Mezhepsizlik - Sayfa 3 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > HavasOkulu Genel Bölüm > Sorularınız

Sorularınız her türlü soruyu buradan sorabilirsiniz.

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Konu Kapatılmıştır
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #21  
Alt 12.10.20, 05:50
 
Üyelik tarihi: 11.02.19
Bulunduğu yer: Berzah
Mesajlar: 290
Etiketlendiği Mesaj: 7 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
CahCahi Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Mezhebw vur şartla ihtiyaç yoktur. Eğer Kuran'dan ve sunnetten hüküm çıkarıp uygulayacak derecede bir ilmin varsa mezahibe tebaiyet gerekmez. Yoksa mezahibin zincirinden başını çıkaran bir Rezulullahin sav yolundan ayrılıp bir firka-i bida ya dahil olup soluğu cehennemde alır. Ayette ve hadisten hüküm çıkarmak için muctehid derecesinde ilim olmalı. Me helper bır ihtiyaçtan ortaya çıktı. Ayetlerinsarih manası zahur batin manalari isari manalari her Asra bakan meanii cuzi külli manlari sebebi nüzülüyorum siyaki sibaki... Kırk vücudu var. Birbirinin hükmünü nesheden ayetler var. Resulullah ve asgari nasıl o ayeti yaşamış. Hadislerin hangisi sahih yada değil bu ilim kimse tek başı a elde edemez sayısız raviler yuzbinden fazla sahibi var. Rivayet muhtelif. Aynı konuda birbirine muhalif hadisler var. Ayetin ve hadusin mutesabihati var. Bunlar anlasilmadigi yaşantısı ve efkarda çıkan sıkıntılardan asrı saadetten sonra fitneler çıktı. Harikulade zeka ve ilme sahip mezheo imamlari cijana dek kan givdeyi götürdü sayisiz budat ve delalet furkakati çıktı
Bazi ayetlerin digerlerini iptal ettigi lafi cok felaketli bir laftir. Bakara suresinin 106 ayetinin tahrif edilmesidir. Bu ayet yani "Daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir mucize veya sistemi yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız. ALLAH'ın herşeye gücü yettiğini bilmez misin?" ama tabii bu ayetin bir onceki ayeti okumak kimsenin isine gelmez o zaman kendi uydurma hadislerini Kuran'a katamazlar. 2:105 Kitaplıların inkârcıları da, putperestler de Rabbinizden size bir iyilik indirilmesini istemez. ALLAH rahmetini dilediğine verir. ALLAH büyük lütuf sahibidir. "Ayet" sözcüğü tekil olarak kullanıldığı 84 yerin hiçbirinde Kuran ayetleri için kullanılmaz; tekil olarak kullanıldığı zaman sürekli olarak "işaret, delil, mucize" anlamlarına gelir. Ne var ki çoğul hali olan "Ayaat" (ayetler) ise, tekil anlamına ek olarak Kuran ayetleri için de kullanılır.

Kuranda neshedilmis ayet var demek demektir ki Kuran ne mubindir ne tamamlanmis ne de onda celiski yoktur.


Elif, Lam, Ra. Bu, Yasa Sahibi, Her Şeyden Haberdar Olan tarafından, ayetleri sağlamlaştırılmış ve ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitap'tır. 11:1

ALLAH'tan başka yasa koyucu mu arayayım? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir. 6:114

Kuran'ı incelemiyorlar mı? ALLAH'tan başkasının olsaydı onda bir çok çelişki bulacaklardı. 4:82

Ama tabii icten ice bu ayetlere inanmayanlarin uydurdugu hadisleri takip etmek insanlara daha rahat geliyor. SIRADAN bir insan nasil anlar ki Kuran'i. Muctehid olmasi lazim hatta asrin muceddidi olmasi lazim. Meleklerle guresip, Azrail'i tokatlamasi filan lazim. Etrafinda ona tapinan binlerce muridi olmasi lazim.

Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 54:32.

Mazallah atalarinizi uzerinde buldugunuz Islamla alakasi olmayan seyden cikarsaniz kurt kapar.

Rabb'inizden size indirilene uyun. Ondan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz! 7:3.

Onlara, 'ALLAH'ın indirdiğine uyun,' dense, 'Hayır, biz atalarımızın izlediği yolu izleriz,' derler. Peki, ataları bir şey düşünemiyen ve doğru yolu bulamıyan kimseler olsalar da mı?! 2:170.

  #22  
Alt 12.10.20, 06:16
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 07.06.16
Bulunduğu yer: Tr
Mesajlar: 624
Etiketlendiği Mesaj: 7 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Altuni Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bunu kul olarak biz mi seçeceğiz?
Haşa Allah’ın dinine biz hükümmü ekleyip çıkaracağız?
Şu mezheptekiler cehennemlik şunlar hak mezhep cennetlik bunu biz mi diyeceğiz?

Yahut o müşrikler gibi de olmayın; onlar dinlerini paramparça edip, bölük pörçük oldular ve bölünen her gurup ta, kendi sahip olduğu ilkelerle övünüp, sevinip durmaktadırlar.
RUM/32
Bu ayeti hiçe mi sayacağız?

Kur an hakkında ilimsiz fikir yürütmek ile alakalı hadis den haberiniz varmı. Mehdî diyeceğim ama bilemiyorum inanmayan kimse belki de bulunuyordur ancak bu zat geldiğinde 4 hak mezhebi bir ederek toplayacağı ümid ediliyor. Kimse cennetlik yahut cehennemlik diye addedilemez ancak hak batıldan ayrılmıştır. Birçok ilahiyatçı ve birçok İslam âlimi olduğunu ileri süren tanınan kimse/ kimseler insanları yanlış yollara girmelerine neden olmaktadırlar. Hiçbir şekilde Hadisleri hiç bir kimse yok sayamaz şu uydurma diyene dâhi dikkat etmek gerekir. Çünkü müslüman Hüsnü zann üzeredir ancak müslüman basiretli olduğundan da dolayı uyanık olur doğruyu doğru yerde doğru şekilde araştırır ve bulur. Her söze itibar etmez.
Birçok yönden İslam'a saldırılmaktadır. İnsanları bölünmeye ortaya attıkları iddia ile psikolojik saldırı ile Hem psikolojik olarak yıpratma ve zihin bulandırıcı en Ufak söz dahi insanların aralarını açma yahut tartışmaya yol açmıştır bu böyle miydi şöyle miydi diye.. Zaten şu zamandaki düşman açık dan gelmiyo kurnazlık yolunu ve munafiklik yollarını tercih ederek içimize sahte imam veya hoca yani din temsilcileri getirilmeye çabalanmakta.

  #23  
Alt 12.10.20, 07:36
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 19.04.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 677
Etiketlendiği Mesaj: 44 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
bwheel11 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bazi ayetlerin digerlerini iptal ettigi lafi cok felaketli bir laftir. Bakara suresinin 106 ayetinin tahrif edilmesidir. Bu ayet yani "Daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir mucize veya sistemi yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız. ALLAH'ın herşeye gücü yettiğini bilmez misin?" ama tabii bu ayetin bir onceki ayeti okumak kimsenin isine gelmez o zaman kendi uydurma hadislerini Kuran'a katamazlar. 2:105 Kitaplıların inkârcıları da, putperestler de Rabbinizden size bir iyilik indirilmesini istemez. ALLAH rahmetini dilediğine verir. ALLAH büyük lütuf sahibidir. "Ayet" sözcüğü tekil olarak kullanıldığı 84 yerin hiçbirinde Kuran ayetleri için kullanılmaz; tekil olarak kullanıldığı zaman sürekli olarak "işaret, delil, mucize" anlamlarına gelir. Ne var ki çoğul hali olan "Ayaat" (ayetler) ise, tekil anlamına ek olarak Kuran ayetleri için de kullanılır.

Kuranda neshedilmis ayet var demek demektir ki Kuran ne mubindir ne tamamlanmis ne de onda celiski yoktur.


Elif, Lam, Ra. Bu, Yasa Sahibi, Her Şeyden Haberdar Olan tarafından, ayetleri sağlamlaştırılmış ve ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitap'tır. 11:1

ALLAH'tan başka yasa koyucu mu arayayım? O ki size kitabı detaylı olarak indirmiştir. 6:114

Kuran'ı incelemiyorlar mı? ALLAH'tan başkasının olsaydı onda bir çok çelişki bulacaklardı. 4:82

Ama tabii icten ice bu ayetlere inanmayanlarin uydurdugu hadisleri takip etmek insanlara daha rahat geliyor. SIRADAN bir insan nasil anlar ki Kuran'i. Muctehid olmasi lazim hatta asrin muceddidi olmasi lazim. Meleklerle guresip, Azrail'i tokatlamasi filan lazim. Etrafinda ona tapinan binlerce muridi olmasi lazim.

Kuran'ı mesaj için kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? 54:32.

Mazallah atalarinizi uzerinde buldugunuz Islamla alakasi olmayan seyden cikarsaniz kurt kapar.

Rabb'inizden size indirilene uyun. Ondan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt tutuyorsunuz! 7:3.

Onlara, 'ALLAH'ın indirdiğine uyun,' dense, 'Hayır, biz atalarımızın izlediği yolu izleriz,' derler. Peki, ataları bir şey düşünemiyen ve doğru yolu bulamıyan kimseler olsalar da mı?! 2:170.
Yazinizda cinayet hükmünde ve başkalarını yoldan çıkarmaya budat Ehli ne destek vermeye yarayan iki buyuk iddia görülüyor. Onlra reddiye hükmünde bu gelen akıntıyi okuyunuz. Eger ilim oesi de iseniz okur yqnlisinizi tashih edersiniz. Yikniyetiniz bizuk ve çürütime maksadıyla okurdaniz ya hepsini okumuya ak yada neresini nasıl yanlısıni gösterir kendi davami haklı çıkarırım diye okuyacqksiniz. Bu bölümde ilimsizsizleein çok tartistigina şahit oldum. Bir konuda lehinde de aleyhinde de internette cok yazı bulunur lakin müsbit müdellil ve ehli sünnet inancına muvafik okam hangisi onu dahi sağlam temeli olmayan bilemez. Biz kitaplardan sağlam ehli sünnet temeli almışız on senedir o sayısız kitaplarım yanımda yok bazenm konu muallak kalmasın izaha ihtiyaç var hadis ayetin ravisine dek bilemem zura talebeyjm alim değil o yuzden doğru olani inyernetten bulup iktibas eder byra yazarım ta hadisi dedin ama nerde geçiyor gibi itirazlar gelmesin diye. Bunlari dedukten sonra saviniiz cinayet hükmünde demiştim öyle olsa da sizi mahkum etmez zira hakki vulmak i in Hüsnü niyetle ya yanlis ve ulema-is su dan alıntı yapmışsınız. Ulema-is su bu zamanda çoktur. Sahtekar hocalar cik olduğu gibi. ilimden gelen bir enaniyet de olduğu icin çoğu vazgeçip hakkı girse de teslim olmaz. Bu zaten Azazilin ihtisas sahasıdir imdi:
Kurani anlamak için muctehid derecesinde ikim gerek demedik kimse bu Ellaha giden bu iftiraya sahip çıkamaz. Kur'an'ın muhatabi insan ve Her INSAN kurani anlar kuran anlaşılmak içindir. Lakin sarih manayi anlar. Herkes kurani anlar mana tabakalarıni Ulema bilir. Herkes kurani anlar ancak İçtihad edebikecek derecede ilmi olanlar ondan HÜKÜM çıkarabilir.
Ilk hatanuz da evet kutanin bazi âyetleri nazisinin hükmünü neshe der. Sarih manadan hüküm çıkarmaya kalkanlar burda vartaya düşer yanlis yollara girer. Mesela içki ike ilhiki uc ayrı zamanda uc ayrı ayet inmiş birbirinin hükmünü nesheden nitelikte. Ilkine göre hüküm kurulursa icki zararlı değildir lakin namaxda sarhoş olmamalıdır. Iysa bakarada sin gelen ayet tamamen kaldırmış Medine sokakları o dabah şarap akmistir. Nesh ile ilgili alanntiyi veriyorum:

Nesh Kur'an'da var mıdır?
CEVAP
Elbette vardır. Nesh, emir ve yasakların yürürlükten kaldırılması veya değiştirilmesi demektir. Allahü teâlânın, Hazret-i Âdem’den itibaren gönderdiği dinlerin hepsi itikatta aynı, amelde ise farklıydı. Sonra bütün dinleri nesh edip, İslamiyet’i göndermiştir. Kur’an-ı kerim 23 senede indi. Bu zaman zarfında bazı hükümler tedrici olarak indi. Mesela, içki önce haram değildi. Bir âyet inip fayda ve zararından bahsedilmiş, zararı daha fazladır denilerek bırakılması istenmiş; fakat kesin olarak haram edilmemişti. Daha sonra kesin olarak haram edildi. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden, bir âyeti nesh etmez veya unutturmayız.) [Bekara 106]

Hâşâ, bu âyet-i kerime lüzumsuz yere inmemiştir. Nesh var ki, böyle bildirilmiştir. İslam âlimlerinin kitaplarında bu hususta çok açıklama vardır. Türedilerin, nesh yok demelerine itibar etmemelidir.

