Vuslat, Allah'a Kavuşmak - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > Tasavvuf & Tarikatler > Tasavvuf Sohbetleri

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11.06.19, 10:56
Hal Hal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Bulunduğu yer: Russian
Mesajlar: 398
Etiketlendiği Mesaj: 12 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Vuslat, Allah'a Kavuşmak

VUSLAT BURADADIR; RESULLER HAK İLE GELİR

Biz aciziz, unutkanız, şımarığız. Rabbimize gitmedik, gidemedik. Ona çıkamadık, uçamadık. Buraya, dünyaya demir attık. Dünyaya meylettik, dünyaya taptık. Sonsuzdan gelip sonsuza gidiyorken bu dünyanın altı saniyelik yaşamına taptık. Fakat o bize âşık. O bizi aşkla seviyor.

Hani biz deriz ya “Rabbimiz ala-i illiyinden bizi buraya yani en aşağıya, esfel-i safiline gönderdi ve geldiğimiz âleme yükselip dönmemiz lazım!” aslında işin hakikati farklıdır. Biz ona gitmeyiz, o bize gelir. Çünkü o bizi biliyor, acziyetimizi biliyor, cehaletimizi biliyor, zayıflığımızı ve zaaflarımızı biliyor.

Ve ayette Rabbimiz der: “Çağırın, size icabet edeyim!” MÜMİN:60

Onda gurur yok, onda kibir yok. Zira o Rahman, zira o Vedud! O âşık yani. Âşıkta gurur olur mu? İnat olur mu? O mütevazidir. İcabet eder, o bize gelir. İnsan üzerinden bize gelir. Bir insanın özünden şuuruna, varlığına inzal olarak, irsal olarak gelir. Ve bu kişinin varlığı hak olur. Zira hak onun özünden zahirine irsal olmuş, inzal olmuştur.

Bunlar resullerdir. Bize gelirler ve hak ile gelirler. Kendi hakikatlerindeki Hak'kı izhar etmiş olarak gelirler. Kendilerini yok edip Hak ile beka bulmuş olarak gelirler. Kendilerini aradan çıkarmışlardır. Onların varlığı Hak varlığıdır.

Hak ile yani kendi hakikatiyle Rabbimiz onları insanlara gönderir ve "siz gelmediniz, bak ben geldim" der. “Bu insan bir beşer ama bak ben onunlayım, sana geldim” der. “Yaklaş” der. “Zatımla, sıfatlarımla tecelli ettiğim bu kula, bu resule yaklaş ve bana yakınlaş” der. “Ona dost ol, bana dost ol” der. “Aç gözünü gör” der. Ve gönül sahibi olanlar hatırlar, tezekkür eder, hisseder, anlar. Ve Rablerini hangi varlıkta görseler tanırlar.

Rabbimiz bizi burda kendisinden mahrum bırakmadı. Kendisine ermiş resuller üzerinden Rabbimiz bize geldi. Hak bir beşere geldiğinde o kişinin vehmi, hayali yani batıl olan bu varlığı yok olur. Ve o kişi bize geldiğinde hak olarak, hak ile gelmiş olur.

Hiç kimse Allah’ı göremez. Hiçbir can buna muktedir değildir. Sadece nefsini, canını hak varlığına feda etmiş, nefsanî duygularından ve beşeri vasıflarından kurtulup gönlünü temizleyip ayine-i ilahi olan asli varlığına döndürmüş olanların gönül aynalarına Allah tecelli ederek kendisine nazar eder. Ve kul, Allah’ın nazarıyla kendi gönlünden Allah’ın esma ve sıfatlarını müşahede eder.

Hakiki rü'yet ahirettedir ve zaten “ölmeden evvel ölünmezse” bu dünyada Allah bunu ihsan etmez. Oysa bunu, kendimizde ya da başka yerde arayarak değil, ancak yalvarıp yakararak ve dua edip Allah’tan isteyerek elde edebiliriz. Yürekten istemek ve dil ile onu davet etmek duadır.

