|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa
"Kim Rabbine kavuşmayı umursuyorsa ıslah edici amellerde bulunsun ve kullukta hiç kimseyi Rabbine ortak yapmasın." KEHF:110
Manevi yolculuğun sonunda kul, varlıkta Rabbinden başka muhatap görmez, irade sahibi başka bir varlık görmez, göremez. İşte ancak bir kul o zaman gerçek manada ihlaslı olur ve ancak o zaman kul şirkten tam anlamıyla kurtulur. Rabbimiz mevcudatta ve mükevvenatta her an bir şe'nde ve zuhurattadır ve en kamil manada tüm esmasıyla insanda tecelli etmiştir, zuhur etmiştir. Bütün varlık onun tecellisidir ve fakat o lamekandır, mekandan münezzehtir ve bununla beraber her bir mekanın da bizatihi mekanıdır. Allah sübhandır ve her şeyden beri, ğani, müstağni ve münezzehtir. Bununla beraber o bizimle işitir, görür, bilir, hisseder, tadar ki bu onun münezzehliğine gölge düşürmez bilakis bu onun tenzih ile teşbih arasındaki kaydıdır ve varlığımızı tatmada o bizimle beraberdir. Hak Teala tüm her şeyi insanın emrine verip müsahhar kılarak insanı aleme yükledi ve bilinmek, sevilmek ve Zat-ı Alisini kendisine yüklemek için de insanın gönlünü, özünü, zatını tercih ve murad etti. Onlarca ayette Rabbimiz tekrar tekrar der ki: İnnehu alimun bi zatis sudur. Vallahu alimun bi zatis sudur. İnnellahe alimun bi zatis sudur... gibi. Allah göğüslerin zatı (özü / öz benliği) ile alimdir. Allah her şeyi bilir, kalplerdekini bilir, nefislerdekini bilir, sadırlardakini bilir, semavatın ve arzın gaybını bilir, sırrı da bilir cehri de bilir ve o her şeyi her şey ile bilir. Fakat bir de O, insanın göğsünün zatı ile alimdir ve her özden bilen bizzat odur. Ve sadr kalbi, yüreği, gönlü kapsaması cihetiyle aşkın ve muhabbetin mekânı olduğundan, onun zatındaki ilim aşığın maşuğuna duyduğu aşkın ve marifetin bizatihi kendisi olması hasebiyle makam-ı ilahidir. "İlim kendin bilmektir" sözündeki esas mana da aslında senin göğsünün zatını kullanarak Allah'ın kendisine aşık ve kendisine alim olmasıdır. Zira sadrımız Hakkın aynasıdır ve Allah için bilmek sevmekten ayrı olmadığı gibi, ilim ve marifet de görmekle aynıdır. Ve zaten marifetullah demek, esasen Allah'ı tanımak, Allah'ı bilmek değil, Allah'ın tanıması, bilmesidir. Marifetullah Allah'ın marifetidir. Ve muhabbetullah demek Allah'ın muhabbeti demektir. Allah'ın sevmesidir. Konu almış başını gidiyor. Ne diyorduk; Hak Teala kendisini insana yüklemeyi murad etti ve kendi ruhundan insana üfledi. "Nefahtu fîhi min ruhî" HİCR:29 Onun içine ruhumdan üfledim. Bu bizim yüklendiğimiz ilahi emanettir ve bu Rabbimizden gayrı değildir. Ayette Rabbimiz dedi: "Biz emaneti semavata, arza ve dağlara arz ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar. Ve onu insan yüklendi. Çünkü o, zelum ve cehul idi." AHZAB:72 Böylece Allah gönlümüze talip olur, ruhumuza, sırrımıza, özümüze, zatımıza talip olur. Halbuki biz ondan gayri ne varsa onları sever ve onları gönlümüze doldurup yükleniriz. Bu manada ayette Rabbimiz dedi: "Onların yüklendikleri ne kötüdür!" NAHL:25 Bir şeyi ya da birini sevmek onu gönle almaktır ve seven sevdiğini yüklenir. Ve yüklenilen kendisi dışındakileri