Bilim Melekleri Keşfetti - Sayfa 2 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > HavasOkulu Genel Bölüm > Sorularınız

Sorularınız her türlü soruyu buradan sorabilirsiniz.

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #11  
Alt 03.09.20, 17:15
imas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Bilgili Üye
 
Üyelik tarihi: 18.01.20
Bulunduğu yer: her yer
Mesajlar: 16,699
Etiketlendiği Mesaj: 3576 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Nani Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
2 hesap kullanımı sonrası böyle durumlara maruz kalınabiliyor.
Gerek yok boşuna kendinizi rezil etmeye.
hesap 2 degil tek hedapta orada dedigim gibi bir karisiklik oldu

__________________
'Muhammedün Seyyidü’l-Kevneyni; / Ve’l-Ferikayni min Arabi’n ve min Acemi' (Muhammed (s.a.v)
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 03.09.20, 17:19
Nani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Mesajlar: 983
Etiketlendiği Mesaj: 54 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Hesap 2 tane buna garanti veririm.

__________________
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi,
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu,
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde..
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 03.09.20, 17:33
imas - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Bilgili Üye
 
Üyelik tarihi: 18.01.20
Bulunduğu yer: her yer
Mesajlar: 16,699
Etiketlendiği Mesaj: 3576 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Nani Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Hesap 2 tane buna garanti veririm.
ayni isimde 2 hesap olmaz,sistem hesap acilisina izin vermez,zaten adminler bunu hemen gorur ve mudahale ederler

__________________
'Muhammedün Seyyidü’l-Kevneyni; / Ve’l-Ferikayni min Arabi’n ve min Acemi' (Muhammed (s.a.v)
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 03.09.20, 17:41
Nani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Mesajlar: 983
Etiketlendiği Mesaj: 54 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bazen müdahale etmezler daha önce yaşadık bunları

__________________
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi,
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu,
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde..
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 03.09.20, 17:45
Och Och isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 23.11.17
Bulunduğu yer: Tuna Boyunda
Mesajlar: 6,316
Etiketlendiği Mesaj: 411 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Sonuç olarak tekrar söylüyorum Melekleri keşif ettiklerini zannediyorlardır.

Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 03.09.20, 17:54
Nani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Mesajlar: 983
Etiketlendiği Mesaj: 54 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart




Bir insan kendi ismini söyleyecek kadar mı yanlış yapmış

__________________
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi,
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu,
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde..
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 03.09.20, 17:59
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 19.04.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 677
Etiketlendiği Mesaj: 44 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Gizli gunahin tevbesi gizli aleni gunahinki aleni olduğu için nefsime yazdığımı siz de okumuş oldunuz. Konuyla ilgili çok notlarim vardı yanımda yok diye benzerlerini uzun uzun. yazmak yerine netten aradım. Ekleme çıkarma hariç 3 ayrı alıntı azcık işimizi görür diye yazacam. Bu soru ve cevabını imanın bir ruknu olan melaikeye imana ait ehemmiyetli bir marifet dersi var. O yüzden nesimcigin nefsini ithamina thesmen katılmıyorum. Kıyamet ne zaman kopacak diye açtığı konu için geçerli. Nefsimi birhlasa davet ederim.Aslı da çok daha uzundur. En kısası bu.Meraki olan okur.Olmayan yada okumayana da vise demem. Ilimdeki zevk başkadir.
Bizi ovmek yerine yanlışsumizi gösterin. Çünkü ben.nefsimi sevmiyorum çok belasini çekmisim.
Bismillah
Ve biri nestainu



Indigo dergisinden alıntı:

Takyon(*)lar, evrenin düzenini sağlayan parça-bütünsellikler. Onların görevi bilgiyi arttırmak, düzeni sağlamak. Kuantların düzensizliğinin aksine, onların bütünselliği düzeni sağlar. Kendi enerjilerini ve ısılarını kendileri yaratırlar. Ve bizim evrenimizde en yüksek hız olan ışık hızından milyonlarca kez hızlıdırlar. Bizim evrenimizde enerji küçülerek kesirler halinde sıfıra yakın bir durumda biter, oysa takyonlarda bu tam tersidir. Onların enerjileri ise katlanarak sonsuza kadar büyümektedir.

Takyonların varlığı, evrenimizi tanımada büyük rol oynadı. Aynı zamanda 5. Boyut olarak düşünce/bilinç/ruh/melek olarak adlandırılan varlıkların boyutu olduğunu da bilimsel olarak açıklanabilir hale getirdi.
Kuantlar ve Takyonlar

Kuantum kuramının temel fikirlerini önce 1900 yılında Max Planck ortaya attı; ama sonraki açıklama ve matematik formülasyonlarda Einstein, Bohr, Schrödinger, Louis de Broglie, Heisenberg, Born ve Dirac’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda bilim adamı rol oynadı.

Max Planck kuantum kuramı keşfi

Kuantum kuramının keşfinin öyküsü, 1900 yılında ilk adım olarak Max Planck (1858-1947) ‘ın siyah cisim ışıma yasasını bulmasıyla başladı.

Kuantumun keşfi ile ilgili konuları bir çok yerde okuyabiliriz. Fakat benim size anlatmak istediğim çok daha farklı bir konu var aslında. Kuantumun bizim hayatımızdaki yeri ve önemi. Kuantum elbette klasik Newton fiziğinden farklı. Yani, Newton fiziğine göre “kesinlik” bilgisinin yerini “olasılık-belirsizlik” bilgisi aldı. Newton fiziğine göre, hız sonsuz, zaman ise mutlaktı. Oysa Einstein, bizim evrenimizde ışık hızından daha hızlı bir hızın olmadığını, ve ışık hızında zamanın kısaldığını ortaya koymuş, günümüzde de bu deneylerle ispatlanmıştır.

Bizim evrenimiz diyorum çünkü, maddi evrende en yüksek hız ışık hızı, ışık hızından sonra bildiğimiz SOMUT evrenin aksine SOYUT evren olduğu ortaya kondu. Soyut evrenin yapı taşları olan Takyonlar keşfedildi. Bilaniuk, Takyonların ışık hızından milyonlarca kez daha hızlı gittiğini, fakat hızları düşünce ve ışık hızına yaklaştıklarında ise takyonluktan çıkıp kaybolduklarını ortaya koydu.

Maddi evrenimizin yapı taşları kuantlar soyut evrenin de yapı taşları Takyonlardır. Takyonlar kuantların aksine parçacık halinde değil, bütünsel tümel yapıdadırlar. Takyonları oluşturan sonsuz enerji noktasal değil bütünseldir. Zamanda ters yöne hareket ederler. Bizim zaman anlayışımız geçmişten geleceğidir. Takyonlar gelecekten geçmişe doğru hareket ederler. Onların evreninde hız, zaman ile ters orantılıdır. Yani hız arttıkça zaman yavaşlar ve durur.



