Alıntı:
trhakan Nickli Üyeden Alıntı
Bu arada kardeş diye hitap ettim ama siz abim siniz, Buğday başaklarının dolu olunca başını eğmesi gibi alçak gönlünüze sığındım. Yusufiye medresesinde yetişen birini kırmak istemem bilakis duasını alkmak isterim.
|
Eyvallah hassasiyet gösterdin. Kırılgan değiliz de aileden gelme birde hayat yorgunluğundan asabiyet var. Neyse konumuza gelelim ben şunu ifade ettim. Bir kişi şöyle bir uygulama var bunu yaparsan mutlaka isteğin kabul olur diyorsa bu kişi aslında müşteri çağırıyor demektir zira Allah’ın tarih ve toplum yasasına (sünnetullah)’a aykırıdır. Nasıl müşteri çağırıyor adamın sıkıntısı var bir maddi bedel karşılığında bu uygulamayı öğrenip yapmaya tevessül edecek. Güya garantili icabet formülünü elinde bulunduran kişiye hangi bedelle olursa olsun ulaşıp denemek isteyecek. Bunlar işin kurnazlık tarafı. Gelelim konumuza Gazali ‘’Allah’ın takdiri değişmeyeceğine göre duanın ne faydası vardır’’ sorusuna şöyle cevap vermiştir : Olaylar önceden sebep-sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanmıştır. Mesela, kalkanın oktan korunmaya, suyun tohum ve bitkilerin filizlenip yeşermesine sebep olması gibi dua da gerek sıkıntı ve belaları defetmek gerekse Allah’ın rahmetini celbetmek için bir sebeptir. Ancak dua sonucunda meydana gelecek değişiklik, yine doğal sebep-sonuç ilişkisi içinde ortaya çıkar. Allah, ‘’Savaş için gereken hazırlığı yapın’’ (Nisa suresi 71. Ayet ) derken, silah kuşanmamak veya ‘’Allah takdir ettiyse çıkar, etmediyse çıkmaz’’ diyerek tohumu saçtıktan sonra toprağı sulamamak, Allah’ın takdirine uymak değildir. Sebeplerin sonuçları doğurması, süreç içerisinde meydana gelir. İyilik veya kötülüğü takdir eden Allah bunlar için sebep de takdir etmiştir. Dua kötülüğün savuşturulması veya iyiliğin sağlanması için bir sebeptir. (Gazali İhyau-Ulumi’d-Din cilt 1 sayfa 328-329)
Bütün bu izahata rağmen, ‘’Allah içimizdeki duygu ve düşünceleri ihtiyaç duyduğumuz veya istediğimiz her şeyi zaten bildiğine göre biz neden dua ediyoruz?’’ şeklindeki bir sorunun hala cevap bulamadığı düşünülebilir. Böyle bir soruya verilecek cevap şöyle formüle edilebilir: Duadan maksat, kulun kalben Allah’a yönelişi kendi aczini ve eksikliğini hissedip o’nun lütuf ve inayetine ihtiyaç hissedişidir. Ancak bu hissiyat da esasen rıza ve teslimiyet haliyle izhar edilir. Bir rivayete göre Hz. İbrahim ateşe atılmadan evvel, Cebrail gelip, ‘’Bir isteğin var mı? istekte bulun ?’’ demiş, İbrahim de ‘’Allah’ın halimi bilmesi benim O’ndan istekte bulunmama ihtiyaç bırakmaz’’ manasına gelecek şekil de ‘’Hasbiyellah’’ diye karşılık vermiştir. (Gazali, İhyau Ulumi’d-Din 4. Cilt sayfa 171-244)
Bu rivayet her ne kadar menkıbe tarzında olsa da dua konusuna dair ihtiva ettiği mesaj en azından bizim için çok önemlidir. Dille duanın Allah’la irtibatı sağlamlaştırmak, dini-ahlaki bilinci canlı tutmak, manevi ruhi arınmayı arttırmak, iç huzuru sağlamak gibi birçok işlevinin bulunduğu şüphesiz olmakla birlikte bana göre gerçek dua rıza ve teslimiyet halinde fiili olarak edilen duadır. Daha açıkçası kul Allah’tan bir istek ve dilekte bulunacaksa, evvel emirde bu isteğin gerçekleşmesine yönelik sebeplere tevessül babında azami gayretle fiili çaba sergilemeli ve bu süreçte Allah’tan ancak inayet, Nusret ve teşvikini esirgememesi yönünde moral destek talep etmelidir.