#1
|
||||
|
||||
Riyazatın Esrarı
Riyâzât'ın Havâs ve Esrârı
* AZ YEMEK* ( CÛ VEL KILLET-İ TAAM) Havâss ve İrfan isteklilerine, Nefsin daha en alt basamağından yukarılara yükselmek, Bitki ve Hayvan mertebesini aşmak ve nefsi terbiye ve ruhaniyet elde etmek isteyen kimseler için öncelikle riyazet şarttır... İnsan nefsini azdıran şeylerin en başında yemek ve içmede sınır tanımamak gelir.* Yemek ve içmekten başka bir şey düşünmeyen bir kimsenin ilmi az, sıkıntısı çok olur.* *Çünkü yemek ve içmeye mahkûm olanların başında bitki yani “nebât”, şehvetin emrinde olanların başında da “hayvan”, ilim ve irfan emrinde olanlar ise insan mertebesinde görülür.* Bu sebeple insanın amacı, süflî olan ve süflî duyguları harekete geçiren yemek ve içmek peşinde koşacak kadar değil, ulvî duygulara yardımcı olacak kadar yemelidir... Oruç’ta kendisini Hakk’a vermiş ve Allah için aç kalacak kimselerin yapacakları vazifenin belli bir zaman içinde formüle edilmiş şeklidir. Riyazette asıl amaçlardan diğerleri de nefsin ve bedenin isteklerini kesmek, azaltmak ve ona zor gelen şeyleri yaptırmaktır. Az yemek, mideyi doldurmamak, az uyumak ve bu suretle nefsi inceltmeye çalışmaktır. Riyazet nefsi hayra ve iyiliğe alıştırmaya çalışmaktadır. Riyazetten amaçta mideyi haramdan korumak çok yemekten ve haram yemekten mümkün derece uzak tutmaya çalışmaktır. Haram yemek büyük kötü davranışlara ve büyük günah içeren fiillerin çıkmasına sebep olur. Çok yiyeceklerde haram olma şüphesi yoğun olarak daha fazladır. O halde çok yemekle insanın haramlara düşme tehlikesi vardır. Öyle ki helal az az gelir; haram ise, sel gibi çok fazla gelmektedir. Bu İfade Hadiste de bulunur. Eğer ki helal yiyecek dahi çok yenilirse bu kişide bu sefer gönül bulanması, basiretsizlik, tembellik, israf ve küçük günahlar ortaya çıkmaya başlar… Ayrıca Çok yemekte çok yorgunluk ve zahmet vardır. Nitekim Onları kazanmak, hazırlamakta da, yedi türlü zahmet vardır." denilmiştir... Yemesi, hazırlaması, hazmı, def'i, ihracı, vakit kaybı, hastalık oluşması ve benzeri gibi vücudun lüzumundan fazla kilo alması vardır ki, bu sebeple kalbin etrafı yağ tabakasıyla kaplandığı için, rahat nefes alıp veremez ve kanda yağ oranı yükselir böbrekler vaktinden önce yorulur ve bozulur, vazifesini yapamaz olur. Daha sonra, mide sağlıklı halini kaybeder, büyür, elastikiyetini muhafaza edemez. Bütün bunların neticesi olarak da mide genişlemesi olur ki, yediklerini kolay kolay sindiremez; bu sebeple bütün vücudu rahatsız hale gelip mide ülseri denilen, mide veya kalın bağırsakta çıban da meydana gelir.*İşte bu saydıklarımız, belki de daha birçok rahatsızlıklar hep bu çok yeme ve çok içme neticesi meydana gelen zararlardır ve bu şekilde yemekte pişmanlık vardır. Bu sebeple, şehvetin talebi fazla şeyleri almaya ve istemeye insanı mecbur etmektedir. Hâlbuki helâline hesap, haramına da azâb olduğunu bilmeyen yoktur. . . Yemeğini azaltarak, helal olsa bile yiyeceğin fazlasından sakınmasıdır. Bu İnsanın ilahi muhabbete ve de ma’rifet yoluna yol almasını sağlar…* Riyazet yapmaya kalkanlar iyi bilirler ki, mideyi terbiye etmek diğer organları terbiye etmekten daha zor ve yorucudur. Mideye zarar gelmesi de çok sakıncalıdır. Çünkü diğer organlara güç ve kuvvet veren ve zayıflatan yine mideden başlar. Yani söz ve fiillerimizin tohumu midenin kontrolüdür. Öncelikle riyazet yapmayanların ve genelde mideleri tıka basa dolu yemekten kalkanlarda şu alametleri görürüz. Kalbi katılaşmış, kalbinin nuruna uzaklaşmıştır.