Hastalıklar... Teşhis, Tanı, Tedavi.! - Sayfa 3 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Sağlık & Şifa > Sağlık

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #21  
Alt 19.02.17, 22:15
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

DOLAMA


Dolama tırnağın çevresindeki derinin yüzeysel bir enfeksiyonu olup en büyük sıklıkla stafilakoklar veya mantar tarafından meydana getirilir. Bu durum genellikle bir şeytan tırnağını ısırıp kopartma gibi bir yaralanmanın veya tırnak dibindeki deriyi bir işleme tabi tutmak veya deri itmek gibi hareketlerin sonucu olur.

Tırnağa bitişik olan cildin üzerinde kırmızı şişkin bölge ile kendini gösterir.

Bakteriyel dolama genellikle ani ve ıstıraplı bir enfeksiyondur. Yüzeysel cerahat dolu kabarıklar belirebilir. Tutulan bölgeyi bastırınca cerahat sızıntısı olabilir.

Dolamanın bir başka çeşidine mantar enfeksiyonu sebep olur ve bu şeker hastalığı olan kişilerde ve ellerini uzun süre su içinde bulunduranlarda yaygındır. Mantar enfeksiyonları ağır ağır gelişir fakat inatçı olma eğilimi gösterir. Bazen hem bakteriler hem de mantar vardır böylece daha fazla şişme ve cerahate yol açılır.

Akut bir enfeksiyon tırnağın çevresinden ve epidermisten dolaşarak bunların altına işleyip ağrılı bir apse meydana gelmesine yol açar. Tırnak dibindeki deri kabarır. Tırnak ayrılabilir.

Tırnakta bozulma veya renk atması meydana gelir. Nadir olmakla birlikte bu enfeksiyon parmağın içine işleyerek tendon dokusuna yayılabilir. Deri boyunca görülen kırmızı çizgiler bakteriler kanınıza karıştığının işaretidir. Eğer böyle bir durum olursa doktora gidin. Teşhis için dolamaya hangi tip mikroorganizmanın neden olduğunu belirlemek amacıyla cerahat kültürü yapılabilir.

Tedavi

Sıcak banyolar: Dokuların iltihapla şişmesini azaltmaya yardım edecektir. Bunları takiben bir antibakteriyel madde (bakteri enfeksiyonları için) sürülebilir veya eğer bir mantar enfeksiyonu varsa yüzde 1 lik gentian violet solüsyonu kullanılabilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Alt 19.02.17, 22:16
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

DUPUYTREN KONTRAKTURU


Bu hastalık adını 19. yüzyıl başlarında yaşamış ve onu tarif etmiş olan Fransız cerrahı Baron Dupuytren den almıştır. özelliği cildin altındaki dokunun üstünün sertleşmesidir (palmar fascia).

Belirtiler

- Bir veya birkaç parmağı açamamak

- Avuç içinde küçük bir şişkinlik veya sertlik.

Dupuytren kontraktürü genellikle ağrılı değildir fakat elde ilerleyen bir deformasyon meydana getirebilir. Aynı zamanda ayak tabanında da buna benzer doku sertleşmesi ve çekmesi görülebilir. Bu rahatsızlık en çok yüzük parmağı ve küçük parmakta oluşur fakat herhangi bir parmağı ayak tabanını hatta penisi etkileyebilir.

Hastalığın nedeni bilinmemektedir. Fakat kalıtım öğesi güçlü görülmektedir. Çünkü bu problem aynı ailenin bireylerinde daha fazla görülür. Bir diğer ortak özellik orta yaşlı erkekler olup bazıları alkolik veya epileptiktir. Bu bağlantının nedeni bilinmiyor. Tek bir travmatik olaya bağlı olma ihtimali fazla değildir.

Teşhis

Bu hastalığın teşhisi için fizik muayene genellikle yeterlidir. Hasta bölgenin üzerindeki derinin çukurlaşması oldukça karakteristiktir. Derinin altında hareket ettirilemeyen bir doku şeridi de olabilir. Bileğin pozisyonundaki bir değişiklik kontraktürü etkilemez.

Teşhis koyulduktan sonra hastalığın ilerlemesini gözlem altında tutmak önemlidir. Doktorunuz avuç içiniz aşağı gelecek şekilde elinizi düz bir yüzeye koymanızı isteyebilir. Eğer bu durumda parmağınızı açamazsanız tedavi gerekebilir. Testin sonucu negatif bile olsa zaman zaman bu testi tekrarlamanız gereklidir. Sonuç durumun kötüleştiğini gösterirse ameliyat yapılabilir.

Bu sık rastlanan hastalık çoğunlukla ağrılı olmamasına rağmen parmakların esnekliğinin gittikçe azalması zaman içinde rahatsızlığa yol açabilir. Fakat birçok vakada tedavi gerekmez.

Ameliyat gerekli olduğu zaman sıklıkla normal hareket yeteneğinin tamamı veya çoğu geri dönebilir yine de bazı kimselerde rahatsızlık nüksedebilir.

Tedavi Ameliyat

Ameliyat büzüşmüş dokuların çıkarılması ve bazı vakalarda vücudun diğer bölgelerinden alınan derinin bu bölgeye nakledilmesi (gref) ya da diğer cerrahi girişimlerden oluşur. El birkaç gün ya da hafta açık pozisyonda parmaklarla birlikte sarılacak ve daha sonra parmak ve el egzersizlerinden oluşan fizik tedavi başlayacaktır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:46 ----------

DUSUK TANSIYON (HIPOTANSIYON)


Kan basıncının düşük olması nadir olarak görülen bir durumdur. Genel olarak sağlık açısından her hangi bir tehlikesi yoktur; dahası tansiyonu düşük insanların daha uzun yaşasığını ve kalp ve böbrek hastalıklarına daha az yakalandıklarına dair bulgular mevcuttur. Bununla birlikte bazı araştırmacılar tarafından sikulatuvar asteni (dolaşım zayıflığı denebilir) denilen bir hastalık tanımlamışlar ve bunun tedavisine yönelik oalrak kan basıncını yükselten ilaç geliştirmişlerdir.

Tansiyon düşüklüğü olanlarda ani kalkışlar sırasında; hafif bir başağrısı ve zihin bulanuklığı olabilir. Bunu engellemenin en iyi yolu pozisyon değiştirirken dikkatli olmaktır.

Sürekli yorgunluk ve halsizlik hissedenlerin bazılarında sinirsel kaynaklı tansiyon düşüklüğü olduğu ileri sürülmektedir. Bu kişilerde uzun süre ayakta durmaya egzersize veya sıcak ortamlarda uzun süre kalmaya bağlı olarak ani tansiyon düşmeleri meydana gelmektedir. Johns Hopkins Universitesinde gerçekleştirilen bir çalışmada bu tür rahatsızlığı olanlara bol-tuzlu diyet ve kan basıncını yükselten ilaç vermeyi müteakip hastaların %75 inde yorgunluk şikayetlerinin ortadan kalktığı gözlenmiştir.

Benzer bir durum yaşlılarda da meydana gelebilir. Yaşlılarda özellikle yemeklerden sonra kanın sindirim organlarına hücum etmesine bağlı olarak bir halsizlik hissedilebilir. Bu duruma yemek-sonrası tansiyon düşüklüğü adı verilir ve genellikle tansiyonu yüksek olan hastalarda gözlenir. Bu kişilerde asıl problem kan basıncının yüksekliğinden dolayı göreceli olarak dolaşımda azalmış olan kanın hayati organlardan olan beyne pompalanmasının azalmaya uğramasıdır. Eğer böyle bir probleminiz varsa günde en az 6 bardak su içerek damar içinde dolaşan kan miktarını arttırın ve yemeklerden sonra az bir miktar yürüyün.

Kan basıncı düşük olan yaşlılarda ölüm oranının daha fazla olduğunu iddia eden araştırmacılar bulunmakla birlikte sorunun kanbasıncından kaynaklanmadığını öne sürenler de vardır; bunlara göre sorun kalpten kaynaklanmaktadır ve tedavi edilebilmektedir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:47 ----------

EGZAMA


Atopik dermatit oalrak da bilinen egzama allerjik bir deri hastalığıdır. Yeni doğanlarda çocuklarda ve genç yetişkinlerde sık olarak gözlenir. Kaşıntılı kalınlaşmış kırmızı alanlarla kendini gösterir ve vücudun değişik yerlerinde olabilir. Kaybolup tekrar ortaya çıkabilir ve astım gibi allerjik hastalıklarla birlikte bulunabilir.

Tedavide genelde steroidli pomadlar kullanılmaktadır. Ancak uzun süre bu tür tedaviler almış ve tedavi olamamışsanız aşağıdaki tedavi yöntemi sizin için uygun olabilir.

- Diyetinizden süt ve tüm süt ürünlerini çıkarın.

- Günde iki kez 500 mg kuş üzümü yağı veya bulamıyorsanız 50şer gram kuş üzümü yiyin. 12 yaşından daha küçükler için miktarların yarısını verin. Buna 6-8 hafta devam edin.

- Sizi rahatlatacak herhangi bir yöntem bulun bu hipnoz olabilir. Hipnozun allerjik durumlarda fayda sağladığını ortaya koyan sonuçlar vardır.

- Kaplıcalar egzamada son derece faydalı olabilir. Bunun için uzun süre her gün kaplıca suyu ile yıkanmanız gerekir. Bu süre içerisinde ilaç kullanmamanız daha iyi olabilir.

- Sarı sabır bitkisinden elde edilen krem ve nergis losyonu etkilenen bölgelere sürülebilir.

- Protein tüketiminizi azaltın günlük kalori alımınızın %10unu geçmesin. Protein kaynağı olarak hayvansal ürünler yerine bitkisel ürünleri tercih edin.

- Doğal şartlarda yetiştirilmiş sebze ve meyveleri tüketin suni gübre ve ilaçlarla yetiştirilen besinlerden uzak durun.

- omega-3 yağ asitlerini daha fazla tüketin.

- hidrojenize veya kısmen hidrojenize yağlardan kaçının (margarinler hamburger yağları...)

- banyodan sonra sadece kurulanın derinizi ovalamayın

---------- Post added 19.02.17 at 22:47 ----------

EKTODERMAL DISPLAZI (Ectodermal Dysplasia)


Deri ve derinin eklerinin (saç tırnaklar dişler ve ter bezleri) gelişim bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır. Ektodermal displazinin çok sayıda tipi bulunmakla birlikte en sık rastlanılan tipi; X-kromozomuna bağlı olarak geçiş gösteren anhidrotik ektodermal displazidir (terleme yokluğu/azlığı ile birlikte olan tipi) ve sadece erkeklerde gözlenir. Otozomal kromozomlara (cinsiyet kromozomları dışındaki kromozomlar) bağlı olarak dominant (baskın) geçiş gösteren diğer bir tipi ise hem erkek hem de kız bebeklerde aynı oranda gözlenir. Otozomal dominant tip ile X-geçişli tipde gözlenen şikayetler ve belirtiler aynıdır.

Ektodermal displazide derinin tüm ekleri değişik derecelerde etkilenmiş olabilir. Anhidrotik ektodermal displazide ter bezlerinin anne karnında iken gelişmemesi sonucu meydana gelir. Etkilenen bebeklerde vücut sıcaklığının kontrolünde sorun vardır ve çok hafif hastalıklarda bile son derece yüksek ve tehlikeli ateş yükselmesi gözlenebilir çünkü teleyerek ateşin kontrol mekanizması ortadan kalkmaktadır. Yetişkin hastalarda ise sıcak ortamlarda bulunmak ve çalışmak zorlaşır.

Mukozaların (vücudun iç boşluklarını döşeyen deri) tutulduğu hastalarda burunla ilgili kronik enfeksiyonlar daha sık gözlenir solunum yolu enfeksiyonları artmıştır ve burundan sürekli kötü kokulu bir akıntı gelebilir. Saç telleri çok ince olabilir veya saçta dökülmeler görülebilir. Cİlt ince ve rengi açık olabilir. Diş gelişimi anormaldir ve bir çok diş eksik olabilir.

Bu hastalıktan korunmak için yapılması gereken en önemli şey; ailesinde ektoermal displazi olduğu bilinen anne - babaların hamilelik öncesi genetik danışmanlık hizmetleri için için ilgili bir birime müracaat etmeleridir hamilelik sırasında hastalığın saptanmasını sağlayacak bir analiz bulunmamaktadır.

Belirtiler ve Şikayetler

- diş sayısının az olması

- sivri dişler

- diş çıkmasının gecikmesi

- terleme yokluğu

- gözyaşı yokluğu (nadiren)

- ince deri

- cilt rengi açıklığı

- kötü kokulu burun akıntısı

- sıcağa tahammül edememe

- vücut sıcaklığınd aani yükselmeler

- ince saş telleri

- saç yokluğu

- tırnaklarda şekil bozukluğu (kalınlaşma)

- burunda basıklık

Tanı

Biyopsi ile tanı konur (deri ve mukozalardan örnek alınır).

Tedavi

Ektodermal displazinin özel bir tedavisi yoktur.

Tedavide genelde kozmetik yöntemler kullanılır: Takma diş veya protez saç için peruk gibi çözümler kullanılabilir. Gözlerde kurumayı engellemek için sentetik gözyaşı damlaları kullanılabilir. Burundaki akıntıları ve enfeksiyon gelişimini engellemek için sık sık bir hekim tarafından burun iç kısmının temizlenmesi gerekebilir.

Erken yaşlarda panaromik diş grafisi çekilir. Erken aşamada protezlerin kullanılması yüzde yapısal anomalilerin ortaya çıkmasını önleyebilir. Daha yeni yöntemlerden biri de protetik dişlerin içine yerleştirildiği kemik implantları kullanmaktır.

Vücut sıcaklığının kontrolü sürekli bir problem olabilir; sık sık soğuk su ile duş almak serin ortamlarda bulunmak ve serinletici spreyler kullanmak gerekebilir. Aktiviteler giysiler soğutma yöntemleri ve hatta daha serin iklimli bir yere taşınmak gerekebilir.

Anhidrotik ektodermal displazili hastalarda atopik ekzema da sıktır ve tedavi edilmelidir. Hastaların çoğunun derisi kurudur ve nemlendiriciler kullanılmalıdır. Palmoplantar keratoderma varsa keratolitikler kullanılır.

Bu hastalıkla birlikte bulunabilecek yarık damak ve dudak uretral stenoz vaginal adezyonlar mukozal ve kutanöz malignite sindaktili ve diğer yapısal anormallikler için cerrahi tedavi gereklidir. Mukozal lökoplaki ve atrofik deri bulunursa malignite açısından; diskeratozis konjenita varsa kan diskrazileri için düzenli izlem gereklidir.

Tırnak distrofisi olan hastalarda özel ayakkabı kullanılmalıdır. Akut paronişi varsa antibiyoterapi uygulanır.

Sonuç

Ektodermal displazi hayat boyu sürecek ve gerekli önlemler alındığında hayatı tehdit etmeden kontrol edilebilecek bir hastalıktır. Ancak özellikle vücut sıcaklığının kontrolü konusuna özellikle dikkat edilmelidir.

Ateş yükselmesine bağlı havale geçirilebilir bu konuya özellikle dikkat edilmelidir. Ayrıca vücut sıcaklığındaki aşırı yükselmeler beyinde hasara neden olabilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Alt 19.02.17, 22:17
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

EPIGLOTIT (NEFES BORUSU KAPAKCIGI ILTIHABI)


Epiglotit nefes borusunun üstündeki ufak kıkırdağın iltihabıdır. En sık 2-5 yaş arasındaki çocuklarda görülür ama yetişkinlerde de rastlanır. Erkeklerde kadınlardan beyaz ırkta diğerlerinden daha sıktır. Epiglotit bakteri enfeksiyonudur. Hodgkin hastalığı lösemi ve bağışıklığı yok edici hastalıklar epiglottitisli ortam yaratırlar.

Belirtiler

- Boğaz ağrısı

- Ateş

- Yutma zorluğu

- Kısık-boğuk ses.

- Nefes alma güçlüğü (acil).

Teşhis

Epiglotit belirtileri farenjit ve bademcik iltihabı belirtilerine benzer. Çocuğunuzda boğaz ağrısı görülür ve yutma çok güçleşir. Ateşlenirler ve sesleri kısılır. 1-2 günden uzun sürerse doktora başvurun. Doktor boğazını muayene edip kültür testi yaptırmak için örnek alacaktır. Bakteri bulunursa doktor antibiyotik tedavisine başlar. Belki boğaz röntgeni de ister. iltihap hızlı bir şekilde başlayıp 1-2 saatte akut hale gelir. Küçük dil şişince nefes borusunu tıkayıp nefes almayı güçleştirebilir. Kişi boynunu ileri uzatıp öne eğilerek daha yi nefes almaya çalışır. Böyle bir durumda derhal ambülans çağırın ve hastaneye ulaşın.

Tedavi

Genelde antibiyotik tedavisiyle bakteri yok edilebilir. Çok güç nefes alma hallerinde nefes borusundan içeri tüp sokularak nefes almaya yardımcı olunur (tracheostomi).

---------- Post added 19.02.17 at 22:47 ----------

EPILEPSI (SARA)


Epilepsi (nöbetleri) beyindeki ani elektriksel aktivite artışları sonucu meydana gelen ve beynin normal işlevlerini hasara uğratan bir durumdur. Epilepsili hastalar genelde doğumsal olarak bu hastalığı taşırlar ancak bazılarında daha sonraki yıllarda (kaza sonrası gibi) gelişebilir. Epilepsi ataklarının şiddeti çok değişken olabilir. İlk kez gözlendiğinde kesinlikle bir acil servise ve nöroloji uzmanına müracaat etmek gerekir.

