|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
50 Yaşına Giren Bir Adamın Doğum Günündeki Duyguları
“Her gün ne kadar aptal olduğumu daha iyi anlıyorum. Aptal olmak normaldir. Ama ben 18 yaşındayken kendimi bir dâhi sanıyordum. Şimdi ise tam bir ahmak olduğumu fark ediyorum.”
1. “Deneyim, her türlü maddiyattan daha değerlidir.” 2. “Hayatınızda yapacağınız en önemli kariyer seçimi, eş seçiminizdir.” 3. “Parayla ilgili üç yetenek vardır: Onu kazanmak, elde tutmak ve büyütmek. Bunların üçü de birbirinden çok farklı yeteneklerdir.” 4. “Çocuk sahibi olmak korkunç bir şeydir. Ama çocuk sahibi olmak muhteşem bir şeydir.” 5. “Bu konudaki tüm bilimsel çalışmaları bir kenara bırakarak söyleyebilirim ki, sekiz saatlik bir uyku çok önemlidir.” 6. “Yiyip içtiklerinize dikkat edin ve her geçen yıl porsiyonlarınızı biraz daha küçültün. Yaş ilerledikçe ne kadar spor yaparsanız yapın bir faydası olmuyor.” 7. “İnsanların sizin hakkınızda ne düşündüğünü önemsememek için çaba sarf edin. Bu, benim için hâlâ çok zor ama öğreniyorum.” 8. “İletişim kurduğunuz herkesi sanki kendi çocuğunuzmuş ve yarın ölecekmiş gibi hayal edin. Böylece dinlemeyi ve nâzik olmayı öğrenirsiniz.” 9. “Öfke aslında gerçek bir his değildir; onu yaratan korkudur. Öfkelenmeden önce sizi korkutan şeyin ne olduğunu düşünün.” 10. “Her beş senede bir hayatınızda radikal değişiklikler yapın. Aksi halde hayat oldukça sıkıcı olabiliyor.” 11. “Her gün yaratıcılığınıza belirli bir zaman ayırın. Yaratıcılık bir kas gibidir ve onu geliştirmeniz gerekir. İlhâm ise içi boş bir kelimeden ibarettir.” 12. “Minnettarlık ve şikayet etmek/suçlamak gibi durumlar bir insanda aynı anda bulunamaz. Hangisini yansıtmak istediğinizi seçin.” 13. “Okumak, bir hayata sığdıramayacağınız kadar deneyimi öğrenmenizi mümkün kılar. Bol bol okuyun.” 14. “Hayatta en çok yapmak istediğiniz 25 şeyi listeleyin ve sizin için en önemli olan 5 tanesini bunlardan ayırın. Daha sonra kalan 20’yi çöpe atın ve unutun; çünkü onlar sizde yalnızca kafa karışıklığı yaratır.” 15. “Başarının %99’u çalışmak, %1’i ise yetenektir. Yetenek ateşleyici güç ise, çalışmak benzindir.” 16. “Sık sık komedi izleyin; hatta imkânınız varsa her gün izleyin. Çünkü gülmenin hastalıkları iyileştiren bir gücü vardır.” 17. “Yazarken, sanki canı çok sıkılmış bir insanla konuşuyormuşsunuz gibi düşünün ve her cümlenizle onun dikkatini üzerinizde toplamaya çalışın.” 18. “Isaac Newton kalkülüsü icat etti; fakat aynı zamanda simyaya da inanıyordu. Pek çok aptalca şey yapmadan zeki ve başarılı olmanız mümkün değildir.” 19. “Akışına bırakmayı bilin. Tüm problemlerinizi bugün çözmeye çalışmayın.” 20. “Ne kadar az şeye sahip olursanız, o kadar az şey size sahip olur.” 21. “Sizden nefret ettiğini bildiğiniz insanlarla karşılaştığınızda onlara bakın, ellerini sıkın ve içten bir tebessümle karşılık verin.” 22. “Kabalık etmek insana hiçbir zaman hiçbir şey kazandırmaz. Karşınızdakileri anlamaya çalışın ve istedikleri her ne olursa olsun bunu başarabileceklerini söyleyin.” |
#2
|
|||
|
|||
Güzeldi. nice yıllara tecrübe ettiklerinizle
|
#3
|
||||
|
||||
İhtiyacım olan bi kaç tanesini kazıdım kafama
.
