Daha önce de bu konuyu açtım. İllaki bu durumu yaşayan arkadaşlar olmuştur gerçekten yardımcı olacak var mı işimi seviyorum helal yoldan parami kazanıyorum gel gör ki bir şef var. Her şeyi zehir ediyor onun varlığı bile işe gitmek istemiyorum. İnsanlarin içinde bağırıyor fazla mesai yazılıyor. Sürekli yüzü asık. Bizim tek muhatap o olduğu için kimi kime şikayet edeyim ki.orda diğer elemanlarda rahatsız Ondan fakat kimse benim gibi dua etmiyorki hepsi bela okuyor geçiyor ben bunu yapamıyorum Ondan kurtulmak için ne dua önerirsiniz onun helakını istemiyorum sadece uzaklaşsin iyice.

Önce Niyet falanca kişi yaptığı zulümden vazgeçsin eğer vazgeçmezse Tebbet hakkı için hüküm ver Ya Rabbi

7 Ayetel Kürsi
7 Tebbet suresi

Sonunda tekrar niyetini et 1 fatiha oku falanca kişi üzerine havale ettim de otur izle..Gerisi Rabbimin hükmüdür..

Allah razı olsun. Tebbet süresini gormustum ama helak eder yazıyor diye okumamıştım . Niyetimi aynı öyle yapıp duamı edeceğim Allah razı olsun

Sadece Allaha havale et. Şöyle düşün " biliyorum ki senin rızan olmadan bu adam bana fenalık yapamaz. Ee sen onun fenalığına müsade etmişsen, ben değersiz bir taş iken işlenen elmas gibi işleniyorum. Kahır senden gelmişse hoştur. Sen müsade etmişsen bana sabır düşer. diye geçir aklından ve Hz. Yunus. A.S. nin duasını dilinden düşürme.

Sonuçlarını iman, itikat ve tefekkürün ile nasıl değiştirdiğini fark edeceksin. Buradaki sır kesinlikle acele etme ve sabır göster.

Allah duayı sever, dua edene aşıktır. Sevgini ve yaşadığın zulmün sevdiğinden geldiği bilinci ile sabret. Eğer kalpten yakarmışsan o şahsın ortadan nasıl kalktığına da şahit olursun.

Allaha Emanet ol.

Ne güzel yazmışsınız duamı da bu şekilde edeceğim. Cidden bugün sabah duamı ettim öğlen yine haksızlık yapıldı sessiz durdum normalde hemen gözlerim dolar. Allah'ın izniyle onların da yaptığı haksızlıklar Günyüzüne çıkacak inşallah

Haksızlık yapanı kitleyecek durduracak elini kolunu bağlayacak ve planlarını iptal edecek bir terkip. Şerlerden ve belalardan korunmak için 7 defa Tevbe suresi okunur. İnşallah okuyan korunur. Okuma usulü günde bir defa okunup yedi günde yedi defa okumaya ulaşmak.

Bu okumayida yapmaya gayret edeceğiz Allah razı olsun

Bana sorarsanız her türlü derdinizde veya muradınızda büyüklerden himmet isteyin. Yani her gün 70 kere himmet Allah dostları diyin o zatlar sizi duyarlar.( Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri diyor ki bir insan şeytanın her yerde olduğuna inanırda Evliyanın her yerde olduğuna neden inanmaz) Ve size dua ederler. Allah CELLE CELALUHU onların hattını kırmaz. Siz bu derdiniz bitti diye bırakmayın ömrünüzün sonuna kadar hep himmet isteyin. Onların himmeti üzerinizde olursa şeytanın bütün orduları gelsede zerre bir şey olmaz. Allahın CELLE CELALUHU izniyle

Bu Kıssayı Mutlaka Okumalısın Kardeş. Sende doğru yoldasın ama gönlünü ferahlatsın diye alıntıladım.

Yıllarca anlattığım ve sadece bir hikaye zannettiğim pek çoğunuzun iyi bildiği ‘’ Kabak Hikayesi’’ vardı… Ne zaman hayat veya insanlık liyakatine ulaşamamışlar tarafından yorulsam bu hikâyenin sahilinde dinlenirdim. Bu akşam bir âlimin hayatını okurken bir de baktım, hikaye zannettiğim olay gerçekmiş. Önce güzel hikâyemizi anlatalım.

Bir derviş varmış. Tıraş olmak için berbere gitmiş. Berber koltuğuna oturmuş, o dönemde dervişlerin, sarık sardıkları için saçlarını kazıtma âdeti olduğundan, saçını kazıtmış. O sırada berbere bir kabadayı gelmiş. Koltukta oturan dervişin başına bir tokat vurarak; ‘’ Kalk kabak’’ demiş. Derviş hiç ses çıkarmadan yerinden kalkarak, kabadayıya yer vermiş. Tıraş olan kabadayı dükkândan çıkarken, yokuştan aşağı hızla gelen at arabasının demiri, kabadayının böğrüne saplanmış. Kabadayı ölmüş.

Berber, dervişe dönerek:

_ ‘’ Ya derviş, sen ne yaptın? Sana kaba davrandı ama keşke beddua etmeseydin?’’ demiş.

