#171
|
|||
|
|||
Seriatla cennete gidilir ama Allah a gidilmez .Hani nefis tezkiyesi.Nefis tezkiyesi olmadan Allah a nasil gidilecek.O yuzden Allahu Teala bana vasil olmak icin vesileler arayin diyor vesile Allah dostu mursidi kamildir biz illa su zat olacak demiyoruz.Kimseyi de zorlamiyoruz.Seriattan Allah a gidip nefis tezkiyesi yapan kimse yok.Kitapla olmaz hal ilmidir .Niye okullar var.Tib kitabi okuyarak doktor olunuyor mu?
|
#172
|
|||
|
|||
Alıntı:
Müşrikler için dahi dönüşünüz bize olacaktır diyen Allah bence tasavvuf ehli olmasa da bir mümini kendine döndürür. Bu Allah'ın vaadi, beyanı. Ben gerisini bilmem. Allah'ı bulmak isteyen Kuranda da bulur sünnette de. Nefs tezkiyesi içinde tasavvuf gerekli olsaydı Allah tasavvuf koyardı bu dinin adını. Ama baktığımız da gerek görmemiş. Nefsinizi terbiye edip O'nu bulmamız içinde kalbinizle akledin diyor. Gavslara kutublara gerek olsaydı derdi bunu heralde |
#173
|
|||
|
|||
Alıntı:
Adam olana 1 söz kafi olmayana 1000 söz soylesen nafile |
#174
|
|||
|
|||
Daha rabitaya ibadet diyip bidat diyen den ne bekliyorsun ki rabıta ibadet degil ki tasavvufta ALLAH c.c vasıl olma metotlarından biridir.
Şimdi nidayı de yazalım BIDAT genel tabiriyle dinde olmayan ibadetleri dinde varmış gibi kabul edilen eylemlerdir ... Misal her vakit namazından sonra neden camilerde tesbihat yapılır ve neden bidat denmez sebebi cemaatle tesbihat yapmak ibadet içerisinde yer almaz sadece toplumsal led adettir bu yüzden bidat denmez Bakma böyle her halta ezbere konuşarak bidat diyenler kendilerini selef olarak görüyorlarsada emin ol vahhabi itikadını benimsemekten öteye gidemiyorlar ALLAH c.c hidayet versin ne diyim |
#175
|
||||
|
||||
Allah hepinizden razı olsun, güzel bir arşiv olmuş bizlerin istifadesine sunduğunuz için teşekkür ederim.Müzakereler ile vuku bulan hakikat, yeryüzü ve dünya arasındaki zıtlıkları ve bu zıtlığın birliğini açığa çıkarttığı gibi sizlerinde zıtlığındaki birliği açığa çıkartmaktadır.Ben dışardan bir göz olarak bunu gördüm.
"Ashabım semadaki yıldızlar gibidir. Hangisinden hadis alırsanız, doğruyu bulursunuz. Ashabın ihtilâfı sizin için rahmettir.” " hadisine bakıldığında sizlerin birbirine ihtilafı da inş rahmet olur.. |
#176
|
|||
|
|||
ALLAH c.c tevbe süresinde 119 ayetinde sakinlerle beraber olun ayetinin hem bedenen hemde ruhen beraberlik olduğunu söyleyen ehli sünnet alimleri varken ruhen beraberlik ise rabıtaya olur misal somuncu baba fatiha süresini bi cuma hutbesinde tefsir etmiştir 1 ve 2 manalari bütün cemaat anlarken sonraki verilen 3 manayı ilim ehli verilen 4 manayı alimler 5 6 7 yi ise kimse anlamamıştır sebebi somuncu babanın ayetin tefsirini ilmen yaparken uydurması mi yoksa kendisine bahsedilen ilmin derinliği mi ah ah ALLAH c.c hidayet versin millete müşrik diye diye neredeyse müşrik olacaklar farkında değiller selametle . ..