Mete Firidin
Meleklerin Hızı makalesinden alinti:

Mearic suresi 3-4. Ayetler:

سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ (1) لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ (2) مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ (3) تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ

Birisi gelecek azabı sordu. O mearic sahibi Allah’tandır.1-3] Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya (Arşullah'a), elli bin yıl olan bir günde uruc ederek çıkar.[4]





Bu ayette geçen "ileyhi" yani "ona" yükselir ifadesindeki "o" Allah'a gitmektedir. Fakat birçok ayette " Allah arş'a istiva etti" denmektedir. Bu şu anlamdadır. Allaha ulaşmak demek melekler için dahi mümkün değildir. Burada ulaşmak aslında Allah'ın istiva ettiği arş'a ulaşmaktır.

Bir önceki makalemde “uruc” kelimesinin ‘kökünün yükselip uzaklaşmak, izole olmak kaçmak’ anlamına geldiğini yazmıştım. Mearic ise ‘yükselip kaçılan, sığınılan yer’ demektir. Mirac olayı da bu kelime ile ilgilidir.

Eski alimler bu konuda ne yorumda bulunmuşlardır? Bu amaçla Elmalılı tefsiri mearic suresinden bazı alıntılar aşağıda verilmiştir.

MEÂRİC, Mirâc gibi veya aynı anlamda mim harfinin kesresi ile "minber" kalıbında "mi'rec" veya mimin üstünü ile "menhec" kalıbında "ma'rec" kelimelerinin çoğuludur. "Uruc" ve "Suud", yani aşağıdan yukarıya çıkma aletleri, merdivenler ve asansörler, yahut çıkılacak dereceler, mertebeler, yükseklikler demektir. "Zi'l-meâric" de bunların sahibi demek olur. Tefsirciler "Meâric" kelimesinin tefsirini yaparken başlıca dört yorum getirmişlerdir.

BİRİNCİSİ, İbnü Abbas'tan rivayet edildiği üzere "gökler, yüksek dereceler" demektir ki, melekler bunlarda gökten göğe yükselirler.

Bazıları da bunlar için gök demeden, "meleklerin emir ve yasaklarla çıktıkları asansörler ve derecelerdir" demişlerdir.

İKİNCİSİ, Katâde'nin rivayetine göre, faziletler, nimetler ve yücelikler, yani yükseklikler ve yüksek yüksek lütuflar ve nimetlerdir. Çünkü Allah'ın lütuf ve nimetlerinin birçok dereceleri vardır. Bunlar insanlara çeşitli mertebelerde ulaşırlar.

ÜÇÜNCÜSÜ, Cennette Allah'ın, dostlarına ihsan ettiği derecelerdir, denilmiştir.

DÖRDÜNCÜSÜ, manevî ve ruhî mertebelerdir.

İbnü Abbas'tan rivayet olunduğu üzere maddî ve manevî bütün varlık mertebelerini kapsayan dereceler demek olup meleklerin ve ruhların çıkıp indiği cismanî, ruhanî âlemlerin, tabaka tabaka bütün mertebe ve derecelerini, zi'l-meâric (dereceler sahibi) sıfatı da yüce Allah'ın bunların hepsinin sahip ve maliki ve hepsinin döneceği ve en son varacağı yer olmak sıfatıyle hepsinden yüksek olan yücelik ve ululuğunu ifade eder ki, bu mânâ Zi'l-Arş (Arş'ın sahibi) vasfı gibidir.

Bana bu görüşlerden İbni Abbas’ın görüşü daha doğru gelmektedir. Ayette meleklerin buraya 50.000 yıllık mesafe olmasına karşın, bu mesafeyi 24 saatlik bir günde kat ederek yükselip kaçtığı veya izole olduğundan bahsedilmektedir. Başka ayetlerden buranın sema yani gökte olduğu anlaşılmaktadır. Aruc kelimesi yerçekiminden kurtulmayı ifade ettiğine göre semada 50.000 yıl süren uruc galaksimizin merkezinden kenarına kadar olan mesafenin ışık hızı ile alınması olmalıdır. Çünkü Samanyolu galaksisinin çapı 100.000 ışık yılı, yarıçapı 50.000 ışık yılıdır. Mearic denen yer ise galaksinin dışında kalan, çekim gücünün olmadığı, zamanın genişlediği yer olmalıdır. Ebu Said el-Hudri'den rivayet olunan bir hadiste, "O gün mümine hafifletilir. Hatta ona dünyada kıldığı bir tarz namazdan daha hafif olur." Buyrulması kişinin çekim kuvvetinden kurtulması olarak da anlaşılabilir.

Daha önce aruc kelimesinin yer çekiminden (gravity) kaçmak veya yer çekiminden izole olmak anlamında kullanıldığını belirtmiştim. Burada ise meleklerin ve Ruh’un galaktik çekim gücünden kaçıp kurtulmasından bahsettiği düşünüyorum. Bu düşünceye kapılmamın nedeni galaksinin yarıçapının 50 bin ışık yılı uzunluğunda olmasıdır. Ayrıca galaktik merkeze yaklaştıkça zaman yavaşlamaktadır. Merkezden yani çekim gücünden kaçtıkça zaman hızlanmaktadır. Galaktik merkezden uzaklaştıkça galaktik etkilerden de kurtulunmaktadır. Kısacası sanki başka bir boyutta olunmaktadır. Galaksilerin karanlık madde ile çevrili olduğunu biliyoruz. Galaksiden çıkmak demek karanlık maddenin içine girmek ve hatta onun da dışına çıkmaktır. Burası evrenin en temel yapısının oluşturduğu ortam olmalıdır(Arş). Çünkü atomun çekirdeğini de oluşturan maddeler ile kaplıdır. Yani mikro kozmos ve makro kozmosun benzer olduğu yerlerdir.

Zaman kavramı evrenin her yerinde aynı değildir. Galaksilerin merkezindeki kara deliklerde zaman durmuştur. Fakat galaksinin kenarlarına doğru gittikçe zamanın hızı artmakta, zaman genişlemektedir. Galaksinin dışına çıkıldığında ise zaman çok genişlemektedir. Bu ise orada bulunduğunda çok kısa zamanda çok uzun mesafelere ulaşmayı mümkün kılar. Eğer galaksinin dışına çıkmayı başarabilirsek galaksinin herhangi bir yerine veya başka galaksilere kısa sürede ulaşmak daha kolay olacaktır. Yolculuk karanlık madde içinde yapılacaktır. Karanlık madde içinde zaman ve mekan kavramları farklı olacaktır.

Yani bu ayetin ifade ettiği olayın kafirlerin galaktik merkeze çekilip kara delikte, zamanın durduğu yerde azaba maruz kalması, sonsuz gibi bir süre olurken, Müminlerin galaktik etkiden uzak olan (meariç) karanlık madde içindeki veya ötesindeki sığınma merkezlerinde bulunacağından bahsettiğini düşünüyorum.

Mearic suresinin bu ayetinden meleklerin 50 bin ışık yılı olan mesafeyi 24 saat gibi bir sürede kat edebildiği düşüncesi ortaya çıkmaktadır. Bu hız ışık hızının çok üzerindedir. Mümkün olabilir mi?

