Hastalıklar... Teşhis, Tanı, Tedavi.! - Sayfa 2 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Sağlık & Şifa > Sağlık

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #11  
Alt 19.02.17, 22:00
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BADEMCIK VE BURUN ETI AMELIYATLARI


Bademcikler ve lenf bezeri gırtlaktaki lenf topaklarıdır. Bademcikler ağızın gerisinde lenf bezleri ise gırtlağın en üstündedirler. Her ikisi de vücuttaki enfeksiyonları filtre eder. Bunlar özellikle 3 yaşına kadar çok yararlıdırlar. Ergenliğe yaklaştıkça burun etleri (lenf bezleri) hemen hemen yok olurlar ve bademcikler de fındık büyüklüğüne inerler.

Çoğunlukla 3 yaşından sonra çocuklarda (ve bazen de yetişkinlerde) bademcik iltihabı rahatsızlığı görülür. (Bu sayfaya bakın) Arada bir bademcikler şişer ve çocuğun sesi genizden gelir. Bu bezler sık sık iltihaplanırsa (yılda 3 4 kez ve ciddi şekilde) doktorunuzun ameliyat önerebilir.

Eskiden hemen hemen her çocuğun bademcikleri ve burun etleri aldırılırdı. Antibiyotiklerin keşfi ile bademcik iltihabı daha kolay tedavi edilir hale geldi. Fakat çok ender durumlarda bademcikler öylesine şişebilir ki nefes alma ve yutmayı engelleyebilir. Hatta burnun arkası ve östaki borusu şişmiş burun etleriyle tıkanabilir ve ortak kulak iltihabına neden olur. Bademcik ve burun eti ameliyatları basit müdahalelerdir ve bunlar kolayca çıkartılabilir. Bademcikler tekrar büyümez ama burun etleri yeniden gelişebilir fakat tekrar sorun haline gelmeleri çok enderdir. Ameliyat sonrasında çocuğunuz bir kaç saat veya en çok 1-2 gün hastanede kalır ve şiddetli boğaz ağrısı ve acısı birkaç gün daha sürer. Bu ameliyatlar boğaz enfeksiyonlarını kökünden çözümleyemezler. Bademcik iltihabına neden olan bakteriler (genelde streptokok) boğazı da iltihaplandırabilir. Gene de bu ameliyatlardan sonra boğaz iltihapları çok seyrekleşir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 19.02.17, 22:04
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BAHAR NEZLESİ

Bahar nezlesinin alerjik astım kontakt dermatit ürtiker alerjik konjunktivit gibi bir alerjik hastalık çeşidi olduğunu ifade eden uzmanlar yaptıkları açıklamada burun akıntısı burun tıkanıklılığı aksırma burun kaşıntısı damak-boğaz ve kulakta kaşınma gözde sulanma-kaşıntı ve kızarıklılık ile şişme koku duyusunda azalma gibi belirtilerinin bulunduğunu kaydetti. Bahar nezlesinin daha çok ilkbahar mevsiminde kendini gösterdiğini ve başlıca nedenleri arasında tahıl ağaç çimen çiçek ve bitki polenlerinin olduğuna dikkat çeken uzmanlar yaz mevsimi gelinceye kadar iki-üç aylık periyotta belirdiğini söyledi.


Hastalığın tedavisinin ancak hastanın alerji yapan maddeden uzak kalması ile mümkün olabileceğini bildiren uzmanlar alerji hapları steroidli burun spreyleri ve alerjik göz damlalarının hastalığa fayda sağlayacağını dile getirdi. Uzmanlar hastanın bu ilaçları mevsim başlamadan kullanmaya

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 19.02.17, 22:06
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

AROTRAVMA (HAVA BASINCINA BAGLI TRAVMA)


Orta kulaktaki hava basıncı dış kulaktakine eşittir. Bunu östaki borusu sağlar. Bu boru orta kulağı burnun gerisine bağlayan dar bir kanaldır. Yutkundugunuz veya esnediğiniz zaman açılır ve böylece orta kulağa hava girer vay çıkar. Eğer östaki borusu kapalı kahırsa kulak zarının iki yanındaki basınç eşit olmaz. Bu duruma barotravma veya barotitis mediya denir.

Belirtiler

- orta derecede veya şiddetli kulak ağrısı

- Kulakta dolguniuk hissi

- Hafif işitme kaybı.

- Baş dönmesi.

- Kulak çınlaması (Tinnitus)

Teşhis

Burnunuz tıkalıysa (alerji soğuk algınlığı veya boğaz enfeksiyonu) eğer uçar veya dalarsanız barotravma belirtileri yaşarsınız. Bir kulakta ağrı hafif işitme kaybı veya kulakta doluluk hissi duyarsanız bu hava basıncındaki değişiklik nedeniyle kulak zarının içeri doğru itilmesinden kaynaklanabilir.

Hava basıncındaki farklılık artınca veya östaki borusu tamamen kapanınca daha ciddi bir problem doğabilir. Orta kulağın ince damarları çatlar ve kanar. Kan orta kulağı doldurur ve işitme kaybı olur insan su altındaymış hissi duyar.

Barotrauma belirtileri başladıktan birkaç saat sonra geçer. Bu ciddi bir yaka değildir ve kalıcı işitme kaybı yapmaz. Gene de eğer barotraumadan şüphelenirseniz doktorunuza görünün. Kulağınızı muayene edecek ve enfeksiyon kapmanızı önlemek üzere durumu kontrol altına alacaktır.

Tedavi

Eğer tıkalı burunla uçmak mecburiyetindeyseniz havalanmadan ve ya inişe geçmeden bir saat önce dekonjestan etkili ilaç veya antihistamin alın. Bu östaki borusunun kapalı kalmasını önler. Uçuş sırasında yutkunmayı sağlamak için şekerleme emin veya çiklet çiğneyin. Böylece östaki borusu açık kalır. Bunu yapmanın bir başka yolu da havayı içine çekip burnu ve ağzı kapalı tutarak yavaşça havayı dışarı vermeye çalışmaktır.

Eğer birkaç saat içinde belirtiler kaybolmazsa doktorunuzu görün. Tedavi bir cerrahi müdahale ile kulak zarını geçip oradaki sıvının boşaltılmasını gerektirebilir. Ayrıca doktorunuz orta kulak enfeksiyonunu önlemek için antibiyotik de verebilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:36 ----------

BARSAK GAZI


Herkesin kalın barsağında gaz üretilir. Aslında barsak gazlarının çoğu kalın barsakta oluşur. Gaz genellikle dışkı yaparken atılır. Bununla birlikte bazı kişilerde oluşan aşırı miktardaki gaz bütün gün rahatsızlık yaratır.

Barsak Gazının Bileşimi

Barsak gazı başlıca beş maddeden oluşur: Oksijen azot karbondioksit ve metan. Kötü koku genellikle bileşimde daha az miktarlarda bulunan hidrojen sülfid ve amonyak gibi diğer maddelerden kaynaklanır.

Azot ve oksijen soluduğumuz havada bulunur ve hava yutulduğunda barsak gazının içinde bulunabilirler. Karbondioksitin bir bölümü ince barsakta üretilir. Hidrojen karbondioksit ve birçok kişide metan ince barsakta sindirilmemiş ve emilmemiş karbonhidratların kalın barsaktaki bakteriler tarafından fermantasyonuyla oluşur.

Barsak Gazına Neden Olan Gıdalar

Aşırı gaz oluşmasına neden olabilecek gıdalar arasında nohut ve fasulye buğday yulaf kepek lahana mısır ve şalgam bulunmaktadır. Bir sindirim enzimi olan laktoz yetersizliği olanlarda süt ürünleri de sorun yaratabilir. Fazla lifli gıdalarla beslenme ve hacim oluşturucu müshillerin kullanımı da aşırı miktarda barsak gazına yol açabilir.

Önlemler

Bazen aşırı miktardaki gaz sindirim sistemindeki bir hastalıktan kaynaklanabilir; hastalık tedavi edildiğinde çoğu kez gaz da azalacaktır. Ancak çoğu durumda gazın kaynağı bir hastalık değildir.

Çok can sıkıcı olabilse de aşırı barsak gazı önemli bir durum değildir. Bazı insanlar belirli "gaz yapan" gıdaları özellikle fasulye ve süt yemekten kaçınarak bu durumun düzeldiğini keşfederler.

Yutulmuş Hava

Yutulan hava barsak gazlarının küçük bir bölümünü oluşturur. Diğer taraftan midenizde hissettiğiniz şişkinlik genellikle yutulan havanın sonucudur. Hava yiyecek ve içeceklerle birlikte ya da başka nedenlerle yutulabilir. Çok hızlı yemek ya da sakız çiğnemek soruna katkıda bulunabilir. Geğirme ve karnın üst bölümündeki basınç hissi yutulmuş havanın bir sonucu olabilir. Hava yuttuğunuzun farkına varmayabilirsiniz. Gazlı içecekler midede karbondioksit açığa çıkararak gaz oluşmasına yol açabilir.

Yutulan havanın bir bölümü gıdalarla birlikte ince barsağın içinde ilerler. Bu havanın bir kısmı vücut sıvılarında çözünür ve sonuçta akciğerler yoluyla atılır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:36 ----------

BARSAK TIKANMASI


Bağırsak tıkanması ince bağırsağın veya kolonun tamamen veya kısmen tıkanmasıdır. Bu tıkanma hazım maddelerinin bağırsak boyunca yaptığı yolculuğu tamamlamasını önler. Eğer ince bağırsaklarınızda bir tıkanma varsa karnınızın ortasında kramp gibi ağrılar ve takrar tekrar gelen kusma isteği duyarsınız. Tıkanma nerede olmuş olursa olsun hazımla ilgili maddeler ilerleyemez. Eğer kolonunuzun alt kısmı tıkalıysa gaz bile çıkaramazsınız. Bağırsakların kısmen tıkanması bağırsakları bir sıvı çıkarmaya itebilir bu da ishal ile neticelenebilir. Tıkanmanın bir yanı da karın şişmesidir. Karın şiştikçe gerilir. sertleşir. Bağırsak gazının ve sıvısının tıkanan kısımda sıkışıp kalması şişmeye neden olur. Birçok şey tıkanmaya sebep olabilir. En yaygın tıkanma nedeni ince bağırsakta evvelce yapılmış ameliyattan kalma iltisak (komplikasyon) olmasıdır. Fıtıklar ve volvulus (düğümlenmiş veya bükülmüş bağırsak) da ince bağırsakta tıkanma yapan yaygın sebeplerdir.

Belirtiler

- Karın şişmesi

- Karın bölgesinin ortasında spazm halinde ağrı veya kramplar

- Kusma

- Dışkı veya bağırsak gazı çıkaramamak.

Kolonda bir kanser ve diğer bozukluklar tıkanma yapabilir. Bazen tıkanma mekanik değildir ve bağırsakların hazım maddelerini ileri doğru hareket ettirememesinden doğan Buna (adinamik ileus) tembel ince bağırsak denir ve bazen hazım yaralanmalarından veya ameliyatlarından sonra ortaya çıkar.

Eğer tıkanma bağırsağa kan gelmesini önlerse bu doku ölmeye başlar. Bu bir kangren veya bağırsak delinmesi olasılığını artırır. Bunların her ikisi de hayatı tehlikeye atan durumlardır.

Tedavi

Eğer doktorunuz bir bağırsak tıkanmasından şüphe ederse burnunuzdan karnınıza veya ince bağırsağın başlangıç bölümüne uzanan bir tüp koyabilir özel bir cihazla emmek suret4uie bağırsak salgılan ve hava yoluyla dışarı çıkarılır. Buna (nasogastik suction) burun yoluyla emme denilir. Bu teknik genelde karındaki gerginliği rahatlatır. Kaybedilen sıvı damar yoluyla telafi edilmelidir. Bazen gerginlik ortadan kalkınca tıkanma nedeni de beraberinde yok olur. Eğer tıkanma nasogastik emme yoluyla geçmezse ameliyat gerekir. Çalışmayan bağırsak (adinamik ileus) yakasında buna neden olan asıl hastalığın tedavisi genelde tıkanmayı da geçirir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:36 ----------

BARSAKTA DAMAR PROBLEMLERI

Karın büyük bir kan damarı ağı ile beslenir. Maalesef bazen bu gerekli kan engellenir veya azalır. Böyle durumlarda etkilenen bölgede besleyici maddeler ve oksijen yetersiz seviyeye düşer ve neticede doku ölür. Bağırsakta görülen damarla ilgili rahatsızlıklar şunlardır:

Mesenter İskemisi

Bağırsakları karın duvarına bağlayan zarla ilgili kansız kalma hastalığında bağırsaklara gelen kan kısmen veya tamamen kesilir Kesilme yakası genelde belli bir zaman süresinde oluşur. Bağırsaklara giden arter (ana atardamar) iç cidarında biriken kolesterol buna sebep olur. Bu kolesterol depolama kalp hastalarında koroner arterlerde (kalp atar-damarı) meydana gelen duruma benzer; onun için koroner arter rahatsızlığının bağırsak arterlere gerektiği biçimde kan gelmeyen kimseler arasında bulunması hiç de şaşırtıcı değildir.

Kısmi engellemenin (blokaj) esas belirtileri karın bölgesinde özellikle göbekte şiddetli kramplardır. Yemek yendiğinde artar aç durulduğunda rahatlar. Bu göğüsdeki anjine benzer (Angina pectoris göğüs veya akciğere bağlı anjin) ve bazen abdominal anjin (karın anjini) de denir

İskemik Kolit (Kansızlıktan Doğan Kolit)

İskemik kolitte etkilenen damarlar ekseriyetle ana arterler olmasa bile kolona giden kan miktarı azalır. Bu durum genelde yaşlıları etkiler. Belirtileri karın ağrıları ve makattan kan gelmesidir. şiddetli durumlarda ameliyat gerekebilir. Fakat çoğu zaman problem kendi kendine ortadan kalkar. Daha sonra iskemik kolit görülen bölgede kolon daralması olabilir.

Kolon Damarları Genişlemesi (Anglodysplasia)

Bu kolon damarlarının genişlemesi bozulması veya incelmesidir. Yaşlılarda daha sık görülür Makattan gelen kanama sık görülen belirtidir. Kolon anjiodisplasisinin teşhisi kolon anjiogramı gerektirir veya kolonoskopla yaralara doğrudan bakılır.

Kanama arteriografı denilen teşlıisle ilgili muayene sırasında etkilenmiş olan damarı tıkamak suretiyle durdurulabilir. Bir de koter (cautery) veya lazer uygulamak suretiyle durdurulabilir Bir de koter noskop kullanılarak tedavi edilir ve kanama durdurulur. Çok kanama varsa ameliyatla kesilip çıkarılması gerekli olabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:37 ----------

BAS DONMESI (POZISYONA BAGLI)


Bu bozukluk bir yanınıza veya diğer tarafınıza yattığınızda veya bakmak için başınızı geri verdiğinizde ortaya çıkan aşırı baş dönmesi olanak tarif edilir.

Belirtiler

- Birden baş dönmesi (kendinizi veya etrafınızı dönüyor hissetmeniz). Bu durum bir dakikadan kısa süren ve başınızı belli bir yöne çevirdiğinizde meydana gelir.

- Baş dönmesiyle beraber kontrol edilemeyen göz hareketleri.

Baş dönmesini oluşturan neden başın hareketi değil pozisyonudur. Bu tür özelliği onu diğer baş dönmelerinden ayırın. Problem iç kulaktaki sıvı dolu bölüm olan ve dengeyi kontrol eden vestibüler labirenttedir fakat nedeni bilinmemektedir.

Teşhis

Bir yanınız üzerine (sağ veya sol) yatanken veya başınız geriye verilmişken eğer çevreniz dönüyor veya siz kendinizi havada uçuyor gibi hissediyorsanız ve gözleniniz kontrolünüz dışında bin yandan bin yana kayıyorsa siz pozisyona bağlı baş dönmesi geçiniyorsunuz. Kriz genellikle 1-2 dakikada düzelir. Ancak neden baş dönmesi geçirdiğinizi bulmak için testler yaptırılmalıdır. Başka bin rahatsızlığın bu duruma sebep olup olmadığını belirlemek gerekecektin.

Tedavi

Pozisyona bağlı baş dönmesi hoş olmayan bir dunumdun. Çok nadiren ciddi bin problem sayılır. Ancak işiniz nedeniyle kısa baş dönmeleri bile zararlı oluyorsa bu bin problem sayılabilir. En yaygın tedavi yolu belirtilere neden olan pozisyon veya faaliyetlere girmekten sakınmaktı

---------- Post added 19.02.17 at 22:37 ----------

BASUR (HEMOROID)


Basur makat civarındaki toplar damarların genişlemesi sonucu meydana gelen hastalıktır. Toplar damarlardaki bu genişleme şişlik kaşıntı ağrı ve kanamaya neden olabilir. Basur gelişimi normal olmamakla birlikte insanların çoğunda zaman zaman basur gelişmektedir. Uzun süreli oturmak zorunda olma kabızlık besinlerimizdeki bazı maddeler bsaur gelişimine neden olabilmektedir. Yine gebelik sırasında basur gelişimi sıktır ancak bunlar doğumdan sonra ortadan kalkar. Basura neden olabilecek yiyecekler arasında en sık rastlanılanları: güçlü baharatlar (özellikle kırmızı biber ve hardal) kafeinli ve kafeinsiz kahve ve alkoldür. Sık sık basur gelişenlerin bu yiyeceklerden ve sigaradan uzak durmaları gerekir.

Daha çok lifli besin yiyerek kabızlıktan uzak durabilirsiniz. Veya sinameki çayı veya sinameki tabletleri alabilirsiniz. Bol miktarda su içmek de faydalı olur (ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüzden daima daha fazla su için).

Basurla için en iyi tedavi yöntemi binlerce yıldır kullanılan oturma banyolarıdır. Uygun büyüklükte bir leğenin içerisine yanmayacağınız ve sizi rahatsız etmeyecek kadar sıcaklıkta su doldurun günde 3-4 kez 15 dakika kadar oturun.

Yine kabızlık tedavisinde sıklıkla kullanılan sarısabır (Aloe vera) isimli bitkiden elde edilen kremleri sık basurun üzerine sürmeniz faydalı olur.

