aŞk tarife sığacak kadar sığ bir his değildir
Bir gün Leyla çölde Mecnunu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim içimdedir, sen kimsin?” der. Leyla, Mecnunun ulaştığı mertebeyi anlar ve evine geri döner ve üzerinden fazla zaman geçmeden Leyla hayata gözlerini yumar... Mecnûn bir gün Leylâ' nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler; "Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez Cânânsuz cihân gerekmez." Der, kabri kucaklayarak ölür. Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd Rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye meleklere sorunca, derler ki: "Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."derler.
Bu mesnevide Fuzuli, dünyevi aşkı bir basamak olarak kullanıp onun üstünden maddeden ayrılıp tamamen ruha ait olan ilahi aşkı anlatılır.” Burada yar tabii ki âşık olunan sevgili, bu sevgili akla geldiğinde, kalem elden düşer, gözler görmez, akıl almaz bir hal, ateşin içindeki alevin üşümesi, aşklar her ne kadar kâğıtlara yazılsa da sığmaz. Kalpten kalbe giden gizli bir yol vardır. Bilinir, hissedilir, lakin görülmez. Aşk denilen bu duygu nasıl bir şey ki ele avuca sığmayan, hava da mı, su da mı, nerededir?
Bu kısa soruların cevabı; bedene yerleşmiş gönülde ve ruhtadır. Hangi aşk, aşıkını böyle bir bağlılıkta iken terk edebilir. Aslında aşk tarife sığacak kadar sığ bir his değildir. Bu sevdayı çeken bilir. İçine giren bu girdaptan aşkına ulaşınca çıkacağını zannetse de, öyle kolay kolay ne ulaşır ve ne de çıkar.
Bütün eşya ve akıllar, varlıklarını ve kudretlerini bir olan yaratıcıdan almışlardır.
|