Epilepsi tedavisinde antikonvülzan adı verilen ilaç grubu kullanılır bunlar genelde yatıştırıcı etki gösterirler. Bunlardan en eskisi fenobatbital ve fenitoindir. Şu an için piyasada bu amaçla kullanılan çok sayıda ilaç bulunmaktadır. İlaçlarınızı kesinlikle bir nöroloji uzmanının kontrolünde kullanmanız gerekir.

Epilepsi için önerilen tedaviye yardımcı yöntemlerden birisi ketojenik diyettir. Bu diyet yüksek oranda yağ az miktarda karbohidrat ve protein ile sınırlı miktarda sıvı içerir. Bu diyet vücutta keton cisimlerinin artmasına yani ketozise neden olur. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte bu durum (ketozis) epilepsi ataklarının sıklığını ve oluşumunu azaltır. Özellikle 1-10 yaş arasındaki çocuklarda ve ilaçlarla yeterli derecede tedavi edilemeyen (ilaçlardan fayda görmeyen) hastalarda etkilidir. Yetişkinlerde ve adölesan dönemde etkin olmadığı gözlenmiştir.

Aşağıda epilepsi hastalarının tedavilerine yardımcı olabilecek bazı öneriler sunulmuştur ancak BU YÖNTEMLERDEN FAYDA GÖRSENİZ BİLE KESİNLİKLE HEKİMİNİZE DANIŞMADAN İLAÇALRINIZI BIRAKMAYI VEYA İLAÇ DOZUNU DEĞİŞTİRMEYİN.

- uyarıcı özelliğe sahip tüm alışkanlıklarınızı bırakın: tütün kahve kola çikolata gibi.

- yemeklerle birlikte hergün 3 kez 500 mg kalsiyum ve 250 mg magnezyum alın. Bunlar sinirlerin aşırı uyarılabilirliğini azaltmaya yöneliktir.

- vitamin - E alın. bu konudaki çalışmalar yetersiz olmakla birlikte fayda sağladığı hastalar bulunmaktadır. önerilen doz 40 yaş altındakiler için 400 IU / gün daha yaşlılar içinse günde 800 IU dir.

- solunum egzersizleri ve stres kontrol egzersizleri yapın.

- bu yöntemler muhtemelen ilaç kullanma gereksiniminizi ortadan kaldırmayacaktır ancak uzun sürede ilaç dozunu azaltmanıza yardımcı olacaktır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:48 ----------

FARENJIT


Farenks (Pharynx) bademciklerle ses kutusu arasında kalan kısımdır. Dolayısıyla farenjit boğaz ağrısı denilen hastalığın başka bir adıdır. Bu akut veya kronik olabilir. Akut farenjite sebep ya bir bakteri (beta-streptococcus) veya bir virüstür. Beta-Streptococcus hastalığına strep throatı adı da verilir. Kronik şekli sürekli sinüs akciğer veya ağız enfeksiyonundan olabilir ve sinüslere yayılır.

Belirtiler:

- Boğaz ağrısı

- Yutma güçlüğü

- Ateş.

Ayrıca çok alkol sigara veya kötü dumanlı hava solumak da başlıca sebepleri arasındadır.

Teşhis

Boğazınız kızarıp şişerek yutkunmayı ve bazen soluk almayı bile zorlaştırabilir. Cerahat da görülebilir. Boğazınızda yanma hissedebilirsiniz. Bu belirtiler birkaç günden fazla sürerse doktorunuza başvurun.

Doktorunuz boğazınızı muayene edecek ve enfeksiyon etkeninin bir bakteri olup olmadığını belirlemek için laboratuvara gönderilmek üzere bir kültür örneği alacaktır. Ayrıca burun ve solunum yolları enfeksiyonu gibi diğer hastalıklar yönünden de muayene edecektir.

Tedavi

Çoğunda tedavi gerekmez. Ancak bakterinin yaptığı farenjit için antibiyotik verilebilir. Virüs nedeniyle olanlarda antibiyotiğin yararı olmaz.

Bol bol dinlenmeli aspirin veya benzer bir ilaç olmalı ve günde birkaç kez ılık tuzlu suyla gargara yapmalısınız. Pastiller de rahatlatabilir.

Yumuşak yiyecekler yiyerek boğazınızı tahrişten kaçınabilirsiniz

---------- Post added 19.02.17 at 22:48 ----------

FIBROZ DISPLAZI


Bir ölçüde Paget hastalığına benzeyen fibröz displazide kemik dokusunun anormal kistik büyümesi söz konusudur. Bu hastalıkta kemik dokusu daha çok fibröz yapıdadır. Nedeni bilinmeyen bu hastalık genellikle ilk çocukluk döneminde ortaya çıkar ve birden fazla kemiği etkileyebilir. Fibröz displazinin bir tipi kızlarda erken cinsel olgunlaşma (Albright sendromu) ile birlikte görülür.

Belirtiler

- Özellikle bacağın alt bölümünde kemik ağrısı

- Yürüme zorluğu

- Nadir olarak kırıklar ve birçok kemikte şekil bozukluğu

- Çoğu kez herhangi bir belirti vermez.

Teşhis

Fibröz displazinin varlığı kemik röntgenleri ve biyopsi yapılarak kemik dokusundan alınan örneğin laboratuvarda incelenmesi ile doğrulanır.

Tedavi

Fibröz displazi tedavi edilebilen bir hastalık değildir ancak kemiklerdeki aşırı fıbröz büyüme ameliyatla çıkarılabilir. Kemik grefi de (başka bir kemikten alınan dokunun etkilenen bölgeye yerleştirilmesi) gerekli olabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:48 ----------

FITIKLAR


Çoğu kimse fıtığı ağır kaldırmanın bir neticesi olarak düşünür. Esasında fıtığın genel olarak belirli bir nedeni yoktur. Herhangi bir kimse hatta yeni doğmuş bir bebeğin bile fıtığı olabilir. Karın içi organlarımız ince bir kas örtüsüyle yerlerinde tutulurlar. Bu organlardan birinin herhangi bir kısmı bu kas örtüsünün zayıf bir yerinden dışarı çıkar ve fırlarsa veya bu kas duvarını yırtarsa fıtık oluşur.

Belirtileri

- Eğilirken veya bir şey kaldırırken rahatsızlık duymak;

- Kasıkta hassas bir kitle bulunması.

Karın bölgesini etkileyen üç tip fıtık vardır. Kasık (inguinal) uyluk (femoral) ve göbek (umblikal) fıtığı. Başka bir fıtık da hiatal fıtıktır. Bu da diyaframın yemek borusuna açılan deliğinden (midenin bir bölümünün) fırlamasıdır. Eğer sıkışan bağırsak parçasına kan gitmezse buna bağırsak düğümlenmesi denir.

Kasıkta Görülen Fıtık

Erkeklerde fıtık ekseriyetle testise uzanan sperm kordonunun karından çıkıp skrotuma (torba) girdiği yerde belli olur. Bu geçitteki (halka) bağ dokusu (dış kasık bağı) zayıflarsa bağırsağın bir bölümü buradan dışarı çıkabilir ve kasık bölgesinde bir kitle oluşturur. Bu doğrudan (direkt) kasık fıtığıdır.

Karından çıkan bir bağırsak kitlesi sperm tüpünün yolunu izleyip skrotumdan (torba derisinden) içeri girerse buna dolaylı (endirekt) kasık fıtığı denilir. Bu fıtık çok sancılı olabilir ve skrotumu şişirebilir. Bu iki tür fıtık erkeklerde görülen her 5 fıtığın dördünü oluşturur. Kadınlarda kasık fıtığı az görülür ve karından mesaneye idrar yolu geçitleri saran dokularla bir araya geldiği yerde meydana gelir.

Uyluk Fıtığı

Özellikle şişman veya hamile kadınlarda görülür ve uyluğun üst kısmındadır. Ana kan damarlarını (uyluk arteri) bacağa taşıyan kanalda oluşur. Bu fıtık ekseriyetle kasıkta görülen fıtıktan biraz aşağıdadır. Uyluk fıtığının düğümlenmesi olasılığı diğer bütün fıtıklardan daha fazladır.

Göbek Çevresi Fıtığı (Paraumilical Hernia)

Bu tür fıtığa çok daha az rastlanır. Göbeği saran karın duvarındaki zayıflık nedeniyle göbekte bir kitle meydana çıkar. Bazı yeni doğmuş bebeklerde buna benzer bir problem görülür ve ona göbek fıtığı denir. Bu türde bağırsağın bir kısmı bir kısmı kanına dönmek yerine göbek kordonunda kalmıştır.

Kesi Yeri Fıtıtı (Incisional Hernia)

Cerrahi bin müdahaleden sonra gerektiği gibi eski halini almayan bir karın duvarı fıtık yapabilir. Bu tip fıtıklar genellikle az problem yaratır. Fakat bağırsakların bir bölümü fıtıktan dışarı çıkıp rahatsızlık verebilir.

Baskı yapılarak karın duvarından geri (içeri) itilemeyen fıtıkların sıkışmış ve düğümlenmiş olması mümkündür.

Tedavi edilmezse düğümlenmiş ve sıkışmış olan kısım dolaşan taze kandan oksijen alamaz. Neticede kangren olur. Bu da hayatı tehlikeye atan ve derhal ameliyat gerektiren bir durumdur.

Tedavi

Ameliyat : Birçok fıtık için en iyi tedavi fıtığı ameliyatla karına geri itmek ve karın duvarındaki zayıf adaleyi dikmektir. Ameliyattan aşağı yukarı bir ay sonra güç gerektiren normal hareketlerinizi yapmaya başlayabilirsiniz.

Diğer Tedaviler

Korsa giymek kabul edilebilir bir fıtık tedavisi şekli değildir. Doktorunuz ameliyattan önce problemin ilerlemesini önlemek üzere korse giymenizi isteyebilir. Bu kalıcı bir çare değildir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Alt 19.02.17, 22:18
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

FOLIK ASIT EKSIKLIGI


Folik Asit Eksikliği Erkeklerde Kısırlığa mı Neden Oluyor ?

Vitamin B9 olarak da bilinen Folik asit özellikle sebzelerde portakal suyunda ve tahıllarda bulunuyor. Bugüne kadar folik asitin özellikle hamilelik döneminde bebeğin sağlıklı bir şekilde gelişimi için olan önemi üzerinde durulmakta idi.

Ancak Kaliforniyalı araştırmacılar folik asit ile ilgili yaptıkları bir çalışmanın sonucunu açıkladıklarında bu vitaminin farklı bir rolü üzerinde de durulmaya başlandı. Araştırma sonuçlarına göre erkeklerde genelde kısırlıkla birlikte olan sperm sayısı azlığı durumunda aynı zamanda folik asit (bir tipi) eksikliği de bulunduğu saptandı.

Araştırmacılardan Lynn Wallock (Oakland Araştırma Enstitüsü Çocuk Hastanesinde araştırma görevlisi) yaptığı açıklamada sonuçların erkek üreme sağlığı açısından önemli olduğunu gösterdiğini belirtti.

Ancak Kaliforniya Üniversitesi üroloji bölümü öğretim görevlilerinden Paul Turek sperm sayısının erkek üreme yeteneğinin ancak bir kısmının göstergesi olduğunu belirterek söz konusu çalışmada incelenen sperm sayısı düşük erkeklerin çoçuk yapıp ypamadıklarının incelenmediğini ve erkeğin üreme yeteneği bakımından normal olması için mutlaka normal sperm sayısına sahip olmasının gerekli olmadığını söyledi.

24 sigara içen ve 24 sigara içmeyen erkeğin incelendiği çalışmada aynı zamanda düşük folik asit seviyesinin sperm içindeki DNA bozuklukları ile de ilişkili olabileceği saptandı. Wallock bu durumun bebeklerdeki doğumsal defektlerle ve yavrunun ileri yaşlarda orataya çıkabilecek kanser hastalıkları ile de ilişkili olabileceğini söyledi. Çalışmanın tamamı Fertility & Sterility dergisinin son sayısında yayınlandı.

Wallock "Bazen sperm sayısını normal düzeyde saptayabiliriz ancak sperm içindeki DNA hasarlı olabilir. Sperm hücresi DNA içeriden bir paket taşıyıcısıdır. Taşıyıcı paketi çok iyi bir şekilde yerine ulaştırabilir ancak paket açıldığında içindeki DNA nın hasarlı olduğu ortaya çıkar" dedi. Ancak bu tespit de öncekiler gibi eleştirilere maruz kaldı.

Turek bu çalışmanın folik asit düzeyi ile doğumsal defektler arasındaki potansiyel riski ortaya koyamayacak kadar basit olduğunu belirtti ve bu çalışma ile tür spekülasyonları ortaya atmanın erken olduğunu söyledi.

Oregon Sağlık Bilimleri Üniversitesinden Peter Sutovsky bu çalışmanın gereksiz yere bazı sigara içenlerin çocuklarına kanser bulaştıracakları (geçirecekleri) korkusuna yol açabileceğini söyledi. Ve bu çalışmada sigara içenlerde sadece bir folik asit tipinin eksikliğinin saptandığının altını çizdi.

Çalışmadaki sigara içenlerin sigara içmeyenlere göre daha yüksek sperm sayılarının olduğuna dikkat çeken Sutovsky sigara içenlerin spermlerinde DNA hasarı bulunma oranının daha yüksek olmasından dolayı vücudun üretkenliği koruyabilmek için daha fazla miktarda sperm ürettiğini ortaya attı.

Bu üç araştırmacının konu üzerindeki birleştikleri ortak konu ise erkek üreme sağlığının devamı için iyi bir diyetin gerekli olduğu.

Turek kısırlık problemi olan erkeklerin iyi yemeleri iyi uyumaları streslerini azaltmaları ve vücutlarına bir mabet yeri gibi özenli davranmaları gerektiğini söyledi. "İyi üreme sağlığı iyi bir beden sağlığı ile mümkündür" dedi.

Wallock erkeklerin her gün 5-9 porsiyon sebze ve meyve yemeleri gerektiğini söyledi. 1998 yılında devletin aldığı kararla belirli yiyeceklerin foli asit ilave edilerek güçlendirildiğini ve çoğu erkeğin yeterli miktarda folik asit aldığını belirtti. Bununla birlikte folik asit ilavesinin tam etkisinin bilimediğini söyleyen bayan araştırmacı yüksek miktarda alkol alan bazı mide ve barsak rahatsızlıkları bulunan ve kanser tedavisi için antifolat ilaçlar kullanan erkeklerin besinlerdeki folik asitten yeterince faydalanamayacaklarını iave etti.

Ne Yapmalı ?

Eğer bebeğiniz olmuyorsa (erkek veya dişi olmanız farketmez) yediklerinizi gözden geçirin. Wallock bu küçük çaplı araştırmanın bile beslenme ile erkek üreme sağlığı arasında olası ilişkiler olabileceğini gösterdiğini söyledi ve folik asit yemek konusunda da aşırıya kaçmamak gerektiğini çünkü nadir de olsa aşırı folik asit tüketiminin hastalığa neden olabileceğini söyledi.

---------- Post added 19.02.17 at 22:48 ----------

GALAKTORRHEA


Normal olarak sadece doğum yaptığınızda veya 1-2 gün evvel süt salgılarsınız. Eğer bunun dışında memelerinizden süt sızarsa olağan dışı bir durumunuz var demektir; buna galaktorrhea (Yunanca gala: süt rhoia: akıntı) denir. Araştırmacılar vakaların yüzde 50 sinde sebebin bulanamadığını yüzde 25 de sebebin prolaktinma denilen bir tür hipofiz tümörü olduğunu söylemektedirler. Bu tümör genellikle selim olmasına karşın süt üretimini düzenleyen prolaktin hormonu salgılar. kalan yüzde 25te galaktorrhea çeşitli nedenlere bağlı olabilir (Örneğin hipertiroidizm belirtisi veya bir ilacın yan etkisi) Galaktorrhea ya sebep olan ilaçlar methildopa (yüksek tansiyon için kullanılan bir ilaç) phenotiazinler (bir müsekkin grubu) depresyona karşı çeşitli ilaçlar ve dekstroamfetamin içerirler.

Belirtiler

- Genellikle her iki meme başından beyazımsı veya yeşilimsi akıntı;

- Amenore ile birlikte olabilir.

Teşhis

Doktor memenizi ve (bazen kanserle birlikte görülen kanlı akıntı olmadığından emin olmak için) memeden gelen sıvıyı inceleyecektir. Tıbbi olarak tarihçeniz galaktorrheanın aldığınız bir ilacın yan etkisi olup olmadığını aydınlatır. Prolaktin seviyenizi belirlemek için kan testleri ve hipotalamus ve hipofizin CT scani (bilgisayarlı tomografi) yapılabilir.

Galaktorrhea bir hipofiz tümöründen kaynaklanmadığı takdirde sağlığınızı tehdit etmez. Bu cins tümörler yavaş gelişir ve bazıları sonunda olduğu gibi kalır. Çoğunlukla ilaçla tedavisi başarıyla sonuçlanır. Eğer başarısız olursa ameliyat veya radyoterapi kullanılabilir.

İlaç Tedavisi

Hipotiroidizm için tiroksin verilir. Hipofiz bir tümörünüz varsa veya testten galactorrhea için hiçbir izahat alınamıyorsa doktorunuz muhtemelen tümörü küçültebilmek prolatin seviyesini düşürebilmek için bromokriptin verecektir. Bromoktriptin çoğunlukla belirlenmeyen bir sebepten de olsa galaktorrhea yı tedavi eder.

