|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Kadınlar insandır, bizler insanoğlu (8 Mart)
Rabbimiz'in biz erkeklere emanet ettiği Eş gibi, Anne gibi güzel değerleri Büyük Üstad, Gönül Adamı Rahmetli Neşet Ertaş ne güzel özetlemiş;
"Kadınlar insandır, Bizler İnsanoğlu" Dileğim şudur ki; Özgürlük adı altında kadınları köleleştirmeye dayalı kurulan bu kahrolası sistem bir an önce kökünden kurusun... "Kadın her işi yapar!" Bu slogan ile çıkış yapan sömürü sistemi ne yazık ki her kulvarda kadını kullanıyor. Doğru, Kadın her işi yapar lâkin yapmamalı! Kafeler, Fabrikalar, Kahveler, Yemek sektörü, Eğlence Sektörü... Kadının yeri buralar değil! Hiçbir kadın, evinde çocuğuna dahi yemek veremiyorken gecenin 3 buçuğunda elin herifine bir fabrikada yemek vermemeli! Hiçbir kadın, ağır sanayi çalışan bir fabrikadaki işçinin kaldırdığı 30 kiloluk profil demirlerini kaldırmamalı! Hiçbir kadın, evinde eşine ve çocuğuna ilgi göstermeyen şerefsizlerin masasında eğlence unsuru olmamalı! Hiçbir kadın, erkeklerin bile iş bulduğu anda pılını pırtını toplayıp kaçacağı benzin istasyonlarında tüm gün gasp edilme endişesi altında 'pompacılık' yapmamalı! Hiçbir kadın "ağır sanayi" olarak faaliyet gösteren bir fabrikanın, işçisine düşük maaş vermesine bir unsur olmamalı... Sonuncusunu anlamadınız değil mi? Anlatayım: Mekanik ağırlıklı çalışan fabrikalar genellikle "ağır sanayi" olarak belirtilir. Buralarda işçilerin maaşları diğer sektörlere göre daha yüksektir. Fakat bazı uyanık patronlar yüksek maaş ödememek için fabrikanın statüsünü HAFİF SANAYİYE çekmek ister. Bunun için ise sistem şunu yapmasını gerektirir; KADIN İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK! Sonra ver elini ÖZGÜRLÜK! Fabrikada araç yükleyeni mi ararsın, demir doğrama yapanı mı ararsın, profil taşıyan mı ararsın... Reklamlarda ne güzel izliyoruz değil mi? Kadınlar şen şakrak. Keşke hep öyle olsa... Ama kahretsin ki olayın bir de bu yanı var. Özgürlük diyerek evden çıkarılan milyonlarca kadın, gecenin bir yarısında 30 kiloluk demirleri kaldırıyor, gündüz uyku uyumuyor, çocuğuna bakamıyor, gecenin bir yarısı evde uyuması gerekirken elalemin herifine yemek koyuyor, milletin pis egosu ile uğraşıyor. Leş ağzından çıkan kaşığı yıkıyor. İş yapmayan kahvelerde, restoranlarda, düğün salonlarında sırf müşteri çekmek için kadın garsonlar kullanılıyor. Ha keza organizasyon ve anket şirketleri müşteri çekmek uğruna genç kızları kullanıyor! Kimse safa yatmasın. Bunlar bizim gerçeklerimiz... Rabbim hiçbir anneyi, hiçbir kadını böyle yerlere muhtaç bırakmasın... Ekranda herşey güllük gülistanlık lâkin kamera arkasında işler bambaşka... Hergün binlerce kadın iş yerinde patron veya iş baskısı / stresi yüzünden bir köşede ÖZGÜRCE ağlıyor... "Dünya tek, biz hepimiz" diyor reklamda. Peki bu saydıklarım sizden değil mi? Doğru ya... Onlar makyajsız... (8 Mart) |
#2
|
||||
|
||||
Yıllar önce İzmir Kadınlar Hapishanesi' ndeki mahkum kadınlara akşam dersleri verilmesi kararlaştırılmıştı .