Sual: Allah’ın, koyduğu bir hükmü, daha sonra değiştirmesi, akla uygun mudur? Nesh var mıdır?
CEVAP
Bütün hak dinlerde, iman bilgileri yani Amentü’nün esasları bozulmadan önce aynı idi. İmanda değişiklik olmaz. İki âyet meali:
(Kur’an, önce gelmiş olan kitapları tasdik edicidir.) [Bekara 97]

(Tevrat’ı tasdik eden Kur’ana inanın!) [Bekara 41]

Nesh, Peygamber kıssaları ile Cennet ve Cehennemi bildiren âyetlerde olmaz. Yalnız, emir ve yasaklarda olur. Nesh; emir ve yasakları değiştirmek demek değil, bunların yürürlük zamanlarının bittiğini haber vermektir. Kur’an-ı kerim, Tevrat ve İncil’i nesh edip yürürlükten kaldırdı. (Beyan-ül-hak)

Dinin emir ve yasakları tedrici olarak bildirildi. Mesela Bekara sûresinin 219. âyetinde, önce içkinin büyük günahı yanında, bazı faydalarının da bulunduğu bildirildi. Daha sonra haram edildi. (Maide 91)

Nesh hakkında iki âyet meali:
(Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden bir âyeti nesh etmez veya unutturmayız.) [Bekara 106]

(Ya bize bundan başka bir Kur’an getir, yahut onu değiştir diyenlere de ki, Onu kendiliğimden değiştiremem.) [Yunus 15]

Demek ki nesh edilen ve unutturulan âyetler vardır. Hadis-i şerifle de olsa, nesh yine Allahü teâlânın emri iledir. Çünkü Resulullahın dine ait sözleri vahiydir:
(Onun sözü vahiyden başka değildir.) [Necm 4]

Neshin çeşitleri şunlardır:
1- Âyetin, âyet ile neshi:
Bekara sûresinin 180. âyetinde, ölüm hastasının ana, baba ve yakınları için vasiyette bulunma şartı vardı. Nisa sûresinin 11. âyetinde, herkesin ne kadar miras alacağı bildirilmiş ve böylece vasiyet şartı kaldırılmıştır. Nisa sûresinin, (Yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini veriniz) mealindeki 33. âyetine göre, akraba olmayan iki kişi yeminleşir ve biri diğerine mirasçı olurdu. Ama Enfal sûresinin, (Yakın akrabalar vâris olmaya daha uygundur) mealindeki 75. âyeti ile neshedildi. (Ebu Davud)

Nur suresinin, (Zina eden kadını, başka erkekler nikah edemezler) mealindeki 3. âyet-i kerimesi, Nisa sûresinin üçüncü âyeti ile nesh edilmiş ve hadis-i şerif ile bildirilmiştir. (S. Ebediyye)

2- Âyetin, sünnet ile neshi:
Bekara sûresinin (Ölüm gelince, ana baba ve yakınlara vasiyet farzdır) mealindeki 180. âyeti, [Buhari’deki] (Vârise vasiyet yoktur) hadis-i şerifi ile nesh edildi.

Zekât verilmesi bildirilen 8 sınıftan biri olan Müellefe-i kulub, iman etmesi veya kötülükleri önlenmek istenilen kâfirler ve yeni iman etmiş olan zayıf Müslümanlar idi. Hazret-i Ebu Bekir zamanında, Beyt-ül-mal emini olan Hazret-i Ömer, [Kütüb-i sittenin hepsinde bulunan] (Zekâtı Müslümanların zenginlerinden al, fakirlerine ver) mealindeki Muaz hadisini bildirip, (Müellefe-i kulub’a zekât verilmesini Resulullah nesh etti) dedi. Eshab-ı kiramın hepsi, bunu kabul etti. Nesh edilmiş olduğuna ve bunlara zekât verilmemesi gerektiğine icma hasıl oldu. (Redd-ül Muhtar)

3- Sünnetin âyet ile neshi:

Beyt-ül-makdis’e doğru namaz kılınırken, Bekara sûresinin, (Yüzünü artık Mescid-i Haram [Kâbe] tarafına çevir) mealindeki 144. âyeti ile nesh edildi. Kıble Kâbe oldu.

4- Sünnetin sünnet ile neshi:
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabir ziyaretini yasaklamıştım, bundan sonra ziyaret edin!) [İbni Mace]

(Cehennemde en hafif azap Ebu Talib’e yapılır. Ayaklarında ateşten iki nalın olacak, bunların sıcaklığından beyni kaynayacaktır.) [Müslim]
Bu hadis-i şerif, imam-ı Kurtubi ve imam-ı Süyuti’nin bildirdiği (Amcam Ebu Talib, diriltildi ve iman etti) mealindeki hadis-i şerif ile nesh edilmiştir.

(Bazı âyetlerde olduğu gibi, hadislerimden de birbirini nesh eden olur.) [Deylemi]

Şimdi, Allah’a ve Resulüne dün böyle diyordun bugün niye değiştirdin, çelişki içindesin mi denir?

Hatta, Allahü teâlâ öteki dinlerde haram olan bazı şeyi bu ümmete helal kılmış, helal olanları da haram kılmıştır. Hâşâ Allah’a niye böyle yaptın denebilir mi? Nitekim Âdem aleyhisselamın çocukları ikiz olmayan kız kardeşleri ile evlenmişlerdir. O zaman mubah kılmıştı, bugün ise yasakladı. Din Allah’ın değil mi? İstediğini yapamaz mı? Mesela, Mütayı da üç defa mubah kılmış, üç defa da yasaklamıştır. Buna çelişki denir mi? Mütayı sonradan yasakladı diye Allah ve Resulü suçlanır mı?

Sual: Nesh edilen ahkâmla amel edilir mi?
CEVAP
Hayır.

Neshin dinimizdeki yeri
Sual: Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram, Tâbiîn ve sonra gelen Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'an-ı kerimdeki neshi kabul ettikleri hâlde, günümüzdeki bazı kimseler, neshi niye inkâr ediyorlar?
CEVAP
Ehl-i sünnet olmayanlar, Mutezile’ye inananlar ve aklı yanılmaz ölçü kabul edenler neshi inkâr ediyorlar. Neshi, bir yanlışı düzeltme olarak anladıkları için kabul etmiyorlar. Hâşâ nesh, yanlışı düzeltme değildir. Bir hükmün yürürlükten kaldırılması veya başka bir hükümle değiştirilmesidir. İki âyet-i kerime meali:
(Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden, bir âyeti nesh etmez veya unutturmayız.) [Bekara 106]

(Allah neyi indireceğini çok iyi bilir. Biz bir âyeti [nesh edip] diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz vakit, “Sen ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır, onların çoğu [Kur'ân'ın hakikatini ve hüküm değiştirmenin faydasını] bilmezler.) [Nahl 101]

Böyle bir âyet nazil olunca müşrikler, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için, (Bugün emrettiğini yarın yasaklayıp Eshabıyla eğleniyor. O, Kur’an’ı kendisi uyduran bir iftiracıdır) derlerdi. Cenâb-ı Hak bu âyetiyle onlara cevab veriyor. (Tefsir-i Şeyhzâde, Tefsir-i Râzî, Tefsir-i Medârik)

Nesh, ancak kulların ihtiyaçları sebebiyle olur. (Tefsir-i Râzî, Tefsir-i Hâzin)

Kurtubî tefsirinde nesh hakkında özetle deniyor ki:
Neshi bilmenin faydası çok büyüktür. Neshi, ahmak câhillerden başkası da inkâr etmez. Çünkü ahkâma dair karşılaşılan meselelerde helâli, haramı bilmek gibi neshi bilmeyi gerektiren pek çok husus vardır. Hazret-i Ali, camide insanlara vaaz ve nasihat veren birini çağırıp, (Sen nâsihi, mensuhu yani nesh eden ve nesh edilen âyetleri biliyor musun?) diye sorar. O da, (Hayır) deyince, Hazret-i Ali, (Kendini de, başkalarını da helâk ediyorsun) diyerek mescitten çıkarır.

Ubey bin Ka'b ve Hazret-i Âişe bildiriyor ki:
Ahzab sûresi, uzunluk itibarıyla Bekara sûresi'ne denk uzunluktaydı. [Nesh edilerek bu hâle geldi.]

Ebu Bekr el-Enbarî şunu zikreder:
Adamın biri geceleyin Kur'an-ı kerimden bir sûre okumak üzere kalktı, fakat o sûreden bir şey okuyamadı. Bir başkası kalktı, o da bir şey okumaya güç yetiremedi. Bir başkası da kalktı, o da o sûreden bir şey okuyamadı. Sabah Resulullah'ın huzuruna gittiler. (Yâ Resulallah, geceleyin Kur'ân-ı kerimden bir sûre okumak üzere kalktım da hiçbir şey okuyamadım) dedi. Bir diğeri de, (Allah'a yemin ederim, aynı durum benim de başıma geldi) dedi. Öteki de, (Allah'a yemin ederim, aynı durum benim de başıma geldi) dedi. Bunun üzerine Resulullah, (Bu, yüce Allah'ın dün nesh ettiği âyetlerdir) buyurdu. [Nitekim âyet-i kerimede, (Yenisini getirmeden eskisini unutturmayız) buyuruluyor. Ezberlenen âyetleri Allahü teâlânın unutturduğunu Peygamber efendimiz bildiriyor. Unutturma olmasaydı, (Eskisini unutturmayız) buyurulmazdı.]

Sonra gelen bazıları neshin caiz olduğunu kabul etmiyorlar. Hâlbuki Selef-i sâlihîn ismi verilen önceki âlimlerin şeriatta neshin olduğuna dair icma etmiş olmaları, susturucu bir delildir. [Bütün âlimlerce icma hâsıl olmuş iken, bu icmaya karşı direnmek, ilme aykırı, bâtıl bir davranıştır.]

Cumhur-u ulema bildiriyor ki:
Daha ağır bir hükmün hafifletilmesi caizdir. Cihadda on kişiye karşı sebat etme hükmünün iki kişiye karşı sebat etme hükmüyle değiştirilmesi gibi. (Enfal 65-66)

Daha hafif bir hükmün, daha ağır bir hükümle nesh edilmesi de caizdir. Aşûre günü orucunun Ramazan ayında oruç tutma hükmü ile nesh edilmesi gibi.

Ağırlık veya hafiflik itibarıyla birbirinin dengi olan hükümler de birbirini nesh edebilir. Kıblenin neshinde olduğu gibi.

Bir hüküm nesh edilmekle birlikte onun yerine başka bir hüküm getirilmeyebilir. Resulullah efendimizle özel bir şekilde konuşmak için önce sadaka vermeyi emreden hükmün kaldırılması gibi. (Mücadele 12,13)

Kur'ân, Kur’an’la, sünnet de mütevatir hadisle nesh edilebilir.
Kur'ân
-ı kerim sünnetle de nesh edilebilir. Mesela Bekara sûresinin 180. âyeti, (Mirasçıya vasiyet yoktur) hadisiyle nesh edilmiştir. (Ebu Davud, Tirmizî, İbni Mâce)

Âyette had cezası olarak bildirilen zina edene sopa vurmak emri, evli olup da zina sebebiyle recmedileceklerde ayrıca sopa vurulması haddi de düşürülmektedir. Bunu düşüren ise Resulullah'ın uygulamadaki sünnetidir. Yani hem sopa hem de recm olmuyor. Sopa kaldırılmış oluyor.

Neshin her çeşidi Resulullah efendimiz hayatta iken yapılmıştır. Vefatından sonra neshin olamayacağı üzerinde icma vardır.

Bekara sûresinin, iddeti bir yıl olarak tespit eden 240. âyetinin hükmü nesh edilmiş, fakat okunuşu kalmıştır.

Bazen hüküm nesh olunmadan, tilavet nesh olunabilir. Recm âyeti gibi. Yani recm âyeti, metin olarak nesh edildiği hâlde, hükmü geçerlidir. Bazen hem tilavet hem de hüküm nesh olunabilir. Hazret-i Ebu Bekir'in şu sözü bunu ifade eder: (Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz, çünkü o bir küfürdür) mealindeki âyeti biz okurduk. Bu âyet önce tilavet olunup sonradan nesh edilmiştir. (Buhârî, Müslim)

Buna benzer nesihler pek çoktur. (Yukarıdaki yazının tamamı Tefsir-i Kurtubî’den alınmıştır.)

Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu
isimli kitapta özetle deniyor ki:
353 — Nesh, aklen ve naklen caiz ve vâkidir. Allahü teâlâ, kulları hakkında dilediği gibi tasarruf edebilir, kullarını bir zaman bir hükme, diğer bir zaman da başka bir hükme tâbi tutabilir, buna kimsenin itiraz hakkı yoktur. Nesh, naklen caiz ve sabittir.
357 — Kitap Kitap’la, sünnet sünnetle ve sünnet Kitap’la, Kitap da mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edilmiş olabilir.
Fahr-i âlem efendimize 9 zevceden başkası helâl olmayacağı âyeti kerimeyle beyan edilmişken, daha sonra dilediği kadar zevce edinmek mubah edilmiştir. Kitapla sabit olan bir yasağın hükmü, sünnetle nesh edilmiştir.

