya bu gözlerden değil de Rabbinin varlığından ve ahiretten baktığını görmemişseniz bir peygamberin halini anlayamazsınız. Okulda bize peygamberlerin "Sıdk, emanet, fetanet, ismet ve tebliğ" sıfatlarına haiz olması gerektiği söylendi. Oysa hani aşk? Hani Rabbini ciddiye alma? Hani bir an bile Rabbini unutamama? Hani tüm insanları sevip kuşatacak aşk dolu bir okyanus gönül? Hani çileler, ızdıraplar, hani feryatlar, gözyaşları? Hani terslenme, dışlanma, yalnızlaştırma, alay etme, ciddiye almama? Hani dedikodular, fitne fesatlar, gıybetler, taşlamalar? Hani deli saymalar, düşmanlıklar? Neyse, yıllar sonra Pirimiz Muhammed Hüseyin Hazretleri dedi ki: "Peygamberlerin en öndeki vasıfları istiğfar etmektir. Çünkü onlar her an huzurda olduğunu bilirler ve her anda hata yapmamak için gayret ederler ve en ufak bir yanlışta hemen Rablerine dönüp tevbe ederler, istiğfar ederler. Allah’ı seven, Allaha âşık olan, peygambere tabi olup, gönül itibariyle onlarla beraber olanlar da her anda Rablerinin huzurunda olduğundan yanlış bir fikir, bir düşünce, bir söz, bir tavır, bir bakış ve yanlış bir halin; mâşukuna karşı edebe aykırı olduğunu ve bunun âşıklığa, âbd olmaya yakışmadığını bilirler." Pir Hazretleri hep öyleydi. Kendisini Rabbinden ayırmaz, kendisinde ayrı bir varlık görmezdi. Bizim nefislerimiz gibi kendi başına özgür, müstakil ve ilahlık iddiasında bulunan bir nefse vücudunda varlık hakkı tanımadı. Her anında yaptığı her şeyi Rabbine danışarak yapar ve her fiilinin ardından Rabbiyle kendi durumunu değerlendirip hesabını görürdü. Rabbi adına kendisini sever ve herkesi taşıdığı ilahi nefha ve Allah'ın kulu üzerindeki hesabına ve muradına binaen sever, değer verir, önemser ve değerli hissettirirdi. İstisnai durumlarda ben kelimesini kullanırdı ve bununla ilahi tarafını yani ruhunu kast ederdi. Normalde hep biz der. Dini konulara meraklıydı, araştırırdı, okurdu fakat öğrenmek için değil, Rabbinin onun gönlüne verdiği derin manalar için başkalarının kullandığı kelimeler ve bu söyleyiş tarzının insan formundaki ifadesine ve sıhhat derecesine bakardı. O, dini konularda konuşurken bir öğretmen gibi, bir vaiz gibi konuşmazdı. Öğrenmiş olduğu bir hakikati öğreten biri gibi durmazdı. Bilakis o, Rabbinin sözcüsü olan bir yetkili gibi söze başlardı ve ondaki sevgi, şefkat ve kuşatıcılık gönle narkoz etkisi yapardı. Konuşurken insan Allah'a ihtiyaç duyduğunu fark ederdi ve garip bir şekilde Allah'ın da sana ihtiyacı varmış gibi bir hisse kapılırdı insan. Allah adına kulları ile ilgilenir, emek verir, alttan alır, kahrını çeker, sabreder ve öylesine aşkıyla sarhoş eder ve bunu yapanın dostunu kullanan hakiki Reşid ve Mürşid olan Rabbimiz olduğu belli oluyordu ki bu durum insana bir müthiş bir rahatlık, özgüven, manevi bir güç ve hatta Rabbine karşı bir naz hali verirdi. Sanırım konuya girişi uzattım. Sonra devam yazacağım inşallah. Kafamda dört önemli konu var. Nasip olursa yazağım. Allah hepinizden razı olsun. |
#2
|
||||
|
||||
@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Allah aşkına sen hep böyle yaz bir solukta okudum
__________________
El ele.. El Hakka.. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Bize Allah'ın kitabı yeter doğru mudur? | Hal | Tasavvuf Sohbetleri | 2 | 19.02.24 20:20 |
Allah bizi bize göstersin inşallah | Hal | Tasavvuf Sohbetleri | 1 | 19.02.24 20:12 |
Allah Katında Bize Verilen Gerçek Saat İlmi | AhirZaman | Ebced & Cifir & Remil | 5 | 19.02.24 20:06 |
Neden hep bize ? Hep Bize ? | Celcelutiye | Sorularınız | 55 | 28.03.23 18:30 |
Bize aykırı bir ses nasıl bize ait olabilir ki? | Hal | Tasavvuf Sohbetleri | 5 | 20.06.19 10:35 |