|
#177
|
|||
|
|||
Alıntı:
|
#178
|
|||
|
|||
Alıntı:
---------- Post added 20.05.21 at 12:43 ---------- Alıntı:
Alıntı:
Peki ya Erzurum kardeş Allah'tan nurun gelmesi için ne yapmalıyız o zaman direk Allah'tan istesek olmuyormu mürşidi değilde Allah'tan kalbimize indiğini düşünsek olmazmi hem o zaman sorunda ortadan kalkar gibi geliyor bana |
#179
|
|||
|
|||
Alıntı:
Avira kardeşim . Bu işler takım tutmaya benzemez bunu iyi belle güzel kardeşim gelelim şeyh mürit meselesine Mürşidin terbiyesine girmek tövbe ile başlar. Tövbe mürşide değil, Yüce Allah’a yapılmaktadır. Ancak, mürşid bu tövbede, mümine şahit ve yardımcı olmaktadır. Mürşid günahları affetmez, ona böyle bir yetki verilmemiştir. Günahları affedecek olan sadece Yüce Allah’tır. Mürşid, Yüce Peygamberimize (s.a.v) uyarak, bir müminin affedilmesi için alemlerin Rabbine yönelmekte ve yalvarmaktadır. Yüce Rabbinin huzurunda nasıl davranacağını bilmeyen ve buna kendini ehil görmeyen kimseye mürşit, yol göstermekte, usul öğretmektedir. Ayrıca ona tövbesinde yardımcı olmakta, tövbe eden kimsenin kalbine ilahi izin ve destekle feyiz, sevgi ve nur akıtmaktadır. Daha da önemlisi, mürşid, tövbe ile Allah’a dönen kimseyi, özel terbiye dairesine almaktadır. Böylece nefsine ve şeytana karşı zayıf düşen mümin, artık kendisine hayır ve takva yolunda yardım edecek gerçek bir dost ve yardımcı bulmuş olmaktadır. Yukarda bahsedildiği üzere seyhin görevi yaptıkları belli hem seyh nefsini tezkiye etmek isteyeni özel terbiye dairesine alması demek bazı usuller geliştirmesi demek bu usulde seyh rabitasi rasulullah s.a.v rabitasi ve ALLAH c.c rabitasi kademelidir. Gelelim ölüm rabıtasına Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikredin.”*(Tirmizi, Zühd 2) nefse ölüm ve ölüm hâlleri düşündürülür. Ölümü düşünmekten gaye kalbi yumuşatmak, kalpten dünya sevgisini çıkararak nefsin ibret almasını temin etmek, ayrıca yaptığı ibadetlerde ihlas kazanmak ve tövbenin sabit kalmasını sağlamaktır. Kalbe ilahi muhabbetin ve mürşid sevgisinin gelmesi için, kalbin katılığının giderilmesi ve haram sevgilerden boşaltılması lazımdır. Bunu temin edecek en güzel sebeplerden birisi de, ölümü düşünerek kalbi uyandırmaktır. Herkes nefsini ölümle yüz yüze getirir ve şöyle düşünür: Sekerat hâli başladı. Ölümün kokusu geldi, dünyadan ayrılık alametleri gözüktü. Son nefesler veriliyor ve son anlar yaşanıyor. Azrail Aleyhisselam geldi ruhu almak için bekliyor. Şeytan son oyununu oynamak istiyor, imanı çalmak ve mümini meşgul etmek için çırpınıyor. Evlatlar, hanım ve akrabalar baş ucunda çaresizlik içinde ağlaşıyor, hiçbirisinden yardım gelmiyor. O anda mal-mülk fayda yerine sıkıntı veriyor. Bu en zor ve en mühim anda ölümün sahibi Yüce Allah’tan başka yönelecek kimse yoktur. Onun geniş rahmetinden başka da sığınılacak bir yer mevcut değildir. İşte o anda ilahi rahmetin tecellisiyle müjdeci melekler ve mürşid-i kâmilin ruhu Allahu Teala’nın izniyle yanına teşrif ederler. Sana iman üzere ölmen için yardım ederler, fayda verirler; o andaki yalnızlığını giderir, ızdırabını dindirirler. Bu zor anda mürşidinin Allah’ın lütuf ve izniyle ölüm anından haberdar olduğunu, kendisi için Allah’a yöneldiğini, ruhaniyetiyle o meclise teşrif ettiğini ve nurânî himmetleriyle Allah’ın rahmetini çekip şeytanı o meclisten defettiğini ve bu ilahi rahmetin desteği ile iman üzere öldüğünü düşünür. Teneşirde yıkanırken, kefene sarılırken, namazı