Tuvaletten sonra kesinlikle kuru tuvalet kağıdı ile temizlik yapmayın. Kuru tuvalet kağıtları buradaki genişlemiş damarlara hasar verir ve basuru ilerletir. Bunun yerine tuvalet kağıdını ıslatıp o şekilde temizlenin. Veya bu amaçla üretilmiş ıslak kağıt mendiller kullanın.

Çin tıbbında kullanılan ve basura neden olan vücut dengesizliğini giderici bir yöntem de şöyle: her sabah aç karnına iki adet muz yiyin veya günde 3 kez birer tane portakal yiyin.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 19.02.17, 22:07
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BEHCET HASTALIGI


Bu hastalık 1937 yılında Dr. Hulusi Behçet tarafından üçlü beulgular kompleksi olarak (ağızda aft cinsel bölgede yaralar gözde iridosiklit) tanımlanmıştır. Ancak daha sonraki bulgular hastalığın vücudun bir çok yerinde belirti ve değişikliklere neden olabileceğini göstermiştir. Erkeklerde daha sık görülür.


Hastalığın nedeni bugüne kadar tam olarak belirlenememiştir virüs kaynaklı olduğu yönündeki düşünceler yerini oto-immün hastalık düşüncesine terketmektedir.


Ağızdaki belirtiler: dudaklarda dilde yanakta damakta veya ağız arka duvarında tek veya çok sayıda yaralar (aftlar) şeklinde görülür. Bu yaralar genellikle bir mercimekten bezelye büyüklüğüne kadar (nadiren daha büyük) kenarları kırmızı bir hale ile çevrili sınırları belirgin yuvarlak veya oval zemini kirli tereyağı görünümünde ve ağrılı aftlardır.


Cinsel bölgedeki belirtiler: erkeklerde peniste ve testisleri çevreleyen deride kadınlarda vajina ve vajina ağzında (dudaklarda) her iki cinste idrar kanalı ucunda (üretra) ve makatta aft şeklinde yüzeyel veya daha derin yaralar gözlenebilir.


Gözdeki belirtiler genelde ağrı ve ışıktan rahatsız olma şeklinde başlar. Erken dönemde konjonktivit (~göz kapağının iç yüzeyinde enfeksiyon) gelişebilir. Behçette en sık gözlenen göz rahatsızlığı tek veya çift taraflı hipopiyonlu iritis tir (bunu doktorunuz saptayacak). Bazı hastalarda kanlı (hemorojik) koriyo-retinitis saptanabilir.


Ağız ve genital bölgedeki yaralarla birlikte hastada ateş ve bölgesel lenf büyümesi gözlenebilir. Gözdeki belirtiler daha ileriki dönemlerde meydana gelir ve körlükle sonuçlanabilir.


Behçet; ataklarla kriz şeklinde seyreden bir hastalıktır. Göz ve sinir tutulumlarında durum son derece ciddidir. Kendiliğinden iyileşme son derece nadirdir.


Teşhis


A-Temel Kriterler


1- Ağızda aftlar


2- Cinsel bölgede aft benzeri yaralar


3- Göz bulguları


B-Diğer Kriterler


1- Atrit : Hastaların yarısından fazlasında eklem iltihabı veya eklem ağrısı vardır. Yaklaşık 1-4 haftada iz bırakmadan düzelirler. En sık diz ve ayak bilekleri tutulur. Tutulan eklem sayısı fazla olmaz.


2- Damarlarda tıkaç oluşumu: özellikle göz toklar damarlarında


3- Sinir tutulumu : beyin sapı tutulumu (dissemine skleroz benzeri) omurilik tutulumu (transvers miyelit) organik konfüzyonel sendrom (ensefalit).


4- Mide - barsak tutulumu : mide ülseri ülseratif kolit karın ağrısı ishal


5- Kalp tutulumu : anevrizma kardit


6- Akciğer tutulumu


7- Diğer bulgular : idrarla protein atılması kanlı idrar amiloidozis ailede behçet hastalığı




Behçet Hastalığı ile karışabilecek diğer hastalıklar


1- Aftöz stomatit


2- Cinsel bölgede aftlar


3- Deride vaskülit (damarsal rahatsızlık)


4- Gözde benzer rahatsızlıklar


5- Artritler


6- Reiter sendromu


7- Stevens-Johnson hastalığı




TANI KOYABİLMEK İÇİN YUKARIDAKİ KRİTERLERDEN 3 ADET GEREKİR ANCAK TEMEL KRİTELERDEN İLK İKİSİNİN OLMASI ZORUNLUDUR.




Hastaların %90 ında paterji testi pozitiftir (deriye iğne batırıldıktan 24-48 saat sonra deride küçücük apseler meydana gelir).


Yine hastaların %80 inde HLA-B5 saptanır.




Tedavi


Etkili ilaç yoktur. Göz için kortikosteroidler kullanılır. Kolşisinin de etkili olduğu durumlar vardır.


İlk atakalar sırasında kortizon oldukça etkilidir.


Duruma göre bir çok ilaç kullanılabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:37 ----------

BEL AGRISI


Yetişkinlerin %80 inde yaşamlarının bir döneminde önemli derecede bel ağrısı olmaktadır. Bel ağrısı işgücü kaybına neden olan ve faaliyetlerimizi etkileyen sağlık sorunlarından birisidir. Belle ilgili zedelenmeler işyerinde çalışanlar arasında görülen toplam yaralanma ve hastalıkların yaklaşık %20 sini oluşturmaktadır.


Bel ağrısının önlenmesi amacıyla yaygın olarak uygulanan stratejiler vücut formunun geliştirilmesine yönelik egzersiz sırt mekaniği ve ağırlık kaldırma konusunda eğitim ve lomber desteklerdir (genellikle ek destek sağlamak üzere belin çevresine hafif bir elastik kuşak sarılması). Ancak bu önlemlerin etkinliği tam olarak bilinmemektedir.


Bel ağrısına birkaç etken neden olabilir. Bunların başında zedelenmeler ve yaşlanmanın etkileri gelir. Bel ağrısı vakalarının çoğunluğunun önemli olduğu düşünülmemektedir ve bunlar doktorun önereceği basit tedavilerle geçmektedir.


BEL AĞRISININ ÖNLENMESİ :


- Sırt kaslarınızın güçlü ve esnek olmasını sağlamak için düzenli egzersiz yapın.


- Ağırlık kaldırırken doğru teknikleri uygulayın (bütün cisimleri vücudunuza yakın tutarak kaldırın ve bükülmekten ileriye doğru eğilmekten ya da cismi kaldırırken uzanmaktan kaçının)


- Uygun vücut ağırlığını koruyun ve sigara içmekten kaçının


Ayakta dururken ya da otururken uygun pozisyonda olmaya dikkat edin.


NE ZAMAN DOKTORA GİTMENİZ GEREKİR?:


Belirtiler şiddetliyse ve birkaç gün içinde geçmiyorsa


Ağrı günlük etkinlikleri engelliyorsa


Barsak ya da mesane kontrolüyle ilgili sorunlarınız varsa


Kalça ya da rektum bölgesinde uyuşma hissediyorsanız


Bacağınızda güçsüzlük ya da uyuşma varsa


TEDAVİ SEÇENEKLERİ :


İlaç :


Hafif ila orta şiddette belirtileri olan kişilere asetaminofen aspirin ya da ibuprofen gibi ağrı kesiciler yeterli olabilir.


Sırta sıcak ya da soğuk uygulaması:


Belirtilerin başlangıcını izleyen 48 saat içinde her seferinde 5-10 dakika süreyle olmak üzere sırtınıza soğuk su torbası (ya da buz torbası) uygulayabilirsiniz. Kırk sekiz saatten uzun süren belirtiler için ağrıyı gidermek amacıyla bir sıcak su torbası uygulamayı ya da sıcak su banyosunu deneyebilirsiniz.


Spinal manipülasyon :


Bu tedavi sadece bu konuda uzman bir kişi tarafından uygulanmalıdır ve bazı vakalarda belirtilerin ortaya çıktığı ilk ay içinde yararlı olabilir.


AMELİYAT


Bel ağrısı vakalarının çoğunluğu ameliyata gerek olmadan tedavi edilebilmektedir. Ameliyatın en sık rastlanan gerekçesi disk kaymasına bağlı basınç nedeniyle sinirde ve bacakta oluşan ağrıdır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:37 ----------

BEYIN FELCI


Beyin felci çocukluk döneminin en yaygın olarak görülen sakatlık nedenlerinden biridir. Doğum öncesinde sırasında veya sonrasında merkezi sinir sisteminin hareket işlev alanlarının hasar görmesinden kaynaklanır.

Beyin felcinin birçok nedeni vardır. Yaygın nedenlerden biri; beyin dokusu içinde yeterli oksijen bulunmamasıdır (anoksi). Yapılan araştırmalar beyin felci olan bebeklerin üçte birinin vücut ağırlığının 2250 gramın altında olduğunu da ortaya çıkarmıştır. Doğum sancısı ve doğum sırasında beynin hasar görmesi bakteriyel menenjit gibi bir enfeksiyon ve hemoraji (kanama) de diğer nedenleri oluşturur. Ancak genellikle belirgin bir açıklama bulunamamaktadır.

Dört tip beyin felci vardır: Spastik beyin felci ekstrapiramidal beyin felci atonik beyin felci ve bu tiplerin karışımından oluşan beyin felci.

Spastik beyin felci en yaygın olan tiptir. Spastik beyin felci bulunan bir bebekte yeni doğanlara özgü bazı reflekslerde anormal inatçılık görülür. Hiperaktif bir tutma refleksi bebeğin ellerinin iyice sıkılmış bir yumruk biçimini almasına yol açar. Bebek büyüdükçe kol ve bacakları daha spastik ve katı bir hal alır.

Hastalık her iki kolu ve her iki bacağı da tutabilir (spastik kuadrepleji). Bu durum varsa genellikle bir ölçüde zekâ gecikmesi de söz konusu olmaktadır. Yaygın olarak konvülsiyonlar görülür.

Hastalık tüm kol ve bacakları tutuyor ancak kollar daha hafif bir derecede etkileniyorsa bu durum dipleji (iki taraflı felç) olarak anılır. Diplejili çocukların ellerini oldukça iyi kullandıkları da görülebilmektedir. Zekâ düzeyleri genellikle normal ya da normale yakındır fakat resim çizmeyi ve harf yazmayı öğrenmekte bazı güçlüklerle karşılaşabilirler.

Beyin felci bulunan tüm çocukların üçte birinde spastik hemipleji (vücudun yalnızca bir tarafını tutan felç yarım felç) söz konusudur. Spastik hemiplejili çocuklar genellikle alt-normal gruba giren bir zeka düzeyine sahip olma eğiliminde olmakla birlikte bu durumdaki bazı çocuklar orta ve hatta ortanın üstü zekî düzeylerine sahip olabilmektedir.

Ekstrapiramidal beyin felci ilk olarak bir bebeğin kaslarının zayıflığı ve esnekliği ile kendini gösterir. Bu beyin felci tipi genellikle bebek 6 aylık olana kadar teşhis edilememektedir. Erken bir belirti bebek bir şeye uzanmaya çalışırken ellerinin anormal bir pozisyon almasıdır.

Kronik beyin felcinin iki biçimi vardır; atonik ve konjenital beyincik ataksisi. Atonik dipleji ileri derecede zekâ gecikmesi ile birlikte görülür. Spastisite gnellikle daha sonra çocukluk döneminde gelişir. Konjenital beyincik ataksisi beyin felcinin seyrek görülen bir biçimi olup hafif derecede zeka gecikmesi ile birlikte bulunmaktadır.

Beyin felci bulunan bir çocuğun geleceği büyük ölçüde zeka özürlülüğü de bulunup bulunmadığını bağlıdır. Bir çocuk tekerlekli sandalye kullanmasını gerektiren ciddi hareket sorunlarına sahip olsa bile kendi kendine gözleme yeteneğine sahipse bir dereceye kadar düzelme sağlanması daha kolay olur. Çocuğun sakatlığına karşı ailenin tavrı bu bireyin olumlu bir kişilik imajı geliştirip geliştirememesi üzerinde etkili olur.

---------- Post added 19.02.17 at 22:38 ----------

BEYIN KANAMASI

Beyin kanamalarının nedenleri arasında en sık rastlanılanı hipertansiyona bağlı beyin içi arter kanamasıdır (intraserebral kanama = serebral arter kanaması).

Beyne ait damarsal hastalıklar arasında en kötü tabloya yol açan durum serebral arter kanamasıdır. Tipik özellikleri; yaşlı şişman erkek ve hipertansiyonu olan bir hastada ani baş ağrısı bulantı kusma ve hızlı gelişen tek taraflı felç ile birlikte şuur kaybı meydana gelir. Daha sonra kanamanın yeri şiddeti beyinde meydana gelen diğer değişiklikler ve hastanın diğer genel hastalıklarına bağlı olarak ya hasta kaybedilir ya gittikçe kötüleşen koma gelişir ya da sekel bırakabilecek yavaş bir iyileşme görülür.

Kanamaların şiddeti çok değişkendir çok az miktarda olabileceği gibi beynin dış tabakasında yarık şeklinde kanamalar da meydana gelebilir.

Kanamaların yerine göre gözde kanama tarafında kayna baş ağrısı görme alanı bozuklukları meydana gelebilir (bazı noktaları göremez). Göz hareketleri kanamanın yerine göre değişkenlik gösterir (aşağı kayma yatay bakış gibi).

Tedavide öncelikle koma gelişmişse ona yönelik tedavi gerekir; tansiyon düşürülmelidir. Beyin ödemi gelişimine yönelik tedavi düzenlenir. Koma gelişmeden cerrahi olarak tedavi edilebilen hastaların yaşama şansları diğerlerine göre daha yüksektir. Ancak genel durumu iyi olmayan ve yaşı ilerlemiş olan hastalarda cerrahi girişim de risklidir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 19.02.17, 22:08
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BEYZBOL PARMAGI

Beyzbol parmağı parmağın uç bölümündeki tendonların zorlama sonucu kemikten ayrılması sonucu oluşur. Çoğu kez parmağın uç bölümüne fırlatılmış bir topun çarpmasıyla meydana gelir.

Belirtiler

- Parmağın son ekleminde şişme ve ağrı

- Parmağı açamama

Teşhis

Bu yaralanma genellikle bir darbe sonucu oluşur bu nedenle yaralanan bölgenin röntgeni çekilir. Röntgen filminin normal çıkması kırık olasılığını ortadan kaldırır.

Uygun tedavi yapıldığında yaralanmış parmak yaklaşık 8 haftada normale dönecektir. Ancak bazen parmakta bir şekil bozukluğu kalabilir.

Tedavi - Hareketsileştirme

Beyzbol parmağının tedavisi genellikle yaralanan parmağın uç bölümünün tespit edici bir aletle hareketsiz hale getirilmesidir. Tendonun iyileşmesi için parmağın uç bölümü yaklaşık 6 hafta düz durumda tutulur.

Tespit edici alet çıkarıldıktan sonra parmak yavaş yavaş normal kullanımına dönmelidir. Bunun için doktorunuz bazı özel egzersizler önerecektir.

Bu yaralanmaya kırık eşlik ettiğinde genellikle ameliyat gerekli olur.

İlaç Tedavisi

Aspirin ya da diğer antienflamatuar ilaçlar şikayetlerin azalmasına yardımcı olabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:39 ----------

BLUMIA NEVROZA

Adipozite şişmanlık enerji bilançosunun bozukluğundan olabildiği gibi artmış yeme gereksinimi ile fazla kalori alınması sonucu da meydana gelebilir. Bu bozukluk büyük bir olasılıkla acıkma-doyma mekanizmasının uyarılmasına bağlıdır ki bunda psikovegetativ etkiler de rol oynayabilmektedirler.

Merkezi hipotalamustan yönetilen acıkma ve doyma duyusu besin alımının düzenlenmesi yani bedenin enerji harcaması ile kalori alımının birbirine uyması konusunda önemli sinyaller verir. Şişmanlarda bu sinyal fonksiyonunda bir bozukluk vardır. Acıkma ve doymanın düzenlenmesi duruma uygun biçimde yönetilemez ve kişi fizyolojik açlığı ile doymasını yeterince algılayamaz. Açlık ve tokluk duygusunun yoğunluğu daha çok gerçeğe uymayan duygusal durumlarla karartaştırılır.

Şişmanlardaki patolojik derecede artmış olan yeme davranışı bir yandan açlık duygusunun artmış olması öte yandan da tokluk duygusunun azalmış olmasına yani sonuçta her iki duygunun algı niteliğinin bir arada bozulmasına bağlıdır.

Patolojik yeme davranışına bağlı olarak. artmış kalori alımı şişmanların çoğunda onları hoş olmayan duygulardan (narsistik zedelenmelerden depresyondan) korumaya yarar ve obje yitimi durumlarında daha da sivri bir davranış gösterir.

Bu patolojik ruhsal durumlar genellikle çok yoğun cinsel gelişim öncesi gelişim bozuklukları temeline dayanır. Yemek yeme ile kişi için hoş olmayan duyguların hafifletilmesi sağlanır Böylece kişi geçici de olsa kendini ruhsal açıdan biraz dengelenmiş hisseder.

Bazı hallerde ise yeme sırasında aşırı neşe öfori durumuna rastlanır. Sonuç olarak şişmanlarda psikolojik savunma nedenlerinin fizyolojik bir eyleme dönüştürülerek yararsız biçimde kullanılmaları söz konusudur.

BELİRTİLERİ

- Kişide kilo alma korkusu yeme gereksinimini kontrol edememesine neden olur.

- Ruhsal travmalarda çalkalanmalarda kriz halinde yeme davranışı gözlenir.

- Aşırı yemek yemenin rahatsız edici etkisiyle kusma amaçlı ilaç kullanımı görülür.

- Sosyo-ekonomik kültür düzeyi yüksek bireylerde görülme sıklığı daha fazladır.

- Cinsel güçlerinde bir azalma gözlenir.

- Kilo verme amaçlı yapılan diyet ve egzersizlere rağmen zayıflama gözlenmez.

- Normal beden ağırlığının çok üstünde bir ağırlığa sahiptirler.