Ameliyat

Büyük bir hipofiz tümöründe ameliyat gerekli olabilir. Çünkü bu tümörler yeniden gelişebilirler. Uzun süreli bir bromokriptin tedavisine veya radyoterapi ye ihtiyacınız olabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:49 ----------

GANGLION


Ganglion cildin altında beliren bir şişliktir genellikle el bileğinde olur fakat bazen ayağın üst kısmında veya bileğin (el) iç tarafında veya parmaklarda olabilir.

Belirtileri

- Bilekte bir şişkinlik

- Bu şişkinlikle birlikte ağrı özellikle bilek açıldığı veya eğildiği zaman bulunabilir fakat genelde bu şişlik ağrısızdır.

Bir mafsal veya tendon içine sızmış olan koyu bir sıvının birikmesinden meydana gelir. Genellikle dokunulduğunda esnektir ve çeşitli büyüklüklerde olabilir.

Teşhis

Bir fizik muayene yapıldıktan sonra başka sorunların varolmadığından emin olmak için bazı testler ve röntgen gerekebilir. Teşhisi doğrulamak için bazen ultrason incelemesi yararlı olur.

Esas itibariyle zararsızdır. Fakat bileğinizde veya ayağınızda bir şişlik fark ederseniz habis bir tümör gibi diğer nedenleri saf dışı bırakmak için bir doktora danışın. Eğer ganglion ağrılıysa doktorunuz ameliyat veya diğer yollarla rahatlama sağlayabilir fakat çoğu durumlarda bu zararsız küçük şişlik tedavi gerektirmez ve yaşayışınızı etkilemez.

Tedavi Ameliyat

Doktorunuz ganglionu birkaç yerden iğneyle deldikten sonra üzerine basınç uygulayarak patlatabilir veya içindekileri iğneyle çekebilir. Çoğu vakalarda ameliyat gereksiz görülür fakat gangliyon ağrılı ise ve direnaja cevap vermiyorsa cerrahi olarak çıkartılabilir

---------- Post added 19.02.17 at 22:49 ----------

GILBERT HASTALIGI


Doğumsal ve ailevi bir hastalıktır. Nadiren görülür. Hafif olan olgularda hastalığın farkına varılmaz. Mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte karaciğer hücreleri kandaki bilirubini alamamaktadır. Bazı hastalarda karaciğer içerisine giren bilirubinin ancak bir kısmı konjüge hale çevrilebilir. Bu durumda indirekt bilirubin 10 mg a kadar çıkabilir.

Hafif derecede bilirubin artışı ile seyreden bir hastalıktır. Serumda indirekt bilirubin değerlerinin arttığı gözlenir. Toplam bilirubin düzeyi 2-5 mg civarındadır.

Doğuştan olmakla birlikte 15-45 yaşlarında ve erkeklerde sık olarak görülür. Zararsız bir sarılık türüdür.

Hastalarda bilirubinin arttığı dönemlerde hafif bir halsizlik bulantı ve karın üst kısmında ağrılar meydana gelebilir. Karaciğer ve dalakta büyüme olmaz.

Karaciğer testleri ve SGOT SGPT değerleri normaldir. Karaciğer biyopsisi normaldir. Hemolitik anemi hastalığı ile karışabilir ancak kan sayımı ile kolayca ayırt edilebilir.

Hastalık şiddetlenme ve hafifleme şeklinde seyreder. Yorgunluk açlık heyacan ve üzüntülerin sarılığın ortaya çıkışında ve alevlenmesinde etkili olduğunu gösteren çalışmalar vardır.

Tedavi gerektirmez sarılık bir kaç günde kendiliğinden kaybolur. Uzun süren sarılıklarda barbitüratlar verilebilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Alt 19.02.17, 22:19
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

GLOKOM (KARASU)


Göz duvarının iç yüzeyi bir basınç altındadır. Bu durumu kabaca gözkapakları kapalıyken gözün üzerine iki parmakla basarak saptamak mümkündür. Göz doktorları özel aygıtlar yardımıyla bu basıncı kesin olarak saptayabilirler. Basıncın sürekli artmasına glokom ya da karasu adı verilir. Genellikle gözlerin ikisi birden bu hasta1ığa yakalanır. Hastalık görme sinirlerinin zedelenmesine ve görüş açısının daralmasına neden olur. Göz içindeki basıncın artması başka göz hastalıklarında da görülebilir. Fakat çoğu zaman tamamen sağ1ık1ı gözleri yakalayan bir hastalıktır ve sinirsel etkenler büyük rol oynarlar.

Belirtileri:

İki tür glokom vardır. Basit glokom krizlere neden olmaz ama görme güçlükleri hastayı doktora gitmeye zorlar. Ameliyatlar bu durumda etkili olmaz ve çoğu zaman muhtemel bir kör1üğün önüne geçilemez. iltihaplı glokomda geçici göz kararmaları gözlerin önünde renkli daireler görülmesi hafif baş ve göz ağrısı gibi belirtilerle ortaya çıkar. Şiddetli ve tek yanlı baş ağrısı göz. boş1uğunda dayanılmaz basınçlar yapar. Alında diş1erde yanaklarda zonklama ve görme güçlükleri glokom krizlerinde ortaya çıkan şikayet1erdir. Göz akları kriz sırasında kanlı ve suludur. Kornea tabakası dumanlı gözbebekleri büyük ve sabittir.

Seyri:

Glokom krizleri günlerce ya da haftalarca sürebilir. Krizler ne kadar uzun sürer ve ne kadar sık görülürse hasta1ığın iyi1eşme ~ansı da o kadar azalır. Bazen bir tek kriz kör1üğe yol açabilir. Krizler arasında tüm belirtiler sürebilir ya da iltihaplı bir durum olabilir.

Tedavi:

Erken tedavi şarttır. Eğer bir iyi1eşme olmazsa ameliyat gerekebilir. Önemle üzerinde durulması gereken konulardan biri de genel tedavidir. Heyecan ve ruhsal zorlamalardan kaçınmalı hafif giysiler giymeli giysinin yakaları boğazı sıkmamalıdır. Yere doğru eği1erek ça1ışma1ardan ağır kaldırma ve ağır eşya taşımaktan kaçınmalıdır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:50 ----------

GRIBE KARSI HAZIRLIKLI OLUN


Grip mevsimi yaklaşıyor. Özellikle aşı üreticisi firmalar tarafından grip aşısının gerekliliği üzerinde yoğun olarak durulmakla birlikte risk gruplarına ve iş gücü kaybının büyük sorunlara yol açabileceği mesleklerde çalışanlara aşı yapılmasının faydalı olacağı söylenebilir.

Bazı uzmanlara göre "öldürücü" bile olabilen gripten korunmanın tek yolu her yıl aşı olmak. Ancak aşı bir yıl öncesinin en yaygın hastalık yapan 3 grip virüsüne karşı oluşturuluyor bu nedenle tam bir koruma hiç bir zaman gerçekleşemiyor. Aşının yararlı olması için salgın başlamadan önce yapılması gerektiğini uygun başlangıç zamanının ise Eylül – Ekim ayları olduğunu belirtiyor.

Grip virüslerinin neden olduğu akut bir solunum sistemi hastalığı olan grip alt ve üst solunum yollarını tutarak genellikle ateş baş ağrısı ve halsizlik gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Bu hastalıkla geçmişte çeşitli yollarla savaşılmasına rağmen gribin henüz tam anlamıyla tedavi edilmediği bilinen bir gerçek. Halen gripten korunma yollarının başında ve en etkili yöntem olarak aşılanma geliyor.

Toplumdaki her yaştan bireyin aşılanabileceğini ancak risk grubundaki kişilerin sağlık çalışanlarınının risk grubu bakıcılarının ve aile yakınlarının aşılanmaları gerektiğine dikkat çeken uzmanlar buna karşın yumurta alerjisi olanlara grip aşısı yapılamayacağı konusunda uyardı.

Aşılama gribe bağlı ölümlerde azalmayı sağlamanın yanısıra işe ve okula devam sürelerindeki kayıpları ve ilaç harcamalarını belirgin şekilde azaltıyor. Son yıllarda grip aşısı yaptıranların sayısında hızlı bir artış gözleniyor. 1989 yılında dünyada grip aşısı yaptıranların oranının yüzde 33’den 1997’de 65.5’e yükselmesi dikkat çekiyor.

GRİP NEDİR?

Grip Influenza denilen virüsün solunum yoluyla insan vücuduna girerek özellikle sonbahar sonu kış ve ilkbahar başında salgınlara neden olduğu bir infeksiyon hastalığıdır.

Grip enfeksiyonu toplumun yüzde 1’ini etkileyen önemli bir sağlık sorunudur. Toplumun yüzde 10’undan fazlasını etkilemesi ise bir grip salgını anlamına geliyor. Grip tüm dünyada işe devamsızlığın yüzde 10’undan sorumlu enfeksiyondur.

Grip daha önceden de bilinmesine rağmen aslında 1918 yılında yol açtığı büyük salgınla gündeme oturmuş bir hastalıktır. İspanyol gribi nedeniyle 1918 yılında yaklaşık 20 milyon kişi öldü. Daha sonra da daha ufak çapta salgınlar görüldü. Örneğin 1957 yılında Asya gribi diye bilinen 1968 yılında Hong Kong gribi diye bilinen grip salgınları oldukça büyük sayıda insan topluluklarını etkiledi.

1957-1985 yılları arasında ortaya çıkan 16 salgının her birinde ABD’de 10 bin-40 bin arasında ölüm vakası kaydedilmiştir.

NASIL BULAŞIR?

Grip de nezle gibi hasta kişilerin bulunduğu ortamlarda hapşırma ve öksürme yoluyla ve virüs bulaşmış ellerle temas (örn.tokalaşma) sonrasında kolaylıkla bulaşır.

Enfekte olanlar enfeksiyon başlamadan 2 gün öncesinden başlayarak semptomlar başladıktan 7 gün sonrasında kadar virüs yayarlar. Bu süre içinde duyarlı kişiler için enfekte olma riski yüksektir. Dünya nüfusunun tahmini olarak yüzde 10’u ila yüzde 20’si her yıl gribe yakalanmaktadır.

RİSK GRUPLARI

Küçük çocuklar ve 65 yaşından büyük olan kişiler en önemli risk grubunu oluşturmaktadır.

Bunların dışında uzmanlar özellikle;

*Şeker hastaları

*Astım ve kronik akciğer hastalığı olanlar

*Transplantasyonlu organ nakli yapılmış hastalar

*Böbrek hastaları

*Bakımevlerinde ve huzurevlerinde kalanlar

*Bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi gören kişiler

*Anne adayları (gebeliğin 3. ayından sonra)

*6 aylık veya daha büyük bebeklere de grip aşısı yaptırılması gerektiğini kaydediyorlar.

Yapılan analizler sonucunda Türkiye’de bu gruptaki hasta sayısının 10 milyon olduğu belirlenmiştir.

GRİP HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?

*Ateş

*Titreme

*Baş sırt kol ve bacaklarda ağrı

*Boğaz ağrısı ve kuru öksürük

*Halsizlik

*İştah kaybı

*Kas ve eklem ağrısı

*Bulantı

*Gözlerde yanma

*Burun aktıntısı

Grip solunum hastalığı veya diğer kronik rahatsızlığı olanlarda çok ciddi durumlara yol açabilir.

GRİP BAŞKA HASTALIKLARA NEDEN OLABİLİR Mİ?

Bütün üst solunum yollarında infeksiyonlara neden olan virüsler gibi influenza yani grip etkeni olan virüsler sadece gribal infeksiyon tablosuyla sınırlı kalmaz;

*Farenjit

*Larenjit

*Sinüzit

*Orta kulak iltihabı da yapabilir.

Sağlıklı insanlarda grip 1 hafta içerisinde kendiliğinden iyileşir. Ancak bazı kişilerde örneğin kronik hasatalık nedeniyle vücut direnci zayıf durumda olanlarda kalp-akciğer hastalığı olanlarda yaşlılarda şeker hastalarında pnömoni (zatürre) meningoensefalit (beyin iltihabı) miyokardit (kalp kası iltihabı) gibi ciddi ve ağır seyredip ölümle sonuçlanabilecek hastalıklar görülebilir.

GRİBİN EKONOMİK VE SOYAL SONUÇLARI

*Üretkenliğin kaybedilmesi ile ortaya çıkan işgücü kaybı

*Küçük çocukların anne ve babalarından çocuklara geçebilecek enfeksiyon riski

*Çalışanların işlerine gidememelerinden kaynaklanan ekonomik maliyetler

*Yalnız yaşayan çocuklu kadınların hem işlerinden kalmaları hem de çocuklarının karşı karşıya kaldıkları riskler

KORUNMA YOLLARI

Gripten korunmanın en başta gelen yöntemi grip aşılarıdır. Grip aşısı özellikle hastalığa yakalanma ve sonrasında oluşabilecek hastalıklar yönünden risk taşıyan Yüksek Risk Grubu dediğimiz kişilere faydalıdır.

Her yıl Eylül sonu - Ekim aylarında tek doz şeklinde yapılmalıdır. Aşı ile koruyuculuk sağlıklı kişilerde %80 lere varmaktadır; yaş ilerledikçe koruyuculuk %50 - 60 lara inmekle birlikte hastalığın hafif geçirilmesi sağlanmaktadır.

Aşı uygulaması erişkinlerde omuz kası içine veya cilt altına 2 yaşın altındaki çocuklarda uyluğun ön-yan kısmına bir sağlık görevlisi tarafından yapılmalıdır. Her sene aşı içeriği değiştiğinden kişi o sene üretilen aşı ile aşılanmalıdır. Bu şekilde yapılan aşı 1 yıl kadar gripten koruma sağlar. Aşı embriyonlu yumurta kesesinden elde edilmektedir; bu nedenle yumurta allerjisi olanlar kullanmamalıdır.

---------- Post added 19.02.17 at 22:50 ----------

GRIP ve NEZLE


Grip mi yoksa nezle mi oldugunuzu nasil anlarsiniz ?|iki hastalik arasindaki farklar ve korunma yollari aSagida belirtilmiStir:|Grip:|Grip ve nezle ayni yollardan kiSiden kiSiye geçer. Hastalarin öksurup aksirmasindan havaya mikroplu su damlaciklari dagilir ve bunlar diger kiSilere solunum yoluyla geçer. Ancak grip nezleden daha yaygindir. Bazi kiSilerde özellikle 65 yaSin ustunde olanlarda zaturree gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp hastalarinda ölume neden olabilir.|Belirtileri:|Grip ateS titreme kaslarda agri agizda ve bogazda kuruluk baS agrisi öksuruk ve yataktan kalkamayacak derecede bitkinlik ve uyuma hissi ile kendini gösterebilir. Bazi kiSilerde kusma görulebilir. Genellikle 7-10 gun surer.|Korunma Yollari:|Grip bir çogumuzu ciddi olarak etkilemese bile bazi kiSiler için hastalik tehlikelidir ve bu kiSilerin her yil gribe karSi aSi olmalari gerekir. Bunlar arasinda: - 65 yaSin uzerinde olan kiSiler - Astim dahil kronik akciger hastalari - Kalp ve böbrek hastalari ve - BagiSiklik sistemini zayiflatan ilaçlari kullanan hastalari sayabiliriz. Her zaman kendinizi saglikli hissetseniz bile eger risk grubu içinde iseniz doktorunuzdan size aSi yapmasini rica etmelisiniz. ASi size grip mevsimi baSlamadan önce bagiSiklik sisteminizi takviye etmeniz için olanak verecektir. Grip aSisi yaSli kiSilerle veya bagiSiklik sistemi zayiflamiS kiSilerle ilgilenen saglik görevlileri için de tavsiye edilir. Grip aSisi gebe kadinlar ve yumurtaya alerjisi olan kiSiler için uygun degildir. Gribi önlemenin diger yolari arasinda gripli kiSilerden uzak durmak öksurenlerin ve aksiranlarin bulundugu kalabalik yerlere gitmemek ve bulunmamaktir. Bazen mikroplar vucudumuza ellerimizden geçtiginden ellerimizi sik sik yikamak faydali olabilir. Olabildiginiz kadar saglikli olmaya çaliSin sigara içmeyin (sigara içenler nezle ve gribe daha çok yakalanirlar) yeterince dinlenin ve bol bol sebze meyve yiyin.|Grip Olunca:|AteSiniz normal duzeyine inip bu seviyede yaklaSik 48 saat kalincaya kadar yataktan çikmayin. Yatak istirahati vucudunuzun virusle savaSmasina yardimci olur. Bol bol sivi Seyler için. AteS için aspirin veya parol gibi ilaçlar kullanilabilir ancak çocuklarda aspirin kullanmayin. Belirtiler kötuleSirse (örnegin nefes almakta guçluk öksururken sarimsi veya yeSilimsi balgam Siddetli baS agrisi aSiri su kaybi gibi) veya riskli grupta iseniz mutlaka doktora gidin.|Nezle|cocuklar yilda ortalama 10 defa buyukler ise 2-3 defa nezleye yakalanirlar. Hastaligin en kötu belirtileri 2-3 gun surer. Belirtiler arasinda hafif ateS baS agrisi burun akmasi ve aksirma sayilabilir. onlem ve tedavi gripte oldugu gibidir. Ancak nezlenin aSisi yoktur ve genelde hastalara yatak istirahati gerekmez. Gripte oldugu gibi nezleye tutuldugunuz zaman da baSkalarindan uzak kalarak hastaligin onlara bulaSmasini engellemelisiniz.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Alt 19.02.17, 22:20
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

GRIPTEN KORUNMANIN YOLLARI


Kış insanların en çok gribe yakalandığı mevsimdir. Belirtiler tanıdıktır ilk olarak boğazda bir karıncalanma ardından hapşırık gelir; nihayet burun akmaya başlar. Bunlara bir de baş eklem ve boğaz ağrıları öksürük eklenir ve ateş çıkar. Teşhis: grip. Çoğu zaman buna yol açan zayıf bir bağışıklık sistemidir. Soğuk algınlığına neden olan yaklaşık 200 çeşit virüse karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek gerekir.

