#21
|
|||
|
|||
DAHA MUTLU BİR YAŞAM İÇİN EVİNİZLE İLGİLENİN
Kendini daha iyi tanımak ruhun derinliklerini keşfetmek ve mutsuzluk haline son vermek için ne yapmalı? Sürekli vurgulandığı gibi içsel bağlantı ya mı geçmeli? İyi bir içsel bağlantı kurmanın yolu nedir? Eğer genel bir mutsuzluk halinden kendini ve gerçek sorunlarını keşfedememiş olmaktan şikâyetçiyseniz çözümü bir de evinizde arayın. E.V.D.E. yani Ev Vasıtasıyla Değişim Etkinliği Vivi Benreytan ın kişisel tecrübesinden yola çıkarak geliştirdiği bir teknik. Şu anda bu tekniği bir grup çalışması olarak Küre Yaşam Merkezi nde uygulayan Benreytan evimiz ve eşyalar aracılığıyla kendi özümüzle bağlantı kurarak içsel bir yolculuğa çıkmanın yolunu gösteriyor. E.V.D.E. uygulamasının temelinde evimizin bizi yansıttığı ve evimizde bir değişiklik yaptığımızda bu değişimin bize geri yansıyacağı inanışı var. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Vivi Benreytan aynı fakültede yüksek lisans yaptıktan sonra ABD ye eğitim almaya gitmiş ve Boston Lesley Üniversi-tesi nde ınterdisciplinary (disiplinlerarası) mastır tezi olarak E.V.D.E. çalışmasını vermiş. Eviniz sizin sembolünüz Feng Shui felsefesinden de etkilenen Benreytan Gestalt ve Dışavurumcu Sanat Terapisi eğitimlerinden kazandığı uzmanlıkla E.V.D.E. yi geliştirmiş. Bu çalışmada katılımcılara yaratıcı süreçleriyle temasa geçmeleri ve içsel bilgeliklerini ortaya koymaları için destek veriyor. Benreytan çalışmanın amacını şöyle açıklıyor: "İnceledikçe evin nasıl kendimizin sembolü olduğunu gördüm. Bazen içsel bağlantımızı kurmak hiç kolay olmuyor. Ben insanların evlerindeki bir obje yoluyla o bağlantıyı kurmaları bir içsel yolculuğa çıkmaları için yol gösteriyorum. Benim teorimde şöyle bir şey var; bütünlük su yüzüne çıkmayı bekleyen parçalarımızla temasa geçtiğimizde doğuyor. Yaşamla cebelleşmemiz ya da mutsuz hissetmemiz o bağlantı koptuğu zaman oluyor. Bu yüzden su yüzüne çıkmayı bekleyen eksiklerimize izin verdiğimiz zaman huzurla ve mutlulukla daha kolay bağlantı kurabiliyoruz. Hayatımız daha rahat akıyor. Burada yapılan da tam olarak bir farkındalık yaratmak." E.V.D.E. çalışmasının uygulaması da son derece ilginç. Katılımcılar birbirleriyle tanıştıktan sonra bir daire oluşturacak şekilde sandalyelere oturuyor. Eşyayla mektuplaşma Vivi Benreytan önce onları meditasyon yoluyla gevşetip hayallerinde kendi evlerine götürüyor ve yapacakları konusunda yönlendiriyor. Herkes hayalinde evinde geziniyor ve hangi oda çekiyorsa oraya giriyor ve o odadan kendisine yakın gelen bir objeyi seçiyor. Obje seçimi yapıldıktan sonra resim malzemelerinin olduğu bölüme gidiliyor ve herkes seçtiği objesinin resmini yapıyor. Sonra bu objeyle ilgili olarak sevilen birine bir mektup yazılıyor. Ardından aynı kişiye objenin ağzından bir mektup kaleme alınıyor. Ve yeniden daire oluşturarak diğerlerine çizilen resim gösterilip neden bu objenin seçildiği anlatılıyor. Bu çalışma dört ya da altı toplantı olarak uygulanıyor. Dört seansın ücreti 300 milyon lira. Her seferinde başka bir objeyle çalışılıyor. Daha sonra bütün evi yansıtan bir çalışma yapılıyor. Ardından katılımcılar çocukluk evlerine gidiyor ve oradaki objelerin resmini yapıyor. Son olarak da hayal edilen ev çiziliyor. Bu tekniği kullanarak istediğiniz her yerde evinde olma hissini yaşamak mümkün. Örneğin işyerinde rahatsız bir ortamdaysanız oradaki bir objeden yararlanarak evdeymiş hissini yaşayabilirsiniz. ---------- Post added 21.02.17 at 21:11 ---------- DEPRESYON VE ALZHEİMER Depresyon yaşlılıkta alzheimer riski getiriyor. Ağır depresyon belirtileri gösteren yaşlılarda Alzheimer riskinin artabildiği saptandı. Chicago Rush Alzheimer Hastalığı Merkezinde yapılan araştırmada deneklerdeki yaşlılık belirtileri ile Alzheimer hastalığı arasındaki ilişki araştırıldı. 65 yaşın üzerinde 651 denek üzerinde 7 yıl süren araştırmada ağır depresyonun deneklerde Alzheimer riskini önemli oranda artırdığı bilme ve kavramayla ilgili rahatsızlığı ise hızlandırabildiği belirlendi. Araştırmada deneklerin 8 de 1 inde depresyon saptayan uzmanlar deneklerin 108 inde Alzheimer olduğunu gözledi. Uzmanlar depresyonun yol açtığı her bir ayrı rahatsızlığın Alzheimer riskini yüzde 20 artırabildiğini belirlediler. Konu ile ilgili yorum yapan uzmanlar yaşlılarda depresyon tedavisinin önemli olduğunu kendilerini yalnız hisseden yaşlılarda depresyon riskinin artabildiğini belirttiler. ---------- Post added 21.02.17 at 21:11 ---------- USUK BELLI KOT ZARARLI Genç kızların rağbet ettiği göbeği açıkta bırakan düşük belli kot pantolonların sağlık açısından zararlı olduğu açıklandı. ABD de yayımlanan New York Post gazetesinin haberine göre genç kızların yaygın şekilde giydikleri düşük belli ve göbeği açıkta bırakan kotlar belkemiğinin altındaki sinirlere baskı yaparak kalçalarda paresthesia adı verilen bir yanma hissine neden oluyor. Gazetedeki habere göre Kanada da yayınlanan Canadian Medical Association Journal isimli tıp dergisine bir makale sunan Dr. Malvinder Parmar göbeği açıkta bırakan kot giyen genç kızları uyararak eski moda yüksek belli pantolonlara yönelmeleri çağrısında bulundu. Düşük belli kotların sinirlere baskı yaparak ağrıya neden olduğunu kalçalarda yanma hissi yarattığını ve belkemiğinde hassasiyete yol açtığını belirten Kanadalı doktor özellikle arka cepte taşınan kalın cüzdanın bu ağrıyı daha da arttırdığını kaydetti. Dr. Parmar kısa süre önce kendisine kalçalarda yanma ve ağrı hissiyle başvuran hafif kilolu 3 genç kadının da 6 ila 8 ay süreyle düşük belli kot giydiklerine dikkat çekerek bu hastaların 4 ila 8 hafta bol kesimli pantolon giydikten sonra hiçbir şikayetleri kalmadığını belirtti. Tüm dünyanın yanı sıra New York ta da son derece moda olan düşük belli kotları satan mağazalar ise Kanadalı doktorun uyarısını fazla ciddiye almadılar. New York un Broadway caddesindeki Jean Outlet mağazasının yöneticisi Michelle Hachey Genç kızlar belki biraz acı çekiyorlar ama bu kotlarla çok da güzel oluyorlar diye konuştu. ABD de hip-hop türü müzik yapan şarkıcıların yanı sıra Mariah Carey Christina Aguilera ve Gwyneth Palthrow gibi yıldızların da katkısıyla düşük belli kot pantolonlar genç kızlar arasında yaygın olarak giyiliyor. ---------- Post added 21.02.17 at 21:11 ---------- DUYGUSAL HAFIZA Kadınların duygusal hafızalarının erkeklerinkinden iyi olduğu bildirildi. Amerikalı bilim adamlarının 24 kadın ve erkek üzerinde yaptığı araştırma kadınların kendilerine bir kez gösterilen duygusal içerikli ve sıradan fotoğrafları 3 hafta sonra erkeklerden yüzde 15 oranında daha iyi hatırladığını ortaya koydu. Proceedings of the National Academy of Sciences da yayımlanan araştırma kadın beyninde fotoğraflardaki duygusal sahnelere verilen sinirsel tepkinin de erkeklere oranla daha fazla olduğunu gözler önüne serdi. Araştırmanın yazarı New York Stony Brook Üniversitesi nden yardımcı profesör Turhan Canlı fotoğrafları duygu derecesine göre 3 kategoriye ayıran erkeklerin sıradan fotoğraflardaki silah imgesini tarafsızlıkla hatırladığını ancak kadınların bu imgeye çok olumsuz tepki gösterdiğini söyledi. Canlı ceset mezar ağlayan insanlar ve kirli tuvaletler gibi sahnelerin yer aldığı fotoğrafların da kadınlarda aşırı duygusal tepkiye yol açtığını kaydetti. Araştırma kapsamında 3 hafta sonra fotoğraflar içinde aşırı duygusal bulduklarını seçmeleri istenen erkeklerin fotoğrafların yüzde 60 ını kadınların ise yüzde 75 ni hatırladığı belirtildi. Canlı araştırmanın depresyonun kadınlarda daha çok görülmesinin biyolojik nedeninin bulunmasına yardım ederek kadın beyninin duyguları daha iyi algıladığını ve hatırladığını ortaya koyduğuna işaret etti. Araştırmanın kadınların evlilikteki tartışmaları erkeklerden daha iyi hatırladığı yönündeki yaygın kanıyı desteklediği de kaydedildi. ---------- Post added 21.02.17 at 21:11 ---------- DÖVME (TATUAJ) Özellikle gençler arasında giderek yaygınlaşan ve cilt altına enjekte edilerek kalıcı renk değişikliği sağlayan dövmenin birçok hastalığa davetiye çıkarttığı bildirildi. "İşlem sırasında kanamalara yol açılması iğnelerin birden fazla kişide kullanılması işlem sırasında ve sonrasında hijyenik şartların sağlanmaması ve en önemlisi uygulayan kişilerin sağlık konusunda eğitimsiz ve lisanssız olması nedeniyle sterilite kurallarına uyulmadığından Hepatit B Hepatit C AIDS ve benzeri kan yoluyla bulaşan hastalıkların yaygınlaşmasına sebep olmaktadır"
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#22
|
|||
|
|||
E-MAILLE DERTLERINIZI PAYLASIN