Necm suresinde ise peygamberin Cebrail’in gelişini nasıl gördüğü anlatılmaktadır. Necm kelimesi “gökcismi” anlamındadır. Fakat bu gökcisminin sıradan bir gökcismi olmadığını Cebrail’in kendisinin bir pırıltısının olduğunu ve hareket eden bir yıldız gibi göründüğünü düşünüyorum.

Necm suresi: kaymakta olan gök cismine and olsun ki,[1] Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır.[2] O, kendiliğinden konuşmamaktadır.[3] Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir.[4] Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş.[5-7] Sonra yaklaşmış ve inmiştir.[8] Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu.[9] Allah o anda kuluna vahiy edeceğini etti.[10] Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.[11] Ey inkarcılar! Onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışır mısınız?[12] And olsun ki o, Cebrail’i sınırın sonunda başka bir inişinde de görmüştür.[13-4] Orada Me’va cenneti vardır.[15] Sidre’yi bürüyen bürüyordu.[16] Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı.[17] And olsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü.[18]

Bu surede peygamberin Cebrail’i en yüksek ufukta yani Samanyolu galaksisinin merkezine yakın Yay takımyıldızı’nın kabzasında hareket ederken gördüğünü daha önceki bir makalemde (Kabe Kavseyni) anlatmıştım.

Buradan da Cebrail’in hareketinin görülebilmesi için ışık hızından daha fazla hareket ediyor olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü yıldızlar arası mesafeler binlerce ışık yılı uzaklıkta olan mesafelerdir. Birinin dakikalar içinde bir yıldızın yanından diğer yıldızın yanına yer değiştirmesi ışık hızından daha hızlı bir hız gerektirir.

Işık hızından daha hızlı partiküllerin olduğunun delilleri uzayda saptanmıştır (superluminal motion; quasar, raio galaksiler, microquasarlar)

Klasik bilgilerde böyle bir şeyin olması mümkün görünmemektedir. Klasik bilgiler bize ışık hızının aşılamayacağını söylemektedir.

Bu konuda sizi düşünmeye sevk edecek bir alıntıyı aşağıda vermek istiyorum:

Takyon (Yunanca ταχύς takhús, "hızlı" anlamımda), ışıktan hızlı giden farazi parçacıklardır. İlk tanımı Arnold Sommerfeld'e atfedilmişse de, aslında ilk olarak George Sudarshan ve Gerald Feinberd tarafından yazılmıştır.

Takyonlar, Albert Einstein'in ünlü Genel görelilik yasasındaki v2 /c2 ifadesindeki cismin hızı (v) ışık hızından (c) büyük olursa ne olur sorusunun cevabıdırlar. Bu nedenle takyon parçacıklarının kütleleri reel sayı ile değil karmaşık sayılar ile ifade edilir (2i kg. kütleli gibi) aynı zamanda v daima c den büyük olacağından , takyonlar için en yavaş hız ışık hızıdır. Ancak tam olarak ışık hızında da olamazlar çünkü ışık hızında olurlarsa v2/c2 = 1 olacağından bu ifade tanımsız olur. Böylece gerçek dünya için sınır olan ışık hızı burada da değerini korur. Buradan çıkarılacak sonuç ise, takyonların varlığının fizik ve matematik kurallarına aykırı olmadığıdır. Bunu takyonların varlığına delil olarak gösterenler vardır. Aynı (v)>(c) değerlerinin zaman denklemi içinde yerine konulması sonucunda zaman kavramının takyonlar için tıpkı kütle gibi imajiner olduğunu gösterir. Zaman gerçel olmadığı içinde zamanın oku olan entropi artışı sözkonusu olmaz ve bu nedenle takyonlar evreni gerçek evrenin aksine büzüşmezler tam tersine sanal kütleleri nedeniyle çekim etkisine girmediklerinden evreni gererler. Böylece, başlanılan noktaya geri dönülen bir küresel evren modeli yerine takyon evreni için kenarları olmayan bir sonsuz evren söz konusudur. Ayrıca takyonların hızı enerjileri azaldıkça artar. Bu nedenle radyasyon yaydıkları varsayıldığında, azalan enerjileri nedeniyle sürekli hızlanırlar ve nihayet sıfır enerji için sonsuz hıza ulaşırlar. Enerji azaldıkça hızları arttığından dolayı kuvvet denilen etki hareketle aynı yönde olduğunda takyonların hızını arttırmaz tam tersine yavaşlatır.Takyonun daima ışıktan hızlı hareket etmesinden dolayı, onu yaklaşırken göremeyiz. Takyon yanımızdan geçtikten sonra, iki görüntü görmemiz mümkün olacaktır. Bunlar farklı yönlerde hareket eden ve görünebilen iki farklı görüntü olacaktır. Siyah çizgi ise Çerenkov radyasyonunun şok dalgasıdır ve üsteki şekilde sadece bir anlığına gösterilmiştir. Bu çift görüntü etkisinin en iyi şekilde görülebilmesi için gözlemcinin süperluminal nesnenin yolu üzerinde olması gerekmektedir ki bu örnekte süperluminal nesne bir küredir ve gri renkle gösterilmiştir. Sağdaki mavimsi nesne, gözlemciye ulaşan ışığın Doppler etkisiyle maviye kayması sonucu oluşan görüntüdür. Gözlemci Çerenkov çizgisinin ucunda durmaktadır. Soldaki kırmızımsı görüntü ise kürenin gözlemciyi geçmesinden sonra küreden yayılan ışığın Doppler etkisiyle kırmızıya kaymasından oluşmuştur. Nesnenin ışıktan hızlı hareket etmesinden dolayı, küre gözlemciyi geçmeye başlayıncaya dek gözlemci hiçbir şey görememektedir. Daha sonra gözlemci tarafından görülebilen görüntü ikiye bölünür. Birisi gözlemciye doğru yaklaşan küre (sağdaki), diğer ise sol taraftaki yani gözlemciden uzaklaşan küredir (takyon wiki).

Bu bilgi bize meleklerin takyonik yapıda olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca “Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı” çümlesini ve “kabe kavseyni veya daha yakın” cümlesini de açıklıyor olabilir. Çünkü ışıktan hızlı hareket eden cisimlerin görüntüsü iki adettir.

Doğrusunu Allah bilir.

Arzdan Arsa sonsuzluk kulesi 2 den alıntı:


KESİM : 95

MELEK MEKANİZMALARI

Meleklerin yaşama savaşı

Takyon termodinamiğini sunarken, ister istemez "Melekler" ile buluşuyoruz (Nur gereği).

Mültikopya (teksir) ile türeyen ve erkekli-dişili olmayan meleklerin, saf ve diziler halinde matrisler kurduklarının üzerinde durmak gerekiyor: Bu da, sürekli artan sonsuz enerjilerini "Nasıl bir mekanizma" ile dışarı saldıklarının soruşturmasını oluşturuyor.

Melek ya da Takyonların NUR denen sonsuz özenerjiden yaratılmaları ve bu değerin tam sayı (1) katlanması soyut evrenin ısısını çoğaltmaktadır. Yani onların SOYUT evreni; bizim SOMUT evrenin "ısı ölümünün" tersine "ısı fazlasından ölüme" gidiyor.

