Kalbim mi mühürlendi? Şüphe halinden kurtulmak istiyorum - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > HavasOkulu Genel Bölüm > Sorularınız

Sorularınız her türlü soruyu buradan sorabilirsiniz.

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Konu Kapatılmıştır
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 12.09.20, 04:10
 
Üyelik tarihi: 02.09.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 102
Etiketlendiği Mesaj: 3 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Kalbim mi mühürlendi? Şüphe halinden kurtulmak istiyorum

Selamun aleyküm, herkese hayırlı geceler dilerim. Biraz iç dökme gibi bir konu olacak, belki de yanlış yere açmışımdır. Eğer öyle bir şey yaptıysam affola.

19 yaşındayım. Çok ufak yaşlardan beri aslında okült ilimlere ilgiliyim. Belki bir zandır, yani ben öyle sanıyorumdur belki de gerçektir bilemem ama hep bir koruyucu meleğim var diye düşünüyordum. Bulunduğum çevre gereği çok pis olayların da içine girdim, zor şeyler de yaşadım ama sürekli, bir şekilde sıyrıldım beladan. Benden daha az bu tür eylemlerde faaliyet gösteren arkadaşlarım, tanıdıklarım ağır bedeller ödedi. İnanmaya meyilliyim, ama çok acımasız bir rasyonalitem var. Aklıma çok güveniyordum, her şeyi, ama her şeyi sorguluyordum. Bir de obsesif kompulsif bozukluk rahatsızlığı olunca bunlara ek olarak az çok durumu tahmin edin.

Ufak yaşlardan beri felsefe, psikoloji, matematik vs. ile iç içeyim, çünkü hakikatin peşinndeyim. Platon, Aristo, Kant, Hegel, Nietzsche, Freud, Jung, Marx, Locke, Stirner vs. hepsinin çoğu eserini okumuşumdur. Ayriyeten sıkı bir genetik okuyucusuyum. Neyse, aslında bunları anlatma sebebim kesinlikle ego tatmini değil, lütfen beni yanlış anlamayın. Sadece durumumu net bir şekilde izah etmek, yorumlarınzı yazarken bunları göz önünde bulundurmanız maksadıyla yazıyorum. 16-17 yaşına kadar akla çok güveniyordum, hakikate onunla ulaşabileceğimi düşünüyordum. Sonra Gazali ile tanıştım, aslında ismen biliyordum ama okuma fırsatım olmamıştı hiç. İmam Gazali’nin yazdıkları beni etkiledi, onun sayesinde ve bilim felsefesi okumalarıyla maddesel temelin kökeninde bile bir inanç(aksiyom) olduğunu gördüm, hakikate bir tek akılla ulaşılamayacağını kavradım. Dini inancımı hiç kaybetmemiştim, oruçlarımı hiç aksatmadım, 18 yaşına kadar ağzıma ne sigara, ne de alkol sürdüm. 18 yaşımın sonlarına doğru ilk defa alkol kullandım. Sigara hala hiç içmedim, alkol içtigimde de ne bileyim içimden bir ses bu sen değilsin diyordu, yani evet etkisi güzeldi ama benimle taban tabana zıt bir şeydi. Kız arkadaşım da vardı, yani anlayacağınız sevgili büyüklerim, harama bulaşmıştım, Allah’dan uzaktım. Evet uzaktım, ibadetlerimi yapmıyordum, ama kaybetmemiştim inancımı. Bir zaman sonra hakikate felsefe ile ulaşamayacağımı anladım. Bakın ulaşılmaz demiyorum, yani ben ulaşamadım. Çünkü obsesyonum sebebiyle çok detaycıyım, sabah kalkar kalkmaz düsünmeye başlar, gece yatakta bile düşünürdüm. Bu da beni yorardı.