Derdini elektronik posta ile paylaşanlar psikolojik olarak rahatlayabiliyor. ABD’de Teksas Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada sorunlarını ve yaşadıkları sıkıntıları elektronik posta yoluyla arkadaşlarıyla paylaşabilenlerin psikolojik olarak rahatladıkları ortaya çıktı. Öğrenciler arasında yapılan araştırmada sorunlarını elektronik posta yoluyla yakınlarına ve arkadaşlarına bildirenler elektronik posta yazışmalarında rutin konulara yer veren deneklere göre psikolojik olarak daha sağlıklı bulundu. Dr. William Grazino duygusal sıkıntılar içinde olan deneklerin elektronik posta yoluyla dertleşmeleri sonucunda birkaç haftada sağlıklarına kavuşabildiklerini belirtti. Özellikle farklı yollar kullanarak dertleşebilenlerin ruh sağlıklarını daha kolay kontrol edebildiklerini kaydeden uzmanlar internet teknolojisinin bu açıdan eşsiz bir kaynak olduğunu ifade ettiler. Araştırmadan önce sorunları nedeniyle derslerinde başarısız olan öğrencilerin sorunlarını elektronik posta yoluyla paylaşmalarından sonra yeniden başarılı oldukları gözlendi. 150 öğrenci arasında yapılan araştırma genişletilerek 500 denek üzerinde tekrarlanacak. Elektronik mesajın rahat ortamlarda yazılabildiğini hatırlatan uzmanlar aynı anda birkaç kişi ile yazışabilmenin daha da olumlu sonuç verebileceğini söylediler. Araştırma sonucu Amerikan Psikoloji kuruluşu tarafından Ağustos ayında Chicago’da yapılacak genel kurulda açıklanacak. ---------- Post added 21.02.17 at 21:12 ---------- ECZA DOLABI Her evde ve işyerinde içinde gerekli alet ve ilaçların bulunduğu bir ecza dolabı olmalıdır. Evde ecza dolabının bulunması doktor çağrıldığı zaman oldukça yararlı olabilir. Ancak ecza dolaplarının birtakım özelliklere sahip olması ve sürekli olarak mevcut ilaçların kontrol edilerek sağlık riski oluşturmaması sağlanmalıdır. Ecza dolabı üzerine genel bilgiler: Ecza dolabı kilitlenebilen cinsten olmalı ve serin kuru bir yerde çocukların kolaylıkla uzanamayacakları yükseklikte duvara asılmalıdır. Ecza dolabının içi düzenli olmalı; aranılan ilaç kolayca bulunabilmelidir. Bir ecza dolabında bulunması yararlı olan şeyler şunlardır: Hasta tedavisi için gerekli araç-gereçler: Derece küçük bir makas pens damlalık muşamba termofor lavaj için gerekli araç-gereç çengelli iğne. Sargı araç-gereçleri: Çeşitli sargı bezleri bantlar çeşitli ölçülerde gaz bezi pamuk flaster kan durdurmak için kullanılan turnikeler üçgen şeklinde sargı bezleri. Dıştan kullanılacak ilaçlar: Batikon veya zefiran gibi dezenfektan maddeler 70 derecelik alkol dezenfekte için ilaçlar oksijenli su çeşitli merhemler talk pudrası vb. Diğer ilaçlar: Ağrı kesici ilaçlar sakarin karın ve mide gazları için ilaç müshil sülfamitler vb. Hastalık döneminden artan ilaçlar ecza dolabına KONMAMALIDIR çünkü bu ilaçlar bir süre sonra özelliklerini ve etkilerini yitirirler. Bozulmuş ilaçlarda görülen belirtiler: Tozlar - Topaklanma. Tabletler - Renk değişimi ve kırılma. Drajeler - Şekerli kabukta dökülme. Sıvı ilaçlar - Tortu birikimi. Merhemler - Kuruma koku küf. Ölçüler Ve Miktarlar Sıvı maddeler için: 1 su bardağı: 200 gr. 1 fincan: 150 gr. 1 şarap bardağı: 100 gr. 1 likör kadehi: 20 gr. 1 çorba kaşığı: 15 gr. 1 tatlı kaşığı: 10 gr. 1 çay kaşığı: 5 gr. Şuruplarda yukarıda belirtilen ölçülerin 15 misli alınır. Toz maddeler için: 1 dolu çorba kaşığı: 10 gr. 1 dolu çay kaşığı: 3 gr. 1 silme çay kaşığı: 15 gr. 1 dolu çay kaşığı tuz: 6 gr. 1 silme çay kaşığı tuz: 3 gr. 1 bıçak ucu: 05-1 gr. 1 gr. sıvıdaki damla sayısı: Sıvılar: 20 damla bitki suları: 40 damla yağlı sıvılar: 50 damla tentürdiyot ve ispirto: 60 damla eter: 80 damla. ---------- Post added 21.02.17 at 21:12 ---------- EGZERSIZ SECIMI VE UYGULAMA Amaç organizmayı bir yarışmaya hazırlamak değil egzersizin organizmanın sistemlerine (dolaşım-solunum kas bağışıklık) olumlu katkılarını sağlamak olmalıdır. Bunun için aerobi ortamdaki egzersizler düşünülmelidir. Yürüyüş düşük-orta şiddetli koşular en ideal olan çalışmalardır. Fakat önemli olan çalışmanın şiddetini (tempo) ve süresini ayarlamaktır. Genel olarak bu tür çalışmalar tamamen görsel ve seçilen model çalışmalara dayanmaktadır. Yani sağlık için egzersiz yapan bireylerin % 90 ı ya da fazlası bilimsel ve sistematik bir program uygulamamaktadır. Görsel bilgilere dayanarak yapılan çalışmalar istenilen hedefi yakalayamaz. Unutulmaması gereken en önemli şey; her bireyin tüm fiziksel ve fizyolojik özellikleri dolayısıyla kapasiteleri farklıdır. Bunun için antrenman yükleri de farklı olacaktır. Antrenman programlarına başlamadan önce hekiminize baş vurarak genel bir sağlık kontrolünden geçmeniz gerekir. Özellikle efor testi yaptırmanız gereklidir. Bu test sonucu eforlara direncinizi dolayısıyla kapasitenize uygun antrenman programlarını elde edebilirsiniz. Çalışma şiddetinin tayini; en önemli problem çalışma şiddetinin tayinidir. Şayet düşük şiddette çalışırsanız bir gelişim sağlayamazsınız yüksek şiddette çalışırsanız yaralanma riskiniz vardır üstelik istenilen olumlu etkileri elde edemezsiniz. Çalışma şiddetinin tayini kesin yöntemler ile bireyin maksimal oksijen kullanma kapasitesi (max.VO2) ölçülerek laboratuarda gerçekleştirilebilir. Fakat basit ve yaklaşık olarak çalışma şiddetini tayin için; maksimal kardiyak frekans (nabız) yüzdesini alarak efor şiddeti ayarlanabilir. Bunun için önce maksimal kardiyak frekans tespit edilir (yani kalbinizin dakikada vurum yapabileceği en yüksek değer). Bu değeri bulmak için 220 sabit sayısından "yıl" olarak "yaş" çıkarılır. Örnek: şayet 40 yaşında iseniz; 220-40= 180 sizin maksimal kardiyak frekansınızdır. Aerobik kapasitenizi geliştirmek için maksimal kardiyak frekansınızın % 60-90 ı arası bölgede antrenman yapmanız gerekir. Öyleyse aerobik antrenmanınız 108 ile 162 nabız arasında bir bölgede gerçekleşmelidir. Şayet yeni başlıyor iseniz en iyisi bu aralığın alt sınırından (maksimal kardiyak frekansınızın %60-70) başlamak gerekir. Antrenmanların ilerlemesi sonrası ne kadar form kazanırsanız o kadar daha yüksek yüzde ile çalışabilirsiniz. Nabız alımı; bir dakikalık nabız sayısı rehber olarak alınır. En iyi yöntem özel amaçlı Polar saatler dir. Fakat boynun iki yanındaki karotis (şah damarı) damarların biri üzerine tek taraflı olarak orta ve yüzük parmak birleştirilerek hafifçe bastırılır 15 saniye nabız sayılır 4 ile çarpılarak çalışma nabzı bulunur. Bu yöntemin yanında çalışma şiddetini tayin için "solunum yöntemi" "aerobi egzersiz" bölümünde açıklanmıştır. Antrenmanın sıklığı: Başlangıçta çalışmayı kısa bir süre uygulayınız asla kendinizi zorlamayınız. 5 dakika koştukdan sonra dinlenin. Elbetteki çalışma öncesi ısınmayı unutmuyorsunuz. Antrenman süresini önce 1 sonra 2 sonra 3 km koşabilmek için düzenli olarak ayarlayınız. Soluk soluğa kalmadan ılımlı tempoda koşmayı unutmayınız. Şayet iyi bir düzeye gelirseniz koşarken arkadaşlarınız ile sohbet edebilirsiniz. Bir kaç ay antrenmanın sonunda yorulmadan kas ağrıları olmadan önemli mesafelere ulaşabilirsiniz (10 km). Haftada 3 antrenman seansı idealdir. Haftanın bir günü 15 km koşmaktansa 3 kere 5 km koşmak daha iyidir. Bir seanslık 15 km koşu kalbi ve tendonları daha fazla zorlar lokmaları küçülterek almanın sindirimi daha kolay olacağı gibi çalışma yükünü de dilimlere bölmek organizmanın yüklenmeyi sindirmesi bakımından daha uygun olacaktır. Ayrıca bu koşular günün ayni saatlerinde gerçekleştirilmelidir form durumunuz ilerledikçe haftada 4-5 seans düzenleyebilirsiniz. Koşu esnasında baş öne eğik olmamalıdır. Şayet yürüyüş düşünülüyor ise her gün en az bir saat yapılmalıdır. Koşular maksimal kalp atım hızınızın altında olalıdır 20 ya da 30 dakika yeterlidir. Şayet bazı kurallara uyarsanız yaşınız ilerlemiş olsada uzun süre koşabilirsiniz. Kalp-damar sisteminin antrenmanı devam eden bir süreçtir ve sabırlı olarak kuvvetlendirilmesi gerekir. ---------- Post added 21.02.17 at 21:13 ---------- EGZERSIZ VE BAGISIKLIK SISTEMI (iMMUN SISTEM) Egzersiz ve immünoloji alanındaki hızlı gelişmeler spor bilimi tıp immünoloji fizyoloji ve davranış bilimlerinde görevli bilim adamlarının ilgilerini çekmiştir. Spora bağlı immün cevap konusundaki ilgi birçok sebepten dolayı oluşmuştur. Birincisi; antrenörler ve kulüp hekimlerinin antrenman ve müsabaka esnasında sporcularını sağlıklı bir şekilde tutma istemeleridir. İkinci olarak egzersiz ve bağışıklık konusuna ilgi toplumun sağlıklı gelişim amacıyla doğan ilgiden de kaynaklanır. Düzenli orta düzeyde (ılımlı) yüklenmelerin kalp hastalığı şişmanlık insüline bağlı olmayan diabet yüksek tansiyon ve osteoporoz gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde ayrıca vücut ağırlığının kontrolü ve organizmanın strese karşı direncini artırmada önemli rol oynadığı ispatlanmıştır. Araştırmacılar şimdi çalışmalarını yaşam tarzına bağlı etken taşıyan hastalıklar (kanser gibi) üzerine yoğunlaştırmışlardır ve düzenli spor yapan kişilerin daha düşük kanser insidansların rastlandığına dair tahminler vardır. Egzersiz kanser ve AIDS gibi belirli hastalıklarda ek tedavi olarak reçete edilmeye başlanılmıştır. Kanser ve AIDS de bağışıklık sisteminin hastalıkla doğrudan ilgili olması nedeniyle bilim adamları hastalık gelişimi üzerine etkilerini öğrenebilmek için yüklenmeye bağlı immün cevabı araştırmaktadırlar Yaşam tarzı faktörleri immün sistemi güçlendirmek yada zayıflatmak yönünden etkileşebilir. Diyet stres ve fiziksel aktivite bu faktörleri oluşturur. Yetersiz beslenme ve uygun besinlerin eksikliği immün sistemi zayıflatabilir. Şayet yaşlı ve yalnız yaşıyor iseniz yalnız yemek yiyorsanız diyetinizde meyve ve sebzeler dengeli olarak yer almalıdır. Vitamin veya bazı minerallerin aşırı alımı grip ya da soğuk algınlığına karşı koruyucu etkiye sahip olduğu kesin olarak kanıtlanmış değildir. Ancak soğuk algınlığı esnasında vit-C alımının hastalığın şiddetini azaltabileceği ya da gidişatını kısaltabileceği konusunda bazı kanıtlar vardır. Egzersiz ve Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu (ÜSYE) Ilımlı egzersizde; epidemiyolojik klinik ve deneysel çalışmaların hepsinde üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığının azaldığı gösterilmiştir. 15 haftalık bir yürüyüş egzersizinde deney grubu kadınlarda anlamlı üst solunum yolu enfeksiyonu azalması saptanmıştır. Ağır egzersizde ÜSYE artışı gözlenmiştir. Burada istenilen orta dereceli kronik egzersizdir. Sedanterde (durağan yaşayanlar) ÜSYE belirli bir düzeyde iken kronik orta dereceli egzersizde azalır ağır egzersizde ise çok artar. En azından bu sebepten dolayı egzersiz ve immün sistem önemlidir. ÜSYE birçok iş gücü para zaman kaybına neden olduğu gibi ağır durumlara geçişlerde can kaybı yaratabilir.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#23
