#31
|
|||
|
|||
Gebelik için uygun sex
İstemelerine rağmen gebelik elde edemeyen çiftlerden bazılarında altta yatan problem uygun zamanda ve yeterli sıklıkta ilişkinin olmaması, ya da uygulanan yanlış yöntemler gibi çok basit nedenler olabilir. Kadınların herhangi bir ayda gebe kalma olasılıkları %20-25 arasındadır. Çiftler bilgi eksikliği nedeni ile yaptıkları bazı davranışlar yoluyla bu olasılığı azaltabilirler. Kısır olduklarını düşünen bazı çiftlerde alınacak basit tedbirler ve uygulanacak çok kolay yöntemler ile hiçbir tedaviye gerek kalmadan gebelik elde edilebilir. Uygun zaman Gebelik isteyen çiftler için cevaplandırılması gereken ilk soru en uygun zamanın ne olduğudur. Düzenli adet gören kadınlarda yumurtlama genelde adet siklusunun 14. gününe denk gelir. (adet kanamasının başladığı günden itibaren 14. gün). Ancak yumurtlama tarihinde sapmalar olabileceği, ve sperm ile yumurta hücresinin kadın vücudu içinde yaşama potansiyeli göz önüne alındığında 9 ile 15. günler arasında gün aşırı cinsel ilişki olması gebelik şansını yükseltir. İlişkinin her gün önerilmemesinin sebebi erkeğin sperm kalitesini düşürmemektir. Her ilişkiden önce erkeğin en az 48 saat süreyle boşalmaması özellikle sperm sayısı düşük ya da sınırda olan erkekler için yararlıdır. Alınabilecek başka bir önlem de ilişkinin sabah olmasıdır. Boşalmanın olmadığı geceyi takip eden sabah erkeğin sperm düzeyleri en yüksek sayıdadır. Ancak bu ilişkiler yaşanırken "bugün mutlaka ilişkide bulunmamız gerekir" şeklinde stres yaratmak gebelik açısından olumsuz etki gösterir. Bu stresi gidermek için olayı kendi haline bırakmak veya egzersiz, yürüyüş gibi stres giderici faaliyetlerde bulunmak gereklidir. Unutulmamalıdır ki üreme sistemini yöneten bütün hormonlar hem fiziksel hem de ruhsal strese karşı hassasdır. Uygun Şekil Gebelik için uygun dönem saptandıktan sonra ikinci aşama cinsel birleşmenin şeklidir. Pek çok pozisyon gebelik için uygun ortam yaratmaz. Normal bir ilişki sonrası gebelik oluşabilmesi için spermlerin vajinaya uygun şekilde bırakılması ve vajinanın spermlerin rahim içine doğru ilerleyebilmesi için uygun pozisyonda durması gerekir. Bu şartları sağlayan pozisyonlar erkeğin üstte olduğu, kadın ve erkeğin yana doğru dönük olduğu pozisyonlar ile kadının diz-dirsek pozisyonunda olduğu şekillerdir. Erkeğin üstte olduğu durumda kadının kalçaları altına bir yastık yerleştirerek pelvisini yükseltmesi spermlerin doğru yönde ilerlemelerine yardımcı olur. Diz-dirsek pozisyonu ise özellikle sperm sayısı düşük olan durumlarda ek fayda sağlar. Oturur pozisyonda, kadının üstte olduğu veya ayakta olan cinsel ilişkiler gebelik elde etmek için uygun değildir. İnsanlarda cinsel ilişkinin amacı büyük ölçüde haz almak olmasına rağmen biyolojik açıdan primer amacı soyun devamını sağlamak yani gebelik elde etmektir. Bu amaç dışında birleşme doğada sadece insanda ve birkaç türde daha olmaktadır. Gebelik elde etmek isteyen çiftler bu nedenle ilişki esnasında bazı etkinliklerden kaçınmalıdırlar. Bunların başında oral seks gelir. Tükrük içinde bulunan birtakım enzimler ve bakteriler spermlerin dölleme kabiliyetini azaltır, hatta spermlerin ölümüne neden olabilir. benzer şekilde anal seks de sperm aktivitesi üzerinde olumsuz etki yaratabileceğinden bu tür ilişkilerden kaçınılmalıdır. Yine benzer mekanizma ile ilişki esnasında kullanılabilen kayganlaştırıcılar da sakıncalıdır. Özellikle petrol bazlı olan vazelin, masaj yağları gibi maddeler kesinlikle kullanılmamalı, mutlaka kayganlaştırıcı kullanılması gerekiyor ise su bazlı olanlar tercih edilmelidir. Gebelik arzulayan çiftlerin su altında veya içinde ilişkide bulunmaları vajen pH'ı bozulacağından sakıncalıdır. Sıcak su da sperm sayısı ve hareketliliğini bozacağından önerilmez. İlişki sonrası Eğer ilişki sonrası kadın hemen ayağa kalkarsa fazla miktarda meni dışarıya kaçacaktır. Spermler rahim ağzına ulaşacak yeterli zaman bulamadıkları için bu durum gebelik elde edilmesi açısından önemlidir. Gebe kalmak isteyen bir kadın ilişkiden hemen sonra ayağa kalkıp idrar yapmaya ya da yıkanmaya gitmemelidir. İdeal olan kalçalarının altına bir yastık koyarak 20-30 dakika kadar yatmasıdır. Erkek de meni kaçağını azaltmak için birkaç dakika kadar kendini geri çekmemelidir. Vajina dışarıdan kulanılan herhangi bir maddeye gereksinim duymadan kendi kendini temizleyebilen ve uygun ortamını yaratan bir organdır. Adet kanaması ve ilişki sonrasında dahi vajina sağlıklı kalabilmek için kendi önlemini alır.(Eğer ilişkiden sonra kötü bir koku duyuluyor ise bu enfeksiyonun belirtisi olabilir ve doktor kontrolü gerekir). Sadece gebelik isteyenlerde değil hiçbir kadında vajinal duş önerilmez.İlşiki öncesi yapılan duş vajen pH'ını değiştireceğinden gebelik şansını olumsuz yönde etkiler. Spermin yaşama şansı tehlikeye girer, ilişkiden hemen sonra yapılan duş ise spermleri ortamdan uzaklaştıracağından, şansı azaltır. Ayrıca duş, bakterileri kadın üreme sistemi içinde yukarılara doğru zorlayarak enfeksiyon ve dolayısı ile infertilite şansını arttırır. Özet Gebe kalmayı planladığızda 3 ay öncesinden korunmayı bırakın Gebe kalmak için en uygun zamanda gün aşırı ilişkide bulunun Gebelik için uygun dönemdeki ilk ilişkiden önce ve iki ilişki arasında erkeğin 48 saat boşalmamasının ideal olduğunu unutmayın Sabah erken saatte ilişkide bulunun Kayganlaştırıcı kullanmayın Hiçbir zaman vajinal duş yapmayın Vajinanın doğal duruşunu sağlayan gebelik için uygun pozisyonları tercih edin Alternatif seks yöntemlerinden uzak durun Su altında ilişkide bulunmayın ---------- Post added 19.02.17 at 02:26 ---------- Gebelik testleri amile olup olmadığınızı en erken anlamanın yolu gebelik testi yaptırmaktır. 4 günlük döllenmiş yumurta, insan koryon gonadotropini (hCG) denilen bir hormon salgılamaya başlar. Bu hormon vücut suyunda vücudun dokularına yayılır. Başlangıçta kanda bulunabilir, kısa bir süre sonra ise idrarda teşhis edilebilir. Gebelik testlerinin çoğu, kan örneğinden daha kolay alınan idrar örneği ile yapılır. hCG nin varlığını tespit etmek için birçok idrar tahlili tipi kullanılır. Çoğu, hCG ile bir hCG antikoru arasındaki bir reaksiyona dayanır. İlk reaksiyonun gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemek için ikinci bir reaksiyona ihtiyaç vardır. Bu genellikle bir renk değişimidir. Bazı kadınlar evde yapılan gebelik testlerini kullanmaktadırlar. Bu test paketleri çoğu eczaneden alınabilir. Çoğu, bir test tübünde idrarla karıştırılan bir solüsyon içerir. Belirli bir süre teste göre değişmek üzere birkaç dakikadan birkaç saate kadar geçtikten sonra, hamileyseniz koyu bir halka oluşur. Bazı markalarda, bir renk değişimi gebeliği belirtir. Gebelik testini evde yapmaya karar verdiyseniz, talimatları dikkatle izleyin. Ayrıca ister evde ister laborutuvarda yapılsın, günün ilk idrarını kullanırsanız gebelik testi daha doğru olur. İdrar testlerinin doğruluğu: Doğrulukları, karmaşık olabilecek talimatları ne kadar iyi izlediğinize çok bağlıdır. İlk kez kullananların ya da deneyimsiz kullanıcıların doğru bir test sonucuna ulaşmaları daha küçük bir olasılıktır ve hiçbir test kusursuz değildir. Ayrıca gebelik testleri, özellikle gebeliğin ilk günlerinde uygulandıklarında, hamile olduğunuz halde olmadığınızı gösterebilirler. Bunun nedeni, gebeliğin ilk zamanlarında hCG düzeylerinin düşük olması ve teşhis edilememesidir. Bu nedenle, herhangi bir gebelik testinin negatif sonuçları, pozitif bir sonuçtan daha az güvenilirdir. Evde yapılan gebelik testleri tarama testleri olarak kabul edilmelidir. Test sonucu negatifse ama gebelik belirtileri gösteriyorsanız, doktorunuza başvurun. Sonuç pozitifse, onaylaması ve doğum öncesi bakım için doktorunuza gidin. Hamileyseniz ve adetiniz 4 ila 7 gün geciktiyse, bir klinikte ya da doktorunuzun muayenesinde yapılan idrar testinin sonuçları dörtte üç oranında pozitiftir. Adetiniz 2 hafta geciktiyse, doğruluk oranı yüzde i00e yaklaşır. Evde yapılan gebelik testlerinin sonuçları, adetin gecikmesinden 10 gün sonra yapıldıklarında yüzde 95 oranında doğrudur. İdrara dayalı gebelik testleri en sık olarak kullanılmaktadır, ama bazı durumlarda, daha kesin olduğu ve hamileliği daha erken teşhis edebildiği için bir kan testi de uygulanabilir. Dış gebelik yumurtanın fallop tüpünde ya da rahim dışında bir yerde gelişmeye başladığı gebelik durumunda, idrara dayalı gebelik testlerinin negatif sonuçlarına karşın, kadında tüm gebelik belirtileri görülebilir. Bunun nedeni, yumurta rahimde olmadığı zaman HCG düzeylerinin yüksek olmamasıdır. Ancak kan testi daha hassastır ve gebeliği teşhis edebilir. Dış gebelik potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir durum olduğu için, bu bilgi annenin hayatının kurtulmasına yardımcı olabilir. ---------- Post added 19.02.17 at 02:27 ---------- GEBELİK VE BESLENME Hamile olduğunu yeni öğrenen kadınların pek çoğunda, en çok ilgi çeken konulardan birisi beslenme şeklinin nasıl olması gerektiğidir. Çoğu kadın bebeğinin gelişimi için doğru ve dengeli beslenemediğini düşünür. Hatta ilk aylarında kilo alamayan gebeler endişelenebilirler. Aslında bu endişe çoğu zaman gereksizdir. Çünkü bulantı ve kusmalar ile iştahsızlık problemleri ilk aylarda kilo almayı doğal olarak engelleyebilir. Kimi zaman hastaların eline çeşitli diyetler verilmekte ve belli beslenme programlarına zorlanmaktadırlar. Bazı gebeliğin özel durumları haricinde bu tür yaklaşımların hiçbir bilimsel geçerliliği yoktur. Kadınları korkutarak sevmedikleri veya tolere edemedikleri gıda maddelerini tüketmeye zorlamak kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Bu tür diyetler ancak konunun uzmanı diyetisyenler tarafından hastanın durumu göz önüne alınarak, doktorunun önerileri doğrultusunda ve kişiye özel olarak hazırlanabilir. Ancak yine unutulmamalıdır ki bebeğin büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel, zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve dengeli beslenmesiyle orantılıdır. Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini tamamlamış olması, besin depolarının yeterli olması ve yaşı, hem bebeğin hem de annenin sağlığını koruyacak en önemli etkenlerdir. Çünkü bebek, annenin besin yedeklerinden ve gebelik boyunca tükettiklerinden kendisi için gerekeni seçip alarak, büyür beslenir. Annenin günlük yaşantısını sürdürecek yeterli enerji ve besin öğelerini alırken doğal yollardan fazladan alacağı protein, enerji, vitamin ve mineraller hem kendisi hem de doğacak bebeğin sağlıklı olmasının garantisidir. Normal bir gebelik sürecinde annenin kendi gereksinimine ek olarak tükettiklerinin bebeğe aktarılması için annenin yaklaşık 10-12 kg alması yeterlidir. Bu artışı sağlayabilmek için gebelik öncesine göre bir gebe ek olarak günlük 20 gr. protein, 15-20 mg. demir, 500 mg. kalsiyum ve ortalama 300 kalorilik enerji alması gereklidir. Gebelikte sıklıkla tüketilmesi gereken besin öğelerine göz atalım. KALSİYUM Kalsiyum, bebeğinizin gebeliğin 8. Haftasından itibaren oluşmaya başlayan kemik ve dişlerinin gelişimi için gerekli bir mineraldir. Gebelikte, normalde gerek duyduğunuz miktarın iki katı kadar kalsiyum gereklidir. Çünkü gebelik boyunca diş ve kemiklerden sürekli bir kalsiyum eksilmesi olmaktadır. Kalsiyum açısından zengin besinler peynir, süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerdir. Ancak süt ürünlerinin yağ açısından da zengin olduğundan dolayı yağı alınmış süt ve yoğurdu tercih etmeniz daha doğru olacaktır. Brucella, tifo benzeri hastalıklardan korunabilmek için tükettiğiniz peynirin ve sütün hijyenik ve pastörize olmasına da özen gösterin. PROTEİNLER Gebelikte artan protein gereksinimi karşılamak için kırmızı ve beyaz et, süt ve süt ürünleri, yumurta, balık, kuru baklagiller(fasulye, mercimek, barbunya..) gibi proteinden zengin besinler önerilir. Proteinler, hayvansal ve bitkisel proteinler olarak ikiye ayrılır. Diyetlerde bitkisel ve hayvansal proteinler eşit oranlarda tüketilmelidir. Hayvansal gıdalardaki yağ mümkün ölçüde alınarak, etin yağsız şekilde tüketilmesi önerilir. Ayrıca balıkta proteinden başka bulunan omega 3- yağ asitleri de bebeğin zeka gelişimi üzerine olumlu etkili bir maddedir. Balık taze ve iyi pişirilmiş olmalıdır. C VİTAMİNİ C vitamini demirin bağırsaklardan emiliminde, vucudun hastalık etkeni mikroorganizmalara karşı immun(bağışıklık) direncinin arttırılmasında ve metabolizmamızdaki pek çok biyokimyasal süreç için gerekli bir vitamindir. Gebelikte C vitamini gereksinimi metabolizmanın hızlanmasına bağlı olarak artmıştır; ancak düzenli bir şekilde beslenen gebelerde hap şeklinde vitamin alınması önerilmemektedir. C vitamini portakal, limon, kırmızı ve yeşil biber, domates, çilek, greyfurt, karnıbahar, lahana, brüksel lahanası gibi pek çok taze meyve ve sebzelerde bulunur. Vücutta depolanmadığı için her gün belli bir miktar alınmalıdır. Uzun süre saklanan ve pişirilen besinlerde C vitamininin çoğu kaybolur. Besinleri tazeyken tüketmeli, iyi yıkanmış sebzeleri çiğ ya da az haşlayarak yemelisiniz. Ayrıca gebelere uzun süre beklemiş, doğal içerikli olmayan, konserve ve benzeri gıdalar da önerilmez. FOLİK ASİT Bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişmesi için özellikle gebeliğin ilk haftalardan itibaren folik asit alınması çok önemlidir. Vücutta depolanmadığı ve gebelik süresince normalden fazlasına gerek duyulduğu için her gün alınmalıdır. Taze yeşil sebzeler folik asit kaynağıdır, ancak uzun süreli pişirmeler ve uzun süre bekleyen gıdalardaki miktarını azaltır. En çok ıspanak, yer fıstığı, fındık, karnıbahar, kepekli ekmekte mevcuttur. Doğal gıdalar gebenin folik asit açığını tam olarak kapatamayacağından ötürü gebeliğin ilk haftalarından itibaren hap olarak dışarıdan alınması uygun olacaktır. Gebelerde folik asit eksikliğine bağlı bebeklerde nöral tüp defektleri(hidrosefali, spina bifida, anensefali) adı altında toplanan bir takım anormalliklerin ortaya çıkabileceği gösterilmiştir. Ayrıca bu gebelerde preeklampsinin (gebelik zehirlenmesi) daha sık geliştiği gözlenmiştir. Daha önceden folik asit eksikliği saptanmış veya nöral tüp defekt anomalili bebek doğurmuş kadınlar, gebe kalmayı düşündükleri tarihin en az 3 ay öncesinden itibaren folik asit alımına başlamalıdırlar. LİFLİ GIDALAR (Posalı gıdalar) Günlük beslenmenizin büyük bir bölümünü oluşturması gereken lifli (posalı) yiyecekler, gebelikte sık görülen kabızlığın ve bağırsak tembelliğinin önlenmesinde çok yararlıdır. Genellikle tüm sebze ve meyveler lif açısından zengindir. Her gün bolca yiyebilirsiniz. Kepekli besinler de lif içerir, ancak diğer bazı besinlerin bağırsaklardan emilimini azalttığından aşırı tüketilmemelidir. Lifli gıdalar en sık olarak kepekli ekmek, yulaf ezmesi, barbunya, kepekli makarnalar, kayısı, kuru üzüm, bezelye, pırasa, esmer pirinç, ahududu, kuruyemişte bol miktarda vardır. GEBELİKTE SIVI ALIMI Gebelik süresince bol miktarda su ve sıvı alımı sizin ve gebeliğiniz açısından son derecede yararlıdır. Özellikle bol su tüketimi idrar yolu enfeksiyonu, oligohidramnios(bebeğin amnion sıvısının normalden az oluşu), erken doğum eylemi, solunum yolu enfeksiyonları, kabızlık, ishal gibi pek çok durumda koruyucu veya tedavi edici olabilir. Gebelikte çay, kahve, kolalı içecekler ve kakao önerilmez. Çay içerdiği ‘tein’ maddesiyle demir eksikliğine yol açarken, diğer maddeler ‘kafein’ içerdiğinden ötürü bebek üzerine olumsuz etkide olabileceğinden dolayı önerilmemektedir. Maden suyu (soda) içilmesinin ise hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Yine tamamen doğal ve katkı maddeleri içermeyen bitki çayları da gebelikte içilebilir. Alkol, gebelikte kullanıldığında bebekte ‘fetal alkol sendromu’ olarak tanımlanıp, zeka geriliği ve bir takım yapısal anormalliklerle kendini gösteren problemlere yol açtığından ötürü kesinlikle zararlıdır. Gebelikte gereksiz kalori tüketimini de kısıtlamak gereklidir. Unutulmamalıdır ki, önemli olan annenin karnının yağ bağlaması değil içerideki bebeğin sağlıklı ve uygun gelişimidir. Bu yüzden kek, bisküvi, reçel ve meşrubat gibi temel besin öğelerinden yoksun şekerli yiyecek-içeceklerden mümkün olduğunca kaçınmak gereklidir. Ayrıca yağlı kızartmalar yerine haşlama türü gıdalar tercih edilmelidir. Aşırı tuzdan da kaçınmak uygundur. Özellikle son aylarda aşırı tuzlu yeme ile vucütta ödem artabilir, tansiyon yükselebilir ve kendinizi daha rahatsız hissedebilirsiniz. Hangi besin kaynakları ne işe yarar? Et, yumurta, kurubaklagiller: Beyin, kas, kemik ve dişlerin gelişimi ve kan yapımında görevlidir. Protein ve demir gereksinimini karşılarlar. Süt ve süt ürünleri: Kemik, diş gelişimi ve büyüme ile görevlidirler. Protein ve kalsiyum kaynağıdırlar. Sebze ve meyveler: Büyüme ve gelişme için vitamin ve mineralleri sağlarlar. Tahıllar: Kalori ve B grubu vitaminleri içerdiklerinden büyüme ve gelişmeye için önemlidirler. Yağ ve şekerler : Sadece enerji içerirler ve enerji açığını kapatırlar. Yeterli ve dengeli beslenmede dikkatli bir şekilde tüketmek zorunda olduğumuz bu besin gruplarını gebelikte de aynı özenle tüketmeliyiz ki sağlıklı yaşayabilmek için doğru beslenme alışkanlıklarını kazanabilelim. “Gebelik diyet yapmak için uygun bir zaman değildir†Yaş, boy ve hareket durumumuza göre uygun ağırlıkta gebeliğe başlanmalıdır. Çok kilolu bir gebeyi zayıflatmak gebelik sürecinde doğru değildir, kilosunu korumaya çalışmak ve özellikle dördüncü aydan sonra kalori kısıtlamasına gitmemek gerekir. Beslenmede yüksek kalorili yiyeceklerin fazlaca almasına engel olmak, ancak gebelik için gerekli temel besin ögelerini alarak gereksinmeleri karşılamak esastır. Ergenlik çağında olan veya yaşantısı gereği çok hareketli gebelerde ise mutlaka olması gereken, kilonun korunması ve ek olarak gebelik için artan gereksinimin karşılanmasıdır. Gebelikte ağırlığın takibi çok önemlidir. İlk üç ayda 0,5-1 kg, sonraki aylarda ise ortalama 1.5-2.0 kg, ağırlık kazanması uygundur. Çok zayıf gebelerde, yetersiz ve dengesiz beslenenlerde düşük ağırlıklı doğum, erken doğum, ölü doğum, zihinsel ve bedensel özürlü doğumlar görülebilir. Annede anemi (kansızlık), kemik ve diş kayıpları, preeklampsi, vücutta su tutulması (ödem), iş gücü kaybı, halsizlik görülme oranı yüksektir. Çok kilolu gebelerde ise hipertansiyon, şeker hastalığı, doğum güçlükleri gibi problemler görülebilir. Bu nedenle anne adaylarının gebelik öncesi kontrolleri yapılması, gebe kaldıktan sonra her ay beslenme ve kilo izlenmesinin yapılması gerekmektedir.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#32
