Kibir ve Tevazu - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Serbest Bölüm > Off Topic > Sizden Gelenler

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 25.05.17, 10:16
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,484
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Kibir ve Tevazu

Kibirli insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz, ne hissediyorsunuz? Sizde saygı mı uyandırıyorlar? Ya da hayranlık mı? Yoksa onların gerçekten üstün insan olduklarını mı düşünüyorsunuz? Ya da eşi bulunmaz biri olduklarını mı?

Bunu okuyan hemen herkes hayır böyle hissetmiyorum veya düşünmüyorum diyecektir kuşkusuz. Peki o zaman bu insanların kibirlerini kim besliyor? Mutlaka bu kibrin büyüsüne kapılmış, karşısındakini hakikaten üstün biri gibi gören, ona itaat ve sadakâtini göstermek için olağanüstü bir çaba ve teslimiyet içinde olan, bunun karşılığında başı okşanıp da korunup kollandığını, sevildiğini düşünerek ruhsal bir doyum bulan birileri her zaman vardır ve bunlar kişinin kibrini cilalamaya devam ederler.

Başkalarını kendinden aşağıda gören, kendini hemen her konuda bilgili ve yeterli sanan, üstün meziyetlerle donatılmış olduğuna inanan, hiçbir koşulda hata yaptığını kabul edemeyen, başkalarına ilgi ve yakınlık göstermeği bir lütuf sayan, bulunmaz hint kumaşı çakması bu zavallı zatlar; aslında içten içe derin biçimde yaşadıkları değersizlik korkularını bu kibirleriyle yenmeye çalışan sahte VİP’lerdir.

Bir çok insan herhangi farklı nedenlerle, -iştigal alanlarıyla ilgili olmak kaydıyla-çok önemli kişi (VİP) tanımını gerçekten hak ediyor olabilirler. Ama bunlar da insan olarak (kul) olarak kimseden daha önemli, daha değerli değildirler. Belli bazı konularda başkalarına oranla fark yaratacak bazı üstün yetenek, bilgi veya birtakım özellikleri, onların toplumsal arenada öne çıkan, daha önemli ve özel biri olma tanımlamasının içeriğini oluşturabilir.

Yine de bu gerçek fark yaratan önemli özelliklere sahip kişilerin önemli bir kısmı bu özelliklerini mutlak bir üstünlük gibi görmeden, bunu başkalarına karşı bir tahakküm, bir tepeden bakma, kendine tabii olmalarını bekleme, sürekli ayrıcalıklı bir muamele ve özel ilgi bekleme gibi tutumlara dönüştürmeyen, kendilerini bilen alçakgönüllü (mütevazı) insanlardır.

Bu mütevazı kişiler, muhatap oldukları insanların, sosyal, ekonomik, mesleki veya maddi eksikliklerine, güçsüzlüklerine bakmadan onları insan olarak kendilerine eşit bireyler olarak görür ve öyle davranırlar. Bazı dünyevi kriterlere göre kendisinden aşağıda olan insanları hor görmezler. Kendi bildiğini mutlak doğru gibi görüp farklı düşünenleri dışlamazlar, saygı gösterirler. Böylece gerçek manâda saygı ve sevgi duyulan insanlardır. İnsanlar onların bu tevazûsu karşısında bazen şaşkınlık bazen de güvensizlik yaşarlar çok kez.

Çünkü bu kişileri eğitimleri, sosyal ve ekonomik seviyeleri, ünlü veya popüler olmaları gibi nedenlerle gözlerinde fazla büyütmüş, kendileriyle eşdeğer olmadıkları algısına kapılmışlardır. Bazıları kendi ezilmişlik duygusunu telafi etmeye çalışırken bu alçakgönüllülüğü, bu tevazûyu suistimal etmeye çalışabilir. Kendini bilmezlikle tanımlayacağımız bu davranışlar tevazû gösteren kişinin kırmızı çizgilerine dayanınca hoşgörü ortadan kalkabilir ve bazı hoş olmayan sonuçlar da doğurabilir tabi. Bu tip insanlara karşı alçakgönüllü olurken ölçülü olmakta yarar var tabi. Kendi eksiğini kusurunu görmek de bir insani gelişim konusudur ve bu bazı kişiler bundan yoksun olunca, biraz alçakgönüllülük gösteren kişilerin bu tutumlarını fırsat bilerek onlarla kendini eşit görmenin tadıyla kantarın topuzunu kaçırabilirler.