|
|||
|
|||
ERGENLİKTE STRES ÖĞRENMEYİ ETKİLİYOR
Harvard Tıp Okulu’ndan Susan Andersen ve çalışma arkadaşları ergenlik döneminde kafeslerde yalnız bırakılarak strese maruz kalan farelerde yetişkinlik döneminde beynin yan karıncıklarının orta ve arka boynuzları üzerindeki iki adet kabartıda kilit önemdeki bir proteinin seviyesinin düştüğünü tespit etti ve beynin bu bölümünün “hafıza ve öğrenme†açısından önemli olduğu belirtti. Bilim adamları söz konusu proteinin beyin hücreleri arasındaki bağlantı sayısını ölçmek için kullanıldığını eksilmesinin beyin faaliyetindeki düşüşü ifade ettiğini bildirdi. Andersen’in ekibi New Orleans’taki bir bilim konferansında duyurdukları araştırmalarının ergenlikte karşılaşılan stresin yetişkinlikte beyin hücrelerinin bağlantısı etkilediğini ortaya koyan ilk çalışma olduğunu söyledi. Araştırma insanlarda 18 ila 20 yaşlarında zirveye ulaşan bu proteinin ergenlikte strese maruz bırakılan eşdeğer yaştaki farelerde normal bir artış göstermediğini gösterdi. Bilim adamları ergenlik döneminde cinsel tacize uğrayan veya ihmal edilen kişilerin beyninde bu tür bir duruma rastlanabileceğini de kaydetti. ---------- Post added 21.02.17 at 21:13 ---------- EVDE HAYVAN BESLEMEK Evinde hayvan beslenen çocukların bağışıklık sistemi daha güçlü ancak yine de dikkatli olmak gerekli. İngiltere’de yapılan bir araştırma evlerinde hayvan beslenen çocukların bağışıklık sisteminin daha güçlü olduğunu ve hastalık nedeniyle okula gitmeme oranlarının düşük çıktığını ortaya koydu. Evde hayvan beslemenin en çok faydasının görüldüğü yaşların 5 ila 8 arası olduğunu da belirten uzmanlar “ancak bütün yaşlardaki çocukların bunun büyük faydasını gördüğü ve hastalık nedeniyle devamsızlık yapmaktan kurtulduğu görülüyor†dedi. Warwick Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya başkanlık eden Dr. June McNicholas evinde hayvan beslenen çocukların beslenmeyenlere oranla her öğrenim yılında okula ortalama 18 gün daha fazla gidebildiğinin tespit edildiğini bildirdi. Araştırma ayrıca çocukların hayvanlarından edindikleri diğer bazı faydaları gözler önüne seriyor. Çocukların yüzde 30’u korktuğu zamanlar hayvanları sayesinde sakinleşirken yüzde 28’i de aile üyeleriyle anlaşmazlıklarından sonra besledikleri hayvanın şefkatine sığınıyor. YİNE DE DİKKATLİ OLMAK GEREK Dr. McNicholas bütün faydalarına rağmen hayvanların çocuklarda yaratabileceği sağlık problemlerine karşı dikkatli olunması uyarısını da yinelerken hayvanlarda bulunan bazı parazitlerin çocuklarda karın ağrısından göz tahribatına kadar çeşitli rahatsızlıkla yaratabildiğini kaydetti. Dr. McNicholas “yine de hayvan sahibi olmanın çocuk üzerindeki yararları zararlarıyla karşılaştırılamayacak kadar çok†dedi. ---------- Post added 21.02.17 at 21:14 ---------- EVDE SPOR Fitness salonlarına gitmeden evinizde de egzersiz yapmanız mümkün. İşte herhangi bir spor aleti olmadan evde uygulayabileceğiniz egzersiz programı: En iyi egzersiz: Streching Polat Renaissance Hotel in Sağlık Kulübü Müdürü Oğuzhan Dinç evde yapılacak en güzel egzersizin stretching olduğunu belirtiyor. Streching ile ısınarak hem tüm vücudunuzu rahatlatabilir hem de spora hazır hale getirebilirsiniz. Şimdi bu hareketlere bir göz atalım: İlk önce başınızı öne eğerek yavaşça sağa sonra da sola doğru çevirin. Bu esnada dairesel bir hareket yapmamaya dikkat edin. Çünkü bu şekilde boyun omurlarının zarar görmesine neden olabilirsiniz. Sonra hareketi solda sağa doğru tekrar edin. Bu hareketi yaklaşık 50 kere tekrar edebilirsiniz. Sonra başınızı arkaya doğru eğerek yukarı bakın ve hareketi sağdan sola doğru tekrar edin. Daha sonra tam tersini yapın. Bir sonraki adımda başınızı önce sağ omuzunuza sonra da sol omuzunuza doğru eğin. Daha sonra tam tersini yapın. Şimdi de başınızı sabit bir şekilde dik tutarak önce sağa sonra karşıya ve son olarak da sola bakın. Bu esnada başınızı direkt olarak sağdan sola doğru çevirmemeye özen gösterin. Şimdi hareketi tam tersi yönde tekrarlayın. Bir diğer baş hareketinde ise ellerinizi alnınızda birleştirirerek bu bölgeye baskı uyguluyorsunuz. Bunu yaparken alnınızla da ellerinizi itmeye çalışın. Yani karşılıklı güç uygulayın. Şimdi ellerinizi başınızın arkasında birleştirin ve bir önceki hareketi bu bölge için de uygulayın. Sıra şakaklarda… Sağ avucunuzu sağ şakağınıza koyarak bastırın. Aynı anda başınızla da avucunuza baskı uygulayın ve aynı hareketi sol şakağınızda sol avucunuzla tekrarlayın. Boyun bölgesi bittikten sonra dimdik ayakta durun ve sağ kolunuzu yukarı doğru esneterek sola doğru eğilin. Şimdi esneyin. Aynı hareketi sol kolunuzla tekrar edin. Son olarak da kollarınızı yukarıda birleştirerek bir öne bir arkaya doğru vücudunuzu esnetin. Vücudunuzu bu şekilde esneterek kasları çalışmaya hazırlayabilirsiniz. Çünkü siz vücudunuzu esnettikçe kasların zarar görme ihtimali çok azalır. Bu hareketler her defasında 8 er kez tekrarlanır siz performansınıza göre bu sayıyı 8 16 32 olarak arttırabilirsiniz. ---------- Post added 21.02.17 at 21:14 ---------- EVLENECEKLERE ÖNERİLER ABDnde boşanmaların artması üzerine uzmanlar evlenecek çiftleri nikah defterini imzalamadan önce dikkat etmeleri gereken hususlar konusunda uyardılar. ABDli uzmanlara göre evet demeden önce çiftlerin yapmaları gerekenler şöyle; * 30 yaşından önce evlenmeyin İstatistikler 30 yaşından sonra evlenen çiftlerin evliliklerinin daha uzun sürdüğünü gösteriyor. * Evlenmeden önce birkaç tecrübe yaşayın Bu tecrübeler size karşı cinste neye önem verdiğinizi öğretecektir. * Umutsuz evlilikler yapmayın Korku güven duymak ya da evden uzaklaşmak için yapılan evlilikler uzun ömürlü olmuyor. * Evleneceğiniz kişiyi tanıyın Onun kim olduğunu gerçekçi şekilde saptayın ve sadece sizin istediğiniz kişi olması için çaba harcamayın. * Denginizle evlenin Karı-kocadan birinin diğeri üzerinde hakimiyet kurduğu evliliklerden hayır gelmiyor. * En az bir yıl bekleyin İstatistikler acele evlenen kişilerin aynı hızla boşandıklarını ortaya koyuyor. * Bağımlılığı olan kişilere dikkat Sigara alışkanlığı gibi basit bağımlılıklar bile bir evliliği yıkmaya yeterli olabiliyor. * Sizinle benzer amaçları olan biriyle evlenin ve eşinizle çocuk yapıp yapmama konusunu konuşmak için zifaf gecesini beklemeyin. * Diyalog kurabileceğiniz biriyle evlenin Evlenmeden önce müstakbel eşinizle diyalog kuramıyorsanız nikahtaki keramet pek bir işe yaramayacaktır. * Heyecanı göz ardı etmeyin Evlilik ateşinin yıllarca yanabilmesi için heyecan ve ihtirasın gerekli olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#24
|
|||
|
|||
EVLENMEDEN ÖNCE BİR ARADA YAŞAMAK
Evlenmeden önce aynı evi paylaşan çiftlerin boşanma oranının daha önce birarada yaşamamış çiftlerden daha yüksek olduğu ortaya çıktı. Evlenmeden önce aynı evi paylaşan çiftlerin boşanma oranının daha önce birarada yaşamamış çiftlerden daha yüksek olduğu belirtildi. Journal of Marriage and the Family dergisinde yayımlanan habere göre ABD deki Pennsylvania Üniversitesi nde yapılan bir araştırmada 1964 ile 1997 yılları arasında evlenen 1400 kişiye evliliklerindeki deneyimleri soruldu. Bilim adamı Claire Kamp-Dush evlenmeden önce aynı evi paylaşan çiftlerin diğer çiftlere göre daha mutsuz olduklarını söylediklerini ve boşanma oranlarının daha yüksek olduğunu belirtti. Kamp-Dush çiftlerin birlikte yaşamaya karar verirken olası bir ayrılığın daha kolay olacağı düşüncesiyle yeterince ince eleyip sık dokumadığını belirterek evlilik kararında da genelde birlikteyken harcanan emek ve çocukların etkili olduğunu söyledi. ---------- Post added 21.02.17 at 21:14 ---------- EVLİ ÇİFTLER VE HASTALIKLAR Evlilikte hayat müşterektir... Hastalıklar da..! Evli çiftler ev araba para gibi pek çok şeyin yanı sıra hastalığı da paylaşıyor. İngiltere de uzmanlar 8 bin evli çift arasında yaptıkları araştırmada hastalıkların da paylaşıldığını hayretle gördüler... Uzmanlar evli çiftlerin sadece enfeksiyon hastalıklarını değil astım depresyon ülser yüksek tansiyon yüksek kolesterol gibi diğer rahatsızlıkları da paylaştığını belirtiyor. Yaşları 30 ila 74 olan 8 bin evli çifti yaş obesite ve sigara alışkanlıklarını göz önünde bulundurarak inceleyen araştırmacılar eşinde belirli bir hastalık bulunan kişinin aynı hastalığa yakalanma riski taşıdığını ortaya çıkardılar. İngiltere deki Nottingham Üniversitesi nden Julia Hippisley Cox eşinde belirli bir hastalık bulunan kişilerin bu hastalığa yakalanma riskinin diğer kişilere göre yüzde 70 fazla olduğunu söyledi. Cox ve meslektaşları bu duruma başta aynı çevreyi paylaşmanın yol açtığını belirterek evli çiftlerin genellikle aynı şekilde beslendiğine aynı alerjik unsurlara maruz kaldığına ve aynı egzersiz alışkanlıklarına sahip olduğuna dikkati çektiler. ---------- Post added 21.02.17 at 21:15 ---------- EVLİLİK İÇİN İDEAL YAŞ Zaman içerisinde değişen şeylerden birisi de evlenme yaşı. Geçmişte 18-20 yaşlarına gelindiğinde çoktan evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmış insanlar normal karşılanırken günümüzde genelde kırsal kesimlerde erken yaşlarda evliliğe rastlanıyor. 