[Yalnız Kur’an diyenler, (Hadis, bir âyeti nasıl nesh eder?) diyorlar. Bunlar Kur’an-ı kerime inanmıyorlar. İnanan böyle söyleyemez. Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, (Resulüme tâbi olun, Resulüm neyi verdiyse alın, neyi yasakladıysa sakının. Onun [dine ait] her sözü vahye dayanır) buyurmuyor mu? Allahü teâlânın Resulü, (Falan âyet nesh edildi) buyuruyor. Kur’an’a inanıp Resule tâbi olanın, inanması gerekmez mi? Üstelik onun sözü vahye de dayanıyor. Yani Allahü teâlânın bildirdiğini söylüyor. Demek ki bunlar, Kur'an-ı kerimdeki (Resulüme uyun) âyetlerine inanmıyorlar. Kur’an’a inanmayanların sözlerine de itibar edilmez.]

Nesh dört kısma ayrılır:
1- Hem tilâveti, hem de hükmü mensuh olan âyetler. Ahzab sûresinin âyetleri, Bekara sûresine eşitken, daha sonra bazılarının hükmüyle beraber tilâvetleri de nesh olunmuştur.
2- Tilâveti mensuh olmayıp yalnız hükmü mensuh olan âyetler. Zina eden kadınların sözle cezalandırılması ve evlerinde hapsedilmeleri hakkındaki âyetin hükmü nesh edilip tilâveti bâki kalmıştır.
3- Hükmü bâki kalıp yalnız tilâveti nesh edilen âyetler. (İhtiyar erkek ve kadın, zina ederlerse ikisini de Hak teâlâ tarafından bir azap olarak recm ediniz) kavl-i şerifi, bir âyet iken sonra hükmü kalıp tilâveti nesh olunmuştur.

4- Yalnız tilâvetin neshindeki hikmet, ümmetin Allah'ın emrine ne derece uyduğunu göstermektedir. Çünkü tilâvet olunan bir nass bulunmadığı hâlde, onun mücerret rivayet edilen hükmüne uyulması, ümmetin ibadet hususundaki mükemmeliyetini gösterir.

Daha önce, Ramazan-ı şerif gecelerinde uyuduktan sonra yiyip içmek, zevceye yaklaşmak yasaktı. Sonra bunlar imsak vaktine kadar mubah oldu. İslâmiyet'in başlangıcında oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyer iken, sonra oruç tutmaya muktedir olanlar için muhakkak oruç tutmaları farz oldu. (Bu yazının tamamı Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu isimli kitaptan alınmıştır.)

Şâmil Ansiklopedisinde özetle deniyor ki:
Yahudiler, neshe şiddetli karşı çıkmışlardı. Zira Yahudiler, neshi kabul ettikleri takdirde bunun, kendi şeriatlarının nesh edilmiş olduğu neticesine varacağını anlıyorlardı.

Müşrikler de, neshi İslâm için bir kusur olarak görüp, Peygamber efendimize, (Eshabına dün emrettiğini bugün değiştiriyor; bugün yapılmasını emrettiği bir şeyi yarın kaldırıyor) diyerek alay ediyorlardı. [Günümüzde de, Yalnız Kur’an diyenler, neshi hâşâ Allah'ın, yanlışını düzeltmesi olarak görmekte, bu yönden müşriklere benzemektedir.]

Yeni kurulmaya başlanan İslâm toplumunun inkişaf ve tekâmülü icabı emir ve yasakları ihtiva eden bazı âyetlerin hükümlerinin sonradan kaldırılmasından daha tabiî ne olabilir? Kaldı ki nesh, ebedî olan inançlara dokunmayıp sadece ahkâmdaki emir ve yasaklara inhisar etmektedir. Bu değiştirmeyle müminlerin dînî vecibeleri daha kolay ve pratik bir şekle sokulmuştur.

Bazı âlimler, Necm sûresinin, (O, kendi arzusuna göre konuşmaz. O'nun sözü kendisine gelen vahyden başka bir şey değildir) mealindeki 4. ve 5. âyetlerini delil göstererek, Hazret-i Peygamber'in sözlerinin de nihayet vahye müstenid olduğunu, lafzı Hazret-i Peygamber'e, mânâsı Allahü teâlâya ait kudsî hadislerin bulunduğunu, dolayısıyla bunların da vahye dayandığını söyleyerek Hazret-i Peygamber'in sözlerinin bazı âyetleri nesh ettiğini bildirdiler.

Neshin türlerine birer örnek:
1- Kur'an'ın Kur'an'la neshi: Bekara 180. âyetinin Nisâ 11. âyeti ile neshi.

2- Kur'an'ın Sünnetle neshi: Bekara sûresinin 180. âyetinin (Vârise vasiyet yoktur) hadisi ile neshi. (Buhârî)

3- Sünnetin Kur'an'la neshi: Beytül-Makdis'e doğru namaz kılarken Bekara 144. âyeti ile nesh edilip kıblenin Kâbe’ye çevrilmesi.

4- Sünnetin Sünnetle neshi: Yasaklanan kabir ziyaretine sonradan izin verilmesi.

Kur’an’ın kendi içinde neshi:
1- Kıraat ve hükmün birlikte neshi:
Sütkardeşliğinin tespitinde beş emmenin yeterli olacağı hükmü, daha önce on emme ile sabit olacağını bildiren âyeti nesh etmiştir.

2- Hükmün nesh edilip tilâvetinin bırakılması:
Bekara 115. âyeti, aynı sûrenin 144. ve 149. âyetleri ile nesh edilmiştir.

3- Tilâvetin nesh edilip hükmün yerinde kalması:
Zina eden evlilerin recmedilmeleri hakkındaki âyet bir örnektir.

Kur’an’da nesh edilen âyet sayısı âlimlere göre farklıysa da, nesh edildiğinde hepsinin ittifak ettikleri âyetler şunlardır:
Nisa 15 (Zina edenlere ev hapsi verilmesi)
Nisa 16 (Zina edenler tevbe ederse, cezalandırılmaması)
Enfâl 65 (Yüz Müslümanın bin kâfire galip geleceği âyeti, bir sonraki âyette 100 Müslümanın iki yüz kâfire galip geleceği bildirilmişti.)
Mücadele 12 (Resulullah’la konuşmadan önce sadaka veriliyordu.)
Müzzemmil 2-4 (Gece kalkıp namaz kılınması)

Diğer kitaplardan alınan bilgiler:
Buhârî’de bildiriliyor ki: Resulullah, “sallallahü aleyhi ve sellem”, Muaz bin Cebel hazretlerini Yemen’e gönderirken, zekâtın, uşrun, kimlere verileceğini bildirip, (Müslümanların zenginlerinden al, fakirlerine ver) buyurdu. Kur’an’da zekât verilmesi bildirilen müellefe-i kulüp sınıfı, zekâtı Müslümanların zenginlerinden alıp, fakirlerine vermesini bildirdiği bu hadisle nesh edilmiştir. Eshab-ı kiramın hepsi de, bunu kabul ederek, nesh edilmiş olduğu ve artık bunlara zekât verilmemesi hususunda icma hâsıl olmuştur. (İbni Âbidin, Nimet-i İslam) [Resulullah'ın buyurduğu neshi, Eshab-ı kiramın tamamı kabul ettiği hâlde, şimdi Mutezile inancındaki bazı kimselerin kabul etmemesi hayret vericidir.]

Nesh, Resulullah hayatta iken olur. İcma ise, vefatından sonra olur. Bunu bilmeyenler, Hazret-i Ömer’in nesh ettiğini sanıp, Hazret-i Ömer'e, Eshab-ı kirama ve fıkıh âlimlerine dil uzatıyorlar. [Hazret-i Ömer ve Eshab-ı kiram, din düşmanı mı da bir âyetin hükmünü kaldırsınlar? Bu ne çirkin iftiradır.]

Bekara sûresinin, (Sizden karısını geride bırakıp ölecek olanlar eşlerinin kendi evlerinden çıkarılmayarak bir yıl süreyle yararlanmasını vasiyet etsinler) mealindeki 240. âyeti, kadına miras hakkı tanıyan Nisa sûresinin 12. âyetiyle nesh edilmiştir.

Bir yıllık iddet süresi de Bekara 234. âyetiyle kısaltılmıştır. O âyette, kocası ölen kadınların, süslenmeden dört ay on gün iddet beklemeleri gerektiği bildiriliyor.

Mest üzerine meshin cevazı, sünnetle ve icma ile sabittir. (Nesaî, İbni Mâce, İ. Ahmed) [Yalnız Kur’an diyen mezhepsizler, (Kur’an’da mestle ilgili hüküm yoktur” diyerek mest giymeyi bid’at olarak kabul ediyorlar. Resulullah'a inananlarsa, mest giymeyi kabul ediyorlar.]

Haram aylarda savaşmanın yasak olduğu âyeti nesh edilmiştir. (Hindiyye)

Hanefîlere göre Kitap Kitap’la, Sünnet Sünnetle, Sünnet Kitap’la, Kitap da mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edilmiş olabilir. (İbni Âbidin)

Mutezile ve Haricîler, Kitap’ın Sünnetle nesh edilmesini kabul etmezlerse de, meşhur sünnet, Kitap’ı tahsis eder. Bunda hiçbir ihtilâf yoktur. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)

İmam-ı Nevevî, (Kocası ölen kadının bir sene iddet bekleyeceğini bildiren Bekara sûresinin 240. âyeti, hadisle nesh edilmiştir) buyuruyor. (Sübülüs-selam şerhi Selamet yolları - A. Davudoğlu)

Nur sûresinin, (Zina eden ancak zina edenle evlenir) mealindeki 3. âyeti, Nisa sûresinin üçüncü âyeti ile nesh edilmiştir. (Redd-ül muhtar)

Nesh ile ilgili bazı hadis-i şerifler:
(Kur’an-ı kerim âyetlerinin birbirini nesh etmesi gibi, benim hadislerim de birbirini nesh eder.) [Deylemî]

(Zekât, Kur’an’daki her sadakayı nesh etti. Cünüplükten gusül, her türlü abdesti nesh etti. Ramazan orucu, diğer oruçları nesh etti. Kurban, diğer her türlü kurbanı nesh etti.) [Beyhekî]

Bekara sûresinin, (Ramazan ayı gelince oruç tutun) mealindeki 185. âyeti, (Kudreti olanlara bir yoksul doyuracak kadar fidye vermek borçtur) âyetini nesh etti. (Ondan önce oruç tutmayıp fidye verenler de oluyordu.) [Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebu Davud]

(Mal çocuğa, vasiyet de ebeveyne aitti. Sonra Allah bundan dilediğini nesh etti. Erkeğe, kadına verilen hissenin iki mislini, ebeveynin her birine de altıda bir, kadına sekizde bir ve dörtte bir, kocaya yarı ve dörtte bir hisse verdi.) [Buhârî]

İki yabancı kişi, yemin eder, biri diğerine mirasçı olurdu. Nisa sûresinin, (Yeminlerinizin bağladığı kimselere hisselerini verin!) mealindeki 33. âyeti, Enfal sûresinin (Akrabalar Allah'ın kitabına göre birbirine yakındır) mealindeki 75. âyetiyle nesh edildi.) [Ebu Davud, Dâre Kutnî]

Âişe vâlidemizin bildirdiği hadis-i şerif:
(Kur’an’da, “Beş defa emmek evlenmeyi haram kılar” âyeti, “On defa emmek haram kılar” âyetini, nesh etmiştir.) [Müslim] (Şâfiîler ve Hanbelîler bu hükme göre amel ederler.)
Bekara sûresinin, (Kocaları, bekleme müddeti içinde barışmak isterlerse onları geri almaya daha lâyıktır) mealindeki 228. âyeti, aynı sûrenin, (Boşanma iki defadır. Ya iyilikle tutma ya da iyilikle bırakmadır) mealindeki 229. âyetiyle nesh edildi. (Ebu Davud, Nesâî)

Resulullah, (Namazlara ve bilhassa ikindi namazına devam edin) âyetini çok okudu. Sonra Allah, bu âyeti nesh edip (Namazlara ve bilhassa orta namazına devam edin) âyetini indirdi. (Müslim)

Bekara sûresinin (İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla hesaba çeker) mealindeki 284. âyetini, aynı sûrenin (Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez) mealindeki 286. âyetiyle nesh etti. (Buhârî) [Sadece kalbe gelen düşüncelerden dolayı sorumlu olmadığımızı Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ, kalbe gelip de, söylenmeyen ve yapılmayan kötü şeyleri affeder) hadis-i şerifiyle bildirmiştir. (Buhârî)]

En’am sûresinin, (Üzerine Allah'ın ismi zikredilen [hayvan etinden] yiyin!) ve (Üzerine Allah'ın ismi zikredilmeyenden yemeyin) 118. ve 121. âyetleri nesh edilip, Ehl-i kitabın kestiği, yasaktan istisna edilerek Maide sûresinin (Kitap verilenlerin yemeği size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir) mealindeki 5. âyeti indi. (Ebu Davud)

Miras âyeti gelince, kadının, kocasının evinde iddet beklemesini bildiren âyet nesh oldu. Kadın, artık dilediği yerde iddetini geçirir. (Buhârî, Ebu Davud, Nesâî) [Bekara sûresinin, 240. âyeti, Nisa sûresinin 12. âyetiyle nesh edilmiştir.]