Derken keşişlere baktım, sufilere baktım, kısaca inançlı insanlara baktım. Çok mutluydular, ya mutluluk şöyle dursun, o olmasa da olur, çok huzurluydular. Ama benim içimde hep bir boşluk vardı, hayatımın anlamı yoktu, tek anlamım ailemdi, hala da öyle. Onlar için katlanıyordum yemin ederim. Rabbim yokluklarını göstermesin. Neyse, belki içimdeki bu boşlugu spiritüelizmle doldururum dedim. İlk önce saçmalık olarak nitelendirdiğim astrolojik doğum haritamı bir dostuma yorumlattım. Bana, “ Senin merkürün balıkta, bu işlere eğilimin çok yüksek” dedi, biraz cesaretlendim. Maceram tam da burada başlıyor esasında. Ama işte akıl gene devreye girdi, bir deneyim gerekliydi. İnanmaya evet çok meyilliyim, ama bir deneyim gerekli. Derken küçükken, elimde çıkan siğilleri anneannemin okuyarak yok etmesi geldi, komşularımıza yapılan ve etkisi görülen büyüler geldi. Bu biraz inancımı artırdı, mutlu olmuştum. Sonraki günlerde bir rüya gördüm, garip bir rüyaydı. Rahmani olduğunu düşünerekten anlatayım. Evin içinde yeşil bir yılan beni kovalıyordu, ondan kaçıyordum. En son beni sıkıştırdı, sokmaya başladı. Ama garip şekilde hiç hissetmiyordum bunu, sonra bedenimin etrafında mavi bir nasıl desem ışık belirdi, kalkan gibi. Beni o koruyordu. Sonra bir adam, böyle nur yüzlü beni ordan alıp yerdeki seccadeyi işaret etti, ve evimizin her yerinden o mavi ışık saçılmaya başladı. Sonraki zamanlarda yılda 3-4 kez yani ortalama 4-5 ayda bir elime kına yakılı uyanıyordum sabah vakti.

Yazı çok uzadı, hakkınızı helal edin. Benim sizden yardım istediğim konu şu: Söylemeye çekiniyorum ama içimden ibadet yapasım gelmiyor. Namaz, esmalar, zikirler vs. Sanki hiç ama hiç bir şey hissetmeyecekmişim ve haşa işe yaramazlarmış gibi geliyor. kalbim mi mühürlendi? Neden böyle hissediyorum sürekli? Sonra bunu aşmak için insanların tecrübelerine bakıyorum, işe yaradıgını söyleyenlere de içimden herkes yalancı diyorum. Kendim şuana kadar bir tek telepatiyi deneyimledim, onda bile acaba tesadüf mü diyorum hala ikna olmadım yani.. Bana ne önerirsiniz dostlar? Lütfen yardım edin. Bu şüphe halinden kurtulmak istiyorum, tecrübelerinizi de dinlerim hiç problem değil. Yeter ki yardımcı olun..

  #2  
Alt 12.09.20, 07:29
 
Üyelik tarihi: 26.08.19
Bulunduğu yer: Mukaddes Vatan Ötüken
Mesajlar: 1,656
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

20 yaşında ki bir genç açısından güzel ve biraz da boş olmadığına işaret eder bir yazı olmuş.. Amma bir kaç noktada kafa açmak lazım biraz da umuma göndermeler içersin...


İlk olarak şunu net bir şekilde ortaya koyalım ki günümüzün yeni hastalığı, şirki, küfrü vs adına ne dersiniz bilmem ama akıla taşınmak.. Yani özellikle yeni nesil bilim ve akıl düzleminde düşünüp buna göre yaşamak istiyor. Fakat sadece istiyor işte... Mantığa uymayan bir hayatım olsun ama akıla tapınayım biri de Allah deyince bilimsel kanıt isteyeyim edebiyatının insanı taşıyıp getirebildiği en son nokta burası maalesef..
Şimdi bir bakalım akıl-bilim olunca sadece hayat nasıl bir hale geliyor İslam çerçevesinde inceleyelim...
-kuran nüzul edildiğinde toplumun durumunu incelediğimizde görüyoruz ki kadın tüm dünyada miras dahi bırakılır bir eşyayken erkek toplumun her anlamda efendisi... Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü fakat tecevüz edilerek yada tecavüzle öldürülmediği bir iklimde bir yetim, ümmi dur dedi...
Avrupaya baktığımız da Kız çocukları zaten hastalık yada türlü rezillikler dahilinde katledilir durumdadır...
Gelelim fahşiyat konusuna.. Mekke yi sadece inceleyecek olursak biraz efendimizin hayatını okumuş biri namus kavramının hiç kalmadığını ve dahi neseblerin birbirine karıştığını müşade eder ki ahlaki çöküntü bile değildir. Kadınlar ise zaten erkeklerin şehvi duygularını bastırır bir eşya olduklarını idrak edebilmiş ve islamın öğretisi olan "iffetten" eser kalmamıştı. Mekkeli bir yetim dur dedi...
Çok eşlilik konusu var ki zaten bu hala bile dünyanın bir çok yerinde ahlaken normal karşılanır durumdayken o gün, adil olabilirseniz eğer evlenin. Olamazsanız bir eş sizin için en hayırlısıdır. Buyrulmuş adil olmanın hükümleri de ulemalarca belirtilmiştir ve uygulanabilirliği zor hale gelmiş ve bazı gerizekalıların anladığı gibi çok eşliliği değil tek eşliliği teşvik etmiştir. Avrupa da ise o gün için kadın bir eşya durumunda olduğundan nikah gereksinimi duyulmaksızın kendi tabirleri ile heryer birilerinin "piç"leri ile dolmuştu. Sonuç olarak İslam kadının bugün ki sosyal noktasının zeminlerini atmış bina etmişti.. Görebilene tabi.. Zira İslam öncesi ve sonrası diye kadının sosyalleşebilmesi incelenirse gerçek apaçık ortaya çıkar...
Gelelim erkek tarafına.. Kısa keseceğim..
Lut ve semud kavimleri eşcinsellik ve sapıklık yüzünden helak edilmiş ve İslam bu işi kesin kes yasaklamıştır.


