#71
|
|||
|
|||
hepsi ne guzel hikayeler..
|
#72
|
||||
|
||||
Osmanlı vezirlerinden biri, fakir ve muhtaçlara devlet hazinesinden borç para veriyor, borç alanlar, "Bunu ne zaman geriye ödeyeceğiz?" diye sorduklarında, "Padişahımız ölünce ödersiniz" diye cevap veriyordu. Bu duruma şahid olan bir adam, bir gün Padişaha:
-Efendimiz sizin veziriniz devletinizin hazinesinden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyor. Demek ki niyeti kötü, sizin bir an önce ölmenizi istiyor, siz ölünce de paraları zimmetine geçirecek,diye gammazladı. Bunun üzerine padişah, vezirini Kendisini huzuruna çağırıp söylenenlerin doğruluk derecesini ve maksadının ne olduğunu sordu. Vezir, sıradan bir vezir değildi. Padişahı yatıştıran ve yüreğini ferahlatan şu açıklamada bulundu: -Padişahım, söylenen doğrudur. Ben hazineden muhtaçlara borç para veriyor, vadesini de sizin ölümünüze bağlıyorum. Ama bunu sizin ölmenizi değil, tersine daha çok yaşamanızı istediğim için yapıyorum. Bilirsiniz ki her borçluya borcunun vadesi kısa gelir, vade dolmasın diye bakar, bunun için dua eder. Bu demektir ki borçlarını siz ölünce verecek olanlar, borçlarının vadesi dolmasın diye sizin ölmemeniz için dua edeceklerdir. Allahı katında en makbul dualardan biri de borç altındaki kullarının duasıdır. Benim de maksadım ömrünüzün uzunluğu, sağlık ve afiyetinizdir. Not: Doğru söze ne hacet
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#73
|
||||
|
||||
Osmanlı imparatorluğunda yetişmiş bir iki kadın şairden biri olan Fitnat Hanım ile çağdaşları olan Koca Ragıp Paşa ve Şair Haşmet arasında geçtiği rivayet edilen bir çok olay anlatılmaktadır.
Bu üç kişi ellerine fırsat düştüğünde birbirini kıyasıya iğnelemekten de geri durmazlarmış. Ragıp Paşa'nın da, Haşmet'in de Fitnat Hanıma aşk duyguları besledikleri de bilinmektedir. Bir kurban bayramı arefesinde, Fitnat Hanım kurbanlık almak için Beyazıt çevresinde dolaşıyormuş. Şair Haşmet de oradaymış. Haşmet gökte ararken yerde bulduğu Fitnat Hanımı görünce hemen önünde bir reverans yapıp bir emri olup olmadığını sormuş. Fitnat Hanım bir emri bulunmadığını, bayram için kurbanlık bir koç alacağını söylemiş. Haşmet takılmadan edememiş: - Bu bayram kulunuzu kurban etseniz olmaz mı? - Maalesef olmaz, çünkü bu bayram boynuzsuz bir koç kurban edeceğim.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#74
|
||||
|
||||
Yeniçerilere üç ayda bir ulufe denilen maaş dağıtılırdı. III. Murat devrinde bir gün ulufe dağıtılmış ve huzuruna gelen Sadrazam şöyle demişti:
“Hünkarım Leşker-i Hümayun'un ulufesini tevzi ettik. Lakin bir miktar akçe arttı. Ferman-ı Hümayunu*nuz olursa, ihtiyat akçe olarak hazine-i hassaya koyup saklayalum ... " Bu duruma öfkelenen Padişah ise; -Benim vezirim, her zaman ulufe dağıtırken akçe genelde gelmez, artmaz iken, bu kez gelmesinin ve artmasının sebebi nedir? Belli ki, defterdarımız bize yaran*mak için fazla akçe almış, hazinede fazla akçe toplanmıştır. Padişaha yaranmak için halka baskı yapıp zulme*den, halkın malını elinden alan defterdar bize gerekmez, demiş ve defterdarı kovmuştur.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#75
|
||||
|
||||
İnebahtı felaketinde Osmanlı donanması, Haçlı donanması tarafından pusuya düşürülüp imha edildiği sırada, Uluç Ali Paşa, kendi kumandasındaki birkaç gemiyi kurtarmayı başarmış ve İstanbul’a gelerek bu faciayı haber vermişti. Bunun üzerine Sultan II. Selim Han onun bu kısmi başarısından dolayı onu Kaptan-ı Deryalığa tayin etti ve adını da Uluç Ali Reis’den Kılıç Ali Paşa’ya çevirdi.
