|
Sorularınız her türlü soruyu buradan sorabilirsiniz. |
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#21
|
||||
|
||||
Alıntı:
Konuyla alakalı Kur’an-ı Kerim’de ‘’ Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.’’ (Bakara 134) ve’’ Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.’’ (Bakara 141) buyrulmaktadır. Bu ayet peygambere nesep yakınlığından dolayı Ehl-i Kitap’ın kendilerini üstün görmeleri bununla övünmeleri ve hesap gününü garanti görmeleri sonucu onların bu tavrına işaret eden ilahi bir ikazdır. Allah yukarıdaki ayetle onların bu düşüncelerinin yanlış olduğunu açıklamış herkesin kendisinden sorumlu olacağını bildirmiş yaptıklarının kendilerini bizim yaptıklarımızın da bizi ilgilendireceğini vurgulamıştır. Bu itibarla peygamberlerin ve atalarımızın zürriyetinden oluşumuz bize onların hasenatından istifade hakkı vermez ve ancak onların yolundan gitmekle bu hakkı elde edebilir, onlara karşı bağlılıklarımızı gösterebiliriz. Mümin olsun kafir olsun herkesin önceden yaptıklarıyla sigaya çekileceği ‘’ Orada herkes daha önce yaptığı şeyleri yoklayacak (ve kendi akıbetini öğrenecek), hepsi de gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülecekler ve (ilah diye) uydurdukları şeyler (onları yüzüstü bırakıp) kendilerinden kaybolup gidecektir.’’ (Yunus Suresi 30. Ayet) her nefsin yaptığı iyiliğin kendi lehine olduğu yaptığı kötülüğün de kendi aleyhine olduğu ‘’ De ki: "Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mı arayayım? Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkarın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir.’’ (Enam suresi 164. Ayet) herkesin yaptıklarının sonucunu bizzat kendisinin çekeceğini (Bakara suresi 139. Ayet, Nisa Suresi111. Ayet, Enam suresi 52. Ayet Yunus suresi 41. Ayet Hud suresi 35. Ayet, Taha suresi 25. Ayet, Müminün suresi 11,17. Ayetler; Kasas Suresi 55. Ayet Mümin suresi 40. Ayet ; Şura suresi 15. Ayet) bunlardan dolayı hiç kimsenin başkasının yaptıklarından sorumlu olmayacağı (Yunus suresi 41. Ayet; Sebe suresi 25. Ayet) bunun yanında basiretli olanın basiretinin kendisine kör olanın da körlüğünün kendisine olduğu (Enam suresi 104. Ayet) hidayet üzere olanın hidayetinin kendisine doğru yoldan sapanın da vebalinin kendi aleyhine olduğu (Yunus suresi ayet 108; Sebe suresi 50. Ayet; Fatır suresi 18. Ayet; Zümer suresi 41. Ayet )İyi amel işleyenin amelinin kendi lehine, küfrün karşılığının da kendi aleyhine olduğu (Rum suresi 44. Ayet; Fussilet Suresi 46. Ayet Casiye suresi 14,15 ayetler) cimrilik yapanın cimriliğinin cezasının kendine zarar vereceği başkasına zarar vermeyeceği (Muhammed suresi 38. Ayet) sözünde durmayanın cezasının kendi aleyhine sözünde duranın karşılığının ise kendi lehine olacağı (Feth Suresi 10. Ayet) tarzındaki ifadeler günahta ve sevapta ferdi mesuliyetin sınırlarını çizmektedir. Bunun yanında ahirette hesap verme konusunda herkesin derdinin başından aşkın olacağı kişinin kendi derdiyle uğraşırken kardeşinden anne-babasından eşinden ve oğullarından kaçacağı belirtilmektedir. (Abese suresi 34-42. Ayetler) Kur’an-ı Kerim’de sorumluluğun ferdi oluşunu ifade eden ayette ‘’Hiçbir günahkâr diğerinin suçunu yüklenmez.’’ (Enam suresi 164. Ayet) buyrulmuştur. Bu ayetin Kur’an’da birkaç yerde zikredilmesi manidardır. Yukardaki ayet müşrik Araplarının ‘’bizim yolumuza uyun günah olacaksa biz bu günahı taşırız’’ iddiaları ile bir kimsenin yakınlarının veya sevdiklerinin işlemiş olduğu suçtan dolayı cezaya uğratılması reddedilmiştir. Dolayısıyla bu ayet ‘’Gerçekte insan için çalışmasından başka bir şey yoktur o da yakında görülecektir’’ (Necm suresi 39. Ayet) ayetiyle ilişkilendirilmektedir. Yani insanoğlunun işlediği ameller kendi defterinde görülecektir. Değerli kardeşim Kur’an-ı Kerim’de günahın Allah’a iman Allah’ın af ve bağışlayışıyla münasebetini anlatan pek çok ayet bulunmaktadır. Kuran’dan bazı tövbe örnekleri mesela . ‘’Ey Rabbimiz biz iman ettik Artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru’’(Ali İmran suresi 16.ayet) ‘’Ey Rabbimiz artık bizim günahlarımızı bağışla kusurlarımızı ört’’ (Ali İmran süresi 193. Ayet) ‘’Sen bizim velimizsin o halde bizi bağışla…’’(Araf suresi 155. Ayet) ‘’Biz günahlarımızı bağışlaması için rabbimize iman ettik’’ (Taha suresi 73.ayet) ‘’Muhakkak biz Rabbimizin günahlarımızı bağışlayacağını umarız.’’(Şuara süresi 51. Ayet) Ayetler misal olarak ifade edilebilir. Bu ve benzeri ayetlerde ‘’Rab’’, ‘’İman’’ ve ‘’günaha dayalı mağfiret’’ kavramları arka arkaya zikredilmiştir. İman etme Rabbena Veliyyuna Rabbi gibi lafızlarla Allah’a atfedilmiştir. Günah ve mağfiret kavramları da Allah’a imandan sonra getirilmiş ve bu şekilde imanla aralarındaki bağlantıya dikkat çekilmiştir. Fahruddin er-Razi: ‘’İmandan sonra mağfiret talebinin gelmesini insanların iman ile mağfiret talebine tevessül ettiklerini gösterir’’ demektedir. Günahkâr bir kimsenin Allah’a karşı pozisyonuyla alakalı olan şu hadis çok dikkat çekicidir. ‘’Bir kul günah işlese de Allah’ım günahımı bağışla dese’’ dese Allah (cc) ‘’kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahtan dolayı muaheze buyuran bir rabbi vardır’’ buyurdu Sonra kul dönse de tekrar günah işlese ve ‘’Ey rabbim benim günahımı bağışla’’ dese Allah (cc) yine ‘’kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahtan dolayı muaheze buyuran bir rabbi vardır ‘’ der. Sonra kul dönerek tekrar günah işlese ve ‘’Ey Rabbim Ban günahımı bağışla dese’’ Allah (cc) (tekrar):’’ Kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahtan dolayı muaheze buyuran bir rabbi vardır. Günah işlersen senin günahını bağışladım diye’’ buyurur( Müslim ‘’Tövbe’’ 29.) Hadiste görüldüğü gibi Allah’a inanan bir günahkâr herhangi bir günahı işlediğinde içerisine düştüğü olumsuz tavrı bilip bundan psikolojik ve ruhi sıkıntı çekmekte rahmeti her şeyi kuşatan Rabbine yönelmekte ve ondan af ve mağfiret dilemektedir. Hulasa tövbe işini ritüellere bağlamadan kişi ‘’Rabbim günahlarımı bağışla’’ diye tövbe edebilir.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır... |
#22
|
||||
|
||||
Alıntı:
Alıntı:
|
#23
|
||||
|
||||
Namaz dışında nereye bakıp odaklansan öyle olur kiminde buzlanma kiminde çizgiler yok olması sadece bakışı kaldırmak gerek önünüze bakarsinir secdenin ortasına kenarına felan sabit odak yapmakla böyle şeyler çok olağan
__________________
Resulullah sav buyurduki 'herkim kendisine fayda veya zarar giderdigine inanarak muska takarsa Allah onun hayatta hiçbir işini tamamlamasın başka bi rivayette ise 'kim muska veya temime takarsa Allah'a şirk koşmuştur . (Ahmed. 17372 ,Ahmed 16781.Elbani 492.) |
#24
|
||||
|
||||
Alıntı:
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır... |
#25
|
||||
|
||||
Alıntı:
Alıntı:
Allah razı olsun hocam değerli bilgiler için. |
#26
|
||||
|
||||
Miras yoluyla gelen haram mala gelince; bu ya rüşvet, gasp gibi haram yollarla murisin kimden elde ettiği bilinen geride bıraktığı mallar yahut murisin yine haram yollarla elde ettiği ama kimden aldığı bilinmeyen mallar olabilir. Fakihler haram yollarla elde ettiğini bildikleri murisin malını mirasçıların alıp alamayacağı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kesime göre; vârisler, murisin haram bir kaynaktan elde ettiğini bildikleri az ya da çok malı miras olarak alabilirler. Sorumluluk murislerine ait olur. Hasan-ı Basri, Zühri, Süfyan-ı Sevri ve Mâlikîlerden Sahnun bu görüştedir. Bu görüş için ileri sürülen delillerden mürsel bir haberde sultanın işlerinde görevli bir adamın öldüğünde sahabeden birinin; “şimdi malı temiz oldu” şeklindeki ifadesidir. Bu rivayetin sahih olmadığına dikat çeken Gazâlî’nin, ayrıca sahabinin ismi meçhul olduğundan mütesahil bir yaklaşımın râvi diliyle nakledilmiş olabileceğine işaret etmesi dikkat çekicidir. Ancak bu delile karşı, rivayetteki ölen görevlinin sultandan aldığı şeyin bizzat helâl olup olmadığının belli olup olmaması yönüne vurgu yapılarak, delil olma yönünün zayıf oluşuna dikkat çekilmesi daha isabetli olabilirdi. Aynı şekilde Ömer b. Abdülaziz’in velâyeti aldığında haram bulunması kuvvetle muhtemel olduğu halde hazineden ulemaya itâ etmesininde buna delil olmayacağı bu gerekçeyle izah edilebilir. Zira Ömer b. Abdülaziz’in verdiği şey beytülmaldendir ve bunda umumun hakkı vardır, üstelik verdiği şeyin bizatihi haram olduğu da kesin değildir. Yine Süfyan es-Sevri’nin dini açıdan ihtiyaten önceki görüşünü tashih edip bunun elden çıkarılmasını önerdiği belirtilir. Hasan Basri’ye nispet edilen görüşte ise; Hasan’ın, babasının zekâtını ve sıla-i rahmin gereğini eda etmediği malına mirasçı olan evlada, mirasın helâl olduğunu söylediği nakledilmiştir. Buradan Hasan’a ait doğrudan haram bir malın mirastaki durumuna dair bir kayıt bulunmadığı anlaşılmaktadır. İbn Rüşd de, Sahnun’a ait görüşün sahih olmadığını, sahih görüşün bu mirasın tayyip olmayacağı yönünde olduğunu belirtir. Hanefî kaynaklarında nakledilen bir görüşe göre de; eğer vârisler murislerinin haramdan kazandıklarını bilmekle birlikte kimden elde edildiğini bilmediklerinde bu miras onlar için helâl olur ancak vera gereği sakınmak evladır. Eğer kimden gasbettiğinin bilinmesi gibi aynıyla hakkın taalluk ettiği yer bilinirse, oraya iadesi vaciptir. İkinci görüşte ise, ölüm, haram malı tayyib hale getirmez. Hanefî, Mâlikî, Şafiî, Hanbelî mezhep görüşlerinden oluşan cumhur bu kanaattedir. Buna göre haram malın sahibi biliniyorsa iade edilir; bilinmiyorsa fakirlere tasaddukla elden çıkarılır. Ancak Hanefî mezhebinde mirastaki mallardan aynıyla haram olanlar sahibi bilinmiyorsa tasadduk edilmeli eğer malın durumu bilinmiyorsa ve miras helâl-haram karışık durumda ise temellük edilebilir fakat vera açısından sakınmak evladır. Hatta İbn Âbidîn, bu rivayetle amel edilmeyip haram kısmın mirasçılara helâl olmayacağına işaret etmiş, ayırt edilmeyecek şekilde helâlle karışması durumunda temiz olması için haram kısmına tekâbül eden bedelin ödenmesi gerektiği kanaatini belirtmiştir. Mirasla intikal edip sahibi bilinmeyen ve helâlle karışık haram malın tasadduku konusunda Hanefîler, diyanet ve kaza ayrımı yaparak