* Bu Konuda Peygamber Efendimizin Bir Hadisi Şerifi Beyan Edilmiştir. "Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyiniz! Ekinleri çok suyun öldürdüğü gibi, muhakkak fazla yemekle de kalp ölür." Bahçede çalışanlar ekin ekenler ve çiçek yetiştirenler iyi bilirler ki, çok sulanan çiçek ve ekinler büyümez ve çürümeye başlarlar. Bunu çoğumuz biliriz ve insanoğluna örnek olarak bu tabiat olayını verebiliriz. Çok yemek ilim ve idrâki azaltır. Eğer dünya ve ahîret için bir şey dileyecek olursan, murâdın vuku buluncaya kadar bir şey yemezsen murâdın çabuk hâsıl olur. Çünkü Eskilerimizin Dedikleri Çok Doğru Bir Söz Vardır ki,* "Gıdanın buharı, akıl ve zekâya perdedir."*demişlerdir. Ayrıca ibadetin az olmasına yani bedenin ağırlaşıp uyuşmasına ve uykunun basmasına sebep olup, Havâss ve irfan talebine engel olup, leş gibi yatıp uyumasını sağlar. Hâlbuki ibadet bu yolun en önemli aracıdır ki, halvet, uzlet riyazet bunun benzini niteliğini taşımaktadır. Benzinsiz bir araç, barutsuz bir silah uzak mesafelere varamaz. Bu şekilde yapılan ibadetlerin tadının az olduğu düşünülecek ve ihlâs ile yönelecektir. Ebûbekr-i Sıddîk Radıyallahu anha minha buyurmuşlardır ki; "İslâm'la müşerref olduğum zamandan tâ bu güne kadar, kat'iyyen karnımı doyurmuş değilim, Rabbimin ibadetinin lezzetinden mahrum olmayayım kaygısıyla... O zamandan bu zamana kadar, kana kana su da içmiş değilim, likàsı iştiyâkından fetret bulmayayım kaygısıyla."* Ayrıca Kamil Bir Zatın Şu Doğru Sözü de Bize Bir İşaret vermektedir; "İbadetimin en lezzetli vaktini, karnımın çok aç olduğu zamanda bulmuşumdur." Mide tıka basa doldurulunca onun verdiği kuvvetle gözler günahlara yönelmeye ve haramlara bakmaya başlar, kulakları dedikodulara yönelir günah içeren şeyleri dinlemeye başlar, ağzı ve dili ise faydasız ve boş sözlerle etrafı yıkar dağıtır ve küfre girer, ellerini de başkalarına zarar vermek için kullanmaya başlar ve bu azgınlık artmaya başlar. Fakat mide dolu olmadığı zaman ve aç olduğu zaman, halsizlik ve güçten düşeceği için bunların hiçbirisini yapmayı düşünmez, düşünse bile içinden o gücü bulamaz. Az yemeyi adet eden ve hazır olana kanaat edenler, birçok Havâss ve kerâmetlere de ulaşırlar zîrâ başka türlü bu işin içinden çıkamazlar. *Riyazetin ise sayısız faydaları arasında şunlar sayılabilir:* Cesedinizin aksine ruhunuzu geliştirir, Letâiflerinize nur verir, kuvvet kazandırır. Sağlıklı bir beden, daima neşeli, kuvvetli bir hafıza, nurlu ve cilâlı ayna gibi bir kalp, hızlı anlama kabiliyeti, kıyamet açlığını hatırlamak, müslüman fakir aç kardeşlerini ve misafirlerini düşünmesi, ibadetlere devamlılığı, ibadetlerde huzur, ihlâs ve abdestin muhafazası... Öyle