Soğuk duş

Her sabah soğuk bir duş özellikle burun - gırtlak bölümünde kan dolaşımını düzenler ve saldırgan virüslere karşı iyi bir savunma oluşturur.

Sauna

Saunada terledikten sonra soğuk suyla dolu bir küvete girmek çok önemli. Soğuk suyun uyarıcılığı damarları hareketlendirir metabolizmayı düzenler ve bedenin serbest radikallere karşı savunma gücünü çoğaltır.

Ayaklara dönüşümlü sıcak - soğuk su banyosu

Her iki ayağınızı yaklaşık 12 derece soğukluktaki suya daldırın bir kaç dakika sonra 40 derece sıcaklıktaki suya sokun. Bir kaç defa tekrar edin. Burada dikkat edeceğiniz nokta daima soğuk suyla bitirmeniz. Bu uygulama ağız ve gırtlak bölümündeki mukozanın sıcaklığının bir derece yükselmesini sağlar. Bu bir derecelik fark ise hastalığa yol açan virüsleri anında öldürür.

Dayanıklılığı arttırıcı egzersizler

Bisiklete binmek veya yürüyüşe çıkmak (en azından haftada iki defa) vejetatif sinir sisteminin düzenleme yeteneğini artırır. Ayrıca vücudun serbest radikallerden korunma mekanizmasını güçlendirir.

Doğru beslenme

Sağlıklı ve vitamin açısından zengin besinler yemelisiniz. A vitamini (süt balık) C (narenciye) ve E (bitkisel yağlar bakliyat) antioksidan özelliklere sahip besinlerdir. Soğan ve sarımsak grip virüslerini öldüren bitkisel yağları içerir.

Diş etini fırçalamak

Dişlerinizle beraber diş etinizi damak ve dilinizi de fırçalamayı unutmayın. Bu işlem mukozanın virüslere karşı dayanıklılığını artırır. Bağışıklık sistemini güçlendiren bir diğer etmen de soğuk suyla yapılan gargara.

Doğru giysiler

Bir tek kalın giysi yerine bir kaç tane ince giysiyi üstüste giymek daha iyidir. Ayakların üşümesini engellemek için saf yün çoraplar ve sağlam kalın ayakkabılar kullanılmalı.

Oda sıcaklığı

Odayı aşırı ısıtmayıp devamlı havalandırın. En iyisi bir kaç damla bitki özlü yağ (ör.nane yağı) damlatılmış nemli bezleri ısıtma cihazınızın üzerine serin.

Kış uykusu

Soğuk mevsimlerde vücudun enerji ihtiyacı artar. Bu nedenle daha uzun süre dinlenmek gerekir. Yani yeterince uyumak çok önemlidir.

Güneşe çıkın

Fırsatını buldukça güneşe çıkın. Doğal ultraviyole ışınları bedenin savunma mekanizmasını uyarır. Böylece kemik oluşumu ve kalsiyum dolaşımı için önemli olan D vitamini üretimi artar. Güneş ışığı ayrıca kış depresyonlarına yol açan "üzüntü" hormonu Melatonin in üretimini azaltır

---------- Post added 19.02.17 at 22:51 ----------

GUATR


Latince boğaz anlamında olan guttur kelimesinden gelen guatr terimi çeşitli birçok durumu belirtmek için kullanılır. Aslında guatr sadece tiroid bezinin büyümesini belirtir. Bu büyüme az. küçük lokalize bir şişkinlik şeklinde veya her iki lobun daha genel bir şişkinliği şeklinde olabilir.

Büyüyen tiroid bezi hormonunu normal normalin altında veya aşırı ölçüde salgılayabilir. Nadir durumlarda büyüme nefes borusunun çevresini sararak nefes borusunun daralmasına yol açar. Bu büyüme yutkunmayı zorlaştırabilir. şaşırtıcı olan şey genelde guatrların fazla rahatsızlık vermemesidir. Kişinin boğazında bir basınç veya şişkinlik hissi duyulduğu çoğu vakalarda rahatsızlık duygusal gerginlikten kaynaklanmaktadır.

Geçmişte guatrın en sık görülen nedeni toprağın iyot yönünden yetersiz olduğu bölgelerde beslenmedeki iyot eksikliğiydi. İyotlu tuz piyasaya çıktıktan sonra guatr çok daha nadir görülür oldu hem de şimdi yiyeceklerimiz öyledir ki insan iyotlu tuz kullanmasa bile iyot eksikliği olma ihtimali pek yoktur. Dünyanın başka yerlerinde eksiklikleri pek de az rastlanan bir durum olmasa da Amerika Birleşik Devletleri nde iyot takviyesi almak gereksiz ve dolayısıyla arzu edilmeyen bir şeydir.

Basit Guatr

Basit guatrın özelliği tiroid bezinin yumuşak ve yaygın şekilde büyümesidir. En yaygın olduğu dönemler hamilelik ve buluğ çağıdır şayet basit guatr estetik problemi yaratacak kadar büyükse küçültmek için tiroid hormonu verilebilir

Graves Hastalığı

Graves hastalığı genellikle tiroid bezinde hafif fakat genel bir şişme meydana getirir. Bu tiroid bezinin 1 aşırı derecede uyarılmasının sonucudur. Bazen bezin kendisi de büyüyebilir.

Adenomlu Guatr

Adenomlar kendilerini bezin geri kalan kısmından bir duvar gibi ayıran az çok normal tiroid dokusu büyümeleridir. çok sık rastlanmayan bir durum olarak bir veya daha fazla adenom aşırı miktarlarda tiroid hormonu üretir ve bunun sonucunda hipertiroidizm ortaya çıkar. Bazen de ender olarak bir adenom nefes borusunu kısmen tıkar ve bu durum yüzeysel olarak astımı andıran bir nefes alma zorluğu doğurabilir

Tiroid Kanseri

Çoğu tiroid kanserleri yavaş gelişir. Bunlar boyundan radyasyon tedavisi görmüş olan kimselerde bir ölçüde daha sık görülme eğilimi gösterirler. Sık görülen tipleri papiler ve folüküler tiplerdir. Papiler tipi boyundaki lenf bezlerine yayılma (sıçrama) eğilimi gösterir. Folüküler tipi akciğerlere ve vücudun daha uzak yerlerine atlayabilir.

Tiroid kanseri gelişirken başlangıçta tiroid bezinde küçük bir şişkinliktir ve bir adenomdan kolayca ayırt edilemeyebilir.

Kanserli olduğundan şüphelenilen şişkinlikten iğneyle doku alınıp mikroskop altında incelenir. Bu test her zaman şişkinliği kanserli olup olmadığı konusunda net bir cevap sağlamazsa da alınan sonuç şişkinliği cerrahi olarak çıkartılmasında yol göstermeye yeterli olur.

Ameliyatta şişkinliğin habis olduğu ortaya çıkarsa. (patalog cerraha çıkartılan şişkinliğin habis olup olmadığını birkaç dakika içinde söyleyebilir) cerrah tiroid bezinin büyük bölümünü çıkartacaktır. Belirli şartlar altında ameliyattan sonra cerrahi tedaviyi desteklemek için radyoaktif iyot verilebilir ilaç olarak tiroid hormonu vermenin de geri kalan kanser hücrelerinin büyümesini geciktirdiği düşünülmektedir.

Tiroid Bezinin Medüler Kanseri

Bu az görülen bir tiroid kanseri çeşididir. Bu kanserin hücreleri Kalsitonin denen bir hormon salgılar ve kanserin ilerlemesi kandaki Kalsitonin konsantrasyonunu ölçülmesi yoluyla izlenebilir. Medüler karsinom sıklıkla aynı ailenin üyeleri arasında ortaya çıkar ve buna tutulan kişide aynı zamanda feokroma sitoma da bulunabilir.

Lenfositik Tiroidit

Bu tip guatra bazen Hashimoto hastalığı denir; bu isim hastalığı tarif eden Japon pataloğun adıdır. Bu durumda anormal bir antikor tiroidin normal fonksiyonunu kaybetmesine neden olur. Bu etki hipotiroidizme yol açar. Genelde bez orta derecede büyümüştür ve doku olarak oldukça esnek lastik gibidir.

Genellikle tiroid hormonu tedavisi bezin küçülmesini sağlar; öyle ki ameliyata gerek kalmaz. Bu bütün tiroid bozuklukları içinde en çok görülebilir. Antikoru tespit etmek için yapılan kan testi teşhise yardımcı olur ve yapılacak tiroid iğne biyopsisi genellikle bunu teyid edecektir.

Subakut Tiroidit

Bu yutkunma ile artan bir tiroid ağrısına yol açan az görülen bir durumdur. Tiroid bezi hafifçe büyümüş olup çok hassastır. Sedimantasyon hızı testi denen özel bir test yapılabilir. Subakut tiroidit durumunda sedimantasyon hızı çok yüksek tiroid hormonu değerleri düşük veya yüksek olabilir.

Tiroid genellikle birkaç ay içinde normale döner. Çoğu zaman aspirin belirtiler düzeltebilir yalnız doktorunuz eğer belirtileri daha belirgin hale gelirse kortikostiroid ilaçlar verebilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:51 ----------

GUILLAIN-BARRE SENDROMU


Guillain Barre sendromu akut bir sendrom olup periferik sinirlerin tümü ya da bir bölümü üzerinde ciddi hasara yol açar. Hastalık sinir liflerini kaplayan miyelin tabakasının iltihaplanması ve tahrip olmasından kaynaklanır.

Belirtiler

- Ayak veya el parmaklarına yayılan uyuşmalar ve karıncalanma;

- Kas zafiyeti

- Yaygın karıncalanma ve uyuşma;

- Solunum zorlukları.

Guillain-Barre sendromunun nedeni belli değildir ancak vakaların üçte ikisinde viral bir enfeksiyondan sonra ortaya çıktığı görülür. Bu viral enfeksiyon Epstein-Barr virüsünde olduğu gibi bir tür herpes olabileceği gibi grip nezle veya diğer basit enfeksiyonlardan sonra da ortaya çıkabilir. Bu sendrom ayrıca Hodgkin hastalığı gibi diğer rahatsızlıklarla da beraber görülebilir.

Tüm vakaların yüzde beş ile onu bir ameliyat sonrası ortaya çıkmaktadır. Kısa bir süre için Guillain-Barre sendromuna bir aşının neden olduğu düşünülmüştü. 1976-1977 yıllarında yaygın bir grip aşısı kampanyasından sonra bu kanıya varılmıştı. Ancak yürütülen araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya koymuştu. Belirtiler neden olan iltihaplanmadan birkaç gün ile bir-iki hafta veya bir ameliyattan bir veya dört hafta sonra görülebilir. El ve ayak parmaklarında karıncalanmanın ardından genel bir kas zafiyeti oluşabilir. Bu zafiyet hissi giderek bacaklardan kollara ve yüze yayılır. ciddi vakalarda zafiyet felce dönüşebilir ve solunum kasları etkilenebilir. Göz yüz konuşma çiğneme ve yutkunma ile ilgili kaslara da yayılabilir.

En ağır şeklinde Guillain-Barre sendromu acil tıbbi müdahale ve hastanenin yoğun bakım servisine kaldırılmayı gerektirebilir. Bu rahatsızlığı olan kişilerin bazıları hastalığın bir aşamasında solunum yardımına gereksinim duyarlar.

Genelde iyileşme birkaç ay süren bir devre sonrasında gelir. Ciddi şekilde etkilenmişseniz uzun süren rehabilitasyon dönemine gereksinim vardır. Tüm vakaların yaklaşık yüzde onunda geçmeyen bir sakatlık kalır. Ölüm oranı yüzde üç ile dört arasında değişir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:51 ----------

GUT HASTALIGI


Hastalığın diğer isimleri: podagra damla hastalığı nikris.

Pürin adı verilen ve bir madde ile ilgili meydana gelen sorunlar nedeni ile gelişen bir hastalıktır.

Metabolik ve renal adı verilen iki tip gut hastalığı vardır. Metabolik olarak adlandırılanda; pürinli maddelerin fazla yapımı renal tipinde ise pürinli maddelerin böbreklerden yetersiz düzeyde atılması söz konusudur.

Her iki durumda da vücutta artan pürin maddesi sonunda ürik asite (ürat) dönüşür ve vücutta ürat miktarı artar. Kanda artan ürat eklemlerde deride eklem kılıflarında ve kulak kepçesinde birikir. Bunlara tofus adı verilir.

Hastaların %90 ından fazlası erkektir. Ayrıca yaş ilerledikçe kandaki ürik asit miktarı artar.

Zamanla beyin ve böbrek damarlarında sertleşme ve darlık meydana gelebilir. Gut hastalarında böbrek taşı gelişimi sıktır.

Gut hastalığının tanısının konulabilmesi için; dokularda ürat kristalleri birikmeli ve en az bir eklemde artrit meydana gelmesi gerekir. Yani kanda ürik asit miktarının artması tek başına gut hastalığı tanısı koydurmaz. Hastalık akut ataklarla seyreder.

Ailevi bir durum söz konusudur. Aşırı beslenme ve alkol bu hastalığın gelişmesine katkıda bulunur.

İlk ortaya çıkışı ve ilk gut atağı genelde ayak başparmağının ilk ekleminde ortaya çıkar. Eklem şiş üzerindeki deri kırmızı-leylak rengi karışımı ve son derece ağrılıdır.

Atakların tedavisi

Hasta yatak istirahatine alınır ve kolşisin antiinflamatuvar kortikosteroid grubu ilaçlar kullanılır.

Ataklar arasında yapılacak tedavi

Gut krizi tedavi edildikten sonra; soğuk ve rutubetten korunulur günde 2-3 litre su içilir ve kilo vermeye çalışılır.

Diyet: Bol miktarda pürin içeren sakatatlar konserve balıklar ve diğer deniz ürünleri et suları alınmamalıdır. Diğer beyaz etler ve sığır eti az miktarda alınabilir.Alkol kesinlike zararlıdır. Çay kahve ve kakaoda az miktarda pürin bulunur bunlar az miktarda alınabilir. Baklagiller de bol miktarda pürin içerir bu nedenle alınmaz. Pirinç alınabilir tereyağında pürin yoktur.

Ürik asit yapımını azaltan ilaçlar kullanılır: allopürinol.

Ürik asit atılımını arttıran ilaçlar kullanılır: probenesid sulfinpirazon.

Ürik asit normal değerleri:

Erkeklerde : 2.5 - 8.0 mg / dL

Kadınlarda : 1.5 - 6.0 mg / dL

---------- Post added 19.02.17 at 22:51 ----------

HALLUKS VALGUS


Ayak başparmağı diğer parmağın üstüne bindiğinde bunyon oluşur. Bu durum halluks valgus (Latincede çarpık anlamına gelen valgus ve ayak başparmağı anlamına gelen halluks sözcüklerinden gelir) denilen kalıtımsal bir özelliğin sonucudur ve ayakta şekil bozukluğu-na neden olur. Ayak başparmağının ayağa birleştiği bölüm ayağın normal profilinin dışına taşarak bunyon denilen çıkıntıyı yapar. Bunyon sürekli sürtünmeye maruz kaldığı için bu bölgedeki deri zamanla kalınlaşır.

Belirtiler

- Ayak başparmağının ayağa birleştiği bölümde kemiksi bir çıkıntı

- Ağrı ve hareket kısıtlılığı da olaya eşlik eder

Bu hafif ancak yaygın sorun kadınlarda daha sık görülür. Bazı kişiler genetik olarak bunyona eğilimli olsa da daha çok yüksek topuklu ve sivri burunlu dar ayakkabıların giyilmesi sonucu oluşur.

Teşhis

Doktorunuz teşhisi doğrulamak için birkaç açıdan röntgen çektirebilir.

Bunyon genellikle hafif bir rahatsızlığa neden olur. Bununla birlikte bunyona bursit ya da osteoartrit eşlik ederse ağrı ve eklemde katılık oluşabilir. Bunyon ayağınıza uygun ayakkabı bulmanızı zorlaştırabilir ve uygun ayakkabıların dış görünüşü de hoşunuza gitmeyebilir. Eğer ağrınız olursa doktorunuza başvurun.

Tedavi

Ayağınıza iyi uyan ayakkabıların kullanımı çoğu kez en iyi çaredir ve bunyonun yarattığı rahatsızlığı önleyebilir. Eğer bursit gelişirse eski bir ayakkabının bunyonun üstüne gelen bölümünde açılacak bir delik rahatlama sağlayacaktır.