20 li 30 lu 40 lı yaşlarda evliliğin kendine göre avantajları ve dezavantajları var. Bunları öğrenirseniz kişiliğinize ve yaşamdan beklentilerinize hangisinin uygun olduğunu saptayabilirsiniz. 20 Lİ YAŞLARDA EVLİLİK Bizden iki kuşak önce bu yaşlarda hala evlenmemiş olanlara evde kalmış gözüyle bakılırdı. Annelerimizin kuşağı açısından ise 20 li yaşlarda evlilik ve hatta sıcağı sıcağına çocuk sahibi olmak son derece doğaldı. Halbuki günümüzde bu yaşlar evlilik için oldukça erken kabul ediliyor. Artık kadınlar da erkekler gibi çalışma ve mesleklerinde yükselme hırsı içinde olduklarından kariyere giden yolun ilk yıllarında kimsenin evliliğe ayıracak vakti yok. 30 LU YAŞLARDA EVLİLİK 30 lu yaşların başında bir fırtına gibi geliyor ve herkesi etkisi altına alıyor. Ve tabii özellikle kadınlar bu güçlü fırtınaya kayıtsız kalamıyorlar. Dolayısıyla 30 lar evlilik için ideal bir yaş olarak kabul ediliyor. Fakat bu yaşlarda imzayı atmanın getirdiği bazı zorluklar da var. Kadın da erkek de kendilerine çoktan bir hayat kurmuş o hayata alışmış ve biraz bencilleşmiş oldukları için evde bir iktidar mücadelesi başlayabiliyor. 40 LI YAŞLARDA EVLİLİK Uzun süre çalışma hayatının içinde mücadele vermiş iyi bir kariyer yapmış ve bu arada evlenmeye vakit bulamamış kadın ve erkekler 40 lı yaşlarında nikah masasının başına oturuyorlar. Tabii çok genç yaşta bir evlilik yaşayıp boşandıktan sonra bu yaşlarda ikinci evliliğini yapanların sayısı da az değil. 40 larında evlenmenin en büyük avantajı her iki tarafın da hayat tecrübesi kazanmış görmüş geçirmiş ve tamamen olgunlaşmış olmaları... Daha önceki deneyimlerine dayanarak eski hataları tekrarlamıyor sağlıklı iletişim kurmaya daha bir özen gösteriyor ve birbirlerinin yaşam tarzına dünyaya bakış açısına zevklerine ve meraklarına saygı duyuyorlar. ---------- Post added 21.02.17 at 21:15 ---------- EVLİLİK İÇİN İDEAL YAŞ Zaman içerisinde değişen şeylerden birisi de evlenme yaşı. Geçmişte 18-20 yaşlarına gelindiğinde çoktan evlenmiş ve çoluk çocuğa karışmış insanlar normal karşılanırken günümüzde genelde kırsal kesimlerde erken yaşlarda evliliğe rastlanıyor. 20 li 30 lu 40 lı yaşlarda evliliğin kendine göre avantajları ve dezavantajları var. Bunları öğrenirseniz kişiliğinize ve yaşamdan beklentilerinize hangisinin uygun olduğunu saptayabilirsiniz. 20 Lİ YAŞLARDA EVLİLİK Bizden iki kuşak önce bu yaşlarda hala evlenmemiş olanlara evde kalmış gözüyle bakılırdı. Annelerimizin kuşağı açısından ise 20 li yaşlarda evlilik ve hatta sıcağı sıcağına çocuk sahibi olmak son derece doğaldı. Halbuki günümüzde bu yaşlar evlilik için oldukça erken kabul ediliyor. Artık kadınlar da erkekler gibi çalışma ve mesleklerinde yükselme hırsı içinde olduklarından kariyere giden yolun ilk yıllarında kimsenin evliliğe ayıracak vakti yok. 30 LU YAŞLARDA EVLİLİK 30 lu yaşların başında bir fırtına gibi geliyor ve herkesi etkisi altına alıyor. Ve tabii özellikle kadınlar bu güçlü fırtınaya kayıtsız kalamıyorlar. Dolayısıyla 30 lar evlilik için ideal bir yaş olarak kabul ediliyor. Fakat bu yaşlarda imzayı atmanın getirdiği bazı zorluklar da var. Kadın da erkek de kendilerine çoktan bir hayat kurmuş o hayata alışmış ve biraz bencilleşmiş oldukları için evde bir iktidar mücadelesi başlayabiliyor. 40 LI YAŞLARDA EVLİLİK Uzun süre çalışma hayatının içinde mücadele vermiş iyi bir kariyer yapmış ve bu arada evlenmeye vakit bulamamış kadın ve erkekler 40 lı yaşlarında nikah masasının başına oturuyorlar. Tabii çok genç yaşta bir evlilik yaşayıp boşandıktan sonra bu yaşlarda ikinci evliliğini yapanların sayısı da az değil. 40 larında evlenmenin en büyük avantajı her iki tarafın da hayat tecrübesi kazanmış görmüş geçirmiş ve tamamen olgunlaşmış olmaları... Daha önceki deneyimlerine dayanarak eski hataları tekrarlamıyor sağlıklı iletişim kurmaya daha bir özen gösteriyor ve birbirlerinin yaşam tarzına dünyaya bakış açısına zevklerine ve meraklarına saygı duyuyorlar.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#25
|
|||
|
|||
FİZİK ORTAMIN FİKİR ÜRETİMİ VE VERİMLİLİĞE ETKİSİ
BARINMA HİJYENİ İnsanın çalıştığı yaşam odalarını havalandırması aydınlatması ısıtması ses kirliliği elektromanyetik kirlilik genel temizliği gibi alt başlıklarda düşünülecek çevre bilincine barınma hijyeni diyebiliriz. İDEAL BARINMA ALANI Duvar yüksekliği evlerde 225 m olmalı insan sayısına göre hesaplanmalıdır. Isı dağılışının en iyi olduğu doğal malzemeler en idealidir. Kişi başına oda hacmi 15 m olmalıdır (saatte iki defa tazelendiğinde). OKSİJEN İnsan beyni ağırlık olarak vücudun % 2 sidir. Fakat solunan havadaki oksijenin % 25 ini kullanır. Atmosferdeki oksijende % 1 azalma beyne giden oksijenin % 125 azalması demektir. Doğaya yakın ortamda % 20-21 olan oksijen şehirlerde % 19 a düşer. Her yüzde bir düşüş beynimizin veriminin % 125 düşüşü demektir. Beynimiz anlama kavrama algılama karar verme plan yapma strateji üretme farklı düşünme sosyal sınırları belirleme gibi zihinsel işlevleri alın lobları aracılığı ile yapar. Havadaki oksijenin % 2 azalmasının beynin bu işlevlerinin % 25 azalmasını netice vereceği düşünülürse barınma hijyeninde en önemli unsurun havalandırmanın olduğu ortaya çıkar. KARBON DİOKSİT Bir erişkin solunumla saatte 226 litre karbon dioksit çıkartır. Taze havada on binde 3 olan karbon dioksit on binde 7 ye çıktığı zaman kokusu değişir. Bir kişinin bir saatte taze hava ihtiyacı 33 metreküptür. Kanda karbon dioksit gazının yükselmesi fiziksel ve zihinsel yorgunluğu hızlandırır. ISITMA Oda sıcaklığı 18 derecenin altına düştüğünde çevre damarları büzülür vücut enerjisini savunma amacıyla kısar zihinsel verim düşer. 25 derecenin üzerinde veya terleme yapan bir ortamda damarlar genişler beyne giden kan azalır uykuya eğilim artar. Isıtıcı araçlarının çevreye verecekleri ısı radyasyonu doğrudan organizmaya ulaştığında hoş bir duygu verse de güneş çarpması etkisine benzer etki oluşturur. Tansiyon düşer beyne giden kan azalır zihinsel verim azalır. Verimli bir çalışma ortamının meydana getirilmesi için odanın termal konforunun sağlanmasına yani ısının homojen yayılmasına ve devamlılığına dikkat etmek gerekir. AYDINLATMA Işık duyusu elektromanyetik spektrumu 04-08 mikron dalgaboyundaki ışınların görme sinirlerini uyarması ile meydana gelir. Doğal ışın günün her saatinde değiştiği için yapay ışıkla aydınlanma zorunlu olmaktadır. Doğal ışığa yakın spektrum ve yumuşaklıktaki ışık kaynağını gün ışığı rengindeki floresan lambalar verir. Göz fizyolojisi açısından en çok önerilen aydınlatma bu olmaktadır. Lambalar 80 cm çevreye morötesi ışın yaydıkları için bu yakınlık içerisinde uzun süre kalmamak gerekir. Yetersiz aydınlatma incelenen maddeye 25-35 cm den daha kısa mesafeden bakılması sonucunu doğurur. Bir süre sonra uyum güçlükleri başlar. Göz konverjans kasları fazla kasılır ve yorulur ağrılar başlar. Başağrısı göz kızarması zihinsel yorgunluk başlar. Çalışma verimi düşer. İş kazaları artar ruhsal depresyon tetiklenir. Yeterli bir aydınlanma yaşlılar için daha önemlidir. 20 yaşındaki bir çalışana göre 60 yaşındaki bir çalışan 2-5 misli daha fazla aydınlığa ihtiyaç duyar. ---------- Post added 21.02.17 at 21:16 ---------- GELİN-KAYNANA İLETİŞİMİ (GELENEKLERİN GETİRDİĞİ TOPLUMSAL BİR SORUN) İletişim; fikirlerin duyguların düşüncelerin niyetlerin ve gereksinimlerin kişiler arasında iletildiği bir süreçtir. İletişimde temel insan insana etkileşim ve paylaşımdır. İletişim sürecini gönderen kişinin mesajı mesaj gönderilirken kullanılan sözlü sözsüz yöntemler alan kişinin yorumu ve karşılaşılabilecek engeller oluşturur. Gözlemler bazı konumların ya da rollerin geleneksel yaşanması gerekliliğine inanılması ya da açık iletişim kurulamaması nedeniyle ilişkilerin zaman zaman olumsuz şekilde etkilendiği yönündedir. Toplumumuzda gelin ve kaynana rolleri çoğu zaman öfke yaratan kopukluklara neden olan roller olarak gözlenmektedir. Daha iyi gelin –kayınvalide ilişkisi için neler gereklidir? Neden olumsuzluklar yaşanmaktadır? Düşüncesinden yola çıkarak hem gelin rolünde hem kayınvalide rolünde olanlara bir anket uyguladık. Bakın nasıl sonuçlar elde ettik: Kayınvalidelerin yaş ortalaması 63.2’dir. Eşi ile yaşayan kayınvalideler %13.3 eşi ve çocuklarıyla yaşayanlar ise%26.7 gelinleriyle birlikte yaşayanlar %60’dır.1 gelini olan kayınvalideler %46.7’yi 2 gelini olanlar %26.7’yi 3 gelini olanlar ise %26.7 ‘yi oluşturmaktadır. Kayınvalideler gelinleriyle aralarındaki ilişkiyi % 73.3 klasik gelin-kayınvalide ilişkisi % 13.3 arkadaşça(samimi ve dostça) % 13.3 sürtüşmeli bir ilişki olarak tanımlamışlardır. Gelinleriyle birlikte yapmaktan hoşlandıkları aktiviteler gezmeğe gitmek % 53.3 yemek yapmak% 6.7 birlikte sohbet etmek% 26.7 olup birlikte hiçbir şey yapmak istemeyenler % 13.3’dür. Gelininin kendisine hitap şeklinden hoşlananlar % 100 olup gelininin kendisine anne diye hitap etmesinin gerekli olduğunu düşünenler % 100 ‘dür. Gelininize kızmanıza neden olan bir olayı kızları ile yaşasalar kayınvalideler aynı derecede % %80 daha az % 13.3 % 6.7 hiç şeklinde tepki vereceklerini belirtmişlerdir. Kayınvalideler gelinleriyle bir sorun yaşandığında olayı %53.3 konuşarak %40 hiçbirşey yapmayacaklarını belirterek % 6.7 küserek çözümleme yoluna gideceklerini belirtmişlerdir. Kızdıklarında bunu geliniyle paylaşanlar % 