Kanun hükmünde kararname
Sual: Bir yazar, (Bir hadisin bir âyeti nesh etmesini, kararnamenin kanun hükmünü almasına benzetiyorum) diyor. Peygamber efendimizin dine ait sözleri vahye dayandığına göre, bir âyetin nesh olduğunu hadis-i şerifle bildirmek dine aykırı mıdır? Kararnameye benzetmek yanlış değil midir?
CEVAP
Elbette yanlıştır. Resulullah efendimiz, "sallallahü aleyhi ve sellem" Allahü teâlânın bildirdiğini söyleyince, hâşâ (Bu söz dine aykırıdır) denmez. Eğer o sözün söylendiğinden şüphe ediliyorsa, sadece (Resulullah böyle söylememiştir) denebilir. Ama kaynak sağlamsa, ona da itiraz edilmez. Sağlam kaynaklar kabul edilmezse, ortada din diye bir şey kalmaz. O zaman, (Yalnız Kur’an) diyenler, âyetleri istedikleri gibi tevil edip dini rahatça yıkarlar. Resulullah'ın (Nesh vardır) diye bildirdiği hadis-i şerif, en sağlam hadis kitabı olan Buhârî’de vardır. Nesh olan âyeti Allahü teâlâ Resulullah’a bildirince, O da bunu bir hadis-i şerifle açıklarsa, buna yanlış demek, Nassa inanmamak olur.

Tenkitler ilmî olmalı, sadece akla değil, nakle de dayanmalıdır. Mesela, (Kurtubî tefsirinde nesh vardır) denmişse, (Hayır Kurtubî’de öyle bir ifade yoktur) veya (Kurtubî’de öyle bir ifade var, ama Kurtubî tefsiri muteber değildir veya falanca muteber tefsirde de nesh yoktur diye yazılıdır) gibi bir cevap olmalı. Böyle bir şey söylemeden, (“Nesh vardır” diyen imanını tazelemelidir) gibi ciddiyetten uzak bir cevap, ilim adamına yakışmaz. (Nesh var) diyen Resulullah'a ve Eshab-ı kirama, (İmanınızı tazeleyin) mi denir? Yahut (Nesh var) diyen muteber kitapların yalan yazdığı mı söylenir? Hadis kitaplarına inanılmazsa ortada din kalmaz. Hele (Şevkânî de nesh yoktur diyor) demek daha büyük yanlıştır. Şevkânî’nin mezhepsiz biri olduğu sitemizde vesikalarıyla bildirilmektedir.

Kararname ve kanun benzetmesi de hiç isabetli değildir. Kanun hükmünde kararname çıkarılabiliyor. Bakanlar Kuruluna bu yetki verilmişse, buna yanlış denir mi? Hattâ yetki verilse kanun da çıkarır. Yetkiye bağlı bir şeydir. Anayasa’ya (Bakanlar Kurulu, kanun çıkarabilir, mevcut kanunları değiştirebilir ve iptal edebilir) şeklinde bir madde konsa, kimin ne demeye yetkisi vardır? Allahü teâlâ, Kur’an-ı keriminde kanun çıkarma yetkisini Resulullah'a vermiştir. Mesela Kur’an’da sadece domuz eti haram iken, Resulullah köpek, yılan gibi hayvanların etini de haram etmiştir. (Niye Allah, peygamberine bu yetkiyi verdi?) demeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Resulullah efendimizin, Allahü teâlânın verdiği yetkiyi kullanmasından daha tabiî ne olabilir? Buna itiraz etmek, sapıklık değilse nedir?

(Yalnız Kur’an) diyenler, (Hadis, bir âyeti nasıl nesh eder?) diyorlar. Bunlar Kur’an-ı kerime inanmıyorlar. İnanan böyle söyleyemez. Çünkü Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, (Resulüme tâbi olun, Resulüm neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan sakının! Onun [dine ait] her sözü vahye dayanır) buyurmuyor mu? Resulü de, (Falan âyet nesh edildi) buyuruyor. Kur’an’a inanıp Resule tâbi olanın, buna inanması gerekmez mi? Üstelik Resulullah'ın sözü vahye de dayanıyor. Yani Allahü teâlânın bildirdiğini söylüyor. Demek ki bunlar, Kur’an’a inanmıyorlar. İnanan kimse, Resulullah'ı yalanlayamaz ve Resulullah'ın sözlerini bildiren hadis kitaplarını yok sayamaz. Bunları yok sayanlar varsa, onlara asla itibar edilmez!

  #24  
Alt 24.11.20, 13:49
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Mezhebe bağlılığın anlam ve önemi

a-Mezheb Kavramı ve Mezheblerin Ortaya Çıkışı

“Mezheb”, gidilen yol, tutulan yol anlamına gelir. Dini terminolojide “mezheb”, bir müçtehidin, İslam’ın itikadi ve ameli konularını/hükümlerini, ayet ve hadislerin doğrultusunda, belli bir yöntemle ortaya koymasıyla oluşan dini anlama mektebidir.[1] Daha basit bir ifadeyle “mezheb”, şer’î nassları (dini metinleri) açıklamak ve o metinlerden hüküm çıkarmak için oluşmuş fıkhi mekteb/fıkhi ekol olarak da tarif edilebilir.[2] Meselâ, itikatta “Maturidiye Mezhebi”, amelde ise “Hanefi Mezhebi” bunlardandır.

Tariften de anlaşılacağı üzere, mezhebin imamı durumundaki kişi, hiçbir zaman din ve şeriat koyucusu değildir.[3] Zira hak bir mezhep, ayet ve hadislerdeki açık hükümleri sistemine aynen alır, açık olmayan noktalarda ise kendi yöntemine göre içtihad eder. Hak mezhepler arasında farklılık, nasslarda açık olmayan konularla ilgili yaptıkları içtihatlarda söz konusu olur. Dolayısıyla ana konularda hak mezhepler arasında farklılık olmaz.

İçtihad farklılıkları ise, bir nassın (ayet veya hadisin) manaya delaletinin açık olmaması, bazı lafızların birden çok anlama gelmesi,[4] hadisin sıhhati üzerindeki farklı değerlendirmeler,[5] uzak bölgelerdeki bir müçtehidin her hadise ulaşamaması, ulaşsa bile o bir hadisin tarikinin sağlam olarak addedilmemesi, Medine’den uzak bölgelerde yeni ve karmaşık olayların zuhuru gibi faktörlere dayanır.[6] Bölgenin örf adetleri ve zamanın şartları da içtihat farklılığını doğuran sebepler arasında yer alır. Ancak, hakkında açık nass bulunan bir meselede, örf adete göre içtihat yapılamaz.[7]

Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında sahabe, karşılaştığı problemlerle ilgili sorularını ona sorarak çözüme kavuştururdu. Peygamber (s.a.v.) onu konuda bilgi sahibi ise hemen cevaplandırırdı. Bazen de o konuda vahiy gelmesini beklerdi.[8]

Hz. Peygamber (s.a.v.) ahirete irtihalinden itibaren sahabenin fakih olmayanları, aralarındaki fakihlere meselelerini sorarak çözüme kavuşturmuşlardır.[9] Tabiun’un alimleri de Kur’an ve Sünnet’te açık olmayan konuları sahabenin fakihlerine sormuşlar ve sahabeden aldıkları fetvalarla etrafını aydınlatmışlar ve aynı zamanda o fetvaları sonraki kuşağa aktarmışlardır.[10] Bu yüzden ilk iki asırda sistematik bir mezhep kavramı ortaya çıkmamıştır.

Fetihler sonucu İslam ülkesinin sınırlarının genişlemesi ve sahabenin de ahirete irtihalinden sonra (üçüncü nesilde) halkın, dini meselelerini bölgelerinde bilinen büyük alimlere götürmesiyle, dini ve sosyal bir olgu olarak mezhepler teşekkül etmeye başlamıştır. Bu surette, İslam ülkesinin çeşitli bölgelerinde ve farklı devirlerde yetişen Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel gibi büyük müçtehit imamlar etrafında topluluklar oluşmuştur. Giderek bu topluluklardan mezhepler oluşmuştur.[11] Bundan dolayı mezhepler, kasden ve planlı oluşturulmuş müesseseler değildir. Aksine, dini ve sosyal ihtiyaçtan kaynaklanarak kendiliğinden oluşmuş mekteplerdir. Bu mektepler, dini öğrenmeyi ve yaşamayı kolaylaştırıcı bir rol üstlenmişlerdir. Nitekim ayet-i kerimede, “Bilmiyorsanız zikr ehline sorun”[12] buyurulmaktadır. O kadar ki Cenab-ı Hakk, topluma dinini öğretecek bir grup insanın savaşa katılmasına bile salık vermemiştir. Bu konudaki ayet-i kerime şu mealdedir:

“Mü’minlerin hepsinin toplanıp savaşa çıkmaları uygun değildir. Her kabileden büyük bir topluluk savaşa gitmeli, ama onlardan bir kısmı da din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve kabileleri savaştan döndükleri zaman onları uyarmak için savaştan geri kalmalıdır! Olur ki (böylece) Allah’ın azabından sakınırlar.”[13]

Açıkça görüldüğü gibi, bu ayetler mezhebi oluşumun veya dinde “taklid”in caiz olduğunu gösteren en önemli delillerdendir.[14]

b-Mezhebe Bağlılığın Luzumu

Mutlak müçtehit olmayan kimseler için hak bir mezhebe tutunmak, taassup değil, dini ve sosyal bir ihtiyaçtır. Zira toplumda herkesin her meslekte ihtisas sahibi olmasının imkânı olmadığı gibi, dinde müçtehit olma imkanı da yoktur. Yukarıda belirtildiği gibi, ilk iki nesil (Sahabe ve Tâbiûn), bir bakıma suyu kaynağından içtiklerinden mezhebi oluşuma ihtiyaç duymamışlardır. Buna rağmen taklid, sahabe arasında da vuku bulmuştur.[15] Sahabenin fakih/müçtehit olmayanları, fakih olanlarına sormak suretiyle meselelerini çözüme kavuşturmuşlar ve ona göre amel etmişlerdir.[16] Bugünün şartlarında ise biz, temiz suya ulaşmak için sağlam bir kanala başvurmak ve o kanala tutunmak zorundayız. O halde itikatta ve amelde hak bir mezhebe tutunmak (taklid etmek), müçtehid olmayan kimse için zorunlu bir ihtiyaçtır.[17] Yoksa, faydalı kanallarla zararlı kanalların karıştırılma ve zehirli bir kanala sapma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.

Amelde mezhep olarak tarihte 4 mezhep dışında başka hak mezhepler de zuhur etmişse de bunların çoğunun müntesibi kalmamıştır.[18] Bugün itibariyle kaynaklarına ulaşılabilecek ve temsilcisi bulunan ameli hak mezhepler bilinen 4 mezheptir. Bunlar; Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhepleridir. Bir mümin bunlardan herhangi birine tutunduğunda, Hakk’a bağlanmış olur. Dört mezhep imamlarının hepsi de Ehl-i Sünnet’in kökü olan “Selefiyye”dendir.[19]

Mezhebe olan lüzumu çeşitli örneklerle izah etmek mümkündür. Şöyle ki:

1)Hasta olan bir insan, “ben tıbbın hiçbir buluşunu ve tedavi yöntemini, bunun yanında hekimleri de kabul etmiyorum, kendim araştırıp kendi kendimi tedavi edeceğim” demesi ne kadar hatalı ise, bir müminin de İslami ilimleri ve ulemayı dışlayarak “dini meselelerimi Kur’an’dan kendim öğrenirim” demesi de o kadar hatalıdır. Buna “sünnet”i de ekleseniz durum fark etmez.

Bu örneği sıradan bir insan için değil de pratisyen bir hekim için düşünsek de sonuç değişmez. Zira, bir hekim hastayı tedavi ederken, “tıbbın ittifak ettiği yöntemlerden hiçbirini kabul etmiyorum, ben kendim yeni yöntemler geliştireceğim, onlarla hastayı tedavi edeceğim” demesi kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bir hekim için tıbbi araştırmalar yolu kapalı değilse de uzman hekimlerin tarih boyunca ittifak ettiği meseleleri bir kenara atarak tıpta sıfırdan bir araştırmaya göre hasta tedavi etmesi, mantıklı ve çıkar bir yol olmasa gerek.