Bir gün milli eğitim müdürü'nün odasına zayıf, ufak-tefek bir genç kız girdi. - Ben bu dersleri memnuniyetle kabul ederim, efendim, dedi. Müdür şaşırmıştı. Karşısındaki genç kız, okuldan yeni çıkmış, üstelik, son derece de hassas bir insana benziyordu.Müdür bir kez daha hapishanedeki tipleri gözünün önüne getirdi. Olacak şey değildi! Lakin düşüncesini belli etmedi. - Peki, hoca hanım, dedi. Bu işle meşgul olacağım. İki hafta geçmeden, genç kız, soğuk ışıklar altında hapishane koğuşundaki akşam derslerine başlamıştı. İşi bittikten sonra, ince pardesüsünün yakasını kaldırıyor, süngülü nöbetçilerin, zincirli kapıların arasından geçerek sokağa çıkıyor ve hızlı adımlarla evine koşuyordu. Hapishane müdürü de, milli eğitim müdürü gibi, hayretler içinde idi.O kavgacı, o geçimsiz mahluklar, genç öğretmeni hem sevmeye, hem saymaya başlamışlardı. Kadınlar hapishanesin de ilk defa böyle bir hava esiyordu. Fakat işinde inanılmaz bir başarı gösteren kızın, bir süre sonra acayip bir suçla adliyeye götürüldüğünü görüyoruz.Hakkındaki isnat: Misyonerlik.Gittikçe kabaran dosyalar, hep misyoner öğretmenden bahsediyordu. Neler de neler yapmamıştı ki: Kadınlar hapishanesi derken Kinder Garten Teşkilatında çalışmalar, çocuklara iyi insan olmak etrafında bir takım telkinler. Bütün bunlar misyonerlik denilen şeyden başka ne idi? İş o kadar dallanıp budaklandı ki, Atatürk meseleyi merak etmişti. - Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz, dedi. Bütün bir gece o dosyayı inceledikten sonra, ertesi günü öğretmen [Sıdıka] Avar'ı yanına çağırttı.Genç öğretmen Atatürk'ün karşısına çıktığı vakit bir yaprak gibi titriyordu.Atatürk, bu ufak-tefek kıza hayretle baktı. - Misyoner öğretmen sensin, öyle mi? diye sordu. Avar şaşırmıştı. Yavaşça, - Efendim, ben öğretmen Avar, diye fısıldadı. Atatürk, o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle şunları söyledi: - Hayır, sen misyoner Avar'sın. Bana, senin gibi misyonerler lazım. Ondan sonra da Atatürk fikirlerini açıkladı: - Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla kazanılabilirdi. Genç öğretmen doğuya gidecekti. Oradaki genç kızlar, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı. Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti. Sonra bu çocuklan birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti. Sözlerinin sonunda: - Git, memleketin içine gir, dağ köylerine uzan, orada bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin , dedi. Genç öğretmen, içi içine sığmaz bir halde Atatürk'ün yanından çıktı.İşte yıllar ve yıllardır Avar, doğu illerinden birinde Kız Enstitüsü Müdürlüğü'nde bu inanılmaz işle meşguldür. Şimdi Elazığ, Tunceli, Bingöl çevrelerindeki halk, bu ufacık-tefecik kadından bir azize gibi bahseder. Onun hakkında iki yüze yakın mani, masal, ve çocukların dilinde sayısız avar şarkıları vardır. O, yol vermez, geçit tanımaz dağlara at sırtında tırmanır, dağ köylerinden, çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp okuluna götürür. Avar, doğu'da gerçekten inanılmaz bir isimdir. Dağ tepesindeki köylere bu masal kadını, öğrenci toplamak için gittiği zaman köylüler, - Kızımı da götür, Avar, diye atın üzengisine yapışıyorlar. Şehre, Avar'ın okuluna gelen kızı, bir kere de üç-dört yıl sonra görünüz. Ben, bu mucizeyi orada gözlerimle gördüm. (Hayat Dergisi 1957)
__________________
Yarına kaldı şarkılar aman Bu yaraya deva değil zaman Ateş düştüğü yeri yakar Bu düzeni bozuk dünya yalan.. |
#3
|
|||
|
|||
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ NASIL ORTAYA ÇIKTI?
8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 120 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı. 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. Ülkemizde ilk kez 1921 yılında kutlanmaya başlanmıştır.Lakin bu kadar acı içeren birşey şimdi nasıl kutlamaya ve ticaret dünyasının bir oyuncağı haline geldi anlayamıyorum.Dünyanın neresinde olursa olsun kadınlar ve çocuklar mutlu değilse,ve insani haklara sahip değip değilse kutlamaya değer birşey var mıdır acaba ? . |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Uyuyan insan, aynaya baktığında süsünü püsünü gören insandır | akin22 | Tekamül & Kozmik EnerJi | 0 | 04.01.22 16:08 |
şaban ayı ne zaman giriyor 13 mart akşamı mı 14 mart akşamı mı ? | feraset045 | Sorularınız | 3 | 13.03.21 19:35 |
Ey insanoğlu | Modern Sofi | Güzel Sözler & aŞka Dair | 0 | 31.12.20 13:56 |
8 mart kadınlar günü | Parabellum | Sizden Gelenler | 7 | 09.03.20 10:29 |