46.7 paylaşmayanlar %46.7 ve paylaşmaya cesaret edemedim diyenler %6.7’dir. Paylaşanlar arasında % 33.3 paylaşım sonrası sonucun değiştiğini % 60’ı değişmediğini ve %6.7’si denemediğini belirtmiştir. Kayınvalidelere göre sürtüşmeyi körükleyen taraf %33.7 gelinler % 66.3 her iki taraftır. Bu çatışmaları yaratan durum ise % 60 toplumun beklentisinden % 26.7 bireysel özelliklerden %13.3 her ikisinden de kaynaklanmaktadır. % 73.3 ayrı yaşamanın sorunları azaltacağına ilişkin görüş bildirmişlerdir. Yine % 70’ den fazlası iyi ilişkiler için evlilik öncesi bu konularda danışmanlık verilmesinin gerekli olduğunu belirtmişlerdir. GELİNLERİN GÖRÜŞLERİNE GELİNCE; Gelinlerin yaş ortalaması 38.18 ortalama çocuk sayısı 2’dir. %43.8’i kayınvalideden ayrı yaşamaktadır. Kayınvalideleri ile ilişkilerini sürtüşmeli olarak tanımlayanlar %12.5 kırgın %18.8 saygıya dayanan %62.5 zevkli diyenler ise sadece %6.3’dür. % 100’ü kayınvalidelerine anne diye hitap etmektedir. Ancak böyle hitap etmekten %18.8’i memnun değildir. %43.8’i ise başka bir şekilde hitap etmek istediklerini belirtmişlerdir. Gelinlerin %75’i eşlerinin birinci derecedeki akrabalarını benimsemekte güçlük çektiklerini ifade etmişler ve % 25’i kayınvalideleriyle birlikte hiçbir şey yapmaktan hoşlanmadıklarını ifade etmişlerdir. Kayınvalidenizden öfke yaratacak bir davranışı annenizden görseydiniz sorusuna %81.3 aynı tepkiyi verirdim %18.8 tepkisiz kalırdım demiştir. Böyle zamanlarda çoğunlukla kızgınlık %50 daha az da sıkıntı %31.3 hissettiklerini belirtmişlerdir. Kayınvalidelerine duygularını %50 konuşarak %18.8 küserek %12.5 eşine ileterek ifade ettiklerini belirtmişlerdir. Sorunlarını paylaşmayı denediklerinde %56.2 sonuç alamadıklarını ve % 37.5 sorunların kayınvalideden kaynaklandığını belirtmişler ancak % 56.3 her iki tarafında sorumlu olduğunu söylemişlerdir. Gelinlere göre çatışmayı yaratan olay % 50 toplumun beklentisi %37.5 bireysel özellikler%12.5 ailelerin baskısıdır. % 93.8’i kayınvalide ile ayrı yaşamanın sorunları azaltacağını ifade etmişlerdir. % 93.8 gibi büyük çoğunluk evlilik öncesi bu konuda danışmanlık almanın gerekli olduğunu vurgulamışlardır. İşte kıssadan hisse gelin iletişim köprülerini sağlam temeller üzerine kuralım. ---------- Post added 21.02.17 at 21:16 ---------- GRİBİ ÖNLEMEK İÇİN ÖNERİLER Kış aylarının müzmin hastalığı gribe karşı uygulanacak 10 yöntemle tedbir alabiliriz. Uzmanlara göre gribi önleyecek 10 metot şunlar: * Soğuk duş: Sanılanın aksine soğuk su ile duş almak hasta etmediği gibi solunum yollarındaki kan dolaşımını düzenliyor ve vücudun virüslere karşı savunmasını artırıyor. * Sauna: Saunanın buharlı ortamında yeterince terlenildiği zaman soğuk su dolu bir küvetin içine girilmeli. Bu şekilde damarlar hareketleniyor ve metabolizma düzenleniyor. * Ayaklar için sıcak-soğuk su banyosu: Ayakların yaklaşık 12 derece soğukluktaki su kabına sokulması önerisinde bulunan uzmanlar Kısa süre sonra da 40 derece sıcaklıktaki suya sokun. Bu işleme bir süre devam ettikten sonra son olarak soğuk suyla tamamlandırın. Ayaklarınıza uyguladığınız sıcak-soğuk su banyosu ağız ve gırtlak bölümündeki mukozanın sıcaklığının bir derece yükselmesini sağlar. Bu hastalığa yol açan virüsleri anında yok eder diyor. * Egzersizler: Haftada en az iki kez egzersiz yapmak vejetatif sinir sistemini düzenliyor ve vücudun serbest radikallere karşı savunmasını artırıyor. * Beslenme: Sağlıklı beslenme kurallarına uyulmasında ve vitaminli besinler tüketilmesinde fayda var. Özellikle soğan ve sarmısak gripden koruyor. * Diş etinin fırçalanması: Uzmanlar suyla gargara yapmanın diş etlerinin dilin ve damağın fırçalanmasının mukozanın virüslere karşı savunma mekanizmasını kuvvetlendirdiğine dikkat çekiyor. * Giysiler: Soğuktan koruyan kalın bir kazak yerine ince olan birkaç giysinin giyilmesinin daha sağlıklı. * Sıcaklık: Uzmanlar odanın çok fazla ısıtılmaması ve sürekli havalandırılması gerektiğini de ifade ediyor. * Uykusuz kalmayın: Kışın vücudun enerjiye ihtiyacı olduğunu için uzun süre uyumaya dikkat edilmesi gerekiyor. * Güneş ışınları: Güneşten gelen ultraviyole ışınlar savunma mekanizmasını daha iyi çalıştırdığı için güneşten her mevsim yararlanılması öneriliyor. ---------- Post added 21.02.17 at 21:16 ---------- GÜNEŞLENME Tatillerde bilinçsiz güneşlenme nedeniyle olaşan birinci derece güneş yanıklarının cilt kanseri riskini artırdığı bu nedenle tatilin ilk birkaç günü güneşlenilmemesi gerektiği bildirildi. İnsan vücudunda savunmasız tek organ olan cildin korunması sağlıklı yaşam için çok önemlidir. Çeşitli nedenlerle ciltte oluşan yanıklar içinde en az dikkat edilen ve tedavisine gerekli özen gösterilmeyen tek yanık türü güneş yanıklarıdır tatillerde yapılan en büyük yanlışın bilinçsiz güneşlenmedir.Ozon tabakasındaki incelme nedeniyle güneşin zararlı ultraviyole ışınlarının yeterince süzülmeden gelir ve cilt sağlığı için ciddi tehlikeler oluşturur “ Hiçbir koruyucu önlem almadan güneşlenmek cildimizi ve kendimizi bile bile yakmak anlamına gelir†Tıpta derin güneş yanıklarının birinci derecede yanık olarak kabul edilmektedir “ Güneş kremi ve yağı kullanmadan güneşlenmek özellikle açık renkli ciltlerde kanser riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Çünkü bu kişilerde derinin alt hücrelerini güneş ışınlarından koruyacak renk (pigment) hücreleri azdır†. Deride oluşacak güneş yanıklarının özellikle ten rengi açık olan kişileri ciddi bir sağlık riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır “ Güneşten gelen zararlı ışıklar sadece derinin yüzeyini yakmakla kalmaz alt bölümlerdeki hücrelere de kalıcı zararlar verebilir. Genetik olarak cilt kanseri görülme ihtimali yüksek olan kişilerin derilerinde oluşacak güneş yanıklarının ultraviyole ışınlarına bağlı cilt kanserinin oluşmasını kolaylaştırdığı gözardı edilmemelidir†“ BRONZLAŞMAK İÇİN BİRKAÇ GÜN SABREDİN†Güneş yanığının yüzeysel tedavisinin diğer yanıklara göre daha kısa zaman aldığını ancak kanser riskini artırması nedeniyle çok daha tehlikelidir : “ Tatillerde en çok yapılan hatalardan biri plaja gelir gelmez giyilen tişörtlerin çıkarılmasıdır. Cildi yavaş yavaş güneşe alıştırmak yerine plaja kavuşmanın psikolojik etkisiyle hemen güneşlenmeye başlamak çok zararlıdır. Cildi güneşin tehlikelerinden korumak için yapılacak en doğru davranış tatilde ilk birkaç gün hiç güneşlenmemektir. Plaj ve kumun ilk heyecanı yatıştıktan sonra gerekli pomatları cilde sürerek yavaş yavaş güneşlenmek gerekir.†Ayrıca güneş yağı ve kremler gün boyu koruyucu etki yapmamakta üzerinde yazan 10-20-30 gibi faktörlerin bu pomatların etkili olduğu zaman dilimini anlatmaktadır. ---------- Post added 21.02.17 at 21:16 ---------- HER GÜN DUŞ ALIN Yaz aylarında hastalıklara karşı vücut temizliğine daha fazla özen gösterilmesi gerekiyor. Mikroorganizmaların gıdalar dışında en fazla üredikleri ve tehlikeli oldukları yerlerin insan vücudu olduğu dikakte alınarak “ Günde en az bir kez duş alın. Sigara dumanının çok olduğu kahvehane gibi kapalı ortamlardan uzak durun. Ortak kullanılan para ve cihazlarla temas eden kişiler yemekten önce ellerini mutlaka yıkamalı.†Soğuk olan kış aylarına göre yazın mikroorganizma faaliyetlerinde büyük oranda artış yaşanmakta bu da birçok sağlık sorununu beraberinde getirmektedir. 20 ile 37 dereceye kadar olan sıcaklıkların hastalık yapıcı özellik taşıyan mikroorganizmaların üremesi için ideal ortamlardır “ Özellikle yiyecek ve içeceklerde etkin duruma gelerek vücuda giren mikroplar mide-bağırsak enfeksiyonları başta olmak üzere tifo dizanteri ve kolera gibi hastalıklara yol açmaktadır†. VÜCUT TEMİZLİĞİNE ÖZEN GÖSTERİN Mikroorganizmaların gıdalar dışında en fazla üredikleri ve tehlikeli oldukları yerlerin uygun sıcaklık ortamında olan insan vücududur hastalıklara karşı vücut temizliğine yaz aylarında daha fazla özen gösterilmesi gerekir. Yaz aylarında koltuk altı ve bacak aralarının daha fazla terlemesi nedeniyle hastalık yapıcı bakterilerin üremesi için uygun ortamlar oluşur: “ Yaz sıcaklarında daha fazla üreyen mikroorganizmadan korunmak için günde en az bir kez duş almak gerekir. Temiz olan vücutlarda mikrooganizmaların faaliyetleri yavaşlayacağından kişinin hasta olma riski de en aza indirgenmiş olacaktır.†Yiyeceklerin sıcak nedeniyle daha kolay bozulabilecekleri düşünülerek gıda zehirlenmelerine karşı yazın daha fazla özen gösterilmesi gerekir“ Birçok mikrobun el temizliğine özen gösterilmemesi nedeniyle ve gün içinde ayaküstü atıştırılan yiyeceklerden bulaştığı tespit edilmiştir†SİGARA DUMANI Yaz aylarında özellikle çocuklarda görülen ishallerin en büyük nedeninin el ve yüzün sık sık yıkanmamasından kaynaklanır : “ Sigara dumanı onu üfleyen kişinin vücudundaki mikropları da içermektedir. Mikroorganizma üremesinin arttığı yaz aylarında özellikle sigara dumanının çok olduğu kahvehane gibi kapalı ortamlardan uzak durulmalıdır. Ayrıca sürekli paraya dokunan toplu taşıma araçlarında yolculuk eden ve ankesörlü telefonlar gibi herkesin ortak kullandığı cihazlarla temas eden kişiler yemekten önce ellerini güzelce sabunla yıkamalıdır. Eller yıkandıktan sonra uzun süre temizliğini koruyabilmesi için ise mutlaka kurulanmalıdır.†---------- Post added 21.02.17 at 21:16 ---------- HOS KOKU IYI GELIYOR Hoş kokular özellikle kadınlarda acıyı gideriyor. Kanada`daki Quebec Üniversitesi`nden Dr. Serge Marchand ve Dr. Pierre Arsenault kadınlarla erkeklerin güzel kokular aldıklarında kendilerini daha iyi hissederken kötü kokulara maruz kalınca ruhsal durumlarının bozulduğunu saptadılar. 20 kadın ve 20 erkekle yapılan araştırma kadınların güzel koku aldıklarında kendini iyi hissetmesinin yanı sıra hoş kokuların acılarını azalttığını da ortaya koydu. Araştırmada ellerini çok sıcak suya sokan kadınlar hoş koku alırken acıyı daha az hissettiklerini kötü kokuda ise ağrılarının arttığını belirttiler. Ancak bilim adamları kokunun erkeklerin acısını etkilemediğini saptadı.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#26