Dünyadayken ruhumuzu sana vasıl etmeden canımızı alma yarabbi! Dünyadayken canımızı sendeki cananına al ve bizi aşkınla sar yarabbi! Bizi kendine kul et yarabbi! Âşık et ve aşkına kul-köle et yarabbi! Kalbimiz senden başkasını sevmesin; gözümüz senden gayriyi görmesin, kulağımız yalnız seni işitsin, yalnız seni zikretsin dilimiz!

Ve ama aslolan bunun için vesileye sarılmak ve işin gereğini yerine getirmektir ki buna fiili dua denir. Şu an kapalı olan, üzerini günah kirleri ve nefsin kötü sıfatlarından oluşan perdelerin kaplamış olduğu kalp gözlerimizin üzerini temizleyip tasfiye ederek Allah’ı müşahede etmek mümkündür. Ve bunu sadece bu konuda yetkili bir Allah dostunun nezaretinde, teslimiyet, muhabbet, hizmet, edep, zikir, tefekkür, sohbet ve rabıta ile gerçekleştirebiliriz.

Allah’ı nerde kaybetmişsek orada aramamız gerekir ki biz Rabbimizi kendimizde kaybetmişiz. Ve onu yine kendimizde bulacağız. “Ben” dediğimiz yerde, vicdanımızda bulacağız ve bunun için Rabbiyle muhatap olmuş bir peygamber varisi mürşid-i kâmilin talim ve terbiyesine girip manevi bir yolculuk yapmamız gerekir.

Evet, Rabbimiz bize acıdı, merhamet etti. Biz kaybolmuştuk. Unutmuştuk. Yol yordam bilmiyorduk. Ve Rabbimiz kendisine vasıl olan resullerini görevlendirdi. Her yere... Ve her kavme... Allah resulleri... Onlar unutmadı, onlar dünyaya dalmadı. Dünyada oyalanmak yerine Rablerine yolculuk yaptılar. Ve Rablerine vasıl oldular.

Nebi olan evliyalarını ve resul olan evliyalarını… Aşkın haberini getiren evliyalar ve aşkın elçiliğini yapan evliyalar… Yedi kat gönül göğünü aşıp Rabbine vasıl olmuş dostlarını... Alay-i illiyinden kimine; "Şimdi tekrar aşağı in ve geldiğin yoldan kullarımı bana getir!" diye esfel-i safiline yani buraya, bize gönderdi ve hep gönderecek. Âdem Aleyhisselam’dan Resulullah Efendimiz’e kadar nebiler ve resuller... Ve kıyamete kadar Resulullah Efendimiz ’in varisi mürşid-i kâmiller... Allah Resulü’nün resulleri!

Rabbimiz her an bize bakar ve bekler. Her an bizi çağırır ve bekler. Davet eder ve icabet etmemizi ister. İcabet edenler ona kavuşur ve onu görür. En güzele, güzeller güzeline… Hüsna! Rabbimiz o… Esmau’l Hüsna... Hüsna'nın isimleri. Esmaullah! Bu Rabbimizin vaadidir. Hüsna Allah’tır. En güzel Allah’tır. Hamd olsun o en güzele!

Ve bunu gönül gözü açık olanlar görür. Elçinin suretinin insan ama batınının hak olduğunu görür. Gönül gözü henüz açık olmayan iyi kullar ise bu zatları gördüklerinde onlardaki hakkı hissederler. Derinlerde bir şeyler hatırlar gibi olurlar. Yani tezekkür ederler. Ve hemen tabi olur, ittiba ederler. Ve şimdi misak budur, ahit budur. Bize hak ile gelen resule tabi olmak ahdimize vefadır.

Ayet: “Andolsun ki Rabbimizin resulleri Hak ile gelmişti.” ARAF:43

Ayet: “Biz seni Hak ile bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik ve hiçbir ümmet yoktur ki illa ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmiştir.” FATIR:24