Kaldı ki İslami limlerdeki birikimi bir kenara atmak, tıp ilmindeki örneklerden daha vahim sonuçlar doğurur. Zira tıp tecrübe ve araştırma ile bir nebze de olsa öğrenilebilir, Din ise, esas itibariyle nakle dayandığından, nakille gelen bilgiyi bir kenara atılması, kesinlikle istikametin kaybedilmesi anlamına gelir.

2) Otobüs veya arabanız yoksa, arabanız olsa bile şoförlüğünüz yoksa, o zaman bir firma otobüsüyle veya bir başkasının arabasıyla yolculuk yapmaya mecbursunuz demektir. Buradaki yolculuğu dindeki “kulluk” görevimize benzetebiliriz ki onu Allah emretmiş, yöntemini de o göstermiştir. Başkasının aracı kaza yapabilir, uçak da düşebilir düşüncesiyle çok uzak mesafeler için yaya olarak yola çıkmak, yolda helak olmayı, hatta yolda kaybolmayı peşinen göze almak demektir.

3) İşin ehli tarafından açılan ve herkesin üzerinde yürüyüp tecrübe ettiği bir “otoyol” varken, bir şahsın, bu yolu beğenmeyip de dağlar üzerinden kendi kendine patika açmaya yeltenmesi de mezhebi lüzumsuz görenlerin haline benzer. O otoyol, Allah’ın Kur’an’da ittibaya mecbur tutuğu “müminlerin yolu” dur,[20] “ehl-i sünnet yolu”dur, çoğunluğun tuttuğu yol olan “Sevad-ı Azam yolu”dur.

SONUÇ

Kur’an ve Sünnet içeriğine hâkim olmadan; Arapçada, bedi’, beyan ve meâni’de, İslami ilimlerde ve usul ilimlerinde üst düzey bilgi sahibi olmadan; bunun yanında sağlam bir itikat, iyi niyet, ihlas ve meleke sahibi de olmadan, Kur’an’dan hüküm çıkarmaya yeltenmek, “zavallılık”tan başka bir şeyle ifade edilemez. Hele bir de tercüme ve mealler üzerinden bu işe koyulmak, son derece trajikomik bir durumdur. Halbuki bu işe hayatını vakfetmiş muhlis ulemanın tüm süzgeçlerden geçirilmiş üstün çalışmaları, müstahzar olarak yanı başımızda beklemektedir.

Allah Teâla Kur’an-ı Kerim’de, kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verilen hiçbir insanın, Allah’ı bırakıp da kendisine kulluğa çağırmayacaklarını, sadece ve sadece “rabbânî kullar” olmaya çağıracaklarını haber vermiştir.[21] Peygamberlerin yoluna ittiba etmiş alimlerin de insanları kendine kulluğa değil, Allah’a kulluğa çağıracakları aşikardır. Bu bağlamda İbn Kesir, peygamberlerin yoluna ittiba etmiş alimlerin de insanları kendine kulluğa değil, sadece ve sadece Allah’a kulluğa çağıracaklarını ifade etmektedir.[22] Bu müjde, ümmete büyük bir rahmet ve kolaylıktır. Yoksa bu kadar çok dünya meşguliyeti içerisinde ve ilmin kaldırıldığı ahir zamanda herkesin müçtehit olmasının imkân ve ihtimali yoktur. Öyleyse, içtihad ehliyetine sahip olmayan kimselerin, hak bir mezhebe bağlılığı, son derece lüzumludur. Hanefi Mezhebi’nin İmam Azam’dan sonra en büyük imamları olan Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer gibi büyük şahsiyetler bile, füruda müstakil olmaları yanında usul ve yöntemde hocaları Ebu Hanife’ye bağlı kalmışlardır.[23]

Bugün itibariyle Ehl-i Sünnet’in itikatta iki mezhebi vardır. Onlar, “Maturidilik” ve “Eş’arilik”tir. Sahabe ve Tâbiûn’un temsil ettiği ilk “Selefiyye”den sonra Ehl-i Sünnet’in yerini bu iki mezhep almıştır. Bunların her ikisinin Ehl-i Sünnet’i temsil ettiklerini ve her ikisinin de itikadi hak mezhepler olduğunu kesinlikle bilelim. Her iki mezheb, tarihte yaklaşık olarak aynı dönemde farklı coğrafyalarda İslam dünyasına itikatta öncülük etmişlerdir. Akademik birkaç nüans dışında aralarında itikadi yönden bir fark yoktur. İtikad, dini temeller olduğundan itikadi meseleler üzerinde, açıklamaya dayalı hususlar dışında ihtilaf da olmaz zaten. Bu bakımdan, Maturidilik ve Eş’arik’ten her ikisinin öğretileri de İslam itikadının kendisidir.[24] Metod olarak da da bu iki mezheb, “kelâm metodu”nu kullanmışlardır. Kelam metodu, felsefe metodundan farklı olarak, ayet ve hadisleri asıl kabul eder, dinin anlaşılması ve izahında da akıldan yararlanır ama aklı hakem kabul etmez.[25]

Öyleyse, Maturidilik veya Eş’arilik’ten birini hakir görmek veya birine karşı düşmanca bir tavır almak, Allah muhafaza kişiyi dinden çıkarır. Son yıllarda Batı, her ikisi de Ehl-i Sünnet olan bu iki itikat mezhebini birbirine düşman etme denemelerine girişmiştir. Son zamanlarda özellikle Türk gençliği ve aydını, “Maturidiye Türk Mezhebi, Eş’ariye ise Arap Mezhebidir” sloganıyla güya Maturidi taraftarlığı adı altında Eş’ariye üzerine kışkırtılmaktadır. Bu saçma fikirleri ileri sürenlerin, haddi zatında Maturidilikle de bir alakaları yoktur. Çünkü tarihte Maturidiler Eş’arileri, Eş’ariler de Maturidileri daima sevip saymışlar, her ikisi de diğerinin kesinlikle kendinden bilmiştir.

Diğer bir yazımızdaki ifadelerimizi, önemine binaen burada da tekrar etmek istiyoruz: Yukarıda anlatılan bu Amerikan oyununu öğrenen iyi niyetli, vatansever ve Müslüman Türk Evladı, Allah’ın izniyle, bu oyununa gelmeyeceği gibi, olanca gücüyle de bu Amerikan oyunu ile mücadele edecektir. Umarız ki bizim bu ifadelerimizden kimse ırkçılık anlayışı çıkarmaz! Zira biz, inancımıza göre bütün müminleri dinde kardeş bildiğimiz gibi,[26] dinimize, devletimize ve milletimize zararı dokunmayan[27] insanlığı da Hz. Adem (a.s.) babamızdan yaratılışta kardeş biliriz…[28]

İtikatta ve amelde hak bir mezhebe bağlılık, tarih boyunca İslam toplumunda ve Türk toplumunda birlik ve dirliğin de adeta anahtarı olmuştur. Bu bağlılık toplumda kültür birliğini de sağladığından fertler arası kaynaşma ve uzlaşıyı kolaylaştırmış, toplumdaki kaos ve kavgayı minimum düzeye indirgemiştir. Birileri her kafadan bir ses çıksın ve bu kültür birliği de kaybolsun diye galiba, bu anahtarın dişlerini sıyırmaya seferber olmuş görünüyor. Netice itibariyle bir hak mezhebe bağlılığı çok görenler, insan aklı sayısınca saçma yolların ortaya dökülmesinden keyif alıp 4 köşe olacaklar acaba?..

[1] Fahrettin Atar, Fıkıh Usülü, s. 378.
[2] Abdülkerim Zeydan, Vecîz, s. 412.
[3] Bkz. Fahrettin Atar, Fıkıh Usülü, s. 378.
[4] Bkz. Hallaf, Ilmu Usuli’l-Fıkh, 35.
[5] Hallaf, Ilmu Usuli’l-Fıkh, s. 152.
[6] Fahrettin Atar, Fıkıh Usülü, s. 357, 358.
[7] Bkz. Abdülkerim Zeydan, Medhal, s. 119; Hallaf, Ilmu Usuli’l-Fıkh, 89, 90.
8] Abdülkerim Zeydan, Medhal, s. 92, 93. Bkz. Bakara, 2/189, 215, 217, 219, 220, 222; Maide, 5/4; âraf, 7/187; Enfal, 8/1; İsra, 17/87; Kehf, 18/83; Tâhâ, 20/105; Naziat, 79/42.
[9] Abdülkerim Zeydan, Medhal, s. 99-107.
[10] Abdülkerim Zeydan, Medhal, s. 111; Fahrettin Atar, Fıkıh Usülü, s. 381.
[11] Fahrettin Atar, Fıkıh Usülü, s. 381.
[12] Nahl, 16/43.
[13] Tevbe, 9/122. Bkz. Ali-İmran, 3/79, 80; İbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’ani’l-Azim, I/377.
[14] Bkz. Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’ân, II/215; Şirbînî, Hâşiyetü’l-Benânî alâ Şerhi Cem’u’l-Cevâmi’ (Hamiş’de), II/253; Şâtıbî, İ’tisam, s. 479; Abdülkerim Zeydan, Vecîz, s. 412.
[15] Şirbînî, Hâşiyetü’l-Benânî alâ Şerhi Cem’u’l-Cevâmi’ (Hamiş’de), II/253.
[16] Zekiyyüddin Şa’bân, Usûlü’l-Fıkhi’l-İslâmî, s. 422.
[17] Şâtıbî, İ’tisam, s. 479.
[18] Abdülkerim Zeydan, Medhal, s. 148, 149.
[19] Şerafeddin Gölcük, Süleyman Toprak, Kelam, s. 36.
[20] Nisa, 4/115.
[21] Ali-İmran, 3/79, 80.
[22] İbn Kesîr, Tefsîru’l-Ku’âni’l-Azîm, I/377.
[23] İbn Âbidîn, Reddü2l-Muhtar, I/165.
[24] Bkz. Şerafeddin Gölcük, Süleyman Toprak, Kelam, s. 36-39, 41; Şükrü Özen, “Maturidi”, TDV/İSAM Ansiklopedisi, XXVIII/148.
[25] Gölcük-Toprak, a.g.e, s. 38, 44.
[26] Hucurât, 49/10; Tirmizi, Tefsiru Sure 59; 49; Menâkıp 73; Ebu Davud, Edeb, 11; II/361, 524; Ahmed, IV/145, 158.
[27] Hucurât, 49/13; Mücadele, 58/22; Tevbe, 9/23, 24.
[28] Bkz. Tirmizi, Tefsiru Sure 53, 49; Menâkıb, 73; Ebu Davud, Edeb, 111; Ahmed, II/361, 524.

  #25  
Alt 01.12.20, 12:16
Acemi
 
Üyelik tarihi: 04.12.16
Bulunduğu yer: Muğla
Mesajlar: 7
Etiketlendiği Mesaj: 1 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Mezhepsiz Kime Denir?

Dört Mezhepten Birine Uymayıp, Doğru Yolda Olmayana Mezhepsiz Dendiği Gibi, Dört Mezhebi Karıştırıp, Kolayına Gelen Mezhebe Göre Hareket Edene, Yani Mezhepleri Telfîk Edene ve Dört Mezhebi Hak Bildiği Hâlde, Bir İnanışı, Ehl-i Sünnet İtikadına Uymayan Bid’at Ehline de Mezhepsiz Denir.

Mezhepsiz Tâbiri Dinî Bir Tâbirdir. Hakâretle Filân Alâkası Yoktur. Dini Olmayana Dinsiz, Aklı Olmayana Akılsız, Parası Olmayana Parasız, Mezhebi Olmayana da Mezhepsiz Denir. Bunun Kadar Tâbiî [Doğal] Başka Ne Olabilir ki? Meselâ Efgani, Abduh ve Kardavî, “Bizim Mezhebimiz Yok” Diyorlar. Onlara Kendi Söylediklerini Söylemek, Yani Mezhepsiz Demek Yalan ve İftirâ Olmaz. Gerçeği Açıkça Söylemek Olur.

Mezhepsizce Kitap Yazmak da Dine Hizmet Olmaz, Dini Değiştirmek Olur. Dört Mezhebin Hükümlerini Bildiren Bir Kitap Yazmak Çok İyi Olur. Meselâ Mizan-ül Kübra, Mezahib-i Erbea Uygun Kitaplardır Ama Her Mezhebin İçtihadını Yazıp, “Doğrusu Budur!” Demek Yanlıştır.

Bugün İçin Dört Hak Mezhepten Birisine Uymayan Kimse Ehl-i Sünnet Olamaz. Ehl-i Sünnet Olabilmek İçin Dört Hak Mezhepten Birisine de Uyması Gerekir. Uymazsa Mezhepsiz Olur. Mezhepsiz Olan da Ehl-i Sünnet Olamaz.