|
|||
|
|||
KARBONMONOKSİT ZEHİRLENMESİNE DİKKAT
Her yıl kış aylarında sobalarda kömürün bilinçsizce yakılması sebebiyle çıkan karbonmonoksit gazı ile zehirlenme olaylarının yaşandığını belirten uzmanlar zehirlenmelerin en aza indirilmesi için sobaların doğru yakılması ve kaliteli kömür kullanılması gerektiğini söylüyor. Uzmanlar soba zehirlenmelerinin çoğunluğunun sobayı yanlış yakmak ve standart dışı sobaların kullanılması sonucu meydana geldiğine dikkat çekerek zehirlenme olaylarının yaşanmaması için kaliteli kömür kullanılması sobanın üstten yakılması ve sobanın hava alan bölümlerinin kapanmaması gerektiğini vurguluyor. Soba kurulurken veya şofben takılırken bilinçli bir yöntemin izlenmesi dar alanda şofben kullanılacaksa havalandırmanın mutlaka yapılması bacaların temizlenmesi ve lodosta kesinlikle soba yakılmaması gerekiyor. Doğalgaz ve fueloil kullanılan evlerin bacalarının da yılda bir kez mutlaka temizlenmesi gerektiğinin altını çizen uzmanlar vatandaşın baca temizleme konusunda mahalli itfaiyeden yardım isteyebileceklerini belirtiyor. Hayati tavsiyeler Uzmanlar zehirlenme olaylarının önüne geçmek için; teknik olarak uygun olmayan standart dışı şofben ve sobaların kullanılmaması baca temizliklerinin yapılması lodosta soba yakılmaması sobaya kömür atıldıktan sonra ve kömür tamamen yanmadan yatılmaması sobanın üstten tutuşturulmasını boruların yatay olmaması yatay boruların en fazla iki metreyi geçmemesi boruların sağlam şekilde izole edilmesi kömürlü sobalarda yılda en az iki defa bacaların temizlenmesi şofben ve kombilerin bacalarının da belirli aralıklarla temizlenmesi şofben borusunun izole edilmesi ve uyumadan veya banyodan önce kapının aralanması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Soba nasıl kullanılmalı? * Asgari yüzde 20 daha az kömürle hem ısınmak hem de o oranda temiz bir çevrede yaşamak için mutlaka üstten yakmalı soba kullanılmalı ve sobanın büyüklüğü ısıtılacak yerin hacmine göre seçilmeli. * Verimli yanma sağlamak için sobanın en fazla 3’te 2’si kömürle doldurulmalı. * Tutuşma sırasında sobanın alt kapağı kapalı üst kapağı ise açık olmalı. * Soba söndükten ve külü boşaltıldıktan sonra yeniden kömür doldurularak üstten tutuşturulmalı. * Yatmadan önce sobanın tamamen söndüğünden emin olunmalı. * Sobalar hergün bacalar ise yılda en az iki defa temizlenmeli. ---------- Post added 21.02.17 at 21:17 ---------- KULAK TEMİZLEME Hani çoğumuz banyodan çıkar çıkmaz kulak temizleme çubuklarına (Q-tips-kütips) saldırırız ya! Bunların nasıl icat edildiğini biliyor musunuz ? Q-tips Polonya asıllı bir Amerikalı olan Leo Gerstenzang tarafından 1920 de icat edilmiş. Leo nun güzel ve titiz karısı her banyodan sonra bebeğinin kulaklarını kürdana sardığı ufak bir pamuk parçasıyla temizlermiş fakat en büyük problem kürdanın kırılıp veya pamuğun çıkıp kulak içinde kalmasıymış. Hele hele bir gün annenin yanlış bir hareketi sonucu bebeğin kulağında zedelenme ve kanama olunca Leo daha az riskli bir temizleyici yaratmayı aklına koymuş. Derken bildiğimiz pamuklu çubuğu bulmuş. icat ettiği bu nesneye de ingilizce deki Quality (Kalite) kelimesinin baş harfini koyarak "Q-tips" (Kaliteli Uçlar) adını vermiş. Gel gelelim Leo Bey böyle bir icatla iyi mi yapmış kötü mü biraz bunu tartışalım. önce halk arasında kulak kiri olarak bilinen salgının ne olduğundan bahsetmek gerekir. Kulak üç kısımdan oluşur: Deriyle kaplı olan ve yağ bezleri içeren dış kulak yolu işitmemizde önemli bir basamağı oluşturan çekiç örs üzengi kemikçiklerini içeren orta kulak ve sesin algılanıp beyne elektrik sinyalleri olarak iletilmesini sağlayan salyangozun yer aldığı iç kulak. Dış kulak yolundaki yağ bezleri tarafından üretilen ve deri döküntülerini de içeren kulak kiri dış kulak yolu derisini sudan ve iltihaptan koruyan dış ortamdan gelen tozun ve diğer partiküllerin kulağın daha iç kısımlarına gitmesini önleyen bir tabaka oluşturan faydalı bir salgıdır; asla çocuğumuzun sandığı gibi utanılacak pis iğrenç bir materyal değildir. Seümen veya wax (mum) da denilen kulak kirinin içeriği ve miktarı kişiden kişiye değişir. Genellikle iki tip kulak kiri vardır: Islak ve kuru. Kuru tip genellikle Asya kıtasında yaşayanlarda görülmekteyken ıslak (yani yağ oranı fazla) tip ise özellikle Batı Avrupa dakilere özgüdür. Kulak kirinin az üretilmesi enfeksiyon riskini artırır fazla üretilmesi de tıkaç oluşumu ve buna bağlı işitme kaybı tıkaç arkasında biriken materyalin enfekte olması gibi riskler taşır. Normalde kulak kiri dış kulak yolu derisinde yer alan kıllar tarafından içeriden dışarıya doğru taşınarak vücut dışına atılır. Ancak dış kulak yolu doğuştan dar olan veya geçirilen herhangi bir kaza veya ameliyat sonrasında daralmış olan kişilerde bu işlem yavaşlar. Q-tips vb. cisimlerle kulak temizleme alışkanlığı olanlarda ise bu mekanizma bozulup kiri dışarı yönlendiremez ve tıkaç oluşumuna yol açar. Tıkaç oluştuğunda işitme kaybı kulakta ağrı anormal ses veya çınlamayabancı cisim hissi ve bizlere en sık başvurma nedeni olan yüzme veya banyo sonrası kulakta tıkanıklık şikayetleri ortaya çıkar. KBB doktorlarının hastalarına söyledikleri ünlü bir söz vardır: "Kulağınıza dirseğinizden daha küçük bir şeyi asla sokmayınız!" Her gün poliklinik ve muayenehanelerimizde Q-tips saç tokası örgü şişitığ araba anahtarı veya kendi icat ettikleri herhangi bir cisimle (bir keresinde izmir de çalıştığım üniversite hastanesi polikliniğinde mıh denebilecek büyüklükte bir çivinin başını biraz değiştirerek ederek bu amaçla kullanan bir hastayla karşılaşmıştım) kulak kirlerini temizlediklerini ifade eden fazla titiz (!) hastalarla karşılaşmaktayız. Bizler de bu kişilerin kiri içeri itip biriktirerek tıkaç oluşumuna yol açtıklarını dış kulak yolu derisini yırtıp kanattıklarını görmekte; bu yırtık bölgesinden giren bakteri ve mantarların yarattığıçok şiddetli ağrıyla giden dış kulak yolu enfeksiyonlarını temizleme işlemi sırasında fazla çaba veya kazayla birisinin çarpmasına bağlı oluşan kulak zarı yırtıklarını ve bunun yol açtığı kronik orta kulak enfeksiyonlarını tedavi etmekteyiz. Bilimsel makalelerde kuru kulak kiri tipine sahip Japon halkının bizimkinden farklı olan pamuksuz ve ucu ufak bir kaşık gibi olan çubuklarla kulak kirlerini temizlemeye çalışırken çok sık olarak kulak zarını yırtmakla kalmayıp çekiç- örs-üzengi kemikçiklerini de kırıp dışarı çıkardıklarını (!) okumaktayız. Nasıl temizlenmeli? Peki öyleyse kulağımızı nasıl temizleyeceğiz diye sorabilirsiniz. Kulak kiri kulağı korumakla görevli normal bir salgı olarak kabul edilmeli ve temizlik işi kulağa bırakılmalıdır. Tozlu ortamlarda çalışanlar kulak tıpaları kullanarak dış kulak yoluna toz kaçmasını önleyip kulağın işini hafifletebilirler. öoezerine deri döküntüleri toz ve partiküller yapışmış olan kir zamanla dışarı atılacak siz de dış kulak yolu girişine gelen bu materyali havlu kenarı veya işaret parmağınızla doladığınız bir parça pamukla oradan alabileceksiniz. Eğer kulak zarınızın yırtık veya delik olmadığından eminseniz haftada bir kez banyo öncesi birkaç damla gliserin veya bebe yağını kulağınıza damlatmak da uygulanabilecek metotlardan biridir. Sonrasında o kulak üstte olacak şekilde bir süre yan yatıpardından altına havlu koyarak diğer tarafa yatarsanız yumuşayan kulak kirinizin kendiliğinden dışarı aktığını göreceksiniz Diğer yöntem: Başka bir metot ise 6 ay-l yıllık aralarla düzenli olarak bir Kulak-Burun-Boğaz doktoruna başvurarak kulaklarınızı temizletmektir. Halk arasındaki yanlış bir inanışa göre "Kulak bir kez temizlendi mialışkanlık yapar devamlı temizlenmesi gerekir". Sık kulak temizletenlere sorulsa mutlaka hepsi Q-tips vb. kullanan ve tıkaç oluşumuna kendileri yol açan kişilerdir. Yani kulak temizletmek bir alışkanlığa yol açmaz tam tersi yanlış bir alışkanlık sık kulak temizletme ihtiyacını doğurur! Ancak yukarıda belirtilen şikayetler ortaya çıktıysa bir kulak tıkacınız var demektir. Q-tips vb. Cisimleri kullanarak bunu çıkarmaya asla çalışmamalı temiz (!) olacağım diye kulağınıza hasar verebileceğinizi unutmamalı ve en kısa sürede bir bilene başvurmalısınız. Evet şimdi tekrar düşünürsek sizce Leo Bey iyi bir şey mi icat etmiş yoksa kötü bir şey mi? ---------- Post added 21.02.17 at 21:17 ---------- SPORUN YARARLARI 1. Hareket sistemi; Sporun sağlığa yararlı olduğu tartışılmaz bir gerçektir fakat sportif bir aktiviteye başlamak için gerekli olan temel bilgiler genelde yetersizdir. Yani yaşınıza ve fizik kondisyon düzeyinize uygun spor türünü seçmek önemlidir. Hareket sistemi üzerine sportif aktivitenin çok büyük yararları açıktır. Kas düzeyinde çalışan kasların tonusunda ve kuvvetinde artış görülür. -Sportif aktivite eklemlerin doğal genişlik derecesinin korunmasına ve gelişmesine olanak sağlar ankiloza (eklemlerin katılaşması) karşı mücadele eder. -beslenmeyi