ki çok yiyerek içenin abdesti muhafazası da kolay olmamaktadır. Eğer az yediğinden yemek artarsa da fakir, aç kimselere vererek onların dualarını almaya da vesile olunabilir. Oysa çok yiyenler bunu yapmayı akıl edemezler kendi şehvetleri akıllarına perde olmuştur. Açlık aynı zamanda uykusuzluğu da getirir. Uzletin ve Halvetin sessizlik ve az konuşmaya nasıl sebep ise açlıkta uykuyu azaltır. Ayrıca Halvette konuşacak kimse olmadığı gibi, aç kimsenin de canı konuşmak istemeyeceği bellidir... Havâss ve İrfan isteklisi olan Mümin cesedinin aksine ruhunu terbiye edecek. Çünkü Cesedine ve tenine fazla düşkün olan insanların, kâmil ruha sahip olmaları düşünülemez. Ancak Allah’ın verdiği ölçüler içinde, Resul-ü Ekrem aleyhi’ssalâtü ve’sselâm’ın pratikte yaşadığı ölçüler içinde, siz bedeninize kısmen perhiz yaptırtarak, riyazet çektirdiğiniz nispette, ruhunuzda yücelik ve yükselme duymaya ve hissetmeye başlayacaksınız. Ve bu bakımdan da Resûl-ü Ekrem aleyhi’ssalâtü ve’sselâm, oruç tutmayı bu istikamette eli ağzı, kulağı-dili, dudağı bağlamaya sabrın yarısı demiş. *Ve sabra da dinin yarısı demiştir. Böylece orucu yani ağzını bağlamayı Allah için dinin çeyreği saymıştır. Buna göre Allah için oruç tutan bir insan dininin çeyreğini yaşıyor demektir. Geriye kalan ibadet ve itaatiyle, akidesiyle vesâiresiyle diğer üççeyreğini de yaşayacak Havâss yolcusu, mükemmel bir mümin ve Müslim haline gelecektir. Önemli Uyarı:*Siz riyazet yapacaksınız. Bunu yogiler gibi, mistikler, majisyenler gibi kendi bildiğiniz gibi yapmayacaksınız. Yerinizde riyazet yapacaksınız fakat yaptığınız şeyi Rabb’in emirleri dairesi içinde yapacaksınız. Onun içindir ki bir yogist yedi yüz sene aç dursa altı ay ağzına bir şey koymasa da Allah indinde fazilet ve meziyet adına bir adım ileriye atmış sayılmaz. Sizler riyazeti Rabb’in formüle ettiği, şekillendirdiği gibi yapacaksınız.*Özellikle şunu bilmelisiniz ki, meziyet ve fazilet ne aç durmaktadır, ne de önüne gelen her şeyi abur-cubur yiyerek karnını tıka basa doldurmaktır. Nitekim Kurân’da: "Yeyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allâh israf edenleri sevmez." buyrulmaktadır.* Kâfirlerin yemeğe düşkünlükleri hayvanlara benzetilir: "Kâfirler, dünyâda zevk peşinde koşarlar ve hayvanlar gibi yiyip içerler." Bu yüzden mutasavvıflar, yemeğin insanın kendisini taşıyacak kadar olmasını, insanın taşımak zorunda kalacağı bir dereceye ulaşmamasını şart koşarlar. Azgınlığın ve isyanın genellikle tokluktan kaynaklandığını, Firavun ve Karun'un isyanının tokluk sebebiyle olduğunu belirtirler. Müminler akşam yer, sahurda yer. Allah’ın emri dairesi içinde orucu yaptığından dolayı sevap kazanır, meziyet kazanırda Allah Celile Celaluhu; - “ Bu işi benim için yaptı, mükâfatını da ben vereceğim.” der. Hz. Peygamber ve ashâbının açlık ve oruca devamları tasavvuf ve tarîkat çevrelerinin bu konudaki dayanağı olmuştur. Nitekim Peygamberimiz (S.a.s.); "İnsanoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır.İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter."*buyurmaktadır. AZ UYUMAK (KILLET-İ MENÂM) Az uyumak, Allâh'a dönüşün ifâdesidir.*Çünkü uyku, organları tembelleştirir. Az uyumak kalbi cilalandırır, nurlandırır. Az uyumak, yukarda da belirttiğimiz gibi açlık ve az yemek sonucu elde edilebilmektedir. Çünkü tok karın, uykuyu artırır. Hz. Peygamber'in gelmiş ve geçmiş bütün günahlarının bağışlandığı, Kur'ân lisanıyla haber verilmiş olmasına rağmen, gece az uyuyup, kalan zamanı ibâdetle geçirmesi ve bunu şükredici bir kul olarak yaptığını ifâde buyurması düşündürücüdür. Çok uykunun genellikle çok su içmekten geçtiği kabul edilmektedir. Normalden fazla uykunun dimağı rutubetlendirdiğine inanılır ki, araştırıldığında doğruluğu da ortaya çıkmaktadır. Havâss ve İrfan isteklileri, az yemek ve az içmekle vücûttaki faydasız şeyleri dışarı atar; az uyumakla, hem bedene, hem rûha rahatlık verir. Tabiî ki bunda ölçü, vücûdun dinlenmesine yetecek bir ölçüdür. Yoksa vücûda eziyet olacak bir uykusuzluk değildir. Zira İslamiyet’te papazlık yoktur. Mutasavvıflarda ve Havâsslarda, yeme ve uykunun zaruret miktarı olması sayesinde gayb sırlarının açılabileceğini belirtmektedirler. Nitekim abdalların vasıfları sayılırken:* "Ölmeyecek kadar yemek, takat verecek kadar uyumak, zaruret olmadıkça konuşmamak" denilmektedir.* Kur'ân-ı Kerim'de geceleyin sıcak yatağından kalkıp Rablerine korku ve ümitle dua edenlerle, seher vakitlerinde uyumayıp istiğfar ile meşgul bulunanlar ve gecenin pek azında uyuyup sabahın erken saatlerinde istiğfar edenler övülmekte, uzun gecelerde tespih, geceleyin teheccüd namazı emredilmektedir. Ancak buradaki gece namazı, Hz. Peygamber hakkında vâcip, ümmeti hakkında sünnettir. AZ KONUŞMAK (KILLET-İ KELÂM) Konuşmak insanın terazisidir; fazlası ziyan, azı vakar ifâdesidir. Az konuşan kınanmadığı gibi, îtibârı da çok olur. Çok konuşmak ise utanç verici ve yüz kızartıcıdır. Dilini tutan kötülüklerden kurtulur. Lüzûmsuz konuşma kişinin ayıplarını ortaya koyar ve kişiliğini küçültür; dilini tutup kalbini söyletenin günahları az, kalbi rahat olur. . . Az konuşmanın fazîletini dile getiren bir takım âyet ve hadîsler bulunmaktadır..Nitekim âyetlerde ; "Ben Rahman olan Allâh'a söz verdim. Bugün hiçbir kimseyle kesinlikle bir şey konuşmayacağım." "Senin alâmetin üç gün süreyle insanlarla sâdece işâretle konuşmandır." buyrulduğu gibi, hadîslerde de "Susan kurtulmuştur." "İki dudağı ile iki bacağı arasındakine garanti verene cenneti garanti ederim." buyrulmaktadır.* Tirmizî'nin rivâyetine göre Ukbe b. Âmir, Resûl-i Ekrem'e kurtuluş çaresini sorduğunda şu cevâbı almıştı:* "Dilini tut, evin geniş olsun, günah ve hatâna ağla!" Allâh insana iki kulak, bir ağız verdiğine göre, insanın iki dinleyip bir söylemesi esastır. Kurân’ın ilk emri “ IKRÂ / OKU” olduğuna göre, konuşmak değil, ilme sarılmak gerekir.* Mevlânâ da Mesnevî'sine "Dinle" diye başlıyor, çünkü insanın konuşmaktan çok dinlemeye ihtiyacı vardır. |
#2
|
|||
|
|||
Faziletli bir konu ve oldukça değerli bilgiler içeriyor.Bütün üyelerimizin istifade etmelerini tavsiye ederim.Sağol @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] kardeşimiz.