oradan atarsa seven yükleneni kendisine binek yapar ki biz buna aşk deriz. Zira artık kontrol bizde değildir, hakimiyet kaybolmuştur. Ve insan sevdiğinin, aşkının, maşuğunun, yükünün bineğidir. Rabbimiz bize vermiş olduğu aşkın muhatabı olmak ister ve bizdeki aşka talip olarak bir ahit ile, misak ile bizi dünyaya göndermiştir. Allah bilinmeyi seviyor, sevilmeyi seviyor, maşuk olmayı seviyor. Fakat hakikatte o, aşkın da aşığın da maşuğun da bizatihi kendisidir. Farkında olsun ya da olmasın insan her halinde Allah iledir ve O, kendisini bizden çekerse biz yok oluruz. Zira ruhumuz Allah'ın ruhudur, bedenimiz atomlardan oluşmuş olup o da Allah'ın tecellisi ile var olmuştur ve insanın hareket etmesi, konuşması, görmesi, işitmesi, tat alması, yürümesi, tutması, hayatta duruşu, yönelmesi, istemesi, düşünmesi, hissetmesi, yapması hep Allah iledir. Çünkü o bizi kendi ruhundan var etti ve kendi esmasıyla her anda var etmeye devam ediyor. Hakikatte biz yokuz, sadece o vardır ve vahidül kahhar olarak onun nazarında kendisinden gayrı yoktur. Zira gayr, şeriktir. Hiç bir konuda şeriki olmadığı gibi varlık açısından da tektir, vahid'dir, ehad'dir. Ve zaten ihlas suresindeki "kul huvellahu ehad" mana olarak "de ki o Allah birdir" değil, "de ki bir tek o Allah vardır" diye çevirilmelidir. Zira mesela Arapça'da "orda kimse var mı?" sorununa "orda bir kişi vardır" ya da "ordaki tektir" demek için vahid kelimesi kullanılırken, olumsuz cümle formunda "orda bir kişiden başkası yoktur" demek için ehad kelimesi kullanılır. Allah kendisini, zatıyla, esma ve sıfatlarıyla var ettiği mahlukattan ve insandan ayırmaz ve yine onun sevgisi ve rızası kulları üzerinden kazanılır. Rabbimizi kendimizden memnun etmek için herkes ve her şey bir vesiledir ve bizim velinimetimizdir. Allah her varlık üzerinden kendisini gizleyerek bizimle muhatap olur ve onu arayıp bulmak için gösterdiğimiz çabayı sever, ona ait derdimizi, ona olan aşkımızı sever. Çalışıp çabalamamızı, cehd edip kendimizi Rabbimize doğru çekmemizi sever. "Ey insan! Muhakkak ki sen, Rabbine doğru bir çaba ile didinip çabalamaktasın ve sonunda O’na kavuşacaksın." İNŞİKAK:6 "Muhakkak kin sizin çabalamalarınız birbirinden farklıdır." LEYL:4 O gün insan ne için çabalamış olduğunu hatırlayıp anlar." NAZİAT:35 Ahh! Ey tüm güzelliklerin maliki, yüce melikimiz, rahim Rabbimiz! Rahman olan, rahim olan, kerim olan, vedud olan, veli olan, karib olan, rakib olan Rabbimiz! Bize kendinden verdiğin irademizle seni çok seviyoruz. Bizi affet yarabbi ki biz senin her an bize aşkını hissedemiyoruz ve senin hakkında su-i zanda bulunuyoruz. Seni kendimiz kadar biliyoruz. Aşkına ve bize olan sevgine sınırlar koyuyoruz. Bizde oluşunla kalbimiz atmakta ve biliyoruz ki bizde nefes almakta olan sensin. Bizi ayakta tutan ve kuvvetinden kuvvet veren sensin. Biz seninle görüyoruz ve seninle işitiyoruz. Her hareket, her döngü, her kuvve seninledir. La havle, vela kuvvete ila billah! Biz senin sana olan aşkınız, bizi şeytana karşı kutsal ruhunla te'yid et yarabbi! Ayaklarımızı dinin üzere, aşkın üzere sabitle!, Gözümüzü ve gönlümüzü güzelliğine