Bunyonun üstüne konacak yumuşak bir yastıkçık yararlı olabilir. Bazı nadir durumlarda fazla kemik dokusunu çıkartmak ve kemiğe eski biçimini vermek için ameliyat yapılabilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #27  
Alt 19.02.17, 22:22
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

HAREKETSIZLIGIN BEDENSEL ETKILERI


Hareketsizliğin insan organizması üzerinde olumsuz etkiler meydana getirdiği çok eski dönemlerden beri bilinmektedir. Beden hareketliliğini azaltan bir hastalık yaralanma veya belirli bir neden olmadan insanların sedanter yaşam tarzını seçmeleri sonucunda organizmanın pek çok fonksiyonunda gerilemeler ortaya çıkmaktadır. 1960 lı yıllarda başlayan uzay hekimliği çalışmaları çerçevesinde uzun süreli uzay yolculukları sırasında insanların karşılaşacakları yerçekimsiz ve hareketsiz yaşam koşullarında organizmada oluşan değişiklikler ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu çalışmaların paralelinde tüm dünyada hareket azlığının kardiovasküler risk faktörlerinden biri olarak kabul edilmesiyle birlikte konuya ilgi artmış ve çalışmalar hızlandırılmıştır.

Hareketsizliğin olumsuz yöndeki etkileri başlıca 4 grup insan üzerinde incelenmiştir:

1.Hastalık ya da yaralanma sonucu uzun süre yatak istirahati yapan kişiler

2.Çeşitli paralitik (felç) durumlar nedeniyle nöromüsküler (sinir-kas iletimi) aktivitesi önemli ölçüde kısıtlanan hastalar

3.Yerçekimi etkisini azaltan oturma yatma gibi değişik pozisyonlarda uzun süre kalan kişiler

4.Uzay yolculuklarında ve uzun süreli su altı çalışmalarında yer çekimsiz ortamda bulunanlar.

Sayılan bu inaktivite tiplerinin her biri kısa süre içinde gizli fizyolojik değişikliklere yol açabilmektedir.

Ortostatizm gibi belirgin klinik tablolar 5-7 gün içinde ortaya çıkabildikleri halde ankiloz veya böbrek taşı gibi komplikasyonlar ancak bir kaç ay sonra görülebilirler.

Hareketsizliğin mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla fizik kapasiteyle ilgili bazı kavramları hatırlatmakta yarar var:

1.Fonksiyonel kapasite : Zorlu bir çaba sırasında varılan maksimum metabolik değeri ifade eder.

2.Fizyolojik maksimum potansiyel : Aynı kişinin sistemli bir antreman programından sonra varabildiği maksimum metabolik değerdir.

3.Fonksiyonel rezerv : Fonksiyonel kapasite ile fizyolojik maksimum potansiyonel arasındaki farktır.

Hareketin daha da azalması örneğin kesin yatak istirahati halinde fonksiyonel kapasite iyice azalır. Daha sonraki dönemde bu durumdaki bir kişiye birden bire aşırı fizik aktivite programı verilirse fonksiyonel kapasitede iyileşme sağlanamaz. Kişinin önceki fonksiyonel kapasitesi ve rezervi dikkate alınarak yavaş yavaş artan yoğunlukta bir egzersiz programı verilerek durumu düzeltilmeye çalışılır.

Düzenli fizik egzersizler yapan kişinin fonksiyonel kapasiteleri fizyolojik maksimum potansiyel düzeyine çok yakın olduğu halde sedanter kişilerde fonksiyonel kapasite düşüklüğü çok belirgindir. Fonksiyonel rezerv önemli ölçüde azalmıştır.

Uzun süreli hareketsizliğin sistemler üzerindeki etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz Merkez Sinir Sistemi Duygusal algılamada azalma olması nedeniyle bazı duyu bozuklukları gelişebilir parestezi ve ağrı eşiğinde düşmeler görülür.

İstirahat sırasında kaslarda kasılmalar yapılmadığı taktirde motor verimlilikte azalmalar belirir. Özellikle felçli hastalar durumun çok belirgin örneğidir.

Sedanter kişilerde otonom sinir sistemi oldukça dengesizdir. Düşük veya aşırı aktivite şeklinde fonksiyonel bozukluklar saptanabilir. Bu dengesizlik kardiovasküler sistemin çalışmasını da olumsuz yönde etkiler.

Aktivite azlığı kişilerde anksiyete ve depresyon gibi ruhsal sorunların gelişmesine de zemin hazırlar.

- Hareket Sistemi: Hareket azlığının uzun zaman sürecinde en belirgin etkileri hareket sistemini oluşturan elamanlardan ortaya çıkar.

En önemli belirtiler kas ve kemik dokularında görülen değişikliklerdir.

Hareket azlığıyla birlikte kas gücü azalmaya başlar. Örneğin hiç bir fiziksel rahatsızlığı olmayan bir kişinin bir haftalık kesin yatak istirahatinden sonra eldeki kavrama gücü % 20 oranında azalır. Kas gücündeki bu azalmaya parelel olarak kişinin dayanıklılığında da azalma olur. Diğer taraftan hareketsiz kaslarda kısa süre içinde atrofi (kas kaybı) gelişir. Atrofinin derecesi hareketsizliğin süresine bağlıdır.

Atrofi güç kaybı ve duyarlılığın azalması sonucu hareketlerin koordinasyonunda yetersizlik ortaya çıkar. Bu durum hem alt hem de üst uzuvlarda görülür ve günlük yaşamda beceri isteyen aktivitelerin yapılmasında veya sportif aktivitelerin yapılışı sırasında eksiklik ortaya çıkar.

- İskelet Sistemi: Hareketsizliğin en olumsuz etkilerinden biri kemik dokusunda ortaya çıkan osteoporozdur. Bilindiği gibi kemik yapımının düzenli olabilmesi ve kemik kitlesinin yenilenebilmesi için tendonların (bağlar) çekme fonksiyonu ile oluşan gerilmelere ve ayak ta durma sırasındaki yer çekimi kuvvetine gereksinim vardır. Hareket azaldığı durumlarda ise kemiğin organik ve inorganik elemanlarındaki kayıplar sonucunda kemik kitlesi azalmaya başlar kemikteki kalsiyumun mobilize olmasıyla geçici bir hiperkalsemi (kan kalsiyum seviyesinin artışı) ve yumuşak doku içinde ektopik kalsifikasyonlar (kemikleşmeler) gelişebilir. Sonuçta kemiklerin kırılganlığı artar ve kendiliğinden yada minör travmalarla kırılma olasılığı ortaya çıkar.

Kemik dokusunun yanı sıra eklemlerde aktif ve pasif hareketlerin azlığına bağlı sertlikler gelişir ve eklem hareket açıklığı azalmaya başlar. Başlangıçta geri dönüşebilir nitelikte olan sertleşme hareketsizliğin uzun sürmesi halinde kemiksel nitelik kazanır ve geri dönüşümü mümkün olmayan eklem hasarları ortaya çıkar.

- Kardiovasküler Sistem: Uzun süre hareketsizlik sonucunda kardiovasküler sistem büyük zarar görür ve bazal koşulların üzerindeki metabolik gereksinimleri karşılayamaz duruma gelir.

Kardiovasküler sistemdeki gerilemenin en belirgin göstergesi maksimum oksijen tüketiminin (Max V02) azalmasıdır.

10 günlük yatak istirahatından sonra tamamen sağlıklı ve genç kişilerde dahi Max V02 nin % 20 oranında kalp atım hacminin ise % 10 oranında azaldığı gösterilmiştir. Bir kaç günlük istirahatten sonra dahi aynı şiddetteki egzersize verilen nabız yanıtında artma olmaktadır.

Kardiovasküler sistemle ilgili bir diğer olumsuz gelişme kan basıncıyla ilgilidir. Uzun süre istirahatlarden sonra ortostatizm denilen durum gelişmekte ve kan basıncı dengesi bozulmakta ve kişi ayağa kalktığında ani tansiyon düşüklüğü olmaktadır.

Toplar damarlar üzerindeki kasların pompalayıcı etkilerinin azalması sonucu venöz yatakta birikmeler olmakta ve tromboflebit gelişebilmektedir.

Pıhtılaşma mekanizmasındaki değişiklikler trombosit kümeleşmesindeki artış tromboflebit gelişmesine yardımcı olmaktadır.

- Solunum Sistemi: Hareketsizliğe bağlı olarak solunum sistemi ile ilgili hemen tüm parametrelerde gerileme olur ve sonunda kısıtlayıcı tip solunum bozukluğu tablosu ortaya çıkar.

Sağlıklı kişilerde solunum parametrelerinde önemli bir düşme görülmemesine karşın istirahat süresinin uzaması durumunda örneğin felçli hastalarda solunum kapasitesi ve fonksiyonel solunum kapasitesinde % 25-50 oranında azalmalar olur. Sınırlayıcı tarzdaki gelişmeler ve yatay pozisyonun akciğer dolaşımı üzerindeki etkisi sonucu solunum-kanlanma oranında önemli bozukluklar ortaya çıkar.

Ayrıca mukus temizleme fonksiyonlardaki azalmaya bağlı olarak solunum sisteminde mukus birikmeye başlar. Bu koşullar altında öksürük mekanizması bozulur. Karın kaslarındaki zayıflık durumu daha da kötüleştirir ve basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunda ciddi akciğer rahatsızlıkları gelişir.

- Sindirim Sistemi: Hareket azlığı sindirim sistemindeki aktivitelerin azalmasına yol açar. Bu azalma hem içeriğin ilerletilmesinde hem de salgılama fonksiyonlarında olur. Sonuçta bir taraftan iştah kaybı gelişirken diğer taraftan bağırsak hareketlerindeki azalma nedeniyle kabızlık görülür.

- Endokrin (hormonlar) ve Böbrek (renal) Sistemler: Endokrin sistemin diğer sistemlerle karşılıklı etkileşmesi sonucu önemli metabolik ve renal değişiklikler görülür.

Vücudun uzun süre yatay pozisyonda kalması nedeniyle hücre dışındaki sıvılar kılcal damar yatağının venöz (toplar damar) kısmına geçer ve kirli kanın kalbe dönüşünde artma olur. Sonuç olarak sağ atriumun (kalp kulakçığı) hacim sensörlerinde bir uyarılmayla birlikte antidiüretik hormonda azalma ortaya çıkar ve idrar çıkışı artar.

Hareketsizliğin etkisiyle sodyum ve kalsiyum atılımı da artar.

İdrarla fazla kalsiyum atımı üriner yolda tıkanma ve enfeksiyon faktörlerinin etkisiyle hareketsiz kişilerde idrar yollarında taşlar oluşmaya başlar.

- Deri: Uzun süreli hareketsizlik deri ve deri üzerindeki oluşumları da olumsuz yönde etkilenir.

Deri altındaki yağ dokusundaki incelme ve deri gerginliğinin bozulması nedeniyle basınç yaraları gelişebilir. Aynı vücut bölgelerin sürekli olarak basınç altında kalmaları ve bu bölgedeki basıncın kılcal damar basıncın üzerine çıkması yara oluşumunu kolaylaştıran dış etkenlerin başında gelir.

Saydığımız tüm bu olumsuz gelişmeler hareketsizliğe bağlı problemlerin yalnızca bir kısmıdır.

Hareketsizliğin uzun sürdüğü durumlarda olumsuz gelişmelerden etkilenen doku ve sistemler durmadan artar ve bir noktada yaşamı tehdit eder duruma gelebilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:52 ----------

HEMOROİDDEN NASIL KORUNULUR ?


Hemoroid oldukça yaygın olarak görülen bir hastalıktır. Makat bölgesinde 3 ana toplardamar ağı mevcuttur. Biri solda ikisi sağdadır. Bunlara toplardamar yastıkları denir. Kabızlık nedeni ile bunlar genişler ve iç hemoroidleri oluşturur. Zamanla bunlar makat dışına sürüklenir ve dışkılama esnasında dışarı sarkarlar.


Kanama ağrı akıntı gibi şikayete sebep olan hemoroid hastalığı erken evrede ise ameliyata gerek kalmadan lazer bant ligasyon ve ilaç enjeksiyonu ile tedavi edilir. İleri evredeki hastalar için tek tedavi seçeneği ameliyattır. Hemoroid hastalığı sıklıkla kabızlık şişmanlık ve gebelik gibi karın içi basıncının arttığı durumlarda ortaya çıkar. Kansere dönüşmez ancak hemoroid hastalığından korunmak için yapılan uygulamalar kabızlığı ortadan kaldırdığı için fissür ve bağırsak kanseri riskini de azaltır.


11 Altın kural


Kişisel tuvalet temizliğine dikkat edilmeli mümkünse tuvalet kağıdı yerine daha yumuşak olan ıslak mendil veya havlu kullanılmalı.


Fazla kilo almaktan sigara alkol acı biber ve baharatlı yiyeceklerden sakınılmalı.


Düzenli olarak egzersiz yapılmalı.


Lif yönünden zengin besinlerle (meyve sebze kepekli ekmek) dengeli beslenilmeli öğün atlamamalı ve mutlaka kahvaltı yapılmalı.


Bol su içilmeli (gün içinde 8 bardak).


Oturarak çalışılıyorsa her saat başı en az 10 dakika ayağa kalkmalı ayakta çalışılıyorsa 10 dakika oturulmalı.


Günde en az bir defa ve düzenli olarak tuvalete gitmeli (örneğin kahvaltıdan 10-15 dakika sonra).


Uzun süre dışkı yumuşatıcı (laksatif) kullanmaktan kaçınılmalı.


Tuvalette fazla ıkınmaktan ve zorlanmaktan kaçınılmalı gazete dergi okuyacak kadar kalınmamalı gün içinde tuvalet ihtiyacı geçiştirilmemeli.


Sıcak yerlerden (sauna hamam) kaçınılmalı.


Dar giysiler giymekten kaçınılmalı.

---------- Post added 19.02.17 at 22:52 ----------

HEPATIT A


Hepatit A hastalığı Hepatit A virüsünün (HAV) neden olduğu bir karaciğer hastalığıdır. Bulaşma dışkıdan olur. Hastalık geçirildikten sonra kanda HAV bulunmaz bu nedenle taşıyıcılık ve kan nakli ile bulaşma olmaz. Siroz meydana getirmez.

Kuluçka dönemi 2-6 haftadır.

Kırıklık hafif ateş bulantı kusma ishal iştahsızlık hafif kas ve eklem ağrıları gibi genel şikayetlerle başlar. Sarılık bulguları 3-4 haftada kaybolur ve 6-8 haftada hastalar tamamen iyileşir. Sonuç genelde iyidir ancak hastaların %1 inde fulminan hepatit denilen durum ve ölüm meydana gelebilir.

Tanı

İlk hafta içinde IgM tipi antikorlar yüksek düzeydedir ve 2 ay içinde tamamen kaybolur. IgG tipi antikorlar ise 1 ay sonra ortaya çıkar ve yıllarca kalır. IgG tipi antikorların saptanması hastalığın daha önceden geçirildiğinin bir göstergesi olarak kabul edilir ve kanda saptandığı sürece o kişide HAV hastalığı tekrar gelişmez.

Korunma

Hepatit A dan korunmak için el ve tırnak temizliğine son derece dikkat etmek gerekir.

Şehirlerin kanalizasyon sistemlerinin uygun olması önemlidir.

Hepatit A geçiren kişilerin mikrobu bulaştırmalarını önlemek için iç çamaşırlarının çarşaflarının ve tuvaletlerin %3 lük formalin veya %2.5 lik kloramin solüsyonu ile temizlenmesi gerekir.

Hastayla ilgilenenlerin (doktor hemşire bakıcı akraba gibi) sık sık ellerini mikrop öldürücü sıvılarla (zefiran) temizlemeleri gerekir.

Aşı

iyi seyirli bir hastalık olduğu için Hepatit A ile meydana gelen hastalıklar için aşı genelde gerekli değildir. Ancak hasta ile irtibatı olan kişiler için (hekim aile fertleri gibi) immünglobülin ile korunma önerilebilir (Beriglobin). Yetişkinlere kas içine 4-5 ml yapılır ve 4-8 hafta korunma sağlar.

Tedavi

Yatak istirahati : Sırt üstü yatmak karaciğerin kanlanmasının en iyi şekilde olmasını sağlar. Bu şekilde istirahat edilerek karaciğerin yükü azaltılır ve iyileşme hızlanır.

Diyet : İlk günlerde hastalar genelde iştahsız olduklarından sindirimi kolay besinler (meyva suyu açık çay süt çorba püre kızarmış ekmek bal reçel ve yoğurt) verilmelidir. Ancak hastaya yemesi için ısrar edilmemelidir; çünkü karaciğer kendini korumak için iştah azaltıcı bazı önlemler alabilir. İştahsızlık uzun sürerse asidik özel karışımlar hekim tarafından verilir. Böyle bir durumda iştah açılınca hemen proteinli besinler verilir. Karbonhidratlı gıdalar normal şekilde verilmeye devam edilir. Tuzsuz yemeğe gerek yoktur. Alkol yasaklanır. Günlük alınan yağ miktarı 50 gramı geçmemelidir. Günlük kalori 3000 i geçmemelidir. Sarılık ortadan kalktıktan sonra 6 ay boyunca alkol kızartma baharat sirke ve mezeler verilmez.