Diğer taraftan Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa, yeniden donanma inşası için, bütün devlet erkanını harekete geçirerek, Osmanlı ülkelerinin bütün imkanlarını seferber etmişti. Çalışmaları büyük bir titizlikle takibediyor, heryere girip çıkıyor ve işlerin aksamasına meydan vermiyordu. Yanına Kaptanı Derya tayin edilen Kılıç Ali Paşa’yı da alarak çıkıyordu. Kılıç Ali Paşa bu çalışmaları hayretle takibediyordu. Kendisi leventlikten yetişme olduğu için, bütün hayatı denizlerde geçtiğinden ve İstanbul’un ahvalini, devletin kudret ve imkanları hakkında faza bir bilgi sahibi olamadığından, bir gün Sokollu’ya: -Tekne icad ve ihdası mümkündür. Velakin bir kış içinde ikiyüz gemiye beş altı yüz lenger ve buna göre âlât ki, palamar ve ip ve her gemiye yelken asla tekmil ve tedarik olunma sına ihtimal yoktur. Bu sözleri işiten Sokollu Memed Paşa öfkelenerek: -Paşa, Paşa... sen bu Devlet-i Aliyye’yi henüz tanımamışsın. Bu devlet öyle bir devlettir ki, murad edinirse, cümle donanmanın direklerini altından, lengerlerini gümüşten, iplerini ibrişimden ve yelkenlerini atlastan etmekte güçlük çekmez. Gemilerin mutad olan aletlerini ve yelkenlerini yetiştiremez isem, gel benden al... Bu söz üzerine hatasını anlayan Kılıç Ali Paşa, Sokollu’nun elini öptükten sonra: -Tahkîk bildim ki, bu donanmayı siz tekmil edersiniz...dedi. Beş buçuk ay sonra... Osmanlı devletinin muazzam imkanlarıyla, tam İKİYÜZELLİ gemi, bütün teçhizatı, müthiş silahları ve cephanesiyle harbe hazır olarak, Kılıç Ali Paşa’nın kumandasında, 12 Haziran 1572 Perşembe günü, Hristiyan dünyasının hayretleri altında Akdeniz’e açıldı ve bir asır daha bu suları bir Osmanlı gölü halinde tuttu.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#76
|
||||
|
||||
Sultan II. Abdülhamid Hân’ın, son gününde, hayatında hiç bir sabah terk etmediği banyo ve duşa girmesi hastalığını ağırlaştırmıştı. Son gününü Müşfika Dördüncü Kadı-Efendi şöyle anlatıyor:
"O gün sabah banyosunu yaptı. Ben çamaşırlarını giydirdim Fakat baktım ki sırtı durmadan terliyor. -Aman Efendiciğim, çok terliyorsunuz, dedim. -Kadın-Efendi, bu, ecel teridir, cevabını verdi. Elbisesini giydi. Kahvesini verdik. Hamamdan sonra kahve içmek itiyâdında idi. Yarım bardak sütlü maden suyu da içti.Oturduğu yerde iki rek’at namaz kıldı. Bundan sonra ağırlaşmaya başladı.” Abdülhamid Hân hazretleri, 1 Kasım 1912’den vefât günü olan 10 Şubat’a kadar 5 yıl, 3 ay, 9 gün Beylerbeyi sarayında kalmıştır. Burada en küçük oğlu Şehzâde Mehmed Âbid Efendi ve en sevgili zevcesi Müşfika 4. Kadın-efendi ile yaşamıştır. Tahttan indirildikten 8 yıl, 9 ay, 13 gün sonra 75 yaşını 4 ay, 19 gün geçe burada dâr-ı bekâya irtihâl etmişlerdir.S. Abdülhamid Hân’ın vefât yılı, aynı zamanda, Birinci Dünya Savaşı fâciasının da son yılıdır.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#77
|
||||
|
||||
Mercidabık Seferi pahalıya patladığından, hazinenin paraya ihtiyacı olur. Yavuz Defterdarından para bulmasını iser. Defterdar bir formül teklif eder:
-Hünkarım! Hazinei Hümayündaki akçe darlığını izale itmek içün, bir fırsat zuhur itmişdur. Şam’ın en zengin adamı vefat etdi. Gerüye altı aylık bir oğlancuk ile külliyetli miktar akçe bıraktı. Çocuğun katli, meblüğın müsadere (el koyma) ile hazineye kaydı hususunda, ferman Hünkarundur.” Yavuz Padişah bunu duyar duymaz yerinden fırlıyor, müthiş bir öfke bulutu halinde kükrüyor: -Bre! Bu ne müfsidane bir tekliftir? Bilmez misin ki, biz buralara ahaliye baskı ve zulüm yapmağa değil, ahaliyi baskı ve zulümden kurtarub rahat ittirmeğe geldük; ahalinin malını mülkünü müsadereye değil, daha fazla zengin itmeğe geldük; milletin huzurunu bozmağa değil, huzur kaynağı olmağa geldük!” Derin derin nefeslendikten sonra, ekliyor: “Müteveffaya rahmet, malına bereket, oğluna afiyet, gammaza lanet.”