  #26  
Alt 01.12.20, 17:13
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 10.01.19
Bulunduğu yer: antalya
Mesajlar: 1,389
Etiketlendiği Mesaj: 42 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Müçtehid geçinen zamanın muktezası olacak irfanen
kuranı sünneti icmaı sağlam anlayacak
hilafı yoklayacak ihtiycı kollayacak
yoksa bir alay ne içtihadı yapar
zimmi kadar nasibeyi fıkhiyesi olmayan ümmi

alimim geçinen önce olmalı imanlı sonra vicdanlı sonra liyakatlı


müçtehid olmayan ictihad düzeyinde olmayan kişilerin bir müçtehide tabi olması elzemdir.mecburidir. bu yanlış yollara sapmamak doğru itikad ve ameli yaşayabilmek içidir.

  #27  
Alt 01.12.20, 17:58
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 13.06.20
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 1,052
Etiketlendiği Mesaj: 61 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Yalın bir dille çok güzel ifade ettin kardeşim ...

  #28  
Alt 01.12.20, 18:01
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 19.04.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 677
Etiketlendiği Mesaj: 44 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
ebu ubeyde bin cerrah Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Müçtehid geçinen zamanın muktezası olacak irfanen
kuranı sünneti icmaı sağlam anlayacak
hilafı yoklayacak ihtiycı kollayacak
yoksa bir alay ne içtihadı yapar
zimmi kadar nasibeyi fıkhiyesi olmayan ümmi

alimim geçinen önce olmalı imanlı sonra vicdanlı sonra liyakatlı


müçtehid olmayan ictihad düzeyinde olmayan kişilerin bir müçtehide tabi olması elzemdir.mecburidir. bu yanlış yollara sapmamak doğru itikad ve ameli yaşayabilmek içidir.
Haklusın kardeşim.
İctihad kapısı bu zamanda kapalıdır. Ta Mehdi ra a dek. Neden kapalıdır bunu izah ederiz uzunca lakin konu mezhep gerekli mi konusu. Tüm asırlara kafi gelen içtihatlar mezhep iplerin ortaya çıkmak zorunda kaldığı fitne döneminde yapılmıştır. Gelişmeler teknoloji kıyas ile hallolur olacak yakındır inşallah.

  #29  
Alt 01.12.20, 18:14
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 13.06.20
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 1,052
Etiketlendiği Mesaj: 61 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
CahCahi Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Yazinizda cinayet hükmünde ve başkalarını yoldan çıkarmaya budat Ehli ne destek vermeye yarayan iki buyuk iddia görülüyor. Onlra reddiye hükmünde bu gelen akıntıyi okuyunuz. Eger ilim oesi de iseniz okur yqnlisinizi tashih edersiniz. Yikniyetiniz bizuk ve çürütime maksadıyla okurdaniz ya hepsini okumuya ak yada neresini nasıl yanlısıni gösterir kendi davami haklı çıkarırım diye okuyacqksiniz. Bu bölümde ilimsizsizleein çok tartistigina şahit oldum. Bir konuda lehinde de aleyhinde de internette cok yazı bulunur lakin müsbit müdellil ve ehli sünnet inancına muvafik okam hangisi onu dahi sağlam temeli olmayan bilemez. Biz kitaplardan sağlam ehli sünnet temeli almışız on senedir o sayısız kitaplarım yanımda yok bazenm konu muallak kalmasın izaha ihtiyaç var hadis ayetin ravisine dek bilemem zura talebeyjm alim değil o yuzden doğru olani inyernetten bulup iktibas eder byra yazarım ta hadisi dedin ama nerde geçiyor gibi itirazlar gelmesin diye. Bunlari dedukten sonra saviniiz cinayet hükmünde demiştim öyle olsa da sizi mahkum etmez zira hakki vulmak i in Hüsnü niyetle ya yanlis ve ulema-is su dan alıntı yapmışsınız. Ulema-is su bu zamanda çoktur. Sahtekar hocalar cik olduğu gibi. ilimden gelen bir enaniyet de olduğu icin çoğu vazgeçip hakkı girse de teslim olmaz. Bu zaten Azazilin ihtisas sahasıdir imdi:
Kurani anlamak için muctehid derecesinde ikim gerek demedik kimse bu Ellaha giden bu iftiraya sahip çıkamaz. Kur'an'ın muhatabi insan ve Her INSAN kurani anlar kuran anlaşılmak içindir. Lakin sarih manayi anlar. Herkes kurani anlar mana tabakalarıni Ulema bilir. Herkes kurani anlar ancak İçtihad edebikecek derecede ilmi olanlar ondan HÜKÜM çıkarabilir.
Ilk hatanuz da evet kutanin bazi âyetleri nazisinin hükmünü neshe der. Sarih manadan hüküm çıkarmaya kalkanlar burda vartaya düşer yanlis yollara girer. Mesela içki ike ilhiki uc ayrı zamanda uc ayrı ayet inmiş birbirinin hükmünü nesheden nitelikte. Ilkine göre hüküm kurulursa icki zararlı değildir lakin namaxda sarhoş olmamalıdır. Iysa bakarada sin gelen ayet tamamen kaldırmış Medine sokakları o dabah şarap akmistir. Nesh ile ilgili alanntiyi veriyorum:

Nesh Kur'an'da var mıdır?
CEVAP
Elbette vardır. Nesh, emir ve yasakların yürürlükten kaldırılması veya değiştirilmesi demektir. Allahü teâlânın, Hazret-i Âdem’den itibaren gönderdiği dinlerin hepsi itikatta aynı, amelde ise farklıydı. Sonra bütün dinleri nesh edip, İslamiyet’i göndermiştir. Kur’an-ı kerim 23 senede indi. Bu zaman zarfında bazı hükümler tedrici olarak indi. Mesela, içki önce haram değildi. Bir âyet inip fayda ve zararından bahsedilmiş, zararı daha fazladır denilerek bırakılması istenmiş; fakat kesin olarak haram edilmemişti. Daha sonra kesin olarak haram edildi. Bir âyet-i kerime meali:
(Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden, bir âyeti nesh etmez veya unutturmayız.) [Bekara 106]

Hâşâ, bu âyet-i kerime lüzumsuz yere inmemiştir. Nesh var ki, böyle bildirilmiştir. İslam âlimlerinin kitaplarında bu hususta çok açıklama vardır. Türedilerin, nesh yok demelerine itibar etmemelidir.

Sual: Allah’ın, koyduğu bir hükmü, daha sonra değiştirmesi, akla uygun mudur? Nesh var mıdır?
CEVAP
Bütün hak dinlerde, iman bilgileri yani Amentü’nün esasları bozulmadan önce aynı idi. İmanda değişiklik olmaz. İki âyet meali:
(Kur’an, önce gelmiş olan kitapları tasdik edicidir.) [Bekara 97]

(Tevrat’ı tasdik eden Kur’ana inanın!) [Bekara 41]

Nesh, Peygamber kıssaları ile Cennet ve Cehennemi bildiren âyetlerde olmaz. Yalnız, emir ve yasaklarda olur. Nesh; emir ve yasakları değiştirmek demek değil, bunların yürürlük zamanlarının bittiğini haber vermektir. Kur’an-ı kerim, Tevrat ve İncil’i nesh edip yürürlükten kaldırdı. (Beyan-ül-hak)

Dinin emir ve yasakları tedrici olarak bildirildi. Mesela Bekara sûresinin 219. âyetinde, önce içkinin büyük günahı yanında, bazı faydalarının da bulunduğu bildirildi. Daha sonra haram edildi. (Maide 91)

Nesh hakkında iki âyet meali:
(Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden bir âyeti nesh etmez veya unutturmayız.) [Bekara 106]

(Ya bize bundan başka bir Kur’an getir, yahut onu değiştir diyenlere de ki, Onu kendiliğimden değiştiremem.) [Yunus 15]

Demek ki nesh edilen ve unutturulan âyetler vardır. Hadis-i şerifle de olsa, nesh yine Allahü teâlânın emri iledir. Çünkü Resulullahın dine ait sözleri vahiydir:
(Onun sözü vahiyden başka değildir.) [Necm 4]

Neshin çeşitleri şunlardır:
1- Âyetin, âyet ile neshi:
Bekara sûresinin 180. âyetinde, ölüm hastasının ana, baba ve yakınları için vasiyette bulunma şartı vardı. Nisa sûresinin 11. âyetinde, herkesin ne kadar miras alacağı bildirilmiş ve böylece vasiyet şartı kaldırılmıştır. Nisa sûresinin, (Yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini veriniz) mealindeki 33. âyetine göre, akraba olmayan iki kişi yeminleşir ve biri diğerine mirasçı olurdu. Ama Enfal sûresinin, (Yakın akrabalar vâris olmaya daha uygundur) mealindeki 75. âyeti ile neshedildi. (Ebu Davud)

Nur suresinin, (Zina eden kadını, başka erkekler nikah edemezler) mealindeki 3. âyet-i kerimesi, Nisa sûresinin üçüncü âyeti ile nesh edilmiş ve hadis-i şerif ile bildirilmiştir. (S. Ebediyye)

2- Âyetin, sünnet ile neshi:
Bekara sûresinin (Ölüm gelince, ana baba ve yakınlara vasiyet farzdır) mealindeki 180. âyeti, [Buhari’deki] (Vârise vasiyet yoktur) hadis-i şerifi ile nesh edildi.

Zekât verilmesi bildirilen 8 sınıftan biri olan Müellefe-i kulub, iman etmesi veya kötülükleri önlenmek istenilen kâfirler ve yeni iman etmiş olan zayıf Müslümanlar idi. Hazret-i Ebu Bekir zamanında, Beyt-ül-mal emini olan Hazret-i Ömer, [Kütüb-i sittenin hepsinde bulunan] (Zekâtı Müslümanların zenginlerinden al, fakirlerine ver) mealindeki Muaz hadisini bildirip, (Müellefe-i kulub’a zekât verilmesini Resulullah nesh etti) dedi. Eshab-ı kiramın hepsi, bunu kabul etti. Nesh edilmiş olduğuna ve bunlara zekât verilmemesi gerektiğine icma hasıl oldu. (Redd-ül Muhtar)

3- Sünnetin âyet ile neshi:

Beyt-ül-makdis’e doğru namaz kılınırken, Bekara sûresinin, (Yüzünü artık Mescid-i Haram [Kâbe] tarafına çevir) mealindeki 144. âyeti ile nesh edildi. Kıble Kâbe oldu.

4- Sünnetin sünnet ile neshi:
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabir ziyaretini yasaklamıştım, bundan sonra ziyaret edin!) [İbni Mace]

(Cehennemde en hafif azap Ebu Talib’e yapılır. Ayaklarında ateşten iki nalın olacak, bunların sıcaklığından beyni kaynayacaktır.) [Müslim]
Bu hadis-i şerif, imam-ı Kurtubi ve imam-ı Süyuti’nin bildirdiği (Amcam Ebu Talib, diriltildi ve iman etti) mealindeki hadis-i şerif ile nesh edilmiştir.

(Bazı âyetlerde olduğu gibi, hadislerimden de birbirini nesh eden olur.) [Deylemi]

Şimdi, Allah’a ve Resulüne dün böyle diyordun bugün niye değiştirdin, çelişki içindesin mi denir?

Hatta, Allahü teâlâ öteki dinlerde haram olan bazı şeyi bu ümmete helal kılmış, helal olanları da haram kılmıştır. Hâşâ Allah’a niye böyle yaptın denebilir mi? Nitekim Âdem aleyhisselamın çocukları ikiz olmayan kız kardeşleri ile evlenmişlerdir. O zaman mubah kılmıştı, bugün ise yasakladı. Din Allah’ın değil mi? İstediğini yapamaz mı? Mesela, Mütayı da üç defa mubah kılmış, üç defa da yasaklamıştır. Buna çelişki denir mi? Mütayı sonradan yasakladı diye Allah ve Resulü suçlanır mı?

Sual: Nesh edilen ahkâmla amel edilir mi?
CEVAP
Hayır.

Neshin dinimizdeki yeri
Sual: Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram, Tâbiîn ve sonra gelen Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'an-ı kerimdeki neshi kabul ettikleri hâlde, günümüzdeki bazı kimseler, neshi niye inkâr ediyorlar?
CEVAP
Ehl-i sünnet olmayanlar, Mutezile’ye inananlar ve aklı yanılmaz ölçü kabul edenler neshi inkâr ediyorlar. Neshi, bir yanlışı düzeltme olarak anladıkları için kabul etmiyorlar. Hâşâ nesh, yanlışı düzeltme değildir. Bir hükmün yürürlükten kaldırılması veya başka bir hükümle değiştirilmesidir. İki âyet-i kerime meali:
(Biz, daha iyisini veya onun gibisini getirmeden, bir âyeti nesh etmez veya unutturmayız.) [Bekara 106]

(Allah neyi indireceğini çok iyi bilir. Biz bir âyeti [nesh edip] diğer bir âyetin yerine getirdiğimiz vakit, “Sen ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır, onların çoğu [Kur'ân'ın hakikatini ve hüküm değiştirmenin faydasını] bilmezler.) [Nahl 101]

Böyle bir âyet nazil olunca müşrikler, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için, (Bugün emrettiğini yarın yasaklayıp Eshabıyla eğleniyor. O, Kur’an’ı kendisi uyduran bir iftiracıdır) derlerdi. Cenâb-ı Hak bu âyetiyle onlara cevab veriyor. (Tefsir-i Şeyhzâde, Tefsir-i Râzî, Tefsir-i Medârik)

Nesh, ancak kulların ihtiyaçları sebebiyle olur. (Tefsir-i Râzî, Tefsir-i Hâzin)

Kurtubî tefsirinde nesh hakkında özetle deniyor ki:
Neshi bilmenin faydası çok büyüktür. Neshi, ahmak câhillerden başkası da inkâr etmez. Çünkü ahkâma dair karşılaşılan meselelerde helâli, haramı bilmek gibi neshi bilmeyi gerektiren pek çok husus vardır. Hazret-i Ali, camide insanlara vaaz ve nasihat veren birini çağırıp, (Sen nâsihi, mensuhu yani nesh eden ve nesh edilen âyetleri biliyor musun?) diye sorar. O da, (Hayır) deyince, Hazret-i Ali, (Kendini de, başkalarını da helâk ediyorsun) diyerek mescitten çıkarır.