Dolayısıyla kendini başkalarından gerçekte olduğundan daha önemli ve üstte görme algısı aslında kişilik psikolojisi açısından normal kabul ettiğimiz bir durum da değildir. Hatta bir çok bakımdan bir kişilik bozukluğu olan narsisistik kişilik bozukluğu ile de örtüşmektedir. Fakat her ne hikmetse kibirli insanlar bir şekilde kendilerine inanan bir teba bulmakta da pek zorlanmazlar. Belki de ulaşılmaz, yetişilmez ve üstün görünmek bir tür cazibe yaratıyor ve insanların bir kısmını çekiyor, o kibirli kişinin nezdinde onlar da kendilerini daha değerli hissediyorlar. Psikoloji açısından pek de sağlıklı olmayan bir durumdur tabi bu, ama kimin umurunda, alan memnun veren memnun durumu var bir nevi.

Özetle bakarsak, çoğu felsefi yaklaşımlar, ahlak öğretileri, dinler, bilim hepsi kibrin kötü bir şey olduğunu söylüyor, tevazûyu, alçakgönüllülüğü öğütlüyor ama yine de vazgeçiremiyor bu kibirli insanları kuruntularından. Ne hikmetse..

Biz yine de hatırlatma, ve naçizane uyarma görevimizi yapalım, alan alır almayan Kaf dağında kalır. Bırakın yeryüzündeki diğer tüm referansları, bize en yakın olana, Kur’an’a bakarsak örneğin; “…şüphesiz Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez” diyor Nisa suresinde, veyahut “.. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin” diyor kutsal kitap İsra suresinde, anlayana tabi. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de diyor ki, “kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez”. Kibirli insanlar cennete girmenin başka bazı yollarını biliyor olmalılar. Ya da belki kendilerine cenneti de inşa etmeyi düşünüyor olabilirler!

Mevlana’nın Mesnevi-i Şerif’inden kibri ve tevazûyu irdeleyen kısa bir hikayeyle bitirmek istiyorum, kıssadan hisse,

“Kendini beğenmiş bir nahiv (gramer/dilbilimci) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine. Kayıkçı, olgun ve alçakgönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu. Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir edayla sordu:

— Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın?

Kayıkçı:

— Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.

— Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..

Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı. Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:

— Efendim, yüzme bilir misiniz?

Bilgin:

— Ne yazık ki bilmiyorum, diye inledi.

O zaman kayıkçı:

— Vah vah dedi, şimdi ömrünüzün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize, benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.”

Alçakgönüllü tüm insanlara saygı ve sevgilerimle..

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 25.05.17, 11:26
Manevi
 
Üyelik tarihi: 07.04.15
Mesajlar: 1,133
Etiketlendiği Mesaj: 54 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Allah razı olsun güzel bilgi paylaşımı teşekkürler çok bilgili bir insan olmadım bu yaşıma kadar fakat hep mütevazi bir kişiliğe sahibim hiç kimsenin benden ne üstünlüğü var ne aşalıgı Sonuçta hepimiz bir insanız diye düşünüyorum seviye farkı olabilir fakat isteyen her insan aradaki o açığı kapatabilir haddini bilmek bir ayrıcalıktır diye düşünüyorum bu güne kadarda hiç haddimi aşmadım rabbimin verdiği bir özellik olmalı kibir yada tevazu @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] teşekkür ederimm

Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 01.06.17, 01:06
 
Üyelik tarihi: 16.11.15
Mesajlar: 1,489
Etiketlendiği Mesaj: 2 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Kainatta ilk önce işlenen en büyük günah KİBİR'dir....
Çöpten yemek toplayan adamla, yolda kağıt toplayan toplayan çocukla hepimiz eşitiz.
Ben "özelim" diyorsan o zaman konuyu tam anlamamışsın.
Evet herkes özeldir ama kendini başkalarıyla kıyaslayarak özel değilsin, sen kendin olarak özelsin.
Sen özelsen, herkes özel, seni özel başkalarını sıradan yaratmamış Rabbim.
Onurlarına göre davran insanlara, statülerine göre değil, çünkü yaratılan bütün canlıların onuru eşit.
Çırılçıplak geldik bu dünyaya, 5 metrelik bezle dönüşümüz.
Mevki makam para statü bunların hepsi dünya illüzyonu....