Somut evrenimiz genişleyip, seyrelip soğurken; SOYUT evren, sanki büzüşmekte, yoğunlaşmakta ve ısınmaktadır.

Evrenimiz genişler, fakat öteki sabit sistemde evren değil NUR genişler. Zaten tersine çalışan bu mekanizmayla, orada sonsuz özenerji çoğalmasaydı, bizim evrenimiz, oradan buraya "Sübap artığı bir AKDELİK" kaçağı olup, patlamazdı, yaratılmazdık...

Çünkü takyonların evreninde, zaman gelecekten bizim geçmişimize doğru akmaktadır. Onların kıyameti "ÖL!" emri; bizim geçmişteki "OL!" emrimiz olmuştur.

Entropi denen ısı kargaşasını oluşturarak yaşarız. Buna neden, enerjimiz olan "NAR"ın tamsayıdan küçük enerji olmasıdır. Nar, kesirli bir enerjidir.

Oysa Soyut evrenin enerjisi "NUR", katlı tamsayılar biçiminde büyüyen, birleşik kesir enerjisidir ve bir tam sayıdan daima fazladır.

Dolayısıyla biz enerjiyi tüketirken, öteki taraf üretmektedir. (BİR) tam sayı enerji 2.. 4.. 8.. 16.. biçiminde büyür; buna karşı "HARCAMA" yapılması ve termodinamik denge oluşturulması gerekmektedir.

Hatırlanırsa, takyon bir kayayı bayır aşağı ittikçe yuvarlanmıyor, hızlanmıyor, tersine durmak için elinden geleni yapıyordu. Oysa bu esîrî kaya, enerjiden arındırılırsa, bayır yukarı hızlanır. (Bunu matematiksel güvencemiz söylüyor.)

Böylesine zıt yasaları olan takyon varlıklara ivmeleme, frenaj etkisi yapar. Hız kesmek ve frenaj onların doğasına terstir, istemedikleri bir şeydir.

Ne var ki, özgür hızları, ısınan kendi evrenleri yüzünden frenlenmektedir. Nur'un asıl kaynağı Rabbimizin "EL NUR" [NURÜN ALA NUR] ismi olup, artan ve etki eden ana-nur kaynağı O'ndandır. Bu önlenemez artış, takyonik evrenin varlıklarının mecalsiz, hasta ve en önemlisi de "NEFESSİZ" kalıp, boğularak ölmelerine yol açacaktır.

Hiç azalmayan, tersine hep artan bir sonsuz özenerjinin girdi-çıktı dengesi kurulmazsa, takyonların ölmeleri kaçınılmaz olurdu. Sadece kopyalanmak yeterli değildir. Kopyalanan bireyler sırayla kavrulabilirdi, kendi içinde boğulabilirdi.

Takyonların, nefessiz kalarak boğulmaları söz konusu olduğuna göre, bir meleğin, Allah'ın Nur'undan yanarak kül olması gerekirken, "nasıl kurtulup, yaşadıklarını" sorabiliriz.

Vereceğimiz cevap, "BİLİM FORMÜLLERİNDEN" olacaktır: Takyonlar bir frekans ya da kanat gibi bir rezonans salarak gelen enerjiyi SAF-SIRA matrisinde iletiyorlar. Bunu nasıl açıklarız?

Madem ki hem BİLİM ADAMI hem de DİN ADAMI oluverdik, o zaman şu yorumu da getirelim: Melekler, ZİKREDEREK, TESBİHLEYEREK yani NEFES vererek yaşıyorlar. Bizim nefes alarak yaşamamız neyse, onların da nefes vererek yaşaması odur!.. Ters bir solumadır bu!..

Takyonların birinci mekanizması "Kopyalanarak teksir olmak" ve böylece "Sabit BİR değerini" korumaktır... Bu sabit BİR değerin kopyaları zaman içinde ardışarak bir "Matris" üzerinde SAF ve SIRA oluştururlar. (Zaman enlem ve boylamından oluşmuş bir matris.)

İkinci mekanizma ise "Enerjinin şiddetine göre" bunları kendine eklemek! Melekler 2, 3, 4 ve 600 kanatlıdır. Kanatlar eklenti rezonans organlarıdır.

Üçüncü mekanizma, Hilbert uzayından Planck uzayına KUANTLAŞARAK enerji birikiminin fazlalarını atmaktır. (Bunlar Kuantlardır.)

Dördüncü ve asıl mekanizma ise "ZİKİR-TESBİH" mekanizmasıdır.

Beşinci mekanizma ise meleklerin "Cüssece" büyüklüğü, kanatlarının büyüklüğü, yapılarındaki "Karma" takyonların varlığıdır.

Altıncı mekanizma tesbih matematik değerlerinin büyüklüğü ya da "çok sık tesbihi" yanında "Görev" harcamalarının tutarı.

Görevi tesbih etmek olanların ise, bulunduğu katmana göre aldığı geometrik dinamik değerler. (Sürekli oturuş, ayakta duruş, secde, rükû ve bunların tesbihlerini matematik değeri ile deşarj olmaları...)


KESİM : 96

REZONANS KANATLARI

Meleklerin niçin kanatları ve biçimleri vardır?

Önceki kesimlerde, takyonların "Ters çekim" etkisiyle "uçtuklarını" belirtmiştik. Melekler Arz'dan Arş'a doğru gittikçe cisim-cüsse (soyut kütle) olarak en küçükten, en büyüğe doğru dizilirler. Ağır (Negatif kütlesi büyük) olan ise, alttan üste, Arz'dan ARŞ'a doğru düşmek (uçmak) zorundadır. Bu bakımdan, Arş yöresindeki meleklerin, çok büyük olması gerekmektedir. Dolayısıyla kanatları da aynı oranda çok büyük olmalıdır. Mukarrebun, Arş taşıyıcıları ve dört büyük melek (CAMİÎ); kozmik devasa kütlesi olduklarından "Çekim merkezi Arş"a çok yakındırlar.

Dünyanın çekim odağı nasıl ki merkezî nokta ise ve bütün cisimler (Ay bile) buraya meyletmek zorundaysa; Arşı âlâ da takyonların çekim merkezidir. Şu farkla ki, Arş düzdür ve bir merkezi yoktur. Tek merkez yerine, kişiye özel olarak her varlığın kayıtlandığı bir çekim merkezi Levh-i Mahfuz'da yer alır.