|
|||
|
|||
BESLENME İÇİN İPUÇLARI
• Öğünleriniz sık ve az az porsiyonlar halinde olmalıdır. Ne uzun süre aç kalın, ne de yediğinizde tıka basa midenizi doldurun. • Aldığınız gıdaların taze olmasına dikkat edin. Konserve, beklemiş gıdalar ve içinde katkı maddeleri bulunarak saklanan gıdalar yerine taze ve doğal maddeleri tüketmeye özen gösterin. • Yediğiniz gıdalarda “çeşitliliğe†önem verin. Bu şekilde pek çok vitamin ve minerali almanız mümkün olacaktır. • Aşırı yağlı, tatlı, baharatlı ve kalorili gıdalar yerine protein ve karbonhidrattan zengin, yağ oranı düşük besin öğelerine yönelin. Unutmayın ki önemli olan sizin kilo almanız değil bebeğin içeride yeterli şekilde beslenebilmesidir. Preeklampsi durumu veya riski varsa protein alımınızı arttırmanız gerekebilir veya gebeliğe bağlı şeker hastalığı(gestasyonel diabet) söz konusu ise diyetisyeninizin önereceği şekilde kalori kısıtlamasına gitmeniz gerekebilir. • Gebelikte dışarıdan hap olarak alınması gereken iki madde folik asit ve demirdir. Dengeli beslenebilen bir gebede bunlar harici vitamin veya mineral alımı gereksizdir. Piyasada pek çok multivitamin adı verilen ve içinde pek çok vitamin ve mineralleri barındıran ilaçlar vardır. Bunlar çoğu hekim tarafından reçete de edilmektedir. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar; gebelikte dışarıdan hap olarak alınan A, C, E vitaminleri ile magnezyum, kalsiyum, çinko, selenyum, bakır, flor gibi eser elementlerin gebelik üzerine her hangi bir olumlu etkilerinin olmadığını göstermiştir. Eğer gebeliğe bağlı bacak kramplarınız oluyorsa Magnezyum, preeklampsi riskiniz varsa Kalsiyum’u ilave olarak doktorunuz size reçete edebilir. Sentetik multivitamin hapları dengeli beslenemeyen gebelerde destekleyici olarak verilebilse de doğal gıdaların hiçbir zaman yerini tutmayacaktır. • Gebeliğin ilk aylarında yapılan “Toxoplasma testleri†sonucunda vücudunuz bu parazitle önceden hiç karşılaşmamışsa bazı önlemleri almanız şarttır. Özellikle kedi ve köpek dışkılarıyla bulaşan bu rahatsızlık gebelik döneminde ortaya çıkarsa bebekte ölümcül veya sakatlıklara yol açan problemlere neden olabilir. Toxoplasma özellikle iyi yıkanmamış sebze ve meyveler ile iyi pişmemiş çiğ etlerden geçer. Toxoplasma’dan korunmak için ; ellerinizi öğün önceleri düzgün şekilde yıkayınız. Sebze ve meyveleri de tüketmeden önce uzun süreli yıkayınız. Evinizde kedi veya köpek besliyorsanız aşılarını ihmal etmeyin, onlara da çiğ et vermeyin ve yakın temastan kaçının. Çiğ veya iyi pişmemiş et ve et ürünlerinden kaçının. Toxoplasma ülkemizde özellikle çiğ etlerin yoğun olarak tüketildiği doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinde sık olarak görülmektedir. • Beslenmede suyu asla ihmal etmeyin. Günde en az 8-10 bardak su için. Yaz aylarında bu miktar 15 bardağa kadar çıkılabilir. Özellikle ileri aylarda kabızlık şikayeti varsa bol su içerek, kabuğu ile yenen meyveleri tüketerek, her öğünde sebze ile salataya yer vererek ve yürüyüş yaparak bu sorunun önüne geçebilirsiniz. • Günde 1-2 bardak süt içmeniz gebelikte ortaya çıkan kalsiyum kayıplarını yerine koymak içindir. Süt içemiyorsanız yoğurt veya ayran tüketiniz. Peynir veya çökelek de tüketebilirsiniz. Süt ve süt ürünlerinin pastörize olmasına dikkat edin. • Yemeklerde iyotlu tuz kullanınız. Yüksek tansiyon (hipertansiyon) varsa yemekleri az tuzlu pişirin. Özellikle son aylarda olan ödemlerin azaltılması amacıyla bu dönemlerde tuzu azaltın. • Genelde sabahları yataktan kalkınca başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir iki grissini rahatlık sağlayabilir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında olan bu bulantı ve kusmalardan kendinizi korumak için bu dönemde katı, kuru ve yağsız gıdaları tercih edin. Mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun. Bu dönemde tuzlu kraker, patates haşlaması, leblebi ve bisküvi türü gıdaları alarak şikayetinizle baş edebilirsiniz. Az ve de sık yemeyi unutmayın. • Önceden belirtildiği gibi gebelik diyet yapmak için uygun bir zaman değildir. Hamilelikte belli miktarda kilo alımı şarttır. Zayıf bir bünyeye sahipseniz daha fazla, kilolu bir bünyeniz varsa daha az kilo almanız uygun olacaktır. Kilo durumunuzu “Vücut kitle indeksi†ile değerlendirebilirsiniz. Gebelik Döneminde Tüketilmesi Gereken Besinler ve Ölçüleri Doğru beslenme ve gebelik durumunun özellikleri nedeniyle gereksinmelerin çeşitli yiyecek guruplarından sağlanması gerekir. Besin öğeleri vücudumuzda çeşitli görevler yaparlar. Aynı görevleri yapan yiyeceklerden besin grupları oluşturulmuştur. Grup seçeneklerinden birini tüketmiyorsanız bir diğerini yiyerek de doğru beslenebilirsiniz. BESİN MİKTARI SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ 2 Su Bardağı süt veya yoğurt 1 porsiyon peynir (2 dilim) veya 2 yemek kaşığı çökelek ET ,YUMURTA, KURUBAKLAGİLLER 1 Yumurta 1 porsiyon et, balık, tavuk, hindi (60-90gm.) 1 porsiyon kurubaklagil yemeği (120gm) TAZE SEBZE VE MEYVELER 2 Porsiyon pişmiş taze sebze 3 porsiyon çiğ taze sebze 2-3 adet orta boy meyve veya taze meyve suyu TAHILLAR 6-8 İnce dilim ekmek 1 porsiyon pilav veya makarna 1 porsiyon çorba YAĞLAR 3-4 Silme yemek kaşığı sıvı yağ ŞEKERLER 1-2 Tatlı kaşığı bal, reçel veya pekmez Örnek Yemek Listesi SABAH: 1 bardak süt, 1 yumurta, 1 dilim peynir, 1 dilim ekmek, 1 domates, 1 salatalık, maydanoz, yeşil biber, dereotu v.b ARA ÖĞÜN: 1 meyve, 1 bardak ayran, 1 ince dilim ekmek ÖĞLE: 1 Porsiyon etli kurubaklagil yemeği 1 porsiyon pilav veya makarna 1 bardak ayran 1 porsiyon salata, 1 orta dilim ekmek, 1 adet meyve ARA ÖĞÜN: 1 dilim ekmek, 1 dilim peynir, domates ve salatalık, 1meyve AKŞAM: 1 porsiyon et, balık, tavuk (sebzeli) 1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği 1 bardak ayran, 1 porsiyon salata , 1orta dilim ekmek GECE: 1 su bardağı süt veya 1 porsiyon sütlü tatlı 1 porsiyon meyve Kahvaltıda veya ara öğünlerde 5 zeytin, 1 tatlı kaşığı bal, pekmez, reçel tüketilebilir. 1 porsiyon meyve, 1orta boy elma, portakal veya küçük bir salkım üzüm, ince bir dilim karpuz veya kavun, yarım muz veya greyfrut olabilir. “Gebelik Güzelliktir†Gebelik anne adayı olmak, eşine ve kendine benzer bir canlıyı vücudunda taşımak çok özel ve sorumluluk isteyen bir süreçtir. “Bebeği içinde hissederek yavaş yavaş artan ağırlaşma ve değişen fiziksel görünüm anneye apayrı bir güzellik katar.†İnsan yaşamında beslenmenin çok önemli ve çok özel olduğu devrelerden biri olan gebelik, anneye topluma sağlıklı bireyler kazandırma sorumluluğunu vermiştir. Anne iyi ve doğru beslenmezse ölü doğum, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, bedensel ve zihinsel özürlü doğumlar gibi tehlikelerle karşılaşabilir. Kendisinde de kansızlık, tansiyon problemleri, vücutta su tutulması, yorgunluk, diş kayıpları ve kemik problemleri olabilir. Sonuç olarak; gebelik süresince bebek iyi beslensin diye fazla ve dengesiz beslenmek doğru olmadığı gibi doğum sonrası eski görünüme kolayca ulaşmak için az yemek de doğru değildir. Temel prensip; içerideki bebeğin yeterince yararlanacağı doğru ve dengeli beslenmeden geçer ---------- Post added 19.02.17 at 02:27 ---------- Gebelik ve Egzersiz Kadının yaşamında en çok stres yaratan durumların başında gebelik gelir. Gebelik hem psikolojik hem de fiziksel olarak kadında çok büyük değişikliklere neden olur. Bu 280 günlük dönemde yapılacak egzersizler hem genel sağlık açısından hem de doğuma hazırlık açısından oldukça önemlidir.Gebelikte egzersize başlamak için genelde yapılanın aksine son 3 ayı beklemek gereksizdir. Aslında ideali gebelik planlandığında egzersizlere de başlamaktır. Bu sayede kişi kendini daha rahat hisseder ve gebelik fikrine daha kolay hazırlanabilir. Gebelik esnasında yapılan düzenli egzersiz kişinin duruş bozukluklarının giderilmesine yardımcı olur, eylem ve doğum esnasında görev yapan kas gruplarını güçlendirir, gebeliğe bağlı bazı rahatsızlıkları giderir ve halsizlik, yorgunluk şikayetlerini azaltır. Gebelik esnasında 3 kas grubunun çalıştırılması önemlidir. Bunlar sırt, karın ve kasık kaslarıdır. Karın kaslarının kuvvetlendirilmesi artan ağırlığın daha kolay taşınmasına yardımcı olur Pelvis kaslarının güçlenmesi doğum esnasında vajinanın daha kolay esnemesi ve dolayısı ile ileriki dönemde rahim sarkması, idrar tutamama gibi problemlerin daha az görülmesine yardımcı olur. Sırt kaslarının güçlendirilmesi bel ağrılarını azaltır ve duruş bozukluğu olmasını engeller. Gebelikte ne tür egzersizler yapılabilir? Geçmiş dönemlerde gebe kadınların kendilerini çok fazla yormamaları ve mümkün olduğunca istirahat etmeleri düşüncesi hakimdi. Oysa egzersiz ile istirahat birbirini tamamlayan etmenlerdir ve egzersiz yorgunluk sebebi değildir. Gebe bir kadının yapabileceği egzersizler kişinin gebelik öncesi genel sağlık durumuna ve aktivitesine bağlıdır. Gebelikte bazı sprolar şu şekildedir. Yürüyüş: Gebelik öncesi spor yapmayanlarda yürüyüş iyi bir başlangıç şeklidir. Koşu: Gebelik süresince her an koşu yapılabilir. Çok fazla terlememek ve yeterli miktarda sıvı almak önemlidir. Koşu esnasında çok fazla yorulmamak gerekir. Yüzme: Gebelik esnasında yapılabilecek en güzel spordur. Yüzme esnasında suyun kaldırma gücü sayesinde denge mükemmel bir şekilde sağlanır ve vücuttaki pekçok kas grubu çalıştırılmış olur. Dalış: Gebelikte önerilmez Tenis: Gebelik öncesi aktif şekilde tenis oynayanlar gebeliği tehdit eden herhangi bir anormal durum olmadıkça bu spora devam edebilirler. Gebelik ilerledikçe denge sağlamak güçleşeceğinden son dönemlerde pek önerilmez. Kayak: Yüksek süratlerde düşme tehlikesi bulunduğundan gebelik esnasında gerek su kayağı gerekse kar kayağı önerilemez. Ayrıca büyük oranda dengeye bağlı sporlar olduğundan gebeliğin ileri dönemlerinde sakıncalıdır. Dağcılık, trekking: Yüksek yerlerde oksijen konsatrasyonu azaldığından erken doğuma neden olabilir. Düşme tehlikesi yüksektir. Bu nedenle önerilmez. Öneriler Terleme ve soğuma son derece önemlidir. Egzersize yavaş yavaş başlamalı ve aynı şekilde birden bırakmak yerine yavaş yavaş sonlandırılmalıdır. Asıl önemli olan düzenli olarak egzersiz yapmaktır. Uzun bir süre spora ara vermek sadece yorgunluk yaratır ne gebelik ne de genel sağlık durumu açısından önem arz etmez. Spor esnasında vücüdu çok fazla zorlamamak gerekir. Gerek egzersizden önce gerekse sonra bol miktarda sıvı almak gereklidir. Bu vücudun su açığı yaşamasına engel olur. Ağrı Kanama Baygınlık hissi Düzensiz kalp atımları Kasık ağrısı Yürümede güçlük Düşme Göz kararması gibi durumların varlığında hemen spora son verilmeli ve hekim ile temasa geçilmelidir.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#33
|
|||
|
|||
Gebelik ve giyinme
Gebelik modası hiç bu kadar gelişmiş olmadı. Pasaklı iş giysileri ve geniş bluzlar giymenin zamanı geçti. Bugünkü gebe giysileri yalnızca ilginç görünüşlü ve kolay giyilen değil, aynı zamanda gebe kadınlara başka birçok parça ya da eklerle çeşitleme ve gebelik sonrasında da giyme olanağı tanıyan giysilerdir. Gebelikte giysilerinizi hazırlarken ya da seçerken aşağıdaki önerileri dikkate almalısınız : Karnınız hâlâ büyüme yolunda. Pantolonunuzu düğmesini iliklemediğiniz ilk günden yakınınızdaki gebelik giysileri satan mağazanın çekiciliğine kapılmayın. Giyebileceğiniz zaman görece kısa olduğundan gebelik giysileri pahalıya gelebilir. Karnınız büyüdükçe ve yalnızca gereksindiğiniz zaman, gerekli şeyleri satın alın. Her ne kadar gebe mağazalarındaki odalarda deneme olanağınız size nasıl bir gebe yastığı gerektiğini gösterebilirse de, gelecekte yükünüzün nasıl olacağını yada hangisinin sizin için rahat olacağını belirleyemez. Kendinizi gebelik giysileriyle sınırlı saymayın. Gebe mağazasından olmasa da size uygun olanı giyinin. Gebelikte kullanmak üzere, normal giysiler satın alma (yada var olan giysilerinizi giyme) paranızı korumanın en iyi yoludur. Modelistlerin hangi mevsime özgü hazırlandıklarına bağlı olarak birçok giysi gebelikte uygun olabilir. Paranızı harcarken bu tür durumları göz önüne alırken uyanık olun. Bugün için bu giysileri sevebilseniz de, gebelikten sonra bunları giymek istemeyebilirsiniz; doğumdan sonra birçok gebelik giysisini katlayıp kaldırmak için güçlü bir istek duyulabilirsiniz. Kişisel giyim zevkiniz siz gebeyken de geçerli olur. Normalde hazır değil de diktirilmiş şeyler giyiyorsunuz ya da rasgele giyiniyorsanız, boşuna dantelli iş giysileri olan gardırobun önünde kendi kendinize konuşmayın. Bir prenses nedimesi görünümünde olmak sizi bir iki ay çok memnun etse de, gebe giysilerinin ilk günlerindeki hışırtısı uzun sürmez, sonra giysilerinin ilk günlerdeki hışırtısı uzun sürmez, sonra giysilerin hor gördüğünüz yüzleriyle karşı karşıya kalırsınız. Giysi ekleri (aksesuar) önemli bir yol oynar. Gebe olmadığınız zamanlarda, ekler hoş bir dokunma duyusu verir. Oysa gebelikte bunlar temel niteliktedir. Gebe kadınlar için, ilginç bir eşarptan çarpıcı bir çift küpeden, elektrik yayan iç çamaşırından hatta parlak renkli bir çift spor ayakkabısından alınan destek birçok pahalı ve moda giysilerden daha fazladır. En önemli aksesuarlarınız, insanların göremedikleridir. Göğüsleriniz büyüdükçe eski sutyenleriniz kullanılmaz hale gelir ve üzerinize iyi oturan, destekleyici bir sutyen kullanılmaz hale gelir ve üzerinize iyi oturan destekleyici bir sutyen gebelik sırasında son derece önemlidir. İndirim olduğu bir mağazaya gidin ve kendinizi deneyimli satıcının ellerine bırakın. O size uygun sutyeni öğrenecektir. Birini yıkadığınızda diğeri giymek üzere iki sutyen alın. Bunlar da gelmeye başladığında yenilerini alırsınız. Bu dönemde özel bir gebelik çamaşırına ihtiyaç yoktur. Alışkın değilseniz, yüksek belli külotlar pek de rahat gelmeyecektir. En iyi seçenek, belin altında kalan, alışkın olduğunuzdan daha geniş bir bikinidir. İstediğiniz renkte pamuklu iç çamaşırları da almalısınız. Gebe bir kadının en iyi arkadaşı kocasının dolabıdır. Önceden sormak koşuluyla onun büyük gömleklerini, pantolonlarını (bel altı giymek iyi olu) alabilirsiniz. Gebe giysilerini ödünç alabilir ya da ödünç verebilirsiniz. Giyim tarzına uymasa da size gebe giysilerini verme önerilerini kabul edin. Gerektiğinde bir bluz, tulum ya da pantolon veya bir aksesuar ödünç alabilirsiniz. Doğumdan sonra gebe giysilerini giymek istemiyorsanız, yeni gebe kalan bir arkadaşınıza bunları vermeyi önerebilirsiniz. Böylece hem siz hem de arkadaşınız paranızı korumuş olursunuz. Serinlik önemlidir. Sıcak tutan (naylon gibi sentetik) kumaşlardan yapılmış giysiler gebeyken pek uygun olmaz. Metabolizmanız yüksek ve vücudunuz daha sıcakken, pamuklu kumaştan yapılmış giysiler daha rahat olur. Açık renkli, seyrek dokulu, geniş giysiler serin kalmanızı kolaylaştırır. Beli sıkı olmayan dizüstü şortlar pantolondan daha rahat olur. Hava soğuduğunda kat kat giyinmek idealdir. Sıcak bastığında ya da kapalı yerlere girdiğinizde bazılarını çıkarır, dışarı çıktığınızda giyersiniz. ---------- Post added 19.02.17 at 02:29 ---------- Gebelik ve Hipertansiyon Preeklampsi Eklampsi Gebeliğin hipertansif hastalıkları Gebelikte yüksek tansiyon tehlikeli bir durumdur. Yüksek tansiyon gebelikten önce var olabileceği gibi gebeliğe bağlı olarak da ortaya çıkabilir ve gebelik sonlandıktan sonra kaybolabilir. Gebeliğin hiperatansif hastalıkları preeklempsi,kronik hipertansiyon, kronik hipertansiyon üzerine binmiş preeklempsi ve geçici hipertansiyon olarak sınıflanır. Gebelikte yüksek tansiyon tehlikeli bir durumdur. Yüksek tansiyon gebelikten önce var olabileceği gibi gebeliğe bağlı olarak da ortaya çıkabilir ve gebelik sonlandıktan sonra kaybolabilir. Gebeliğin hiperatansif hastalıkları preeklempsi, kronik hipertansiyon, kronik hipertansiyon üzerine binmiş preeklempsi ve geçici hipertansiyon olarak sınıflanır. Hipertansiyon diyebilmek için bazı kriterler vardır. Buna göre: sistolik adı verilen büyük tansiyonda 30 mmHg’lik veya diastolik adi verilen küçük tansiyonda 15 mmHglık artış veya kan basıncının 140/90 mmHg’nın üstünde olması hipertansiyon olarak adlandırılır. Preeklempsi gebeliğin 20 haftasından sonra ortaya çıkan ve idrarda protein atımı ve/veya ödem ile birlikte görülen hipertansiyondur. Preeklempside kendi içinde hafif, orta, şiddetli preklempsi ve eklempi olarak 4 sınıfa ayrılır. Preeklempsinin görülme sıklığı %10 civarında iken şiddetli preeklempsi %1 oranında saptanır. En ağır formu olan eklempsi ise 1000 gebelikten birinde görülür. Hastaların üçte ikisi ilk gebeliklerini yaşamaktadırlar. Daha önceden preeklempsi öyküsü olanlar, şeker hastalığı, böbrek hastalığı gibi sistemik hastalığı olanlar, çok genç ya da 35 yaşın üzerinde olanlar, çoğul gebeliği olanlar ile mol gebelik, vb gibi obstetrik problemleri olan hastalar preeklempsi açısından risk altınadır. Nedeni tam olarak bilinmediği için ileride preeklempsi gelişip gelişmeyeceğini önceden saptamak pek mümkün değildir ancak bu konuda çalışmalar devam etmektedir. Böbrek süzücü sistemindeki hasra bağlı olarak idrarla protein kaybı başlar, bu da sonuç olarak ödemi beraberinde getirir. Ödem tek başına bir kriter değildir. Normal gebelerin % 30 kadarında saptanabilirken %40 kadar preeklempsili kadında ödem saptanmaz. Preeklempsili bir kadında sara nöbeti şeklinde kasılmalar ve nöbetler saptanırsa bu preeklempsinin en ağır formu olan eklempsi adını alır.