Ayet: “Ve sana hak ile geldik. Ve muhakkak ki biz doğru söyleyenleriz.” HİCR:64

Ayet: “Ve Rablerinin huzurunda durdurulduklarında onları keşke görsen! Dedi: ‘Bu, Hak ile değil mi?’ Onlar dediler: ‘Evet! Ve Rabbimiz!’ Dedi: ‘İnkâr ettiğiniz için azabı tadın!’ Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar kaybetmiştir. Öyle ki, saat onlara ansızın gelince, dediler: ‘Orda ihmal edip eksik bıraktığımızdan dolayı, Ah hasretimiz!’ Ve onlar sırtlarında yüklerini taşırlar. Bak! Ne kötüdür yüklendikleri! Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir eğlencedir. Takvalı olanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Yine de akletmez misiniz? Katiyen biliyoruz ki, onların söyledikleri seni üzüyor. Aslında onlar, seni yalanlamıyorlar, fakat zalimler Allah'ın işaretlerini inkâr ediyorlar.” ENAM:30

Ayet: “Ve derlerdi: Biz, cinlenmiş bir şair için mi ilahlarımızı terk edeceğiz? Hayır! O, Hak ile gelmişti ve resulleri de tasdik etmişti.” SAFFAT:36

Ayet: “Katiyyen size Hak ile gelmiştik ve fakat çoğunuz hakkı hoş karşılamazsınız.” ZUHRUF:78

Resule tabi olmak ve onun gönlüne girmek Allah’a kavuşmaktır. Ve böylece Rabbimizden ayrılıp gelen ruhumuz teskin olur, sükûnete erer. Rabbimiz ruhtan bunu istemişti. Bana geri dön demişti. Geri gel ve bana vasıl ol! Peygamber varisi Allah dostları... Bu onların görevi... Senin gönlünü temizlemek, gönlünün önündeki Allah’la arana girmiş perdeleri kaldırmak... Gönül gözünün önündeki perdeleri yakıp kaldırmak...

Evet, gönül gözümüzün önündeki o perdeleri senin dışında birinin kaldırması lazım. Sen körsün çünkü! Görmüyorsun. Gören birine ihtiyacın var. Gören birinin nazarına ihtiyacın var.

Allah dostlarının nazarı şifadır. Onlar sadece bir nazarla, gönlün bütün hastalıklarını tedavi eder. Onları sevmek şifadır. Allah dostlarının sohbetinde bulunmak gönle şifadır. Dünyadan soğutur, Allah’a yaklaştırır. Allah’a meylettirir. Allah’a gitmek için bir kanat verir insana… Gönül gözünün önündeki perdeleri kaldırır, hastalıkları iyileştirir. Bu yüzden, Allah dostlarıyla beraber olmak lazım!

Mürşid-i kâmil... Onu gördüğünde; ben de bunun gibi bir kul olayım, ben de onun gibi olayım, onun Allah’a olan iştiyakı gibi bir iştiyakım olsun, onun Allah’a olan aşkı gibi bir aşkım olsun, onun Allah ile olan derdi gibi benim de bir derdim olsun dediğin kişidir o. Usvetul hasene’dir. En güzel örnek... Peygamber varisidir. Onların gönüllerinin önünde perde yoktur. Onlar Allah ile nazar eder, Allah ile bakar, Allah ile görür.

Daha doğrusu onların o gönlündeki aşk ateşi; bütün bedenini, bütün varlığını, bütün ruhunu, o kadar sarmıştır ki; o kor, o ateş, o kadar her zerresine yayılmıştır ki; onlar saf aşk olmuş, saf ateş olmuştur. Ateşin içindeki bir demir gibi…

Hani demircilerde görmüşüzdür; o kızgın ateşin içindeki demir; bir süre sonra o kadar korlaşır, kızıllaşır ki, o kadar kıpkırmızı olur ki onu ateş zannederiz. Ateş gibi olur yani... Ve demir kendini ateş gibi hisseder. O demire sorsan “ben demirim” der ama onun içinden binlerce ses kendisine “hayır, ben ateşim” der. “Ben ateşim çünkü ben yanıyorum ve yakıyorum” der.

Evet, mürşid-i kâmil, önce kendini yakmış, sonra dokunduğu her şeyi yakacak gücü elde etmiş. Bir kıvılcımı komple bir ateş yapmak, onun bir nazarıdır. Onun bir sohbetidir. Allah zatıyla, sıfatıyla, esmasıyla ona tecelli etmiş. Onun gönül âlemine tecelli etmiş. Ve Allah tecelli ettiğinde kendisinden başka hiçbir şeyi orda bırakmaz.