.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 11.06.17, 23:43
Manevi
 
Üyelik tarihi: 07.04.15
Mesajlar: 1,133
Etiketlendiği Mesaj: 54 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

KİBİR VE BELİRTİLERİ

Kibirli insan her haliyle belli olur. Giyim-kuşamında, yüz ifâdesinde, bakışında, başını dikerek kimseye bakmamasında, oturmasında, gerilip yaslanmasında, yürüyüşünde, kendisi otururken insanları ayakta bekletmesinde, ses tonunda…

Aslında kibirli insanın sergilediği davranışların hemen tamamı, belli bir seviyeden sonra psikiyatri bilimini yakından ilgilendiren anormal davranışlardan başka birşey değildir.

Ne yazıkki kâmil insanların haricinde az-çok, açık-gizli, herkeste kibir hastalığı mevcuttur.

Seyr ü sülûkla bu hastalık kalpten tamamen kazınmadıkça kurtulmak mümkün değildir.

Ancak bu hususta mücâhede etmekde farz-ı ayındır.
Kibri azaltmak bile büyük bir mücâhededir.

Bir müminin yukarıda sayılan anormal davranışlardan ve gizli kibirde
Kurtulup
kurtulmadığı, tevâzûyu kazanıp kazanmadığını İmam Gazalî (rh.a) şu belirtilerle ölçüyor:

Bir mesele üzerine konuşulurken hakikatin kendi fikirlerine ters olmasından rahatsız olmak;

Doğruları memnuniyetle, hoşlukla kabul etmemek kibrin belirtilerindendir.

Bu hastalığı yenmek için, âczini itiraf edip hakikati söyleyenleri takdirle yâd ederek teşekkür etmelidir.

Akranları ile bir ortamda bulunduğu zaman onları baş köşeye geçirmek ve kendi emsallerinin ardından yürümek ağır geliyorsa yine kibir var demektir.

Yoksul ve gariban insanların davetine katılmaktan ve arkadaşlarının işlerini takip etmekten zorlanmak da kibir belirtisidir.

Bütün bu durumlarda kişi kendini sürekli sınayarak kibrin tedâvisine ve tevâzûnun kazanılmasına gayret etmelidir.

Tevâzû ehli insanlar da her haliyle bellidirler. Onların tavır ve hareketleri kalbe huzur ve itimat telkin eder.

Muhatap oldukları insanlarda saygı ve sevgi meydana gelir. Böyle insanlarla oturup kalkmak insana zevk verir.

Söyleyene değil, söylenene bak

Başkalarına faydalı olabilmek için önce kendimizi ıslah etmemiz gerekir.

Fakat kendisinin ağır derecede hasta olduğunu bilmeyen gafil insan tedâviye ihtiyaç bile duymaz.

Herkesin kusurunu görür, onlardan yakınır, gıybetlerini yapar, ancak kendisini düzeltmek aklına bile gelmez.

Halbuki insanın kendi kusurlarını görmesi, onları araştırması ve bunun için başkalarının kendisini nasıl gördüklerine, gurur yapmadan kulak vermesi gerekir.

Bizi methedenlerden ziyâde yanlış ve isâbetsiz davranışlarımızı bildirenlerin faydası daha çoktur. Şeker yerine ilaç verenler bize iyilik etmiş olurlar.

Yanlış ve zararlı yolda gidene ‘iyi gidiyorsun’ demek, onu gaflete düşürmek ve zulmetmek olur.

Bu bakımdan
‘dikkatet,düşeceksin’
diyene kızmak yerine teşekkür etmek lâzımdır.

Yalnızca bizi sevip takdir edenlere kulak vermek hataya düşmemize sebep olur.

Çünkü dostumuz olanlar bizi güzel görür ve bizdeki kusurların hepsini fark edemeyebilirler. Dost olmadıklarımız ise nazarını kusurlarımıza diker. İthamlarında mübâlağa olsada, muhakkak bir hakikat payı vardır. Bu yüzden onların söylediklerindende istifâde etmelidir.