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#78
|
||||
|
||||
Kanuni spora meraklıdır. Bir gün saltanat kayığı ile dergahın iskelesine yaklaşır ve Yahya Efendi'yi alıp, Yeniköy Çayırı'na götürür. Burada güreşler vardır. Ancak hiç hesapta olmayan şeyler olur. Nereden geldiği bilinmeyen Bulgar asıllı bir pehlivan bizimkileri duman eder. Adam insan azmanıdır, bacakları kök salar çınar gibi. Koca koca yiğitler çaresiz kalırlar. Bırakın yenmeyi, yerinden kıpırdatamazlar. Adam her yıktığı Türkün ardından kahkahalar atar, haçını öperek tamenna çakar. Yerli Rumlar sevinçten çıldırırlar. Kanuni mi? Kahrolur tabii. Yahya Efendi bakar Padişah çok üzülüyor, çıkar meydana ve akıllara durgunluk bir pazarlık yapar.
-Yenilen, yenenin dinini kabul edecek tamam mı? der. Bulgar pehlivanı bıyıklarını burarak güler, teklifi kabul eder. Ancak bu aksakallı ihtiyar karşısında eli ayağı tutmaz olur. Adalelerinde güç, derman kalmaz. Yahya Efendi onun sırtını yere vurur mu bilmiyoruz, ama nefsini ve kibrini yerden yere vurur. Gözünü ve gönlünü açar. Sayfa sayfa hakikatleri aralar. Pehlivan diz çöker, iman eder.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#79
|
||||
|
||||
Şiir yazmaya hevesli zengin bir ağa, yazdığı şiirleri uşağı ile incelemesi için meşhur şair Keçecizade İzzet Molla'ya yollamış. İzzet Molla bakmış şiirlerin ipe sapa gelir yanı yok, ağaya, "Perhiz yapsın" diye haber göndermiş. Aradan zaman geçmiş. Ağa İzzet Molla'ya bir tomar daha şiir göndermiş.
İzzet Mola yine "Perhiz yapsın, demiş. Bir müddet sonra ağa bir parti daha şiir yollamış. İzzet molla şiirlerin çokluğuna bakıp ağanın perhize devam etmesini isteyince uşak, -Efendim, ağam o kadar perhiz yaptı ki iğne ipliğe döndü, devam edecek hali kalmadı, demiş. İzzet Molla parlamış: -Ulan, ağan bu derece sıkı perhiz yapıyor da bunca pisliği neresinden çıkarıyor?
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#80
|
||||
|
||||
Sultan IV. Murad Han, koyduğu içki ve tütün yasağının uygulanıp uygulanmadığını bizzat kontrol etmek için geceleri tebdil-i kıyafetle dolaşır ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırırdı. Yine bir gece şehri dolaşırken kapıları kapalı bir kahvehaneden ışık sızdığını görüp oraya yaklaştı. Pencere deliğinden içeri baktığında birkaç kişinin içki ve tütün içtiklerini gördü. Yavaşça içeri girdi ve masanın birine ilişti. Kahveci, gelenin de tiryaki olduğunu zannederek yanına yaklaştı. Sultan Murad kahveciye:
-İçki içmenin yasak olduğunu bilmiyor musun?”dediğinde kahveci: -Erenler, uzun etme hadi sen de çek,dedi. Padişah sesini bira daha yükseltip: -Padişahın emrine karşı gelmenin ne demek olduğunu bilmiyor musun? diye tekrar sorunca kahveci dayanamayıp: -Beyzadem, adınızı bağışlar mısınız” dedi. Padişah da: -Murad, deyince, kahveci: -Sultanlığı da var mı? diye sordu. Padişah: -Evet, deyince, kahveci yandaki masaya yatıp bağırdı: -Öyleyse buyurun cenaze namazına!
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
yaşanmış hikayeler.. | PARADOX | islam & islami Konular | 8 | 10.04.21 09:28 |
Kitap Serisi | Berzahı-Şah | Sorularınız | 2 | 30.07.20 05:12 |
Çok ilginç hikayeler ....!! | DiLara | Gizemli Olaylar ve Mekanlar | 6 | 30.06.19 22:56 |
Yaşanmış Korkunç Hikayeler 3 | DiLara | Gizemli Olaylar ve Mekanlar | 9 | 26.02.19 00:51 |
Yaşanmış Korkunç Hikayeler 2 | madlen | Gizemli Olaylar ve Mekanlar | 9 | 26.02.19 00:44 |