beyazalim Nickli Üyeden Alıntı
(Mesaj 572146)
Demek ki; 4 halifeyi, sahabeyi, ölmeden cennetle müjdelenen o zaatları evliyalar sultanı pirim Abdulkadir Geylani Hz. Dahi ki ben insanların ve cinlerin Şeyhiyim buyurur reddediyorsun. Senin yolun şeytanla bir yol oluyor o zaman baska yola çıkmaz.. ALLAH CC Dostunu tabiki bilir sen bilme sana bildirilene uy deniyor onada uymuyorsun sadece tutturmuş bi laf gidiyorsun son hayir değil cennet yolu Peygamberi sahabeleri evliyaullahı saymak ve sevmekten geçer bak Kuran ne diyor..
Şeyh Sâdî, hâl*ler*de*ki si*râ*yetin, kişinin mânevî hayatını nasıl değiştirebildiğine dâir şu misali verir: “Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olduğu için büyük bir şeref kazandı; nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e geçti. Hazret-i Nûhʼun ikinci karısı ve Hazret-i Lût’un karısı ise fâsıklarla gönül birliği içinde olduklarından, Cehennem’e dûçâr oldular. (Kocalarının peygamber olması bile onlara fayda vermedi.)”
İmâm Gazâlî Hazretleriʼnin buyurduğu gibi; gayr-i müslimler, fâsıklar ve gâfillerle beraberlik, zamanla zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik de bir müddet sonra kalbî beraberliğe dönüşür. Bu ise, insanın adım adım helâke sürüklenmesi demektir.
Hâce Ubey*dul*lah Ah*râr Hazretleri*de (v. 1490) bu hu*sus*ta sevenlerini şöyle îkâz etmiştir:
“Ağ*yâr ve bî*gâ*ne*ler*le be*ra*ber ol*mak, kal*be fü*tûr, rû*ha da*ğı*nık*lık ve gön*le pe*ri*şan*lık ve*rir.”
KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR!
Bu bakımdan takvâ ehli bir müʼminin, kendi irâde ve arzusuyla gâfillerle dü*şüp kalkması aslâ düşünülemez. Bu hususta gösterilen hassâsiyet noksanlığı, ki*şiyi ebedî hüsrâna kadar sürükleyebilir. Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:
“Ki*şi sev*diği ile be*ra*ber*dir.”*(Buhârî, Edeb, 96) Yani insan ki*mi se*ver ve kiminle daha çok ünsiyet ederse kı*yâ*met*te de onun*la haş*ro*lunu*r.
Nasıl ki gâ*fil*ler*den men*fî te*sir*ler zu*hûr edip kal*bi da*ral*tı*yor*sa, sâ*lih*ler*den de müs*bet te*sir*ler hâ*sıl olup gön*lü fe*rah*lat*ır. Hakîkaten sâlih*lerle kurulan kal*bî irtibâtın be*re*ke*tiy*le ni*ce mâ*ne*vî ka*zanç*la*ra nâ*il oluna*bi*lir.
SÂDIKLARLA BERABER OLUN!
Bunun içindir ki Cenâb-ı Hak, mü’minleri sâdık ve sâlih kullarıyla beraber olmaya teşvik ederek:
يَا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!”*(et-Tevbe, 119) buyurmaktadır.
Dikkat edilirse Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede;*“sâdıklar olun”*buyurmuyor;*“sâdıklarla beraber olun”*buyuruyor. Çünkü sâdık olmak, sâdıklarla beraberliğin en tabiî neticesidir.
Hâce*Ubeydullah Ahrâr Hazretleri*der ki:
“Âyet-i kerîmedeki*«Sâdıklarla beraber olun!»*emri, dâimî bir sû*rette beraberliği ifâde eder. Âyette*«beraberlik», mutlak olarak zikredildiğinden, hem fiilî, hem de hükmî beraberliği ifâde eder. Fiilî beraberlik, sâ*dıkların meclisinde*kalp huzuruyla, fiilen bulunmaktan ibârettir. Hükmî beraberlik ise gıyâblarında da onların hâllerini tahayyül etmekten ibârettir.”
Sâlih zâtlara muhabbet duyup, onların gıyâbında da kendini onların yanında hissetmek, onların nazarıyla hayat ve hâdiselere bakabilmek, kişiye büyük bir mânevî zindelik kazandırır. İşte tasavvufta, bu mânevî faydayı temin mülâhazasıyla;*“râbıta”ya büyük bir ehemmiyet verilmiştir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Kendisiyle İmtihânında Tasavvuf, Erkam Yayınları.
|