Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Abdesti bozup devam eden şeye “özür” denir. Çoğulu “A’zar”dır. Özür sahibine erkek ise “mazur” kadın ise “mazure” denilir. Meselâ vakit vakit burun kanaması, herhangi uzuvdan bir kanın çıkıp akması, bir ağrıdan dolayı göz sulanması, meme ve kulak gibi bir uzuvdan irin gibi bir sıvının çıkması, mesaneden sidik gelmesi, ishal veya yel çıkması birer özürdür. Bu sebeple bunların sahipleri mazur veya mazure olmuş olurlar. Herhangi bir özürün muteber olması için bir müddet vardır. Şöyle ki bir özür, evvelâ abdest alınıp namaz kılınacak kadar bir müddet kesilmemek üzere tam bir namaz vakti devam etmeli, daha sonra her namaz vaktinde hiç olmazsa bir kere daha tekrar edip durmalıdır ki sahibi özürlü sayılsın. Mesela bir kimsenin burnu bir gün öğle vaktinin evvelinden sonuna kadar, bir abdest ile bir namaza müsait olmamak üzere kanayıp da bu hal, bunu müteakip her namaz vaktinde bir defa olsun tekrar edecek olsa, o kimse mazur olmuş olur. Fakat böyle bir özür, tam bir namaz vakti içinde bir defa olsun tekrar etmezse, artık kesilmiş, sahibi de mazur olmaktan çıkmış olur. Bir özür sahibi, her namaz vakti abdest alır, o vakit içinde aldığı abdest ile -bunu bozacak başka bir şey meydana gelmedikçe- dilediği kadar farz, nafile namaz kılabilir. Hatta kazaya kalmış namazlarını da kılabilir. Vitir ile bayram ve cenaze namazlarını da kılabilir. Hatta o özrü tekrar edip dursa bile. Mesela bir özür sahibi, sabah namazı için tam vaktinde abdest alsa, bu abdest sabah namazı vaktinin çıkmasına kadar devam eder. Bu vaktin çıkması ile, yani güneşin doğması ile son bulmuş olur. Artık bu abdest ile başka bir namaz kılınamaz. Ancak özrünün geçici olarak kesilmiş olduğu bir anda abdest almış ve henüz özrü tekrar etmeden ve başka abdest bozucu bir şey de olmadan vakit çıkmış olursa, bu takdirde, vaktin çıkması ile bu abdesti bozulmuş olmaz, tam taharet üzere bulunmuş olur. Fakat bu özürlü kimse, güneşin doğmasından sonra alacağı bir abdest ile öğle vaktinin sonuna kadar dilediği namazları kılabilir. Yeter ki, kendisinden abdest bozucu başka bir şey meydana gelmesin. Kısaca özürlü kimselerin abdestleri bir namaz vaktinin girmesi ile bozulmaz, çıkması ile bozulur. Bu, İmam-ı A’zam’a göredir. Sahih olan da budur. İmam Ebu Yusuf’a göre özürlü kimsenin abdesti hem namaz vaktinin girmesiyle hem de çıkması ile bozulur. Bu sebeple güneş doğduktan sonra aldığı abdest, öğle namazı vaktinin girmesi ile bozulur. İmam Züfer’e göre ise, özürlü kimsenin abdesti namaz vaktinin yalnız girmesi ile bozulur, çıkması ile bozulmaz. Bu sebeple özürlü kimsenin sabah namazı için aldığı bir abdest, güneşin doğması ile bozulmaz, bilakis öğle namazı vaktinin girmesi ile bozulur. (İmam Şafiî’ye göre mazurun her namaz için ayrıca abdest alması lazımdır, onun abdesti, kıldığı namazı bitirince son bulmuş olur.) Bir özür sahibi, özrü kesilmiş olduğu halde abdest bozucu başka bir şeyden dolayı abdest alıp da daha sonra kendisinde bulunan özrü yine tekrar etse, abdesti bozulmuş olur, yeniden abdest alması lazım gelir. Çünkü evvelki abdesti bu özürden dolayı değildi. Fakat özrü kesilmediği halde vakit içinde özründen veya başka bir abdest bozucu şeyden dolayı abdest alıp da o vakit içinde özrü tekrar etse, bu abdesti bozulmuş olmaz. Çünkü bu, abdest hem özrü hem de o abdest bozucu şey için alınmış sayılır. Özürlü bir kimse özrünün çıkmasına herhangi bir şekilde mani olmaya gücü yetse, meselâ oturarak veya secde yerine ima ederek veya özrün çıkış yerini meşakkatsiz bir halde tıkayarak özrün çıkmasına mâni olabilse, artık mazur hükmüne tâbi olmaz. Bu sebeple abdest alıp tam bir taharetle namazını kılar, yoksa vakit içinde alıp sonra özrü ortaya çıkmış olduğu haldeki abdesti ile namaz kılamaz. Özürlü kimsenin çamaşırına özründen çıkıp bulaşan pis sıvılar ve benzeri, özrü devam ettikçe namazının sahih olmasına mâni olmaz. Hatta dirhem (3,2 gram) miktarından fazla olsa bile. Fakat bu pis maddeler, çamaşırına tekrar tekrar dokunmayacak ise, bunların yıkanması icap eder. Görülüyor ki mübarek İslâm dini, bir kolaylık dinidir. Özür sahipleri hakkında da her şekilde kolaylık gösterilmiştir. Artık dinî vazifelerini yerine getirme hususunda hiçbir kimse, bir mazeret ileri süremez.
|