ve kıkırdakların devinme yeteneklerini kolaylaştırarak eklemlerin en iyi şekilde korunmasını ve bakımını sağlar -kemik düzeyinde; kalsiyum tutulmasını kolaylaştırır yaşlı insanlarda sıklıkla görülen osteoporose hastalığına karşı mükemmel bir korunma aracıdır. -kas tonusunun iyileşmesi sayesinde; sportif aktivite kalça dizler ve özellikle omurga düzeyindeki ağrıların önüne geçilmesine olanak sağlar -bel ağrılarına karşı en iyi ilaçtır fakat şayet omurganızın durumuna salık verilmeyen sporları ya da kötü jimnastik hareketleri yaparsanız zararlı da olabilir 2. Kalp-damar sistemi; salık verilmeyenler hariç düzenli antrenmanlar kalp-damar sisteminin işlevi üzerine yararlı etkilere sahiptir; kas yapıda olan kalp kasılma kapasitesini yükseltir ve büyük bir etkinlik gücüne ulaşır böylece kan organizmanın dokularına en iyi bir şekilde dağılım gösterir. Diğer taraftan fizik aktivite iki önemli kalp-damar hastalıkları risk faktörüne karşı etkili biçimde mücadele eder; arteriyel hipertansiyonu düşürür aterosikleroza karşı en iyi ilaçtır; dolaşımı iyileştirir ve sporcunun beslenmesine dikkatini zorunlu kılar; böylece damar sistemi üzerine zararlı etkileri çok iyi bilinen alkol ve sigara gibi toksik etkileri olan maddelerden uzak durulur. Özetle; -kalbin çalışma sistemini düzenler efektif ve ekonomik çalıştırır -periferik damar direnci azalacağından kalp üzerindeki yük kalkar -hipertansiyon düzelir -dolaşım hızlanır bundan dolayı metabolik artıkların atılımı kalaylaşır -pulmoner oksijenasyon yeteneği artar 3. Dış görünüm; spor bedeni geliştirir ve belli bir görünüş sağlar fakat zayıflatmaz. Terleme ile kilo kaybı düşünülmemelidir ter ile kaybedilen su daha sonra geri alınır. Fizik aktivite sellülite karşı etkili mücadele yöntemidir kasları uyumlu hale getirir aşırı kilo alımına yol açmaz (eğer body-building ile uğraşmıyorsanız). 4. Psikolojik yararlar; bu etkiler uygulanan spor türüne bağlıdır ki bunlar en az fizik etkiler kadar önemlidir. Spor; -kendine güveni uyandırır hırsı artırır -heyecanı ve stresi azaltır -bedenin bilincine varılır seksüel yaşamın düzenine katkı sağlar -beynin daha iyi oksijenlenmesi sayesinde zekasal etkinliği yükseltir -gurup düşüncesi bireyler arasında ilişkiler karşılıklı olarak saygı kavramı gelişir -zevk alma duyusu gelişir; bu beyinden salgılanan hormonlar ile olur; endorfinler; aile ve mesleki kaygılardan kurtulmaya olanak sağlar. ---------- Post added 21.02.17 at 21:17 ---------- SPORUN ZARARLARI Sıklıkla sporun sağlığı bozan bir çok faktörün kaynağı olduğu unutulur. Sporun yararlarını bir tarafa koyarak "hasta olmak istiyorsanız spor yapın" da diyebiliriz. Yılda milyona yakın ölümün spordan kaynaklandığı tahmin edilir. Ölümler yalnızca otomobil yarışçıları ya da alpinistler gibi üst düzey sporcuların şaşırtıcı kazalarından kaynaklanmaz. Ölümlerin çoğu yetersiz hazırlanma yanlışlıklarından da kaynaklanır; güneş altında tenis oynamak çok yoğun bir koşu sonrası ya da yüzerek gereğinden fazla kuvvetine güvenerek plajdan çok uzaklara açılma sonrası kramp girmesi nedeniyle boğulmaların görülmesi Spora başlarken mutlaka çok dikkatli olunmalı ve hekimin öğütleri göz önüne alınmalıdır. Kırk yaşından sonra sağlıklı olsanız bile özellikle kardiyak yıkımlardan sakınmak için düzenli olarak hekim kontrolünden geçmek gerekir. Spora bağlı kazalar ve sonuçlarını 4 guruba ayırabiliriz; kalp-damar bozuklukları travmatik sorunlar hareket sisteminde aşırı işlevsel sorunlar ve dopinge bağlı sorunlar. 1. Hareket sistemi üzerine: Hareket sisteminde görülen rahatsızlıklar çok fazladır fakat ağır bir sorun değildirler. Önem derecesine göre sıralayacak olursak; Kas tutuklukları; bu sonunlar aşırı bir çalışma sonrası kaslarda biriken aşırı toksinlerin özellikle laktik asitin birikmesinden kaynaklanır. Bu olay çalışmadan 24 saat sonra başlar ve 2-3 gün kadar sürebilir. Bu durum da çok su içmeli ve kaslara yumuşatıcı pomadlar sürülmelidir. Sauna ya da sıcak bir banyo iyi bir etki sağlayabilir. Kasılma; istemsiz kas kasılmalarıdır refleks bir reaksiyondan aşırı uzamadan ya da eklem travmasından kaynaklanırlar. Olayın durumuna göre kas üzerine buz ya da tersine sıcak banyo ve masaj uygulanır. Uzama; kas liflerinin gerilmesine neden olan kasın elastikiyet sınırının aşılmasıdır. Bu durumda zorunlu olarak tüm masajlardan kaçınmak ve liflerin toparlanması için 10 gün beklemek gerekir. Lif kopması; belirli sayıda kas liflerinin yırtılmasından kaynaklanır ve beraberinde kas düzeyinde bir iç kanama görülür. Masaj sakıncalıdır iyileşme en az bir ay sürer. Kas Yırtılması; kasın yırtılması çok ağır bir tablo oluşturur. Cerrahi bir girişim gerektirir. Tendinit; sporcularda sıklıkla görülür. Genellikle aşil tendonunda pubisde diz kapağında uyluk addüktörlerinde ve dirsekte odaklanırlar (tenisçi dirseği). Tendinitler bazen tüm sportif aktivitelerin bir süre kesilmesini zorunlu kılar. 2. Kalp-damar sistemi üzerine; kalbin saygı gösterilmesi gereken sınırlarının bilinmesi gerekir. Bu tür riskler özellikle; uzun süreden beri spor yapmayan hiçbir ön hazırlığı olmayan akşam karar verip sabah başlayan kırk yaş üzeri yetişkinlerde ortaya çıkmaktadır. Çok anlamlı bir örnek squaç tır ve görünmediği kadar çok şiddetli bir spordur. Tenis ve koşu da özellikle güneş altında uygulandıkları zaman bazen tehlikeli sporlar olarak ortaya çıkarlar. Sigara içmek ya da önemli bir fizik aktiviteden sonra saunaya girmek gibi yanlışlardan da kaçınmak gerekir. 3.Doping; Yıllardan beri doping sorunu kaygı verici boyutlara ulaşmıştır 1988 de Seul Olimpiyatlarında Ben Johnson un altın madalyasının geri aalındığı hatıralardadır. Doping olarak kullanılan ürünlerin listesi hayli kabarıktır özellikle yapay olarak performansta iyileşme sağlayan anabolizanlar ön sırayı almaktadır. Bunlar çoğunlukla vitaminler gibi psikolojik etkiye sahiptirler. Üstelik düşüncesizce bu riski göze alan sporcuların yaşam ve sağlıkları için gerçek bir tehlike oluştururlar. Anabolizanlar; bunlar hormonlardır erkek testosteronu olarak takdim edilirler. Yoğun bir antrenmanı uygulamak koşuluyla önemli ölçüde kas kitlesini artırırlar. Kaslarda kitle artışı görülse bile tendonların üzerine hiçbir etkileri yoktur kasın kasılma kuvveti tarafından kopmalar olabilir. Anabolizanlar bazen tehlikeli tendon kopuklarına yol açmaktadırlar. Bunun yanında kadınlarda geri dönüşümü olmayan erkekleşme seksüel yaşam bozuklukları bazen kanser (özellikle prostat kanseri) gibi çok ağır tabloların kökenini oluştururlar. Amfetaminler; en çok bilinen ürünlerdir uyarıcı ilaçlardır. Açlık duygusunu özellikle yorgunluk hissini yatıştırırlar. Yarışma esnasında öfori sağlarlar ve sporcu kendisini yenilmez hisseder. Fakat uzun sürede önemli psikolojik bozukluklara yol açarlar özellikle kişi sürekli olarak hallisünasyonlar ile karşı karşıya kalır. Kortikoidler; strese karşı mücadeleye ve çabuk toparlanmaya olanak sağlarlar. Fakat hormonal sistemi tamamen bozarlar kas ve tendon düzeyinde ağır yaralanmalara yol açarlar bazen diyabete neden olurlar ya da kullanımlarından uzun yılar sonra osteoporoza yol açarlar. Kardiyak uyarıcılar; uzun zamandır yarışma öncesi eritrosit enjeksiyonu özellikle dayanıklılık sporlarında destekleyici rol oynadığı sanıldı. Oysa bu doping tamamen etkisizdir ve günümüzde terk edilmiştir. Kardiyak tonik olarak bilinen ünlü efedrin bir çok öksürük şurubu ve burun damlası gibi ilaçlarda bulunur. Kafeinin aşırı tüketimi yasaktır fakat yinede kontrole yakalanmamak için 6-8 fincan içilebilir. Medikal kontrol; sportif bir aktiviteye başlamadan önce medikal bir kontrolün yapılması kaçınılmazdır. Bu kontrol özel bir merkezde yapılmalıdır. Bu kontrolün amacı genel olarak bir sporu yapmaya ya da belli bir spor için olası yasaklı durumların varlığını saptamayı amaçlar. Bu durum EKG kardiyak enzimler röntgen ve hastanın muayenesi ile araştırılır. Kesin yasaklı durumlar; -yeni geçirilmiş miyokard infarktüsü -tipik göğüs ağrısı -konjenital kardiyopati (doğuştan kalp hastalığı) -kardiyomiyopati (kalp kasının kasılma özelliğinin azalması) -akut perikardit (kalp zarının iltihabi hastalığı) miyokardit (kalp kasının iltihabi hastalığı) -kalp ritim ve iletim bozuklukları Göreceli yasaklı durumlar; -miyokard infarktüsü; yeterli bir aradan sonra (en az 6 ay) ılımlı egzersizi engellemez fakat yarışma yasaktır -kalp ritim bozuklukları (hastanın takibi gerekir) -göğüs ağrısı (EKG ve kardiyak enzimler normal atipik göğüs ağrısı olursa spor yapılabilir) -orta derece arteriyel hipertansiyon (yüksek hipertansiyon yasak) -tansiyonu düşük olanlar ya da efor testinde tansiyonu yükselmeyenler Bu incelemelerden sonra hekim size yapabileceğiniz sporu önerecektir. Mesela kulak ağrınız var ise suya dalmanız yasaklayacaktır.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#27
|
|||
|
|||
VİTAMİNLER HAKKINDA SIK SORULAN SORULAR