Çoğu zaman hafif preeklempsi bir belirti vermez, turin kontroler sırasında fark edilir. Ellerde ve ayaklarda şişmeler, yüzüklerin dar gelmesi en sık rastlanılan şikayetir. Özellkle sabahları uyanıldığında yüzde ve göz kapaklarında şişme ilk belirti olabilir. Komplikasyonlar Annede Yüksek tansiyon annede kasılmalara, beyin kanamasına ve körlüğe neden olabilir. Böbreklerdeki hasara bağlı olarak böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir. Karaciğer ile onu çevreleyen zar arasında kanama meydana gelebilir, bu tablo karaciğerde yırtılmaya yol açabilir. Kalp yükündeki ani artışlar kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir. Akciğer ödemi tabloya eşlik edebilir. Yine anne kanında pıhtılaşma bozukluğuna bağlı olarak dissemine intvavasküler koagülasyon adı verilen ölümcül tablo görülebilir. Bebekte Bebekte ise en sık karşılaşılan sorun gelişme geriliğidir. Şidetli preeklempsisi olan kadınlardan doğan bebeklerin yaklaşık %55inde gelişme geriliği saptanır. Yine bu tür annelerde erken doğum daha sık görülür. Bebeğin eşinin zamansız ayrılması neticesinde bebek ölümleri nadir değildir. Tedavi İlk planda hastanın durumunun ve hastalığın derecesinin değerlendirilmesi önemlidir. Bu amaçla tam bir sistemik muayene, idrar tetkiki, kan sayımı, karaciğer fonksiyon testleri, böbrek fonksiyon testleri yapılmalıdır. Hafif ve orta derecede preeklempsi vakaları takip ile uygun gebelik yaşına kadar getirilebilir. Eğer gebelik yaşı müsait ise doğum düşünülmelidir. Şiddetli vakalarda amaç kasılmaların önlenmesidir. Bu amaçla hasta hastaneye yatırılır ve değişik tedavi protokollerinden hastaya en uygun olanı başlanır. Tansiyonun aniden düşürülmesi de olumsuz etkiler yaratabileceğinden antihipertansif tedavi pek tercih edilmez. Bu hastalarda sıvı ya da tuz kısıtlaması gereksizdir. Hastalığı önlemek açısından risk altındaki gebelerde düşük doz aspirin tedavisi giderek popülerite kazanmaktadır. Eğer gebelik öncesinden beri var olan bir kronik hipertansiyon mevcut ise bu durumda yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçlar kullanılabilir. Gebelikte nedeni ne olursa olsun hipertansiyon son derece ciddi ve yakın takip gerektiren bir durumdur. Gebelikte hipertansif hastalıkların en ileri formu HELLP sendromudur. ---------- Post added 19.02.17 at 02:29 ---------- Gebelik ve ilaç kullanımı Gebe olduğumuzu bilmeden ilaç kullandıysak röntgen çektirdiysek veya bebeğimize zararlı olduğunu düşündüğümüz herhangi birşey yaptıysak ne yapmalıyız? Mesela; antibiotik kullandığınız veya film çektirdiğiniz veya kimyasal - radyoaktif - lazer gibi bebeğe zarar verebileceğini inandığınız bir şey yaptığınız bir ayın sonunda adet göremeyerek yapılan tetkik sonucunda hamile olduğunuzu öğrendiniz; şartlar yüzünden bu bebeği dünyaya getirmek istiyorsunuz veya doğurmak zorundasınız veya kürtaj olmamak zorundasınız veya koşullar uyguna herhangi bir sakatlık oluşmayacaksa bu bebeği doğurmak istiyorsunuz o zaman ne yapmalıyız? Yaptığımız şeyin bebeğimize zarar verip vermediğni nasıl öğreneceğiz ? Gebelikte bebeğin oluşması sürecinde geçen hergün kullanılan maddeler farklı farklı etkiler gösterirler veya göstermezler. Bunun incelemesini bazı hastanelerdeki özellikle de üniversite hastanelerindeki PERİNATALOJİ bölümleri yapmaktadır. Yapmanız gereken şey şudur ; gebe olduğunuzu öğrendiğinizde bir kadın doğum uzmanına başvurarak kaç haftalık gebe olduğunuzu öğrenmek kullandığınız ilaçları ve maddeleri kullandığınız günleri ve miktarları hesaplayarak veya kullandığınız elektronik cihazların teknik özellikleri ile veya radyolojik film çektirdiyseniz filmde kullanılan dozu ve gününü öğrenerek doktorunuzla bu konuyu konuşmalısınız ,eğer doktorunuz bunlarda bir zarar görmezse rahatça gebeliğinizi sürdürebilirsiniz. Eğer doktorunuz bu konuda özel ve detaylı bir inceleme isterse veya siz kafaca rahat etmeyip şüphe içinde kalıyorsanız uygun koşullar altında kullanılanların dökümantasyonu ve o gün itibariyle kaç günlük gebe olduğunuzu bildiren raporunuz ile bulunduğunuz yerdeki Perinataloji bölümü bulunan hastaneye gitmelisiniz.Perinataloji bölümde bunların bilimsel araştırmaları yapılacak ve teknik bazı olasılık raporları vereceklerdir. Bu raporları hekimizle beraber inceleyecek ve sonuçlara göre hekiminizin vereceği karakler doğrultusunda hareket edeceksiniz. ---------- Post added 19.02.17 at 02:30 ---------- Gebelik ve kalp Fizyoloji Gebelik diğer sistemlerde olduğu gibi kardiyovasküler sistemde de bir çok değişikliğe yol açar. Bu değişikliklerin başlıcaları; kan hacminde artış, kalp debisinde artış, kalp hızında artış, nabız basıncında artış ve sistolik kan basıncı ile sistemik vasküler dirençte azalmadır. Gebeliğin 6. haftasından 2. trimestrenin ortasına kadar, giderek artan bir hızla kan hacminde artış ortaya çıkar. Bu hacim artışının hızı gebeliğin ortasından itibaren azalsa bile, kan hacmi artışı doğuma kadar sürer. Kan hacmindeki artış daha çok plasma ile olduğundan, gebelerde dilüsyona bağlı olarak hemoglobin konsantrasyonu ve hematokritte düşme görülebilir. Hematokrit %33-38 arasında Hb %11-12 gram olabilir. Bu duruma dilüsyonel anemi veya gebeliğin fizyolojik anemisi denir. Kan hacmindeki artış, kalbin atım hacminde ve debisinde değişikliklerin olmasına yol açar. Kalbin atım hacminde yaklaşık %30-50 oranında bir artış görülür. Kalp debisinin ve atım hacminin artması gebeliğin 5. haftasında başlar ve 3. trimestrenin başına veya 2. trimestrenin sonlarına kadar sürer. Üçüncü trimestrede plato yapar. Gebelik ilerledikçe kalp debisi yan yatarken artar, sırt üstü (supin) yatarken düşer. Bu durum, supin pozisyonunda uterusun vena cava inferiora bası yapması nedeniyle venöz dönüşün azalmasına bağlı olarak ortaya çıkar. İstirahat kalp hızı gebelikte ortalama olarak 10-20/dakika artar. Çoğul gebeliklerde kalp hızı artışı daha fazla olabilir. Yan yatarken kalp hızında azalma meydana gelebilir. Gebeliğin ilk trimestresinde sistemik arteryel kan basıncı düşer. Kan basıncında düşme eğilimi ikinci trimestrenin ortasına kadar devam eder ve termden önce gebelik öncesi değerlere dönüş görülür. Kan basıncındaki bu düşüş gebelikle birlikte gelişen periferik vasküler direnç azalmasından kaynaklanır. Doğum eyleminde anksiete, ağrı ve uterin kontraksiyonlar başta olmak üzere bir çok etken hemodinamik dengeyi etkileyebilir. Kalbin oksijen ihtiyacında 3 kat artış gelişebilir. Uterin kontraksiyonlar sırasında (özellikle, hasta yan yatmaktaysa) kalp atım hacminde %50 artış ortaya çıkar. Uterin kontraksiyonların kalp hızına olan etkileri pozisyon, sedasyon uygulaması ve analjezi gibi etkenlere bağlı olarak değişiklikler gösterebilir. Fakat kontraksiyonlar sırasında (en fazla doğumun 2. evresinde), hem sistolik, hem de diyastolik kan basıncı yükselir. Sezaryen ameliyatlı doğumlarda, vaginal doğumlardaki hemodinamik değişimler olmamakla beraber, intubasyon, anestezide kullanılan ilaçlar, kan kaybı, v.cava inferiora olan uterin basının ortadan kalkması, postoperatif uyanma ve ekstübasyona bağlı olarak hemodinamik değişimler olur. Doğumdan sonraki dönemde olan hemodinamik değişimler de oldukça önemlidir. Fetusun çıkmasıyla birlikte, v.cava inferior basısı aniden ortadan kalkar ve kalbe gelen venöz kan miktarında belirgin bir artış ortaya çıkar. Ayrıca kontrakte olan uterus içindeki kan da sistemik dolaşıma katılır. Sonuçta doğum sırasında kanama olmasına rağmen, preload’ta artış meydana gelir. Bu da kalp atım hacminde artışa yol açar. Doğum sonrası 1. saatten itibaren kalp hızında azalma başlar ve 24. saatten sonra normal gebelik öncesi dönemdeki kalp hızına dönüş olur. Normal gebelerde kardiyak muayene bulguları Normal bir gebelikte egzersiz kapasitesinin azalması, çabuk yorulma, hiperventilasyon, dispne, göz kararmaları ve hatta senkop gibi semptom ve yakınmalar olabilir. Son trimesterde nabız basıncı aşırı artmış, kalp tepe atımı hiperaktif ve kolayca palpe edilir bir hal almış, aort yetmezliğini veya hipertiroidiyi taklit eden bulgular gelişmiş olabilir. Hatta juguler venöz dolgunluk ve ödem tablosu gelişerek kalp yetmezliğini taklit eden tablolara yol açmış olabilir. Volüm yüklenmesi nedeniyle aort yetmezliği veya mitral yetmezliği düşünülebilir. Pulmoner trunkus, pulmoner kapak kapanması ve sağ ventrikül aktivitesi palpable olabilir ve pulmoner hipertansiyondan ayırımı zor bir tablo yaratabilir. Kalbin oskültasyonunda ilk trimestrede birinci kalp sesinde kuvvetlenme ve çiftleşme duyulur (S-1 çiftleşmesinde, inspiyumda ikinci komponentin amplitüdünde artış olması ile fizyolojik olduğu anlaşılır). Gebeliğin ileri evrelerinde yan yatan gebelerde S-2’de şiddetlenme ve bazen sabit çiftleşme duyulabilir. Bu oskültasyon bulgusunun da ASD veya pulmoner hipertansiyondan ayırımı gerekebilir. Normal gebelikte üçüncü ve dördüncü kalp seslerinin duyulmaması gerekir. Duyulurlarsa altta yatan bir hastalık olasılığı araştırılmalıdır. Gebelik nedeniyle oluşan hiperkinetik dolaşım, yumuşak ve mid sistolik, en iyi alt sol sternal kenardan duyulan üfürümlere neden olur. Ayrıca meme arterlerinden kaynaklanan bir sistolik veya devamlı üfürüm duyulabilir. Ancak stetoskop bastırılınca meme damarlarından kaynaklanan üfürüm kaybolur. Sağlıklı gebe kadınlarda, dolaşımdaki volüm yüklenmesi nedeniyle atriyoventriküler kapaklardan kaynaklanan diyastolik üfürümler duyulabilir. Ancak bu durum daha çok hasta gebe kadınlarda rastlanan bir bulgu olduğu için ekokardiyografik inceleme ile gerçek üfürüm nedeninin ortaya çıkarılması ve kapak hastalığının ekarte edilmesi gereklidir. Gebelerde EKG Normal gebelik sırasında QRS aksında çoğunlukla normal sınırlarda olacak şekilde sola veya sağa doğru eksen sapması olur. Hafif bir ST depresyonu ve T değişiklikleri görülebilir. III’te solunuma bağlı olarak P dalgalarının negatifleştiği görülebilir. V-2’de büyük R dalgaları olabilir. Gebelerde EKO Sağlıklı kadınlarda, gebeliğe bağlı olarak sol ve sağ ventrikül diyastolik çaplarında hafif bir artma, sol ventrikül sistolik çap ve fonksiyonlarının normal olması, sol ve sağ atriyal çaplarda hafif bir artış, hafif perikardiyal effüzyon gelişmesi, fonksiyonel trikuspit, pulmoner ve mitral yetmezlik bulguları ve trikuspit annulusunda genişleme görülmesi olağandır. Gebelikte, stress testleri veya radyasyonlu tetkikler, fetusa zarar verebileceği için mümkün olduğunca yapılmamalıdır. Annenin ölümcül tehlikelerle karşı karşıya kalması halinde, gerekli bilgi verilerek ve izin alınarak, sadece hayat kurtarmak için son çare olarak yapılmalıdır. GEBELİK ve KALP HASTALIKLARI A- Konjenital kalp hastalıkları ve gebelik Konjenital kalp hastalığı olan annelerin gebeliklerinde prognozu ve bebeğin sağlığını etkileyen başlıca faktörler; defektin yeri ve yapısı, siyanozun olup olmaması, pulmoner vasküler direnç, hemoglobin düzeyi, fonksiyonel kapasite ile cerrahi onarım öyküsü ve tipidir. Siyanozun varlığı, fonksiyonel kapasitenin kötü olması, kalp yetmezliği ve aritmilerin olması, tromboembolik olaylar ve anginal semptomlar prognozun kötülüğünü gösterir. Siyanotik annelerin yaklaşık %45’inde, asiyanotik annelerin ise yaklaşık %20’sinde bebek kaybı olduğu bildirilmiştir. Ayrıca düşük doğum ağırlığı ve premature doğum riski yüksektir. Doğan bebeklerde mental ve fiziksel bozuklukların görülme oranı normal populasyondan daha fazladır. Konjenital kardiyak anomalili bebek riski de normalden çok daha yüksektir (%4-16 arasında). ASD (Atriyal Septal Defekt) ASD’li hastalarda şant akımı soldan sağa ve NYHA (New York Kalp Cemiyeti) ya göre fonksiyonel kapasite 1 ise, gebelik genellikle oldukça iyi tolore edilir. ASD’li hastaların çoğunda doğurganlık çağında pulmoner hipertansiyon gelişimi ve siyanoz görülmez. Ancak siyanotik, pulmoner hipertansiyon gelişmiş ve aritmik olan kadınlarda gebeliğin önlenmesi en iyi tedavidir. Komplike olmayan vaginal doğumlarda sekundum tipi ASD için infektif endokardit profilaksisinin gerekli olmadığı bildirilmiştir. VSD (Ventriküler Septal Defekt) İzole VSD’li kadınların gebeliği genellikle iyi tolore ettikleri bildirilmiştir. VSD’li annelerin bebeklerinde de konjenital kalp defekti olma oranı %20’nin üzerinde olarak bildirilmektedir. Doğum sırasında veya doğumdan sonra ani sistemik kan basıncı azalmasına bağlı olarak, pulmoner hipertansiyonlu olgularda şant sağdan sola dönebilir. Bu olgularda volüm replasmanı ve vasopressor ajanlar kullanılarak kan basıncının derhal stabilize edilmesi daha büyük komplikasyonları önleyebilmektedir. PDA (Patent Ductus Arteriozus) Soldan sağa şantlı PDA’lı olgular gebeliği genellikle iyi tolore ederler. Yine de bu olguların bazılarının klinik olarak kötüleşebileceğini kalp yetmezliği gelişebileceğini hatırlamakta yarar vardır. Sistemik kan basıncının düşmesi halinde pulmoner hipertansiyonu olan olgularda şant sağdan sola doğru dönebilir. Bu olgularda volüm replasmanı veya vasopressor ajanlar kulanılarak kan basıncı stabilize edilmelidir.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#34
|
|||
|
|||
Aort koartasyonu
