Alıntı:
kaanertnc Nickli Üyeden Alıntı
Selamlar ben bazı mevzular yaşayana kadar ateist bir insandım 2016 senesinde şizofreni hastası oldum, 2021 gibi de cinlerin varlığından emin olacağım şeyler yaşadım ve tekrar şehadet getirip namaz kılmaya başladım fakat zaman geçtikçe ve bu konularla ilgili farklı bağlantılar kurdukça islama karşı imanım da sarsılmaya başladı önce namazı bıraktım sonra tekrar alkol almaya başladım her ne kadar zaman zaman tekrar namaza dönsem de bir devamlılığım olmuyor. Kuranı mealinden okuyayım dedim ve kafamda bir türlü mevzuları oturtamadım tekrar ve haşa basit bir yandan da mantıksız göründü bazı şeyler ve kendimi şüpheyle besleyeceğime ben en iyisi okumayı bırakıp cahil kalayım dedim kendi kendime sonrada bu cinlerle, metafizik varlıklarla ilgili konuların ve bunlarla bir manada iletişim kurma ve anlaşma tarzı mevzuların ilkel dinlerde dahi mevzubahis olduğunu öğrendim ve islamın korunma ya da kullanma bağlamında bir ayrıcalığı yokmuş gibi geldi bir yandan da arkeoloji ve antropoloji metinleri okumaya başladım ve insanın doğaya yaklaşımı bağlamında çok mantıklı çıkarımlar yapıldığını gördüm antropolojik olarak ve bir de her şeye inanıp komplo üreten bir ılık tayfa var ne varsa çarpıtıp bilgiymiş gibi sunan bir youtube alimler kitlesi vs sonuçta benim kafam allak bullak oldu şimdi de rakımı içip bunları düşünüyorum "sonumuz ne olacak hacı" diye ama tünelde ışık görünmüyor pamuk tıkılmadan önce ne yapmalı sizce?
|
‘’Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.’’[Zümer suresi 39. ayet]Eğer Tanrı’ya ibadet etmezsek, başka ‘tanrılara’ ibadet etmemiz kaçınılmazdır. Bir düşünün. Eşlerimiz, işverenlerimiz, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız, içinde yaşadığımız cemiyetler, hatta kendi arzularımız dahi bizi bir şekilde ‘köleleştirir [esir eder]’. Mesela içtimai düsturlar (toplumsal normlar) bunlardan biridir. Birçoğumuz toplumun bize dayattığı tanımlar üzerinden bir güzellik tanımı yaparız. Sevdiğimiz veya sevmediğimiz bazı şeyler vardır, fakat bunların sınırı başkaları tarafından çizilmiştir. Kendinize sorunuz, üzerinizdeki pantolonu veya eteği neden giyiyorsunuz? Sevdiğiniz için giydiğinizi söylemeniz üstünkörü bir cevap olur; asıl mesele neden sevdiğinizdir. Eğer bu soruyu daha derinlemesine sormaya devam edersek birçok kişi «çünkü başkaları bunun güzel göründüğünü düşünüyor» diye bir itirafta bulunacaktır. Ne yazık ki birçoğumuz sonu gelmez reklamlardan ve akranlarımızın baskısından çokça etkilenmişizdir. Bu bağlamdan baktığımızda bizim birçok ‘efendimiz’ var ve her biri bizden bir şey istiyor. Her biri yekdiğeriyle bir ‘anlaşmazlık içerisinde’ ve dolayısıyla bizler de karmakarışık, yarım yamalak hayatlar yaşıyoruz. Bizi bizden daha iyi bilen, bizi annelerimizden daha çok seven Tanrı, bizlere, asıl efendinin kendisi olduğunu ve ancak O’na ibadet ederek [diğer bütün kulluk-kölelik biçimlerinden] özgürleşeceğimizi buyuruyor. Müslüman yazarlardan Yasmin Mogahed, Reclaim Your Heart başlıklı kitabında, Tanrı’dan başka her şeyin zayıf ve çelimsiz olduğunu ve özgürlüğün ancak O’na ibadet etmekle elde edilebileceğini şöyle ifade ediyor:’’Ne zaman zayıf ve kırılgan bir şeyin peşine düşseniz, arasanız, talep etseniz.. siz de onun gibi zayıf ve kırılgan hale gelirsiniz. Aradığınız şeye ulaşsanız dahi asla tatmin olmayacaksınız. Yakın zamanda hemen başka bir şey aramaya başlayacaksınız. Hiçbir zaman, hakiki manada tatmin olamayacak veya iktifa edemeyeceksiniz. Çünkü biz bir değiştirme-güncelleme dünyasında yaşıyoruz. Telefonunuz, arabanız, bilgisayarınız, eşiniz, hanımınız, her zaman daha yeni, daha iyi bir model ile değiştirilebilir. Yine de bu kölelikten kurtulmanın, özgürleşmenin bir yolu var. Eğer, bütün ağırlığınızı üzerine yüklediğiniz ‘nesne’ sarsılmaz, kırılmaz ve sonsuz ise düşmeniz imkansızdır.’’[ Mogahed, Y. (2015) Reclaim Your Heart. II. Baskı. San Clemente, CA: FB Publishing, s. 55.]Bir sonraki soru ise şudur: Nereye gidiyoruz? Bir tercih hakkımız var: Tanrı’nın ebedî, hududu olmayan rahmetini seçmek veya bu rahmetten kaçmak. O’nun mesajına kulak vererek, itaat ederek, kulluk ederek ve O’nu severek rahmetine muhatab olmamız, cennetteki ebedi saadetimize vesile olacaktır. Tanrı’nın rahmetini reddetmek ve ondan kaçmak ise bizleri O’nun sevgisinden mahrum bırakacak ve bedbahtların yurduna - cehenneme - düşürecektir. Öyleyse bizim bir tercih hakkımız söz konusu. O’nun rahmetini kuşanmak veya Ondan kaçmaya çalışmak. Tercihimizi yaparken hür bir iradeye sahibiz. Tanrı bizim iyiliğimizi istiyor olsa da bizleri doğru tercihlerde bulunmaya icbar etmez. Bu dünyada yaptığımız tercihler ölümden sonraki hayatlarımızı şekillendirecektir:’’..O gün geldiği zaman Allah'ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da.’’ [Hud suresi 105. Ayet]