---------- Post added 19.02.17 at 22:39 ----------

BOGMACA (PERTUSSIS)


Bordetella pertussis isimli bakterinin neden olduğu boğmaca hastalığında en belirgin belirti hastalığın kendine özgü öksürük nöbetleridir. 1-3 yaşlarındaki çocukların bu hastalığa daha sık yakalandıkları saptanmıştır. Fakat bebeklerin ve yetişkinlerin de hastalığa yakalanma olasılığı vardır. Bağırma öksürme ve aksırma sırasında mikroplar havaya verilir ve solunum yoluyla bulaşır. Bulaşma olasılığı hastalığın nezle halinde başladığı döneme rastlar. Fakat öksürük sürdüğü sürece bulaşıcı niteliğini korur. Mikroplar gırtlakta ve solunum borusunda balgamlı bir iltihap oluşturur.

Kuluçka devresi: 1-3 hafta ortalama 15 gündür.

Belirtileri: Belirtiler üç bölümde incelenebilir:

1. Nezleli ön devre.

2. Kramp halindeki öksürük devresi.

3. İyileşme devresi.

İlk devrede üşütme sonucu oluşan hastalıklardaki belirtileri gösterir ve hafif ateş yapar. 1-2 hafta süre içinde hastalık kendini belli etmez. Bu devre hastalığın en bulaşıcı olduğu devredir. İlk iki haftada burun akıntısı konjonktivit ve öksürük gözlenir ateş görülmez.

Özellikle akşamları nöbetler halinde baş gösteren öksürük devresi ortalama 5 hafta sürer. Öksürük kramplar halindedir ve öksürük nöbetlerinin sonunda kusma görülebilir. Öksürük nöbetleri başlar başlamaz kesin teşhis konur. Nöbetler önce birkaç kez kuvvetli öksürük halinde başlar bunu derin soluk alma izler. Öksürük sesi ıslığa benzer ve boğucudur. Nöbetlerin sayısı ve şiddeti hastalığın seyrine göre değişik olur. Yirmi dört saat içinde çoğunluğu geceleri olmak üzere elli öksürük nöbetinin sayıldığı vakalar görülmüştür. Eğer çocuğun alt dişleri çıkmamışsa dişetlerinin yanında küçük bir ur oluşumu görülebilir. Öksürük nöbetleri arasında hastada bir rahatlama görülür. Hastalık 2-3 haftada tamamen geçer.

Seyri:

Bütün hastalık süresi yan etkiler görülmediği takdirde 8 haftadır ama altı ay sürdüğü de görülmüştür. Hafif geçen boğmacalarda öksürük nöbetlerine pek rastlanmaz. Büyüklerde öksürük nöbeti hiç görülmez ve hastalık zararsızdır. Boğmaca hastalığında en sık görülen yan etki zatülcenptir ve bebeklerde ölüm nedeni olabilir. Boğmaca geçtikten sonra yerini bronşit alabilir. Kan dolaşımı sisteminde görülebilecek bozukluklar nedeni ile beyinde arıza bırakabilir ve felç adale krampları ve kasılmaları sağırlık körlük gibi durumlar ortaya çıkabilir.

Tedavi:

Hastanın 3-4 hafta için diğer kişilerden izole edilmesi gerekir. Bir yaşındaki çocuklara antibiyotik tedavisi uygulanır. Antibiyotik tedavisi ilk 7-15 günlük nezle döneminde verilirse yararlı olur. En sık eritromisin kullanılır. Alternatif antibiyotik olarak ampisilin kloramfenikol tetrasiklin de kullanılabilir. Hastalığın ağır seyrettiği durumlarda hastane tedavisi salık verilir. Ateş düşmediği sürece hastanın yatakta dinlenme zorunluluğu vardır. Hasta odası güneşli olmalı ve sık sık havalandırılmalıdır. Oda nemlendirilmelidir. Ateş düştükten sonra hasta bol bol açık havaya çıkartılmalı ama sağlam çocuklardan uzak tutulmalıdır.

Kuru yiyecekler gıcık yaparak öksürüğe neden olabileceği için genellikle sulu gıdaların verilmesine ve bu gıdaların vitamin yönünden zengin olmasına dikkat etmelidir. Öksürük sonucu kusma olabileceği dikkate alınarak yemeklerin nöbetten on beş dakika sonra verilmesi uygundur.

Korunma:

Çocukları boğmacalı hastalara yaklaştırmamalıdır. Boğmaca aşısının yararları hala tartışma konusudur ama genellikle uygulanır ve bir dereceye kadar bağışıklık sağlar hastalığın hafif seyretmesinde yararlı olur.

---------- Post added 19.02.17 at 22:39 ----------

BOTULINUM TOKSINI

İnsan için bilinen en zehirli madde olan botulinum toksininin kilogram başına 0.001 mikrogram (0.000000001 gram) uygulanması öldürücü olabilmektedir. Botulinum toksini en çok bilinen zehirlerden olan VX maddesinden 15.000 kez ve sarin gazından 100.000 kez daha güçlü bir zehirdir. Bu niteliklerinden dolayı boltulinum toksini biyolojik silahlar arasında en gözde olanlardan birisidir. Saldırı sonrasında 24-72 saatte ölüm meydana gelebilir. Ölüm gelişmeyen durumlarda hastalık aylarca sürebilir.

Botulinum toksinleri (zehirleri) spor oluşturan Clostridium botulinum ve diğer iki Clostridium türleri tarafından üretilen ve sinirler üzerine etki gösteren bir grup toksine verilen isimdir. Bu toksinler (A-G tipleri) bilinen en güçlü sinir toksinleridir ancak ilginç olarak felçle ilgili olabilecek bazı durumlarda (şaşılık gözyaşı yokluğu tetanus boyun kası felci gibi) ve kozmetik amaçla kırışıklıkların giderilmesinde kullanılmaktadır. Bakteriye ait sporlar havasız ortamlarda da toksin üretebilmektedirler. Endüstriyel amaçla kurulan tesislerde çok fazla miktarlarda toksin kolaylıkla üretilebilir. Biyolojik bir saldırı olmaksızın doğal yolarda meydana gelen botulinum zehirlenmesinin (botulizm) üç tipi bulunmaktadır: yiyecek kaynaklı yenidoğan ve yara botulizmi. Botulinum; aerosol şeklinde hava yoluyla yiyeceklerle veya sulara katılarak saldırı amaçlı kullanılabilir. Toksin solunduğunda yiyeceklerle meydana gelen botulizme benzer şikayetler meydana gelir ancak felç benzeri belirtilerin gelişmesi daha geç olabilir ve solunan toksinin miktarına bağlı olarak değişik belirtiler de gözlenebilir.

Belirti ve Bulgular :

Genellikle kranial sinirlerde kısmi felçlerle başlar (ptozis bulanık görme çift görme ağız kuruluğu yutma güçlüğü konuşma güçlüğü gibi). Daha sonra gelişen simetrik ve yukarıdan aşağı gelişen gevşek felçler ve genel güçsüzlük hali solunum yetmezliğine ilerler. Belirti ve bulgular toksinin solunmasından 12-36 saat sonra başlar ancak solunan miktar çok az miktarda ise şikayetlerin başlaması 3-5 gün sürebilir.

Tanı :

Tanı esas olarak şikayetlerin incelenmesi ve muayene ile konur. Bir bölgede birden fazla kişide aynı anda gevşek felçler gözleniyorsa biyolojik saldırıdan şüphelenilmelidir. Kişilerin serumlarında yapılacak laboratuvar analizi ile (mouse nötrolizasyon) tanı doğrulanabilir. Tanıda kullanılabilecek diğer laboratuvar testleri: çevresel materyallerde ELISA veya ECL testi çevresel örneklerde bakteriyel DNA varlığını araştırmak için PCR testi veya sinir iletimi kontrolü için EMG testi.

Tedavi :

Erken dönemde hastaya trivalan antitoksin veya heptavalan antitoksin verilmesi solunum yetmezliği gelişmesini önleyebilir veya hafifletebilir ve iyileşmeyi hızlandırabilir. Solunum yetmezliği gelişenlerde entübasyon ve solunum desteği gerekir. Bazı vakalarda trakeostomi gerekebilir.

Korunma :

Botulinum toksinine maruz kalma riski yüksek olan kişiler için pentavalan toksoid aşı (tip A B C D ve E) mevcuttur. Yapılan 3 doz aşının koruyuculuğu maymunlarda %100 dür. İnsandan insana geçiş söz konusu değildir.

İzolasyon ve Dekontaminasyon :

Sağlık personeli için standart yöntemler uygulanır. Toksin ciltte aktif değildir ve hastaların solunum yolu ile dışarı attıkları toksin zararlı değildir. Sabun ve su ile dekontaminasyon sağlanır. Toksin havada 12 saatte etkisiz hale gelir. Botulinum toksini güneş ışığında 1-3 saatte inaktive olur. Ayrıca ısı (80 derecede 30 dakika ve 100 derecede birkaç dakika) ve klorlu su ile (3mg/Litre klor içeren su ile 20 dakikada toksinin %99.7 den fazlası inaktive olur) inaktive edilebilir. Ancak toksin depo sularında ve depolanmış gıdalarda haftalarca etkisini kaybetmeden kalabilir

---------- Post added 19.02.17 at 22:39 ----------

BOYUN AGRILARI


Boyun ağrıları bel ağrıları kadar sık görülmemekle birlikte her yaş grubunda karşılaşılabilen yaşam kalitesini düşürüp iş gücü kaybına neden olabilen önemli bir sorun.

Yanlış duruş psikolojik stres soğuğa maruz kalmak yorgunluk gibi etkenler boyun bölgesinde ağrı nedenidir. Uzun süreli bilgisayar - daktilo kullananlar sürekli tek noktaya odaklaştıkları için boyun kaslarının yeterince hareket etmemesi sonucu ağrı çekerler.

Boyun ağrısı nedenleri 3 temel grupta incelenebilir:

Kas iskelet sistemi kaynaklı mekanik nedenler

Boyun dışı bölgelerin hastalıklarının neden olduğu ağrının boyun bölgesinde hissedilmesi (yansıyan ağrı)

Boyun bölgesini tutan yangısal enfeksiyöz ve tümöral hastalıklar.

Akut boyun ağrısının en sık nedenleri:

Boyun fıtığına bağlı ağrı atakları

Miyofasiyal ağrı sendromu

Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması (Servikal strain)

Kronik boyun ağrısnın en sık nedenleri:

Boyun kireçlenmesi

Sık görülen bazı iltihaplı romatizmal ağrılar (Ankilozan Spondilit Romatoid artrit)

Fibromiyalji

Özellikle stres boyun kaslarında kasılmaya neden olur ve boyun ağrısı ve gerilim baş ağrısı ortaya çıkar. Bu şekilde ortaya çıkan ağrılarda kas gevşeticilerin yanı sıra bölgeye yapılan enjeksiyonlar gevşeme egzersizleri fizik tedavi yapılması ve antidepresan ilaç verilmesi yoluna gidilir.

BOYUN FITIĞI

Belde olduğu gibi boyunda da fıtık olabilir. Omurları birbirinden ayıran diskler yarı eklem sayılırlar. Disk ortasında jel kıvamında bir madde ve bunun çevreleyen yastıkçıklardan oluşur. Bu yastıkçıklardan daha dışta olanlar içtekilerine göre serttirler. Yaşın ilerlemesi ve travmaya maruz kalma durumlarında bu yastıkçıklar yıpranmaya başlar. Dıştaki tabaka giderek incelir ani yapılan ters bir hareket sonrasında yırtılır. İçteki jel kıvamındaki madde bu yırtıklardan dışarı doğru kayarak omurilikten çıkıp kolumuza giderek o bölgelere hareket emri veren veya o bölgelerin duyusunu algılamanızı sağlayan sinirinize baskı yapar. Böylece boyun-kol ağrısı ve o kolumuzda uyuşma karıncalanma bazen de güçsüzlük hissederiz.Böyle durumlarda ilaç tedavisinin yanı sıra öncelikle istirahat daha sonra fizik tedavi yetmediği durumda ise son zamanlarda gelişen tekniklerle bölgeye iğne (epidural steroid enjeksiyonu) veya kateter (epidural lizis) adı verilen ince sondalarla girilerek ilaç verilmesi bu da olmadığı taktirde cerrahi girişim gerekebilir. Hasta düzenli olarak boyun egzersizlerini yaparak ve boyun koruma prensiplerine uyarak ağrının sık tekrarlamasını önleyebilir.

BOYUN KİREÇLENMESİ

Servikal omurgayı meydana getiren yapıların(kemik bağ kas) yozlaşması sonucu ortaya çıkan ve buna bağlı sinir ve damarsal bozuklukları da içeren klinik bir tablodur. Nedenlerinin yaşlanma mikro travmalar makrotravmalar duruş bozuklukları ve genetik faktörler olduğu düşünülmektedir. Boyun ağrısı kola yayılan ağrı baş ağrısı boyunda tutukluk kolda güçsüzlük - hissizlik- yanma- batma ellerde zayıflık- beceri azalması- uyuşma- karıncalanma kulak çınlaması baş dönmesi ve bulanık görme gibi yakınmalara neden olabilir.

Boyun kireçlenmesine bağlı ağrının tedavisinde kullanılan yöntemler:

İstirahat

Boyun korsesi

İlaç tedavisi

Fizik tedavi

Egzersiz

Enjeksiyon yöntemleri

Eğitim

FİBROMİYALJİ

Fibromiyalji; süregen ağrı tutukluk yorgunluk ve vücudun bazı noktalarında derin hassasiyet ile tanımlanan bir hastalık grubudur. Sıklıkla 30- 60 yaşları arasında ve kadınlarda görülür. Ağrı yaygın olmakla birlikte sıklıkla boyun ve bel bölgesinin derin dokularında hissedilir. Omuz dirsek diz ve ellerde de ağrı olabilir. Baş ağrısı sıklıkla eşlik edebilir. Hasta el ve ayaklarının şiş olduğundan yakınabilir. Ancak şişlik sıklıkla saptanamaz. Sabahları dinlenmeden uyandığını ifade eden hasta sayısı oldukça fazladır.

Yakınmalar soğuk ve/ veya nemli hava yorgunluk psikolojik gerginlik ve hareketsizlikle artarken sıcak ve kuru havada masaj ve aktivite ile azalır.

Fibromiyalji genellikle kendisinden ve çevresinden beklentileri fazla olan kişilerde görülür.

Fibromiyalji hastalığında tedavi oldukça güç ve yavaştır. Hastalık genellikle yıllar boyu devam eder. Çeşitli tedavi programları ile geçici bir rahatlama sağlanabilir. Ancak yakınmaların tamamen kaybolması nadirdir. Tedavide 1. basamak hastaya hastalık hakkında bilgi vermektir. 2. basamağı ise ağrıyı geçirme ve fonksiyonu artırmaya yönelik tedavi girişimleri (ilaç tedavisi fizik tedavi ve egzersiz) oluşturur.

SERVİKAL STRAİN

(Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması):

Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen boyunda tutukluk ve lokal ağrı ile karakterize bir tablodur. Masa başında çalışanlarda olduğu gibi boynu uzun süre aynı pozisyonda tutmak yatarak televizyon seyretmek uygun olmayan yastık ve yatakta yatmak gibi nedenler boyunda zorlanmaya yol açabilirler. Kaslarda kasılma gelişeceğinden boyundaki normal olan eğrilik azalır boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olur. Boyna yönelik radyolojik tetkiklerin sonucu genellikle normaldir.Tedavi; ilaç fizik tedavi ve egzersiz yöntemleri ile mümkündür.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 19.02.17, 22:10
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BOYUN OMUR HASTALIGI (CERVICAL OSTEOARTHRITIS)


Boyun omur hastalığı (cervical osteoarthritis) boyundaki omurların üstünde kemik çıkıntılarının oluşmasıdır. Bu yavaşça gelişir ve boyun giderek sertleşir. Kemikler giderek periferik sinir sistemine baskı yaparak omuz ve kollarda ağrılara ve diğer duygulanımlara yol açar. Bu çıkıntılar eğer omuriliğe de baskı yapmaya başlarlarsa bacak kasları ile mesane ve bağırsak kasları da etkilenebilir.

Belirtiler

- Boyunda ağrı veya sertlik;

- Omuz ve kollarda ağrı uyuşma ve iğne batar gibi;

- Bacak ve kollarda uyuşma veya güçsüzlük;

- Mesane kontrolü sorunları;

- Bacaklarda dengesizlik veya sertlik.

Boyun zedelenmesi yıllar sonra servikal omur hastalığına dönüşebilir. Ancak genellikle bu hastalık yaşlanmayla ilgilidir. Boyun omurlarının diskleri zamanla yıpranıp incelince dışarı fırlarlar.

Bu rahatsızlığın belirtileri genelde hafif seyreder ve bu yüzden de çoğu zaman tıbbi tedaviye gerek yoktur. Duyulan rahatsızlık kronikleşebilir veya belirtiler zaman zaman ortaya çıkabilir. Yanlış bir pozisyonda uyuya kalmak veya başı aniden çevirmek bu tip belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Omurilik veya sinir kökleri üzerinde baskı olursa servikal omur hastalığı sakatlığa neden olabilir.

Tedavi

Bu hastalığın hafif olan türleri için egzersiz boyun korsesi veya evde yapılacak çekme (traksiyon) önerilir. çekme için özenle seçilmiş ağırlıklar bir bar halteri ve boyunu traksiyona 15-20 dakika alacak bir makara düzeni gereklidir.

Daha ciddi vakalar için bir veya iki hafta hastanede kalmak gerekebilir. Tam yatak istirahati ve boyun traksiyonu yapılmalıdır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:40 ----------

BRONS VE AKCIGERLERDE ANORMALLIK (YENIDOGAN)


Anormal bronş ve akciğer hastalığı (Bronchopulmonary dysplasia) yüksek konsantrasyonlu oksijen almış olan yada yeni doğumun hemen sonrasında mekanik soluk alma aygıtına gereksinim duyan bebeklerde bir solunum güçlüğü sendromu komplikasyonu olarak ortaya çıkar.

Hastalığın belirtileri arasında hırlama öksürme siyanoz (ki bunun belirtisi olarak dudaklar ve tırnakların altı mavi renk alır) ve solunum güçlüğü sayılabilir.

Anormal bronş ve akciğer hastalığı çoğunlukla solunum bozukluğu sendromu olan bebeklerde gelişir ve bu bebeklerde kolaylıkla geçmez.

Teşhis edilebilmesi için göğüs röntgeninin alınması gerekir.