Aklın mantığın ve beraberinde getirdiği bilimin ve bu kavramları yanlış anlayanların sunduğu dünyaya bakalım bir de...
Kız çocukları gömülürken şimdi Tecavüz edilip katledilir halde..
Eşcinsellik kurumsallaştı.
Pislik kaynaklı bir virüs nedeniyle dünya alarmda.
Yeme içme konusunda sırtı göğe bakan her şey yiyiliyor..
Gelir adaletsizliği, bencillik, güçlünün daima haklı olduğu bir adalet sistemi vs vs...

Kur'an ın sunduğu hayat daha insana layık olduğu şerefi veren, daha adil, daha temiz, daha ahlaklı velhasıl kelam daha normal bir toplum ki çok uzun bir bahis bu tevillendirecek olsak gider...
Akıl mantık bilim tapıcıların dünyayı getirdiği hal ortadadır. Daha fazla detaya lüzum yok...

Kafanı açmak istediğim bir diğer mesele de çok büyük ihtimalle gördüğün rüya rahmani değil, tamamen şeytani.. Seni buraya getiren kalbin.
Ondan da rahatsızlık duyanlar var belli ki üstünde bu halet üste daha fazla kalma için ibadetten soğutmaya çalışıyorlar.
Derhal bir bakım yaptırıp üstündekilerden kurtulmaya bak.. Sonra gel yaz bana gerisini birlikte öğrenelelim birlikte talim edelim bakalım yolun nereye çıkar..



Bak yazma sebebimi yazmadan atlamışım -)

İslam'a kur'ana çok yabancı bir kavram olan tasavvufdan İslamı öğrenmek yapabileceğin en büyük cehalet olur. Gazali zeki bir adam fakat mutasavcuftur. Ömrünün son yılları sürekli Tevbe ile geçtiğini de düşünürsek ve dahi dini de gereğinden fazla tevil ettiği de hesaplanırsa şu aşamada sana hiç bir faydası dokunmaz bilakis soğursun. Başka başlangıçlar bulmak lazım sana...

Örneğin; yerinde olsaydım evvela düzgünce, Kuran'a anlamları en yakın olan meali bulur 3 4 kez okurdum. Tefsir ise bu süreçte elbette ki ister istemez baş vuracağın bir ilim.
Bununla birlikte diyanetin ilmihali ile de arkadaş olur her noktada baş vururdum..
Fakat sakın meali diyanetten okuma gafletinde bulunma.. Yine en yakın mea Elmalılı Hamdi Yazır'a aittir. Önerim o yada Erhan Aktaş olabilir.
Sonrasında ise Gazali den ziyade daha sahih islam alimleri vardır. Onları sırayla okumanı öneririm..
Elbette ki bunlar öneri. Yapıp yapmamak kişinin insiyatifindedir..

  #3  
Alt 12.09.20, 08:16
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 10.01.19
Bulunduğu yer: antalya
Mesajlar: 1,389
Etiketlendiği Mesaj: 42 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Abdülkerîm el-Kuşeyrî ise tasavvufun Arapça bir kökten geldiğini gösteren bir delile rastlanmadığını, câmid bir lakap olmasının daha uygun görülebileceğini söyler (er-Risâle, II, 550). Ona göre Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunanlara sahâbe, sahâbenin sohbetinde bulunanlara tâbiîn, onların sohbetinde bulunanlara tebeu’t-tâbiîn gibi unvanlar verilmiş, daha sonra dinin hükümlerine büyük bir dikkatle riayet edenlere “âbid” ve “zâhid”, zamanla ortaya çıkan bid‘atlara karşı Ehl-i sünnet seçkinlerinin her an Allah’la birlikte olma ve gafletten sakınma gayretlerine II. (VIII.) yüzyıldan itibaren tasavvuf denilmiştir