Hipertansiyonu olmayan, kalp yetmezliği ve anginal yakınmaları olmayan gebelerde genellikle sorun yaşanmaz. Ancak infektif endokardit, aort disseksiyonu veya Willis poligonunda anevrizma rüptürü gibi komplikasyon olasılıkları nedeniyle, özellikle hipertansiyonlu olguların gebelik öncesinde opere edilmeleri tavsiye edilmelidir. Gebelik ve hipertansiyonun birlikte olduğu aort koartasyonlu olgularda serebral anevrizma kanamasını veya aortanın rüptürünü önlemek için fiziksel aktiviteler kısıtlanmalı, kabızlık önlenmeli ve kan basıncı kontrolü sağlanmalıdır. Gebelik sırasında yapılan cerrahi tedavilerin sonuçları da oldukça başarılıdır. Bu nedenle ağır ve kontrol edilemeyen yüksek tansiyonu olan veya kalp yetmezliği olan hastalarda, bir tedavi seçeneği olarak, ameliyat tavsiyesi yapılabilir. TOF (Fallot tetralojisi) Annenin hematokriti %60’tan yüksek, arteryel oksijen saturasyonu %80’in altındaysa, sağ ventriküler hipertansiyon ve senkopal epizotlar varsa prognoz kötüdür. İster opere edilmemiş olsun, ister parsiyel operasyonlu olsun TOF’lu olgularda hamilelik ciddi hemodinamik değişikliklere yol açarak tehlikeli olabilir. TOF’lu olguların çocuklarında %3-17 kalp defekti olasılığı bildirilmiştir. Doğum sırasında inhalasyon analjezisi ve paraservikal veya pudental blok uygulanması önerilmektedir. Epidural bloktan hipotansiyona neden olabileceği için kaçınılması tavsiye edilmektedir (Olası hemodinamik sorunları en aza indirmek için, doğumun 1. evresinde segmental epidural blok uygulanması, 2. evrede de caudal veya pudental blok uygulanması ile birlikte epidural boşluktaki ilaçların etkisini azaltan opiyatların kullanılması önerilmektedir). Eisenmenger sendromu Eisenmenger sendromlu hastaların hamile kalmalarının önlenmesi en iyi tedavidir. Bu hastalarda %35-40 arasında maternal mortalite bildirilmiştir. Düşük, prematurite, intrauterin gelişme geriliği ve perinatal çocuk ölümü oranı da oldukça yüksektir. Bu nedenlerle terapötik abortus endikasyonu vardır. Spontan doğum her zaman sezaryen veya induksiyona tercih edilmelidir. Doğum sırasında anneye yüksek konsantrasyonda oksijen uygulanması ile birlikte arteryel oksijen saturasyonu izlemi ve hemodinamik izlem yapılması yararlıdır. 2. evreyi kısaltmak için vakum veya forseps kullanımının faydalı olabileceği bildirilmektedir. Sezaryen uygulanacak olan hastalarda kullanılacak anes-teziklerin negatif inotropik etkilerinin olmamasına dikkat edilmelidir. B- Kapak hastalıkları ve gebelik (İnfektif endokardit profilaksisini unutmayınız!) Mitral darlığı Gebelikte en sık görülen kapak hastalığıdır. Hafif mitral darlığı olanlar genellikle gebeliği iyi tolore edebilirler. Ancak fonksiyonel kapasitesi düşük olan olgular ile kapak alanı orta veya ileri derecede dar olan olgularda, gebelik sırasında sıklıkla atriyal flutter/fibrilasyon gelişimi ve pulmoner staz ile pulmoner ödeme bağlı klinik tablolar görülebilir. Bu nedenle orta ve ağır mitral darlığı olan kadınlara gebelikten korunmaları veya kapak onarımından ya da valvotomiden sonra gebe kalmaları önerilmelidir. Atriyal fibrilasyonlu olgularda, ventriküler kalp hızının kontrolünde betablokerler veya Digoxin yararlıdır. Eğer darlıkla birlikte yetmezlik de varsa, Digoxin’in öncelikle tercih edilmesi daha güvenli olabilir. Kapak alanı 1,5 santimetrekareden geniş ve fonksiyonel kapasitesi iyi olan gebeler, normal vaginal doğumu genellikle iyi tolore ederler. Semptomatik ve kapak alanı orta veya ileri derecede dar olan hastalarda, doğum sırasında hemodinamik monitörizasyon ile birlikte gerekirse oksijen, Digoxin, diüretikler, betablokerler ve nitrat tedavisi uygulanmalıdır. Hastalar doğumdan sonraki saatlerde de mutlaka yakın izlem altında kalmalı ve hemodinamik monitörizasyon sürdürülmelidir. Çünkü, bu dönemde uterusun boşalmasına bağlı olarak, kalbin preload’unda ciddi bir artış ortaya çıkar. Mitral darlığı olan hastalarda epidural anestezinin tercih edilmesi tavsiye edilmektedir. Ağır olgularda (Kapak alanı < 1 cm2), hastalar medikal tedaviyle kompanze edilemiyorsa, doğum öncesi dönemde balon mitral valvotomi veya kapalı komissurotomi endikasyonu vardır. Ancak radyasyon nedeniyle balon valvotomiden gebeliğin ilk trimesterinde kaçınılması ve cerrahi tamirin veya kapalı kommisurotominin tercih edilmesi daha yararlıdır. Birinci trimestrede ağır mitral darlığı olan ve çocuk isteyen gebelerde izlenebilecek alternatif bir yol da, terapötik abortus sonrası darlığın giderilmesi ve daha sonra güvenli bir hamileliğin tavsiyesi olabilir (Çocuk isteyen kadınlarda darlığın giderilmesinde uygulanabilecek yöntemler; biyoprotez kapak replasmanı veya kapak onarımı, balon valvotomi ya da kapalı/açık kommisurotomi gibi tedavilerdir). Mitral yetmezliği Asemptomatik mitral yetmezliği hamilelikte genellikle iyi tolore edilir. Semptomatik hale geçen hastalarda diüretik ve Digitalis tedavisi başlanmalıdır. Eğer afterload düşürücü tedaviye gerek olursa Hydralazine güvenli bir seçenektir. ACE inhibitörleri gebelikte fetusa olan etkileri nedeniyle kontrendikedir. Aort darlığı Kapak alanı 1 cm2’den geniş olan gebeler genellikle gebeliği tolore edebilir. Daha ağır kapak darlığı olanlarda gebelik sırasında klinik durumda bozulma olabilir. Dispne, angina, akciğer ödemi, presenkop ve senkop gibi ciddi semptomlar gelişen gebelerde gebeliği sonlandırma veya cerrahi tedavi endikasyonu vardır. Orta ve ağır aort darlığı olan gebelerde maternal mortalite %17, fetal mortalite ise %32 olarak bildirilmiştir. Bu olgularda terapötik abortusun da maternal mortalitesi oldukça yüksektir. Aort yetmezliği Mitral yetmezliği gibi aort yetmezliği de gebelikte oldukça iyi tolore edilir. Semptomatik olan hastalarda diüretik, Digitalis ve Hydralazine tedavisi başlanır. Mitral kapak prolapsusu Ancak, kapak kalınlaşması veya kapak yetmezliği olan komplike olgularda infektif endokardit profilaksisi yapılmalıdır. Komplike olmayan mitral kapak prolapsusunda infektif endokardit profilaksisi endikasyonunda fikir birliği yoktur. Semptomatik olan olgularda sıkı kontrol altında betabloker tedavi önerilebilir. C- Kardiyomiyopati ve gebelik Dilate kardiyomiyopatili olgularda en iyi tedavi gebeliğin önlenmesidir. İlk trimesterde terapötik abortus endikasyonu vardır. Genellikle prognoz kötüdür. Üçüncü trimestrede veya doğumdan sonraki 6 ay içinde gelişen dilate kardiyomiyopatilere peripartum kardiyomiyopati denir. Bu hastalarda prognoz dilate kardiyomiyopatiden daha iyidir. Olguların yaklaşık olarak yarısı veya üçtebirinde tanıdan 6 ay sonra tam iyileşme görülebilmektedir. Akut kalp yetmezliği gelişen olgularda oksijen, diüretikler, Digitalis ve Hydralazine ile tedavi uygulanmalıdır. Bunların yeterli olmaması halinde nitratlar, Dopamine, Dobutamine veya Milrinone gibi ajanlar ancak son çare olarak tedavide yer almalıdır. Hipertrofik kardiyomiyopatililerin çocuklarının %50’sinde de aynı hastalık görülebilir (otozomal dominant geçiş nedeniyle). Semptomatik olan olgularda betabloker başlanmalıdır. Gerekirse kalsiyum antagonisti ve diüretikler de tedaviye eklenir. Otomatik kardiyoverter defibrilatör implantasyonu ve dual chamber pacemaker implantasyonu yapılarak ani ölüm riski azaltılabilir ve semptomlar kontrol altına alınabilir. Bu hastalarda sol ventrikül çıkımındaki gradienti arttırabildikleri için tokolitik ajanlardan kaçınılmalıdır. Bütün olgulara infektif endokardit profilaksisi yapılmalıdır. ---------- Post added 19.02.17 at 02:30 ---------- D- Gebelerde Hipertansiyon Tüm gebeliklerin yaklaşık %5-7’sinde, 22. haftadan sonra tansiyon yükselmesi olur. Doğumdan sonra düzelir. Gebelikte kan basıncında gebelik öncesine veya 1. trimestreye göre sistolik 25 mmHg veya daha fazla yükselme ve/veya diastolik 15 mmHg veya daha fazla yükselme olması gebelik hipertansiyonu tanısının konmasını sağlar. Bazen kronik hipertansiyon üzerine gelişen preeklampsi görülebilir. Bu durumda preeklampsinin böbrekler dışında karaciğer, beyin ve koagülasyon sistemleri başta olmak üzere bir çok sistemi etkileyen multisistemik bir hastalık olduğu unutulmamalıdır. Tedavi multidi-sipliner bir ekip tarafından yürütülmelidir. Gestasyonel hipertansiyon başlıca 2 şekilde görülür. 1- İzole gebelik hipertansiyonu 2- Hipertansiyon + proteinüri + ödem (Gestasyonel HPE veya preeklampsi) Komplikasyonları: HELLP Sendromu (hemoliz,transaminaz yüksekliği, trombositopeni) ve eklampsidir. Tedavide; istirahat, DASH diyeti (veya kalsiyum alımının düşük olduğu bölgelerde yüksek kalsiyumlu diyet) ve gerekirse betabloker (Atenolol, Metoprolol, Oxprenolol, Pindolol gibi), Methyldopa, kalsiyum kanal blokerleri (Nifedipine, İsrapidine gibi), Prazosine veya Hydralazine gibi antihipertansiflerle ilaç tedavisi yapılabilir (Uzun süreli betabloker kullanımının fetal gelişme geriliğine yol açabileceği bildirilmiştir). En çok tecrübe Methyldopa’yladır. HPE gelişen olguların yatırılarak tedavilerine başlanması tavsiye edilmektedir. İlaç seçiminde birinci sırada kardiyoselektif (b -1 selektif) betablokerler ile Methyldopa, ikinci sırada ise diğerlerini düşünmek daha uygun olacaktır. Akut hipertansif ataklarda kan basıncını akut olarak düşürmek için Nifedipine, Labetolol, Hydralazine gibi ajanların kullanılması tavsiye edilmektedir. Generalize nöbetleri olan eklampsi gelişmiş hastalardaysa; Magnesium sulfat 1-3 gram yavaş olarak i.v. veya Diazepam 5-10 mg yavaş olarak i.v., Hydralazin i.v. veya Dihydralazin 6,25 mg veya Urapidil 12,5 mg i.v. gibi ajanlar kullanılarak tedaviye başlanmalı ve yakın takip, antikonvulsif ve parenteral antihipertansif tedavi ile hastalar stabilize edilmelidir. Burada önemli olan HPE gelişmiş hastaların zamanında hospitalize edilerek tedavi edilmesiyle, bu durumun büyük ölçüde önlenebileceğinin hiç unutulmamasıdır! ACE inhibitörleri ve Anjiyotensin II antagonistleri gebe hastalarda kullanılmamalıdır. Diüretiklerden de gebelikte kaçınılmalıdır. Tuz kısıtlaması yapılmamalıdır. E- Gebelik ve aritmiler Sağlıklı kadınlarda gebelik sırasında herhangi bir organik kalp hastalığı olmadan sık atriyal ve ventriküler erken atımlar olabilir. Bu nedenle gebelerde organik kalp hastalığı yoksa veya oluşan aritmilerin hemodinamik etkileri yoksa, standart antiaritmik ajanların tedavide kullanımından kaçınılmalıdır. Varsa elektrolit imbalansının düzeltilmesi, aritmik etkili ilaçlar ile alkol ve kafeinli içeceklerin ve sigaranın yasaklanması ile tedaviye başlanmalıdır. Annenin hayatını tehdit eden tekrarlayıcı veya devamlı ağır aritmiler var ise, öncelikle istirahat, sedasyon, vagal manevralar gibi saptanan soruna uygun genel tedbirlerin alınması ve etiyolojik etkenlerin araştırılarak düzeltilmesi gereklidir. Bunlar yeterli olamıyorsa bebek açısından da güvenli olan medikal veya girişimsel (pacemaker/ ablasyon/aritmi cerrahisi gibi) tedaviler uygulanmalıdır. Yüksek ventrikül hızlı atriyal fibrilasyon gibi AV blokajın arttırılması gereken durumlarda Digoxin, betablokerler veya Verapamil kullanılabilir. İntravenöz tedavi gereken ventriküler aritmilerde Lidocaine kullanılırken annenin plazma ilaç düzeyinin 2.5 m g/L’yi aşmamasına dikkat edilmesi önerilmiştir (Bu dozun üzerinde fetal depresyon geliştiği gösterilmiştir). İntravenöz Procainamide veya Kinidin ise hipotansiyona yol açabilir. Oral antiaritmik tedavide en güvenilir ilaçların başında Kinidin gelmektedir. Amiodarone ile ilgili bilgiler fetal kayıplara ve deformitelere yol açabildiğini göstermektedir. Ancak bu konuda daha fazla bilgiye ihtiyaç vardır. İleri dereceli AV bloğu olan gebelerde asemptomatik konjenital tam AV blok dışında, geçici veya kalıcı kalp pili (rate adaptive pacemaker’lar ön planda tercih edilerek) uygulanması endikasyonu vardır. ---------- Post added 19.02.17 at 02:30 ---------- Gebelik ve kramp Sürekli yorduğunuz aklınız ve büyümekte olan karnınız, bacak krampları olmasa da zaten uykunuzu bölmeye yeter. Ne yazık ki, genellikle gece gelen bu ağrılı spazmlar ikinci ve üçüncü üç ayındaki gebe kadınlarda çok sık ortaya çıkar. Neyse ki bunları önlemenin de hafifletmenin de yolları vardır. Bacak kramplarının kanda fosfor fazlalığı ve kalsiyum eksikliği sonucunda ortaya çıktığı düşünüldüğü için fosfor içermeyen bir kalsiyum takviyesi almak krampları hafifletebilir. Bu işe yaramıyorsa, yalnızca hekiminizin önerisiyle süt ve eti azaltarak fosfor alımınızı azaltmak gerekli olabilir. (Bu arada başka yerlerden gerekli kalsiyum ve proteini aldığınızdan emin olun.) Öbür nedenler arasında yorgunluk ve büyümekte olan rahmin belli sinirler üzerine baskı yapması da sayıldığı için, gün boyu destekli çorap giymek ve ayaklarınızı yukarı kaldırarak dinlenme ve çalışma saatlerinizi dönüşümlü olarak ayarlamak da bacak kramplarınızı ortadan kaldırabilir. Baldırınıza kramp girerse, bacağınızı gerin ve ayak bileği ve ayak parmaklarınızı yavaşça yukarı doğru kaldırın. Bu kısa sürede ağrıyı azaltacaktır. (Her gece yatmadan önce bunu birkaç kez tekrarlamak krampları önleyebilir.) Bazen soğuk bir yüzeye basmak da işe yarar. Bu teknikler den herhangi biriyle ağrı azalıyorsa, daha fazla rahatlamak için masaj ve lokal olarak sıcak uygulaması denenebilir. Ancak hiçbir teknik işe yaramıyorsa, baldırınıza masaj yapmak veya ısı uygulamaktan kaçının. Ağrı devam ediyorsa hekiminizle temas kurun, çünkü küçük bir olasılık olsa da bir toplardamarda kan pıhtısı oluşmuş olabilir, bu da tıbbi girişim gerektirir. Gebelik ve myom Myomlar uterus kasından kaynaklanan, kanserleşme olasılığı oldukça düşük olan ve bu nedenle "iyi huylu" olarak kabul edilen kitlelerdir. Kadınlarda oldukça sık olarak görülürler ve bu nedenle de gebelik döneminde de sık rastlanırlar. 100 anne adayından dördünde ultrasonda en az bir adet myom saptanabilir. Myomlar özellikle ilk gebeliğini yaşayan anne adaylarında daha sık gözlenir. Genellikle bir adet olmalarına karşın daha fazla sayıda da olabilirler. Anne adayının yaşı ilerledikçe gebelikte myom görülme olasılığı da artar. Myomlar uterusta rahim iç tabakasıyla yakın komşulukta olabilirler (submüköz tip), tümüyle uterus kası içinde yerleşmiş olabilir (intramural tip), ya da tümüyle uterusun dış yüzeyinde yerleşmiş olabilirler (subseröz tip). Myomlar ender durumlarda gebe kalamama nedeni olabilecekleri gibi, daha çok gebelik esnasında ortaya çıkması muhtemel sorunlar açısından önemlidirler ve myomu olduğu bilinen bir anne adayının daha yakın takibi gerekir. Tanı gebe olunmayan dönemde yapılan bir ultrasonda konulabileceği gibi sıklıkla birinci trimesterde yapılan rutin ultrasonda konur. Özellikle arka duvar yerleşimli myomların gebeliğin daha ileri dönemlerinde tanınması zordur. Myomların gebelikte ortaya çıkardığı riskler nelerdir? Gebelikte myomların ortaya çıkardığı riskler ön planda uterus içinde bulunduğu bölgeye, ikinci planda myomun büyüklük ve sayısına bağlıdır. Özellikle submüköz veya intramural yerleşimli olanlar tekrarlayan düşüklere, erken doğum tehdidine, fetusun normal yerleşimi olan başaşağı dışında anormal bir pozisyonda yerleşmesine, plasentanın erken ayrılmasına (ablasyo), uterusun kasılmasını engelleyerek doğum sonrası kanamaya neden olabilirler. Yukarıda sayılan durumların çoğu sezaryen ile doğum gerektirdiğinden myomu olan anne adaylarında sezaryenle doğum olasılığı artar. Myomlar östrojen hormonuna bağlı olarak gelişme gösterdiklerinden gebelikte artan östrojen salgısının etkisiyle büyümeye eğilimlidirler. Özellikle ilk tanı konulduğunda 6 cm. ve daha büyük olan myomlar gebelikte daha çok büyüme eğilimi gösterirler. Bazen hızlı büyüme neticesinde myom yeterince beslenemediğinden dolaşımı aksar ve myomda dejenerasyon ("bozulma") denen durum ortaya çıkar. Bu durum kendini karında ve özellikle de myomun bulunduğu bölgede ağrı şeklinde belli eder. Bu ağrı bazı durumlarda apandisit, plasentanın erken ayrılması ve erken doğum tehdidi gibi durumlarla karışabilir. Myomda dejenerasyon en sık 20-22. haftalar arasında görülür ve doğum eyleminin başlamasına neden olabilir. Gebelik öncesinde myom tanısı konması durumunda ne yapılır? Gebelik döneminde en sık sorun yaratan myomlar submüköz nitelikli olanlar olduğundan bu tür myomlar saptandıklarında genellikle gebe kalınmadan cerrahi yolla çıkarılması tercih edilir. Bunun için histeroskopi (vajinadan ulaşım) ya da açık cerrahi (karın yolundan ulaşım) uygulanabilir. İntramural ya da subseröz olanlar arasından ise özellikle kanama ve diğer ciddi belirtilere neden olanlar ve büyük çaplı olanlar çıkarılmalıdır. Myom çıkarılması için uygulanan operasyonlar ameliyat sonrası yapışıklık ve buna bağlı olarak da tüplerde tıkanıklığa yol açabileceklerinden gebelik öncesi dönemde myom operasyonu yapma kararı verilirken çok dikkatli olunur. Daha önceki bir gebelikte myoma bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülen bir durumun varlığında (önceki gebelikte başka nedene bağlanamayan erken doğum, plasentanın erken ayrılması gibi), yeni bir gebelik öncesinde myomun çıkarılması uygundur. Gebelikte myom tanısı konduğunda ne yapılır? Gebelik döneminde myom tanısı konmuş anne adayları tüm gebelik boyunca daha yakından takip edilir. Myomu olan anne adayının her karın ağrısı şikayetini mutlaka doktoruna bildirmesi gerekir. Myoma bağlı oluşabilecek istenmeyen durumların bebek ve anne adayına en az zarar verecek şekilde tedavi edilebilmesi açısından anne adayının bu konuda duyarlı olması önemlidir. Gebelikte myoma bağlı olarak oluşan en sık istenmeyen durum dejenerasyon ("bozulma") ve buna bağlı olarak oluşan ağrıdır. Bu, yaklaşık %10 oranında gözlenir. Diğer ağrı nedenleri (apandisit, plasentanın erken ayrılması (ablasyo), erken doğum tehdidi gibi) de araştırıldıktan sonra, dejenerasyona bağlı olduğu düşünülen ağrı, ağrı kesici ile tedavi edilir. Bölgesel ısı ya da buz tatbiki de yardımcı olur. Devam eden bir gebelikte myom çıkarma operasyonları çok ender olarak uygulanırlar. Doğum kanalını tıkayan ya da uterusun kasılmasını engelleyerek eylemi yavaşlatan myomların varlığında sezaryen gerekir, sezaryen esnasında myomun alt segmenti kapattığı gözlendiğinde bebek rutin olarak uygulanan yatay kesiyle değil klasik uterus insizyonuyla (dikey kesiyle) çıkarılır. Daha önceden myom operasyonu geçirmiş tüm anne adaylarında özellikle çok şiddetli ağrı ve diğer bulguların varlığında düşük bir olasılık olsa da uterus rüptürü (uterusun yırtılması) de ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Sezaryen operasyonu esnasında myom çıkarılması aşırı kanamaya neden olabileceğinden tercih edilmez. Daha önce myomektomi operasyonu (myom çıkarılması) geçirmiş anne adaylarında doğum şekli nasıl olmalıdır? Operasyon esnasında uterusun iç tabakası hasar görmüşse normal doğumda oluşan uterus kasılmalarında uterusun yırtılma riski söz konusu olabileceğinden sezaryen ile doğum tercih edilir. Diğer durumlarda anne adayı normal doğum yapabilir, ancak uterusta yırtılma düşündüren en ufak bir bulguda bile sezaryene dönülebileceğini bilmelidir
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#35
|
|||
|
|||
Gebelik ve saç boyama