Soru: Vitaminler şişmanlatır mı? Cevap: Hayır; kalori değerleri yoktur. Fakat vitamin preparatları ince bir şeker tabakasıyla kaplandıklarından birkaç kalori içermektedir. Bu miktar ihmal edilebilir düzeydedir. Soru: Vitamin preparatları iştah açar mı? Cevap: Başta A B1 ve C olmak üzere yeterince vitamin alınmadığında iştahta azalma meydana gelir ve vitamin alınmaya başlanmasıyla birlikte iştah artışı olur. Vitamin dengenizde bozukluk yoksa ekstra vitamin almanızın iştahınıza hiçbir etkisi olmaz. Soru: Vücut gereksinimi olan vitamini kendisi üretebilir mi? Cevap: Hayır; az miktarda D vitamini ve niasin dışında vücutta vitamin yapımı söz konusu değildir. Bu nedenle vitaminleri besinlerle dışarıdan almak dumundayız. Soru: Taze sebze ve meyvelerin vitamin içerikleri değişken midir? Cevap: Evet; hem de çok. İklim ve toprak ürünün olgun olup olmayışı ürünü toplama yöntemleri taşınması ve depolanması gibi pek çok etmen vitamin içeriğini etkiler. Soru: Kilolu kişilerde de vitamin eksikliği olabilir mi? Cevap: Evet; kalori yönünden zengin besinler vitamin içeriği yönünden fakir olabildiğinden kilolu kişilerde de vitamin eksikliği söz konusu olabilir. Karbonhidrat ya da yağ oranı yüksek bir diyet vücutta kilo artışına yol açarken vitamin gereksinimini de artırır. Soru: Vitamin alımının özellikle önemli olduğu dönemler ya da vitamin gereksinimini artıran alışkanlıklar var mıdır? Cevap: Evet. Ergenlik çağındakiler yaşlılar rejim yapanlar ve alkolikler genellikle iyi beslenemediklerinden yeterli düzeyde vitamin alamazlar. Gebe ve emzikli kadınlar sigara içenler ve doğum kontrol hapı kullananların vitamin gereksinimleri fazladır. Bu nedenle doktorlar latent vitamin eksikliğini önlemek üzere bu kişilere vitamin ve mineral içeren preparatlar kullanmalarını tavsiye ederler. Soru: Kilo vermek amacıyla rejim uygularken yeterince vitamin alabiliyor muyuz? Cevap: Kilo vermek amacıyla bilinçli bir rejim uygulamak sanıldığı kadar kolay değildir. Diyetisyenler günlük 67000kj (1600 kalori) ya da bunun da altında kalori içeren günlük diyetle vitamin ihtiyacımızı karşılayamayacağımız görüşündeler. Ayrıca zayıflama rejimlerinin pek çoğu tek yönlü beslenmeye yönelik olduğundan rejim yapan bir kişinin gereksinim duyduğu vitamin miktarını besinlerle karşılayabilmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle özellikle uzun süreli bir rejim programı uygulayanlara vitamin preparatları önerilir. Soru: Vitamin eksikliğine yaşlılarda neden sık rastlanır? Cevap: Yaşlılar genellikle pek iştahlı değildirler ve az yerler. Bunun dışında dişlerle ilgili sorunlar parasızlık ve yalnızlık nedeniyle beslenmeye yeterince özen göstermeme gibi nedenler de yaşlıların yeterince vitamin alamayışında etkendir. İleri yaşlarda barsaklardan vitamin emilimi de bozulduğundan vitamin içeriği artırılmış besinler ya da vitamin preparatları kullanılmalıdır. Soru: Doğum kontrol haplarının vitamin gereksinimini artırdığı doğru mudur? Cevap: Doğun kontrol haplarındaki östrojenin başta B6 olmak üzere vitamin dengesini bozduğu bilinmektedir. Östrojen içeriği yüksek doğum kontrol hapları kullanıyorsanız B6 ve folik asit içeren preparatlar kullanmanız gerekebilir. Vitamin kullanımına başlamadan önce doktorunuza danışın. Soru: Sigara içenlerin C vitamini gereksinimi normalden fazla madır? Cevap: Evet. Sigara içenler daha fazla C vitamini yakarlar. Araştırma sonuçları sigara tiryakilerinin (günde en az 20 sigara içenler) içmeyenlere oranla % 40 daha fazla C vitaminine gereksinim duyduğunu göstermiştir. Soru: Alkollü içkiler almamız gereken vitamin miktarını etkiler mi? Cevap: Sürekli ve fazla miktarda alkol tüketimi başta C B1 B6 ve folik asit olmak üzere vitamin emilim ve kullanımını bozar. Bundan başka fazla miktarda alkolle alınan yüksek kalori iştahta azalmaya yol açarak yiyecek tüketimi dolayısıyla da vitamin alımında azalmaya neden olur. Bu gibi durumlarda vücudun vitamin açığını kapatmak için vitamin preparatları alınması gerekir. Bununla birlikte vitaminler alkolizmin yarattığı diğer sorunların ortadan kaldırılmasında hiçbir etkisi yoktur. Soru: Doğal ve yapay vitaminler arasında fark var mıdır? Cevap: Hayır. Sentetik vitaminler besinlerdeki vitaminlerle aynı kimyasal yapıya sahiptirler. Vücudunuz için vitaminin ne şekilde yapılmış olduğu önemli değildir. Soru: Bir B vitamini kompleksi ya da multivitamin kullanırken niçin insanın idrarı parlak ve sarı bir renk alır? Cevap: Bundan endişelenecek hiçbir şey yoktur. Eğer vücudunuzun kullanabileceğinden daha fazla miktarda vitamin almaktaysanız artan miktar direkt olarak idrara çıkacaktır. Bu renkle özellikle yüksek miktarda B2 vitamini (riboflavin) alındığında karşılaşılır. Soru: Vitaminleri neden sık olarak kozmetiklerin içinde görmekteyiz? Cevap: A E vitaminlerive pantenol sağlıklı bir cilt için çok önemlidir. Örneğin A vitamini deri hücrelerinin rejenerasyonunu artırır; E vitamini ultraviyole ışığının negatif etkilerine karşı koruma sağlar ve derideki nemi tutar; pantenol de derinin kurumasını önler ve antienflamatuvar etki gösterir. Soru: Bir atlet vitamin hapları aldığı zaman doping yapmış olur mu? Cevap: Hayır. Vitaminler kişiyi formda tutmaya yarayabilir fakat performansı normal fiziksel sınırların ötesine taşıyamaz. Soru: Vitaminlerin vücuttaki tehlikeli “serbest radikaller†ile savaştığı konusunda her geçen gün daha fazla şey duyuyoruz. Bunan anlamı nedir? Cevap: Serbest radikaller hava kirliliği sigara ve diğer birçok başka faktörle oluşan reaktif ve saldırgan maddelerdir. Bazı koşullarda tehhikeli olabilmektedirler çünkü fazla miktarda yapıldıklarında vücut doku ve hücrelerine saldırarak oksidasyona neden olabilirler. Son araştırmalar C ve E vitaminleri ve beta-karotenin birçok vücut dokusunu serbest radikallere karşı koruduğunu ortaya koymuştur. Soru: Vücudumuz için gerekli olan vitaminlerin tümünü besinlerle alabilir miyiz? Cevap: Evet; eğer yeterli ve dengeli besleniyorsanız gereken tüm vitamini besinlerle almanız mümkündür. Günde 4 porsiyon sebze ve meyve 4 porsiyon hububat 2 porsiyon süt veya süt ürünleri 2 porsiyon et ve yumurta gibi protein içeriği zengin besinler alındığında gerekli tüm vitaminler alınmış olur. Diyetiniz bu dört besin grubundan herhangi birini içermiyorsa ya da her birinden çok az miktarda yiyorsanız gereksiniminiz olan vitaminlerin tümünü besinlerden almanız mümkün olmaz. Soru: Gizli vitamin eksikliği nedir? Cevap: Gizli vitamin eksikliği kendini huzursuzluk iştahsızlık ve yorgunluk gibi spesifik olmayan semptomlarla belli eder. Kısa ya da orta dönemde genel durumun bozulmasına neden olur uzun dönemde kronik hastalık gelişimine yol açar. Soru: Vitamin eksikliğine yol açan nedenler nelerdir? Cevap: · Yoksulluk ya da sıkı rejim nedeniyle yetersiz beslenme. · Bilgisizlik beslenmeyle ilgili tabu ya da alışkanlıklar dişlerle ilgili sorunlar yada apati nedeniyle dengesiz beslenme. · Büyüme çağındaki çocuklarda sigara içenlerde doğum kontrol hapı kullananlarda hamilelikve laktasyonda ciddi enfeksiyonlarda veya uzun süreli ilaç tedavisi sırasında vitamin gereksinimin artması. · Yaşlılar alkolikler ve uzun süre ilaç tedavisi altında olanlarda meydana gelen sindirimve emilim bozuklukları nedeniyle vitamin eksikliği ortaaya çıkabilir. Soru: İlaç kullanımı vitamin gereksinimini etkiler mi? Cevap: Evet. Bazı ilaçların düzenli olarak kullanımı vitaminlerin emilim kullanım depolanım ve atılımını etkileyebileceğinden vücudun vitamin dengesini bozabilir. Bu ilaçlar arasında antibiyotikler (B2 ve C vitamini gereksinimini etkiler) oral kontraseptifler (B6 ve folikasit) trankilizanlar (B2) ağrı kesiciler (folik asıt C vitamini) ve diüretikler (folik asit) sayılabilir. Soru: Kadınlar erkeklere oranla beslenme bozukluklarına daha mı duyarlıdırlar? Cevap: Kadınlar genel olarak risk faktörlerine erkeklerden daha çok maruz kaldıklarından beslenme bozukluklarına da erkeklerden daha duyarlı oldukları söylenebilir. Öncelikle kadınların çoğunun kalori gereksinimi ve aldıkları kalori miktarı erkeklerden azdır. Bu nedenle yeterli vitamin ve mineral alımını sağlayabilmek için besinsel içeriği yoğun bir diyet uygulamaları gerekir. Kadınların kalsiyum ve demir gereksinimi erkeklerden fazladır. Gebelik laktasyon ve oral kontraseptif kullanımı vücudun vitamin dengesini bozar; vitamin eksikliği bazı kadınların yakındığı premenstrüel şikayetlere de neden olabilir. Soru: B6 vitamini premenstrüelsendrom semptomlarını giderebilir mi? Cevap: Memelerde hassasiyet baş ağrısı tansiyon huzursuzluk ve gaz oluşumu gibi premenstrüel semptomları geçici hormonal dengesizliğe bağlıdır ve daha fazla B6 vitaminlerine erek duyulur. B6 tedavisi çoğu zaman başarılı sonuç vermektedir. Soru: Güneş altında yeterli süre kalındığında vücudun D vitamin gereksinimi karşılanmış olur mu? Cevap: Normal bir yetişkinin D vitamini gereksinimi yeterli süre güneş ışığı alınmasıyla karşılanabilir. D vitamini iskelet yapısının oluşumu ve gelişiminde çok önemli role sahip olduğundan bebeklerin çocukların hamile ve emzikli kadınların D vitamini ihtiyaçları daha fazladır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar derinin zamanla D vitamini sentezleme yetisini kaybettiğini gösterdiğinden yaşlıların da D vitamini takviyesine gereksinimi olduğu anlaşılmıştır.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#28
|
||||
|
||||
bu güzel paylaşım için allah razı olsun
__________________
Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ve kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Dengeli Beslenme (sağlıklı beslenme) Planı | aşk | Beslenme & Diyet & Zayıflama | 4 | 25.07.18 00:59 |
Yeterli Ve Dengeli Beslenme | DiLara | Beslenme & Diyet & Zayıflama | 3 | 21.05.18 09:53 |
Doz diyet | DiLara | Beslenme & Diyet & Zayıflama | 4 | 21.05.18 09:53 |
Diyet İle Alakalı Doğru Bilinen Yanlışlar | Tuana | Beslenme & Diyet & Zayıflama | 3 | 08.05.18 01:09 |
Diyet ne zaman işe yaramaz | aşk | Sağlık | 1 | 06.05.17 10:47 |