Muhammed b. Vâsi‘a (ö. 123/741) göre tasavvuf huşû, nefsi hor görme, kanaatkârlık ve alçak gönüllülüktür.
Cüneyd-i Bağdâdî tasavvufun dünya ile ilgili şeylerde azla yetinme, kalbiyle Allah’a dayanma, taat ve ibadete yönelme, dünyevî arzulara karşı sabretme, eline geçebilecek şeylerin yararlısını seçme, mâsivâdan uzaklaşıp Allah’a dönme, Allah’ı içten zikretme, vesveseye karşı ihlâsı gerçekleştirme, şüpheye karşı yakīn elde etme, uzaklaşma ve yabancılaşmadan kurtulup Allah ile huzur bulma gibi konuları içerdiğini (Ebû Nuaym, I, 22) ve Hz. İbrâhim’in cömertliği, İshak’ın rızası, Eyyûb’un sabrı, Zekeriyyâ’nın işareti, Yahyâ’nın garipliği, Mûsâ’nın yün giymesi, Îsâ’nın seyahati ve Hz. Muhammed’in fakrı gibi hasletler üzerine kurulduğunu belirtmiştir (Hücvîrî, s. 120).

Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Bakara 2/200; Âl-i İmrân 3/145; en-Nisâ 4/77; Hûd 11/15-16; el-Ankebût 29/64; eş-Şûrâ 42/20) ve hadislerde (Buhârî, “Riḳāḳ”, 3; Tirmizî, “Zühd”, 25; İbn Mâce, “Zühd”, 1, 6) müminlerin dünya hayatına ve maddî zevklere dalmamaları, âhirete ve mânevî değerlere öncelik vermeleri hususundaki kuvvetli vurgu sûfîlerin âhiret hayatına dünya hayatından daha fazla önem vermelerine yol açmış, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet eden takvâ sahibi bir mümin olabilmek (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 1) tasavvufun gayesi haline gelmiştir. Öte yandan kalplerin ancak Allah’ı zikretmekle tatmin bulacağı (er-Ra‘d 13/28), müminlerin Allah’ı çokça zikretmesi gerektiği (el-Ahzâb 33/41), Allah’ın huzuruna kalb-i selimle çıkmanın uhrevî kurtuluş için gerekli olduğu (eş-Şuarâ 26/89), iyi ve temiz kalplilerin diğer organlarının da iyi ve temiz hale geleceği (Buhârî, “Îmân”, 39; Müslim, “Müsâḳāt”, 107) gibi hususlara dikkat çekilmesi, tasavvufî hayatın temeline Allah’ı çokça zikretme ve kalp temizliği konularını yerleştirmiştir. Bu sebeple tasavvufa “ilmü’l-kulûb, ma‘rifetü’l-kulûb”, sûfîlere “ehlü’l-kulûb, ashâbü’l-kulûb, erbâbü’l-kulûb ve ehl-i dil” gibi isimler verilmiştir. Varlık konusu, ruhun tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi ile ahlâkı yüceltmenin gerekli şartları, mânevî makamlar ve haller; vecd, istiğrak, aşk, sevgi, nefret vb. duygular ve bunlara dair bilgiler de tasavvufun konuları içinde yer almıştır.

I ve II. (VII ve VIII.) yüzyıllarda Medine, Kûfe ve Basra şehirleriyle Horasan bölgesi zühd hayatının yoğun biçimde yaşandığı merkezler olarak dikkat çekmektedir. Medine’de başta Saîd b. Müseyyeb olmak üzere birçok zâhid; Kûfe’de Abdülmelik b. Ebcer, Dırâr b. Mürre, Mutarrif b. Tarîf, Muhammed b. Sûkā gibi çok ağlamayı gerekli gören zâhidler (bekkâîn); Basra’da Hasan-ı Basrî ve talebeleri Mâlik b. Dînâr ile Abdülvâhid b. Zeyd ve Râbia el-Adeviyye gibi zâhid sûfîler bulunmaktaydı.