__________________
El ele.. El Hakka.. |
#4
|
|||
|
|||
Dün akşam ki yorgunluğumun üstüne öyle derin uyumuştum ki,
Sabah olduğunu hissetmeme rağmen uyku semesi yatakta şekerleme yapmaya devam ediyordum. İçeriden Annemin sesi geldi: “Amanda benim güzel kızım uyanmış annesini mi selamlıyormuş.” Bir an irkildim. Dün gece erkek olarak uyuyup, sabah kız gibi uyanmış olamazdım. Mütemadiyen her sabah yaptığı gibi, Annem çiçekleriyle konuşuyordu. Onlarında bir canlı olduğunu anlayamayan benim için, çok saçma gelirdi bu sahneler. “O” her çiçeğini sularken, onlara bir şeyler söyler, hallerini hatırlarını sorar, açmayan çiçeklerine de serzenişte bulunurdu. Benim odamdaki çiçekleri de sulamaya geldiğinde, “Hadi kalk artık, alışverişe gideceğiz, bayramlık alacağız sana” dedi. Çocukken öyle heyecanlanırsın ki bu hâllere.. “Ne bayramlık mı? Yeni elbiseler, yeni ayakkabılar öyle mi? Yaşasın! O zaman yakında Isparta’ya gidiyoruz.” Mutlu ve heyecanlı bir tebessümle “evet” dedi Annem. Annemle otobüse binip Ulus’a gider, oradaki bütün mağazaları gezerdik. Tezgâhtarlar bizi görünce heyecanlanırdı. “Buyur abla yardımcı olalım.” Bir diğeri “Yenge ne bakmıştınız?” “Oğlana kot alacağız.” “Tabi kaç beden.” “Bedene gerek yok üstüne tutalım ben anlarım.” Farklı modelleri üzerime tutar ve son kararı Annem verirdi. “E anne büyük değil mi bu kot, bir deneseydim.” “Oğlum devamlı büyüyorsun zaten, neyini deneyeceksin, üstüne olur bu, paçalarını kıvır bakayım. Kıvır kıvır 2-3 kat, belini de kemerle sıktık mı oldu bitti işte.” “Ya anne niye boyuma göre almıyoruz” Annem hafif sinir yapar: “Geçen sene aldıkta ne oldu, düdük gibi kaldı sonunda.” “Ayakkabımı da büyük almayacaksın değil mi?” “Ayaklarında büyüyor oğlum, önüne pamuk koyarız.” “Annecim hiç eskimeyecek mi bunlar” “Sen sokaklarda dolap beygiri gibi koşmaz, top oynamazsan eskimez.” “Bu yeni kotla top oynarsan zaten seni gebertirim, düşünce dizlerin deliniyor, kotlarını yamamaktan bıktım.” “Anne gömleklerimi sen dikiyorsun zaten,” “Bu kotun üstüne bir tane de tişört alalım mı?” “Bakarız…” Bakarız diyorsa, kafasında hiç planlamamıştır böyle bir alışverişi ama yine de kıyamaz oğluna, “Anne” vicdanıyla üzerime tutardı farklı tişörtleri. “Hiç boşuna o beyaz tişörtlere bakma, Oynarken kuduruyorsun, yağır gibi kirletiyorsun, yakalarını kolalamak zorunda kalıyorum. Siyah, lacivert renkte alalımda bari kir götürsün.” “Tamam Anne..” Annem seneye de bayramda giyebileceğim şekilde, kotumu, tişörtümü, ayakkabımı almıştı. O hep bir sene sonrasının bütçe planını yapar, ona göre harcamalarını gerçekleştirirdi. Annem kıyafetlerimi hiç Kızılay’dan almadı, belki de alamazdı. Bütçemize uygun mağazalara gittik her zaman, çapımız belliydi. Arkadaşlarımın kotlarına bakıp imrenirdim, onların ki yabancı marka 501 falan, boyuna göreydi, tişörtleri alacalı bulacalı gösterişliydi. Benimkiler ise markasını hiç duymadığım yurdum malı, yerli malıydı. Isparta’dan Ankara’ya dönüşlerimizde Annem taksicilerle hep kavga ederdi. Çünkü bizden ekstra bagaj parası isterlerdi. Bu taksici abiler de kendilerine muhtaç kalındığını anladıkları an’da, Egosu, pardon bi tarafı tavana vurmuş, öncelikli derdi, gideceğimiz mesafe olan ilginç tiplerdi. “Abla