kılınırken ve tek başına kabre konurken, kabirde sual meleklerine cevap verirken insana fayda verecek tek sermayenin Allah’ın bu rahmeti olduğunu, bu yolda en güzel arkadaşın salih ameller olduğunu düşünür. Hayattaki mümin kardeşlerinin ve özellikle ölene kadar hak yolda peşinden gittiği mürşidinin bu zor anlarda kendisine dua ve istiğfar ile destek verdiklerini düşünür. Zaten onlar, dünyada kendisi ile meşgul olmakta ve ona bir fayda vermeye çalışmaktadırlar. Mümine kabri dışında yapılan bütün dua, istiğfar ve hayırların faydası vardır. Onun için cenaze namazı kılınır, kabir başında dua ve istiğfar edilir, Kur’an okunur, göz yaşı dökülür. Bir müminin, samimi olarak Allah’a yönelip: “Ey Allah’ım şu kulunu bağışla” diye inlemesi ne büyük bir rahmet sebebidir. İşte mürid, böyle kardeşlerinin ve yardımcılarının olduğunu düşünüp sevinir. Asıl sevindiren ve bu sevincin sebeplerini halkeden Yüce Allah’tır. Bu iş, ilahi rahmetin bir tecelli şeklidir. Kul, ölüm rabıtası içinde ahiretin her anında ve durağında Allah için sevdikleri ve yaptıkları hariç, hiçbir şeyin kendisine fayda vermediğini düşünür, bütün bunları gönül gözüyle seyreder, sanki görmüş ve içine girmiş gibi korkup ibret almaya çalışır. Bu yolculukta tek sermayenin ve fayda verecek şeyin Allah’a iman, salih amel, O’nun için sevgi ve güzel ahlak olduğunu görür, nefsini onlara yöneltmeye, salihleri ve iyilikleri sevdirmeye çalışır . Kalp, kötü düşünce, sevgi ve dertlerden kurtulmadan içine ilahi feyiz ve muhabbet girmez. Bunun için Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz: “Ölümü çokça hatırlayın. Hiç şüphesiz ölümü hatırlamak, günahları temizler ve kalpten dünya sevgisini giderir.”20 Buyurmuştur. İşte bu ölüm rabıtası ile kalp dünya muhabbetinden arındırılır, içindeki boş düşünceler, kötü duygular dışarı atılır; kalp rahatlar. Sıra, bu boş kalbi Allah muhabbeti ile doldurmaya ve tatlandırmaya gelir. Bu da, yeryüzünde ilâhî muhabbetin ve feyzin taşıyıcısı olan Allah’ın dostu kâmil mürşidin kalbine kalbi bağlayıp oradaki nuru, muhabbeti ve feyzi çekmekle mümkün olur. Buna rabıta denir. Son vazife budur. Şahsım alim değilim alim olabilmek demek kuran-i kerimin bütün ayetlerini ezberlemek ardından arapça dilini ana dilin kadar ii bilmek hadislerin tamamına yakını ezber veya okumak ve bir-çok tefsir kitaplarını tefsir usullerini fıkıh kitaarini ve usullerini bilmekten geçer alimlik Şahsım hafiz değilim arapça ana dilim kadar değil geliştiriyoruz kendimizi lakin alim olmak kolay değil bu konularda hüküm vermek alimlerin işidir cahillerin işi değil kardeşim sende hukim sormadan evvel bak bakalım o kişi alim mi hükümler alimlere soruluyor alim olmayanlar ancak alimlerin görüşlerini taklit edebilirler bizler taklitciyiz ;) Selametle umarım anlaşılmıştır ... |
#180
|
|||
|
|||
Alıntı:
Peki değerli kardeşim rabitada kendimi geliştirmek için verebileceğim tavsiyeler varmı 🤔 |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Muska taşımak bidat veya şirk midir? | Sadi | Havas Dersleri | 16 | 10.06.24 00:59 |
Sevgiliye zikr okumak şirk midir? | mozej34 | Sorularınız | 19 | 22.12.21 23:34 |
Rabıta yapmak değil, yapmamak şirktir, küfürdür. | Hal | Tasavvuf Sohbetleri | 2 | 23.10.21 12:23 |
Tevessül Şirk Midir? Ehli Sünnet'in Cevabı= | dagistani | Tecrübe Ettikleriniz | 1 | 31.12.19 23:17 |
Tasavvuf ehlinin yaptığı rabıta caiz midir? | RvP | Tasavvuf & Tarikatler | 5 | 03.11.19 21:31 |