.
  #4  
Alt 12.09.20, 08:31
 
Üyelik tarihi: 26.08.19
Bulunduğu yer: Mukaddes Vatan Ötüken
Mesajlar: 1,656
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
ebu ubeyde bin cerrah Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Abdülkerîm el-Kuşeyrî ise tasavvufun Arapça bir kökten geldiğini gösteren bir delile rastlanmadığını, câmid bir lakap olmasının daha uygun görülebileceğini söyler (er-Risâle, II, 550). Ona göre Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunanlara sahâbe, sahâbenin sohbetinde bulunanlara tâbiîn, onların sohbetinde bulunanlara tebeu’t-tâbiîn gibi unvanlar verilmiş, daha sonra dinin hükümlerine büyük bir dikkatle riayet edenlere “âbid” ve “zâhid”, zamanla ortaya çıkan bid‘atlara karşı Ehl-i sünnet seçkinlerinin her an Allah’la birlikte olma ve gafletten sakınma gayretlerine II. (VIII.) yüzyıldan itibaren tasavvuf denilmiştir

Muhammed b. Vâsi‘a (ö. 123/741) göre tasavvuf huşû, nefsi hor görme, kanaatkârlık ve alçak gönüllülüktür.
Cüneyd-i Bağdâdî tasavvufun dünya ile ilgili şeylerde azla yetinme, kalbiyle Allah’a dayanma, taat ve ibadete yönelme, dünyevî arzulara karşı sabretme, eline geçebilecek şeylerin yararlısını seçme, mâsivâdan uzaklaşıp Allah’a dönme, Allah’ı içten zikretme, vesveseye karşı ihlâsı gerçekleştirme, şüpheye karşı yakīn elde etme, uzaklaşma ve yabancılaşmadan kurtulup Allah ile huzur bulma gibi konuları içerdiğini (Ebû Nuaym, I, 22) ve Hz. İbrâhim’in cömertliği, İshak’ın rızası, Eyyûb’un sabrı, Zekeriyyâ’nın işareti, Yahyâ’nın garipliği, Mûsâ’nın yün giymesi, Îsâ’nın seyahati ve Hz. Muhammed’in fakrı gibi hasletler üzerine kurulduğunu belirtmiştir (Hücvîrî, s. 120).

Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Bakara 2/200; Âl-i İmrân 3/145; en-Nisâ 4/77; Hûd 11/15-16; el-Ankebût 29/64; eş-Şûrâ 42/20) ve hadislerde (Buhârî, “Riḳāḳ”, 3; Tirmizî, “Zühd”, 25; İbn Mâce, “Zühd”, 1, 6) müminlerin dünya hayatına ve maddî zevklere dalmamaları, âhirete ve mânevî değerlere öncelik vermeleri hususundaki kuvvetli vurgu sûfîlerin âhiret hayatına dünya hayatından daha fazla önem vermelerine yol açmış, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet eden takvâ sahibi bir mümin olabilmek (Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 1) tasavvufun gayesi haline gelmiştir. Öte yandan kalplerin ancak Allah’ı zikretmekle tatmin bulacağı (er-Ra‘d 13/28), müminlerin Allah’ı çokça zikretmesi gerektiği (el-Ahzâb 33/41), Allah’ın huzuruna kalb-i selimle çıkmanın uhrevî kurtuluş için gerekli olduğu (eş-Şuarâ 26/89), iyi ve temiz kalplilerin diğer organlarının da iyi ve temiz hale geleceği (Buhârî, “Îmân”, 39; Müslim, “Müsâḳāt”, 107) gibi hususlara dikkat çekilmesi, tasavvufî hayatın temeline Allah’ı çokça zikretme ve kalp temizliği konularını yerleştirmiştir. Bu sebeple tasavvufa “ilmü’l-kulûb, ma‘rifetü’l-kulûb”, sûfîlere “ehlü’l-kulûb, ashâbü’l-kulûb, erbâbü’l-kulûb ve ehl-i dil” gibi isimler verilmiştir. Varlık konusu, ruhun tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi ile ahlâkı yüceltmenin gerekli şartları, mânevî makamlar ve haller; vecd, istiğrak, aşk, sevgi, nefret vb. duygular ve bunlara dair bilgiler de tasavvufun konuları içinde yer almıştır.

I ve II. (VII ve VIII.) yüzyıllarda Medine, Kûfe ve Basra şehirleriyle Horasan bölgesi zühd hayatının yoğun biçimde yaşandığı merkezler olarak dikkat çekmektedir. Medine’de başta Saîd b. Müseyyeb olmak üzere birçok zâhid; Kûfe’de Abdülmelik b. Ebcer, Dırâr b. Mürre, Mutarrif b. Tarîf, Muhammed b. Sûkā gibi çok ağlamayı gerekli gören zâhidler (bekkâîn); Basra’da Hasan-ı Basrî ve talebeleri Mâlik b. Dînâr ile Abdülvâhid b. Zeyd ve Râbia el-Adeviyye gibi zâhid sûfîler bulunmaktaydı.


yani diyor ki; tasavvuf karşıtları Allah belanızı versin -))
Cerrah abi yeter kurban olayım... Dur çocuğu şimdiden bid'at lara boğma..

