18.03.24, 00:06
|
|
|
|
Üyelik tarihi: 11.08.21
Bulunduğu yer: Ankara
Mesajlar: 427
Etiketlendiği Mesaj: 6 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
|
|
Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Hikâye yıllar önce bulunduğum şehire İstanbul’dan bir tiyatro grubu gelmesiyle başlıyor. Yakın bir arkadaşım ve ailesi bu kültürel etkinliğe katılıyor. Tiyatro sahnesine dönüştürülmüş sinemaya gidip oyunu izlemek üzere koltuklarına oturuyorlar. Oyun başlıyor. Oyunun kahramanları arasında insanlara kötülük yapan olumsuz bir karakter var. Oyun ilerledikçe seyircilerden bir kısmı bu kötü adamın yaptıklarına çok kızmaya ve zaman zaman sahneye müdahale etmeye, oyunculara kızmaya başlıyorlar. Örneğin kötü adamın arkadan yaklaştığı oyuncuya, ‘’Dikkat! Arkandan yaklaşıyor!’’ gibi ikazlar yapıyorlar. Yada kötü adama kızıp hakaret edenler oluyor. İzleyicilerin bu müdahaleleri giderek öyle hale gelmiş ki bir noktadan sonra oyun sürdürülemez olmuş. Oyun durdurulmuş ve ana karakterlerden birini oynayan oyuncu izleyiciye dönerek, ‘’ayın izleyiciler bu izlediğiniz bir oyun gerçek değil! Lütfen sahneye müdahale etmeyin, sahnedeki oyunculara laf atmayın..’’ gibi şeyler söylemiş.
Düşünce dediğimiz insana özgü önemli fonksiyon da zihnimizde oynanan bir tiyatro oyununa benzer. Bizi bu denli etkilemesinin sebebiyle tiyatroda oyuna müdahale eden izleyiciler gibi onu gerçek zannetmemizdir. Düşünce dediğimiz bu dahili tiyatronun senaristi ve yönetmeni zihnimizdir. İnsan zihninin en temel vazifelerinden birisi düşünce (senaryo) üretmektir. İşin aslı zihnimizdeki çoğu düşünceyi biz seçmeyiz. Elbette bazen bazılarını kendimiz seçeriz ama zihnimizdeki düşüncelerin çoğu kendiliğinden bir anda ortaya çıkar. Her gün aklımızdan binlerce faydasız ya da bize yardımcı olmayan düşünce geçer aklımızdan geçmelerini engelleyemeyiz.
Ama bu düşüncelerin ortaya çıkması bunlara İTAAT etmemiz gerektiği manasına gelmez. Bu düşünceleri sosyal medyaya göz atarken ya da internette gezinirken karşımıza çıkan reklamlar gibi ele alabiliriz.. Reklamların ortaya çıkmasını engelleyemezsiniz ama bunlara tıklamanız ya da satılan ürünü almanız şart değildir.
Alternatif bir metot olarak düşüncelerinizi gelen kutunuzdaki istenmeyen e-postalar gibi görebilirsiniz, bunların istenmeyen posta olduğunu anladığınız anda hiçbirini açmanıza ve okumanıza gerek kalmaz.
İnsanın düşüncesi vasıtasıyla geçmişi analiz etmesi veya geleceği planlayıp öngörebilmesi elbette zaman zaman ona avantaj sağlayan bir hususiyettir lakin bunun neredeyse her şeyi veya bütün zamanları ihtiva eden hale gelmesi yarardan çok zarar getirmeye başlar. Bu itibarla son yıllarda insanın yaşadığı anda var olabilmesini güçlendirmeye yönelik farkındalık artırıcı metotlar, ruhsal rahatsızlıkların tedavisinde ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu zaten tasavvuftaki İbnü’l-Vakt anlayışıdır. Zaman dediğimiz şey, iki nokta arasındaki harekettir. Çünkü ‘dün’ ve ‘yarın’ ölüdür. Şu anı yaşasak bile, bir saat hatta üç dakika sonrası bile ölüdür. “Bu nedenle insan, bazı bilgileri ve geçmiş yaşantıları unutmak istediğinde onları belleğinden siler. İnsan, hatırlamak istemediği anıları ve kendisine acı veren olayları, belleğinin ve gönlünün mahzenine atar. Çünkü acı veren şeyleri, sürekli hatırlayarak yaşamak çok zordur.” Hâlbuki insanın ibnü’l-vakt anlayışı içerisinde içinde bulunduğu anı yaşaması, geçmişin sıkıntılarını ve geleceğin kaygılarını yaşadığı zaman dilimine taşımamasına neden olur.
|
Allah razı olsun üstadım çok faydalı bir yazı olmuş lakin beynim senaryo kurmuyor olmuş olan yaşanmış ağır travmayı karşıma çıkarıyor,son paragrafta buna da değinmişiniz umarım belleğimizden silme metodlarını bulabiliriz.
|