diyaneten bunun tasaddukunun müstehap kazâen alınmasının da câiz olduğunu söylerken ayrıca bunu kerahetle kayıtlamışlardır. Bu durumda Hanefîlerde miras malının durumu şu şekilde olabilir;Haram maldır ve sahibi bilinmektedir.Haram mal aynıyla bilinmektedir ama sahibi bilinmemektedir. Haram malın mirasta helâlle karışık varlığı bilinmekte ama ne kadar olduğu, kimin hakkına ait olduğu bilinmemektedir. Birinci durumda sahibine iadesi gerekir. İkinci durumda aynıyla haram olduğu bilinen malın sahibi bilinmediği için onun adına tasadduk edilir. Üçüncü halde ise, mirasçı eğer rüşvet gasb gibi doğrudan birisinin hakkının tahakkuk etmediği diğer haram kazançların karışması durumunda alabilir ama rüşvet gasb gibi hususlar olup da net bilinmiyorsa diyaneten sakınması evladır. Nevevî’de konuyla ilgili açıklamasında; miras bırakanın helâlden mi haramdan mı elde ettiği bilinmediğinde ve bu hususta bir alamet de belirmediğinde bunun mirasçılara helâl olduğunda ittifak olduğunu belirtir. Eğer haramla ilgili bir bilgisi varsa bu miktarın mirastan çıkarılması gerekir. Nevevi devamla, Gazâlî’den, haram bir mal elinde bulunduran kimse bu malın sahibini biliyorsa iade edeceği bilmiyorsa malın itlafı câiz olmadığından ya âmme maslahatına ya da fakirlere sarfedeceği eğer o kimse kendisi de fakirse ehline ihtiyaç miktarını sarfedebileceğini nakleder. Ahmed b. Hanbel’den de az bir miktar haramın karışması dışında çoğu haramdan olan miras konusunda mirasçıların bundan tenezzüh etmeleri gerektiği eğer haram mal, aynıyla bilinirse sahibine iadesinin vacip olduğu meşhur rivayetlerdendir. Buna dayanılarak haram kadar kısmın mirastan çıkarılması görüşü mezhepte öne çıkmıştır. Şüpheli durumlarda ise, ailesine ya da borcuna sarfetmesi mümkündür ama ihtiyacı yoksa o miktarın elden çıkarılması müstehap olur. Görüldüğü gibi fakihler meseleye şahsi sorumluluk, malın zayi edilmemesi, temellükün şartları, bilip bilmemenin etkisi ve vera açısından yaklaşarak çözüm üretmeye çalışmışlardır. Mirasçılara intikal eden haram malın mirasçılara helâl olacağını savunan azınlıktaki kesim, şahsi sorumluluk gereği günahın murisin zimmetine taalluk ettiğini artık ölümüyle ikinci zimmete intikal ettiği için bu ikinci zimmet açısından sorumluluk olmadığını düşünerek bu kanaate varmışlardır. Cumhur ise, haram malın mahzurlu yoldan elde edilmesi sebebiyle daha muris hayattayken mülkiyet ifade etmeyeceğini, dolayısı ile ölümün, mülkiyete mani olan durum devam ettiği için haram malı temiz hale getirmeyeceğini belirtmiş olmaktadırlar. Ahmed el-Baz’ın ifadesiyle, bu haram mal, bir nevi zimmette bir deyn gibidir. Miras işinde aslolan ise taksimden önce murisin zimmetinin borçtan kurtarılmasıdır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır... |
#27
|
|||
|
|||
Ben namaz kılarken de çok başım dönüyor ve nefesim daralıyor bunun nedeni ne olabilir acaba
|
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Kuran'da geçen Namaz ile ilgili Ayetler | Akuma45 | Namaz | 1 | 15.05.24 02:04 |
Rüyada Namaz Görmek | NGB | M-N Harfleri Rüya Tabirleri | 0 | 24.10.23 23:37 |
Namaz Kılmayanın Cezası | Swordsfish | islam & islami Konular | 0 | 21.06.20 21:22 |
Kuran-ı Kerim Ayeteri ile ilgili Açıklamalar | MrBerkHD | Kuran-ı Kerim | 88 | 13.03.20 23:51 |
Ramazan Ayı Gecelerinde Kılınacak Namazlar | HavasHoca | Ramazan & Oruç | 5 | 16.05.18 19:41 |