  #5  
Alt 12.09.20, 12:01
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 10.01.19
Bulunduğu yer: antalya
Mesajlar: 1,389
Etiketlendiği Mesaj: 42 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

İmam-ı Şafii
İmam-ı Şafii, tasavvuf hakkında şöyle der: ‘Sufiler ile sohbet ettim, onlardan üç şey
öğrendim ki fazlasına lüzum görmedim: Bunlardan birincisi; vakit kılıçtır, sen onu kesmezsen o
seni keser.İkincisi; nefsini hak ile meşgul etmezsen o seni batıl ile uğraştırır. Ve üçüncüsü;
dünyanızdan bana üç şey sevimli geldi. Bunlar; külfet ve ağırlığı terk ile sade bir hayat, kolay
geçim ve tasavvuf yoludur.’
İmam Ahmet ibni Hanbel
İmam Ahmet ibni Hanbel tasavvuf hakkında: ‘Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi. Külfetsiz
bir hayat, huzurlu bir kalp, sünnete tabi olmak’ demiştir.
Büyük imam sufiler ile oturup kalkmadan evvel oğluna şu vasiyette bulunmuştu: ‘Oğlum hadis
ilmine devam et, sakın sufilerle oturup kalkma çünkü çoğu dini ilimleri bilmezler.’ Daha sonra
İmam Ahmet Bağdatlı sufi Ebu Hamza ile sohbet edip onların iç dünyasını anladıktan sonra
oğluna: ‘Oğlum bunlarla sohbet et çünkü; ilim murakabe, havf, zühd ve uluvvi hikmet bakımından
bizden üstündürler’ dedi.
İmamı Malik
İmamı Malik’in tasavvuf hakkındaki sözü: ‘Fıkıh okuyup sufi olmayan fasık, sufi olup fakıh
olmayan zındıktır. Her ikisini de alan ise hakikate ermiştir

  #6  
Alt 12.09.20, 12:13
imas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Bilgili Üye
 
Üyelik tarihi: 18.01.20
Bulunduğu yer: her yer
Mesajlar: 16,650
Etiketlendiği Mesaj: 3556 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Erzurum Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
yani diyor ki; tasavvuf karşıtları Allah belanızı versin -))
Cerrah abi yeter kurban olayım... Dur çocuğu şimdiden bid'at lara boğma..
Tasavvufa karsi olmak degilde,tasavvufun icine sonradan sokulmus bidatlara karsi olmak diyelim,bunlarinda ispati cok basit,bu basitligi bilmek icinde tarih bilmek,tarihi olaylara vakif olmak ve en azindan imami şaraninin ibn arabi hakkinda soylediklerinide goz ardi etmemek lazim....fakat su anda soru soran arkadasa yardimci olmak,tavsiyelerde bulunmak dururken,tasavvufu ovmeyi bir kenarda tutmak gerekir

__________________
'Muhammedün Seyyidü’l-Kevneyni; / Ve’l-Ferikayni min Arabi’n ve min Acemi' (Muhammed (s.a.v)
  #7  
Alt 12.09.20, 13:32
 
Üyelik tarihi: 02.09.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 102
Etiketlendiği Mesaj: 3 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Cevaplar için teşekkür ederim herkese. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] abi elmalının mealini okumuştum, onunla beraber ebu suudun tefsirine başlamıştım, en son ismail hakkının ruhu’l beyanını edinmiştim ama öyle kaldı, bakacağım dediğin tefsirlere de.

Bir de gördüğüm rüya şeytanı demişsin, biraz daha açabilir misin?


  #8  
Alt 12.09.20, 13:57
 
Üyelik tarihi: 26.08.19
Bulunduğu yer: Mukaddes Vatan Ötüken
Mesajlar: 1,656
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Ex Nihilo Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Cevaplar için teşekkür ederim herkese. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] abi elmalının mealini okumuştum, onunla beraber ebu suudun tefsirine başlamıştım, en son ismail hakkının ruhu’l beyanını edinmiştim ama öyle kaldı, bakacağım dediğin tefsirlere de.

Bir de gördüğüm rüya şeytanı demişsin, biraz daha açabilir misin?