Belirtiler

-Hızlı soluma;

-Hırlama;

-Öksürme;

-Güçlükle nefes alma;

-Dudakların ve tırnakların mavimsi bir renk alması (siyanoz)

Eğer yeni doğmuş bebeğiniz anormal bronş ve akciğer hastalığı rahatsızlığına sahipse hastaneye yatırılması ve gözetim altına alınması gerekir.

Çoğu bebek yavaş yavaş iyileşir ve bu aylar alır. Bununla beraber yine de ciğerleri hassastır ve enfeksiyon oluşmaması için ciğerlerinin soğuk almamasına dikkat sarfedilrnelidir. Bu bebekler solunumlarını kolaylaştırmak için oksijen desteğine ve theophylline (bronş genişletici) gibi ilaç desteğine gereksinim duyarlar. Ciğerleri kolayca sıvı birikmesine eğilimli olduğundan su retansiyonuhu önlemek için diüretikler kullanılır. Bu bebekler (sözgelimi zatürre gibi) enfeksiyonlara karşı daha fazla risk altındadırlar ve yakından gözetilmelidirler. Dolayısıyla doktorunuz bebeğinizi sık sık muayene etmek isteyebilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:40 ----------

BRONSEKTAZI (BRONS GENISLEMESI)


Bronşların doğuştan ya da sonradan dönüşsüz biçimde genişlemesidir. Kronik bronşit bu gelişmenin başlıca sorumluları arasında yer alır.

Bronşektazi yani bronş genişlemesi çeşitli biçimlerde ve bronş ağacında değişen yaygınlıkta görülebilir. Doğumsal olduğu kadar bronşlara yerleşen enfeksiyon etkenlerinden de kaynaklanabilen bir bozukluktur. Hastalık uzun süre belirti vermez. Ama iltihaplanma ilerlediğinde ilk kez iltihaba bağlı belirtilerle fark edilebilir.

NEDENLERİ

Bebekken ortaya çıkan bronş genişlemeleri doğumsaldır. Bronş duvarının esnekliğini ve desteğini sağlayan etkenlerin yetersizliği sonucu bronşlar doğumdan başlayarak sürekli geniş kalır. Aslında edinilmiş bronşektaziler de aynı yetersizlik sonucu gelişir.

Edinilmiş bronşektazilerde birçok bozukluk birlikte rol oynar. Kronik bronş iltihapları sırasında gelişen olaylar bronşun esnekliğini ve direncini bozarak sağlıklı yapısını kolayca değiştirebilir. İnatçı bir öksürük ya da güçlü soluk verirken karşılaşılan bir engel sonucunda bronş içindeki basıncın artması bronş duvarının çökmesini kolaylaştırır. Bronş çevresindeki dokularda ya da bağdoku artışıyla birlikte gelişen süreçler de bronş duvarını çevreye doğru çekerek bronşun genişlemesine neden olur.

Bronş genişlemesi salgı birikimini kolaylaştırır. Bu da iltihap yapıcı mikropların barınmasına son derece uygun bir ortam oluşturur. Böylece bronş genişlemesi iltihaplanmaya ve bronş duvarında direncin azalmasına neden olur.

BELİRTİLERİ

Bronş genişlemesi uzun süre klinik belirti vermeden sessizce ilerler. Hastalık başka nedenle çektirilen bir akciğer filminde rastlantı sonucu saptanabilir. Ama genişleme yaygınsa ya da özellikle iltihap varsa erken belirtiler görülür.

Bronş genişlemesinin yaygınlaşmasıyla akciğerin işlevsel dokusunda eksilme olacağından solunum zorlaşır. Başlıca belirtiler öksürük ve balgamdır. Bunlar hemen her zaman birlikte görülür. Öksürüğün kuru olmasına çok seyrek rastlanır. Hasta daha çok sabahları uyanır uyanmaz öksürük nöbetine yakalanır ve bunun sonucunda aşırı miktarlara oluşabilen balgam çıkarır. Çıkarılan balgam gece boyunca genişlemiş bronşlarda biriken salgılardır. Öksürük nöbetiyle birlikte balgam çıkarma vücudun konum değiştirdiği sırada da görülür. Hasta sonunda bronş ağacını öksürerek temizlemek için en uygun olan duruş biçimini öğrenir.

Yaygın ve büyük bronş genişlemelerinde oldukça fazlalaşan balgam bir cam kaba alındığında üç bölüme ayrıldığı görülür: Üstte mukustan oluşan bir katman arada seruma benzer bir sıvının bulunduğu orta katman bunların alanda daha yoğun atık maddelerden oluşan irinli bir çökelti. Aynı durum akciğer apsesinde çıkarılan balgamda da görülebilir. Bronş genişlemesinde balgam kanlı olabilir. Ender durumlarda öksürükle kan gelebilir. Aynca balgamda oksijensiz ortamda üreyen bakterilerin bulunması çok kötü bir kokunun yayılmasına yol açar.

İltihap çok şiddetli ve genişlemiş bronşun boşaltılması bazı engeller nedeniyle güç ise solunum yollarında salgılar birikmeye başlar. Bu durumda düzensiz fazla yüksek olmayan ateş ve bazen de irinleşmeyle birlikte yüksek ateş görülebilir iltihaplanmanın yüksek ateşle birlikte uzun sürmesi hastanın genel durumunu beslenmesini ve kan değerlerini önemli ölçüde bozabilir.

Nefes darlığı genellikle öne çıkmaz. Belirgin olması bronş genişlemesinin yaygınlığına ya da bu durumla birlikte akciğer amfizeminin gelişmesine bağlıdır. Bazen akciğerlerde bronş genişlemesi ortaya çıktığından sağlam bronşlar daralarak nefes darlığı yaratabilir.

Hastalığın ağır ve uzun sürmesi durumunda aşırı beslenme bozukluğuna ve kansızlığa da bağlı olarak hipertrofik pulmoner osteoartropati denen kemik hastalığının ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bu hastalıkta parmak uçları uzayıp kalınlaşırken tırnaklar da düzleşip saat camını andırır. Bunun nedeni bronşun genişlediği bölgelerde atar ve toplar damarlar arasında ağızlaşmaların yol açtığı kısa devreler sonucunda gelişen dolaşım bozukluğudur.

GİDİŞİ

Bronş genişlemeleri bronşlarda gelişen geriye dönüşsüz özellikte yapı bozukluklardır. Koşullar aynı biçimde sürerse bu genişleme çok daha yaygınlaşır. Daha önce de açıklandığı gibi belirtiler itihaplanmayla ortaya çıkar. Düzensiz aralıklarla görülen bu belirtiler her keresinde biraz daha uzayıp sıklaşırken genel durum giderek bozulur. İtihaplanmanın yayılması bronş ağacında enfeksiyonun ilerlemesine hastalığın her atağa kalkışında daha geniş bir akciğer doku bölgesinin yıkımına yol açar. Sonuçta solunum işlevleri giderek bozulur ve solunum yetmezliği gelişir.

TANI

Küçük bir bölgeyle sınırlı kalan iltihaplanmamış bronş genişlemelerinin tanısı yalnız radyolojik incelemeyle konabilir. Burada kullanılan başlıca radyolojik inceleme yöntemi bronkografîdir. Bronş genişlemesine iltihaplanma eklenirse tanı kolaylaşır. Balgamın bol olması özellikleri ve en kolay atıldığı duruş biçimleri ya da iltihabın akciğer filmlerinde değişmeden hep aynı bölgede kalması tanıyı yönlendirir.

Ama kesin tanıya bronkografiyle varılır. Bu yöntemde bronş ağacını röntgen ışınları altında görünür kılan kontrast bir madde verilir. Bu kontrast maddeyle dolarak genişlemiş bronşlar röntgende muz hevengi ya da tespih tanesine benzeyen tipik görüntüler verir. Bronş genişlemesinin büyük dallara da yayılma durumunda tanıya varmak için bronkoskopiden de yararlanılır.

BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)

Bronş genişlemeleri daha önce de belirtildiği gibi yapısal olarak geriye dönüşsüz bozukluklardır. Bu durumun belli bir bölgeyle sınırlı kaldığı olgular cerrahi girişimle tedavi edilebilir. Cerrahi girişim yapılamıyorsa hastalığın ilerleyici özelliği ve komşu dokuları da yıkıma uğratabileceği dikkate alınarak düzenli ilaç tedavisi uygulanır îlaç tedavisinde amaç hastalığın ilerlemesini durdurmak ve sağlıklı dokuları korumaktır. Bu tedavi biçimiyle hastalık belirtilerinde uzun süreli gerilemeler sağlanabilir.

TEDAVİ

Bronş genişlemesi dar bir alanda ya da akciğerin bir lobunda ise bu bölge cerrahi girişimle alınabilir. Cerrahi girişim dışında salgıların boşaltılması ve enfeksiyon odaklarının antibiyotikle kurutulması yoluna gidilir. Dolan bronşları boşaltmak için önce akciğer filminde hangi bronşların genişlediği saptanır. Daha sonra hastaya bu bölgeyi en rahat boşaltacak duruş biçimi verilir. Aynca balgam söktürücü ve balgam yumuşatıcı ilaçlar da kullanılır. İçilerek kullanılanların yanı sıra aerosol biçiminde püskürtülerek ya da bir sonda aracılığıyla doğrudan bronşlara gönderilen antibiyotikler enfeksiyon odaklarına karşı yaygın biçimde kullanılmaktadır. Uzun süre kullanılması gereken antibiyotiklerin gerekli balgam incelemesi yapılıp varılacak sonuçlara göre seçilmesi daha doğrudur.

---------- Post added 19.02.17 at 22:40 ----------

BRUSELLA (BRUSELLOZIS)


Uzun süreli ancak dalgalı ateşle karekterize bir enfeksiyon hastalığıdır. 8-10 günlük ateşli dönemler arasında 4-5 günlük ateşsiz veya hafif ateşli dönemler mevcuttur. Ateşin çıkış ve inişi yavaş yavaş olur.

İnsanda brusella yapan mikroplar arasınd aen sık karşılaşılanı Brucella melitensis dir. Mikrobu taşıyan hayvanların salgılarından pastörize edilmemiş veya kaynatılmamış sütlerden (özellikle keçi sütü) ve böyle sütlerle hazırlanmış süt ürünlerinden (peynir krema gibi) insanlara bulaşabilir. Hasta insandan sağlam insana geçiş nadirdir. Hayvancılıkla ve hayvan ürünleri ile uğraşanlarda daha sık olarak görülebilir.

Mikrobun kuluçka dönemi ortalama 2 haftadır (5 gün - bir kaç ay).

Uzun süre ateşin yüksek olmasına rağmen genel durum iyidir. İştah normaldir. Baş ağrısı eklem ve kas ağrıları görülür. Bol terleme vardır. Ateş aralıklı olarak aylarca sürebilir. Sık görülen durum; hafif yüksek ateş akşama doğru artan halsizlik ve bol gece terlemeleridir.Karaciğer ve dalak büyümesi hastaların yarısına yakınında görülür. Lenf düğümlerinde de büyüe olabilir. Belirli organların tutulumu olabilir (diz ve ayak bileği artriti testis iltihabı gibi).

Wright testi adı verilen test ile ilk haftadan sonra tanı konulabilir. Vücuttaki çeşitli sıvılardan kültür yapılarak mikrop tespit edilebilir. Yine ilk haftanın sonundan itibaren tanı koymak için Combs testi kullanılabilir.

Korunmak için pastörize ve kaynatılmış sütlerin içilmesi ve salamurada bekletilmiş peynirlerin yenmesi en iyi önlemdir. Hayvancılıkla uğraşanların eldiven gözlük kullanmaları ve hastalık tespit edilen hayvanların derhal ortamdan uzaklaştırılması gereklidir.

Tedavide tetrasiklin streptomisin ve prednisone kullanılabilir. Şiddetli eklem ağrısı durumunda kodein kullanmak gerekebilir. Ateş yükselmelerinde yatak istirahati önerilmektedir. Yine aniden ortaya çıkan krizlerde istirahat etmelidir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:40 ----------

BURUN TIKANIKLIGI


Burun tıkanıklığı nefes almada zorluk çekme insanlığın en eski şikayetlerinden biridir. Bazıları için bu çok önemli olmasa bile kimileri bu şikayetlerden dolayı çok zorluk çeker.


Doktorlar burun tıkanıklarının nedenlerini dört bölümde inceler ve bunlar arasında bazen benzer noktalarda olabilmektedir. Özellikle şikayetlerine birden fazla şeyin neden olduğu hastalarda bu ortak noktalar artmaktadır.


YAPISAL NEDENLER


Bu sınıf içinde burnun ve ince bir kıkırdaktan oluşan ve burnu iki ayrı bölüme ayıran burun septumunun bozuklukları incelenir. Bu bozukluklar genellikle insanın hayatında geçirdiği herhangi bir kaza sonucu oluşmaktadır. Kaza çocukluk çağında olmuş olabileceği gibi unutulmuş bile olabilir. Yeni doğan bebeklerin yüzde yedisinde doğum esnasında burun zedelenmesi olabilmektedir. Şu bir gerçektir ki insan hayatı boyunca en az bir kere burnunu bir yere çarpar. Bu nedenlerden dolayı burun deformiteleri ve septum deviasyonları çok sık görülen nedenlerdir. Eğer bunlar soluk almayı güçleştirirse cerrahi olarak düzeltilebilir.


Çocuklarda en sık rastlanan burun tıkanıklığı nedeni geniz etinin büyümesidir. Bu bademciğe benzeyen ve damağın gerisinde burnun arkasında yer alan bir dokudur. Bu problemi olan çocuklar geceleri sesli nefes alırlar hatta horlarlar. Bunun yanı sıra bu çocuklar sürekli olarak ağızlarından nefes alırlar yüzlerinde bir mutsuzluk ifadesi vardır. Hatta dişlerinde de bozukluklar söz konusu olabilir. Geniz etini almaya yönelik cerrahi girişimler önerilebilir.


Bu kategori içinde yer alan başka nedenler arasında burun tümörleri ve yabancı cisimler de vardır. Çocuklar küçük parçacıkları burunlarına sokma eğilimindedir. Bunlar düğme çengelli iğne oyuncak parçaları bezelye ve nohut olabilir. Tek taraflı kötü kokulu akıntı hissettiğinizde dikkatli olun. Çünkü bu yabancı cisim tarafından tıkalı bir burnun uyarısı olabilir. Bu durumda muhakkak bir doktora başvurulmalıdır.


ENFEKSİYON


Normal bir insan yılda ortalama bir iki kez soğuk algınlığı geçirebilir. Bu gençlerde daha fazla bağışıklık sistemi gelişmiş yaşlı kişilerde ise daha azdır. Soğuk algınlığı virüsler tarafından oluşturulan bir hastalıktır. Bazı virüsler hava yoluyla geçerken çoğunlukla el burun yoluyla bulaşır. Virüs bir kere buruna yerleşince vücutta bulunan histamin adında bir kimyasal maddenin salgılanmasına neden olur. Bu madde sonucunda buruna giden kan miktarında belirgin bir artış gözlenir. Sonuç olarak burun zarları şişer. Diğer taraftan burun zarlarından sıvı salgılanması da artar. Antihistaminikler ve dekonjestanlar bu şikayetlerin azaltılması için kullanılabilir. Fakat soğuk algınlığı zaman içinde kendi kendine geçer.


Virüs enfeksiyonları sırasında burnun ve sinüslerin bakteri enfeksiyonlarına olan direnci azalır. Bu da soğuk algınlığı sırasında neden sıklıkla burun ve sinüs enfeksiyonu görüldüğünü açıklar. Burun akıntısı berrak görünümünden sarı veya yeşile dönerse bu bakteriyel enfeksiyonu gösterir ve muhakkak doktora başvurulmalıdır.


Ani sinüs enfeksiyonlarında burunda tıkanıklık Koyu bir akıntı hangi sinüsün etkilendiğine bağlı olarak yanaklarda ve üst dişlerde gözler arasında ve gerisinde veya üzerinde ağrı ve hassasiyet bulunur.


Kronik sinüs enfeksiyonları ağrı yapabilirde yapmayabilir de. Fakat burun tıkanıklığı ve burun akıntısı sürekli vardır. Bazı hastalarda sinüslerden polip denilen yapılar gelişir. Hastalık aşağı hava yollarına da yayılarak kronik öksürük bronşit ve astıma neden olabilir. Akut sinüzit genellikle antibiyotik tedavisine cevap verir kronik sinüzit için ise genellikle cerrahi tedavi önerilir.


ALLERJİ


Saman nezlesi allerjik rinite verilen isimdir. Allerji ; yabancı bir cisim polen ev tozu akarı hayvan atıkları veya ev tozundaki bazı parçacıklara karşı oluşan aşırı enflamasyon yanıtıdır. Bazen besinler de rol oynamaktadır. Polenler ilkbaharda veya sonbahar da sorun yaratırlar. Bunun yanında ev tozu bütün bir yıl boyunca rahatsız edebilir. Bunun ideal tedavisi şikayetlere neden olan şeylerden uzak durmaktır. Ancak çoğu zaman bu pratik değildir. Allerjik hastalarda soğuk algınlığında olduğu gibi vücutta histamin salgılanmasına neden olan parçacıklar sonucunca burun tıkanıklığı ve akıntısı oluşur. Antihistaminik ilaçlar histaminin etkisini önleyerek şikayetleri ortadan kaldırılabilir. Dekonjestanlar genişlemiş kan damarlarnı büzerek burnun açılmasını sağlarlar. Antihistaminiklerin büyük çoğunluğu uykuya meyli artırırken dekonjestanlar ( Burun damlalari Sudafed gibi ilaclar) tam bunun aksi olarak uyarıcı etki gösterir. Bu nedenle bu ilaçları bir arada kullanmak en doğru seçim olacaktır.


Antihistaminik kullanırken uykuya meyili olanların otomobil kullanmaları veya tehlikeli işlerde çalışmaları çok sakıncalıdır. Dekonjestanlar kalp hızını ve kan basıncını artırdıkları için yüksek tansiyonu kalbin ritim bozukluğu glokomu ve idrara çıkmada zorluğu olan hastalarda kullanılmamalıdır. Hamileler alacakları herhangi bir ilaç için mutlaka doktorlarına başvurmalıdırlar.