Ubey bin Ka'b ve Hazret-i Âişe bildiriyor ki:
Ahzab sûresi, uzunluk itibarıyla Bekara sûresi'ne denk uzunluktaydı. [Nesh edilerek bu hâle geldi.]

Ebu Bekr el-Enbarî şunu zikreder:
Adamın biri geceleyin Kur'an-ı kerimden bir sûre okumak üzere kalktı, fakat o sûreden bir şey okuyamadı. Bir başkası kalktı, o da bir şey okumaya güç yetiremedi. Bir başkası da kalktı, o da o sûreden bir şey okuyamadı. Sabah Resulullah'ın huzuruna gittiler. (Yâ Resulallah, geceleyin Kur'ân-ı kerimden bir sûre okumak üzere kalktım da hiçbir şey okuyamadım) dedi. Bir diğeri de, (Allah'a yemin ederim, aynı durum benim de başıma geldi) dedi. Öteki de, (Allah'a yemin ederim, aynı durum benim de başıma geldi) dedi. Bunun üzerine Resulullah, (Bu, yüce Allah'ın dün nesh ettiği âyetlerdir) buyurdu. [Nitekim âyet-i kerimede, (Yenisini getirmeden eskisini unutturmayız) buyuruluyor. Ezberlenen âyetleri Allahü teâlânın unutturduğunu Peygamber efendimiz bildiriyor. Unutturma olmasaydı, (Eskisini unutturmayız) buyurulmazdı.]

Sonra gelen bazıları neshin caiz olduğunu kabul etmiyorlar. Hâlbuki Selef-i sâlihîn ismi verilen önceki âlimlerin şeriatta neshin olduğuna dair icma etmiş olmaları, susturucu bir delildir. [Bütün âlimlerce icma hâsıl olmuş iken, bu icmaya karşı direnmek, ilme aykırı, bâtıl bir davranıştır.]

Cumhur-u ulema bildiriyor ki:
Daha ağır bir hükmün hafifletilmesi caizdir. Cihadda on kişiye karşı sebat etme hükmünün iki kişiye karşı sebat etme hükmüyle değiştirilmesi gibi. (Enfal 65-66)

Daha hafif bir hükmün, daha ağır bir hükümle nesh edilmesi de caizdir. Aşûre günü orucunun Ramazan ayında oruç tutma hükmü ile nesh edilmesi gibi.

Ağırlık veya hafiflik itibarıyla birbirinin dengi olan hükümler de birbirini nesh edebilir. Kıblenin neshinde olduğu gibi.

Bir hüküm nesh edilmekle birlikte onun yerine başka bir hüküm getirilmeyebilir. Resulullah efendimizle özel bir şekilde konuşmak için önce sadaka vermeyi emreden hükmün kaldırılması gibi. (Mücadele 12,13)

Kur'ân, Kur’an’la, sünnet de mütevatir hadisle nesh edilebilir.
Kur'ân
-ı kerim sünnetle de nesh edilebilir. Mesela Bekara sûresinin 180. âyeti, (Mirasçıya vasiyet yoktur) hadisiyle nesh edilmiştir. (Ebu Davud, Tirmizî, İbni Mâce)

Âyette had cezası olarak bildirilen zina edene sopa vurmak emri, evli olup da zina sebebiyle recmedileceklerde ayrıca sopa vurulması haddi de düşürülmektedir. Bunu düşüren ise Resulullah'ın uygulamadaki sünnetidir. Yani hem sopa hem de recm olmuyor. Sopa kaldırılmış oluyor.

Neshin her çeşidi Resulullah efendimiz hayatta iken yapılmıştır. Vefatından sonra neshin olamayacağı üzerinde icma vardır.

Bekara sûresinin, iddeti bir yıl olarak tespit eden 240. âyetinin hükmü nesh edilmiş, fakat okunuşu kalmıştır.

Bazen hüküm nesh olunmadan, tilavet nesh olunabilir. Recm âyeti gibi. Yani recm âyeti, metin olarak nesh edildiği hâlde, hükmü geçerlidir. Bazen hem tilavet hem de hüküm nesh olunabilir. Hazret-i Ebu Bekir'in şu sözü bunu ifade eder: (Babalarınızdan yüz çevirmeyiniz, çünkü o bir küfürdür) mealindeki âyeti biz okurduk. Bu âyet önce tilavet olunup sonradan nesh edilmiştir. (Buhârî, Müslim)

Buna benzer nesihler pek çoktur. (Yukarıdaki yazının tamamı Tefsir-i Kurtubî’den alınmıştır.)

Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu
isimli kitapta özetle deniyor ki:
353 — Nesh, aklen ve naklen caiz ve vâkidir. Allahü teâlâ, kulları hakkında dilediği gibi tasarruf edebilir, kullarını bir zaman bir hükme, diğer bir zaman da başka bir hükme tâbi tutabilir, buna kimsenin itiraz hakkı yoktur. Nesh, naklen caiz ve sabittir.
357 — Kitap Kitap’la, sünnet sünnetle ve sünnet Kitap’la, Kitap da mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edilmiş olabilir.
Fahr-i âlem efendimize 9 zevceden başkası helâl olmayacağı âyeti kerimeyle beyan edilmişken, daha sonra dilediği kadar zevce edinmek mubah edilmiştir. Kitapla sabit olan bir yasağın hükmü, sünnetle nesh edilmiştir.

[Yalnız Kur’an diyenler, (Hadis, bir âyeti nasıl nesh eder?) diyorlar. Bunlar Kur’an-ı kerime inanmıyorlar. İnanan böyle söyleyemez. Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, (Resulüme tâbi olun, Resulüm neyi verdiyse alın, neyi yasakladıysa sakının. Onun [dine ait] her sözü vahye dayanır) buyurmuyor mu? Allahü teâlânın Resulü, (Falan âyet nesh edildi) buyuruyor. Kur’an’a inanıp Resule tâbi olanın, inanması gerekmez mi? Üstelik onun sözü vahye de dayanıyor. Yani Allahü teâlânın bildirdiğini söylüyor. Demek ki bunlar, Kur'an-ı kerimdeki (Resulüme uyun) âyetlerine inanmıyorlar. Kur’an’a inanmayanların sözlerine de itibar edilmez.]

Nesh dört kısma ayrılır:
1- Hem tilâveti, hem de hükmü mensuh olan âyetler. Ahzab sûresinin âyetleri, Bekara sûresine eşitken, daha sonra bazılarının hükmüyle beraber tilâvetleri de nesh olunmuştur.
2- Tilâveti mensuh olmayıp yalnız hükmü mensuh olan âyetler. Zina eden kadınların sözle cezalandırılması ve evlerinde hapsedilmeleri hakkındaki âyetin hükmü nesh edilip tilâveti bâki kalmıştır.
3- Hükmü bâki kalıp yalnız tilâveti nesh edilen âyetler. (İhtiyar erkek ve kadın, zina ederlerse ikisini de Hak teâlâ tarafından bir azap olarak recm ediniz) kavl-i şerifi, bir âyet iken sonra hükmü kalıp tilâveti nesh olunmuştur.

4- Yalnız tilâvetin neshindeki hikmet, ümmetin Allah'ın emrine ne derece uyduğunu göstermektedir. Çünkü tilâvet olunan bir nass bulunmadığı hâlde, onun mücerret rivayet edilen hükmüne uyulması, ümmetin ibadet hususundaki mükemmeliyetini gösterir.

Daha önce, Ramazan-ı şerif gecelerinde uyuduktan sonra yiyip içmek, zevceye yaklaşmak yasaktı. Sonra bunlar imsak vaktine kadar mubah oldu. İslâmiyet'in başlangıcında oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyer iken, sonra oruç tutmaya muktedir olanlar için muhakkak oruç tutmaları farz oldu. (Bu yazının tamamı Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu isimli kitaptan alınmıştır.)

Şâmil Ansiklopedisinde özetle deniyor ki:
Yahudiler, neshe şiddetli karşı çıkmışlardı. Zira Yahudiler, neshi kabul ettikleri takdirde bunun, kendi şeriatlarının nesh edilmiş olduğu neticesine varacağını anlıyorlardı.

Müşrikler de, neshi İslâm için bir kusur olarak görüp, Peygamber efendimize, (Eshabına dün emrettiğini bugün değiştiriyor; bugün yapılmasını emrettiği bir şeyi yarın kaldırıyor) diyerek alay ediyorlardı. [Günümüzde de, Yalnız Kur’an diyenler, neshi hâşâ Allah'ın, yanlışını düzeltmesi olarak görmekte, bu yönden müşriklere benzemektedir.]

Yeni kurulmaya başlanan İslâm toplumunun inkişaf ve tekâmülü icabı emir ve yasakları ihtiva eden bazı âyetlerin hükümlerinin sonradan kaldırılmasından daha tabiî ne olabilir? Kaldı ki nesh, ebedî olan inançlara dokunmayıp sadece ahkâmdaki emir ve yasaklara inhisar etmektedir. Bu değiştirmeyle müminlerin dînî vecibeleri daha kolay ve pratik bir şekle sokulmuştur.

Bazı âlimler, Necm sûresinin, (O, kendi arzusuna göre konuşmaz. O'nun sözü kendisine gelen vahyden başka bir şey değildir) mealindeki 4. ve 5. âyetlerini delil göstererek, Hazret-i Peygamber'in sözlerinin de nihayet vahye müstenid olduğunu, lafzı Hazret-i Peygamber'e, mânâsı Allahü teâlâya ait kudsî hadislerin bulunduğunu, dolayısıyla bunların da vahye dayandığını söyleyerek Hazret-i Peygamber'in sözlerinin bazı âyetleri nesh ettiğini bildirdiler.

Neshin türlerine birer örnek:
1- Kur'an'ın Kur'an'la neshi: Bekara 180. âyetinin Nisâ 11. âyeti ile neshi.

2- Kur'an'ın Sünnetle neshi: Bekara sûresinin 180. âyetinin (Vârise vasiyet yoktur) hadisi ile neshi. (Buhârî)

3- Sünnetin Kur'an'la neshi: Beytül-Makdis'e doğru namaz kılarken Bekara 144. âyeti ile nesh edilip kıblenin Kâbe’ye çevrilmesi.

4- Sünnetin Sünnetle neshi: Yasaklanan kabir ziyaretine sonradan izin verilmesi.

Kur’an’ın kendi içinde neshi:
1- Kıraat ve hükmün birlikte neshi:
Sütkardeşliğinin tespitinde beş emmenin yeterli olacağı hükmü, daha önce on emme ile sabit olacağını bildiren âyeti nesh etmiştir.

2- Hükmün nesh edilip tilâvetinin bırakılması:
Bekara 115. âyeti, aynı sûrenin 144. ve 149. âyetleri ile nesh edilmiştir.

3- Tilâvetin nesh edilip hükmün yerinde kalması:
Zina eden evlilerin recmedilmeleri hakkındaki âyet bir örnektir.

Kur’an’da nesh edilen âyet sayısı âlimlere göre farklıysa da, nesh edildiğinde hepsinin ittifak ettikleri âyetler şunlardır:
Nisa 15 (Zina edenlere ev hapsi verilmesi)
Nisa 16 (Zina edenler tevbe ederse, cezalandırılmaması)
Enfâl 65 (Yüz Müslümanın bin kâfire galip geleceği âyeti, bir sonraki âyette 100 Müslümanın iki yüz kâfire galip geleceği bildirilmişti.)
Mücadele 12 (Resulullah’la konuşmadan önce sadaka veriliyordu.)
Müzzemmil 2-4 (Gece kalkıp namaz kılınması)

Diğer kitaplardan alınan bilgiler:
Buhârî’de bildiriliyor ki: Resulullah, “sallallahü aleyhi ve sellem”, Muaz bin Cebel hazretlerini Yemen’e gönderirken, zekâtın, uşrun, kimlere verileceğini bildirip, (Müslümanların zenginlerinden al, fakirlerine ver) buyurdu. Kur’an’da zekât verilmesi bildirilen müellefe-i kulüp sınıfı, zekâtı Müslümanların zenginlerinden alıp, fakirlerine vermesini bildirdiği bu hadisle nesh edilmiştir. Eshab-ı kiramın hepsi de, bunu kabul ederek, nesh edilmiş olduğu ve artık bunlara zekât verilmemesi hususunda icma hâsıl olmuştur. (İbni Âbidin, Nimet-i İslam) [Resulullah'ın buyurduğu neshi, Eshab-ı kiramın tamamı kabul ettiği hâlde, şimdi Mutezile inancındaki bazı kimselerin kabul etmemesi hayret vericidir.]