hedefle! Eğer biz seni hakkıyla bilip şanına layık bir şekilde kadrini takdir etseydik burada sensiz bir saniye durmak istemezdik yarabbi! Senden ayrı ve uzakta olarak bu vehmin sürmesini istemezdik. Seni nefsimizde müşahede edip aşık olduğumuz elest bezminden beridir hep dönüyoruz, hiç durmadık, güzelliğin ve aşkın bizi sema ettirmede fakat biz ruhumuzdan gafiliz. İblisten bize bulaşan kibrimizi kır yarabbi! Bizi kendinle sarhoş etmezsen, biz böyle masivayla, şeytanla serkeş kalırız burda. Yegane kudret sahibi sensin, fakat elest bezmindeki ahdine sadık kalanları "muktedir melikin indinde sıdk makamına" almayı sen vaad ettin. Ve sana itaat edene her şeyi itaat ettirirsin. Sen kimin gönül tahtına istiva edersen onu kendine aşık, aleme sultan edersin. Huzurunda ben yokum sen varsın diyenin her arzusunu ol emrine tebdil edersin. Yarabbi, biz senin Resulünün kendisinde iftihar ettiği fakrıyla iftihar ediyoruz. Onun kendisiyle iftihar edişi gibi övünç duyuyoruz. Onda ben yokum Rabbim var deyişini seviyoruz. Onun nefsini kudret eline alarak onun üzerinden nurunu bize ulaştırmanı seviyoruz. Bizleri karanlıklardan nuruna çıkar yarabbi! Semavatın ve arzın nuru sensin, bizi kendine çıkar yarabbi! Bizim cennetimiz sensin yarabbi! Sütten baldan nehirler, bağlar bahçeler, köşkler, hur-i iyn, ğılman, vildan-ı muhalledun sensin, kasıratüt tarf, kevaiben etraba, ke'sen hihaka, şeraben tahura hep sensin yarabbi. Cennet bize senin muhabbet nazarıyla bir defa bakışındır. Akıllarımızı saran dumanı, örtüyü kaldır ve sana yönelen, sana kurban olan bir kalp ihsan et bize! Bedenlerimizin hazzından, lezzetinden, nefislerimizin hırslarından ve şehevatından, kalbimizin bir an bile senden gayrıya dönüp seni aldatmasından bizleri muhafaza et yarabbi! Yarattıklarına karşı senin hesabını yapmadan, senin esman olmadan muamele ederek kendimizi senden perdelememize müsaade etme yarabbi! Korkularımızla ve hüzünlerimizle meşgul etme yarabbi, cehennemle, azapla, ateşle, nimetle, cennetle bizleri meşgul etme yarabbi! Bize senin dûnunda bir şeyi zikrettirme ki kendimizi pişmanlık cehennemine odun yapmayalım ve bize müsaade etme ki kendimizi bir zevke, bir günaha, çamura balçığa, taşa tahtaya, ekmeğe satmayalım. Bizi severken aldığın zevkten bize ihsan et ki biz de seni sevmekten hiç yılmayalım ve senin dışında her şeyden firar edip sana bağlanalım yarabbi! Biz aciziz, zayıfız, hatalıyız, günahkarız, arsızız ama ruhumuz sana yönelip senden bir esinti bize gelir ve senin tadın tüm bağlarımızı koparır, tüm zincirlerimizi söker, tüm putlarımızı kırar ve her şeyi sana kurban edecek azmi verir bize. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Bütün Kapılar Kapandığında Rabbine Bu Ayet ile Dua Et | Havasokulu | Sure ve Ayet Havasları | 15 | 03.10.23 07:37 |
İnsan, Rabbine karşı çok nankördür | Torlak | Derin Konular & Beyin Fırtınası | 1 | 28.01.22 10:09 |
Ey Rabbine kavuşmak için didinip çabalayan !! | Hal | Tasavvuf Sohbetleri | 0 | 23.10.19 12:09 |
Şeytanın Şerlerinden Esenliğe Kavuşmayı Sağlayabilecek Yollar | Havasokulu | Cin & Şeytan & Melek & Ruh | 4 | 09.03.19 22:37 |