Msj haklarını doldur özel msj at bana. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] hoca var onu da yakala forumda da da sana Bi okusun üflesin. -)

  #9  
Alt 12.09.20, 14:09
 
Üyelik tarihi: 02.09.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 102
Etiketlendiği Mesaj: 3 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Tamamdır abi, teşekkür ederim ����

  #10  
Alt 12.09.20, 16:44
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 10.03.19
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 215
Etiketlendiği Mesaj: 21 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Ex Nihilo Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Selamun aleyküm, herkese hayırlı geceler dilerim. Biraz iç dökme gibi bir konu olacak, belki de yanlış yere açmışımdır. Eğer öyle bir şey yaptıysam affola.

19 yaşındayım. Çok ufak yaşlardan beri aslında okült ilimlere ilgiliyim. Belki bir zandır, yani ben öyle sanıyorumdur belki de gerçektir bilemem ama hep bir koruyucu meleğim var diye düşünüyordum. Bulunduğum çevre gereği çok pis olayların da içine girdim, zor şeyler de yaşadım ama sürekli, bir şekilde sıyrıldım beladan. Benden daha az bu tür eylemlerde faaliyet gösteren arkadaşlarım, tanıdıklarım ağır bedeller ödedi. İnanmaya meyilliyim, ama çok acımasız bir rasyonalitem var. Aklıma çok güveniyordum, her şeyi, ama her şeyi sorguluyordum. Bir de obsesif kompulsif bozukluk rahatsızlığı olunca bunlara ek olarak az çok durumu tahmin edin.

Ufak yaşlardan beri felsefe, psikoloji, matematik vs. ile iç içeyim, çünkü hakikatin peşinndeyim. Platon, Aristo, Kant, Hegel, Nietzsche, Freud, Jung, Marx, Locke, Stirner vs. hepsinin çoğu eserini okumuşumdur. Ayriyeten sıkı bir genetik okuyucusuyum. Neyse, aslında bunları anlatma sebebim kesinlikle ego tatmini değil, lütfen beni yanlış anlamayın. Sadece durumumu net bir şekilde izah etmek, yorumlarınzı yazarken bunları göz önünde bulundurmanız maksadıyla yazıyorum. 16-17 yaşına kadar akla çok güveniyordum, hakikate onunla ulaşabileceğimi düşünüyordum. Sonra Gazali ile tanıştım, aslında ismen biliyordum ama okuma fırsatım olmamıştı hiç. İmam Gazali’nin yazdıkları beni etkiledi, onun sayesinde ve bilim felsefesi okumalarıyla maddesel temelin kökeninde bile bir inanç(aksiyom) olduğunu gördüm, hakikate bir tek akılla ulaşılamayacağını kavradım. Dini inancımı hiç kaybetmemiştim, oruçlarımı hiç aksatmadım, 18 yaşına kadar ağzıma ne sigara, ne de alkol sürdüm. 18 yaşımın sonlarına doğru ilk defa alkol kullandım. Sigara hala hiç içmedim, alkol içtigimde de ne bileyim içimden bir ses bu sen değilsin diyordu, yani evet etkisi güzeldi ama benimle taban tabana zıt bir şeydi. Kız arkadaşım da vardı, yani anlayacağınız sevgili büyüklerim, harama bulaşmıştım, Allah’dan uzaktım. Evet uzaktım, ibadetlerimi yapmıyordum, ama kaybetmemiştim inancımı. Bir zaman sonra hakikate felsefe ile ulaşamayacağımı anladım. Bakın ulaşılmaz demiyorum, yani ben ulaşamadım. Çünkü obsesyonum sebebiyle çok detaycıyım, sabah kalkar kalkmaz düsünmeye başlar, gece yatakta bile düşünürdüm. Bu da beni yorardı.