Hamile kadınların en büyük sıkıntılarından birtanesi de gebelik sırasında alınan ilaçlar, karşılaşabilecekleri radyoaktif ışın veren cihazlar ve kimyasal maddelerdir. Bu kimyasal maddeler, solunum yoluyla, ağız yoluyla veya tensel temas ile alınabilirler. İlaçların içerisindeki reçetelerde kullanılacak olan ilacın gebe bir kadın tarafından kullanılıp kullanılamayacağı veya kullanılmasındaki kar zarar hesabının hekime danışılması belirtilmiştir. Bazı maddeler anne karnındaki bebeğin ( yani fetus'un) gelişimini olumsuz etkileyeceği gibi bazı maddelerinde hiçbir yan etkisi olmadığı deneylerle gösterilmiştir. Bazılarının ise, kötü etkilerinin olup olmadığı halen bilinmemektedir. Bazıları ise, gebeliğin belirli sürelerine kadar zararlı etkili, daha sonraki aylarda zararsızdır. Bu yan etkiler, bebeğimize hem fiziksel hemde zihinsel zararlar verebilir, gelişimini engelleyebilir. İlaç kullanmamız gerekiyorsa ve gebeysek, yalnız ve yalnız hekimimizin önerdiği ilaçları, veya başka bir hekimin önerdiği ilaçları ona gebe olduğunuzu hatırlatarak ve doğum doktorunuzun onayını alarak kullanınız. Kozmetik ( saç boyaları, kremler, parfümler, temizleyici maddeler ve bu gibi) kullanımında, genelde, en sık problem saç boyalarıdır. Hanımlarımız gebelik esnasında da, saç renklerini ve modellerini değiştirmek isteyeceklerdir. Sıklıkla kullanılan, kalıcı ve yarı kalıcı boyaların içindeki maddelerle yapılan deneylerde anne karnındaki bebek üzerine zarar verici etkileri görülmemiştir. Fakat tedbirli davranmak için, doğum sonrasına kadar saçlarını boyatmayabilirsiniz, saçınızda değişiklik yapmak, beyazlarınızı gizlemek veya dip boya yaptırmak istiyorsanız, gebeliğin ilk üç ayından sonra, bitkisel saç boyaları kullanabilirsiniz. Saç düzelticilerin ( straightener) ki bunlar sodyum hidroksit ve bisülfit denilen kimyasal oluşumlardır ve kullanılmaları tavsiye edilmemektedir. Saç düzeltmelerin, hava ısı ve press yolu ile yapılması daha güvenlidir. Perma gibi yöntemlerde ise kullanılan kimyasal maddeler saçlı deriden emilip kana karışabilir. Bunların kullanılması ile bebekte doğumsal sakatlık gelişmesi arasında ilişki saptanamamıştır, fakat tamamen güvenilir olduğunu söyleyebilmek içinde daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu yüzden tedbiri elden bırakmamak için doğum sonrasına kadar saçlarınız doğal kalmasında fayda vardır. Daha evvel perma yaptırmışsanız şayet, merak etmeyiniz hiçbir rizikosu yoktur. Halen piyasada olan deodorant, şampuan, ve diğer cilt bakım ürünlerinin, bebek gelişimi üzerine zarar verici etkileri olup olmadığı üzerine yeterli bilimsel araştırma olmamakla beraber şimdiye kadar herhangi bir problem rapor edilmemiştir.Cilt için kullanılan kremleri rahatlıkla kullanabilirsiniz. Cilt çatlaklarının oluşmasını azaltmak için kakao ve lanolin kremleri kullanılabilir. Temizlik maddelerinden özellikle çamaşır suyu , tuz ruhu gibi buharlaşabilen temizleyicilerden ve bunların kullanıldığı yerlerden iyi bir havalandırma sağlanana kadar uzak durmanızı öneririz. Sevgili hanımlar, Bebeğin gelişimindeki en önemli zaman ilk üç aydır. Bu süre içindeki zararlar diğer aylara göre daha fazla olmaktadır,kısa bir süre için biraz daha dikkatli olmak hem bizim hemde bebeğimizin sağlığı açısından faydalı olacaktır. Gebelik ve troid hastalıkları guatr Gebelik, tiroid bezi hastalıkları açısından kritik ve bu yüzden de araştırılması gereken bir dönemdir. Genç kadınların gebelik dönemlerinde guatr oluşumu ve mevcut olan guatrın hızlı büyüdüğü ve daha belirgin hale geldiği bilinmektedir. Bu olay iyot eksikliği olan coğrafi bölgelerde oldukça sıktır. Gebelik dönemindeki kadınların iyot ihtiyaçları diğer genç insanlara göre çok daha fazladır. Genellikle gebeler gebelik dönemlerinde çocuğa zarar verir gerekçesiyle ilaç kullanmaktan kaçınırlar. Ancak iyot eksikliği durumlarında gebelerin gereken iyot ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu yüzden bu durumdaki gebelerin iyot tabletleri almaları gerekir. Şu unutulmamalıdır ki; iyot eksikliği de çocukta zararlı etkilere neden olur. Gebelerdeki iyot eksikliğinin nedeni ise artmış iyot kaybıdır. Kısmen çocuğa, kısmen de idrarla iyot atılımının artmasına ve sonuçta iyot dağılım alanının çoğalmasına bağlıdır. Gebelikte günlük iyot ihtiyacı ve gıdalarla alınan iyot miktarı arasında mevcut olan fark iyot eksikliğinde daha da artmaktadır. Gebelerde Guatr: Yeni oluşan guatr veya var olan guatrın hızlı büyümesi genç ve gebe kadınlarda sıktır. Nedeni ise günlük ihtiyaç ile günlük alınan iyot miktarı arasındaki farkın artmasıdır. Tiroid bezinin uyum mekanizmasından dolayı guatr oluşur. İyot eksikliğinin fazla olduğu 2. gebelik haftasında çocukta guatr oluşma riski vardır. Buna yenidoğan guatr'ı denir. Bu hastalıkta iyot eksikliğinin olduğu coğrafi bölgelerde sık görülür. Gebe kadınların bu iyot ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için iyotlu tuz tüketimi önerilmez. Çünkü çok yüksek miktarlarda iyotlu tuz almaları gerekir. Bu da gebelerde yüksek tansiyon gelişme ve ödem oluşma riskini arttırmaktadır. Bu yüzden de gebeler günlük 200 mikrogram'lık tabletler halinde iyot almalıdırlar. Bu tedavi sayesinde annede yeni guatr oluşumu ve var olan guatrın büyümesi önlenir. Ayrıca çocuktaki iyot eksikliği de giderilip yenidoğan guatr oluşumu engellenir. Genç kadınlarda gebe kaldıkları sırada guatrları mevcutsa bu tedavi guatrlarının büyümesini engelleyemez. Bu yüzden de bu hastalar da tiroid hormonu preparatları kullanılmalıdır. Bu tedavinin çocuğa hiçbir yan etkisi ve zararı yoktur. Çünkü tiroid hormonları plasentadan geçemez. Sonuç olarak guatrsız gebelerde mutlaka iyot tedavisi uygulanmalı, guatrlı gebelerde ise buna ek olarak tiroid hormon tedavisi de uygulanmalıdır. Bu tedavi çocuğa zarar yerine fayda getirir. Eğer tedavi uygulanmazsa çocukta guatr gelişme riski yüksektir. Gebelerde Hipotiroidi: Belirgin hipotiroidisi olan kadınlar nadiren gebe kalabilirler. Kısırlık nedenleri içinde önemli bir yer alır. Gebe kaldıkları taktirde de önceden gördükleri tiroid hormon tedavilerine devam edilir. Gebelik esnasında hipotiroidizm oluşursa da hormon tedavisine başlanılır. Hipotiroidili gebe kadınlar gebelikleri sürece tedavi görmezlerse erken doğum , düşük vs. istenmeyen sonuçlarla karşılaşabilirler. Bu hormon tedavisi ile bu olaylar minimal gözlenir. Bu tedavinin de çocuklar üzerine hiçbir zararlı etkisi yoktur. Aksine faydaları çoktur. Gebelikte Hipertiroidi: Hipertiroidi, gebelikte nadiren görülür ve bu durum sevindiricidir. Çünkü hipertiroidili bir gebenin tedavisi guatrlı ve hipotiroidili gebeninkinden oldukça zor ve sorunludur. Bunun nedeni de annenin tiroid bezini frenlemek için kullanılan ilaçların plasentadan geçip çocuğun kan dolaşımına geçmesindendir. Ancak bu geçişin, kullanılan ilaçların dozlarına bağlı olduğu biliniyor. Bu ilaçların yüksek dozları çocukta hipotiroidi ve guatr oluşturmaya yeterlidir. Bu kesinlikle istenmeyen bir durum olup, çocuğun zihinsel ve motor gelişimini kötü yönde etkiler. Belirli bir dozun altında da çocuğun tiroid bezine etki etmediği biliniyor. Sonuçta bu tür, hipertiroidili gebelere mümkün olan en düşük doz ilaç verilmelidir. Öte yandan tedavi edilmeyen hipertiroidili gebelerde düşük, erken doğum, plasentanın erken ayrılması gibi istenmeyen olayların sıklığı artar. Ayrıca çocuklarda anomali oluşma sıklığı da artar. Basedow hastalığı olan gebelerin tedavisi sonucu çocuklarında % 3 doğumsal guatr ve yaklaşık % 1 doğumsal hipotiroidi geliştiği gözlenmiştir. Bunlar tamamen tedavi sonucu oluşur. Oysa Basedow'lu gebelerin çocuklarında % 1-3 oranında doğumsal hipertiroidi görülme olasılığı var. Bu durum tedaviden kaynaklanmaz. Annedeki tiroid bezini stimüle (uyaran) eden antikorların çocuğa geçmesiyle oluşur. Sonuçta hipertiroidili kadınların gebelikleri yüksek riskli gebelik grubuna girer. Mutlaka kadın-doğum ve Endokrinoloji uzmanının denetimi altında olmalıdırlar. ---------- Post added 19.02.17 at 02:31 ---------- Gebelik ve Şeker Hastalığı Diabetes mellitus (Şeker hastalığı) hakkında genel bilgiler Diabetes Mellitus latince'de "ballı idrar" anlamına gelen bir kelimedir. Şeker hastalığının ilk zamanlarında muhtemelen hastanın idrarının tadına bakılarak tanı konmaktaydı. Kan şekeri çok yüksek olduğunda idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi nedeniyle hastalığa bu isim verilmiş olabilir. Kan şekeri normalde yaklaşık olarak 100 mililitre kanda 100 gram bulunacak şekilde sabit sınırlar içerisinde tutulur. Yemek sonrası besinlerden kana geçen glikoz (şekerin en ufak yapıtaşı) pankreas organından insülin salgılanmasını uyarır. Salgılanan insülin vücudun tüm hücrelerinin bu glikozdan faydalanmasında aracı görevi görür. Böylece yemek sonrası oluşan kan şekeri yükselmesi glikozun hücrelerin içine girmesiyle normal sınırlarına geri döner. İnsülin kanda glikoz yükselmesine bağlı olarak salgılandığından kan şekeri normale döndüğünde salgı durur ve böylece kan şekeri seviyesinin aşırı düşmesi engellenmiş olur. Herhangi bir nedenle (uzun süren açlık gibi) kan şekeri seviyesi düşerse bu sefer glukagon adlı bir hormon salgılanır. Bu hormon ise karaciğer depolarından kana şeker sağlanması yönünde çalışarak seviyeyi normale döndürmeye çalışır. Diabetes Mellitus vücudun çeşitli nedenlerle kan şekeri seviyesini ayarlamada başarısız olduğu bir hastalıktır. Bunun sonucunda kan şekeri toklukta aşırı yüksek olduğu gibi açlıkta da yüksek seyreder. Kan şekeri seviyesinin yüksek seyretmesi ve yüksekliğin uzun yıllar devam etmesi kan damarları üzerinde birçok yoldan olumsuz etki yaratır. Damarlardaki bozukluk başta göz, böbrek ve kalp olmak üzere tüm organlarda hastalık süresi ile direkt ilişkili olarak çeşitli bozukluklar meydana getirir. Eğer herhangi bir nedenle pankreastan salgılanan insülin yetersiz olursa Tip I diabet, ya da insülin yeterli olmasına rağmen hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diabet ortaya çıkar. Her iki durumda da ortak bulgu kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir. Cushing sendromu, akromegali, hiperprolaktinemi gibi hormonal hastalıklarda, başka bir nedenle yüksek doz kortizon tedavisi görenlerde ve diğer birçok ağır hastalığın seyri esnasında da kan şekeri kontrolden çıkabilir. Bu durumlarda hastalığın tedavi edilmesi ya da kortizon tedavisinin bitmesi durumunda kan şekeri genellikle kısa zamanda normale döner. Bu bahsedilen diabete ikincil diabet (başka bir nedene bağlı ortaya çıkan şeker hastalığı) adı verilir. Hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın şeker hastalığı çok yemek yeme, çok su içme ve fazla idrar yapma şeklinde belirti verir. Genç yaşlarda Tip I diabetin ilk belirtisi kanda aşırı şeker yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan ketoasidoz (şeker koması) olabilir. Bazen ilk belirtiler vücudun çeşitli yerlerinde yaralar çıkması, sık sık vajinal mantar enfeksiyonu oluşması ya da tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olabilir. Nadir durumlarda ilk belirtiler bozulan organların yaptığı belirtiler (böbrek yetmezliği gibi) olabilir. Şeker hastalığının tanısında değişmez bulgu açlık kan şekerinin en az iki ölçümde normalden yüksek çıkmasıdır. Bu durumda diabet aşikardır. Latent (gizli) diabet ise OGTT adı verilen şeker yükleme testleriyle ortaya çıkarılabilir. Tip I diabet genellikle erken yaşlarda belirti veren ve tedavisinde insülin kullanılması gereken bir hastalıktır. Bu yüzden tıp literatüründe "insüline bağımlı diabet" ya da kısaca IDDM (Insulin dependent diabetes mellitus) olarak anılır. Tip II diabet ise genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkar. Bu hastalıkta ise kan şekerinin hücreler tarafından kullanımındaki bozukluğu gidermeye yönelik olarak tablet şeklindeki çeşitli ilaçlardan ya da ileri aşamalarda insülinden faydalanılır. Şeker hastalığı bazen ilk kez gebelikte ortaya çıkabilir. Buna da gestasyonel (gebeliğe bağlı) diabetes mellitus adı verilir. Daha öncesinden şeker hastalığı olan ve bu nedenle insülin kullanan gebeler ve mevcut gebeliği esnasında şeker hastalığı tanısı konan gebelerde anne adayı ve özellikle de bebek açısından tehlikeli durumlar ortaya çıkabilir. GEBELİKTEN ÖNCE VAROLAN DİABET VE GEBELİK Tanım: Gebeliği öncesinde diabet (şeker hastalığı) tanısı konmuş ve tedavisi süren gebelerde Tip I ya da Tip II diabet sözkonusu olabilir. Ancak gebelerin büyük kısmının genç yaşta olmaları nedeniyle gebelikte Tip I diabet (insülin kullanılan diabet) daha sık görülür. Diabetli gebelerin tümüne yakını gebelik öncesinde tanısı konmuş hastalardır. Nadir durumlarda tesadüfi olarak Tip I diabet ilk bulgularını gebeliğin ilk yarısında verebilir. Gebelikte diabetin tehlikeleri nelerdir? Gebelik esnasında varolan diabet hem anne adayı hem de bebek için oldukça tehlikeli durumların oluşmasına yol açan bir hastalıktır. Bu yüzden gebelikte var olan diabet her zaman ciddiye alınması ve ihmal edilmemesi gereken bir durumdur. Anne adayı için varolan tehlikeler: Vücudun normal bir kan şekeri seviyesini sürdürmek için gerekli olan insülin ihtiyacı gebelikle birlikte önemli derecede artar (özellikle 3. trimesterde insülin ihtiyacı %100'e kadar artabilir). Diabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir ve ketoasidoz adı verilen ve komaya kadar varabilen ciddi durum ortaya çıkabilir ("şeker koması"). Kontrolsüz diabeti olan gebelerde pyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir. Diabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur. Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde preeklampsi ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir. Bebek için varolan tehlikeler: Gebeliğin erken döneminde, bebeğin organlarının oluştuğu aşamada kan şekerinin yüksek seyretmesi bebekte ciddi bazı anomalilere neden olabilir. Özellikle kan şekeri kontrol edilmemiş bir şekilde gebeliğe başlayanlarda anomalili çocuk doğurma riski 3-4 kat artar. Diabeti gebeliğin erken dönemlerinde kontrolsüz kalan gebelerde spontan abortus (düşük) yapma riski de yükselmiştir. Diabeti olan gebelerin bebeklerinde başta kalp olmak üzere, santral sinir sistemi, iskelet sistemi, genitoüriner sistem (genital organlar ve idrar yolları) ve sindirim sisteminde çeşitli anomaliler meydana gelebilir. Bunların bir kısmı ve özellikle kalpte oluşanlar normal ultrason incelemesinde görülemeyebilir. Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Kontrol edilmemiş diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir. Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde akciğer olgunlaşması diğer bebeklere göre daha geç olur. Preeklampsi gelişen gebelerin bebeklerinde intrauterin gelişme geriliği (IUGG) ortaya çıkabilir. Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır. Doğum eylemi esnasında da bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir: Kontrolsüz diabeti olan gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir. İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir. Bebek doğduktan sonra da başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir. Tüm bu sayılanlar gebelik öncesi dönemden başlamak üzere gebeliğin seyri esnasında ve doğum eylemi esnasında kan şekerinin normal sınırlar içinde (60-120 arası) tutulmasıyla büyük oranda başarılı bir şekilde önlenebilmektedir. Bu nedenle diabeti olan anne adayı gebe kalmayı planladığı dönemden gebe kalana kadar, gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#36
|
|||
|
|||
Genel yaklaşım:
Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Göz dibi muayenesi ve nörolojik muayene yapılır. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir ve gerekirse insülin dozu tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır. Diabetli gebelerde anomali gelişiminin önlenmesi: Diabeti olan anne adaylarında anomalili bebek doğurma riskini azaltmak mümkündür. Bunun için anne adayının ilk gebe kaldığı günden birinci trimesterin sonuna kadar kan şekerinin normal seyretmesi sağlanır. Kan şekerini kontrol etmenin en ideal yolu gebe kalmadan önce kan şekerini kontrol altına almak ve bunu sürdürmektir. Kan şekerinin son zamanlarda nasıl seyrettiğini ortaya çıkarmak mümkündür. Bu amaçla gebeliğin mümkün olan en erken döneminde kanda glikozillenmiş hemoglobin değeri (HbA1C) ya da fruktozamin saptanır. Bu iki inceleme aylar öncesine ait kan şekeri yüksekliklerini yansıtır. Değerin yüksek çıkması uzun zamandan beri kan şekerinin yüksek seyrettiğini gösterir. Ancak bu değerin yüksek olması kesin bir tahliye nedeni değildir. Bu durumda bebekte anomali ortaya çıkmış olma riski yüksek olduğundan bebekte daha ayrıntılı inceleme yöntemleriyle anomali araştırılır. Diabetli gebelerde bebekte anomali aranması: Tüm diabetik anne adaylarında ve özellikle de glikozillenmiş hemoglobin değeri yüksek bulunan anne adaylarında bebek ayrıntılı anomali testlerine tabi tutulur. Normal seyreden gebeliklerde tek başına yeterli olan üçlü test incelemesine ek olarak bu gebelerde 18. gebelik haftasında II. düzey ultrason (daha ayrıntılı ultrason incelemesi) ve 20. gebelik haftasında fetal ekokardiografi yapılır. Üçlü test 16. gebelik haftasında uygulanır ve özellikle Down sendromu ("mongol çocuk") ve nöral tüp defekti (anensefali, spina bifida gibi durumlar) riskini belirler. II. düzey ultrason ise normal ultrasondan daha iyi çözünürlüğe sahip olan ve deneyimli kişilerce uygulandığında bebeğin "tepeden tırnağa" ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak veren bir ultrasondur. Fetal ekokardiografi de yine ultrason prensibiyle çalışan ve deneyimli kişilerce uygulanan bir testtir. Bunda da kalp ve ana damarların anomali açısından ayrıntılı olarak taranır. Bu testlerden birinde bir anormallik bulunması durumunda amniosentez ya da kordosentez gerekebilir. Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi: Diabetli gebe tüm gebeliği boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, diyetine uymalı ve insülin tedavisini sıkı bir şekilde uygulamalıdır. Doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmesi çok önemlidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması gerekebilir. Gözler ve böbrekler başta olmak üzere tüm organlar belli aralıklarla gözden geçirilir. Kontroller esnasında bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı), gelişme geriliği gibi durumlar aranır. Preeklampsi belirtileri aranır ve preeklampsi gelişmesi durumunda gerekli önlemler alınır. Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 32. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır. Uzun zaman kontrolsüz kalan ya da preeklampsi gelişen gebelerde bu testlere 28.gebelik haftasında başlanır. Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir. Diabetli anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. haftada) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar doz ayarlaması yapılır. Polihidramnios, iribebek, İUGG ya da preeklampsi gelişen gebeler tanı konduğu andan itibaren hastaneye yatırılarak izlenirler. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir. Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi: Fetal distres dışındaki bir nedenle 39. haftadan önce doğumun gerçekleştirilmesi gerekirse amniosentez ile elde edilen amnios sıvısında akciğer olgunlaşma testleri yapılır ve sonuca ve gebenin durumuna göre doğum gerçekleştirilir ya da bir süre daha beklenir. 39. bazen de 40. gebelik haftasını dolduran gebede doğum eylemi henüz başlamamışsa doğumu gerçekleştirme girişimleri başlatılır. İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse diabetik anne adayı normal doğum yapabilir. Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir. Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır. Doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından annenin insülin dozları tekrar ayarlanır. ---------- Post added 19.02.17 at 02:32 ---------- GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİABET Tanım: Daha önceden diabeti olmayan bir gebede ikinci trimester ve sonrasındaki bir zamanda diabet ortaya çıkmasına gestasyonel diabet adı verilir. Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik olarak glikoz metabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir. Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisini frenler. Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi ortaya çıkar. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayı diabetik hale gelebilir. Gestasyonel diabet kimlerde görülür? Gestasyonel diabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde ortaya çıkar. Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı gestasyonel diabet özelliklerini taşır. Gestasyonel diabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler: Daha önce ölü doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş; birden fazla sayıda düşük yapmış olan; daha önceki gebeliğinde gestasyonel diabet geçirmiş olan; gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan; yaşı ileri olan (35 yaş ve üzeri); birinci derece akrabalarından birinde diabet olan; tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında mevcut gebelikte gestasyonel diabet gelişme riski artar. Mevcut gebeliğinde bebeği gebelik haftasına göre daha iri olan; gebelik esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan; nedeni açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan; bebeği beklenmedik bir şekilde ölen; idrarda glikoz çıkışı saptanan ya da diabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diabet mevcut olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir. Gestasyonel diabet tanısı nasıl konur? Gebelikte şeker hastalığı tarama testi (PPG): Gestasyonel diabet tanısı konan gebelerin yarısında yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz. Bu nedenle hiç bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24.-28. gebelik haftalarında yani HPL hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diabet gelişme riskinin en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar. Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz) (PPG) testinde 12 saatlik açlık süresinden sonra damardan alınan kanda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra tokluk kan şekeri ölçülür. Testte bozukluk çıkması mutlaka diabet olduğunu göstermez. Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT) uygulanarak kesin tanı konur. PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik kısmında gestasyonel diabet saptanır. Gebelikte şeker hastalığı tanı testi (Şeker yükleme testi) (OGTT): Yine 12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır. Bu dört ölçümden iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diabet tanısı kesinleşir. Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne adayları yakın takibe alınır. Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT tekrarlanır. Gestasyonel diabet gelişme riski yüksek olan anne adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme testi (OGTT) yapılır. Test normal çıksa bile 32.-34. gebelik haftaları arasında tekrarlanır. Gestasyonel diabetin yarattığı tehlikeler nelerdir? Gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra tedavi ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır. Tablet şeklindeki şeker düşürücü ilaçlar gebelikte kullanılmazlar. Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel diabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde yüksektir. Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir. Anne adayı için varolan tehlikeler: Gestasyonel diabette Tip I diabetin aksine ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür. Gestasyonel diabet uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların ortaya çıkma olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir. Gestasyonel diabette ve özellikle de diyet ile kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal gebeliklerle eşittir. Bebek için varolan tehlikeler: Gestasyonel diabet organ gelişimi tamamlandıktan sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir. Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Bu risk özellikle insülinle kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diabetli gebelerde veya kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir. Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan gestasyonel diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir. Gestasyonel diabetlilerin, özellikle de kan şekeri diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur. Kontrol edilmemiş gestasyonel diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır. Gebelik öncesinden varolan diabette olduğu gibi gestasyonel diabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir. Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir. İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir. Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir. Tüm bu sayılanlar gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar. Bu nedenle gestasyonel diabeti olan anne adayı tanı konduktan sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır. Gestasyonel diabetlilerde yaklaşım: Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi: Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir. Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek diyet+insülin tedavisine geçilir. İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır. Gestasyonel diabeti olan anne adayı gebelik boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmelidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir. Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır. Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır. Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir. Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir. Gestasyonel diabeti olan ve insülin kullanan anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38. hafta) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar insülin doz ayarlaması yapılır. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir. ---------- Post added 19.02.17 at 02:32 ---------- Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi: Gestasyonel diabetli anne adayının kan şekeri diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması beklenir. Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu gebeler için de geçerlidir. Ancak gestasyonel diabetli anne adayının kan şekerleri insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine genellikle izin verilmez. Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır. İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse gestasyonel diabetli anne adayı normal doğum yapabilir. Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir. Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır. İnsülin kullanan gestasyonel diabetli annelerde doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar ayarlanır. Gebeliklerinde gestasyonel diabet tanısı konmuş annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi) uygulanır. Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer insanlara göre daha fazla olduğunu bilmesi gerekir
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#37
|
|||
|
|||
Gebelikte alkol alımı
İkinci aya kadar genellikle gebe kalındığından habersiz olduğundan, bunu bilmemiz halinde asla yapmayacağımız şeyleri yaparız. Birkaç vesileyle içilen bir iki duble içkinin erken gebelikte gelişmekte olan cenine zarar verdiğine ilişkin hiçbir kanıt yoktur. Gerçekte son çalışmalardan birinde, gebeliğin erken döneminde, hiç içmeyenlere oranla daha fazla doğumsal sakatlık ya da gelişme geriliği olmadığı gösterilmiştir. Gebelik sürecinde fazla içki içmenin ise bebekte bir çok soruna yol açtığı gösterilmiştir. Bebeğin kan dolaşımına giren alkol miktarının anne kanındaki kanındaki alkol yoğunluğuna yaklaşık olduğu ve annen aldığı alkolü bebeğinde paylaştığı göz önüne alınırsa bu pek de şaşırtıcı sayılmaz. Alkolü bedenden atmak için gereken süre bebekte annenin iki katı olduğundan, anne hafif çakırkeyifken bebek sarhoştur. Gebelik boyunca ağır işçilik (5-6 kadeh şarap, bira ya da rakıyı bir günde tüketmek) ciddi doğum komplikasyonlarının yanı sıra bebekle ilgili alkol sendromuna da yol açar. Yaşama boyu süren bir akşamdan kalmalık olarak tanımlanabilecek olan bu durumda bebek normalden daha küçüktür ve genellikle zihinsel özürlüdür. Baş, yüz, kollar, bacaklar ve merkezi sinir sisteminde (beyin omurilik) birçok yapı bozukluğu vardır ve yeni doğan döneminde ölüm oranı yüksektir. Bebekte daha sonra da öğrenimsel, davranışsal ve toplumsal uyumla ilgili sorunlar olur. İçki içmeyi sürdürmenin riski doza bağlıdır ne kadar çok içerseniz, bebeğinize vereceğiniz karar daha çok olur. Ama gebelikte içki tüketimi bile (günde 1-2 kadeh, ara sıra 5-6 kadehin tüketildiği durumlar) düşük riskinin artması, düşük doğum ağırlığı ve doğum sırasında komplikasyonlar gibi çeşitli ciddi sorunlara yol açabilir. Ayrıca bebekte alkol etkisi sendromla, çeşitli gelişimsel ve davranışsal sorunlar ilişkilendirilmiştir. Günde 1 ya da 2 kadeh düşük, ölü doğum, büyüme bozukluğu ve baş, yüz, kol, bacak, kalp, merkezi sinir sistemindeki gelişimsel sorunların riskini arttırmaktadır. Çocuklar büyüdüğünde de öğrenme, davranış, toplumsal uyum ve yargılama bozuklukları göstermektedir. Bazı kadınların gebelikleri süresince hafif, örneğin geceleri bir kadeh içmelerine karşın sağlıklı bebekleri olur. Bunun akıllıca bir davranış olduğunu bir garantisi yoktur. Gebelikte güvenli alkol dozu, eğer varsa bile, bilinmemektedir. Alkol ve gebelik hakkında bilinenlerin tümü, gebe olduğunuzu fark etmeden önce içtiğiniz içki için kaygılanmayı bırakıp, gebeliğin geri kalan süresi boyunca içkiyi kesmenin öngörülü bir davranış olduğunu düşünmektedir. (Doğum günü ya da yıl dönümünde yemekle alınan yarım bardak şarap dışında, çünkü besinler alkol emilimini azaltmaktadır). Bazı kadınlar, özellikle gebeliğin erken döneminde içkiye karşı tiksinti duymaya başlayanlar için kokteyl almayı ya da akşam yemeğinde şarap içmeyi âdet haline getirenler için alkolü bırakmak yoğun bir çaba, belki de yaşam biçimini değiştirmeyi gerektirir. Gevşemek için içki alıyorsanız müzik, ılık banyo, masaj, alıştırma, okuma gibi başka yöntemleri deneyin. Eğer içki, bırakmak istemediğiniz günlük alışkanlıklarınızın bir parçasıysa alkolsüz bira, üzüm suyu, köpüklü elma şarabı alabilirsiniz. Ağır içiciler gebeliğin ne kadar erken döneminde içkiyi bırakılırsa, bebekleri o kadar az risk altında kalır. İçkiyi bırakmayı ya da alkol tedavi programını reddeden ya da bu konuda uzman hekimden yardım almayan bir ağır içici gebeliğini sonlandırmayı düşünebilir ve hastalığı kontrol altına alınana kadar çocuk edinmeyi erteleyebilir. Gebelikte araba kullanımı Doğurganlık çağında olan kadınların en sık ölüm nedeni nedir? Kan zehirlenmesi mi? Doğum mu? Doğum sonrası enfeksiyonlar mı? Bunların hiçbiri değil. Genç yaşta ölen kadınların çoğunun ölüm nedeni araba kazalarıdır. Bundan korunmanın en iyi yolu da emniyet kemerinizi takmaktır. İstatistikler kesin olarak göstermiştir ki, emniyet kemeri takmak takmamaktan çok daha güvenlidir. Emniyet kemeri takmanın en güvenli ve en rahatsız edici yolu, kemeri karnınızın altından geçirerek pelvisinizin üzerinden çaprazlamaktır. Emniyet kemerinin omuz için olan kısmını omuzlarınızın üstünden takın (kollarınızın altından değil). Bu kısım omzunuzdan başlayarak göğüslerinizin arasından belinize doğru uzanmalıdır. Ani duruşlar nedeniyle emniyet kemerinizin bebeğinize basınç uygulamasından korkmayın, çünkü bebeğiniz amnios sıvısı tarafından çok iyi bir şekilde korunur.Arabayı kim kullanırsa kullansın, gebeliğin sonlarında uzun (bir saatten fazla) araba yolculukları çok yorucu olabilir. Uzun yola gitmeniz gerekiyorsa, hekiminizin onayını alın ve saatte bir durup yürüyüş yapın. Doğumun olduğu güne dek kısa mesafeler araba kullanabilirsiniz, kuşkusuz baş dönmeleriniz olmadığı sürece ve sürücü koltuğuna sığıyorsanız. Bununla birlikte doğum başladığında hastaneye kendi kullandığınız, arabada gitmeye kalkışmayın. İkinci aya kadar genellikle gebe kalındığından habersiz olduğundan, bunu bilmemiz halinde asla yapmayacağımız şeyleri yaparız. Birkaç vesileyle içilen bir iki duble içkinin erken gebelikte gelişmekte olan cenine zarar verdiğine ilişkin hiçbir kanıt yoktur. Gerçekte son çalışmalardan birinde, gebeliğin erken döneminde, hiç içmeyenlere oranla daha fazla doğumsal sakatlık ya da gelişme geriliği olmadığı gösterilmiştir. Gebelik sürecinde fazla içki içmenin ise bebekte bir çok soruna yol açtığı gösterilmiştir. Bebeğin kan dolaşımına giren alkol miktarının anne kanındaki kanındaki alkol yoğunluğuna yaklaşık olduğu ve annen aldığı alkolü bebeğinde paylaştığı göz önüne alınırsa bu pek de şaşırtıcı sayılmaz. Alkolü bedenden atmak için gereken süre bebekte annenin iki katı olduğundan, anne hafif çakırkeyifken bebek sarhoştur. Gebelik boyunca ağır işçilik (5-6 kadeh şarap, bira ya da rakıyı bir günde tüketmek) ciddi doğum komplikasyonlarının yanı sıra bebekle ilgili alkol sendromuna da yol açar. Yaşama boyu süren bir akşamdan kalmalık olarak tanımlanabilecek olan bu durumda bebek normalden daha küçüktür ve genellikle zihinsel özürlüdür. Baş, yüz, kollar, bacaklar ve merkezi sinir sisteminde (beyin omurilik) birçok yapı bozukluğu vardır ve yeni doğan döneminde ölüm oranı yüksektir. Bebekte daha sonra da öğrenimsel, davranışsal ve toplumsal uyumla ilgili sorunlar olur. İçki içmeyi sürdürmenin riski doza bağlıdır ne kadar çok içerseniz, bebeğinize vereceğiniz karar daha çok olur. Ama gebelikte içki tüketimi bile (günde 1-2 kadeh, ara sıra 5-6 kadehin tüketildiği durumlar) düşük riskinin artması, düşük doğum ağırlığı ve doğum sırasında komplikasyonlar gibi çeşitli ciddi sorunlara yol açabilir. Ayrıca bebekte alkol etkisi sendromla, çeşitli gelişimsel ve davranışsal sorunlar ilişkilendirilmiştir. Günde 1 ya da 2 kadeh düşük, ölü doğum, büyüme bozukluğu ve baş, yüz, kol, bacak, kalp, merkezi sinir sistemindeki gelişimsel sorunların riskini arttırmaktadır. Çocuklar büyüdüğünde de öğrenme, davranış, toplumsal uyum ve yargılama bozuklukları göstermektedir. Bazı kadınların gebelikleri süresince hafif, örneğin geceleri bir kadeh içmelerine karşın sağlıklı bebekleri