Bu nedenle, şiddetle katlanıp artan nurlarını, büyük melekler, "Cüssece büyük olmaları" ile çözerler. Arş taşıyıcı meleklerin (Kerrubilerin) ve CAMİÎ'nin en büyük melekler olduğunu biliyoruz. Arz-Arş arasındaki mesafeyi kapsayacak kâinat yüksekliği olacak kadar trilyarlarca ışık yılı uzunluktadırlar. Omuzları Arş'ı sırtlamaktadır. (Eski Yunanlıların Atlas'ı.) Ayakları da evrenin dibindedir. Böylece bütün evreni eksen olarak kaplamaktadırlar. Bu özellikleri dolayısıyla evren katları arasında değişik "Nur değerleri" içinde kalırlar. Bu da yapılarının "Karma" olmasını gerektirir. Nitekim Arş taşıyan meleklerin belden yukarısının nurânî ateş, altının ise kar yapısında olduğu bildirilmiştir. Bu ikisinin birbirini etkilemeyip karışmadığı, kar'ın ateşi söndürmediği, İslâmî kitaplarda yer almaktadır. Evrenin katları boyunca, Kur'an değerlerine bağlı değişik bir karma yapı, Nur biçimlemesine bir sübap mekanizmasıdır.

Meleklerin kanat sayıları ve kanat büyüklükleri arasında da sübap mekanizması vardır. Arş taşıyıcıların dört kanadı vardır ve dört yöne uzanmaktadır. Fakat kanatları çok büyüktür. (Bir tüyüyle kâinatı yerinden oynatabilecekleri bildirilmiştir. Kanatların uzunluğu da bir sübap mekanizmasıdır.)

Cebrail AS. 600 kanatlıdır. Bu onun "Nur"unun deşarjı ve vahy tebliği için gereklidir. Hz. Cebrail, Hz. Mikâil, "Dinamik, hız yapan, ulak" meleklerdir. Bu yüzden kanat sayısı, aslında dünyaya adapte olmaları için bir fren etkisidir. 8000 kanatlı Herkâil (Eski Yunan Herkül'ü) de İslâm verileri içinde yer almakta, "sürekli uçuş" simgelemektedir.

Kanatlar "Eklenti rezonasları" olup, fren için açılır, uçmak için tersine kapatılır. "Dalga mekaniğiyle ilişkili" olan kanatlar, Nur'dan "Boğulmamak" için gerekli bir yapıdır.

Kuantların "Dalgacık" özelliği neyse, meleklerin de "Kanat" özelliği odur. Eğer noktasal bir kuantı, bu evrenden bir nokta gibi görmeyip de, bir başka bakış açısından izleseydik, "kanat"lı olarak görecektik. Kuant ve kanat arasında büyük benzerlik vardır.

Melekler de Allah buyruğu geldiğinde, kanatlarını açarak birbirine değdirmekte ya da ard arda dizilerek enerjiyi kanatlar boyunca iletmektedirler. Aynı şey kanatlar için de vardır:

Kanatların ne anlama geldiğini bir âyetle açalım:

"Hamd gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. O yarattığı şeylerde dilediği kadar artırır. Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir." (Sebe-1)

Meleklerin başlıca zikri "Hamd" etmektir. (Peygamberimizin ismi de bu kökten gelmektedir.) Meleklerin "gökler ve yerler arasında" bir ulak elçi olduğu da ortaya çıkıyor. Rad-2. âyette "Göklerin direksiz" olduğu bildirilmiş, böylece TÜNEL'e işaret edildiği gibi, yer-gök bağlantısının meleklerce dikine olarak yapıldığını da vurgulamıştır. Melekler kanat sayılarına ve büyüklüklerine göre göklerin katmanları ile yer (ve ikisi arasındaki) âlemlere sahiplenmişlerdir. Ayetteki "O yarattığı şeylerde dilediği kadar artırır" pasajı, bize "Nur"un artışını, buna bağlı olarak meleklerin kopyalanma (teksir) ve kanat sayılarının artışını, en önemlisi de Nur'un katlanarak arttığına işaret etmektedir.

Allah'ın KADİR oluşu ise (Kadir, muktedir ve kudret aynı kökten gelir) NUR KUDRETİNİN KAYNAĞININ bizatihi kendisi oluşudur.

Arada kalan melekler bu Nur'un türlü tecelli fazlarındaki birer hiyerarşik gruplarıdır. Kanat sayıları da bu katlara göre değişir. Çünkü meleklerin tümünün "sabit bir özel yeri" vardır.

Böylece melekler "Nur" artmasına cüsse, kanat, kanat sayısı, tesbih ile sübap oluşturmaktadır. Tesbih genel olarak Allah'a Hamd'dan geçmektedir. (Şura-5'te de durum aynıdır.)

KESİM : 97

MONONÜKLEUS

Haf, Saf ve Tavaf

Genel Takyonların "Takyo-dinamiğini" kurarken, onların kudret enerjisinin artmasındaki değişikliklere göre, "Kanat" gibi açılıp-kapanan bir "Enerji düzeyi" mekanizmasının matematik ispatını yapmıştım. Takyondan varlıklarda böyle bir mekanizmanın kanat diye yer alması son derece doğaldır.

Takyonlarda kudretin büyümesiyle "Çok-teksirlenme/Mültikopya" olmaktadır. Soyut kütleyi oluşturan sonsuz özenerjinin artması, bu kopyalanarak bir "Küme" oluşturma eylemini oluşturuyor.

Kopyalanan birey birbirinin aynısı olup, sadece "ZAMAN" içindeki hangi kopyasıysa o sıraya göre dizilmektedir. Bu dizilme doğrusal (Doğru üzerinde) değil, enine-boyuna MATRİS biçiminde oluşmaktadır.

Kur'an'da "Saffat" sûuresine ismini bu "saf"lar tutan melekler vermişti. İlk âyet şöyledir: "Saflar bağlayıp oturan(melek)lara, sevk ve zecredenlere, zikir okuyanlara yemin ederim."

Diziyi yapan ise, zamanın enlemi, boylamı ve yüksekliği olan üç soyut boyuttur. Buna bir tür kronosfer ya da zaman kristal kafesi de diyebiliriz. Zaman yüksekliği ile bu iki boylu dizilim üç boyutlu hâle geliyor. İki boyutlu matris, üç boyutlu matrisde (ZAMAN üç boyutlu uzayına) kopyalanmış takyonları düzenle yerleştiriyor.

Bunlar, en az üç (en) üç (boy) üç (yükseklik) toplam 27 birey oluşturuyor. Sonsuza kadar da büyüyebiliyor. (Onlu matriks, binli matriks gibi... İki boyutlu baktığımızda simetrik bir toplama vefki gibi gözüken bu yeni matematik, bulduğum BEŞİNCİ İŞLEMİ oluşturuyordu.)

Her birey matrikste, kendi zaman sıralamasındaki yerini alıyordu. Kuantların bir tesbih gibi ardışık dizilmesi tek boyutlu lineerdir. Enerji değerini "Zikir" dediğimiz rezonans-frekans değerlerle veren kuantlar gibi, takyonlar da kendi başına bir MATRİKS kümesi oluşturarak, tesbih ve zikirlerini yaymaktadırlar. Takyonlar "ETKİ" eden NUR'un ta kendisidirler.

İleride "Tüneller" konusunda iyice açıklayacağım biçimde Takyonların, tardyonların nefes almasının (enerjiye aç olmasının) tersine, nefes vererek (enerjiye tok olarak) yaşadıklarını görüyoruz. Gelen enerji fazlasını, canlıların "Karbondioksit" vermesi gibi MANTRA denen özel bir enerji değeriyle dışarı yayınlıyorlar.