İnşallah Allah dostlarıyla beraber gönlümüzü temizliyoruz, arındırıyoruz, dünyadan ve dünyanın içindekilerinden temizliyoruz.

“Hak geldi, batıl zail oldu.” İSRA:81

Eğer hak bir yere gelirse orda batıl kalmaz, batıl iptal olur.

Allah dostları hakke’l yakin tadıyor bunu. Ateş olmayı tadıyor yani. Adının demir olduğu halde, vasfının ateş olduğunu tadıyor. Bu yüzden eğer yakacaksak nefsimizi; kibrimizi, riyakârlığımızı, cimriliğimizi, kinimizi, nefretimizi, makam, mevki, şan, şöhret, para, dünya sevgisini, gönlümüzden yakıp gönlümüzün önünden onları kaldıracaksak; ateş olmuş, aşk olmuş bir Allah dostunu sevip gönlümüze almak, öyle birine dayanmak, yaslanmak lazım. Ona dokunmak, onun bize dokunmasına izin vermek lazım…

Eğer bir insana hazret-i insanın eli değmişse; o temizlenmiştir. O arınmıştır. Onun ateşi değdiği yeri yakar. İnsana insan eli değmesi lazım… Hazret-i insanın elinin değmesi lazım! Yoksa bildiklerimizin, okuduklarımızın, duyduklarımızın ruhumuza bir faydası yok. O insanın nazarının senin gönlüne değmesi lazım, o insanın mana elinin sana dokunması lazım. Seni terbiye etmesi lazım…

Resulullah Efendimiz ne buyurmuştu: “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.”

Allah peygamberini bizatihi kendi kudret eliyle terbiye etmiştir. Kendi esma ve sıfatlarıyla peygamberi terbiye etmiş. Kendi sıfatlarına, aşkına büründürmüş-tür. Rabbimiz Resulullah Efendimiz’i Cebrail Aleyhisselam eliyle eğitip onun kalp gözünü açmış ve okumasını sağlamıştır. Manevi ve ilahi okuyuş! Resulullah Efendimiz’e Cabrail okuttu; o da İmam Ali Efendimiz ve diğer veli olan sahabelerine… Ve kıyamete kadar okumanın şekli budur!

Ondan sonra da onun görevini peygamber varisi insan-ı kâmiller yapar. Eğer Allah’a gitmemiz gerekiyorsa, Allah’a yakın olmaya, kalp gözümüzün açılmasına, geldiğimiz âleme geri dönmeye ihtiyacımız varsa ve Allah ile aramızda vehim perdeleri varsa, bu şirk perdeleri varsa, nefsanî perdeler varsa, bunu yakıp yok etmenin tek bir yolu vardır. Mürşid-i kâmilin, insan-ı kâmilin nazarı; zira irşad aşktır ve mürşid âşık... Mürşid dervişi aşkıyla irşad eder, zikir ve sohbetle gönlünü temizleyip cilalar.

Ve nefsin son mertebesi Safiye'dir. Saflaşmış nefis! Aşktan yanıp yok olmuş, saf aşk olmuş nefis! Onun bunu yakması lazım, onun eline vermek lazım bunu yani. Yoksa tasavvuf kitapları okumakla, ilim öğrenmekle Allah’a yakın olunmaz, dost olunmaz, bununla geldiğimiz âleme geri gidemeyiz. Bunlarla yolculuğa çıkılmış olmaz, yola çıkılmış olmaz. Allah’a gidilmiş olmaz.

Sürekli Allah’a giden kervanlar vardır. Sürekli Allah’a giden yolcular vardır. Kafile kafile... Bir insan-ı kâmil alır üç-beş kişiyi, on beş kişiyi, alır yüz kişiyi, iki yüz kişiyi Allah’a götürür onları... Arındıra arındıra, temizleye temizleye Rablerine götürür. Bu yolcular ve o yolculuğun başındaki insan-ı kâmil her devirde ve her yerde vardır. Ve bize düşen o kervanlardan birine katılmaktır.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Allah'a vuslat ve fenafillah bahsi Havasokulu Tasavvuf & Tarikatler 4 06.09.18 11:43


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:57.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147