Hizmette tevâzú ve kibir

Aynı safta omuz omuza hizmet ettiğimiz kardeşlerimizle olan hukûkumuz, başkalarına kıyasla çok daha fazladır.

Allah’ın(c.c) dinine hizmet ederken Hakk’ın hatırı için kardeşlerin hakkına riâyet etmek, hemde hizmetin ahengini bozmamak üzere hertürlü nefsâni davranıştan kaçınmak gerekir.

Şâyet bizim yüzümüzden tek
birkişi bile dinden uzaklaşırsa, bunun vebâli çok ağırdır. Hz.Peygamber(s.a.v) Efendimiz’in buyurduğu üzere, açtığımız kötü bir çığırdan yürüyenlerin ve onların sebep olduğu başka kişilerin günahlarının bir mislininde bizim hesabımıza kaydolma tehlikesi vardır.

Aynı şekilde hidâyetine vesile olduğumuz kişilerin ve onların sebep olduğu insanların,
iyi âmellerinin bir mislide bizim defterimize kaydolabilir.

Şayet din adına hizmette kendi isteğimizle bir vazifeye tâlip olur, sonrada onu nefsânî davranışlarla akâmete uğratırsak, Hz.Peygamber(s.a.v) Efendimiz’e kadar uzanan altın silsilenin mânevi birikimine zarar vermiş, bugüne kadar gösterilmiş olan çabalara darbe vurmuş oluruz.

Ayrıca o mübârek silsileyi oluşturan Zatların mânevi desteğini kaybetme ve cezâya müstehak olma tehlikesiylede karşı karşıya kalırız.

O yüzden enâniyet, benlik, riya, kibir ve çalımla hizmete tâlip olmamalıdır.

BuŞekildeYaptığımızı zannettiğimiz bütün hizmetler sonuç itibâriyle önümüzü tıkar.
Faydası bir tarafa, büyük zararlara sebebiyet verebilir.

Hizmet ederken
herşeyden önce kendimizi bir günahkâr olarak görmeli ve:
“Allah(c.c) dilerse benim gibi günahkâr bir insanlada dinini teyid eder” diye düşünmelidir.

Bu yolda âmelimiz ne kadar çok olursa olsun,meydana Şah-ı Geylânî (k.s)veya bir İmam-ı Rabbânî (k.s) edâsıyla girmemelidir.

Hatta yaptığımız hizmetleri herkes övüp takdir etsede, onların sözleri kendisinin hakir bir insan olduğu kanaatini değiştirmemeli,

Cenâb -ı Hakk’a el açıp: “Ya Rabbi hakkımda söylenen şu güzel sözleri dua olarak kabul eyle, ayağımı kaydırma, beni nefsimle baş başa bırakma.”
diye dua etmelidir.

Bütün hizmetleri yalnız Allah(c.c) için yapmalı ve kimseden takdir beklememelidir.

Şâyet kendisine bir teveccüh varsa bunu bir imtihan görmeli ve bu imtihanı kaybetme tehlikesini ciddiye almalıdır.

Aksi halde riyâ ya'da kibir girdiği için, hizmetleri boşa gider, hatta onlardan hesaba çekilir ve ayağı kayabilir.

Mümin hiçbir zaman fazilet ve meziyetlerini kendinden bilmeyip, Allah(c.c) tarafından olduğunu görmeli
ve her'an elinden alınabileceğini bilmelidir.

Kendisinin hizmete renk ve kuvvet kattığı zannından ziyâde, Allah(c.c) için hizmetin kendisine güzellik katacağını, fazilet ve meziyetlerin oradan geldiğini düşünmelidir.
Gerçek de budur.

Enâniyet tuzağı

Ulvî bir hizmette istihdam edilmek ancak bir lütuf ve himmet işidir.
Her türlü fazileti kazanmaya sebeptir. O yüzden hizmetle güzelleşenler güzelliğide inkâr etmemelidir.
Zira Bediüzzaman Hazretleri’nin belirttiği üzere, bu'da nimeti inkâr olur.
Bu noktada doğru
ve yanlış tavır şöyle örneklenmiştir:

Birisi sana gayet kıymetli bir elbise giydirse, sonrada: “maşallah ne güzelsin, güzelleştin” dese, sende: “hâşâ ben neyim, güzellik nerede” desen, nimeti inkâr ile,
o elbiseyi sana giydirene karşı nankörlük etmiş olursun.