Özel bir mantra (tesbihlenen kategori) değerle, zikir biçiminde verdikleri NEFES, bizim yaşamamız için elzem olan, zaman ve vital enerjinin ta kendisidir. Ayrıca çekimin üretilmesine de etkilidir. Takyonlar zikirle "Tek yanlı kuvvetlerimizin enerjileri(mizi)ni üretirler".

Bizim burada NEFES ve RIZK diye tanıdığımız nimetler, öteki evrenin takyonlarının ZİKRİ'nin sonucudur.

Bir melek zikretmezse, adeta nefessiz kalıp boğulur. Bu nedenle evrenin yapısı TESBİH üzerine kurulmuştur. Kâinata her yaratık yaratanını zikreder!..

Arz'dan Arş'a kadar her takyon dizgesinden türlü canlılar oluşurlar. Bunlar türlü matris-alanlarında yer alırlar. Bize en yakın takyondan, Arş (En yüksek katmandaki) takyona kadar diziliş, NUR denen ve kaynağı ALLAH'ın Kudretli isminden gelen SONSUZ ÖZENERJİ tehdidinden Nur'un kaynağı olan Arş'a yaklaştıkça görülmemiş bir enerji birikimi olur.

Işıktan hızlı ve özkütleleri sıfırdan küçük olan takyonların eksi olması, bunun en küçük değerden, en büyük eksi sonsuza kadar hiyerarşik dizilmesine neden olur. Bu "Eksi" atomdan küçük de olabilir, trilyarlarca ışık yılı boyunda bir muazzam melek büyüklüğünde de...

Fakat ne olursa olsun, en küçük bir takyon parçacığının minicik sonsuz özenerjisi kırıntısı bile, bizi yerle-bir eder. "İnsanların melek görmeye ve Nur görmeye dayanamayacakları" ve hatta cinler'in Şıhab korkuları da budur. (REFERANS'a bakınız)

KESİM : 98

MANTRA

Tesbih-Zikr ile solumak...

Takyonlarda çekim ters olduğundan, kütlesi büyük olan Arş'da; kütlesi küçük olan Arz'da yer almalıdır. Bu nedenle ARŞ taşıyıcı melekler (Kerrubin) ve 4 melek ve bunlardan bir alt sınıfta olan Safiyyun ve Hafiyyun melekleri, başlarını bir an bile kaldırmadan, sürekli Allah'ı tesbih etmektedirler.

Bunların saf tutmalarından matriksleri olduğunu anlıyoruz. Ayrıca "TAVAF" denen rotasyonları da vardır. İslâm verilerinde meleklerin bu vitalist anlatımının, bizim takyonları mekanik anlatmamızla hiç bir farkı olmaksızın aynı dinamiği vurguladığı artık ortaya çıkıyor sanırım...

Evrenin Arz'ından Arş'ına kadar olan katmanlar, hep katlanarak büyüyen "Sonsuzluk kulesinin" kudretli katlarıdır. Bu dikine yolda, yukarı çıkıldıkça sonsuz özenerji (NUR) öylesine büyür ve birikir ki, o katmanların sahipleri olan meleklerin cüsse ve kütleleri, kanat sayısı da büyür. Böylece sonsuz özenerjiden zarar azalır (ilk önlemdir).

Bununla da yetinmeyip, saf-sıra-matriks olarak kopyalanırlar (ikinci önlem).

Bu da yetmeyecektir: Başlarını kaldırmadan, her an en büyük hızla tesbih-zikr ile rezone titreşirler, Allah'tan sürekli bir korku içinde kalırlar. Asıl önlem budur!..

Onların bu zikri sayesinde, şimdiki fizik evrenimizin ihtiyacı olan her şey ÜRETİLİR. Örneğin, burada "Nefes" diye sarıldıklarımız, "RIZK" diye saldırdıklarımız, öteki evrenin varlıkları olan takyonların ZİKR ve TESBİH'idir.

Bunlar kuantlaşarak evrenimize girmiş ve bizim beslenme içgüdümüzü doyurmuş, savunma içgüdümüzün gardını aldırmış ve üreme içgüdümüze de ana etken olmuşlardır. Rızk, bizim toplam enerji rezervimizdir. Sayılı nefes ise bu depodan "Her saniye" harcadıklarımızdır. Tümü "nimet" (Ergi) denen o şükür vesilesidir.

Takyon (Soyut) olan her varlık (Bilincimiz ve melekler) yeme-içme zorunluluğundan arındırılmıştır.

Çünkü RIZK ve SAYILI NEFES'in nedenselliği olduğunu belirtmiştik. Rızk, enerji almaktır. Oysa takyon bir insan enerji alarak değil, enerji vererek "Rızk" alır. Zikrederek nefes ve dolayısıyla rızk almış olur.

Bu halleriyle takyonlar tıka basa tokturlar. Bu tokluklarını, zikir ile azaltarak rızıklanmaktadırlar. Çünkü eksi yasa böyledir.

Bizim aldığımız bir gıda (protein) içindeki kalori, (örneğin kolumuzu hareket ettiren) "İş enerjisi" dir.

Oysa takyonlarda bu kalori benzeri enerji giderek artmaktadır. Yani bir melek acıkacağına şiddetle doymaktadır ve bu doygunluğunu sabit tutmak için ZİKR etmektedir. Doygun olduğu içindir ki, YORULMAK bilmez.

Aksi halde, melek zikretmezse, tokluktan ve enerji doygunluğundan ölecektir.

Böylesine bir yasa meleklerin Allah'a asi olmaya zamanlarının bile olmadığını göstermiyor mu? Bir an müvekkili yani operatörü olduğu işten kendini alıkoysa, bir insanın havasızlığından boğulması gibi sonu gelmiş olacaktır. Meleklerden kim ben de varım derse onu cehennemle cezalandırırız, âyeti uyarınca (Enbiya-29).

O halde meleklerin yemesine içmesine de gerek kalmamaktadır. Onların bu benzeri durumunu, ışık hızında ZAMANIN DURMASI konusunda da incelemiştik. Işık hızında saat o kadar yavaşlamaktadır ki, sonunda yavaşlığın en sonu olan "DURMA" noktasına gelmektedir.

Bir öğün yemek yiyenin, bir kez hava soluyanın, bir kez su içenin ve bir kez kalbi atanın ışık hızına eriştiğinde artık zamanı durduğu, kendi donup kaldığı için "Yemesi-içmesi-soluması ve kalbinin atması ya da vücudundaki bir hücrenin hastalanması, çoğalması-azalması, yorulması, uyuması, tuvalete çıkması vb." mümkün değildir. Oradaki tek gıda ölülerinize okuyacağımız "Fatiha"dır, sevgideğer okurlarım. Asla onları "Aç" bırakmayın! Bu dünyada doyurmamak kadar insafsızlıktır bu...

