Sâlikin seyr-ü sülûk ismi verilen tasavvuf yolculuğunu hayatta yaşayan bir şeyhe bağlanmaksızın doğrudan Hz. Peygamber veya daha önce yaşamış bir velinin ruhaniyetinden istifade ile gerçekleştirmesine “Üveysîlik” adı verilir. Kavramın çıkış noktası Hz. Peygamber’i zahiren görmediği hâlde Hz. Peygamber’in kendisinden haber verdiği meşhur Yemenli tabiin mutasavvıf ve zahidi Üveys el-Karanî’dir . Ülkemizde görmeden Hz. Peygamber’i sevmenin sembolü kabul edilen Üveys el-Karanî Veysel Karanî olarak tanınmıştır. Mutasavvıflar Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i ve tarih kaynaklarından hareketle Üveys el- Karanî’nin Hz. Peygamber’i görmek için Medine’ye geldiği hâlde Hz. Peygamber’le görüşememesi ve bununla birlikte peygamberin bu gelişten haberdar olduğunu bildiren hadisleri üzerinde durmuşlardır. “Muhakkak ki Rahmân’ın kokusunu Yemen tarafından alıyorum” (Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 659) şeklinde rivayet edilen hadis mutasavvıflar tarafından Hz. Peygamber’le Veysel Karanî arasında gerçekleşen manevi görüşmeye işaret kabul edilmiştir. Bu görüşme tasavvuf tarihinde VI. ve VII. yüzyıldan itibaren yaşayan bir şeyhe intisap etmeksizin Hz. Peygamber ve diğer velîlerin ruhaniyyetinden istimdad ederek seyr-ü sülûk etmek anlamındaki Üveysîlik metodunun kaynağı kabul edilmiştir. Başta Veysel Karanî ile ilgili hadisler ve Hz. Ömer’in Veysel Karanî hakkında verdiği bilgiler; onun yalnızlıktan hoşlanan, neşe ve gam kaygısından uzak, sabrı ilke edinen, tanınmaktan hoşlanmayan, duaları kabul olmuş bir velî portresine sahip olduğunu gösterir. Kelâbâzî Veysel Karanî’nin dünya gözüyle görüşmediği hâlde kendisine selam veren kişinin selamını “Ve aleyküm selam, ey Herîm b. Hayyân!” şeklinde aldığını ve bu hâlinin gerekçesini “Ruhum ruhunu tanıdı” şeklindeki cevabıyla açıkladığını aktarır. Hücvîrî de Kelâbâzî gibi Hz. Peygamber’in Veysel Karanî ile zâhiren görüşemediğini belirtir ve Hz. Peygamber’in Veysel Karanî’nin özelliklerini sahâbesine aktardığı hadislere eserinde yer verir. Attâr Veysel Karanî şahsında sembolleşen Üveysîlik hakkında ilk detaylı tanımı yapan sûfîdir. Veysel Karanî’yi anlattığı satırlarda kendilerine “Üveysiyân” denilen zümrelerin özelliğini şu cümlelerle tanımlar: “Bilmiş ol ki kendilerine ‘Üveysîler’ denilen bir zümre vardır, bunların şeyhe ihtiyacı yoktur. Çünkü nübüvvet bunları başka bir vasıtaya ihtiyaç kalmadan kendi kucağında terbiye etmiştir Veysel’i terbiye ettiği gibi. O da Peygamber’i zâhiren görmemişti. Ancak onun tarafından terbiye edilmiş ve hakikatle yoldaş olmuştu. Bu makam o kadar yücedir ki kolay kolay kimseyi oraya ulaştırmazlar. Bu devlet kime yüz gösterir ki? ‘Bu Allah’ın dilediğine ihsan ettiği bir lütuftur’ (Maide suresi ayet 54)” (Attâr, Tezkiretü’l-evliyâ, I, 64).Attâr’dan sonra Mevlânâ da Üveysîlik üzerinde titizlikle durmuştur. Hz. Peygamber’in “Ben Yemen tarafından Rahmân kokusunu almaktayım” (Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 659) hadisini Mesnevî’nin dördüncü cildinde müstakil bir başlık altında ele almış ve Hasan Harakânî’nin kendisinden 185 yıl önce yaşamış Bâyezîd-i Bistâmî’den Üveysî yolla irşad edildiğini konu edinmiştir. Tasavvuf tarihinde Bâyezîd-i Bistâmî’nin Ca‘fer es-Sâdık’tan, Attâr’ın Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’dan, Hasan Harakânî’nin Bâyezîd-i Bistâmî’den, Bahâeddîn Nakşibend’in Abdülhâliḳ Gucdüvânî ve Hakîm et-Tirmizî’den Üveysî yolla irşad edildikleri kabul edilmiştir. Mutasavvıflar yaşayan kâmil bir mürşid gözetiminde gerçekleşen seyr-ü sülûkü kişinin kendi başına bir ömür boyu yaptığı nefis mücâhedesinden ve bin erbaînden daha hayırlı olduğunu belirtmişlerdir. Onlara göre Veysel Karanî şahsında sembolleşen Üveysîlik metodu mümkün olmakla birlikte bu durum sûfîler topluluğunun çok azına nasip olmuş ilahi bir fetih yoludur.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|