Şâyet “evet ben güzelim” desen bu seferde gurur ve kibir yapmış olursun. Eğer;
“evet güzelleştim, fakat asıl güzellik elbisenin ve onu bana giydirenindir” dersen işte o zaman kibir ve nankörlükten kurtulmuş, hakikati söylemiş olursun.

“Ben yaptım, ben ettim, filana şöyle şöyle sohbet ettim de tövbe etti” benzeri benlik kokan bütün gizli imalar ve açık sözler İslâm itikadına uymaz.

Allah Teâla’nın inâyetini, başkalarının gayretlerini, büyüklerin himmet ve tasarrufunu gözardı edipde kendisini öne çıkarmak büyük
bir yanılgıdır. Özellikle gerçekten tevâzû ve mahviyet sahibi değilken öyle görünmeye çalışmak, kalbi öldürecek derecede tehlikeli bir benlik davasıdır.

Bunlar karıncanın ayak seslerinden daha gizli olan ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in “küçük şirk” olarak tarif ettiği, ümmeti hakkında en çok korktuğu şirk çeşitlerini hatırlatacak hallerdir.

Meziyet ve faziletlerinden bahseden, imâ eden, kendince büyük başarılarına ilgisizlikten rahatsız olanlar, din adına gayret ettiklerini söyleselerde,
tevâzû ve mahviyetten mahrum,
Allah’tan(c.c)uzak boş kimselerdir.
Böyle hizmet etmekten Allah’a(c.c) sığınmak icâp eder.

Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 09.08.18, 09:28
Och Och isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 23.11.17
Bulunduğu yer: Tuna Boyunda
Mesajlar: 6,316
Etiketlendiği Mesaj: 411 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış.

olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyormuş.

Durumu Hacı Bektaş Veli 'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi Dergahına gider ve aynı

durumu Mevlana 'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler. Mevlana 'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der:

- Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz, o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergahı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar. Hacı Bektaş da şöyle der:

- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez, bundan dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir der.

Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 28.03.22, 00:47
Skoda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 27.01.20
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,175
Etiketlendiği Mesaj: 18 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

TEVAZU
Tevazu, bir haldir. Hiç kimseye tepeden bakmamak ve hiç kimseden de kendini aşağı görmemek halidir. Tevazu sahibi olmak başkadır, tevazu göstermek başkadır. Tevazu göstermeye çalışmak, kibirdendir. Çünkü tevazu sahibi olduğunu göstermeye çalışan kimse, kendinde bir varlık, bir kıymet, bir değer olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Halbuki tevazu sahibi olan kimse, kendinde bir varlık görmez. Bu sebeple de, tevazu göstermeye ihtiyaç duymaz. Mahsul, ovadaki sulu ve yumuşak toprakta yetişir. Dağda, sert toprakta yetişmez. Hikmet de, mütevazı olanın kalbinde gelişir, kibirlinin gönlünde gelişmez. Bir kimse, başını yükseğe kaldırırsa, tavana değer ve yaralanır. Şayet bu kimse başını eğerse, o zaman tavan, ona gölgelik eder ve kendini de korur. Bu sebepten dolayı; “Kendini büyük gören küçüktür. Kendini küçük gören ise büyüktür” buyurulmuştur.

__________________
Ne senle yaşanıyor
Ne de sensiz oluyor
Şu garip bomboş dünyada..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
kibir, tevazu


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Kibir ve kendini beğenmişliğin kötülüğü Swordsfish islam & islami Konular 1 05.11.24 12:39
Kibir ! Astra islam & islami Konular 16 24.10.24 16:22
Kibir Belası havashavas islam & islami Konular 1 23.02.21 15:33
Cin ve ifrit Musallatının Sebepleri Devrimci Cin & Şeytan & Melek & Ruh 24 05.06.20 08:05
Kibir ve Ego Felaketi Aliye Kişisel Gelişim 9 02.08.18 16:43


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:03.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147