#111
|
||||
|
||||
Bir gün birisi, Fatih Sultan Mehmed Han'ın yoluna çıkıp:
-Yüz yirmi dört bin peygamberin her birinin hakkı için bana bir akçe ihsan eyle, demiş. Sultan: - Yüz yirmi dört bin peygamberi, bana birer birer say, her biri için değil birer, onar akçe vereyim, diye cevap vermiş. Bu kişi, ancak on beş kadar peygember ismi sayabildi. Sultan kendisine, bunların her biri için onar akçe verdi ve: - Geri kalanları da say, onlar için de vereyim, demiş.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#112
|
||||
|
||||
Yıldırım Bayezid üzerine gelen Haçlı ordusunda en mükemmel cinsten on bin Fransız süvarisi vardı ve bun*lara Burgondiya dukasının henüz yirmi iki yaşındaki oğ*lu, gayet mağrur Prens Korkusuz Jean kumanda ediyor*du.
Fransızlar: -Gök düşecek olsa mızraklarımızın ucunda tutarız!" diyorlardı. Korkusuz Jean da Yıldırım Bayezid'i esir edeceğini söylüyor; ona neler yapacağı hakkında yüksekten atıp tutuyordu. Niğbolu Muharebesi Türk ordusunun zaferiyle bitti. I.Korkusuz Jean ve daha birçokları esir düştüler. Yıldırım, onlara iyi davrandı. Memleketlerine gönde*rirken bir daha kendisine karşı silah kullanmayacakları hakkında yemin ettirdi. Bununla beraber Korkusuz Jean'a dedi ki: -Bu yemini sana geri veriyorum. Eğer şerefli bir adamsan silahını yeniden ve mümkün olduğu kadar ça*buk eline al; benimle harp için bütün hükümdarlarla bir*leş. Bu hoşuma gider, zira bana parlak bir zafer daha kazanmak fırsatını vermiş olursun.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#113
|
||||
|
||||
Ahmet Vefik Paşa Paris Büyükelçisi iken İmparator III. Napolyon’un yeni yaptırdığı bir opera binasının açılış törenine davet edilir. Tören sırasında Ahmet Vefik Paşa, Napolyon’a en yakın locaya kurulmuş, tavır ve davranışlarıyla imparatora hiç aldırmayan bir izlenim verir. Bu umursamazlığa içerleyen Napolyon, Ahmet Vefik Paşa’ya bir adamını göndererek:
-Git şu Osmanlı Paşasına sor, kendini hâlâ Kanuni devrinde mi sanıyor, der. Adam gelir ve Napolyon’un dediklerini aynen aktarır. Ahmet Vefik Paşa bu soruya aynı umursamazlıkla şu cevabı verir: -İmparator hazretlerine hatırlatırım ki Osmanlı tahtında Kanuni olsaydı, kendileri orada olmaz, yerlerinde ben olurdum.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#114
|
||||
|
||||
Sultan Dördüncü Murad Han'ın, Bağdat seferi sırasında kurduğu divanda müzakereler devam ediyordu. Herkes düşüncesini söylemekte iken bu sırada dışarıda ahırların birindeki eşekler de anırmaya başlamış. Bunun üzerine padişah şöyle demiş:
- Hep bir ağızdan konuşmayın, zira dışarıda zırlayanla içeride dırlayanı fark edemiyoruz.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#115
|
||||
|
||||
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'u fethettikten sonra, bir çok şair, kasideler yazıp fethi kutlamışlardı. Sultan da kendilerine bol bol hediyeler veriyordu.
Bir gün, Anadolu'dan yeni gelmiş bir şair de şu ve vezinsiz beyti Sultana gönderdi: Devletli hünkarım, sabahınız hayır olsun, Yediğin bal ile kaymak, güzergahın çayır olsun! Fatih Sultan Mehmed. Han'ın, bu şairi huzuruna da*vet ederek pek çok ihsanlarda bulunması yakınlarının merakını mucip oldu ve: -Efendimiz, bundan çok daha beliğ kasidelere daha az caize verdiğiniz halde, bu cahil herifin iki satırına acaba neden bu kadar kıymet verdiniz? diye sordular. Sultan Mehmed Han şu cevabı verdi: -Bunu hepsinden daha samimi bulduğum için. Çünkü adamcağız, ömründe en lezzetli yiyecek olarak bal ile kaymağı biliyor. En güzel yer olarak da çayırı.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#116
|
||||
|
||||
Yavuz Sultan Selim han zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor. Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor. Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor. Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyooooor..
Yani Osmanlıya acayip bir hakaret! Cihan padişahı emir veriyor, herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermemiz gerekir. Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor. Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor. İçine o zamanın imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor, en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı. Gönderiyor. Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum. Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor. Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor: "Herkes yediğinden ikram eder!!!"