Kortikosteroidler (Kortizon) birçok allerjik hastada belirgin bir şekilde etkindir ancak bilinen yan etkilerinden dolayı muhakkak doktor kontrolunda kullanılmalıdır. Bunun yanında bu ilaçlar burun spreyi olarak kullanıldıklarında da etkilidirler ve bu kullanım şekli daha güvenlidir.


Allerji iğneleri en spesifik tedavi yöntemidir ve yüksek düzeyde başarıya sahiptir. Bazan hastanın hangi maddelere karlı allerjik oluşunu anlamak için kan ve deri testleri yapılır. Doktor tedavinin başlangıç şemasını belirleyecektir. Bunlar genelde enjeksiyonlar şeklinde olacaktır.


Bu tedavi insandaki antikorları bloke ederek allerjik reaksiyonun önlenmesi yoluyla etki gösterir. Birçok hasta ilaçların yan etkilerinden dolayı enjeksiyonu tercih eder.


Allerjisi olan hastaların sinüs enfeksiyonu olma eğilimleri daha da artmışdır.


VAZOMOTOR RİNİT


Rinit burunun ve burun zarlarının enflamasyonu demektir. Vazomotor kan damarları ile ilgili demektir. Burun zarları çok miktarda genişleme ve daralma yeteneğine sahip atar damar toplar damar ve kılcal damarlara sahiptir. Normalde bu damarların yarısı açık yarısı kapalıdır. Fakat kişi ağır egzersiz yapıyorsa uyarıcı etkili hormonların (adrenalin) salgılanması artar. Adrenalin damarların büzülmesine neden olur. Bunun sonucunda zarlar büzülür hava yolu açılır ve kişi daha rahat nefes alır.


Bunun tam tersi allerjik atakta veya kişi soğuğa maruz kalınca gelişir. Kan damarları genişler ve burun tıkanır. Allerji ve enfeksiyonlara ek olarak bazı başka nedenler de burun damarlarının genişlemesine sebep olarak vazomotor rinite yol açar. Bunlar arasında stres tiroid foksiyonlarında yetersizlik hamilelik bazı tansiyon ilaçları doğum kontrol hapları ve dekonjestan ilaçların aşırı veya uzun kullanılması sayılabilir.


Bütün bu nedenlerin başlangıcında burun tıkanıklığı geçici ve geri dönebilir niteliktedir. Yani neden ortadan kaldırılırsa hastalık düzelecektir. Bunun yanında eğer yeterince uzun sürerse bu sefer de kan damarları elastikiyetini kaybedecek ve olay geri dönülmez bir duruma dönüşür. Varisleşmiş damarlara benzerler. Hasta sırt üstü yattığında veya bir tarafına döndüğünde aşağı kısımları kanla dolar

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 19.02.17, 22:11
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

CEKIC PARMAK


Ayak baş parmağını etkileyen bunyonun tersine çekiç parmak herhangi bir ayak parmağında oluşabilir (en sık ikinci parmak). Ayak parmağı kıvrılır ve ağrır. Genel olarak ayak parmağındaki her iki eklem de etkilenerek parmak pençeye benzer bir görünüm alır. çekiç parmak küçük ayakkabı giymenin sonucu oluşabilir ancak kas ve sinir hasarı oluşmuş şeker hastalarında da meydana gelir.

Belirtiler

- Ayak parmağında sıkılmış pençeye benzer görünüm

- Ayak parmağında ağrı ve hareket zorluğu;

Çekiç parmak ağrılı olabilir ve yürüme ve diğer hareketleri güçleştirebilir.

Tedavi

Doktorunuz ya da bir ortopedist ayak parmağınızı uygun pozisyonda tutmak ve ayak parmağına binen yükü ve ağrıyı azaltmak için ortopedik bir alet verebilir. Ayağınıza tam olarak uyan bir ayakkabı giyin. Bazı vakalarda şekil bozukluğunu düzeltecek bir ameliyat yapılabilir

---------- Post added 19.02.17 at 22:41 ----------

CICEK HASTALIGI (SMALLPOX)


Çiçek hastalığı uygulanan aşılama programları sayesinde 1977 yılında tüm dünyadan kaldırılmıştır. Çiçek hastalığı Variola virüsü tarafından meydana getirilmektedir.

Hastalığın kuluçka süresi virüs alındıktan sonra ortalama olarak 12 gündür ancak bu süre 7-17 gün arasında değişebilir.

Hastalığın başlangıcında görülen şikayetler ve bulgular yüksek ateş halsizlik baş ve sırt ağrısıdır. Hastalarda tipik olarak kırmızı döküntüler görülür: Döküntüler en çok yüz kollar ve bacaklarda ortaya çıkar. Döküntüler düz (kabarık olmayan) ve kırmızı lekeler şeklinde başlar ve genelde tüm hepsi aynı zamanda başlar. İkinci haftada bu düz-kırmızı lekelerin içi püy (cerahat) ile dolmaya ve kabuk bağlamaya başlar. Üç dört haftanın sonunda da döküntüler kabuk bağlar ayrılır ve düşmeye başlar. Hastaların çoğunda tamamen iyileşme görülmesine rağmen %30 kadar hastalık ölümle sonuçlanabilir.

Hastalığın kişiden kişiye geçişi hastalıklı kişiden çıkan virüs içeren tükrük parçacıkları ile olur. Çiçek hastalığı olan kişilerde bulaştırıcılık hastalığın ilk haftasında en yüksek düzeydedir: çünkü bu ilk hafta içerisinde tükrükte çok miktarda virüs bulunmaktadır. Ancak bulaşıcılık döküntüler tamamen dökülüp ortadan kalkana kadar da devam edebilir.

Çiçek hatalığına karşı uygulanan rutin aşılama programları 1972 yılında sona erdi. 1972 yılından önce veya 1972 yılında çiçek aşısı yapılmış olan kişilerin şu an bu hastalığa karşı dayanıklılıkları (bağışık olup olmadıkları) tam olarak bilinmemektedir yani belirsizdir. Dolayısı ile şu an herkesin çiçek hastalığına karşı duyarlı olduğu kabul edilmektedir.

Çiçek hastalığına karşı toplumun aşılanması şu an için önerilmediğinden çiçek aşısı üretimi yapılmamaktadır.

Çiçek virüsüne maruz kalan kişilerde; eğer aşılama 4 (dört) gün içerisinde yapılırsa hastalığın şiddeti azalabilir veya hastalık hiç görülmeyebilir. Çiçek aşısı vaccinia adı verilen ve variola dan farklı canlı virüs içeren bir aşıdır. AŞI VARİOLA (ÇİÇEK) VİRÜSÜ İÇERMEMEKTEDİR.

Çiçek hastalığının tedavisi bulunmamaktadır ancak şu an için aşı üretimi faaliyetleri ve tedavi edici ajanların geliştirilmesine yönelik çalışmalar bulunmaktadır.

Çiçek hastalığına yakalanan kişilere destekleyici tedaviler önerilmelidir (serum takılması ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaç verilmesi gibi). Çiçek hastalığının üzerine bakteriyel bir enfeksiyon gelişmememesi için antibiyotik kullanılabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:41 ----------

CILTTE PIGMENT DEGISIMLERI


Cildimizin rengini deri hücrelerince üretilen "melanin" pigmenti belirler. Bazen bu renklendirme mekanizmasına bir şey olur ve cildin bir bölgesi çok fazla melanin üreterek rengi koyulur (chloasma).

Bunun tersi de olur; cildin bir bölümünde hiç melanin üretilmeyince orası beyazlaşır. Beyaz bir leke periyodik olarak geliştiğinde "vitiligio" denen hastalığınız var demek olabilir.

Belirtiler

-Deride yavaş yavaş büyüyen beyaz lekeler

-Deride koyu kahverengi lekeler.

Chloasma lekeleri en sık yüzde görülür ve pek uzaklara yayıldığı nadirdir. Bunlar en çok hamilelikle veya doğum kontrol hapı kullanmakla bağlantılıdır. Fakat hem kadınlar hem erkekler görünüşte hiçbir neden yokken rahatsızlığa tutulabilir.

Vitiligo en fazla 2 ile 30 yaşlarında ilk olarak ortaya çıkarsa da herhangi bir yaşta başlayabilir. Yüzünüzde gözlerin yukarısında veya boyunda koltuk altı kasık el veya dizlerde başlayabilir. Bunlar çoğunlukla simetriktir ve bütün vücuda yayılabilir. Kalıtım faktörü sıklık-la söz konusudur.

Neden melanin üreten hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından tahrip edilmesi olabilir; bazı durumlarda tiroid sorunları veya pernisiyöz anemi gibi bağlantılı hastalıklar vardır.

Vitiligo da chloasma da hayatı tehdit etmez. Lekeleri gizlemek için kozmetikler veya cilt boyaları kullanılır. Vitiligo lekeleri güneşte kolayca yandığı için güneş yağı kullanmak gerekir.

Tedavi

Cildin düzenli rengini geri getirmek için repigmantasyon ve depigmantasyon tedavileri yapılır. Vitiligo lekelerinin repigmantasyonu o bölgeyi lokal veya ağızdan alınan ilaçlarla (psoralen) duyarlı hale getirdikten sonra güneşe veya ultraviyole ışınına tutmakla yapılır. Bu 2 ile 3 yıl süreyle haftada 2-3 kere kullanıldığında 10 kişiden 6 sında işe yarayabilir. Ancak yan etkileri olabilir.

Depigmantaspyon chloasma lekelerinin rengini açan veya eğer vitilogonuz varsa geriye kalan cildin rengini açan losyonlar (benoquine veya hydroquinone) kullanarak yapılır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:41 ----------

CROHN HASTALIGI


İltihaplı barsak hastalığı terimi genelde nedeni bulunamamış (gastro entestenial bölgeyle ilgili) iki hastalığın tarifinde kullanılır. Bu hastalıklar Crohn hastalığı ve ülserleşmiş kolittir. Sık sık ileitis veya bölgesel enteritis diye de geçen crohn hastalığı barsağın kronik iltihaplanmasıdır. Daha çok bağırsağın alt kısmında (ileumda) görülür. Fakat kolonunuzu veya hazım yolları-nın diğer bir bölümünü de etkileyebilir. Sık sık iltihap bağırsak duvarının tüm kalınlığını sarabilir. Crohn hastalığı oldukça seyrek görülür. Aşağı yukarı her 50.000 insandan birinde ortaya çıkar. Tipik hasta beyaz ırktandır ve 15 ila 30 yaşları arasındadır.

Belirtiler

- Uzun süreli ishal

- Düşük tansiyon

- Yorgunluk

- Kilo kaybı

- Karın ağrıları ve göğsün etrafında veya karnın sağ tarafında ağrılar

- Kas ağrıları

- Deri lezyonları.

Baryumlu radyografik tetkik Crohn hastalığını belirler.

Crohn hastalığının seyri bir insandan diğerine farklılık gösterir. Crohn hastalığına yakalanmış birçok hasta da başlangıç safhasında çıkan bir iki hadiseden sonra hiçbir belirti görülmez. (asemptomatik Semptomsuz) Fakat diğer bir çoğunda tekrar tekrar karın ağrısı ishal ve düşük tansiyon olayı yaşanır. ishal o derece sulu olur ve gitgide artan bağırsak tıkanmasının getirdiği karın ağrıları o kadar şiddetlenebilir ki yemek yememeye başlayabilirsiniz. Crohn hastalığının komplikasyonları çok ve çeşitlidir. Gitgide artan özellikle ince bağırsakta görülen bağırsak tıkanması Crohn hastalığında cerrahi müdahalenin en sık rastlanan nedenidir. Tıkanma belirtileri uzun zaman içinde gelişir. Anal ve rektal (anüs ve rektumla ilgili) bölgelerin içinde ve çevresinde sık sık fistül ve fısür görülür. Fistül bağırsağın iki bölümü veya bağırsak-la deri arasında oluşan anormal geçittir. Bir anal fisur anüsde veya etrafındaki deride olan çatlak veya yarıktır. (Anal Fisürler ve Fistüller). Fistüller oluştuğunda yemek buradan olduğu gibi gerekli özümleme yapılamadan geçer. Crohn hastalığında kanama da olabilir. Ancak çok miktarlarda kanama görülmez. Ekseriyetle artan tıkanma iltihaplı doku veya fistül ilaçla tedaviye cevap vermez ve cerrahi müdahale gerekebilir. Crohn hastalığında bağırsakla ilgisiz belirtiler ve işaretler de olabilir. Artrit özellikle büyük mafsallarda veya gözün veya cildin iltihaplanması ve nadiren de safra kanalındaki iltihaplanma crohn hastalığı ile ilgili olabilir. Ayrıca böbrek taşları oluşmasına da sık rastlanır. Crohn hastalığı ilerleyen bir rahatsızlıktır.

Tedavi

İlaç Tedavisi. Crohn hastalığı belirtisiz ya da hafifleme dönemindeyse tedavi gereksiz olabilir. Belirtiler hafifse örneğin günde birkaç kez gevşek dışkı söz konusuysa doktorunuz ishale karşı bir hap ya da bitkisel lifler içeren bir katılaştırıcı yazabilir.

Hastalığınız daha aktifse doktorunuz sulfasalazine ve kortikosteroidler gibi iltihaba karşı ilaçlar vermeyi düşünebilir. Kolon da rahatsızlığa dahilse sulfasalazine özellikle etkilidir.

İltihap rektumla sınırlıysa bir kortikosteroid lavmanı iltihabın kontrol altına alınması ve belirtilerin hafiflemesi için yararlı olabilir. Son yıllarda rektumdaki iltihabı kontrol altına almak için aspirine benzer ilaçlar içeren yeni lavman preparatları kullanılmaktadır. Bunlar yararlı görünmektedirler.

Kortikosteroidler hastalığın daha önemli alevlenmelerine saklanır. Hastalığa kolonun ve ince barsağın dahil olduğu durumda etkilidirler. Bazı doktorlar azathioprine gibi antikor oluşmasını önleyen bir ilaçla tedavi önerebilirler. Genellikle bu ilaçların etkili olması aylar sürmektedir.

Özellikle anüs bölgesinde fistüller ya da çatlaklar varsa metronidazol etkili olabilir. Genellikle bu ilacın yalnızca fistül ya da çatlak iyileşene kadar değil tekrarlamayı önlemek için sürekli alınması gerekir. Bazen kolondaki Crohn hastalığı için metronidazol kullanılır. Metronidazol uzun bir süre kullanılırsa bacak-ta uyuşmaya ve yanmaya yol açabilir. Böyle bir şey olursa doktorunuzla görüşün.

Bu ilaçlardan hiçbiri Crohn hastalığını tedavi etmez. Bu ilaçlar belirtilerin azalmasını sağlamak için iltihaba karşı maddeler olarak kullanılırlar.

Bugün araştırmacılar ağızdan verilebilen ve ince barsak tarafından emilmeyen aspirine benzer bileşiklerin kullanımı üzerinde çalışmaktalar. Böylelikle bu bileşiklerin iltihaba karşı özellikleri doğrudan iltihap bölgesinde etkili olabilir. Başka ilaçlar da araştırılmaya başlanmıştır.

Beslenme

Yeterli besin özümseme kabiliyeti özellikle hastalık ince barsağın büyük bir kısmını etkiliyorsa ya da ince barsağın büyük bir kısmı ameliyatla alınmışsa Crohn hastalığı olan insanlarda sınırlıdır.

Doktorunuz yetersizlik kanıtları varsa bazı vitaminler ya da mineraller önerebilir. Crohn hastalığı olan kişilerde ince barsağın alt kısmında (ileum) emilen B12 vitamini eksikliği seyrek görülen bir durum değildir. Böyle bir durum varsa B12 vitamini deriden aylık enjeksiyonlarla kolayca verilebilir.

Safra tuzları da ince barsağın alt kısmında emilir. Bu emilim zayıflarsa doktorunuz düşük yağlı özel bir diyet önerebilir. Safra asitleri ince barsakta emilmezse kolonda su emilimine müdahale ederek ishale neden olabilirler. Bazen kolestiramin gibi safra asidi bağlayanbir ilacın kullanımı dışkı miktarını azaltmakta etkili olabilir.

Bazı doktorlar özellikle aktif Crohn hastalığı için basit şekerler amino asitler ve mineraller içeren sıvı preparatlardan oluşan temel besinlerin kullanımını savunmaktadırlar. Bu beslenme biçiminin etkililiğine ilişkin uzun dönemli kanıtlar olmadığı halde bazen besinlerin daha fazla emilmesini sağlamak üzere barsaktaki iltihabı azaltabilmektedir. Hastalıktan etkilenen bazı kişilerin Crohn hastalığının şiddetli nöbetleri sırasında haftalar hatta aylar boyu damardan beslenmesi gerekmektedir. Ağızdan gıda almaktan kaçınılması barsağa dinlenme olanağı sağlamaktadır.

Ameliyat

Crohn hastalığı olanların yaklaşık yüzde 70i hiç değilse bir kez ameliyata ihtiyaç duyarlar. Bu ameliyatlar genellikle tıkanma abse ya da delinme gibi komplikasyonlar için yapılır. Cerrahi müdahale yıllar boyu belirtileri hafifletebilse de bir tedavi değildir ve hastalığın tekrarlaması çok yaygındır.

Hastalığın kolon bölgesiyle sınırlı olduğu insanlarda özellikle ilaçla tedavi başarısız olursa kalın barsağın alınması tavsiye edilebilir. Bu ameliyatta tüm kolon rektum ve anüs alınır ve ileumun (ince barsağın son kısmı) ucu dışkının geçmesi için karın duvarından çıkarılır. Deliğin üzerine dışkının boşaltılacağı bir torba takılır Hastalık ince barsakla sınırlı olduğu zaman cerrahi müdahale barsağın hastalıklı kısmının alınmasından ve sağlıklı barsağın iki ucunun birleştirilmesinden ibarettir

---------- Post added 19.02.17 at 22:42 ----------

CUSHING SENDROMU


Bu türden bir hastalık aşırı miktarda glukorkortikoid hormonlar kanda dolaşmaya başladığı zaman ortaya çıkar. Bu türden bir aşırılığın ortaya çıkması adrenal bezlerde fazla üretimin olması veya bir başka rahatsızlığı tedavi etmek için steroid ilaçların uzun süreyle kullanılmasının sonucu olabilir. Bu hastalık adını 20.ci yüzyılın başlarında ortaya çıkan Amerikalı bir cerrah olan Harvey Cushing den alır.