yannız ne tarafa gideceniz?” “Yukarı ayrancı” Gideceğimiz mesafeyi duyduktan sonra nazlı, niyazlı taksici abimiz cevap verir: “Abla sıra öndeki arabada” diyerek Annemi durduk yere sinir harbine sokarlardı. Hâlbuki biz valizlerimiz dışında bidonlarda, dolmalık yaprağımızı, peynirimizi, tarhanamızı, reçelimizi, salçamızı, kutularda ise elmamızı, üzümümüzü getirirdik. Annemin memleket özlemi bu sayede bir nebze de olsa diner, tüm yıl boyunca da bu gıdalarla beslenirdik. Toz şekeri, patatesi, soğanı, pirinci ise toptancılardan çuvallarla alırdık. Balkondaki dolabımızdan ihtiyacımız oldukça kullanırdık. O zamanın evlerinde şimdikiler gibi ayrı bir kiler odası ne yazık ki yoktu. Herkes yiyeceklerini balkona koyardı. Kışın soğuk günlerinde eskimiş battaniyelerle bu yiyecekler donmasın diye üzerlerini örterdik. Babam bir “darbe” olsa, “evden hiç çıkmadan 6 ay yaşayacağımız erzakımız var ”derdi. Duyduklarıma bir anlam veremez, aval aval babamın suratına bakardım. Babam ise dışarıya korkudan günlerce çıkamadıklarını, işe gidemeyip, ekmeği, şekeri, gaz yağını saatlerce kuyruk bekleyerek aldıkları zamanı anlatırdı. Bu “darbe” nasıl bir şeydi... İnsanların beyninde, kalbinde nasıl bir yara bırakmıştı böyle.. O yara zaman içerisinde belki geçmiş ama kabuk bağlamıştı. Ve o kabuk hiç düşmedi zihinlerinden… Ve o kabuk belki kaç insanı öldürdü, kaç insanı sakat bıraktı ve kaç insanın yüreklerini incitti… Şimdi bakıyorum da yıllar çok çabuk geçti benim için.. Annem artık emekli maaşıyla kendine Kızılay’dan istediği gibi kıyafetler alabiliyor. Babam eminim biz olsak yanlarında, gene çuvalla alırdı bazı yiyeceklerimizi ama artık taşıyabileceği ölçülerde alıyor. Ben mi? Boyuma göre kotlar alabiliyorum çok şükür… Çocukluğumda benim zihnimde “derin darbe” yaratan meseleler ne kadar da basitmiş!.. O zaman ki hayatın zorluklarını, yokluklarını anlayamayıp, gereksiz şeylere özenip, gereksiz yere üzülmüşüm. Ben, o zamanlar çocuksu bir heyecanla “yeni kıyafetler” düşleri kurarken, Annem o alışverişlerimizde hiç kendine bir şeyler almadı. Ucuz kumaş pazarlarından aldığı kumaşlarla kendine elbiseler dikti. Mesele ne biliyor musunuz bu hayatta? Doğru olmak, dürüst yaşamak, tutumlu olmak… Ayağını yorganına göre uzatıp yaşamak belki de… Çapını bilmek, Ama o çemberin içinde her zaman mutlu olabilmek, mutlu kalabilmek.. Bugün yaşadığım ve sahip olduğum tüm güzellikler, bu insanların zamanında kendilerine alamayıp bana aldıkları şeyler ve hayatıma kattıkları değer sayesindedir. Hepinizi çok seviyorum, sizler benim güzel ailemsiniz!..
__________________
Biraz üzgün ve Ömer öfkesinde biraz öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz.. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Hadimlerin Hüddamların Duyguları Var mı? | Och | Sorularınız | 18 | 10.09.22 22:23 |
Hipnoterapi Olumsuz Duyguları Temizler | SiLence | Hipnoz & Bilinçaltı | 5 | 26.07.20 21:51 |
22 yaşına kadar liseden mezun olmayanların gideceği yer belli oldu | Cennet | Haber & Siyaset | 1 | 14.09.19 21:46 |
Allahın duyguları vardır demek? | Hal | Tasavvuf Sohbetleri | 2 | 20.06.19 10:22 |
Cuma Günündeki İcâbet Saati | Mucella | islam & islami Konular | 7 | 02.12.18 23:36 |