Derviş mütevazı duruşunu bozmadan, yana hafif eğik boynunu biraz daha eğerek, yutkunmuş, mahcup bir ifadeyle:

_ ‘’ Beddua etmedim efendi’’ demiş. Ne haddime. Lakin galiba kabağın sahibinin zoruna gitti.

Muhammedi hakikate mazhar olan zat-ı kiramların vücutları gerçek âlemde rahmettir. Belaya sebebiyet vermezler. Onların yanına bir nebze muhabbetle varanlar, yollarında çok cüz’i gayret sarf edenler dahi tarifsiz kazançlara nail olurlar. Fakat kabadayı gibi bela arayanlar onlara çarparlar. Onlara verecekleri en küçük bir zarar, eğer gayretullaha dokunursa Hakkın tokadının ölçüsü ve sınırı bulunmaz.

Bu hikâye her boynu büküğe, zulme uğramışa bir esenlik vermektedir. Yine bir derviş, insanlardan zulüm gördüğünde ‘’ Allah’ım dermiş. Sen, bana yapılanları görüyorsun, sen razıysan ben de razıyız.’’ Teslimiyet makamına aşkla çıkılır, ikisi birleştiğinde naz makamına varılır. Allah’ın naz makamında kulları vardır, sessiz sedasız yaşarlar. İnsanlar onları pek fark etmezler, zira onlar makam sahibi zengin kişiler değildir. İnsanların onları fark edebilmesi için maddiyatçı bakış açısından kurtulması gerekir. Lakin onlar dua etseler yer yerinden oynar. Hak katında duaları ret edilmez.

Yıllarca severek anlattığım kabağın sahibi hikâyesinin gerçek bir hikaye olduğunu, olayı yaşayan kişinin Mustafa İsmet Garibullah Hazretleri olduğunu bu akşam öğrendim. ‘’Garibullah’’ mahlası veya lakabı. Bu unvan bile ne kadar mütevazi olduğunu haykırıyor insanlığa.

Cenab-ı Hakkın kullarının gönlünde yaktığı aşk ateşi, hararetini hissettirdiğinde Yanya’dan yola çıkarak Mekke-i Mükerreme’ye geliyor Mustafa İsmet Efendi. Mevlana Halidi Bağdadi Hz.nin talebesi Abdullah Mekki Efendi ile tanışıyor, manevi eğitimini kendisinden alıyor. En önemli eseri olan Risale-i Kudsiye isimli eserini de Mekke-i Mükerreme’de manevi ilhamla kaleme alıyor.

İsmet Efendi, başta Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz olmak üzere, diğer devlet ricâlinden de büyük teveccüh gösteriliyor, lakin kendisi mütevazı yaşantısından ödün vermiyor. Kendisine Padişah tarafından hediye edilen yüzlerce altını, bir gün içinde fukaraya dağıtıyor.

Sultan Abdülmecid Han, tekkenin bağlılarından biri olarak, İsmet Efendi tekkesi müntesiplerinin her Perşembe akşamı türbesi başında Hatm-i Şerif okumalarını vasiyet ediyor.

İstanbul’da bir arazi satın alan İsmet Efendi, burada tekkesini kurar ve irşat faaliyetlerine devam eder. Lakin tekkenin inşasından sonra ‘’ Tekkeyi buldunuz galiba şeyhi kaybedeceksiniz’’ buyurur. Hakikaten altı ay geçmeden arkalarında yüzlerce kişi ve altmış kadar halife bırakarak 15 Ocak 1875 ‘de vefat eder. İstanbul Çarşamba’daki dergâhında defnedilir.

Kabağın Sahibi hikâyemizin kıymetli dervişi İsmet Efendi Hazretleri orta boylu, zayıf vücutlu, uzuna yakın yuvarlak ve gayet güzel yüzlü, siyah gözlü, nurani, buğday tenli olduğu nakledilmektedir. Mübarek burunları gayet güzel olup, orta yeri bir miktar yüksekçeymiş. Vefatlarında henüz beyazlamaya başlamış olan saç ve sakalları siyah ve gür imiş. Kaş ve kirpikleri de keza siyah imiş.

Bir güzide insanı tanımanın ve severek anlattığım hikâyenin sahibi olmasının verdiği sevinçle bu satırları kaleme aldım.

Sizler de, haksızlığa uğrayan insanlara bu hikâyeyi anlatabilirsiniz. Kişi ne yapıyorsa kendisine yapar, yaptığının karşılığını ya bu dünyada alır, ya diğer dünyada. O nedenle Müslüman huzurda kalır.

Kaynak: [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Gelişmeleri yazayım ki insanlar faydalansın diye düşündüm. Bunu yazdığınız gün okudum . Ve bana rahatsızlık veren şef o gün büyük tartışma yaşadı . Uyarı aldı. Ama sonraki günler yine bütün sinirini benden çıkarmaya başladı. Her gün bu yazılan duayı okuyorum bulaşıyor durmadan bana. Hatta bugün gereksiz yere soğuk yaptı. ama yapacak bir şey yok. ... bugün öğrendim ki diğer patrona beni kotuluyormus. Sanırım pes edeceğim çıkacağım Galiba. Daha fazla dayanamıyorum işimi ne kadar sevsemde bu mobbing bitmeyecek gibi