Belirtiler

- Birkaç ay ile yıllar arasında değişen bir süreden sonra yüz yuvarlaklaşır ve daha kırmızı bir görünüm alır.

- Omuzlar arasında ve üstünde kambura benzer yağ birikimi

- Gövdenin alt kısmında cilt üzerinde çatlaklar

- Bitkinlik ve kaslarda zayıflık

- Su toplanması (ödem)

- Hipertansiyon

- Aşırı kıllanma

- Ruhsal sarsıntı

- İktidarsızlık veya adetten kesilme

- Özellikle omurga ve leğen kemiklerinde osteoporoz

- Şeker hastalığının başlaması

- Çürüklerin çok kolay bir şekilde ortaya çıkması

Teşhis

Doktorunuz fizik muayenede omuzları ve başınızı Cushing e özgü değişiklikler açısından dikkatlice inceleyecektir. Yüzde yuvarlaklaşma ve kızarma boyun kemikleri ve omuzlar arasındaki yağ dokusunda artış teşhis açısından önemli bulgulardır. Bunlara sıklıkla kol ve bacaklarda morluklar da eşlik eder. Herhangi bir hastalığınızın tedavisi için (romatoid artrit astım ya da bir deri hastalığı) kortikosteroid kullanıyorsanız cushingin teşhisi oldukça kolay olacaktır. Ancak hastalık böbrek üstü bezlerinizde aşırı hormon artışına bağlıysa bazı testler için hastaneye yatmanız gerekebilir. Bu hormon artışı böbreküstü bezi tümörü her iki bezde aşırı büyüme ya da bu bezlerin aşırı uyarılmasına yol açan bir hipofiz tümörüne bağlı olabilir.Karaciğerin ya da bazı başka organların habis tümörleri de Cushlng sendromuna yol açabilirler. Kan ve idrar testleri yapılarak steroid hormonların düzeyinin artıp artmadığı anlaşılabilir. Hipofiz ve böbreküstü bezlerinin bilgisayarlı tomografisi de alınabilir.

İyi huylu bir hipofiz bezi tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal) tümörünün veya böbrek üstü bezi (adrenal) tümörünün başarılı bir şekilde alınması tam bir iyileşme ile sonuçlanabilir. Ancak uzun süreli hormon tedavisi gerekebilir. Kalp krizleriyle birlikte ortaya çıkan hızlı bir ateroskleroz (damar sertliği) ve omurgada çatlaklar sık sık görülür. Eğer tedavi edilmezse bu rahatsızlık ölümle sonuçlanabilir.

Eğer nedeni steroidin aşırı dozda kullanımı ise steroid hormonların dozajı azaldıkça belirtiler yavaşça kaybolur.

İlaç Tedavisi

Eğer belirtiler bir ilaç tedavisi olarak steroid hormonların alınması nedeniyle ortaya çıkıyorsa tedavi bunların kullanımı durdurmayı veya dozajı azaltmayı içerir. Ancak bu türden bir ilaç tedavisini doktorunuza danışmadan kesmeyin. çünkü steroid tedavisinin aniden durdurulması söz konusu olan hastalığı hızlandırabilir (astım veya steroidin önerildiği diğer hastalıklar). Doktorunuz steroid dozajında kademeli bir şekilde giden bir azaltmayı önerecektir. Bazı durumlarda ilk başta önerilen steroidin yerine başka bir ilaç kullanılabilir: Stereoid ilaç tedavisinin dur-durulmasından bir yıl kadar sonra yaralanma enfeksiyon veya ameliyat gibi fiziki bir stres adrenal hormonun üretilmesinde tehlikeli bir yetersizliği ortaya çıkarabilir ve bu da acil tedaviyi gerektirebilir (Addison hastalığına bakın).

Cerrahi Müdahale

Cushing sendromu adrenal bezlerde hipofiz bezlerinde veya karaciğerde bir tümörün sonucu olarak ortaya çıkıyorsa tümörün alınması veya hatta eğer adrenal bezlerde ise bezlerin hepsinin alınması en iyi tedavi şekli olabilir. Hipofiz bezlerindeki bir tümör için radyasyon tedavisi bir çözüm olabilir.

Eğer tedavi sonucunda adrenal bezler vücudun gerektirdiği hormonları temin edemez hale geliyorsa doktorunuz eksik hormonları karşılaması için ağızdan bazı ilaçların alınmasını önerecektir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 19.02.17, 22:12
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

CİLT SAĞLIĞINDA IŞIK


Sedef hastalığı tedavisinde çok çeşitli yöntemler kullanılmaktadır.


Tedavi şekli; hastalığın çeşidi ve şiddeti bulunduğu alan hastanın yaşı ve sağlık durumu dikkate alınarak seçilir.


Ultraviyole sedef hastalarının şikayetlerini azaltabilir. Orta ve şiddetli sedefi olan lokal ilaç tedavisine cevap vermeyen veya bu tedavi için çok yaygın hastalığı olanlarda uygulanabilir.


Güneş ışığı ve suyun sedef hastalarında faydası uzun zamandır bilinir. Ancak kontrolsüz güneşlenmek hastalara zararlı da olabilmektedir. Güneş yanığı hastalığın artmasına neden olabilir.


Özellikle açık tenli kişilerde ultraviyole deri kanseri riskini arttırmaktadır.


Ultraviyole ışık kaynakları güneş ışıklarından ultraviyole A ve B nin tedavi amaçlı kullanılması için geliştirilmiş yapay cihazlardır. Böylece ultraviyole kontrollü ve düzenli bir şekilde doktor tarafından uygulanabilir. Ultraviyole sedef hastalarında yüksek olan deri hücrelerinin gelişme hızını azaltır.


UvA (PUVA)


Psoralen içeren ilacı içen hastaya ultraviyole A tedavisi uygulanır. Psoralen gözün lens kısmında birikeceğinden hastalar tedavi alırken güneş batıncaya kadar UvA geçirmeyen güneş gözlükleri kullanmalıdır.


UvB


UvB tedavisi güvenilir ve etkilidir. Ağızdan ilaç alınması gerekmez. Seanslar halinde uygulanır.


BClear - Sedef hastalığı tedavisinde son sistem


B Clear; Sedef hastalığı tedavisinde kullanılan ileri teknolojiyle geliştirilmiş yeni bir UvB cihazıdır. Fiber optik iletim sistemine sahiptir. Böylece normalde kabin tedavisi şeklinde uygulanan ultraviyole tedavisinin sadece hastalıklı bölgelere uygulanmasına olanak sağlar. Hastalıklı alanlarda yüksek dozlar kullanılarak tedavi seansları azalır. Sağlıklı cilde ışık verilmediğinden bu alanlarda yan etki olmaz.

---------- Post added 19.02.17 at 22:42 ----------

DELİ DANA HASTALIĞI


İngiltere de ilk olarak 1986 yılında patlak veren ve sığır etinden insanlara da geçebileceği kabul edilen Deli Dana hastalığının başlıca nedeninin hayvancılığın bir sanayi haline geldiği Avrupa da sığırların ot yerine etle beslenmesi olduğu sanılıyor. Avrupa ülkelerinde et ve süt hayvanları ucuz ve karlı olduğu gerekçesiyle giderek artan biçimde bitkisel yemler yerine kemik tozu ve insan tüketiminde kullanılmayan artık etlerden imal edilen yemlerle besleniyor. Birçok bilim adamı doğal beslenme biçimine aykırı bu diyetin tehlikeli hayvan hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu düşünüyor.


BSE


BSE Bovine Spongioforme Encephalopathie kelimelerinin kısaltılması. Türkçesi: Sığırların beyinlerinde süngerimsi biçimde dejeneratif değişiklerin oluşmasıyla belirgin hastalık. Hastalığa yakalanan sığırların hareketlerinde anormallik olduğu için bu hastalığa halk arasında “deli dana†hastalığı denildi.


BSE’NİN KÖKENİ


Deli dana hastalığına çok benzeyen ve sadece koyunlarda görülen Scarpie hastalığı yaklaşık 250 yıldır biliniyor. Bu hastalık diğer hayvan türlerine bulaşabiliyor. Scarpie hastalığından ölmüş bir koyun sığırlar için hazırlanan yemlere katkı maddesi olarak kullanıldığında hastalık sığırlara bulaşıyor.


BSE’NİN SIĞIRLARDAKİ BELİRTİLERİ


Hastalığın ilk belirtileri genellikle bulaşma tarihinden 4-6 yıl sonra görülüyor. İlk belirtiler hayvanın temas sırasında çok korkması dişlerini gıcırdatması ve saldırgan davranışlar göstermesi. Hastalığın ileri safhasında sığırlar burunlarını ve böğürlerini anormal bir biçimde yalar kulak hareketleri hızlanır baş ve kulakların duruşu anormalleşir. Hayvanlar çok fazla titrer ve bacaklarını kontrol edemezler. Çok kaşındıkları için genellikle kafa derileri yaralanmıştır. Sığırlar hastalığın son safhasına doğru düşer ve felç olur. Hastalığın başladığı tarihten 2-3 ay sonra da ölürler.


BSE İNSANA NASIL BULAŞIR?


BSE hastalığının insanlara da bulaştığı biliniyor. BSE’nin insanlarda görülen biçimi klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığına çok benziyor. Creutzfeldt-Jakob hastalığı ilk kez 1920’li yıllarda iki Alman Nörolog tarafından tarif edilmişti. Bu hastalık insanlarda normalde 60 yaşından sonra görülüyor. Klasik Creutzfeldt-Jakob hastalığının nedenleri hala bilinmiyor. Son zamanlarda genç insanlar da Creutzfeldt-Jakob hastalığının belirtilerine çok benzeyen bir hastalık nedeniyle hayatını kaybedince bilim adamları BSE’nin insanlara da bulaştigi sonucuna vardilar.


CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIGININ BELIRTILERI


Hastaligin ilk belirtileri yorgunluk uyku bozuklugu ve iştahsizlik. Hastalar dizlerinde agri hisseder ve hareketlerini kontrol etmekte zorlanirlar. Ardindan hafiza kaybi başlar. Hastaligin son safhasinda istem dişi kas hareketleri hastayi yataga düşürür ve hasta yataginda ölümü bekler. Creutzfeldt-Jakob hastaliginin tam teşhisi ancak otopsiyle yapiliyor. Otopside hastanin beyninin süngerimsi bir biçim aldigi görülür.


HASTALIGA YAKALANMAMAK IÇIN NELER YAPMALI?


BSE hastaligina en fazla Ingiltere’de yetiştirilen sigirlarda ve orada üretilen yemlerde rastlandigi için Ingiltere’den ithal edilen koyun ve dana eti alınmamalıdır.


Bilim adamları hastalıklı sığırlardan yapılan süt ürünlerinde ve et suyu tabletleri gibi ürünlerde çok az sayıda virüs bulunduğu için hastalığın bu ürünlerden bulaşmasının mümkün olmadığı görüşünde.


Beyin dalak ve omurilik içeren ürünler ise çok tehlikeli. Sığır dokuları içeren kozmetik ürünlerinin de tehlikeli olmadığını belirten bilim adamları her ihtimale karşı bitkisel maddelerden yapılan ürünlerin tercih edilmesini öneriyor.


BSE VEYA CREUTZFELDT-JAKOB HASTALIĞININ TEDAVİSİ


İlaç tedavisi şu an mevcut değil.


BSE HASTALIK ZİNCİRİ NASIL KIRILIR?


Scarpie hastalığı nedeniyle ölmüş koyunların hayvan yemi olarak kullanılmaması gerekiyor.


Hastalanan sığırlar hemen kesilmeli ve yakılmalıdır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:42 ----------

DEMIR EKSIKLIGI ANEMISI


Demir eksikliği anemisi kendi başına bir hastalık değildir her zaman başka bir hastalığın bir semptomudur. Nedenleri arasında Uzun süreli kanamalar; gebelik emzirme ve gelişme çağı gibi demir gereksiniminin arttığı durumlar; yiyecek emilim bozukluğu şpru hastalığı gibi demir emilim bozuklukları; besinlerle yeter miktarda demir alınamaması sayılabilir. Özellikle üreme çağındaki bayanlarda çok sık rastlanan bir durumdur.

Belirtiler

Solukluk çarpıntı nefes darlığı yorgunluk halsizlik gibi genel anemi belirtileri yanında dudak köşelerinde çatlaklar tırnakların kırılması saçların kırılıp dökülmesi dil yanmaları yutma güçlüğü (Plummer-Vinson sendromu) iştahsızlık kabızlık gibi semptomlar da bulunur.

Laboratuar

Hipokrom anemi bulguları olarak Ortalama Eritrosit Hacmi 81 den az Otralama Eritrosit Hemoglobin 27 den düşük bulunur; eritrosit morfolojisinde mikrositoz poikilositoz anülositoz anizositoz saptanır. Serum demir düzeyi normalden düşük bulunur. Serum ferritin düzeyinin veya kemik iliğinde sideroblastların azalmış bulunması tanıyı kesinleştirici kriterlerdir; kemik iliğinde demir deposunun yokluğunu ifade ederler. Kemik iliği tetkikinde eritrosit yapım hızının arttığı saptanır. Serum ferritin düzeyinin azalmış bulunduğu vakalarda kemik iliği incelemesine gerek kalmaz.

Tedavi

Demir eksikliğini yaratan sebebin araştırılması:

Demir eksikliği anemisi tanısı konduktan sonra demir eksikliği oluşturan sebebe yönelik inceleme yapılmalıdır. Mesela mide tümörü veya diyafragma fıtığı gibi uzun süreli kanama yapan bir neden ortaya çıkarılabildiği takdirde bunun cerrahi yoldan tedavisine çalışılır aksi halde demir tedavisi yarar sağlamaz.

Kan verilmesi: Ağır demir eksikliği anemilerinde tedaviye kan transfüzyonları ile başlanılmasının akut yararı vardır kemik iliği uyarılmış olur.

Demir tedavisi: Uzun süreli demir eksikliği anemilerinde demir tedavisine ağızdan demir ilaçalrıyla başlanmalıdır. Saf demir ilaçları tercih edilmelidir. Demirli ilaçlar aç karnına veya yemekler arasında alınırsa daha iyi emilir fakat hastaların çoğu mide yakınmaları nedeniyle tok karnına almayı tercih ederler. Ağız yoluyla aşırı dozda demir alınmasının sakıncası yoktur zira ince barsaklardan demir emilimi vücudun gereksinimi oranında olur ve hemosideroz (fazla demir depolanması) tehlikesi ortaya çıkmaz.

Ağızdan günlük demir elementi dozu 100-200 mg dır. Preparatları kullanırken her birinin içerdiği demir miktarı göz önünde tutularak dozlama yapılmalıdır.

Vitamin C mineral ve diğer vitaminlerle takviye edilmiş demir preparatlarının saf demir preparatlarına bir üstünlüğü yoktur. Demir tedavisine başlamadan önce retikülosit sayımı yapılmalı ve hastanın tedaviye cevabı 7 gün sonraki retikülosit sayımı ile kontrol edilmelidir.

Retikülosit krizi denen retikülosit artışı (% 20 nin üzerine çıkması) demir tedavisine cevap alındığını ifade eder. Aksi halde demir eksikliği dışında bir başka anemi ihtimali araştırılmalıdır (aplastik anemi?). Demir tedavisine retikülosit kriziyle cevap alındıktan sonra ağızdan demir verilmeye 3 ay kadar ayni dozda devam edilerek vücudun demir depoları doldurulmalıdır. Hemoglobin miktarı 10 gün sonra artmağa başlar ve yeterli hemoglobin artışı tedavinin 25 inci gününden sonra sağlanmış olur.

Parenteral (iğne şeklinde) demir tedavisi uzun süreli demir eksikliği anemilerinde pek gerekmez. Ancak ince barsaklardan emilim bozukluğu olanlarda veya oral (ağızdan) demir tedavisine tahammül gösteremeyenlerde başvurulabilir. Kas içi ve damar içi zerkleri mümkündür. Damar içi zerklerinin teknik zararları ve yan etkileri fazla olduğu için pek tutulmamaktadır. Kliniklerde kas içi demir zerkleri tercih edilmektedir. Jectofer ampullerinin i.m. zerkleri ağrılıdır. Ferrum Hausmann ın i.m. zerkleri ise ağrısızdır.

Ampulünde 100 mg elemanter demir bulunur. Parenteral demir dozajı: Hemoglobini % 1 g artırabilmek için ortalama 200 mg demir elementine gereksinim olduğu hesaplanmıştır. Kadınlarda bu miktar 50 mg kadar fazladır. Hemoglobin açığı (normal miktar - hastadaki HIb miktarı) 200 ile çarpılır. Bulunan rakama depo demiri olarak 1000 mg eklenir ve elde edilen gr kadar parenteral demir Ferrum Hausmann ampulündeki 100 mg a bölünür. Böylece kaç ampul Ferrum Hausmann kullanılacağı hesaplanmış olur. Bu şekilde bulunan sınırın aşılması doğru olmaz zira i.m. yoldan verilen demirin hepsi dolaşıma ulaşacağı için hemosideroz (karaciğer yetmezliği diyabet) tehlikesi doğar. Genellikle parenteral demir tedavisi için 20-30 ampul yeterli olmaktadır.