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#117
|
||||
|
||||
Bir kadıya sormuşlar:
- Davayı nasıl halledersiniz? - Haklıyı haklı, haksızı haksız çıkararak, demiş. - Ya ikisi de haklı olursa ne yaparsınız? Kadı bu soruya şu cevabı vermiş: - Vallah, ben bunca yıldır kadılık ederim, daha iki haklının mahkeme kapısından içeri girdiğini görmedim.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#118
|
||||
|
||||
Bağdat'ın eski valilerinden ali Paşa av meraklısı idi. bir gün ava çıkmıştı. Çölde bir aslanın hücumuna uğradı. Paşa'nın yanındakiler çil yavrusu gibi dağıldılar. Arslan, paşanın bindiği atıparçaladıktan sonra, çekilip gitti. Perişan bir halde yara almadan Bağdat'a dönen Ali Paşa, kendisini yalnız bırakıp kaçanlardan intikam almaya karar vermişti.
Paşanın böyle arslan saldırısından ziyansız kurtulması, maiyetindekileri sevindirmekten ziyade korkutmuştu. Fakat istemiyerek de olsa, geçmiş olsun demeye geldiler. İçlerinden biri, ağız açmasına meydan vermeden hemen Paşa'nın eteğine sarıldı ve: -Kusurumuzun büyük olduğunu biliyoruz, fakat se, bizi mazur gör. İki arslan cenk ederken, bizim gibi kelplerin orada ne işi olabilirdi?
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#119
|
||||
|
||||
18. asırda, Osmanlı sarayında Vâlide Sultan olarak 40 yıla yakın yaşamış olan 4. Sultan Mehmed Hân'ın annesi Turhan Sultan, Ukraynalı bir köylü kızı idi. 9-10 yaşlarında Tatarlar tarafından kaçırılmış ve Osmanlı sarayına Süleyman Paşa isminde bir vezir tarafından verilmişti. Turhan Sultan, esircilerin eline düştüğü zaman, köyünde 1 yaşında bir erkek kardeş bırakmıştı. Bu çocuk da 8-9 yaşında iken Tatarlar tarafından çalınıp İstanbul'da bir manava satıldı. Yusuf adı verilen ve Müslüman olan bu çocuğu, manav, bir baba şefkati ile büyüttü. Yusuf büyüyünce, İstanbul'da Manav Güzeli lakâbı ile şöhret buldu. Birgün bu dükkânın önünden geçen Vâlide Sultan, Manav Güzeli'ni uzaktan görür görmez kardeşi olduğunu anladı. Çocuğu saraya getirdi. Vâlide Sultan kardeşini bulunca pek çok sevindi. Manavı memnun edip, Yusuf'a devrin kıymetli hocaları elinde ciddî tahsil yaptırttı, fakat devlet işlerine karıştırtmayarak kendisini kâhya tâyin etti. Manav Güzeli Yusuf, ölünceye kadar İstanbul'da zengin ve kibar bir hayat sürdü.
2-Dalmaçya'nın Nadin kasabasında Sancak Beyi'nin ahırında uşak olarak çalışan 13 yaşında bir çocuk vardı. Bu kimsesiz çocuğa bir dul kadın acıyarak, çıplak ayaklarına bir çift kocaman partal kundura giydirmişti. O sıra Nadin'den bir Kapıcıbaşı geçti. Bu çocuğun zekâ ile parlayan gözleri ve güzelliği dikkatini çekti. Çocuğu İstanbul'a getirdi. Onu saraya verdi. Enderun'a verdi. Çocuğa, güzelliğinden ötürü Yusuf adı verildi. Nadinli Yusuf kısa bir zamanda yükselerek Kaptan Paşa oldu. Birgün Nadin'e, Paşa'nın bir adamı geldi ve Sancak Beyi'ne mühürlü bir meşin torba verdi. Bu mektupta da şunlar yazılıydı: 'Falan yerde oturan Marya isminde bir dul kadın vardır; bu torba, eğer sağ ise, o dul kadına verilecektir.' Kadın sağ idi, çok fakir düşmüştü. Torba kendisine teslim edildi. Torbanın içinde bir çift kocaman partal kundura vardı ve içleri altın doldurulmuştu. Paşa, torbanın içine kısa bir mektup yazmıştı: 'Anacığım, bir kış günü, donmuş çıplak ayaklarına bu kunduraları giydirdiğin kimsesiz çocuk, ölünceye kadar seni unutmayacaktır.'
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
#120
|
||||
|
||||
Eşref, İzmir'in kazalarından birinde kaymakam iken, İzmir valisi olan Kâmil Paşa, o kazaya teftişe gelmiş. Vali kazaya geldiğinde Eşref bir eşeğin sırtında tur atıyormuş. Eşref o halde gören Kâmil Paşa Eşref'in dikkatini çekmiş:
- Aman dikkat et Eşref, eşek seni düşürmesin! - Meraklanmayın paşa, eşek kâmildir.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var. -Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
yaşanmış hikayeler.. | PARADOX | islam & islami Konular | 8 | 10.04.21 09:28 |
Kitap Serisi | Berzahı-Şah | Sorularınız | 2 | 30.07.20 05:12 |
Çok ilginç hikayeler ....!! | DiLara | Gizemli Olaylar ve Mekanlar | 6 | 30.06.19 22:56 |
Yaşanmış Korkunç Hikayeler 3 | DiLara | Gizemli Olaylar ve Mekanlar | 9 | 26.02.19 00:51 |
Yaşanmış Korkunç Hikayeler 2 | madlen | Gizemli Olaylar ve Mekanlar | 9 | 26.02.19 00:44 |