Aynı şey, karadeliğin tekilliğine düşen ikizimizin de, sonsuza kadar orada asılı kalıp, hiç hareket etmemesi, bir saniyenin bir ebediyet olması ile açıklanmıştı. Mahşer de böyle binlerce yıl bizi bekletecektir. "Sabırlı" olan için ise bekleme olmayacak!..

Şimdi bu verilerin ışığında, meleklerin (Takyonların) hiç bir şeye ihtiyaçları olmayacakları ortaya çıkmaz mı? Ruhlarımız ve bunlardan da üstün ALLAH en büyük (EKBER) olarak her şeyin üstünde MÜNEZZEH değil midir artık?

KESİM : 99

FİZİK-DÜŞÜNCE ETKİLEŞMESİ

Düşünce fotoğrafçılığı

Önceki kesimden önemli bir sonuç çıkardık: İster bilinç, ister melek olsun, takyonlar, bizimki gibi tüketken değil; üretkendir. Bu durumu bir mıknatısın çifte kutbuna benzetebiliriz. Evrensel Hünnes ve Künnes burada da vardır. Evren ile düşünce bir aradadır. Öteki taraf soyut (kütlesiz) olduğu için direkt olarak etkileşemiyorduk. Bunun yerine "GİZLİ DEĞİŞKENLER" dolaylı olarak araya giriyordu. Böylece başlangıçtaki noktaya dönmüş oluyoruz.

Gizli değişkenlere, nötrinolar ve psitronlar yerine TAKYONLARI önerdik. Takyonlar Gizli değişkenlerdir. Ama nasıl bir mekanizmadır bu?

Kuantum teoremi, "Evreni anlamlandıranın BİLİNÇ boyutu" olduğunu bildirerek 5'inci boyutu önermişti. Takyonlar aynı zamanda bilincimiz olan beşinci boyuttur.

Eksi kütlenin "BİLİNCİMİZ" olmasını şöyle açıklarız: Eğer biz, +60 kg. ağırlığında, ışık hızının iki katı süratle gidebilseydik, kendimizi -60 kg. olarak takyon evreninde tartmış olacaktık.

Bu demektir ki, vücudumuz yerine; hiç yıpranmayan, yorulmayan, yemeyen, içmeyen "Bilincimizi" vücut edinecektik. Bilincimiz gibi, "Meleklerin" de takyon varlıklar olduğunu boşuna ileri sürmedik. Bilincimiz bireysel; meleklerinki ise evrenseldir.

Demek ki fizik dünyanın olaylarını, düşünce ile "Anlamlandırıyoruz". Düşüncemiz bir boyuttur ve takyondur. Öyleyse BİLİNÇ, gizli değişkenler mekanizmasının ta kendisidir.

Düşünce, enerjinin efendisidir ve enerji de maddenin efendisidir. Düşünce denen boyut ise "TAKYONLAR"dır.

Takyon dinamiğini teorik olarak kurmuştum. Matematik analizlerimin de sağlaması yapılmış, "Güvenceli" bulunmuştu.

Sırada, takyonların "Denel" olarak bulunması gibi çok güç bir olay vardı. Bu işi de başardığıma inananlara karşılık kuşkum vardı: Beyindeki bir düşünce kadar SOYUT olan takyonları nasıl laboratuara sokabilirdim? Rüyayı ne kadar tutabilirseniz, benden de istenen oydu. Hatta Asimov bana şöyle demişti:

"Düşüncenin resmini ne kadar çekersen, takyonları da o kadar yakalarsın..."

İp-ucu (ya da cevap) burada saklıydı: Düşüncenin telepatlar arasında bir mesaj olarak iletildiğini biliyorduk. Hatta, vericinin düşüncesini, alıcı olan resim olarak da çizebiliyordu. Bu ruhsal telsiz sayesinde nakledilen soyutun resmi çizilebiliyor, hatta düşünce ile eşya hareket edebiliyordu (Psikokinezi).

Bu, "Akıl-zihin-bilinç" denen soyut boyutun, somut bir etki olarak fizik dünyamıza girmesidir. Kuantum teoreminin öngördüğü gibi, düşünce ile fizik evrenimiz birleşikti ve sürekli ilişkiler içindeydi: Zihin boyutumuz böylece maddî evrenin "BEŞİNCİ BOYUTU" oluyordu.

Düşüncenin, fizik evreni nasıl etkilediğinin en görkemli örneği; "Düşünce fotoğrafçılığı" yöntemidir.

1960'lı yıllarda Ted Serious isimli yetenekli bir Amerikalı, fotoğraf makinesi objektifine konsantre olarak baktığında, beynindeki düşünceyi kameradaki filme nakşetmekteydi.

Oysa flaş patladığı anda, objektif karşısındaki objenin resmini çekmelidir. Bunun yerine "Düşüncesinin fotoğrafını" çekmesi inanılmaz bir olaydır. Sonradan Freiburg Üniversitesi Parapsikoloji bölümündeki araştırmanlığım sırasında düşünce fotoğrafçılığının "GERÇEK"liğini tamamen gördüm. Ortada gözükmeyen soyut bir düşüncenin somutlaşması mekanizm ile materyalizmi yerle bir eder.

Bundan kendine zafer payı çıkarmak isteyen bir spirtüalist-vitalist ise, hemen düşüncenin enerji olduğunu söyler; sübje'nin obje olabileceğini, bilimsel bir açıklama getirmeksizin ileri sürerler.

Olayın fizik açıklaması şöyle olmalıydı: Telepatlar, aralarında "Soyut eşya" yani eksi bir nesneyi değiş-tokuş ediyorlardı. Gizli değişkenler mekanizması şu ilişkiydi: İki telepat kendi bireysel tünellerini, SÜPER UZAY (Misal âlemi) denen "Toplu akıl-bilinçaltı" sistemde irtibatlıyorlar, oradaki düşünce kalıbını da, eksi ağırlıktaki soyut kütle olarak değiş-tokuş edebiliyorlardı.

Kozmik bilinç, bu bağlantıyı kurunca, alıcı taraf, tünelinin ucundaki soyut eşyayı yeniden beyninin saklı kanalında canlandırıyordu. (*)

(*) Uyanık bir rüyadaymış gibi, "imajı" algılayan "Alıcı" da bu imajı resme dökebiliyordu. Düşünce fotoğrafçılığında da bu mekanizma, düşüncenin canlandırdığı imajın film emülsiyonuna nakşolunması, "Alıcı" zorunluluğunu ortadan kaldırıyor, doğrudan filmin "Antisi, eşleniği" ile haberleşme kuruluyordu. Dengeleme ilkesine göre, paralel bir evrende ya da buradaki bir yerde, bir filmden durup dururken resim silinirken, bunun ödemesi olarak arzu ettiğimiz filmde de düşüncenin fotoğrafı ortaya çıkmaktadır. İmaj ve karşı imaj değiş-tokuş edilebiliyordu. Konunun açıklamasını "Tüneller-Esîr ve Süper Uzay" konularında sürdüreceğim.