|
#3
|
||||
|
||||
Sende sagol allah razı olsun
. |
#4
|
|||
|
|||
Çok teşekkürler allah razi olsun aciklayici ve net bilgileriniz için
|
#5
|
|||
|
|||
Allah razı olsun bu güzel paylaşım için.
|
#6
|
|||
|
|||
Şeytanın Kancası
Yahya aleyhisselam bir gün ıssız bir yere çekilmiş ibadet ederken kendisine İblis gösterilir. İblis elinde ucu çengelli bir tomar değnekle insanların yaşadığı yerlere gitmeye hazırlanmaktadır. Yahya aleyhisselam sorar: Ey İblis, elindeki o çengeller nedir? İblis Hak tarafından kendisine emredilmiş olduğu için doğru söylemeye mecbur kalır: İnsanoğlunu sapıtmama yarayan bazı şehevî arzular. Yahya aleyhisselam: Beni sapıtmakta kullandığın bir çengelin de var mı? diye sorunca, İblis: Hayır. Fakat bir defasında arpa ekmeğini biraz fazla yemiştin de, namaz ve zikir esnasında üzerine bir ağırlık çökmüştü, cevabını verir. Yahya aleyhisselam: Allah’a yeminle söylerim ki, bir daha midemi doldurmayacağım, buyurur. İblis: Ben de Allah’a yemin ederim ki, bir daha kimseye hilelerimi söylemeyeceğim diyerek yoluna devam eder. Tokluk, nefsin arzularını kuvvetlendirir, şeytanın dolaştığı damarları genişletir. Açlık ise nefsin kuvvetini kısar, ruha kuvvet verir. Mide, kalbe kasvet veren bir kaynar kazan gibidir. Midenin hazımla meşgul olup durması, kalbin ibadetlerden huzur bulmasına mani olur. Bu sebeple Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam başta olmak üzere güzel kul olma gayretinde olanlar tokluktan sakınmışlardır. |
#7
|
|||
|
|||
Emeğinize saglıkk güzel bir paylaşım olmuş
|
#8
|
|||
|
|||
Allah razı olsun
__________________
Herkesin bir dönüm noktası vardır çünkü Allah her kuluna yardım eder |
#9
|
|||
|
|||
Güzel paylaşım emeğinize sağlık
|
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Yâ Metîn Esması Havâs ve Esrârı | Mucella | Esmaül Hüsna | 14 | 05.12.22 02:15 |
Cinlerin Esrarı | reception | Kitap & E-Kitap | 17 | 21.09.19 10:53 |
Yâ Hasîb Esması Havâs ve Esrârı | Mucella | Esmaül Hüsna | 9 | 07.01.19 16:30 |
esmaül hüsnanın esrarı. | PARADOX | Esmaül Hüsna | 21 | 08.11.18 20:41 |
Yâ Mübdiü Esması Havâs ve Esrârı | Mucella | Esmaül Hüsna | 5 | 03.12.17 19:48 |