İlaç : Sindirim zorluğu olanlara sindirimi kolaylaştırıcı ilaçlar verilir. Ayrıca B ve C vitaminleri verilir. Kaşıntı bulantı-kusma için de gerekirse ilaç verilebilir. Kusmaları fazla olanlara serum takılabilir. Yine hastanın durumuna göre ilaç tedavisi hekim tarafından başlanabilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:52 ----------

HEPATIT B


Hepatit B hepatit B virüsünün (HBV) neden olduğu tedavisi bulunmayan ciddi bir karaciğer hastalığıdır. Belirti olmadan ya da iştahsızlık ve bulantı gibi hafıf belirtilerle geçirilebilir ya da enfeksiyonun yaşam boyu devam etmesi karaciğer sirozu karaciğer kanseri karaciğer yetersizliği ve ölüm gibi ciddi bir hastalık tablosuyla seyredebilir. HBV ye karşı en iyi korunma öncelikle virüsün bulaşmasını engellemektir. |HBVv nin Bulaşması:
HBV enfekte kişinin kanı ya da vücut sıvılarıyla doğrudan temas yoluyla ya da enfekte anneden yenidoğana bulaşır. |Aşılanma ?
Hepatit B aşısı tıbbi bilimsel ve toplum sağlığı ile ilgili kurumlar tarafından hastalık ve ölümün önlenmesi için güvenli ve etkili bir yöntem olarak önerilmektedir.
Hepatit B aşılarının içinde bulunan timerosaldeki (aşıdaki koruyucu madde) küçük miktardaki cıvanın aşı uygulanan yenidoğanlar için oluşturabileceği risk konusunad çeşitli tartışmalar olmuştur ancak günümüzde timerosal içermeyen yeni aşılar piyasaya sunulmuştur. Birçok bilimsel çalışma bu aşının çok güvenli olduğunu ve multipl skleroz gibi başka kronik hastalıklarla ilişkisinin bulunmadığını göstermiştir. ABD deki birçok sağlık örgütü bu aşının çocuklara rutin olarak uygulanmasını önermektedir.|Hepatit B nin Bulaşmasının Önlenmesi:
·Sizde ya da eşinizde HBV enfeksiyonu varsa cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanın.
·Cinsel ilişkide bulunduğunuz kişide hepatit B varsa test yaptırınız henüz enfekte olmamışsanız aşılanınız.
·HBV enfeksiyonu olan bir kişiyle birlikte yaşıyorsanız test yaptırınız henüz enfekte olmamışsanız aşılanınız.
·Gebeyseniz HBV enfeksiyonu için tarama yaptırmalısınız; enfeksiyon varsa ya da durumunuz kesin bilinmiyorsa çocuğunuza doğumu izleyen birkaç saat içinde hepatit B aşısı yapılmalıdır.
·HBV ile enfekte kişilerin kan ya da diğer vücut sıvılarıyla temas etmeyin.|Hepatit B Enfeksiyonu Olanların:
Yapması Gerekenler:
·Kanınıza ya da diğer vücut sıvılarınıza dokunduktan sonra ellerinizi yıkayın.
·Kullandığınız kağıt mendilleri adet sırasında kullandığınız petleri ve tamponları kağıt torbalara koyarak atın.
·Vücudunuzdaki tüm açık yaraların ve kesiklerin üzerini kapatın.
·Karaciğerle ilgili anormallikler yönünden kontrol edilmek için 6 ay ila 1 yılda bir hekiminizi müraccat edin.|Yapmaması Gerekenler:
·Ciklet diş fırçası jilet havlu ya da kan ya da başka vücut sıvılarınızla temas edebilecek herhangi bir eşyayı başkalarıyla ortak kullanmayın.
·Bebeklere çiğnediğiniz yiyecekleri vermeyin.
·Kan plazma organ doku ya da sperm bağışında bulunmayın.
·Kullandığınız şırınga ya da iğneleri başkalarıyla paylaşmayın.

---------- Post added 19.02.17 at 22:52 ----------

HEPATIT C


Hepatit C hepatit C virüsünün (HCV) neden olduğu bir karaciğer hastalığıdır. Viral hepatite neden olan beş farklı virüsten (A B C D ve E olarak tanımlanır) biri olan hepatitis C karaciğerde iltihaba neden olur. Enfekte kişinin kanı ya da cinsel ilişki yolu ile yayılır. Her yıl HCV ile enfekte kişilerin % 85 inde kronik enfeksiyon geliştiği tahmin ediliyor; bununla birlikte enfeksiyon bulunan birçok kişide belirti görülmez. Bazılarında ise bu enfeksiyon siroza (karaciğer hücrelerinde hasar) karaciğer yetersizliğine ve olası karaciğer kanserine yol açabilir.
Hepatit C en sık görülen kanla bulaşan enfeksiyonlardan biridir ve karaciğer nakline yol açan nedenler arasında birinci sırada yer alır. Tüm dünyada yaklaşık 170 milyon kişi bu virüs ile enfektedir. Hastalığa yakalananlarda bazen 20 yıl boyunca belirti gözlenmediğinden kişiler hastalıklarının farkına çok geç varırlar. Önümüzdeki on yılda bu hastalık nedeniyle ölenlerin ve karaciğer nakli için bekleyenlerin sayısında dramatik bir artış beklendiğinden toplumda öncelikli bir sağlık sorunu durumuna gelme olasılığı yüksektir.
Erken tanı hepatit C nin daha fazla yayılmasını önlemede ve virüsün karaciğerde yol açacağı hasarın azaltılmasında büyük önem taşır.|Hepatit C Testi:
Aşağıda belirtilen kişiler / gruplar risk altında oldugundan Hepatit-C testi uygulanmalıdır.
- Temmuz 1992 tarihinden önce kan nakli ya da organ nakli yapılan kişiler 1987 yılından önce pıhtılaşma sorunları nedeniyle kan ürünü verilenler ya da uzun süreli böbrek diyalizine bağlı olanlar
- Kronik böbrek yetersizliği hemofili ya da kemoterapi gerektiren kanser vakaları gibi sık olarak kan ürünlerinin verildiği hastalar
- Sağlık hizmetlerinde çalışanlar
- Enjeksiyonla madde kullananlar eskiden enjeksiyonla madde kullanmış olanlar
- Yüksek risk taşıyan cinsel etkinlikleri birden çok eşi ve/veya cinsel yolla bulaşan hastalığı olan kişiler|Korunma
- Üzerinde kan bulunabileceğinden iğne diş fırçası makas ya da benzeri araç ve gereci kimseyle paylaşmayın.
- Eldiven giymeden kimsenin kanına dokunmayın.
- Cinsel etkinliğiniz varsa güvenli cinsel ilişki kurun ve prezervatif kullanın.
- Vücudunuza dövme yaptıracaksanız kullanılan araç ve gerecin steril olmasına dikkat edin.
- Hepatit C virüsü taşıyorsanız kan ya da plazma bağışlamayın.
- Hepatit C enfeksiyonunuz varsa fazla miktarda alkol kullanmayın.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #28  
Alt 19.02.17, 22:23
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

HEPATİT-A YAZ AYLARINDA DAHA SIK GÖZLENİYOR


Ateş halsizlik bulantı karnın sağ üst tarafında ağrı ve idrarda koyulaşma halinde belirtilerle ortaya Hepatit A hastalığından korunmak için hijyene dikkat edilmesi meyve ve sebzelerin kabuklu yenilmemesi ve kontrolsüz suların içilmemesi öneriliyor.


Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Reşit Mıstık hava sıcaklıklarının giderek arttığı bu dönemlerde çocuklarda hepatit A hastalığına yakalanma riskinin büyüdüğünü belirtti.


HİJYEN VE EL TEMİZLİĞİ


Çocukların hijyene ve el temizliğine dikkat etmedikleri için hepatit A hastalığına daha kolay yakalandıklarını ifade eden Prof. Dr. Mıstık hastalığın genellikle tuvaletlerden ve iyi temizlenmemiş gıdalardan bulaştığına dikkati çekti.


Anneden çocuğa geçen antikorlar sayesinde hepatit A hastalığının 2 yaşına kadar hiçbir bulgu vermeden atlatıldığını vurgulayan Prof. Dr. Mıstık yaşın büyümesiyle bu hastalığın oluşma riskinin yükseldiğini vurguladı. Hastalığın su kaynaklarının kirletilmesiyle kolayca geniş kitlelere bulaşabileceğini anlatan Prof. Dr. Mıstık bulaşıcı bir hastalık olan hepatit A’nın tıbbi bir tedavisi olmadığını ancak yüzde 100’e yakın bir oranda kendiliğinden iyileşebildiğini bildirdi.Çocukların havaların ısınmasıyla serinlemek amacıyla havuzlara veya su birikintilerine girdiklerine dikkati çeken Prof. Dr. Mıstık “Sularda hepatit virüsü bulunma riski oldukça fazla. Bu nedenle havuzlarda ve su birikintilerinde dezenfeksiyona dikkat edilmelidir†diye konuştu.


BELİRTİLERİ VE KORUNMA YOLLARI


Hastalığın ateş halsizlik bulantı karnın sağ üst tarafında ağrı ve idrarda koyulaşma halinde belirtilerle ortaya çıktığını bildiren Prof. Dr. Mıstık şöyle konuştu:


“Hepatit A oldukça yaygın bir hastalıktır. Çocukların yüzde 70’inden fazlası hepatit virüsüyle karşılaşmıştır. Bu oran 7-20 yaş arasında yüzde 90’lara kadar çıkıyor. Bunun için ileriki yaşlarda test yapılmadan hepatit aşısı yaptırmaya gerek yoktur. Aşı yapılacaksa erken yaşlarda yapılmalıdır. Hepatit A hastalığından korunmak için hijyene dikkat edilmeli meyve ve sebzeler kabuklu yenilmemeli ve kontrolsüz sular içilmemelidir.â€

---------- Post added 19.02.17 at 22:53 ----------

HIPERTANSIYON


Hipertansiyon Nedir ?


Hipertansiyon kan damarlarinin içerisindeki basincin yukselmesidir; kelime anlami yuksek kan basincidir. Hipertansiyon kan damarlarina zarar verir. Felç kalp krizi kalp yetmezligi ve böbrek yetmezligi gibi ciddi rahatsizliklara neden olabilir.


Doktorum Hipertansiyon Hastasi Olduguma Nasil Karar Verdi ?


Buyuk tansiyon 140 veya uzerinde oldugu zaman veya kuçuk tansiyon 90 ve uzerinde ise hipertansiyon duşunulur. Tansiyonunuz yukseldiginde başagrisi nefes darligi gögus agrisi gibi şikayetler olabilir. Ama hipertansiyon hastasi oldugunuzu anlamanin tek yolu tansiyonunuzun ölçulmesidir.


Neler Hipertansiyona şebep Olur ?


Hipertansiyon bazi ailelerde sik olarak görulmektedir dolayisi ile ailevi (kalitsal) olabilir ancak bu kesin degildir. Diger bir çok durum hipertansiyona neden olabilmektedir. Bunlardan bazilari şunlardir : şeker hastaligi şişmanlik hareketsizlik aşiri alkol kullanmak çok tuzlu çok yagli ve bol kalorili (hamur işleri tatlilar) yiyecekler yemek sebze ve meyveyi az yemek.


Tansiyonumun Yukselmesini Nasil Engellerim ?


Tansiyonunuzun yukselmesini engellemek ve meydana getirebilecegi rahatsizliklari engellemek için yaşam tarzinizi degiştirmeniz gerekmektedir. Yaşaminizda degiştirmeniz gerekenlerin başinda şunlar gelmektedir: Eger şişmansaniz zayiflayin. Alkol kullaniyorsaniz hiç içmeyin veya azaltin. Haftada 4 - 6 gun en az 30 dakika spor yapin en azindan açik havada yuruyun. Dengeli beslenin. Bol sebze ve meyve yeme alişkanligi edinin. Hamur işi ve tatli gibi yagli ve şekerli yiyeceklerden uzak durun. Hayvansal yag ve doymuş yag (margarin) kullanmayin. Yemeklerinize çok tuz atmayin. Ama tamamen tuzsuz yemek de yemeyin. şigara içmeyi birakin. Kahve ve çayi az için.


Doktorum Beni Nasil Tedavi Edecek ?


Doktorunuz hipertansiyonunuz olduguna kesin olarak karar verdikten sonra bu hastaliga neyi sebep oldugunu araştiracak. Bunun için sizi muayene edecek ailenizde kalp krizi felç gibi bir hastalik olup olmadigini soracak ve size kan tetkikleri yaptirarak kan şekerinize kan kolesterol duzeyinize bakacak. Doktorunuz daha sonra tedavinizi duzenleyecek. Tansiyonunuz hafif derecede yuksek ise yukarida siralanan tavsiyelere uymanizi isteyecek eger tansiyonunuz daha yuksek ise veya başka bir hastaliginiz varsa doktorunuz bunlara yönelik ilaçlar yazacak.


Bu Hastaliktan Kurtulabilecek miyim ?


Hipertansiyon için 80 den fazla ilaç mevcuttur. Ilaçlarini duzenli olarak kullanan her 10 hastadan 9 u bu ilaçlardan fayda görmektedir. Aşagidaki önerilerimize uyarsaniz durumunuz daha da iyiye gidecektir. Doktorunuza yardimci olun ve ondan bir şey gizlemeyin. Yapacaginiz şeylere ailenizi de dahil edin ; onlarla birlikte spor(yuruyuş) yapin onlarin da sizin gibi duzenli beslenmesini saglayin onlara da sigara içirmeyin Tansiyonunuzu duzenli olarak ölçturun veya ölçun ve bunlari formun arkasindaki çizelgeye yazip doktorunuza gösterin. Ilaçlarinizi duzenli olarak alin. Doktorunuzun söyledigi herşeyi yerine getiriyor ama şikayetlerinizin geçmedigini duşunuyorsaniz bunu doktorunuza iletin. Tansiyonunuz normale inse bile doktorunuzun tavsiyelerini birakmayin. Doktorunuz aksine bir şey söylemezse 3 - 6 ayda bir doktorunuza kontrole gidin.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Alt 19.02.17, 22:24
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

HIPERTIROIDI


Hipertiroidi kişide yüksek miktarda tiroid hormonu bulunması durumuna verilen isimdir. Boynun alt kısmında bulunan tiroid bezi tarafından üretilen tiroid hormonları vücudun enerjisini düzenlemekten sorumludur. Tiroid hormon seviyeleri yüksek olduğunda vücut hızlı bir şekilde enerji tüketir ve yaşamsal fonksiyonlar hızlanır.

Çoğu durumda hipertiroidizm tiroid bezinin kendisindeki bir problemden kaynaklanmaktadır ve tiroid bezi başka bir bulgu vermeksizin sadece fazla miktarda tiroid hormonu üretir. Bu durumun en sık nedeni Graves hastalığıdır; bu hastalık bağışıklık sisteminin rol aldığı bir hastalıktır ve tiroid bezinin hormon kontrol mekanizmasını tahrip eder ayrıca kontrolsüz bir şekilde yüksek miktarda hormon üreten iyi huylu tümör gelişimi de vardır (tiroid bezi dışarıdan şişkin görülür). Tiroid infeksiyonları sonucu kısa süreli hipertiroidizm meydana gelebilir. Nadir olarak hipertiroidizm hipofiz bezinden tiroid stimüle edici hormon (TSH) un aşırı üretilmesi sonucu meydana gelebilir.

Hipertiroidizmin en sık nedeni oaln Graves hastalığı tipik olarak 20-40 yaş arasındaki genç kadınları etkiler bununla birlikte hastaların yaklaşık olarak %12 si erkektir. Graves hastalığının genetik faktörlerle ilgisi vardır ve bu nedenle Graves hastalığı aynı ailede 3-4 kişiyi etkileyebilir.

Nadiren fazla tiroid hormonun kaynağı tiroid bezi değil dış kaynaklardır; struma ovarii (kadınlarda overlerde bulunan ve tiroid hormon üreten anormal bir doku). Tiroid takviyesi alan kişilerde de hipertiroidizm belirtileri saptanabilir.

Belirtiler

Sinirlilik uykusuzluk dramatik duygusal dalgalanmalar titremeler artmış kalp atım hızı barsak hareketlerinde artma nedeni açıklanamayan kilo kaybı (artmış iştaha rağmen) sıcak ortama karşı aşırı duyarlılık (daima sıcaklama hissi) kas zayıflığı nedes darlığı ve çarpıntı. Kadınlarda adet dönemleri kısalabilir (adetler sıklaşabilir) veya tamamen durabilir. Daha ileri yaşlarda hastalar kalp yetmezliği veya angina ağrısından şikayetçi olabilir.

Hipertiroidizm özellikle Graves hastalığına bağlı olarak meydana geldiğinde egzoftalmus denilen duruma da neden olabilir. Egzoftalmus gözlerin arkasında bulunan dokuların şişerek gözlerin ileri doğru çıkmasına verilen isimdir hasta dik dik bakıyormuş gibi görünür.

Tanı

Yukarıda sıralanan belirtiler araştırılır. Bunun yanı sıra fizik muayene de yapılır. Test olarak kanda tiroid hormon TSH seviyeleri ile radyoaktif iyot alımına (RAIU) bakılabilir. Sintigrafi faydalı olabilir. Kalp problemi olabilecek hastalarda ilave olarak kalple ilgili muayene ve testler yapılabilir.

Tiroid infeksiyonuna bağlı gelişen hipertiroidizmlerde tiroid hormon seviyeleri 3-4 ayda normal düzeylerine inebilir. Graves hastalığı olanların az bir kısmında kendiliğinden iyileşme görülürken genelde tedavi gereklidir.

Hipertiroidizmden korunmayı sağlayacak herhenfi bir aşı veya yaşam şekli bilinmemektedir.

