|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Bize Allah'ın kitabı yeter doğru mudur?
Bazıları der ki "Bize Allah'ın kitabı yeter, Kur'anda aradığımız her şey var ve zaten hadislerin çoğu uydurma!" Ve bazıları da der ki "Hadisler ve sünnet, kitabı tamamlar, Kur'an tek başına yeterli değildir."
Sizce hangisi doğru diye sormayacağım; çünkü ikisi de yanlış! Dinden gaye Allah'a gitmektir. Allaha doğru yolculuk yapmaktır. Manen seyr yapmak, tekamül etmektir. Temizlenip arınarak ruhen yükselmek ve Allaha vasıl olmaktır. Ve bu tek başına herkesin kendi başına menferiden yapabileceği bir şey değildir. Bir rehber eşliğinde ve önderliğinde bu yapılır. Bu kuraldır. Rabbimizin sünnetidir. Bu yüzden Rabbimiz ilk insanı peygamber olarak göndermiştir. Kendi çocuklarına mürşitlik yapacağı için. Çünkü o kendi çocuklarının peygamberi olacak. Çünkü din peygambersiz yaşanmaz. Ve Hazreti Adem'den Hazreti Musa'ya kaç bin yıl geçmiştir bilinmez ama yaygın kanaate göre bu sürede 124.000 peygamber geldiği söylenir. Yüz yirmi dört bin... Bu rakamı Resulullah Efendimizin söylediği nakledilir. Ve Hazreti Musaya kadar gelen peygamberlerin bildiğimiz manada kutsal kitapları yoktur. Çünkü din resulle beraber yaşanır. Din insan-ı kamil ile beraber yaşanır. Örneksiz, rehbersiz yaşanmaz. Mürşitsiz Rabbine yolculuk yapamazsın. Ayrıca dinin bir diğer fonksiyonu olan ruhun saflaşarak Allahın esmaül hüsnasını üzerinde gösterme kısmını Rabbimizin muradına mutabık olarak uygulayamazsın. Mesela kitap sana merhametli ol der. Ama merhametin maraz doğuran eşiğini sana bildirmez. Bir kamil insandan işi öğrenir ve ne zaman, nerede, nasıl ve ne miktarda merhamet göstereceğini... Ve ifratla tefrit arasındaki mutedil cömertliğin, hilmin, şefkatin, yardımseverliğin, affediciliğin, hoşgörünün, sabrın dozunu ve Allaha aşık bir kulun, bir Allah dostunun dostuna karşı edeplerini bir örnek üzerinden yaşayarak görerek öğrenmeliyiz. Tabi dini abdestin farzları, namazın şartları, orucu bozan şeyler olarak gören bir zihniyet için durum farklıdır. Onlara göre Kuran da gerekmiyordur aslında ve ciltler dolusu hadis de gereksizdir. Küçük bir ilmihal kitabı böyle düşünenlerin her işini fazlasıyla görüyor zaten. Evet, ilk insan ilk resul olarak gönderilmiştir. Ve ondan sonraki Hazreti Musa'ya kadarki binlerce yıllık dönemde onbinlerce resul gelmiştir ve hiçbirinin bildiğimiz manada mushafı da yoktur., ciltler dolusu hadis külliyatları da... Hepsi kitap sahibidir ama iki cilt arasındaki yapraklara yazılan ilahi mesaj ve hakikatler manasındaki kitaba sahip olan yoktur. Ve hakikatte ayetlerde geçen kitap Kur'an değildir. Evet Kuran bir kitaptır. Ne buyurmuştu Rabbimiz: Tâ-sîn, tilke âyâtul kur’âni ve kitâbin mubîn. NEML:1 Ta-Sin Şunlar Kur'anın ve apaçık kitabın ayetleridir. Yani kitap ve Kur'an denince aynı şey kast edilmiyor. Ortak noktalarına vurgu yapılıyor. Ve aslolan yürüyen, konuşan, canlı kitaptır. Din onunla beraber yaşanır. Yoksa öyle sendeki ders notlarını ve mukaddes kitabın bir fotokopisini ver gidip dinimi öğreneyim, yaşayayım şeklinde bir din Allahın dini değildir. Resule uyacak ona tabi olacaksın. Onun direktifleri, emir ve talimatları