Nesh, Resulullah hayatta iken olur. İcma ise, vefatından sonra olur. Bunu bilmeyenler, Hazret-i Ömer’in nesh ettiğini sanıp, Hazret-i Ömer'e, Eshab-ı kirama ve fıkıh âlimlerine dil uzatıyorlar. [Hazret-i Ömer ve Eshab-ı kiram, din düşmanı mı da bir âyetin hükmünü kaldırsınlar? Bu ne çirkin iftiradır.]

Bekara sûresinin, (Sizden karısını geride bırakıp ölecek olanlar eşlerinin kendi evlerinden çıkarılmayarak bir yıl süreyle yararlanmasını vasiyet etsinler) mealindeki 240. âyeti, kadına miras hakkı tanıyan Nisa sûresinin 12. âyetiyle nesh edilmiştir.

Bir yıllık iddet süresi de Bekara 234. âyetiyle kısaltılmıştır. O âyette, kocası ölen kadınların, süslenmeden dört ay on gün iddet beklemeleri gerektiği bildiriliyor.

Mest üzerine meshin cevazı, sünnetle ve icma ile sabittir. (Nesaî, İbni Mâce, İ. Ahmed) [Yalnız Kur’an diyen mezhepsizler, (Kur’an’da mestle ilgili hüküm yoktur” diyerek mest giymeyi bid’at olarak kabul ediyorlar. Resulullah'a inananlarsa, mest giymeyi kabul ediyorlar.]

Haram aylarda savaşmanın yasak olduğu âyeti nesh edilmiştir. (Hindiyye)

Hanefîlere göre Kitap Kitap’la, Sünnet Sünnetle, Sünnet Kitap’la, Kitap da mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edilmiş olabilir. (İbni Âbidin)

Mutezile ve Haricîler, Kitap’ın Sünnetle nesh edilmesini kabul etmezlerse de, meşhur sünnet, Kitap’ı tahsis eder. Bunda hiçbir ihtilâf yoktur. (El-fıkhü alel mezahibil-erbea)

İmam-ı Nevevî, (Kocası ölen kadının bir sene iddet bekleyeceğini bildiren Bekara sûresinin 240. âyeti, hadisle nesh edilmiştir) buyuruyor. (Sübülüs-selam şerhi Selamet yolları - A. Davudoğlu)

Nur sûresinin, (Zina eden ancak zina edenle evlenir) mealindeki 3. âyeti, Nisa sûresinin üçüncü âyeti ile nesh edilmiştir. (Redd-ül muhtar)

Nesh ile ilgili bazı hadis-i şerifler:
(Kur’an-ı kerim âyetlerinin birbirini nesh etmesi gibi, benim hadislerim de birbirini nesh eder.) [Deylemî]

(Zekât, Kur’an’daki her sadakayı nesh etti. Cünüplükten gusül, her türlü abdesti nesh etti. Ramazan orucu, diğer oruçları nesh etti. Kurban, diğer her türlü kurbanı nesh etti.) [Beyhekî]

Bekara sûresinin, (Ramazan ayı gelince oruç tutun) mealindeki 185. âyeti, (Kudreti olanlara bir yoksul doyuracak kadar fidye vermek borçtur) âyetini nesh etti. (Ondan önce oruç tutmayıp fidye verenler de oluyordu.) [Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebu Davud]

(Mal çocuğa, vasiyet de ebeveyne aitti. Sonra Allah bundan dilediğini nesh etti. Erkeğe, kadına verilen hissenin iki mislini, ebeveynin her birine de altıda bir, kadına sekizde bir ve dörtte bir, kocaya yarı ve dörtte bir hisse verdi.) [Buhârî]

İki yabancı kişi, yemin eder, biri diğerine mirasçı olurdu. Nisa sûresinin, (Yeminlerinizin bağladığı kimselere hisselerini verin!) mealindeki 33. âyeti, Enfal sûresinin (Akrabalar Allah'ın kitabına göre birbirine yakındır) mealindeki 75. âyetiyle nesh edildi.) [Ebu Davud, Dâre Kutnî]

Âişe vâlidemizin bildirdiği hadis-i şerif:
(Kur’an’da, “Beş defa emmek evlenmeyi haram kılar” âyeti, “On defa emmek haram kılar” âyetini, nesh etmiştir.) [Müslim] (Şâfiîler ve Hanbelîler bu hükme göre amel ederler.)
Bekara sûresinin, (Kocaları, bekleme müddeti içinde barışmak isterlerse onları geri almaya daha lâyıktır) mealindeki 228. âyeti, aynı sûrenin, (Boşanma iki defadır. Ya iyilikle tutma ya da iyilikle bırakmadır) mealindeki 229. âyetiyle nesh edildi. (Ebu Davud, Nesâî)

Resulullah, (Namazlara ve bilhassa ikindi namazına devam edin) âyetini çok okudu. Sonra Allah, bu âyeti nesh edip (Namazlara ve bilhassa orta namazına devam edin) âyetini indirdi. (Müslim)

Bekara sûresinin (İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla hesaba çeker) mealindeki 284. âyetini, aynı sûrenin (Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez) mealindeki 286. âyetiyle nesh etti. (Buhârî) [Sadece kalbe gelen düşüncelerden dolayı sorumlu olmadığımızı Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ, kalbe gelip de, söylenmeyen ve yapılmayan kötü şeyleri affeder) hadis-i şerifiyle bildirmiştir. (Buhârî)]

En’am sûresinin, (Üzerine Allah'ın ismi zikredilen [hayvan etinden] yiyin!) ve (Üzerine Allah'ın ismi zikredilmeyenden yemeyin) 118. ve 121. âyetleri nesh edilip, Ehl-i kitabın kestiği, yasaktan istisna edilerek Maide sûresinin (Kitap verilenlerin yemeği size helâl, sizin yemeğiniz de onlara helâldir) mealindeki 5. âyeti indi. (Ebu Davud)

Miras âyeti gelince, kadının, kocasının evinde iddet beklemesini bildiren âyet nesh oldu. Kadın, artık dilediği yerde iddetini geçirir. (Buhârî, Ebu Davud, Nesâî) [Bekara sûresinin, 240. âyeti, Nisa sûresinin 12. âyetiyle nesh edilmiştir.]

Kanun hükmünde kararname
Sual: Bir yazar, (Bir hadisin bir âyeti nesh etmesini, kararnamenin kanun hükmünü almasına benzetiyorum) diyor. Peygamber efendimizin dine ait sözleri vahye dayandığına göre, bir âyetin nesh olduğunu hadis-i şerifle bildirmek dine aykırı mıdır? Kararnameye benzetmek yanlış değil midir?
CEVAP
Elbette yanlıştır. Resulullah efendimiz, "sallallahü aleyhi ve sellem" Allahü teâlânın bildirdiğini söyleyince, hâşâ (Bu söz dine aykırıdır) denmez. Eğer o sözün söylendiğinden şüphe ediliyorsa, sadece (Resulullah böyle söylememiştir) denebilir. Ama kaynak sağlamsa, ona da itiraz edilmez. Sağlam kaynaklar kabul edilmezse, ortada din diye bir şey kalmaz. O zaman, (Yalnız Kur’an) diyenler, âyetleri istedikleri gibi tevil edip dini rahatça yıkarlar. Resulullah'ın (Nesh vardır) diye bildirdiği hadis-i şerif, en sağlam hadis kitabı olan Buhârî’de vardır. Nesh olan âyeti Allahü teâlâ Resulullah’a bildirince, O da bunu bir hadis-i şerifle açıklarsa, buna yanlış demek, Nassa inanmamak olur.

Tenkitler ilmî olmalı, sadece akla değil, nakle de dayanmalıdır. Mesela, (Kurtubî tefsirinde nesh vardır) denmişse, (Hayır Kurtubî’de öyle bir ifade yoktur) veya (Kurtubî’de öyle bir ifade var, ama Kurtubî tefsiri muteber değildir veya falanca muteber tefsirde de nesh yoktur diye yazılıdır) gibi bir cevap olmalı. Böyle bir şey söylemeden, (“Nesh vardır” diyen imanını tazelemelidir) gibi ciddiyetten uzak bir cevap, ilim adamına yakışmaz. (Nesh var) diyen Resulullah'a ve Eshab-ı kirama, (İmanınızı tazeleyin) mi denir? Yahut (Nesh var) diyen muteber kitapların yalan yazdığı mı söylenir? Hadis kitaplarına inanılmazsa ortada din kalmaz. Hele (Şevkânî de nesh yoktur diyor) demek daha büyük yanlıştır. Şevkânî’nin mezhepsiz biri olduğu sitemizde vesikalarıyla bildirilmektedir.

Kararname ve kanun benzetmesi de hiç isabetli değildir. Kanun hükmünde kararname çıkarılabiliyor. Bakanlar Kuruluna bu yetki verilmişse, buna yanlış denir mi? Hattâ yetki verilse kanun da çıkarır. Yetkiye bağlı bir şeydir. Anayasa’ya (Bakanlar Kurulu, kanun çıkarabilir, mevcut kanunları değiştirebilir ve iptal edebilir) şeklinde bir madde konsa, kimin ne demeye yetkisi vardır? Allahü teâlâ, Kur’an-ı keriminde kanun çıkarma yetkisini Resulullah'a vermiştir. Mesela Kur’an’da sadece domuz eti haram iken, Resulullah köpek, yılan gibi hayvanların etini de haram etmiştir. (Niye Allah, peygamberine bu yetkiyi verdi?) demeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Resulullah efendimizin, Allahü teâlânın verdiği yetkiyi kullanmasından daha tabiî ne olabilir? Buna itiraz etmek, sapıklık değilse nedir?

(Yalnız Kur’an) diyenler, (Hadis, bir âyeti nasıl nesh eder?) diyorlar. Bunlar Kur’an-ı kerime inanmıyorlar. İnanan böyle söyleyemez. Çünkü Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, (Resulüme tâbi olun, Resulüm neyi verdiyse onu alın, neyi yasakladıysa ondan sakının! Onun [dine ait] her sözü vahye dayanır) buyurmuyor mu? Resulü de, (Falan âyet nesh edildi) buyuruyor. Kur’an’a inanıp Resule tâbi olanın, buna inanması gerekmez mi? Üstelik Resulullah'ın sözü vahye de dayanıyor. Yani Allahü teâlânın bildirdiğini söylüyor. Demek ki bunlar, Kur’an’a inanmıyorlar. İnanan kimse, Resulullah'ı yalanlayamaz ve Resulullah'ın sözlerini bildiren hadis kitaplarını yok sayamaz. Bunları yok sayanlar varsa, onlara asla itibar edilmez!

Abi ne yaptın adamı bildiğin gomdun bırak cevap yazmayı
Okuyamaz bile ;)

  #30  
Alt 01.12.20, 18:41
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 19.04.20
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 677
Etiketlendiği Mesaj: 44 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
bwheel11 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Su ayeti okudugunu soyleyen ve kendine muslumanim diyen insanlar hala benim mezhepim en dogru mezhep diyorlar. Simdi cok sevdikleri guya hak olan 4 mezhep mensuplari vakti zamaninda birbirinin kafasini kesiyordu, politik olarak yeter denildigi zaman durdu. Millet de atalarini neyin uzerinde bulduysa ona devam ediyor.

Bir kitap bu kadar cok okunup bu kadar az anlasilir gercekten insan hayret ediyor.
Güya hak olan mezhep 4 mezhep demiş. Yani 4 mezhebin hak olduğuna inancı yok. Bu adam mezheosşz değil sadece 4 mezhebe hak değil diyen yoldan çıkmış dini yıkıcılardan 4 mezhep mensupları vaktiyle birbirinin kafasını kesiyordu demiş. İftşra ve çarpırmaya bak. Çeşit öwşşt fikir ve uygulamalar çıktı onlar birbirinin kanını dökğyordu da 4 mezhep gelip ortalığı sulh etti . yine de batıl bidat mezhepleri çıktı. Bu 4 mrzhebşn dılınfa olanlar ehli sünnet değil . bidat ehli dini içerden yıkanlardır isksöa en büyük zarar. Harici Lee vehhabiler mutezile Kaderiye şia...72 fırka. Kurtulan tek fırka ehli sünnet olan 7 mezhep. 3 ünün tabisi pek kalmadı.
AZ DeMişiZ kardeşşm. Dini yıkan bu fikirler asırlar boyu

Konu Kapatılmıştır


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:28.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147