Tedavi

Hipertiroidi anti-tiroid ilaçlar adı verilen ilaçlarla tedavi edilebilmektedir. Bunlar propiltiyourasil veya metimazol gibi ilaçlardır ve tiroid hormonlarının üretimlerini engellerler. Beta-blokör ilaçlar hipertiroidiye bağlı şikayetleri önlemek için tedaviye ilave edilebilir. En sık kullanılan tedavi yöntemlerinden birisi de radyoaktif iyot vermektir. Radyoaktif iyot tiroid bezini tahrip etmektedir. Tiroid bezinin bir kısmının çıkarılması da kullanılan cerrahi yöntemlerdendir ancak daha nadir kullanılmaktadır.

Anti-tiroid ilaçlarla 12-24 ay tedavi edilen hastaların yarıyı yakınında uzun süreli şikayetsiz dönemler görülmektedir. Radyoaktif iyot tedavisi kısa süreli ve etkili bir yöntemdir. Ancak bu yöntemle hastaların %40-70 inde 10 yıl içerisinde hipotiroidi gelişebilmektedir. Ancak hipotiroidi çok daha kolay tedavi edilebilmektedir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:54 ----------

HIPERTROFIK KARDIOMIYOPATILER


Bilinmeyen bir nedenle muhtemelen ailevi (doğuştan) olarak miyokart (kalp kası) hipertrofiktir (kalınlaşmıştır). Miyokardın kalınlaşması ilerleyici karakterdedir ve bütün kalbi ilgilendirmeyebilir. En ziyade ventrikül (kalbin karıncığı) septumunun (ara duvar) kaideye yakın kısmında ve sol ventrikülün serbest duvarında bulunan hipertrofi bazen de sadece septuma veya sağ ventriküle lokalizedir. En ziyade rastlanan lokalizasyonuna göre septum kaidesindeki hipertrofi ventrikül boşluğundaki sistolojik basıncın (kalbin atımı sırasındaki basınç) sistolik aort basıncından (kalbin atımı sırasında aort ana atardamarında meydana gelen basınç) daha yüksek olmasına neden olur. Bundan dolayı hipertrofik kardiomiyopatinin bu formuna "İdiopatik hipertrofik subaortik stenoz" denmektedir. Böylece sol ventrikülün boşalması güçleşir.

Klinik tablo: Dispne çarpıntı ve kalp ağrıları başlıca yakınmaları teşkil eder. Yorgunluk ve atım bozuklukları da olur. Aile hakkında sorulan sorularda bu tür yakınmalarla hastalanan bireylere rastlanır. Heredite (kalıtsallık) oranı % 30 dur. Erkekler daha sık hastalanır. Hastalık çocukluk yaşlarında ortaya çıkar. Bazen ömür boyu belirti vermeden kalır.

Muayenede kalbin uç kısmına denk gelen kısımda veya göğüs orta kemiğinin sol kenarında kalbin atımıyla uyumlu olarak hafif bir üfürüm (sistolik sufl) duyulur (stetoskopla). 2/6 şiddetindedir. Karotisler (şah damarı) boyunca yayılmaz. Bu üfürüm bacakların yukarı kaldırılmasıyla hafifler.

Röntgende kalp normal büyüklükte veya büyümüş bulunabilir. EKG her zaman anormaldir: Sol ve bazen de sağ hipertrofi bulguları QRS dalgası ve T dalgası değişiklikleri derin Q dalgaları dal blokları v.s görülebilir. Derin Q dalgaları nedeniyle miyokard infarktüsüyle karıştırılmalar olabilir.

Ekokardiogramda septumdaki ve sol ventrikül duvarındaki hipertrofi ile mitral kapağının ön kanadının öne doğru sistolik hareketi ayırt edilebilmekte ve kesin tanı konabilmektedir.

Sonuç: Hastalık oldukça ciddidir. Hasta kendine dikkat etmezse yaşam süresi son derece kısa olabilir. Ancak kendiliğinden iyileşmeler de görülmektedir. Hastaların çoğunda ölüm nedeni aniden gelişen atım (ritim) bozukluklarıdır.

Tedavi

Kesin bir tedavisi yoktur. Hastanın her tür efordan kaçınması gerekir.

Kullanılması sakıncalı olan ilaçlar: Digitalis sempatikomimetikler kalsium nitrogliserin gibi ilaçlar verilmez. Digitalis pozitif inotrop (kalbin atım gücünü arttırıcı) etkisiyle hastanın durumunu bozar. Diüretikler de verilmemelidir. Ancak zorunlu hallerde düşük dozlarda verilebilir.

Beta reseptör blokerleri (Betadol Dideral Prent v.s.): Kullanılabilir. Negatif inotrop etkileri nedeniyle hastaya yararlı olabilirler. Dozaj: Günde 1 tablet Betadol veya 2 defa 20-40 mg Dideral.

Kalsium antagonistleri (Kardilat Nidilat İsoptin Sensit Diltizem): Negatif inotrop etkileri nedeniyle (yani kalp kontraksiyonlarını artırmadıkları için) kullanılırlar. Dozaj: Günde 3 defa birer adet yemeklerden birer saat önce.

Cerrahi girişim: Her hastada cerrahi tedavi olup olamayacağı mutlaka araştırılmalıdır. Ameliyata karar verilirse ventrikülomiyotomi yapılır buna kas rezeksiyonu eklenir veya eklenmeyebilir. Bazı durumlarda mitral valvüloplasti de gerekli olur. Bu konu için bir kalp - damar cerrahı ile görüşmek faydalı olur.

---------- Post added 19.02.17 at 22:54 ----------

HIPOPITUITARIZM


(Hipofiz Ön Lob Hormonlarının Yetersiz Salgılanışı) Hipopitüitarizm hipofiz bezinin hipofiz bezi hormonlarından bir veya daha fazlasını yetersiz miktarda salgılaması ile görülen bir rahatsızlıktır. Hastalığın adı Yunancada "altında" anlamına gelen hipo kelimesinden kaynaklanır. Bazı kişilerde kalıtsal olarak hipopituitarizme eğilim vardır. Diğer insanlar bilinmeyen nedenlerden dolayı bu hastalığa yakalanırlar. Ancak olayların birçoğunda nedenin belirlenmesi mümkündür. Bu durum bezdeki herhangi bir tümör nedeniyle ortaya çıkabilir veya ciddi bir kafa yaralanmasından sonra gelişebilir. Hipopituarizm bazı kadınlarda doğumdan sonra ortaya çıkar. çünkü hamilelik sırasında normal olarak büyümesi gereken bez öylesine fazla büyür ki bunun için gerekli olan oksijen veya kanla verilen diğer maddeler vücut tarafından temin edilemez hale gelir. Daha sonra hipofiz bezi dokularının bir kısmı veya hepsi ölür.

Belirtiler

Çocuklarda:

- Büyüme ve cinsel gelişimde yavaşlama

- Hipoglisemi (kan şekerinin aşırı düşüşü)

Yetişkinlerde:

- Kadınlarda adetten kesilme kısırlık veya doğumdan sonra süt verememe

- Erkeklerde azalan cinsel istek sakal ve vücut kıllarının dökülmesi

- Göz ve ağız çevresindeki ciltte ince kırışıklıklar;

- Bitkinlik

- İştahta azalma ve bazen kilo kaybı.

- Stresli bir durum veya enfeksiyon nedeniyle tansiyonun çok fazla düşmesi ve ateş.

Hipofiz bezinin diğer bezleri de harekete geçiren diğer hormonları salgılaması nedeniyle bu hormonların yetersiz salgılanması hipotiriodizm ve Addison hastalığı da dahil olmak üzere diğer bazı hastalıkların belirtilerini ortaya çıkarabilir.

Teşhis

Hipofiz hormonlarının yetersiz salınımı çocuklarda cüceliğe neden olacaktır.

En önemli bulgu büyümede yavaşlamadır. Bu yavaş gelişme çocuğun normal muayenelerinde doktor tarafından saptanacaktır Bu hastalık oldukça ender görülür. Akranlarından daha kısa çocukların çok azında hormon yetersizliği vardır.

Eğer doktorunuz hipopitüitarizmden kuşkulanıyorsa kan ve idrarda hormon düzeyini ölçmek üzere çeşitli testler yapacaktır. Kan şeker düzeyini düşürmek üzere insülin iğneleri - yapılır ve bu durum hipofiz bezinde hormon üretimini sağlar. Sonra bu hormonların miktarı ölçülebilir.

Eğer test sonucu hipofiz hormonlarının düşük düzeyde olduğunu gösteriyorsa altta yatan nedeni saptamak üzere daha ileri tetkikler yapılır. Olasılıklardan biri hipofiz tümörüdür.

Hipofiz hormonlarının azlığı yada yokluğu yaşamı tehdit edebilir çünkü böbreküstü bezi herhangi bir güçlü stres ya da enfeksiyona cevap veremez hale gelebilir. Böyle bir durumda doktor kortikosteroid tedavisi yapacaktır.

Cüce bir çocuğa büyüme hormonu enjeksiyonu yapılarak normal gelişimini sağlamak mümkündür. çocuk tedavi edilmezse erişkin ölçülerine ulaşamayacaktır. cinsel gelişimi de diğer hormonların normal miktarda olup olmamasına bağlıdır.

Yetişkinlerde de aynı hormon tedavisi gereklidir.

İlaç Tedavisi

Hipopitüitarizmin tedavisi hipofiz bezindeki işlev bozukluğunun derecesine bağlı olarak çeşitli hormonların verilmesine dayanır.

Büyüme Hormonu: Bu ilaç tedavisi hipofiz bezi hormonlarının yerini tutabilecek hormonları içerir. Büyüme hormonunun yanı sıra böbreküstü bezi ve tiroid hormonları ve hatta yumurtalık hormonları (kadınlar için) ya da testosteron (erkekler için) gerekli olabilir.

Kortikosteroidler: Böbreküstü bezinin işlevi azaldığında doğal kortizol hormonunun yerine genellikle prednizon ya da hidrokortizon gibi bir ilacın günlük alınımı gerekir.

Ameliyat ya da ciddi bir stres karşısında bu steroid hormonların daha yüksek dozda alınması gerekebilir

Diğer Hormonlar: Eğer östrojen testosteron ya da tiroid hormonları yetersizse bunlarında alınması gerekebilir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:54 ----------

HIPOTIROIDIZM


Aktivitesi az olan bir tiroid bezi hipotroidizme yol açar (hipertiroidizmin tam aksi durum). Adı Yunanca az manasındaki "hypo" ile "kalkan biçiminde" anlamındaki "thyreas" kelimelerinden gelmektedir. Belirtiler grubu uzun yıllardan sonra ortaya çıkar ve tedavi edilmezse miksedemaya dönüşür.

Belirtiler

- Fiziki ve zihinsel fonksiyonların yavaşlaması ile ortaya çıkan letarji hali

- Nabzın yavaşlaması

- Soğuğa dayanıksızlık

- Kabızlık

- Saç ve cilt kuruluğu

- Guatr (bazı hastalarda)

- Ağır ve uzun aybaşı halleri

- Seksüel ilginin azalması

- Miksedema koması; bunun karakteristik belirtisi soğuğa aşırı dayanıksızlık ve uyuklama duygusunun ardından derin letarji ve bilinç kaybıdır. Miksedema komasını sedatifler hızlandırabilir ve acil tıbbi müdahale gerektirir.

Tiroid hormonunun büyüme ve gelişme üzerinde öyle önemli ve belirgin etkileri vardır ki eksiklikler çeşitli sağlık problemlerine yol açabilir.Aşın vakalarda eksiklik durumları bebeklerde ve çocuklarda zekA geriliğine ve yetişkinlerde zihinsel proseslerin yavaşlamasına normal vücut ısısını koruyamamaya ve hatta kalp yetmezliğine neden olabilir.

Hipotiroidizmde vücudun normal fonksiyon hızı yani bazal metabolizma yavaşlamıştır. Tiroid hormonunun azlığı vücudun yavaşlamasına yol açar ve hastalığı fiziki ve zihinsel yönden tembel durumda bırakır.

Bazı durumlarda hipofiz bezinin TSH (tiroid uyarıcı hormon) üretmeyişi hipotiroidizme yol açar. Daha büyük sıklıkla tiroid bezi anormal bir antikor tarafından yavaş yavaş tahrip edilmektedir. Diğer vakalarda hipotiroidizmin nedeni bilinmez. Daha da başka vakalarda hipotiroidizmin tedavisi fazla başarılı olunca hipotiroidizm meydana gelebilir. Bu vakalarda tiroid hormonu durumu tersine döner (hormon fazlalığından hormon azlığına) bu durum geçici veya kalıcı olabilir. Bazen ender durumlarda bebekler tiroid bezleri olmaksızın doğarlar.

Hashimoto hastalığı (lenfositik tiroidit) de hipotiroidizmin nedeni olabilir.

Çok sık rastlanan bir rahatsızlık olmamakla birlikte hipotiroidizm ender bir hastalık da değildir. Her iki cinsiyette ve herhangi bir yaşta meydana gelebilir Fakat yine de en fazla orta yaşlı kadınlarda görülür ve yaşlılarda teşhis konulmadan sürüp gitme ihtimali çok fazladır.

Teşhis

Hipotiroidizm genellikle aylar veya yıllar süren bir gelişme sonucu ortaya çıkar Böyle bir rahatsızlığı olan bir kimse değişikliklerin bazılarını fark etmeyebilir. Fakat hastayı birkaç aydır görmemiş bulunan bir tanıdık veya akraba görünüşteki bozulmayı dikkat çekici bulabilir.

Başlangıçta adale ağrıları ve sürekli yorgunluk serin ve soğuk yerlerde sıcak kalamamaktan başka belirti olmayabilir. Kabızlık da görülebilir. Yüz şişkin ve cilt donuk olacak ve kuru ve kalınlaşmış bir duruma gelecektir. Ses kısılabilir ve işitme kaybı olabilir. hipotiroidizmde kilo almak sık görülen bir belirti sanılmakla birlikte kilo alma eğer varsa bile çok azdır.

Hipotiroidizmi teşhis etmenin en etkili yolu laboratuvar testleridir. Kan örnekleri tiroid hormonunun çeşitli formları bakımından tahrip edilir ve tiroid uyarıcı hormonu (TSH) ve antikorlara bakılır (düşük tiroid hormonu ve yüksek TSİ] değerleri hipotiroidizmi düşündürür yüksek bir antikor değeri ise hipotiroidizmin nedeninin Hashimoto hastalığı olduğunu düşündürür).

Çoğu kimselerde hipotiroidizm kronik veya ilerleyici değildir. Tedavi edilmesiyle normal hayata dönülür. Fakat ağır hormon eksikliği olan kimselerde tedavi özellikle önemlidir.

Miksedema koması

Hipotiroidizmin hayatı tehdit etme ihtimali pek yoksa da Miksedema Koması bunun dışındadır. Bu ender görülen durum genellikle uzun süreli teşhis konmayan hipotiroidizmin sonucudur ve hastalık soğukta kalma kaza veya yaralanma veya ameliyat sonucu ortaya çıkabilir. Miksedema koması genellikle hormon enjeksiyonu şeklinde yapılacak olan acil müdahaleyi gerektirir.

Kretinizm

Bebeklerde tedavi edilemeyen hipotiroidizm cücelik ve zeka geriliği (kretizm) sonuçlarını doğurabilir. Eğer durum hayatın ilk birkaç ayında teşhis edilirse (sıklıkla da tespit edilebilir çünkü doğumdan hemen sonra rutin kan tahlilleri yapılır) normal gelişme ihtimali çok büyüktür. Kretinizmin tipik belirtisi olan gelişmesi durmuş çocukta karakteristik belirtiler sürekli olarak ağızdan salya akması omuzlar geride karın şiş bir görünüş kısa boy ve düzensiz dağılımı olan iyi gelişmemiş dişlerdir.

İlaç Tedavisi

Temel tedavi tiroid hormonunun her gün alınmasıdır Hayvan tiroid bezlerinden elde edilmiş ilaçların da kullanılabilmesine rağmen bir çok doktorlar sentetik bir tiroid hormonu vermeyi tercih etmektedirler. Çoğu vakalarda hormon tedavisine başlanmasından bir hafta içinde durum belirgin şekilde düzelir. Birkaç ay içinde bütün belirtiler kaybolur. Fakat hasta bu tedaviye hayatının sonuna kadar devam etmek zorundadır.

Beslenme

Bazı kimselerde tiroid hormonu eksikliği gıda rejiminde uzun süreli bir iyot yokluğun dan kaynaklanır. O zaman tiroid bezi açığı kapamak için büyür ve boynun alt kısmında bir şişlik yani guatr oluşur. Bu durum Amerika Birleşik Devletleri nde son derece nadirdir. Çünkü sofra tuzlan iyot takviyelidir ve gıdalar genellikle iyottan yana zengindir. Fakat dünyanın toprakta iyot eksikliği olan bölgelerinde iyot eksik]iği guatr sebebi olarak çok sık görülen bir durumdur. Böyle bölgelerde iyotlu tuz kullanımı etkili bir halk sağlığı önlemidir

---------- Post added 19.02.17 at 22:55 ----------

HIRSCHSPRUNG HASTALIGI


Hirschsprung hastalığı (doğuştan kalın barsak genişlemesi olarak da adlandırılır) yavaş yavaş anormal büyüklükte ya da genişlemiş kalın barsak oluşmasına neden olur. Bunun nedeni alt rektumun dışkıyı anüsten dışarı çıkarmakta yeterli olmamasıdır. Prematüre bebeklerde nadir olmak koşulu ile Hirschsprung hastalığı yeni doğan bebeklerdeki kalın barsak tıkanıklığı nedenlerinden %33 ünü oluşturmaktadır.