Derken keşişlere baktım, sufilere baktım, kısaca inançlı insanlara baktım. Çok mutluydular, ya mutluluk şöyle dursun, o olmasa da olur, çok huzurluydular. Ama benim içimde hep bir boşluk vardı, hayatımın anlamı yoktu, tek anlamım ailemdi, hala da öyle. Onlar için katlanıyordum yemin ederim. Rabbim yokluklarını göstermesin. Neyse, belki içimdeki bu boşlugu spiritüelizmle doldururum dedim. İlk önce saçmalık olarak nitelendirdiğim astrolojik doğum haritamı bir dostuma yorumlattım. Bana, “ Senin merkürün balıkta, bu işlere eğilimin çok yüksek” dedi, biraz cesaretlendim. Maceram tam da burada başlıyor esasında. Ama işte akıl gene devreye girdi, bir deneyim gerekliydi. İnanmaya evet çok meyilliyim, ama bir deneyim gerekli. Derken küçükken, elimde çıkan siğilleri anneannemin okuyarak yok etmesi geldi, komşularımıza yapılan ve etkisi görülen büyüler geldi. Bu biraz inancımı artırdı, mutlu olmuştum. Sonraki günlerde bir rüya gördüm, garip bir rüyaydı. Rahmani olduğunu düşünerekten anlatayım. Evin içinde yeşil bir yılan beni kovalıyordu, ondan kaçıyordum. En son beni sıkıştırdı, sokmaya başladı. Ama garip şekilde hiç hissetmiyordum bunu, sonra bedenimin etrafında mavi bir nasıl desem ışık belirdi, kalkan gibi. Beni o koruyordu. Sonra bir adam, böyle nur yüzlü beni ordan alıp yerdeki seccadeyi işaret etti, ve evimizin her yerinden o mavi ışık saçılmaya başladı. Sonraki zamanlarda yılda 3-4 kez yani ortalama 4-5 ayda bir elime kına yakılı uyanıyordum sabah vakti.

Yazı çok uzadı, hakkınızı helal edin. Benim sizden yardım istediğim konu şu: Söylemeye çekiniyorum ama içimden ibadet yapasım gelmiyor. Namaz, esmalar, zikirler vs. Sanki hiç ama hiç bir şey hissetmeyecekmişim ve haşa işe yaramazlarmış gibi geliyor. kalbim mi mühürlendi? Neden böyle hissediyorum sürekli? Sonra bunu aşmak için insanların tecrübelerine bakıyorum, işe yaradıgını söyleyenlere de içimden herkes yalancı diyorum. Kendim şuana kadar bir tek telepatiyi deneyimledim, onda bile acaba tesadüf mü diyorum hala ikna olmadım yani.. Bana ne önerirsiniz dostlar? Lütfen yardım edin. Bu şüphe halinden kurtulmak istiyorum, tecrübelerinizi de dinlerim hiç problem değil. Yeter ki yardımcı olun..
Tasavvufçu birisi olarak sana şunu söyleyebilirim.
İman ve küfür. İkisi de birbirinin zıttı, lakin biri olmadan birisi olmaz. Nasıl ki beyaz olmadan siyah, siyah olmadan beyaz olmayacağı gibi.

Kısacası siyahı öğrenmek için beyazı, beyazı öğrenmek için siyahı çok iyi bilmen gerekir. Madem bu işlere kabiliyetin olduğunu söylüyorlar o zaman sen zor yoldan öğren. Öğrenmen gerekende, öncelikle siyah. Çünkü siyahı çok iyi kavrarsan beyazın ne olduğunu da aynı şekilde kavrarsın.

Bak batıl adamlara. Garp'ta felsefe ve inançsızlık üzerine çokça kitap yazmış insanlara. Onların kitaplarına çok bakmıştık zamanında. Onların kitaplarında görebileceğin tek felsefe;
Ruhlarının karanlık ve fıtratlarının çürük olmasıdır.

Çünkü çürük çürüğü çeker. İslamiyet yani kavii bir iman, senin karakterindeki çukurları düzeltemez. Sadece ibadet ile o çukurları kapatır. Zaten insanın fıtrat-ı sani içerisinde de bazılarını çürük yaratan yine Allah (C.C.)'dur. Peki niye böyle birşeyi yapıyor Kadir Çalabım?

Çürüklüğü göstermek, halis kullarına da ibretlik olması için. "Biz onları ibret olsun diye yarattık." ayet-i kerimesi de buna işarettir.

Sen kendi fıtrat-ı sanin de ne görüyorsun? Küfür mü iman mı? Hayat dediğimiz seyr-i sülük bunu aramakla geçer. Şunu da sakın unutma, ömründe ne olursa olsun mutlaka aslına rücû edersin.

Kafirsen kafirliğe, Müminsen müminliğe.

Konu Kapatılmıştır


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
intihar düşüncesinden kurtulmak istiyorum Lordreal Sorularınız 11 09.07.23 14:44
Ben birisine çok bagliyim ve bundan kurtulmak istiyorum Sinanay Vefk & Tılsım 14 28.01.23 19:04
Fal baktırmadan duramıyorum, fal bakmak ve baktırmaktan kurtulmak istiyorum 1mormenekse Sorularınız 2 06.04.22 09:24
Kurtulmak istiyorum Badekimki13 Sorularınız 1 08.08.20 15:33


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:22.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147