doğrultusunda onu örnek alarak yaşayacaksın. Peygamber ve onun varisi olan mürşid-i kamil ile beraber. Allahın dini insan eksenlidir. Text eksenli değil. Hepimizin bildiği ve esefle karşıladığı bir durum var ki biz İslam ile müslümanları ayırırız. İslam haktır, doğrudur, güzeldir deriz ama gel gör ki müslümanların hali ortada.... Heryerdeki müslümanların hali ortada.... Bir örnek dairesi yoktur mesela islamın. Falan ülkenin, falan şehri islamın tam manasıyla yaşandığı örnek islam şehridir diyebileceğimiz bir yer var mı mesela? Yok! Müslümanların yaşadığı binlerce merkez var ama hiçbirinde kamil manada islam yaşanmıyor. Ne buyurmuştu Resulullah Efendimiz: İslam garip geldi, garip gidecek. Bunun sebebi İslam dinini insan eksenli ve görerek uygulamaya dayalı bir şekilde yaşamayışımızdır. Ne demek kitabı oku ve anladığını uygula! Böyle yapılırsa yüzlerce birbirine ters mezhep çıkar. Ve hadis kitaplarını okumayanlar için durum basit! Sanki her konuda Resulullah efendimiz gerekli açıklamayı yapmış gibi düşünüyorlar. Fakat maalesef hadis kitaplarını okuyanların kafası allak bullak olur, işin içinden çıkamaz. Zira hemen her hükmün tersi olan bir hadis de mevcuttur kaynaklarımızda. Böyle olunca hadisleri tasnif etmede ve hüküm ve uygulamalarda öncelik durumları ve kaldırılmış hükümler ile ihtilaflı hususlar konusunda herkesin mütehassıs olması mümkün olmadığından bazı alimlerin çıkarımları etrafında kümelenmek ve ya da bir mezhebe uyma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Halbuki mesele bu kadar karmaşık ve içinden çıkılamaz değildir. Dinin asıl muhatabı olan insan faktörünü değil de nakiller üzerinden din değerlendirilince böyle oluyor. Resulullah Efendimizden sonra onun manevi mirasını İmam Ali Efendimiz ve gökteki yıldızlarım dediği mürşit sahabeler üstlenmişlerdir. Sahabe Resulullah Efendimizin özel olarak yetiştirdiği sohbet arkadaşlarıdır. Yoksa sadece peygamberi görmüş olmak birini sahabe yapmaz. Ve din yazılı metinler ve nakillerle değil insan üzerinden müteselsilen günümüze kadar gelmiştir. Son ikiyüz yıla kadar herkes dinini bir mürşid-i kamil ile beraber yaşadı. Sahabenin Resulullah Efendimize tabi olup bağlandığı gibi gidip bir Allah dostuna bağlanıp ona mürit olarak eskiler dinlerini öyle yaşadılar. Peygamber ve sahabeleri gibi peygamber varisi bir mürşid ve müritleri... Resulullah Efendimizden bugüne 1400 yıl geçmiş, İsa Aleyhisselamdan bugüne 2000 yıl geçmiş, Davut Aleyhisselamdan bugüne 2900 yıl geçmiş, Musa Aleyhisselamdan bugüne 3600 yıl geçmiş... Kur'an, İncil, Zebur, Tevrat... Yani bugün Tevrat 3600 yaşında, Zebur 2900 yaşında, İncil 2000 yaşında, Kur'an 1400 yaşında... Dört kutsal kitap... Rabbimizin kitapları... Eğer kitaptan kasıt canlı kitap olan kamil insan olarak değerlendirilmezse 3600 yıl öncesinden Adem Aleyhisselama kadar geçen zamanda ümmetler kitapsız yaşamış olur. Allah bizi bize bırakmasın! Ve bizi başıboş bırakmasın! Allah bizi kendi başına buyruk pirsiz mürşitsiz kaybolmuş bir halde bırakmasın! Allah bizi sevdiği razı olduğu kullarından eylesin! Dostlarına dost eylesin! Cennetiyle ve cemaliyle müşerref eylesin! |
#2
|
|||
|
|||
Sadece Kuran Yeter diyenlere..