Yeni doğan bebeklerde ilk işaretler arasında mekonyum dışkısını çıkarmakta başarısızlık kusma karın bölgesinde şişme ve dışkılayamama sayılabilir.

Rektal bir muayene sonrasında bebek çoğunlukla patlayıcı şekilde dışkılar. Bazen yeni doğmuş bir bebek bu yüzden dışkı bile kusabilir. Su kaybı ve kilo kaybı da çok rastlanır. Çoğu yeni doğmuş bebekler bunun yanı sıra kabız ve ishal de olabilirler.

Yeni doğmuş bir bebekte büyümüş bir kalın barsağı teşhis etmenin en iyi yöntemi rektal biyopsi yapmaktır.

Hirschsprung hastalığının tedavisi dışkının atılabilir bir torba içine doldurulabilmesi için karın bölgesinin dış kısmına bir çıkış yapılmasından sonra ameliyattır. Bu geçici bir tedbirdir. Bu açıklık çocuk 12 ile 18 aylık olduğunda başka bir ameliyat ile kapatılır.

Her ne kadar sürekli ishal nöbetleri kimi zaman problem teşkil ederse de tedavi son derece başarılı sonuç verir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:55 ----------

HORLAMA


Horlama uyku sırasında solunumun kısa süreli kesilmesi ile oluşan bir rahatsızlık durumudur. Solunumun kısa aralıklarla kesilmesinin vücuda birçok olumsuz etkisi vardır. Horlama esnasında bir yandan kandaki oksijen miktarı azalırken öte yandan akciğer basıncı artar ve kalp ritimlerinde değişimler baş gösterir. Bu arada uyku düzeni bozulur ve giderek uykudan uyanmalar ortaya çıkar. Baş ağrıları zayıflık ve uykusuzluk belirtileri de rahatsızlık haline gelen horlamanın sonuçları olabilir.

Horlama bir rahatsızlığın göstergesi olmasına karşın sonuç olarak kişiyi ve çevresini rahatsız eden bir durum oluşturur.

Horlayan kişi ağzından hava soluduğu için havayı süzmeden alarak boğazda rahatsızlık oluşmasına da neden olur.

Bebeklerde de horlama görülebilir. Bu bebeğin damağını kullanmasını henüz öğrenememesinin sonucudur.

Özellikle genç yaşlarda ortaya çıkan horlama yüksek tansiyonu kalp rahatsızlıklarını ve kalp krizini de beraberinde getirir.

Horlamaya karşı değişik tedavi yöntemleri uygulanabilir.

Horlama şişmanlık nedeniyle oluşuyorsa zayıflama bir tedavi yoludur.

Horlama burun rahatsızlığı nedeniyle oluşuyorsa cerrahi müdahale iyi bir netice verebilir.

Son çare ise; hava kompresöründen oluşan plastik bir maskenin uyku süresince buruna örtülmesidir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Alt 19.02.17, 22:25
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

HORLAMA: NEDENLERİ VE TEDAVİSİ


Normal erişkin insanların en az %45’i zaman zaman horlamaktadır. %25’i sürekli olarak horlamaktadır. Horlama problemi en sık şişman erkeklerde görülür ve yaşla birlikte her geçen gün artar.


A.B.D. de 300 den fazla firma horlamaya karşı cihaz geliştirmiştir. Bazı modeller pijama arkasına tenis topu yapıştırmak gibi eski bir modelin modifikasyonlarıdır (Sırt üstü yatarken horlama daha çok artar.). Çene ve boyun askıları boyunluklar ve ağız içine yerleştirilen cihazlar hiçbir yarar sağlamamıştır. Horlama sesi ile çalışıp hastayı uyandıran elektronik cihazlar bulunmuştur. Bütün bunlar hastanın horlamadan uyuma alıştırmaları olarak düşünülmüştür. Ancak maalesef horlama kişinin kontrolünde olmayan bir problem olup tüm bu cihazlar hastayı sadece uyutmamaya yöneliktir.


HORLAMANIN NEDENİ NEDİR?


Ağız ve burun arkasındaki hava yolunda darlık olduğunda ortaya çıkan gürültü biçiminde ki sese horlama denir. Dilin arkası ve yumuşak damak ve küçük dilin olduğu kısmın genizle birleştiği bölge kendiliğinden daralabilen bir bölgedir. Bunlar birbirleri üstüne geldiğinde solunumla birlikte titreşmekte ve horlama ortaya çıkmaktadır. Horlayan biri aşağıdaki problemlerden en az birine sahiptir.


Dil ve boğaz kasları gerginliği azalmıştır. Gevşek kaslar sırt üstü yatınca dilin boğaz arkasına doğru kaymasına engel olamaz. Bu olay alkol yada ilaç alarak gevşemiş birinin uykusunda kas kontrolünün kaybolması ile ortaya çıkar. Bazı insanlarda uykunun derin fazında gevşemeye bağlı olarak yine horlama görülebilmektedir.


Boğazdaki dokuların aşırı büyük olması. Büyük bademcik ve geniz eti çocuklarda en sık rastlanan horlama nedenidir. Şişman insanlarda kalın boyun dokusu sebep olarak gösterilir. Kist ve tümörlerde nadir olarak bu yolla horlama yapabilmektedir.


Yumuşak damak ve küçük dilin aşırı sarkık ve uzun olması boğaza doğru hava yolunu daraltır. Hava yoluna sarktığı için bir valv gibi horlamaya neden olur.


Burun tıkanıklığı olan kişi havayı almak için genizde aşırı vakum yaratır. Bu vakum boğazda kollabe olabilen dokuları hava yoluna doğru çeker. Böylelikle burun açık iken horlamayan kişide horlama görülmeye başlar. Bu durum neden bazı insanların sadece allerjik dönemlerde veya grip sinüzit olduğu zamanlarda horladığını izah etmektedir. Burun deformasyonları bu tip burun tıkanıklığı nedenleri olarak bilinir. Deviasyon burun orta bölmesinin yan taraflara taşması olarak tanımlanır. Burun içi deformasyonları içinde en sık rastlanılanıdır.


HORLAMA CİDDİ BİR SORUN MUDUR?


Sosyal olarak evet! Bu aile yaşamında ciddi bir şekilde tehdit eder. Horlayan kişi alay konusu olur. Ailenin diğer bireyleri için uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur. Horlayan kişi tatil ve iş gezilerinde istenilmeyen oda arkadaşı olur. Tıbbi olara evet! Kişinin kendine verdiği zarar daha büyüktür. Dinlenilmeden geçirilen geceler vardır. Aşırı horlayan kişilerde yüksek tansiyon horlamayan kişilere göre daha sık görülür. Horlamanın en ağır formu “tıkayıcı tipte horlama hastalığıdır.†“Uyku apnesi†diye bilinen bu hastalıkta şiddetli horlama nefessiz kalınan bir dönemle kesilmektedir. Bu sırada solunum tam durmuştur. 10 saniyenin üzerindeki nefessiz kalma nöbetlerinin bir saat içinde 7 den fazla görülmesi yaşamı ciddi şekilde tehdit eder. Bu durumda doktorunuzun size bir uyku merkezinde inceleme yapılmasını önerecektir. Apneli (nefesin kesilmesi) hastalarda saatte 30-300 defa tıkanmalara rastlanılmaktadır. Böylelikle uykuda kan oksijen düzeyi aşırı oranda düşer. Oksijenin düştüğü bu dönemde kalp kanı daha çok pompalamak zorundadır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi yerleşir. Tıkayıcı tipte horlama hastalığı olan kişiler uykularının çok az bir kısmında derin uyku fazına geçebilmektedirler. Derin faz gerçek dinlenme için tek yoldur. Dinlenmeden geçirilen gecenin gündüzü uykulu yorgun ve verimsiz geçecektir. Araba kullanırken yada iş başında uyuklamalar görülecektir.


HORLAMA TEDAVİ EDİLEBİLİRMİ?


Horlamanın bir çok tipi tedavi edilebilir. Erişkin horlayan kişiler için aşağıda sıralana önerilere uyulmalıdır.


1. İyi bir adele tonusu kazanmak için sportif bir yaşam biçimi seçilmeli.


2. Horlayan kişiler uyku ilaçları sakinleştirici ve antihistaminik denilen allerji ilaçlarını uykudan önce almamalı.


3. Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınmalı.


4. Uykudan 3 saat önce ağır yemekten sakınmalı.


5. Aşırı yorgunluktan sakınmalı.


6 .Uykuda sırt üstü yatmak yerine yana yatmak tercih edilmeli. Eski bir öneri olarak pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metot dur. Böylelikle sırt üstü uyumaya engel olunur.


7. Yatağınızın baş tarafı daha yukarıda olacak şekilde tüm yatağınız yaklaşık olarak 10 cm bir tarafa doğru çeviriniz. Bu amaçla yatağınız bir tarafı altına bir tuğla yerleştirmek amacınıza uygun olacaktır.


8. Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanıyın.


Her pozisyonda horlayan kişiler “ağır horlayan†olarak isimlendirilir. Bu kişilerin yukarıdaki önerilerden daha fazla yardıma ihtiyaçları vardır.


Horlama kişi ve ailesi için zararlı hale geldiğinde uzman doktorunuz ile görüşmeniz uygun olacaktır. Bu özellikle uyku sırasında nefes alamama problemi olduğunda (Yüksek sesli horlama nefessiz kalma dönemi ile kesilmektedir.) Doktorunuza baş vurmanız daha da önem kazanmaktadır. Horlama hastasının burun ağız boğaz ve boynunun detaylı muayenesi yapılmalıdır. Horlamanın boyutu ve horlayan kişinin sağlığını belirlemek açısından uyku laboratuarı çalışmaları değerlidir.


Tedavi şüphesiz tanıya dayanır. Bu allerji veya enfeksiyon tedavisi gibi basit yada bademcik geniz eti veya burun bozukluklarının cerrahi gerektirir biçimdedir. Horlama - Nefessiz kalma hareketli dokuların sabitleştirilmesi ve hava yolunun daha genişletilmesini sağlayan horlama ameliyatlarından başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Buna uvulopalatofarengoplasti ameliyatı (UPPP) adı verilmektedir. Hasta için bademcik ameliyatından çok farklı his vermez. Laser ın kullanıldığı Laser-assisted uvulopalatoplasti (LAUP) lokal anestezi ile yapılabilen bir başka ameliyattır. Cerrahinin çok riskli veya hasta tarafından istenilmediği durumlarda boğaza basınçlı hava veren maske takarak (CPAP) uyuyabilir. Kronik olarak horlayan her çocuk KBB uzmanı tarafından detaylı olarak muayene edilmelidir. Bademcik ve geniz eti ameliyatının gerekli olduğu durumlarda cerrahi müdahale çocuk sağlığına ve gelişimine çok önemli yararlar sağlayacaktır.


Unutmayın: Horlama nefes almanın tehlikeli biçimde kesilmesidir. Horlama komik değildir umutsuz hiç değildir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:55 ----------

IDRAR INKONTINANSI


İdrar inkontinansının (idrar akışını kontrol edememe durumu) fazla ya da az aktif bir mesane fiziksel tıkanma enfeksiyonlar ya da kafein ve bazı ilaçların yan etkileri gibi birçok nedeni vardır. Kanser diyabet inme Parkinson haslalığı ya da multipl skleroz gibi daha ağır hastalıklar da inkontinansa neden olabilir. Bu durum erkeklerde genişleyen prostatın ya da prostata ilişkin diğer sorunların göstergesi olabilir. Herhangi bir inkontinans sorunu söz konusuysa daha önemli bir durumun belirtisi olabileceğinden en kısa zamanda doktorunuza başvurun. Doktorunuzun yardımıyla inkontinansın nedenini ve uygun tedavi seçeneğini bulabilirsiniz.
İdrar inkontinansı yaşlandıkça daha da sık görülen yaygın bir durumdur. Gerçekten de 65 ve daha ileri yaştaki 10 kişiden en az birinde idrar inkontinansı görülür.
Birçok kişi bu konuda gereksiz biçimde sessiz kalır. Doktora danışmaya ve istediği gibi gereken yardımı almaya utanır. Bazı kişiler bu durumun yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu olduğunu ve olası nedenlerinin ve tedavi seçeneklerinin bulunması yerine sonuçların ele alınacağını düşünür. Oysa enfeksiyonu kontrol altına almak için antibiyotik kullanmak ya da idrar akışını kontrol eden kasları güçlendirecek egzersizleri öğrenmek gibi basit tedaviler söz konusu olabilir.

İDRAR İNKONTİNANSININ TİPLERİ:
Aynı kişide birden fazla tipte inkontinans bulunabilir.
- Stres inkontinansı: Öksürme hapşırma gülme ağır kaldırma ya da hızlı hareket etme sonucunda mesanede oluşan basıncın neden olduğu inkontinans.






- Acil idrar yapma gereksinimi: kişinin idrar yapma gereksiniminin farkında olması ancak kontrol edemeyerek acil olarak tuvalete gitmek zorunda kalması.




- Taşma inkontinansı: mesane tamamen dolu olduğunda (idrarı normal şekilde yapamama ya da bazı engeller nedeniyle) gerçekleşir ve az miktarda idrar kaçırılır.

TANI:
İdrar inkontinansına tanı konması kolaydır ve nedene bağlı olarak çoğunlukla tedavi edilebilir. Hasta ve ailesinin doktora karşı açık ve dürüst davranması önemlidir. İdrar yapma alışkanlığınıza ve inkontinansın ne zaman gerçekleştiğine ilişkin kayıt tutmak yardımcı olabilir. Bu kayıtlar inkontinansta hangi maddelerin ve durumların rol oynadığını öğrenmenize yardım edecektir. Inkontinansın hangi sıklıkta olduğunu ondan önceki aktivitenizi (ör. hızla ayağa kalkmak gülmek egzersiz yapmak) sızıntı miktarını (çok az ya da bir anda çok fazla) ve eğer varsa herhangi bir uyarıcı belirtiyi sizi gece uyandırıp uyandırmadığını ya da belirli bir içecek besin maddesi ya da ilacın alınmasından sonra görülüp görülmediğini kaydedin.

TEDAVİ:
Etkili tedavinin seçimi idrar inkontinansının nedeninin tanımlanmasına bağlıdır. Değerlendirme için en kısa zamanda doktora başvurmak çok önemlidir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:56 ----------

IDRAR KACIRMAYA KARSI EGZERSIZLER


Bazen istemeden idrar kaçırıyorsanız alt karın duvarınızdaki kaslar yaşlandıkça gevşemiş demektir. Her yerde yapabileceğiniz egzersizler için günde 20 dakika ayırabilirseniz mesanenizin kontrolünü yeniden kazana-bilirsiniz.

Mesaneyi kontrol eden kaslar anüs ve vajinayı çevreleyen kaslardır ve "pubokoksigeal" kasları adını alırlar. 1950 lerde Dr. A.M. Kegel bu kasları geliştirmek için bir sistemi geliştirdi.

Anüs çevresindeki büzgen kasları dışarı çıkmanızı engelleyecekmiş gibi kasarak başlayın. Gevşeyin ve tekrar kasın. Bunu 20-30 defa yapın. Bu hareketleri gün boyu birçok defa tekrarlayın. Pubokokigeal kaslarınızın gücü arttıkça mesanenizi daha iyi kontrol edebilirsiniz. Bunu yapan kadınların çoğu fazladan cinsel olarak daha hevesli bir hale geldiklerini fark etmişlerdir.

---------- Post added 19.02.17 at 22:56 ----------

IDRAR YOLU ILTIHABI (OZGUL OLMAYAN)


Özgül olmayan idrar yolu iltihabı bazen "klamidya"nın neden olduğu bir idrar yolu iltihabıdır. Buna Ureaplasma ureliticum" adı verilen bir bakteri de sebep olabilir. Bulgular 10-20 gün içinde ortaya çıkmazsa da eğer tedavi edilmezse leğen boşluğunda iltihabi komplikasyonlara (fallop tüplerinin yumurtalıkların rahmin veya rahim boynunun iltihaplanması) yol açabilir. Bu nedenle eşinizde "üretrit ortaya çıkarsa siz de kontrolden geçmelisiniz. Onun enfeksiyonun sebebi "Ureaplasma" veya "Klamidya" veya cinsel ilişkiyle bulaşan başka bir hastalık da olabilir.

Belirtiler

- Batma ve yanma hissiyle birlikte sık idrar yapma;

- Karın altında ağrı;

- Arada sırada ince bir vajinal akıntı.

Teşhis

Doktorunuz gelişmenin nasıl olduğunu dinleyecek başka ihtimalleri eleyebilmek için alt karın muayenesi yapacak ve bir idrar kültürüyle hastalığa neden olan bateriyi tanımlayarak teşhisini koyacaktır.

Bu rahatsızlık erken teşhis edilerek tedaviye başlanırsa genellikle tehlikeli olmaktan daha çok can sıkıcıdır.

Tedavi

Belirsiz idrar yolu iltihabı için standart tedavi antibiyotiklerdir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
hastaliklarteshis, tani, tedavi


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
islam'a göre sihir, cin çarpması teşhis ve tedavi usulleri SiLence Paranormal Yetenekler 1 31.07.23 18:56
Kalp ritim bozukluğu tehşis tanı tedavi Tuana Sağlık 2 10.05.18 09:30
Boyunda Kitle Nedir Neden Oluşur Teşhis Tedavi aşk Sağlık 1 01.06.17 10:11
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar SiLence Sağlık 1 16.04.17 15:23
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (CYBH) SiLence Sağlık 1 16.04.17 14:47


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 23:38.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147