Demir tedavisinin yan etkileri:

Oral kullanımda bulantı kusma mide ağrısı ishal görülebilir. Kas içi kullanımda ise zerk yerinde ağrı iltihaplanma hafif solunum güçlüğü ve göğüs ağrısı olabilir. Damar içi zerklerde ise şok aşırı kusmalar terleme sırt ve göğüs ağrıları olabilmektedir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:42 ----------

DEPRESYON


Herkes zaman zaman bir çökkünlük hissedebilir. Ancak haftalarca süren hüzün umutsuzluk ya da günlük etkinliklere karşı ilgisizlik daha ciddi bir soruna işaret edebilir. Depresyon özellikle bir kayıp ya da hayal kırıklığı yaşandıktan sonra ortaya çıktığında normal bir durum olarak kabul edilebilir. Depresyon enfeksiyon gibi başka bir hastalığın semptomu olarak da görülebilmektedir. Ancak 2 haftadan uzun sürmesi ve başka belirtilerin de eşlik etmesi durumunda önemli bir sıkıntı ve işlevsel yetersizlik nedeni olan depresif hastalık olasılığı akla gelmelidir. Depresif hastalık insanların %10-%15 inde yaşamlarının bir döneminde görülebilmektedir.
Yaşlılarda (70 yaşın üzerinde) depresyon semptomlarının fiziksel kapasiteyi daha fazla azalttığı saptanmıştır. Dört yıllık bir süre içinde depresif belirtiler yürüme hızı ve ayakta dururken birkaç pozisyonda ya da sandalyeden kalkarken dengenin korunması gibi fiziksel performansla ilgili işlevlerde %55 azalmaya yol açtı. Fiziksel performanstaki bu azalma ağır depresyonu olan daha yaşlı erişkinlerde en belirgin düzeydeydi; ancak depresyonu aynı ölçüde ağır olmayan yaşlılarda da depresyonun benzer etkileri olduğu görüldü.
Bu hastalığa ait en az 5 tipik belirtinin en az 2 hafta devam etmesi durumunda majör depresyon tanısı konulur. Ancak bu belirtilerin sadece birkaçının bulunması bile sıkıntıya ve işlev yetersizliğine yol açabilmektedir. Sürekli olarak depresyon belirtileri bulunan herkesin bir hekim tarafından muayene edilmesi gerekir. Neyse ki depresyonda etkili olan birkaç tedavi şekli bulunmaktadır.

Depresyon Semptomları:
- Sürekli olarak hüzünlü kaygılı ya da "boşluk" hissi ile nitelenen duygu durumu.
- Cinsel ilişki de dahil olmak üzere çeşitli etkinliklerden zevk almama ya da bunlara ilgi duymama.
- Huzursuzluk çabuk irkilme ve aşırı ağlama
- Suçluluk değersizlik çaresizlik umutsuzluk ve kötümserlik duyguları
- Çok az ya da aşırı uyuma
- İştah ve/ya da kilo kaybı ya da aşırı yeme ve kilo alma
- Enerji azalması yorgunluk "yavaşlama" hissi
- Dikkatini toplama hatırlama ya da karar vermede zorluk
- İntihar düşünceleri ya da girişimler.

Tedavi Seçenekleri:
- Psikoterapi : Terapistle görüşmelerin yapıldığı birkaç tedavi yönteminin etkili olduğu görülmüştür. Bu tedaviler ilaç uygulamasıyla birlikte yürütülebilmektedir.
- İlaç Tedavisi : Antidepresan ilaçlar genellikle hastaların üçte ikisinden çoğunda etkili olmaktadır. Günümüzde hekimler birkaç tip antidepresan arasında seçim yapabilmektedir.
- Elektrokonvülsif Tedavi (EKT) : Özellikle diğer tedavilere yanıt vermeyen daha ağır depresyonu olan hastalara uygulanır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:43 ----------

DEPRESYON TEDAVISINDE TERAPI


Depresyon tedavisinde terapinin ilaçlar kadar etkili olabildiği açıklandı.

Amerikan Psikiyatri Kuruluşu genel kurulunda terapi maliyetinin kısa dönemde ilaç tedavisi maliyetiyle aynı olduğu ancak uzun dönemde daha ekonomik olabileceği belirtildi.

Nashville Vanderbilt Üniversitesi uzmanlarından Dr. De Rubeis ve Steven Hollon depresyon hastası 240 denek üzerinde ilaç ve terapinin etkisini gözlediler. Hastaların bir kısmına 16 hafta bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulayan araştırmacılar diğerlerine 16 hafta depresyona karşı ilaç verdiler ve hastalar zaman zaman psikiyatristle görüştürüldü. Bir diğer gruba ise sadece placebo verildi ve hastalar psikiyatrist ile görüştürüldü. Bilmeye ve kavramaya yönelik kognitif terapi hastayla psikiyatristin karşılıklı konuşması ve doktorun hastanın kendisi ile ilgili negatif yapısını çözmeye çalışması olarak biliniyor.

%57 ORANINDA OLUMLU ETKİ GÖSTERDİ

16 hafta süren araştırma sonunda bilmeye ve kavramaya yönelik terapi ile ilaç tedavisinin hastalarda yüzde 57 oranında olumlu etki gösterdiği saptandı. Depresyon hastalarında ilaç tedavisinin erken dönemde psikolojik terapiden daha hızlı etki gösterdiğini belirten uzmanlar 4 aylık denemelerden sonra psikolojik terapinin ilaç tedavisi kadar etkili olduğunu belirlediklerini kaydettiler.

Araştırmanın sonunda bilmeye ve kavramaya yönelik terapi uygulanan hastaların yüzde 75’inde hastalığın tekrarlanmadığı gözlenirken bu oran ilaç tedavisi uygulanan hastalarda yüzde 60 olarak belirlendi. Placebo ve psikiyatristle görüşme uygulaması yapılan hastalarda ise hastalığın tekrarlanmama oranı yüzde 19 olarak kaydedildi. Araştırmacılar bilmeye ve kavramaya yönelik terapinin ilaç tedavisinden daha uzun etki gösterdiğini savunuyor.

UZUN DÖNEMDE DAHA EKONOMİK

16 haftalık ilaç tedavisinin 2590 dolara malolduğu bilmeye ve kavramaya yönelik terapinin maliyetinin ise 2250 dolar olduğu bildirildi. Uzun dönemde kognitif terapinin daha ucuza mal olduğu kaydedilirken ilaç tedavisinde hastaların sürekli ilaç kullanmak zorunda kalacakları ve bu durumun tedavi masraflarını yükseltebileceği düşünülüyor.

Konu ile ilgili yorum yapan bazı uzmanlar ise ilaç tedavisinin beyindeki kimyasal maddelerin oranını azaltmaya yönelik uygulandığını bazı ilaçların beyinde serotonin salgılanması üzerinde etkili olarak karamsarlığı önleyebildiğini kaydediyor. Depresyon ilaçları pazarının çok geniş olduğuna dikkat çeken uzmanlar da ilaç firmalarının depresyon ilaçlarından yılda milyarlarca dolar kazandıklarını belirtiyor.

ABD’de 20 milyon kişinin depresyonda olduğu depresyonun insanları intihara sürükleyebildiği belirtildi.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 19.02.17, 22:13
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

DEPRESYONUNUZUN SEBEBI KENDINIZ OLMAYIN


Depresyon vak alarının büyük ekseriyetinde sebep üç temele dayanıyor:

1. Beyaz güneş ışığı eksikliği

2. Şeker ağırlıklı beslenme

3. Tatmin edici bir beraberlikten uzak kalma Eskiden birçok insan günlerinin önemli bir kısmını açık havada gün ışığında çalışarak geçirirdi. Köylüler ve işçiler çiftliklerde inşaatlarda yol yapımlarında çalışırlardı. Tezgâhtarlar memurlar iş adamları da uzun uzun yürür ya da ata binerlerdi. Kısacası hergün muazzam bir egzersiz içerisindeydiler. Yalnızca zenginler eve kapanırdı. Zengin ev hanımları depresyon ve sıkıntı içerisinde ömürlerini tüketirken köylü hanımlar dinç sağlıklı ve üretken konumda idiler. Zenginlerin bu durumunu bakın şu olay nasıl anlatıyor:

Zengin bir ailenin şoförü bu ailenin çocuğunu hergün lüks arabaya taşır nereye götürecekse götürür sonra kucağına alıp eve taşırmış. Bu adamın birinin dikkatini çekmiş. "Hanımefendi! Çocuğunuz yürüyemiyor mu?" diye sormuş. Kadın "Elbette yürüyebiliyor ama çok şükür öyle bir zorunluluğu yok" diye cevap vermiş.

Rafine şeker kullanımına gelince: Köylüler asırlardır dünyanın dört bir yanında pancardan kuru üzümden tatlı meyvelerden doğal şeker elde ediyor damak tadına uyan değişik tür tatlandırıcılardan faydalanıyorlardı. Rafine şeker zenginlerin seçimiydi.

Bugün tıp dünyası şeker ağırlıklı beslenmenin gut böbrek hastalıkları şeker hastalığı ve hipoglisemin (kan şekerinin düşmesiyle oluşan karbonhidrat metabolizması bozukluğu) gibi hastalıkların önemli bir sebebi olduğunu bildiriyor.

Zenginler eskiden eti öğün için temel besin olarak görüyorlardı. Ete parası yetmeyen ve zenginlerin topraklarında avlanmaları yasak olan köylüler ise balık sebze ve meyvelerle besleniyorlardı. Sonuçta sağlığı korumak için çok yönlü beslenmenin uzağına düşen zenginler tek boyutlu beslenme tarzıyla guatr başta olmak üzere çeşitli metabolizma hastalıklarına kolayca yenik düştüler.

Üçüncü depresyon kaynağı son yıllarda ortaya çıktı. Artık toplumun her kesimindeki insanlar toplumdan ve sosyal ilişkilerinden kopar hale geliyorlar. Kalabalıklar arasında bir tür yalnızlık yaşıyorlar.

Yaşlılar arasında yapılan incelemelerde emekli olduktan sonra pasif bir hayatın içine düşenlerin işten ayrılmalarının üçüncü senesine ulaşmadan hayata veda ettikleri kaydediliyor. İşlerinden nefret etseler emekliliklerini iple çekseler ve pasif hayatı özleseler de aslında çalışma hayatı onların vazgeçemeyecekleri birşey.

Problem ortada. Peki çözüm ne?

Yaşam tarzımızı değiştirmek.

Cep telefonu çalınca açan kişinin tansiyonunun bir derece yükselmesi iş hayatının baskıları bizi ilâç kullanmaya yöneltiyor. Kullandığımız bu ilâçlar ise kimyasal madde özelliği taşıyor.

Kendimizi mi kandırıyoruz? Kitleler halinde dünyanın parasını vererek sağlık kulüplerinde oksijenden mahrum "adale sporu" yapıyoruz gün ışığında koşmak dururken.

Binaları yüksek yaparken havalanmayı ihmal ediyor "air condition" kullanıyor ve mikrop polen ve allerjen maddeleri solumaya başlıyoruz.

Kimyasal işlem gören yiyeceklere bayılıyoruz.

Mahalle pazarı yerine ithal besinlere yöneliyoruz.

İçme suyumuz başlı başına bir mesele.

Her zaman pişirmeye kızartmaya doğal yiyeceklerin doğallığını bozmaya çalışıyoruz.

Canımız sıkılınca doktorumuz bize bir mutluluk hapı yazıyor. Bu bir müddet kendimizi iyi hissettiriyor ama içme suyumuzu oturma şeklimizi uykumuzu siyah ekmeğimizi iş ortamımızı güneşimizi nereye kadar ihmal edeceğiz?

Depresyonumuzun sebebi kendimiz olmamalı.

---------- Post added 19.02.17 at 22:43 ----------

DIABETES INSIPIDUS (SEKERSIZ DIYABET)


İsim ve belirtilerdeki benzerliğe rağmen bu rahatsızlık şeker hastalığı ile karıştırılmamalıdır. İnsülin (hücrelere enerji temin etmek için vücudun glikozu kullanmasını ve korumasını temin eden hormon) yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan şeker hastalığının (diabetes melitus) aksine şekersiz diyabet (diabetes insipidus) antidiüretik hormon (ADH) yetersizliği nedeniyle ortaya çıkar. Bu hormon hipofiz bezinin arka lobu tarafından salgılanır.Eğer antidiüretik hormon yetersizliği varsa vücutta su dengesini kontrol olayı kaybolur. Uygun sıvı seviyesini korumak için gerekli olan suyu yeniden emmenin yerine böbrekler suyu dışarı atar.

Belirtiler

- Aşırı susama

- idrar miktarının artışı

- Su kaybı fiziki çöküntü ve düşük tansiyon koma halini ortaya çıkarabilir.

Şekersiz diyabet hastalığı olanların yaklaşık yarısında rahatsızlığın nedeni bilinmez. Ancak belirtilerin ortaya çıkmasından birkaç yıl sonra bir hipofiz tümörü açıkça görülebilir. Kafada herhangi bir yaralanma veya hipofiz tümörleri için herhangi bir yaralanma veya hipofiz tümörleri için herhangi bir ameliyat nedeni ile hipofiz bezlerinde ortaya çıkan zararlar tanımlanabilen nedenler arasındadır.

Teşhis

En önemli bulgu idrar artışıdır. 24 saatte 5 ila 20 litre idrar çıkarılabilir. Gece ve gündüz her yarım saatte bir idrara çıkılır. İdrardaki bu artış aşırı su kaybına yol açar sonuçta deri kuruluğu ve aşırı susama hissi ortaya çıkar.

Eğer doktorunuz şekersiz diyabetten kuşkulanıyorsa susuzluk testi yapacaktır. Bu testte şahıs birkaç saat susuz bırakılır. Bu süre içersinde çıkardığı idrar ölçülür. Bu testte antidiüretik hormonu normal düzeyde olan birinde idrar miktarı azalırken şekersiz diyabeti olan-da ise idrar miktarı azalmaz. Doktorunuz ayrıca su ve tuz dengesini saptamak için kan testleri yapacaktır.

Şekersiz diyabet hormon takviyesi ile etkili bir şekilde tedavi edilebilir. Belirlenen nedenin (bir tümör veya hastalık) sorunları ortaya çıkardığı durumlar dışında şekersiz diyabet hastalığı olan bir kişinin normal bir yaşam sürmesi beklenir.

Tıbbi Tedavi

Bir burun spreyi şeklinde veya sentetik bir hormonun enjekte edilmesi ile antidiüretik hormon verilecektir. Bu hormon tedavisi genellikle yaşam boyunca sürer. Ancak bilinen nedenin baştaki bir yaralanma veya herhangi bir ameliyat olduğu durumlarda bir kaç ay ile bir yıl arasında değişen bir süre içerisinde bez normal fonksiyonunu yeniden kazanır hale gelebilir. Bu durumda ilaç tedavisi kesilmelidir.

Thiazid grubundan diüretik bir ilaç da önerilebilir. Diüretiklerin aslında idrar miktarını artırmak için kullanıldığı gerçeğinin yanı sıra thiazidler bazı kişilerde şekersiz diyabetin tedavisinde etkilidir.

Cerrahi Tedavi

Neden hipofız bezindeki bir tümör ise ameliyat veya radyasyon terapisi uygun olabilir.

Beslenme

Bazı durumlarda sodyumun kısıtlanmasına yardımcı olduğundan yemeklerde tuz miktarının sınırlandırılması tavsiye edilebilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 19.02.17, 22:14
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

DIFTERI (KUS PALAZI)


Difterinin nedeni olan Corynebacterium diphtheriae bakterisi oldukça tehlikeli bir zehir salgılar. Bakterinin salgıladığı bu zehir kalpte ve sinir sisteminde oldukça ciddi bozukluklara yol açar. Mikrobun kaynağı hastalar ve bakteriyi taşıyan kişilerdir. Genellikle damlacık yoluyla bulaşır. Çok ender vakalarda doğrudan temasla geçer. Vücudun hemen kabul ettiği bir hastalık değildir. Bebeklerde çok ender olarak rastlanır. Çocuklarda 2-6 yaş arası çok sık görülür. Yaş ilerledikçe hastalığa yakalanma olasılığı giderek zayıflar.

Oluştuğu yerlere göre difterinin aşağıdaki çeşitleri vardır:

Burun difterisi

Difterinin bebeklerde en çok görülen şeklidir. Bazen çok az ateş yapar. Solunum güçleşir. En belirgin işareti burun akıntısının iltihaplı ve kanlı olmasıdır. Burun difterisi çoğu zaman fark edilmez ve ağır hastalık olması nedeniyle tehlikelidir.

Ağız ve boğaz difterisi

En sık görülen difteri şeklidir (yüzde 50). Boğaz ağrısı ve yutkunma güçlüğü ile başlar. Bademciklerin üstü ve küçükdil boğazın arka duvarına (ağır seyreden vakalarda ağız dokusuna) kadar uzanan beyazımsı gri renkli lekelerle kaplanır. Lekeler tahta bir spatula ile kazındığında kanama olmaz. Boyun lenf bezlerinde şişme görülür.

Gırtlak difterisi

Kimi zaman kendiliğinden kimi zaman da boğaz difterisinden yayılarak oluşur. Çocuklarda 1-4 yaş arası çok sık görülür. Yavaş yavaş sıcak basması kuru ve boğucu öksürük ve solunum güçlüğü ile başlar. Bu belirtiler birkaç gün içinde şiddetlenir. Belirtilerin nedeni gırtlak zarındaki şişliklerin difteri pasına dönüşmesidir. Eğer gerekli müdahale yapılmazsa solunum yollarında hayati tehlike oluşturabilen sıkışmalar olabilir. Solunum güçlüğü giderek artar ve soluk alınırken ıslığa benzer bir ses duyulur. Boğaz kasları gerilir. Göğüs kafesi ve karın boşluğu zorlanır. Çocuklarda morarma olur. Yüz soluk nabız zayıf kalp atışları hızlıdır. Boğulma krizleri ölümle sonuçlanabilir.

Göz difterisi

Gözün bağdokusu üzerinde oluşur. Göz şişer ve beyazımsı gri renkli bir tabakayla kaplanır. Bazı durumlarda göz açılamayacak kadar şişer gözden kanla karışık iltihap akar. Saydam tabakanın zedelenmesi sonuçta kör olma olasılığı vardır.

Deri ve yara difterisi: Oldukça tehlikelidir ve belirli bir yara tabakası oluşturarak kendini belli eder.

Göbek difterisi : Yara difterisinin göbekte görülen şeklidir.

Ortakulak difterisi : Çok ender olarak görülür.

Kuluçka devresi: 1-7 gün.

Belirtileri

Hastalık ateşle başlar. Baş ağrısı kusma çocuklarda karın ağrısı olur. Belirtileri bakterilerin yerleştiği bölgeye göre değişiklik gösterir.

Seyri

Çok hafif geçen durumlarda hasta olan kişiyi fazla sarsmaz ve ateş aşırı derecede yükselmez (385 dereceye kadar). Çok belirgin olmayan yutkunma güçlüğü görülür. Kimi zaman difterinin belirgin özelliği olan iltihaplı tabaka bile olmaz. Bu takdirde hastalığın hızla yayılma olasılığı vardır çünkü hastalık teşhis edilemediği için hastanın ayrılması söz konusu olmamıştır.