“SADECE KUR’AN YETER” DİYENLERE CEVAP
İmam-ı Şafii (r.a.): “Size, âyetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir Resûl gönderdik. (Bakara s. 151) âyetindeki hikmetten maksat, Resûlullah (s.a.v.)’in sünnetidir, önce Kur’an zikredilmiş, peşinden hikmet bildirilmiştir” buyuruyor. Kur’an-ı Kerim açıklamasız öğrenilseydi, Resûlullah (s.a.v.)’e, (tebliğ et yeter) denilirdi, ayrıca (açıkla) denmezdi. Halbuki açıklanması da emredilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Biz bu Kitabı, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidâyet ve rahmet olsun diye sana indirdik. (Nahl s. 64)” Bu âyet-i kerime, açıklamayı gerektiren âyetlerin bulunduğunu gösterdiği gibi, bunu açıklamaya Resûlullah (s.a.v.)’in yetkisi olduğunu da göstermektedir. Kur’an-ı Kerim’de her bilgi açık değildir. Resûlullah (s.a.v.) bunları vahiy ile öğrenmiş ve ümmetine bildirmiştir. Resûlullah (s.a.v.)’in, Kur’an-ı Kerim’i açıklayan sünnetine önem vermeyen biri, İmam-ı Şafii hazretlerine der ki: ”Kur’an’ın bir kelimesini inkâr eden kâfir olur. Öyleyse neye dayanarak, herhangi bir emir hakkında; âyet yok iken “bu farzdır” nasıl denebilir? Şu halde biz bazı hadîsleri kabul etmesek ne lâzım gelir? İmam Şafii, Kur’anda geçen “hikmet”in sünnet demek olduğunu ispat ettikten sonra der ki: “Allahü Teâlâ buyuruyor ki: Resûle itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. (Nisa s. 80) Rabbine andolsun ki anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. (Nisa s.65) Demek ki Allah’ın hükmünü bildiren Kitap’tan ayrı olarak, Resûlullah (s.a.v.)’in hükmü de vardır. Allahü Teâlâ yine buyuruyor ki: Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan da sakının! (Haşr s. 7) Bu âyet de, Resûlullah (s.a.v.)’in emir ve nehyine sarılmanın farz olduğunu bildiriyor. (İmam-ı Süyuti, Miftahu’l-cenne fi’l-ihticac bi’s-sunne İmam-ı Şarani, Mizan-ül Kübra) |
#3
|
|||
|
|||
Alıntı:
Bende kısaca şöyle bir cevap vereyim. Allahı arayanlara Allah ve Resulü yeter. İşte bunun içindir ki Kur’an-ın ispatı hadistir. Diyebilirim. Hadis sözle fiilata dökülmesi ve buradan cereyan edip şeriat ilminden sonra uygulama ilmi olan yani tarikat sonra kalp ilmi olan marifet sonrasında ise ruhun temasülünü geçip sırrın sırrına vakıf olma yani hakikat ilerde muşahedeyi yakalamak. Bir ile bir olma vahdet gurbiyet fakr makamları ki bunlar mukarrebtir. İşte bunlar için vadedilen cennet tir. Nefsini bilmiş Rabbini bilmiş. Ve sonucunda Ey mutmain olmuş nefs gir cennetime sözü vuku bulur. ☆☆☆☆☆☆☆ . |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Allah vardır demek bir şey değildir. Sende Allah var mıdır yok mudur? | Hal | Tasavvuf Sohbetleri | 5 | 19.02.24 20:26 |
Çok gülen insanların aslında çok acı çektiği doğru mudur? | Korukmehmet | Sorularınız | 12 | 23.03.22 19:37 |
Ya vedud esmasi evlilik için doğru mudur | Huricihan | Zikir | 1 | 24.04.20 16:46 |
Tasavvufa intisab edenin kurtulacağı anlayışı var. Bu doğru mudur? | Naim | Tasavvuf & Tarikatler | 0 | 27.08.19 16:41 |
Kuran bize yeter diyenler için ve Müşid meselesi | RvP | Tasavvuf & Tarikatler | 2 | 12.02.19 18:47 |