KESİM : 100

PSİKO-FİZİK

Zihin maddeyi etkiliyor

Telepatide iki bilinç arasında iletişim sağlanır. Oysa düşünce fotoğrafçılığında bilinçli biri ile fotoğraf emülsiyon filmi arasında bağlantı kurulmaktadır. Beyindeki tasarım, imaj, ilham ya da hatıranın, ortada fol ve yumurta yokken, gümüşü ayrıştırıp, somut bir fotoğraf olarak ortaya çıkması teorim uyarınca KUANTUM'un ardındaki HİLBERT uzayı ile haberleşmesidir.

Sonsuz özünlü enerji, tünelden soyut bir takyonu çekiyor, tünelin bize bakan ucundan kuantlaştırarak, fotoğraf olarak belirmesini sağlıyordu. Fizik dünya ile soyut dünya arasında böylece "GİZLİ DEĞİŞKENLER" rol oynuyordu.

Düşünce fotoğrafçılığında "Şimdi"nin resmi çekilebildiği gibi, geçmişteki bir anının ve gelecekteki bir projenin de resmi çekilebilmektedir. Örneğin "Şimdi" tabelası yeni bir isimle değişmiş bir mağazanın, "Eski ismiyle" resmi cekilebiliyordu.

Pîrî Reis haritalarında da aynı durum vardı: Örneğin, Grönland adası, aslında üç adanın kalın bir buz katmanıyla örtülmesi nedeniyle bir tek ada gibi görünür. Ama Pîrî Reis'in gezici duru-görüsü, ya Grönland'ın buz tabakasının altını görmüştür, ya da "Geçmişinin" haritasını çıkarmıştır.

Bilindiği gibi, coğrafik projeksiyonlara benzemeyen, uydu bakışıyla dünyanın görünüşünün gerçek biçimiyle çizilen Pîrî Reis haritalarında; "Geçmişin hayat biçimleri" ile çağının coğrafik adlandırmaları bir arada not düşülmüştür.

Bütün bunlar aynı kategoridendir: Düşünce ve bedensiz duru-görü, rüya, hipnoz, tünel aracılığıyla "Gizli değişkenleri" ortaya çıkarmaktadır.

İki paralel kuant ya da madde-antimadde arasındaki zaman ötesi paralelliği oluşturan "Gizli değişkenler" mekanizmasından TAKYONLAR sorumludur.

Takyonlar ışıktan hızlı oldukları için zamanları tersine akmaktadır ve yola çıkmadan amaçlarına ulaşarak, sonucu nedenden önce hazır bekletirler. İki parçacık arasında, onların sıfır anındaki çift üretimine bilgiyi iletirler. Kuantum bilgisini iletmek için önce sonsuz özenerjinin evren bilinci, oluşturduğu biçimi, Hilbert uzayında magnetik çizgilere ve sonra da kuantlara dönüştürerek gerçekleştirmektedir. Eğer durum buysa, evrenimizden kaybolan bir şeyin karşılığında, durup dururken "Bir şey" ortaya çıkmalıdır: Feinberg uzayından, bize sıçrayabilen takyonlar da olmalıdır, kuantlaşmamış olsa bile... Düşünce fotoğrafçılığındaki gibi...

Bunlar düşünce fotoğrafçılığında ortaya çıkıyorsa, doğada da ortaya çıkmalıdır. Nerede ve nasıl?

Bu işin anahtarı yine Kur'an'dı: Birden ortaya çıkan ve Cinleri yakan Şıhablar!..

Bunların yeri de Kur'an'da "Göklerin korunduğu" üst bölgedir. Atmosfer içindeki kozmik ışınlar ise evcilleşmiş uzantıları yani "Kozmik sekonderler"dir. Kozmik primerler "ŞIHAB"lardı: Kozmik primerler denen çok sert bu ışınlar, hiç bir kaynağı olmadan birden ortaya çıkıyor ve atmosferimizi bombardıman ediyorlardı.


Kataloq: 2014
2014 -> MÜhaziRƏ 1 Analizə giriş Riyazi induksiya üsulu
2014 -> Mühazirə Tarix, elm və fəlsəfə. Anlayışlar və ideyalar Keçmiş və Tarix
2014 -> Mühazirə №20-21 Klassik elektron nəzəriyyəsinin əsasları. Om və Coul-Lens qanunları
2014 -> Şəki şəhər Mədəniyyət və Turizm şöbəsi Mərkəzləşdirilmiş Kitabxana sistemi Metodika və biblioqrafiya şöbəsi
2014 -> Mühazirə keçmək üçün plan-konspekt mövzu 7
2014 -> Mühazirə keçmək üçün plan-konspekt mövzu-10 Mülki müdafiə kəşfiyyatının təşkili və aparılması
2014 -> Baki döVLƏt universitetiNİn təLƏBƏLƏRİ İLƏ MÜLKİ MÜdafiƏ FƏNNİNDƏn mühaziRƏ keçMƏK ÜÇÜn plan-konspekt mövzu Kimyəvi silahların təsnifatı

Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 03.09.20, 18:48
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 12.10.17
Bulunduğu yer: Belçika
Mesajlar: 670
Etiketlendiği Mesaj: 27 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bu arkadaş da cerrah 2

Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 03.09.20, 18:53
Yazbahar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 21.06.19
Bulunduğu yer: Dünyada
Mesajlar: 805
Etiketlendiği Mesaj: 87 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Nani Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
2 hesap kullanımı sonrası böyle durumlara maruz kalınabiliyor.
Gerek yok boşuna kendinizi rezil etmeye.
Alıntı:
Nani Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Hesap 2 tane buna garanti veririm.
Valla ne yalan söyleyeyim bana da böyle hissettirdi

Alıntı:
imas Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
ayni isimde 2 hesap olmaz,sistem hesap acilisina izin vermez,zaten adminler bunu hemen gorur ve mudahale ederler
Yok abi o zaten öyle aynı isimle olmaz da,sanki başka bir isimle bir hesap daha vardı da karşılıklı yorumlasacagi,hangisinden girdiğini karıştırdı gibi oldu. Yani öyle anlaşıldı. Yine de günahını almamak adına birşey diyemeyeceğim.

__________________
"Onlara, Allah neyi indirdiyse ona uyun dendi mi dediler ki: Hayır, biz atalarımız neye uyduysa ona uyarız. İyi ama atalarınızın aklı bir şeye ermiyorsa ve doğru yolu bulmadılarsa ne olacak?"
Bakara ,170
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 03.09.20, 19:28
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 19.04.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 677
Etiketlendiği Mesaj: 44 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Abiler ikisi de benim hesap. Son yazımda anlamaliydiniz. Sizi meşgul edecegimi düşünmemiştim

Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
felek melekleri Sin Huddam ilmi 20 27.09.24 17:39
7 kat gök ve melekleri... ayhan571 Tasavvuf & Tarikatler 1 18.08.21 19:35
Batı Cevşen´i keşfetti Och Cevşen ve Havassları 0 08.06.20 23:13
Halmiye melekleri Haniay Sorularınız 1 02.10.19 23:26
Çinli bilim adamları lityum zengini dev yıldız keşfetti Cennet Bilim ve Teknoloji 1 19.06.19 10:16


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:34.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147