Hastalık sürekli ilerleme gösteriyorsa boğaz burun ya da gırtlak difterisi vb. gibi difteriler ortaya çıkabilir. Hastalık seyrinin çok ağır geçtiği durumlarda kuvvetli zehir etkileri görülür. Çok yüksek ateş nabız düzensizliği huzursuzluk sürekli kusma burun ve deride ufak tefek kanamalar boğazda şişme gibi ağır yan etkiler ortaya çıkar.

Difteri bakterilerinin salgıladığı zehir kana geçerse kalp kan dolaşımı ve sinir sistemlerinde bozukluklar baş gösterir. Sonunda kan zehirlenmesinden kaçınılamaz.

Hastalığın seyri sırasında en belirgin işaretler şunlardır:

Aşırı solukluk kusma nabız atışlarının düzensizliği soğukluk duygusu ısı ve tansiyon düşmesi 2. ya da 3. hafta içinde kalp kaslarındaki iltihaplanma sonucu ani ölüm. İyileşme sırasında bile kalp kaslarının iltihabı sonucu ölüm görülebilir. Diğer bulaşıcı hastalıklara oranla kalp daha çok etkilenir. 2. ve 4. haftalar arasında görülen felçler sinir sisteminin de hastalıktan ötürü etkilendiğine işarettir. Hastalık nedeniyle oluşan felçler hastayı ve ailesini korkutursa da hastalık teşhisinde yardımcıdır ve çoğu kez birkaç ay sonra felç durumu ortadan kalkar.

Tedavi

En iyi ilaç l894te bulunan difteri serumudur. Difteri serumu kanda serbestçe dolaşan zehirli maddeleri yakalar ama kalp kasları . ya da sinir sistemine yerleşmiş olan zehirli maddelere ulaşamaz ve hastalığa neden olan bakterileri öldüremez. Bu nedenle difteri .serumu mümkün olduğu kadar erken verilmelidir. Serumla birlikte penisilin de verilmelidir. Penisilin yalnızca difteri bakterilerini yok eder zehirleri etkileyemez. Kan dolaşımının sürekli kontrol altında tutulması çok önemlidir. Kalp üzerindeki yan etkisi dikkate alınarak hastanın 8-14 gün süreyle yatakta tutulması gerekir. Difterinin her çeşidinde ve kalpteki yan etkilerinde hastanın mutlaka bir hastane tedavisi altına alınması zorunludur.

Korunma

Burun ve gırtlak salgılarının .bakteriyolojik laboratuvar araştırmasında sonuç negatif alındığında hastalık bulaşıcı niteliğini kaybetmiş demektir. Çocuklara difteri aşısı yapılmalıdır. Hastalığın bulaşmasını önlemek amacıyla hastanın mutlaka ayrılması gerekir. Beklenir bir difteri olasılığına karşı çocuklara serum verilebilir.

Difteri aşısı dört haftalık aralarla yapılır. İlk aşı bir yaşına kadar yapılmalı 2 ve 6 yaşlarında tekrarlanmalıdır. Difteri aşısı tetanos aşısı ile birlikte de yapılabilir. Hastanın evde tedavi edilmesi halinde hastaya bakan kişinin hastanın yanına girerken bir maske takması ve oksijen peroksitli suyla gargara yapması gerekli önlemler arasında sayılabilir.

Difteride penisilin eritrosin ve streptomisin kullanılır. Ağır vakalarda kortikosteroidler kullanılabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:44 ----------

DIS KULAK ILTIHABI (EXTERNAL OTIT)


Yüzücü Kulağı diye de bilinir. Yüzücü kulağı (External otitis) dış kulak kanalının ısrarlı biçimde tahriş olması ve iltihaplanması halidir. Ayrıca bir enfeksiyon da bulunabilir. Kanalda cildin kat kat soyulması (egzama) gelişebilir. Egzamayı kaşırken cilt çatlar ve kulak kanalını bakteri ve mantar istila eder. Kirli suda yüzmek bu hastalığı kapmanın yollarından biridir. Kulak salgısı kanaldan temizlenmeye kalkışıldığında cilt tahriş olur kaşınır veya yırtılır. Bu da o kişinin en gözde "aletiyle" (toka vs.) kulağını daha fazla karıştırmasına sebep olur. Bir risk daha da vardır. 0 da kulak zarını delme olasılığıdır. Saç spreyleri ve saç boyaları da kulak kanalını tahriş edebilir. Dış otit yüzücü kulağı bazen mantardan kaynaklanır. Aspergillus niger en sık görülen mantardır. Belirtileri urukkulosisle aynıdır. furunkulosis tekrar tekrar çıbanlar çıkması halidir ve kulak kanalındaki bir tüy kesesinin mikrop kapmasıyla başlar. Bu rahatsızlık sık sık tekrar eder Dış otit (yüzücü kulağı) genç yetişkinlerde görülür.

Belirtileri

- Dış kulak kanalının kaşınması

- Kulak ağrısı

- Kulakta sarı veya yeşil sarı kötü kokulu cerahat oluşması

- Başın hareketiyle kulakta ağrı duyulması

- Duyma kaybı.

Teşhis

Eğer kulağınızda kaşınmakulağınızın içinde pullanma ya da kulak kanalınızda ağrı varsa bunlar dış kulak yolu iltihabının göstergesi olabilir. Çoğu kez kulaktan dışarı doğru sarımsı ya da sarımsı yeşil bir akıntı olur ve bazen bu akıntıdan sonra ağrı hafifler. Eğer iltihap ya da dokudaki şişme kulak kanalını tıkarsa duyma-da bir azalma olabilir.

Doktorlar otoskop denen bir aletle kulak kanalına bakarak dış kulak yolu iltihabı tanısını koyarlar. Eğer iltihap varsa örnek alınarak laboratuvara gönderilebilir.

Çoğu dış kulak yolu enfeksiyonu rahatsızlık duygusu yaratsa da uygun tedavi edildiklerinde genellikle tehlikeli değildirler. Bu enfeksiyonözellikle şeker hastalarında tedavi edilmezse çevre kemiklere ve kıkırdaklara yayılarak hasar verebilir.

Tedavi

Eğer yüzücü kulağı rahatsızlığınız olduğundan şüphelenirseniz doktora gitmeden önce sancıyı geçirecek bazı şeyler yapabilirsiniz. Kulağınızın üzerine ılık (sıcak değil) bir ufak yastık koymak faydalı olur. Aspirin veya başka bir ağrı kesici de sancıyı azaltır.

Teşhisten sonra doktorunuzun kulak kanalını bir emme aletiyle veya pamuklu çubukla temizlemesi beklenir. Bu tahrişin ve sancının geçmesini sağlayabilir. Doktor daha sonra çeşitli tedavi metodlarından birini önerebilir. Ekseriyetle kortikosteroidli (kaşıntıyı durdurmak ve iltihabı azaltmak için) bir kulak damlası ve bir antibiyotik (enfeksiyon kontrol etmek için) verilir. Bazen ağızdan alınan haplar da kullanılabilir. Şiddetli ağrı olduğundan ağrı kesici tavsiye edilir. İyileşme sırasında kulağa su kaçmamasına dikkat edilmelidir.

3 veya 4 gün sonra eğer gözle görülür bir iyileşme olmazsa doktorunuz ağızdan alınmak üzere antibiyotik verebilir. Enfeksiyona neden olan organizma laboratuvar testleriyle belirlenmişse özellikle onu etkileyecek antibiyotik seçilir. Dış kulak iltihabı (yüzücü kulağı) mantardan kaynaklanıyorsa sülfanilamid tozu serpilerek urunkolisisden kaynaklanıyorsa ağızdan alınan veya kulak damlası şeklinde verilen antibiyotikle tedavi edilir. Özellikle neden mantar olduğunda bu durum birçok defa tekrar edebilir.

Önlenmesi

Dış otit ekseriyetle önlenebilir. Pis suda yüzmeyin. Banyodan ve yüzmeden sonra kulaklarınızı kurutun. Kulak kanalının rutubetli olması enfeksiyon kapmasını kolaylaştırır. Saçınızı boyarken veya saç spreyi kullanırken kulak deliklerinizi kuzu yününden ufak toplarla kulağınızı kapayın. Bunlar suyu geçirmez.

---------- Post added 19.02.17 at 22:44 ----------

DISKI TUTAMAMA


Abdest tutamama hali bağırsak hareketlerini kontrol edebilme yeteneğinin kaybolmasıdır. Bu bozukluk yetişkin bir kimsede görülürse problem bu durumu yaratan şartlardan kaynaklanır. Çocuklarda görülen benzer durum için (Encopresis) kontrol edememe halini doğurabilecek sebebi tespit edebilmek ıçın doktorunuz size sorular soracaktır.

Sorular hapşırmakla öksürmekle ilgili olabilir ayrıca bu hal geceleri mi oluyor ve başka ilgili belirtiler var mı? Doktor bunları da öğrenmek isteyebilir. Ancak sfinkterinizi (kas) muayene ederek bu bölgedeki adalelerin sağlam olup olmadığını belirleyecektir. Doktorunuz ayrıca özel incelemeler de isteyebilir. Elektromiografi veya rektal ve anal bölgedeki çeşitli baskıları belirlemek için özel aletlerin kullanılması bu incelemeler içine girer. Dışkıyı tutamamak rektumdaki anüsdeki veya preanal bölgedeki apsenin veya iltihabın arkasından ortaya çıkabilir. Bu bölgede yapılan bir ameliyatın neticesi olabilir. Doğum sırasında olabilecek bir yara olaya yol açabilir. Özellikle eğer anal sfinkter iyiyse bu hal sinir sistemindeki bir rahatsızlıktan bilhassa omuriliği etkileyen bir bozukluktan sonra meydana gelebilir.

Abdest tutamamak genelde yaşlılarda görülür. İleri yaşlarda küçük ve büyük abdest kontrol eden kaslar ve bağlar zayıftır ve fiziki rahatsızlardan daha çabuk etkilenirler. Tutma kabiliyetinin kaybı yaşlılığın şartı değildir. Ayrıca yaşlılarda dışkıların birikip sıkışması da daha sık görülür. Genelde kabız kimselerde olur. Fakat sıkışan dışkı bağırsağı tamamen tıkamaz ve dışkının sıvı halindeki bölümü geçer ve kontrol edememe halini doğurur.

Yetişkinler arasında özellikle eğer anal sfinkter iyi durumdaysa bu problemi halletmek için bağırsakları terbiye etme programına başlanabilir. Bazen hacim genişletici (kronik kabız) de buna dahildir. Doktorunuz tuvalete çıkmak için her gün belli bir süre tuvalette oturmanızı tavsiye edebilir.

Bu günün kalan zamanında kontrolü sağlamanızı temin edebilir. Su içmeniz ve taze meyve sebze yemeniz de tavsiye edilecektir. Bu bazen daha normal dışkı yapmanızı ve daha seyrek dışarı çıkmanızı sağlar.

Bazı zaman özellikle eğer sfinkter zedelenmiş ise doktorunuz bir cerrahi müdahale tavsiye edebilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:45 ----------

DIYAFRAGMATIK FITIK


Diyafragmatik fıtık diyaframda normal olmayan bir açıklığın karın bölgesi içeriğinin bir kısmının göğüs bölgesine doğru taşmasını mümkün kıldığı durumlarda meydana gelir. Çok ciddi vakalarda mide ve barsakların büyük bir kısmı kalp ve akciğerlerin yer değiştirmesine neden olur.

Bu anormallik doğumdan kısa bir süre sonra bebeğin fıtık yüzünden solunum güçlüğü çekmesi ile teşhis edilir. Bu durum bebeğin yaşamını tehdit eden bir durumdur ve acilen ameliyat edilmesi gerekir. Bununla beraber; çoğunlukla fıtık aylar sonrasına kadar kendini belli etmeyebilir.

Geç ortaya çıkan diyafragmatik fıtık semptomları arasında kusma ağır karın ağrıları beslenme sonrası rahatsızlık ve kabızlık sayılabilir. Kimi zaman herhangi bir belirti ortaya çıkmaz ve problem ancak rutin röntgen çekimleri esnasında keşfedilebilir. Eğer doktorunuz bebeğinizde diyaframatik fıtıktan kuşkulanıyor ise teşhisi desteklemek için röntgen çekimine gerek duyulabilir.

Ameliyat gerekli bir tedavi şeklidir. Doğduktan sonraki ilk 3 gün esnasında diyafragmatik fıtık teşhisi konan ve hastalıktan ciddi şekilde etkilenmiş olan bebeklerde ölüm oranı %50 dir. Bununla beraber solunum güçlüğü şikayeti olmayan bebeklerin çoğu hayatta kalmayı başarabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:45 ----------

DIZ YARALANMALARI


Diz eklemi bacağınızın üstüne bastığınızda ortaya çıkan darbe etkisini azaltmak için yastık benzeri oluşumları kapsar. Bu oluşumlarda yırtılma veya zedelenme ortaya çıkarsa ağrılı diz hastalığı da denilen diz incinmeleri oluşur.

Belirtiler

- Dizde ağrı ve şişme

- Dizin sağlam basamaması sendeleme duygusu

- Bir patlama sesi bir sürtünme duygusu veya eklemin fiziki olarak kilitlenmesi

- Diz belirli bir pozisyonda sertçe kilitlenirse veya bir travma olayı şiddetli bir ağrı meydana getirip de diz normal fonksiyonunu yapamaz olursa derhal tıbbi yardım sağlayınız.

Diz eklemini yaralanmalara duyarlı hale getiren iki önemli faktör bulunmaktadır. İlki dizin konumu dizi beklenmedik darbelere maruz kalmasına ve sürekli kullanılan bir eklem olmasına neden olmaktadır. İkincisi dizin yapısının karmaşıklığıdır. Dizin hareket aralığı vücuttaki diğer eklemlere benzemez: Bükülme dışında daha karmaşık hareketleri de yapmamızı sağlar.

Teşhis

Bir diz yaralanmanız olduğu zaman çeşitli pozisyonlarda muayene edilmesi gerektiği için doktorunuz hareket ettirdiğinde ağrıyı azaltmak amacıyla uyuşturucu bir ilaç verebilir.

Dizin dıştan muayenesinden sonra dizin içindeki yapıların ve oluşan hasarın görülmesi-ni sağlayan testler yapılabilir. Geleneksel yöntem diz röntgeninin çekilmesidir. Diğer yöntemler arasında artrografi (eklem boşluğuna boyalı bir madde verildikten sonra röntgen çekilmesi) ve manyetik rezonans (MRI; manyetik bir alana dokunun verdiği yanıtın bir bilgisayar tarafından yorumlandığı eklem yapısını gösteren yöntem) sayılabilir. Artroskopi (eklem boşluğunun küçük bir kesiden eklem içine sokulan fiberoptik bir boru aracılığıyla incelenmesi) de yapılabilir.

Diz incinmelerinin şiddet derecesi farklılık gösterir bu mafsalın uğradığı hasarın tipine bağlıdır. Çoğu diz incinmelerinin sınıflandırıldığı birkaç ana grup vardır. Hepsi de mafsalda ağrı ve dengesizlik güçsüzlük meydana getirebilir.

Menisküs Yırtıkları

Menisküs dizde uyluk kemiğinin ucuyla kaval kemiği uçları arasında bulunan yarımay şeklinde bir kıkırdaktır. Belirli darbe ve bükme zedelenmeleri ve menisküsde yırtılmaya yol açar ve mafsalda ağrı yapar. Bazen zedelenme anında bir ses duyulur.

Çoğu zaman bu zedelenme sizin bükülüp kalmanıza yol açacaktır. Bazı durumlarda ayağa kalkıp hatta aktiviteye devam edebilirsiniz fakat büyük ihtimalle dizdeki bir kıkırdak yırtılması derhal şişmeye ve sürekli ağrıya sebep olacaktır. Birkaç haftalık bir sürede iyileşse bile nüksedebilir.

Serbest Cisimler

Bazı diz zedelenmelerinde diz kapağının veya kıkırdağın (menisküs) parçaları yerlerinden kopar ve mafsal boşluğunda rasgele dolaşmaya başlar. Bunun yaptığı etki bir kapıya kalem sıkışmasına benzer. Küçük bir başıboş kıkırdak parçası bile diz mafsalına takılıp mafsalı "kilitleyebilir veya ağrı yapabilir.

Tedavi

Diz incinmesi için gereken tedavi her incinmeye göre farklıdır. Nispeten küçük diz zedelenmeleri için uygun tedavi yaklaşımı koruma dinlenme buz kompres ve yükseltme olarak özetlenebilir. incittiğiniz zaman dizinizi kullanmayı bırakın. Şişmeyi sınırlı tutmak için buz ve bandaj (sarma sıkıştırma kullanın. Ağrıyı ve şişmeyi azaltmaya yardımcı olmak için bacağınızı yükseğe kaldırın.

Eğer ekleminiz ağır şekilde hasar görmüşse rekonstrüktif cerrahi gerekecektir belki kemikleri eğer yerinden çıkmış veya kırılmışsa yerine yerleştirmek için veya kopan veya yırtılan bağları tekrar yerine bağlamak için çoğu zaman ufak zedelenmeler için büyük bir yer açmadan küçük bir bölgede yapılan bir işlem olan artroskopi ile tamir edilebilir.

Rehabilitasyon

Ameliyattan sonra ilk iyileşme süresi içinde bir destek aracı aparey veya alçı uygulanabilir. Dizi hareket ettirmenize izin verildikten sonra hareket kapasitesini geri döndürmek ve mafsalın gücünü tekrar kazanması için size bir egzersiz program verilecektir. İyileşmenizi bir fizik tedavi teknisyeni veya rehabilitasyon uzmanı gözlemleyebilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
hastaliklarteshis, tani, tedavi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
islam'a göre sihir, cin çarpması teşhis ve tedavi usulleri SiLence Paranormal Yetenekler 1 31.07.23 18:56
Kalp ritim bozukluğu tehşis tanı tedavi Tuana Sağlık 2 10.05.18 09:30
Boyunda Kitle Nedir Neden Oluşur Teşhis Tedavi aşk Sağlık 1 01.06.17 10:11
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar SiLence Sağlık 1 16.04.17 15:23
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (CYBH) SiLence Sağlık 1 16.04.17 14:47


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:39.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147