olur. Bunun akıllıca bir davranış olduğunu bir garantisi yoktur. Gebelikte güvenli alkol dozu, eğer varsa bile, bilinmemektedir. Alkol ve gebelik hakkında bilinenlerin tümü, gebe olduğunuzu fark etmeden önce içtiğiniz içki için kaygılanmayı bırakıp, gebeliğin geri kalan süresi boyunca içkiyi kesmenin öngörülü bir davranış olduğunu düşünmektedir. (Doğum günü ya da yıl dönümünde yemekle alınan yarım bardak şarap dışında, çünkü besinler alkol emilimini azaltmaktadır). Bazı kadınlar, özellikle gebeliğin erken döneminde içkiye karşı tiksinti duymaya başlayanlar için kokteyl almayı ya da akşam yemeğinde şarap içmeyi âdet haline getirenler için alkolü bırakmak yoğun bir çaba, belki de yaşam biçimini değiştirmeyi gerektirir. Gevşemek için içki alıyorsanız müzik, ılık banyo, masaj, alıştırma, okuma gibi başka yöntemleri deneyin. Eğer içki, bırakmak istemediğiniz günlük alışkanlıklarınızın bir parçasıysa alkolsüz bira, üzüm suyu, köpüklü elma şarabı alabilirsiniz. Ağır içiciler gebeliğin ne kadar erken döneminde içkiyi bırakılırsa, bebekleri o kadar az risk altında kalır. İçkiyi bırakmayı ya da alkol tedavi programını reddeden ya da bu konuda uzman hekimden yardım almayan bir ağır içici gebeliğini sonlandırmayı düşünebilir ve hastalığı kontrol altına alınana kadar çocuk edinmeyi erteleyebilir. Gebelikte araba kullanımı Doğurganlık çağında olan kadınların en sık ölüm nedeni nedir? Kan zehirlenmesi mi? Doğum mu? Doğum sonrası enfeksiyonlar mı? Bunların hiçbiri değil. Genç yaşta ölen kadınların çoğunun ölüm nedeni araba kazalarıdır. Bundan korunmanın en iyi yolu da emniyet kemerinizi takmaktır. İstatistikler kesin olarak göstermiştir ki, emniyet kemeri takmak takmamaktan çok daha güvenlidir. Emniyet kemeri takmanın en güvenli ve en rahatsız edici yolu, kemeri karnınızın altından geçirerek pelvisinizin üzerinden çaprazlamaktır. Emniyet kemerinin omuz için olan kısmını omuzlarınızın üstünden takın (kollarınızın altından değil). Bu kısım omzunuzdan başlayarak göğüslerinizin arasından belinize doğru uzanmalıdır. Ani duruşlar nedeniyle emniyet kemerinizin bebeğinize basınç uygulamasından korkmayın, çünkü bebeğiniz amnios sıvısı tarafından çok iyi bir şekilde korunur.Arabayı kim kullanırsa kullansın, gebeliğin sonlarında uzun (bir saatten fazla) araba yolculukları çok yorucu olabilir. Uzun yola gitmeniz gerekiyorsa, hekiminizin onayını alın ve saatte bir durup yürüyüş yapın. Doğumun olduğu güne dek kısa mesafeler araba kullanabilirsiniz, kuşkusuz baş dönmeleriniz olmadığı sürece ve sürücü koltuğuna sığıyorsanız. Bununla birlikte doğum başladığında hastaneye kendi kullandığınız, arabada gitmeye kalkışmayın. ---------- Post added 19.02.17 at 02:33 ---------- Gebelikte ateş basması Herkese zaman zaman ateş basabilir, fakat bu ateş basması gebe kadınlarda daha sık görülür. Bunun nedeni vücut ısısının düzenlenmesinde rol alan ve vücudun her yerinde bulunan ter bezlerinin çok çalışmasıdır. Duş aldıktan sonra olabildiğince serinlemeye çalışmak, bu sorununuzun oluşma olasılığını azaltacaktır. Diğer yandan koltuk altlarınızda, memelerinizin altında ve kasık bölgenizdeki ter bezlerinin çalışması gebelikte azalır. Bu nedenle gebelikte ateş basmaları artar, fakat terleme ve vücut kokusu azalır. Gebelikte baygınlık ve baş dönmesi Gebelikte baş dönmelerini sık olmakla birlikte bayılma seyrektir. Gebe bir kadında sersemlik hissi veya baş dönmesinin bilinen veya kuşkulanılan pek çok nedeni vardır. Birinci üç aylık dönemde hızla genişleyen dolaşım sistemini, varolan kan hacminin yeterli derecede doldurmaması baş dönmesinin nedeni olabilirken, ikinci üçayda genişleyen rahmin anne adayının kan damarları üzerine basınç yapması baş dönmesinin nedeni olabilirken , ikinci üç ayda genişleyen rahminin anne adayının kan damarlı üzerine basınç yapması baş dönmesinin nedeni olabilir. Baş dönmesi yatar veya oturur durumdan her kalkışınızda olabilir. Buna durumsal kan basıncı düşüklüğü (postural hipotansiyon) denir. Kan basıncının hızla düşmesiyle birlikte birdenbire beyne daha az kan gitmesi buna neden olur. Çözümü basittir : Her zaman yavaş yavaş ayağa kalkın. Telefona yanıt vermek için hızla fırlamak boylu boyunca yere uzanmak demektir, unutmayın! Kan şekeriniz düşünce de baş dönmesi hissedebilirsiniz. Bunun nedeni genellikle uzun süre aç kalmaktır ve bu durumda her yemekte kan şeker düzeyinizi korumaya yardım edecek proteinler alarak veya sık ve azar azar yemek yiyerek, öğünler arasında alıştırarak kendinizi koruyabilirsiniz. Gerektiğinde kan şeker düzeyinizi hızla yükseltebilmek için bir kutu meyve suyu, bir iki meyve veya yulaflı kraker taşıyın. Çok sıcak alışveriş merkezlerinde, ofiste veya otobüste de çok fazla giyinmişseniz baş dönmeniz olabilir. Böyle bir durumda yapılacak en iyi şey dışarı çıkarak veya pencereyi açarak biraz temiz hava almaktır. Üzerimizdekilerin bir kısmını çıkarmak ve boyun ve göğüs bölgesi olmak üzere kıyafetlerinizi gevşetmek de size yararlı olur. Eğer sersemlik hissediyorsanız ve/veya biraz sonra bayılacağınızı düşünüyorsanız, beyninize giden kan dolaşımını arttırmaya çalışın. Bunun için eğer mümkünse yere uzanın ve bacaklarınızı havaya kaldırın. Bu sırada başınız yerde olmalıdır. Eğer yere uzanmak mümkün değilse, baş dönmeniz geçene kadar, başınızı dizlerinizin arasına alarak oturun. Her ikisini yapmak içinde uygun yer yoksa, bir dizinizi yere koyun ve ayakkabı bağlarını bağlıyormuş gibi yapın. Gerçekte bayılma oldukça nadir görülür. Fakat eğer bayılırsanız , üzülmeye veya endişelenmeye gerek yoktur. Çünkü bu durumda her ne kadar beyninize giden kan akımı azalsa da, bu bebeğinizi etkilemeyecektir. Bir dahaki hekim kontrolünüzde hekiminize baş dönmenizi ve baygınlık hissinizi anlatın. Gerçek bayılmayı hemen bildirin. Sık sık bayılma şiddetli bir kansızlığın veya başka bir hastalığın belirtisi olabilir, bu nedenle araştırılmalıdır.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#38
|
|||
|
|||
Gebelikte bebek hareketleri tekmelemeleri
Bebeğinizin hareketlerini hissetmek, gebeliğinizde yaşayacağınız en hoşunuza gidecek şeydir. Sizi en çok üzecek şey de doğal olarak, hareketlerin kaybolmasıdır. İçinizde yeni bir yaşamın filizlenip boy attığını, pozitif bir gebelik testi veya karnınızın büyümesinden, bebek kalp atımlarından bile daha fazla gösteren en önemli şey bebeğinizin hareketleridir. Bebeğin hareketlerinin yedinci haftada başlamasına karşın, bu anne tarafından fark edilmez. Hareketlerini veya "canlandığını" 14. ile 26. haftalar arası herhangi bir dönemde, genellikle de 18. ile 22. haftalar arasında hissedebilirsiniz. Daha önce bebek sahibi olmuş bir kadın, sıklıkla bebeğin hareketlerini daha önce fark eder; çünkü nasıl bir hareket bekleyeceğini biliyordur. Doğal ki, zayıf bir kadın da şişman bir kadına göre bebeğin hareketlerini daha erken fark eder. Bazen son tahmini doğum tarihi yanlış hesaplandığından, bebek hareketleri geç hissedilmiş olabilir. Hiç kimse ilk kez anne olduğunu bilmenin nasıl bir şey hissettirdiğini tam olarak söyleyemez, yüz gebe kadın ilk bebek hareketlerini yüz farkı şekilde betimleyebilir. En çok tanımlanan tanımlar "karında bir kanat çırpınma hareketi" ve "kanımda bir kelebek gibi" şeklindedir. Daha erken bebek hareketleri de "çarpma veya dirsek atma", "seğirme", "guruldama", "birisinin karna vurması", "kabarcık patlaması", "kıvranma" , "çok güzel bir parka tepe taklak yürümeye başlamak gibi" diye de tanımlanır. İlk bebek hareketi genellikle yanlış bir şekilde açlık ve gaz ağrısı zannedilir. Hatta bir kadın, "Bluzumda bir böcek geziniyor zannettim, fakat sonradan bunun bebeğimin hareketi olduğunu fark ettim" diye anlamıştır. Yirminci haftaya kadar bebek hareketlerinin hissedilmemesi beklenen bir durum olmadığından, hekiminizin ultrasonla değerlendirmesi gerekir. Eğer bebeğinizin kalp atımı güçlü ve her şey yolunda gidiyor gibi görünüyorsa, hekiminiz test yaptırmaya gerek duymayacaktır. İlk bebek hareketleriyle ilgili kaygılar, daha sonra yerini hareketlerin yeterince sık olmaması ya da bir süre fark edilmemesinden kaynaklanan kaygılara bırakır. Bununla birlikte gebeliğin bu döneminde bu kaygılar gereksizdir. Fark edilebilir hareketlerin sıklığı büyük değişkenlik gösterir. Hareketlerin özelliği değişken olmasıdır. Bebek sürekli hareketli olduğu halde bunların yalnızca bir bölümü duyulabilir ölçüde kuvvetlidir. Öteki hareketler bebeğin rahim içindeki duruşundan (örneğin dışa değil iç tarafa dönük tekmelemesinden) dolayı, ya da sizin faaliyetinize bağlı olarak duyulmayabilir (siz yürürken çocuğunuz uyuyabilir ya da uyanık olabilir, veya çok meşgulseniz küçük hareketleri fark etmeyebilirsiniz). Ayrıca siz tam da bebeğinizin en hareketli olduğu dönemde uyuyor olabilirisiniz. (Birçok bebeğin en hareketli olduğu zaman gece yarısıdır) Gün boyu hiç bebek hareketi duymamışsanız, durumu aydınlatmanın en iyi yolu akşamleyin tercihen bir bardak süt ya da iki saat uzanmanızdır. Sizin hareketsizliğiniz ve içtiğiniz şeyin vereceği enerji bebeğinizi harekete geçirecektir. Yine olmazsa bu kez birkaç saat uzanın, ama bu kez de olmamışsa kaygılanmayın. Birçok anne, 20. haftadan önce bir dönem bir yada iki gün, hatta bazen üç-dört gün boyunca hiçbir hareket hissetmeyebilirler. 20. haftadan sonra telaşa kapılacak bir durum olmasa da (kuşkusuz tahmin edersiniz ki bebeğinizin hareketleri başlamışsa), 24 saat boyunca bebek hareketi duymazsınız hekiminizi aramanız iyi bir düşüncedir. 28. haftadan sonra bebek hareketleri daha düzenli ve kararlı olmaya başlar. Artık yeri iyice daraldığı için hareketleri de sınırlanır. Daralmış yuvasında ancak dönebilir ve kıpırdanabilir. Başı leğene yerleştiğinde artık daha da az hareket edebilir. Araştırmalar, annelerin her gün bebeklerinin hareketlerini kontrol etme alışkanlığını edinmelerinin iyi bir uygulamaya olduğunu göstermiştir. Bu evrede, her gün hareket hissetmeniz koşuluyla, hareketin ne olduğu önemsizdir. Eğer hiç hareket hissetmiyorsanız veya ani panik benzeri bir hareket olursa hekiminize danışın. Bebekler de insandır. Onların da bizim gibi topuklarıyla diz veya dirsekleriyle tekmeledikleri "hareketli" ya da uzanıp kaldıkları, "sakin" zamanları vardır. Çoğunlukla onun hareketliliği sizin ne yaptığınıza bağlıdır. Rahim dışındaki bebekler gibi, rahim içindeki bebekler de sallandıklarında uyurlar. Bu nedenle gün boyunca hareketli olduğunuz zamanlarda bebeğiniz gündelik ritminizle hareketsizleşir. Böylece -kısmen bebek yavaşlamış olduğundan, kısmen de siz meşgul olduğunuzdan- tekmeleri pek fark etmezsiniz. Siz yavaşlar yavaşlamaz bebeğiniz hareketlenmeye başlar. Bu yüzden bir çok gebe kadın bebek hareketlerini geceleyin veya sabahleyin yatakta hisseder. Ayrıca anne öğünde ya da öğün arasında bir şeyler yiyince, belki de kanındaki şeker miktarının artışına tepki olarak, bebeğin hareketliliği artabilir. Bazı gebeler kendileri sıkıntılı ya da sinirli olduklarında da bebeğin hareketlerinin arttığını bildirmişlerdir; bu durumda bebek annenin adrenaliyle uyarılmış olabilir. Bebekler 24. ve 28. haftalar arasında en hareketli dönemlerini yaşarlar, anca bu dönemdeki hareketler düzensiz ve genellikle kısadır ve ultrasonda görülebilirse de meşgul olan annenin hissedemeyeceği niteliktedir. 28. ve 32. haftalar arasında bebek hareketleri, dinlenme ve hareketlilik olarak tanımlanan dönemlerle daha düzenli ve sürekli hale gelir. Başka gebe kadınların bebekleriyle kendi bebeğinizin hareketlerini karşılaştırmayın. Her yeni doğan gibi ana karnındaki her bebek de hareketlilik ve gelişme yönünden kendine özgüdür. Bazılar her zaman hareketlidir, bazılarıysa çoğunlukla sakin. Bazılarının tekmeleri düzenlidir; bazılarının hareket düzenleri anlaşılamaz. Hareketliliğin kesin yavaşlaması ya da kesilmesi olmadığı sürece pek çok durum normaldir. Son araştırmalar 28. haftadan itibaren bebeğin hareketlerini annenin günde iki kez, bir kez annenin daha hareket olduğu sabah saatlerinde ve bir kez de daha hareketli akşam saatlerinde kontrol etmesinin yerinde olacağını gösteriyor. Hekiminiz başka bir test önermediyse, aşağıdaki testi uygulayabilirsiniz: Saymaya başladığınızda saate bakın. Her türden hareketi (tekme, çalkalanma, dönme) sayın. 10'a ulaştığınızda saymayı kesin ve saate bakın. Genellikle on dakika içinde on kadar hareket saymış olursunuz. Bazen biraz daha fazla olabilir. Bir saat sonunda hala on hareket sayamadıysanız, süt için veya hafif bir şeyler atıştırın; sonra sırtüstü uzanın, gevşeyin ve saymayı sürdürün. On hareket saymadan iki saat geçmişse gecikmeden doktorunuzu arayın. Hareketin olmayışı mutlaka bir sorun olduğu anlamına gelmese de, zaman zaman bebekte sıkıntı işareti olabilir. Böyle durumlarda hızla eyleme geçmek gerekebilir. Doğum yaklaştıkça bebek hareketlerini düzenli olarak kontrol etmek de giderek daha fazla önem kazanır. Bebeğiniz rahimde büyüdükçe daha güçlenir ve bir zamanlar kelebek dokunuşu gibi olan hareketler artık iyice güçlü bir hale gelir. Kaburgalarınıza, rahim ağzına veya karnınıza canınızı yakacak kadar güçlü bir tekme yerseniz şaşırmayın. Özellikle güçlü bir saldırıya maruz kalırsanız, duruş şeklinizi değiştirmeyi deneyin. Bu, küçük saldırganın dengesini değiştirerek saldırıyı geçici olarak durdurabilir.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#39
|
|||
|
|||
GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİABET
Tanım: Daha önceden diabeti olmayan bir gebede ikinci trimester ve sonrasındaki bir zamanda diabet ortaya çıkmasına gestasyonel diabet adı verilir. Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik olarak glikoz metabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir. Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisini frenler. Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi ortaya çıkar. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayı diabetik hale gelebilir. Gestasyonel diabet kimlerde görülür? Gestasyonel diabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde ortaya çıkar. Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı gestasyonel diabet özelliklerini taşır. Gestasyonel diabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler: Daha önce ölü doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş; birden fazla sayıda düşük yapmış olan; daha önceki gebeliğinde gestasyonel diabet geçirmiş olan; gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan; yaşı ileri olan (35 yaş ve üzeri); birinci derece akrabalarından birinde diabet olan; tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında mevcut gebelikte gestasyonel diabet gelişme riski artar. Mevcut gebeliğinde bebeği gebelik haftasına göre daha iri olan; gebelik esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan; nedeni açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan; bebeği beklenmedik bir şekilde ölen; idrarda glikoz çıkışı saptanan ya da diabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diabet mevcut olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir. Gestasyonel diabet tanısı nasıl konur? Gebelikte şeker hastalığı tarama testi (PPG): Gestasyonel diabet tanısı konan gebelerin yarısında yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz. Bu nedenle hiç bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24.-28. gebelik haftalarında yani HPL hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diabet gelişme riskinin en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar. Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz) (PPG) testinde 12 saatlik açlık süresinden sonra damardan alınan kanda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra tokluk kan şekeri ölçülür. Testte bozukluk çıkması mutlaka diabet olduğunu göstermez. Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT) uygulanarak kesin tanı konur. PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik kısmında gestasyonel diabet saptanır. Gebelikte şeker hastalığı tanı testi (Şeker yükleme testi) (OGTT): Yine 12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır. Bu dört ölçümden iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diabet tanısı kesinleşir. Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne adayları yakın takibe alınır. Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT tekrarlanır. Gestasyonel diabet gelişme riski yüksek olan anne adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme testi (OGTT) yapılır. Test normal çıksa bile 32.-34. gebelik haftaları arasında tekrarlanır. Gestasyonel diabetin yarattığı tehlikeler nelerdir? Gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra tedavi ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır. Tablet şeklindeki şeker düşürücü ilaçlar gebelikte kullanılmazlar. Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel diabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde yüksektir. Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir. Anne adayı için varolan tehlikeler: Gestasyonel diabette Tip I diabetin aksine ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür. Gestasyonel diabet uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların ortaya çıkma olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir. Gestasyonel diabette ve özellikle de diyet ile kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal gebeliklerle eşittir. Bebek için varolan tehlikeler: Gestasyonel diabet organ gelişimi tamamlandıktan sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir. Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Bu risk özellikle insülinle kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diabetli gebelerde veya kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir. Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan gestasyonel diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir. Gestasyonel diabetlilerin, özellikle de kan şekeri diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur. Kontrol edilmemiş gestasyonel diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır. Gebelik öncesinden varolan diabette olduğu gibi gestasyonel diabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir. Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir. İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir. Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir. Tüm bu sayılanlar gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar. Bu nedenle gestasyonel diabeti olan anne adayı tanı konduktan sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır. Gestasyonel diabetlilerde yaklaşım: Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi: Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir. Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek diyet+insülin tedavisine geçilir. İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır. Gestasyonel diabeti olan anne adayı gebelik boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmelidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir. Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır. Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır. Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir. Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir. Gestasyonel diabeti olan ve insülin kullanan anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38. hafta) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar insülin doz ayarlaması yapılır. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir. ---------- Post added 19.02.17 at 21:55 ---------- Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi: Gestasyonel diabetli anne adayının kan şekeri diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması beklenir. Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu gebeler için de geçerlidir. Ancak gestasyonel diabetli anne adayının kan şekerleri insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine genellikle izin verilmez. Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır. İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse gestasyonel diabetli anne adayı normal doğum yapabilir. Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir. Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır. İnsülin kullanan gestasyonel diabetli annelerde doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar ayarlanır. Gebeliklerinde gestasyonel diabet tanısı konmuş annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi) uygulanır. Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer insanlara göre daha fazla olduğunu bilmesi gerekir
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#40
|
|||
|
|||
Gebelikte alkol alımı
İkinci aya kadar genellikle gebe kalındığından habersiz olduğundan, bunu bilmemiz halinde asla yapmayacağımız şeyleri yaparız. Birkaç vesileyle içilen bir iki duble içkinin erken gebelikte gelişmekte olan cenine zarar verdiğine ilişkin hiçbir kanıt yoktur. Gerçekte son çalışmalardan birinde, gebeliğin erken döneminde, hiç içmeyenlere oranla daha fazla doğumsal sakatlık ya da gelişme geriliği olmadığı gösterilmiştir. Gebelik sürecinde fazla içki içmenin ise bebekte bir çok soruna yol açtığı gösterilmiştir. Bebeğin kan dolaşımına giren alkol miktarının anne kanındaki kanındaki alkol yoğunluğuna yaklaşık olduğu ve annen aldığı alkolü bebeğinde paylaştığı göz önüne alınırsa bu pek de şaşırtıcı sayılmaz. Alkolü bedenden atmak için gereken süre bebekte annenin iki katı olduğundan, anne hafif çakırkeyifken bebek sarhoştur. Gebelik boyunca ağır işçilik (5-6 kadeh şarap, bira ya da rakıyı bir günde tüketmek) ciddi doğum komplikasyonlarının yanı sıra bebekle ilgili alkol sendromuna da yol açar. Yaşama boyu süren bir akşamdan kalmalık olarak tanımlanabilecek olan bu durumda bebek normalden daha küçüktür ve genellikle zihinsel özürlüdür. Baş, yüz, kollar, bacaklar ve merkezi sinir sisteminde (beyin omurilik) birçok yapı bozukluğu vardır ve yeni doğan döneminde ölüm oranı yüksektir. Bebekte daha sonra da öğrenimsel, davranışsal ve toplumsal uyumla ilgili sorunlar olur. İçki içmeyi sürdürmenin riski doza bağlıdır ne kadar çok içerseniz, bebeğinize vereceğiniz karar daha çok olur. Ama gebelikte içki tüketimi bile (günde 1-2 kadeh, ara sıra 5-6 kadehin tüketildiği durumlar) düşük riskinin artması, düşük doğum ağırlığı ve doğum sırasında komplikasyonlar gibi çeşitli ciddi sorunlara yol açabilir. Ayrıca bebekte alkol etkisi sendromla, çeşitli gelişimsel ve davranışsal sorunlar ilişkilendirilmiştir. Günde 1 ya da 2 kadeh düşük, ölü doğum, büyüme bozukluğu ve baş, yüz, kol, bacak, kalp, merkezi sinir sistemindeki gelişimsel sorunların riskini arttırmaktadır. Çocuklar büyüdüğünde de öğrenme, davranış, toplumsal uyum ve yargılama bozuklukları göstermektedir. Bazı kadınların gebelikleri süresince hafif, örneğin geceleri bir kadeh içmelerine karşın sağlıklı bebekleri olur. Bunun akıllıca bir davranış olduğunu bir garantisi yoktur. Gebelikte güvenli alkol dozu, eğer varsa bile, bilinmemektedir. Alkol ve gebelik hakkında bilinenlerin tümü, gebe olduğunuzu fark etmeden önce içtiğiniz içki için kaygılanmayı bırakıp, gebeliğin geri kalan süresi boyunca içkiyi kesmenin öngörülü bir davranış olduğunu düşünmektedir. (Doğum günü ya da yıl dönümünde yemekle alınan yarım bardak şarap dışında, çünkü besinler alkol emilimini azaltmaktadır). Bazı kadınlar, özellikle gebeliğin erken döneminde içkiye karşı tiksinti duymaya başlayanlar için kokteyl almayı ya da akşam yemeğinde şarap içmeyi âdet haline getirenler için alkolü bırakmak yoğun bir çaba, belki de yaşam biçimini değiştirmeyi gerektirir. Gevşemek için içki alıyorsanız müzik, ılık banyo, masaj, alıştırma, okuma gibi başka yöntemleri deneyin. Eğer içki, bırakmak istemediğiniz günlük alışkanlıklarınızın bir parçasıysa alkolsüz bira, üzüm suyu, köpüklü elma şarabı alabilirsiniz. Ağır içiciler gebeliğin ne kadar erken döneminde içkiyi bırakılırsa, bebekleri o kadar az risk altında kalır. İçkiyi bırakmayı ya da alkol tedavi programını reddeden ya da bu konuda uzman hekimden yardım almayan bir ağır içici gebeliğini sonlandırmayı düşünebilir ve hastalığı kontrol altına alınana kadar çocuk edinmeyi erteleyebilir. Gebelikte araba kullanımı Doğurganlık çağında olan kadınların en sık ölüm nedeni nedir? Kan zehirlenmesi mi? Doğum mu? Doğum sonrası enfeksiyonlar mı? Bunların hiçbiri değil. Genç yaşta ölen kadınların çoğunun ölüm nedeni araba kazalarıdır. Bundan korunmanın en iyi yolu da emniyet kemerinizi takmaktır. İstatistikler kesin olarak göstermiştir ki, emniyet kemeri takmak takmamaktan çok daha güvenlidir. Emniyet kemeri takmanın en güvenli ve en rahatsız edici yolu, kemeri karnınızın altından geçirerek pelvisinizin üzerinden çaprazlamaktır. Emniyet kemerinin omuz için olan kısmını omuzlarınızın üstünden takın (kollarınızın altından değil). Bu kısım omzunuzdan başlayarak göğüslerinizin arasından belinize doğru uzanmalıdır. Ani duruşlar nedeniyle emniyet kemerinizin bebeğinize basınç uygulamasından korkmayın, çünkü bebeğiniz amnios sıvısı tarafından çok iyi bir şekilde korunur.Arabayı kim kullanırsa kullansın, gebeliğin sonlarında uzun (bir saatten fazla) araba yolculukları çok yorucu olabilir. Uzun yola gitmeniz gerekiyorsa, hekiminizin onayını alın ve saatte bir durup yürüyüş yapın. Doğumun olduğu güne dek kısa mesafeler araba kullanabilirsiniz, kuşkusuz baş dönmeleriniz olmadığı sürece ve sürücü koltuğuna sığıyorsanız. Bununla birlikte doğum başladığında hastaneye kendi kullandığınız, arabada gitmeye kalkışmayın. İkinci aya kadar genellikle gebe kalındığından habersiz olduğundan, bunu bilmemiz halinde asla yapmayacağımız şeyleri yaparız. Birkaç vesileyle içilen bir iki duble içkinin erken gebelikte gelişmekte olan cenine zarar verdiğine ilişkin hiçbir kanıt yoktur. Gerçekte son çalışmalardan birinde, gebeliğin erken döneminde, hiç içmeyenlere oranla daha fazla doğumsal sakatlık ya da gelişme geriliği olmadığı gösterilmiştir. Gebelik sürecinde fazla içki içmenin ise bebekte bir çok soruna yol açtığı gösterilmiştir. Bebeğin kan dolaşımına giren alkol miktarının anne kanındaki kanındaki alkol yoğunluğuna yaklaşık olduğu ve annen aldığı alkolü bebeğinde paylaştığı göz önüne alınırsa bu pek de şaşırtıcı sayılmaz. Alkolü bedenden atmak için gereken süre bebekte annenin iki katı olduğundan, anne hafif çakırkeyifken bebek sarhoştur. Gebelik boyunca ağır işçilik (5-6 kadeh şarap, bira ya da rakıyı bir günde tüketmek) ciddi doğum komplikasyonlarının yanı sıra bebekle ilgili alkol sendromuna da yol açar. Yaşama boyu süren bir akşamdan kalmalık olarak tanımlanabilecek olan bu durumda bebek normalden daha küçüktür ve genellikle zihinsel özürlüdür. Baş, yüz, kollar, bacaklar ve merkezi sinir sisteminde (beyin omurilik) birçok yapı bozukluğu vardır ve yeni doğan döneminde ölüm oranı yüksektir. Bebekte daha sonra da öğrenimsel, davranışsal ve toplumsal uyumla ilgili sorunlar olur. İçki içmeyi sürdürmenin riski doza bağlıdır ne kadar çok içerseniz, bebeğinize vereceğiniz karar daha çok olur. Ama gebelikte içki tüketimi bile (günde 1-2 kadeh, ara sıra 5-6 kadehin tüketildiği durumlar) düşük riskinin artması, düşük doğum ağırlığı ve doğum sırasında komplikasyonlar gibi çeşitli ciddi sorunlara yol açabilir. Ayrıca bebekte alkol etkisi sendromla, çeşitli gelişimsel ve davranışsal sorunlar ilişkilendirilmiştir. Günde 1 ya da 2 kadeh düşük, ölü doğum, büyüme bozukluğu ve baş, yüz, kol, bacak, kalp, merkezi sinir sistemindeki gelişimsel sorunların riskini arttırmaktadır. Çocuklar büyüdüğünde de öğrenme, davranış, toplumsal uyum ve yargılama bozuklukları göstermektedir. Bazı kadınların gebelikleri süresince hafif, örneğin geceleri bir kadeh içmelerine karşın sağlıklı bebekleri olur. Bunun akıllıca bir davranış olduğunu bir garantisi yoktur. Gebelikte güvenli alkol dozu, eğer varsa bile, bilinmemektedir. Alkol ve gebelik hakkında bilinenlerin tümü, gebe olduğunuzu fark etmeden önce içtiğiniz içki için kaygılanmayı bırakıp, gebeliğin geri kalan süresi boyunca içkiyi kesmenin öngörülü bir davranış olduğunu düşünmektedir. (Doğum günü ya da yıl dönümünde yemekle alınan yarım bardak şarap dışında, çünkü besinler alkol emilimini azaltmaktadır). Bazı kadınlar, özellikle gebeliğin erken döneminde içkiye karşı tiksinti duymaya başlayanlar için kokteyl almayı ya da akşam yemeğinde şarap içmeyi âdet haline getirenler için alkolü bırakmak yoğun bir çaba, belki de yaşam biçimini değiştirmeyi gerektirir. Gevşemek için içki alıyorsanız müzik, ılık banyo, masaj, alıştırma, okuma gibi başka yöntemleri deneyin. Eğer içki, bırakmak istemediğiniz günlük alışkanlıklarınızın bir parçasıysa alkolsüz bira, üzüm suyu, köpüklü elma şarabı alabilirsiniz. Ağır içiciler gebeliğin ne kadar erken döneminde içkiyi bırakılırsa, bebekleri o kadar az risk altında kalır. İçkiyi bırakmayı ya da alkol tedavi programını reddeden ya da bu konuda uzman hekimden yardım almayan bir ağır içici gebeliğini sonlandırmayı düşünebilir ve hastalığı kontrol altına alınana kadar çocuk edinmeyi erteleyebilir. Gebelikte araba kullanımı Doğurganlık çağında olan kadınların en sık ölüm nedeni nedir? Kan zehirlenmesi mi? Doğum mu? Doğum sonrası enfeksiyonlar mı? Bunların hiçbiri değil. Genç yaşta ölen kadınların çoğunun ölüm nedeni araba kazalarıdır. Bundan korunmanın en iyi yolu da emniyet kemerinizi takmaktır. İstatistikler kesin olarak göstermiştir ki, emniyet kemeri takmak takmamaktan çok daha güvenlidir. Emniyet kemeri takmanın en güvenli ve en rahatsız edici yolu, kemeri karnınızın altından geçirerek pelvisinizin üzerinden çaprazlamaktır. Emniyet kemerinin omuz için olan kısmını omuzlarınızın üstünden takın (kollarınızın altından değil). Bu kısım omzunuzdan başlayarak göğüslerinizin arasından belinize doğru uzanmalıdır. Ani duruşlar nedeniyle emniyet kemerinizin bebeğinize basınç uygulamasından korkmayın, çünkü bebeğiniz amnios sıvısı tarafından çok iyi bir şekilde korunur.Arabayı kim kullanırsa kullansın, gebeliğin sonlarında uzun (bir saatten fazla) araba yolculukları çok yorucu olabilir. Uzun yola gitmeniz gerekiyorsa, hekiminizin onayını alın ve saatte bir durup yürüyüş yapın. Doğumun olduğu güne dek kısa mesafeler araba kullanabilirsiniz, kuşkusuz baş dönmeleriniz olmadığı sürece ve sürücü koltuğuna sığıyorsanız. Bununla birlikte doğum başladığında hastaneye kendi kullandığınız, arabada gitmeye kalkışmayın. ---------- Post added 19.02.17 at 21:56 ---------- Gebelikte ateş basması Herkese zaman zaman ateş basabilir, fakat bu ateş basması gebe kadınlarda daha sık görülür. Bunun nedeni vücut ısısının düzenlenmesinde rol alan ve vücudun her yerinde bulunan ter bezlerinin çok çalışmasıdır. Duş aldıktan sonra olabildiğince serinlemeye çalışmak, bu sorununuzun oluşma olasılığını azaltacaktır. Diğer yandan koltuk altlarınızda, memelerinizin altında ve kasık bölgenizdeki ter bezlerinin çalışması gebelikte azalır. Bu nedenle gebelikte ateş basmaları artar, fakat terleme ve vücut kokusu azalır. Gebelikte baygınlık ve baş dönmesi Gebelikte baş dönmelerini sık olmakla birlikte bayılma seyrektir. Gebe bir kadında sersemlik hissi veya baş dönmesinin bilinen veya kuşkulanılan pek çok nedeni vardır. Birinci üç aylık dönemde hızla genişleyen dolaşım sistemini, varolan kan hacminin yeterli derecede doldurmaması baş dönmesinin nedeni olabilirken, ikinci üçayda genişleyen rahmin anne adayının kan damarları üzerine basınç yapması baş dönmesinin nedeni olabilirken , ikinci üç ayda genişleyen rahminin anne adayının kan damarlı üzerine basınç yapması baş dönmesinin nedeni olabilir. Baş dönmesi yatar veya oturur durumdan her kalkışınızda olabilir. Buna durumsal kan basıncı düşüklüğü (postural hipotansiyon) denir. Kan basıncının hızla düşmesiyle birlikte birdenbire beyne daha az kan gitmesi buna neden olur. Çözümü basittir : Her zaman yavaş yavaş ayağa kalkın. Telefona yanıt vermek için hızla fırlamak boylu boyunca yere uzanmak demektir, unutmayın! Kan şekeriniz düşünce de baş dönmesi hissedebilirsiniz. Bunun nedeni genellikle uzun süre aç kalmaktır ve bu durumda her yemekte kan şeker düzeyinizi korumaya yardım edecek proteinler alarak veya sık ve azar azar yemek yiyerek, öğünler arasında alıştırarak kendinizi koruyabilirsiniz. Gerektiğinde kan şeker düzeyinizi hızla yükseltebilmek için bir kutu meyve suyu, bir iki meyve veya yulaflı kraker taşıyın. Çok sıcak alışveriş merkezlerinde, ofiste veya otobüste de çok fazla giyinmişseniz baş dönmeniz olabilir. Böyle bir durumda yapılacak en iyi şey dışarı çıkarak veya pencereyi açarak biraz temiz hava almaktır. Üzerimizdekilerin bir kısmını çıkarmak ve boyun ve göğüs bölgesi olmak üzere kıyafetlerinizi gevşetmek de size yararlı olur. Eğer sersemlik hissediyorsanız ve/veya biraz sonra bayılacağınızı düşünüyorsanız, beyninize giden kan dolaşımını arttırmaya çalışın. Bunun için eğer mümkünse yere uzanın ve bacaklarınızı havaya kaldırın. Bu sırada başınız yerde olmalıdır. Eğer yere uzanmak mümkün değilse, baş dönmeniz geçene kadar, başınızı dizlerinizin arasına alarak oturun. Her ikisini yapmak içinde uygun yer yoksa, bir dizinizi yere koyun ve ayakkabı bağlarını bağlıyormuş gibi yapın. Gerçekte bayılma oldukça nadir görülür. Fakat eğer bayılırsanız , üzülmeye veya endişelenmeye gerek yoktur. Çünkü bu durumda her ne kadar beyninize giden kan akımı azalsa da, bu bebeğinizi etkilemeyecektir. Bir dahaki hekim kontrolünüzde hekiminize baş dönmenizi ve baygınlık hissinizi anlatın. Gerçek bayılmayı hemen bildirin. Sık sık bayılma şiddetli bir kansızlığın veya başka bir hastalığın belirtisi olabilir, bu nedenle araştırılmalıdır.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Kadınlara ait özel dini bilgiler | Cazgircinx | islam & islami Konular | 4 | 25.02.24 14:44 |
Kadının eşine karşı görevleri | Ayhanhoca | Fıkıh Soru ve Cevaplar | 1 | 13.12.23 13:42 |
Kürtaj olan veya düşük yapan kadın lohusa sayılır mı? | Ayhanhoca | Fıkıh Soru ve Cevaplar | 0 | 04.03.21 12:30 |
"İslama Göre Kadınlar Aşağıdır" İftirası | Och | islam & islami Konular | 0 | 17.08.20 12:06 |
Güçlü Kadın .. | Aliye | Güzel Sözler & aŞka Dair | 3 | 06.01.19 01:28 |