#1
|
||||
|
||||
Psikiyatrik Sözlük I-İ
I-İ
İllüzyonlar illüzyon, bir stimulusun yanlış yorumlandığı bir algı yanılmasıdır. Algı yetersizliği durumlarında (örneğin, karanlıkta bir ağacın hayvana benzetilmesi), ya da duyusal yanılgı yaratmak için tasarlanan durumlarda (örneğin, optik ve teatral illüzyonlar) belirebilir. Ruhsal bir durum ya da bir beklem (örneğin, korku ya da umut) illüzyon oluşturabilir ve akıl hastalığında sık sık delüzyonlarla birlikte görülebilir. İminodibenzil Türevleri Iminodibenzil bileşikleri trisiklik anti-depresanlardır. Imipramin, bu grubun prototipidir. Sedatif özelliği nispeten hafiftir ve trisiklik antidepresan bileşiklerinin genel özelliklerini taşır. Imipramin ile bu bileşikten türeyen desipramin arasında yakın ilişki vardır. Desipramin, bu ana bileşikten biraz daha çabuk etkinlik gösterir ve etkileri aynı olmakla birlikte yan etki insidansı daha düşüktür. Bu grubun üçüncü bileşiği olan trimipra-min, gösterdiği sedatif etki nedeniyle öbür bileşiklerden ayrılır. Yaşlı hastalar trisiklik bileşiklere daha çok duyarlık gösterdiklerinden, bu hastaların tedavisinde çok kere bu b leşikler düşük dozlarda uygulanır..Bu seriye son zamanlarda eklenen başka bir bileşik de klomipramindir. Bu bileşik grubunun yol açtığı yan etkiler ağız kuruması, uyum güçlükleri, miktürisyon bozuklukları ve hipotansiyondur. Bunlar karaciğer bozukluğu, dolaşım ye tersizliği, idrar retansiyonu ve glokom vakalarında kontrendikedir ve monoamino oksidaz medikasypnu sırasında ya da sonrasındaki 14 gün içinde son derece dikkatli uygulanmalıdır. Impotentia Ejaculandi Cinsel temas sırasında ejakülasyonun gerçekleşememesi ya da orgazma varılmaması (impotentia ejaculandi), erken ejakülasyondan çok daha ender görülür, ama kısırlığa yol açacak derecede ciddî olabilir. Diabetik nöropati yahut tabes dorsalisden mustarip hastalarda Veya lomber sempatektomiden sonra, ya da hipo tansif ilaçların, bazı fenotiazinlerin ve trisiklik antidepresanların bir komplikas-yonu olarak, sempatik sinirsel iletinin müdahaleye uğramasından ileri gelebilir. Parkinsonizmde erken bir semptom olarak belirebilir. Total orgazmik inhibisyona yol açan latent homoseksüalite ve bastırılmış bir heteroseksüel orgazm korkusu, psikojenik nedenler arasındadır; idi-opatik vakalar da görülebilir. Impuls En genel anlamında, önceden düşünmeden ya da karar vermeden ve dolayısıyla birdenbire ve genellikle içgüdüsel kaynaklardan doğan bir eylemde bulunma eğilimidir. Freud bu terimi özellikle «id» . tarafından yöneltilen eylem eğilimleriyle ilgili olarak kullanmıştır. Impülsif davranış, emosyonel uyarımla ilgilidir ve «impulsif» olarak tanımlanan bireyler, emosyonel denge kararsızlığı gösterirler. Emosyonel tatmini erteleyemeyen bu tipler aşırı durumlarda psikopatik kişiliği yansıtırlar ve cinayete başvurabilirler. Obsessif-kompülsif nörotiklerde, kompülsiyonlarını gerçekleştirme impulsları güçlüdür, ama bu impulslar ahlakdışı, asosyal ya da kriminal nitelikte olduğu zaman aynı derecede güçlü bir direnç de gösterirler. Inhibisyon içgüdüsel dürtülerin bilinçsiz kısıtlamalarıyla düşüncelerin, duyguların, ya da ey lemlerin sınırlanması. Bu, «id»in içgüdüsel dürtülerine karşı «süperego» nun sınırlamaları ve dış gerçekliğin talepleri sonucu ortaya çıkar. Bu kavrama göre, yasak arzunun sembolik olarak bile bilinene varma sonucunda anksiete duyulabilir. Özellikle, bazı psikoso-matik hastalıklardan (örneğin, bronşiyal astım ve kolinerjik ürtikerden) mustarip kimselerde, öfke gibi birtakım duyguların inhibe olduğu sık görülür. Insomnia İnsomnia, daha önce yerleşmiş kişisel alışkanlığa göre, uykuya dalamama, ya da uykuyu sürdürememe şikâyetidir. Uyku ihtiyacı, bireylere göre değişir. Anksiyöz hastalar, gevşemeye çalıştıkları zaman bütün sorunlarının akıllarına üşüştüğünden uyuyamadıklarından şikâyet ederler. Depressif hastalar, erken saatlerde suçluluk düşünceleriyle uyanırlar. insomnia şikâyeti, bir semptom olarak görülmeli ve tedavi mümkün olduğu kadar etkene yöneltilmelidir. Gece uyanma, tirotoksikoz, noktüri, vs. gibi fizik etkenlerin yokluğunda, insomnia hekim için emosyonel bir bozukluk ihtimaline işaret eder. Semptomatik olarak, bazan hastaya gündüzleri yaptığı fizik eksersizleri arttırması, ama yatmadan önce zihinsel ve fizik bakımdan gevşemesi öğütlenerek yardım edilebilir. Bir hipnotik gerektiği takdirde, benzodiazepinler barbitüradara tercih edilmelidir. Hipnotik medikasyonu yavaş yavaş kesilmelidir, aksi takdirde sık ilk anksiyöz rüyalarla veya kâbuslarla birlikte görülebilen ve haftalarca sürebilen REM uykusu artışı, hastanın ömrü boyunca hipnotik uygulaması gerektiği düşüncesini uyandırabilir. Insülinoma Langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinin insülin salgılayan tümörleri, vakaların % 90'ında selim adenomalardır. Semptomlar hipoglisemiyi andırır ve glükoz uygulanması üzerine azalır. üipoglisemik nöbetler en çok kahvaltıdan ince, aç durumda ve eksersizden sonra görülür. Tekrarlayan bilinç kaybı nöbetleri, spottan iyileşme, epilepsi mevcut olmaması ve daha düşük hipoglisemi dereceleri, olağandışı davranış gibi semptomların oluşturduğu bir tabloya yanlış olarak histeri teşhisi koyulabilir, çünkü muayene nöroojik belirtileri ortaya çıkarmaz ve bazan istirahat durumundaki kan şekeri normal sınırlar içinde düşük seviyeyi gösterir. Aç durumda, intravenöz tolbutanide son olarak insülin analizi, doğru teşhis sağlar. Anjiografi, ufak bir tümör oranı şösterir, ama mültipl tümörlerde yararlılır. Tedavisi, cerrahî eksizyondur. Intıhar Bütün intihar vakalarının dörtte birinde depresyon, yahut alkolizm, ya da her ikisiyle birden kombine bir tip kişilik bozukluğu mevcuttur. Yüzde 10'un altında ufak bir grup psikiyatrik bakımdan normaldir; yani, hiçbirinin anamnezinde psikiyatrik hastalık yoktur ve intihar olayına kadar dostlarıyla yakınlarına normal görünürler. Yaşlılardaki intihar vakalarında fizik hastalık mevcuttur -özellikle kanser (ve kanser korkusu) ile Parkinsonizm. Bu olgular, kişiyi intihara götüren nedenlere ve akıl durumlarına ışık tutmaktadır. Depresyon ile buna eşlik eden pessimizm, suçluluk ve umutsuzluk duyguları mutlaka çok önemlidir, ama yararsızlık, istenilmeme ve insanın hayatı, uğrunda yaşanılmaya değer bulacağı bir kimsenin olmaması çok önemlidir. Yaşlılar ve yalnız yaşayanlardaki yüksek intihar oranında ve genç evli kadınlardaki, yüksek depresyon insidansma rağmen düşük olan intihar oranında muhtemelen bu nitelikteki düşünceler rol oynamaktadır. intiharın önlenmesi, intihar riskinin kesin olarak belirlenmesine dayanır. Bütün depresyon hastalarında intihar riski vardır ve bu nedenle depressiflere (ve alkoliklere) hayatı yaşamaya değer bulup bulmadıkları yahut akıllarından intihar düşüncesini geçirip geçirmedikleri sorulmalıdır. Hastanın klinik tedaviye alınıp alınmayacağının belirlenmesinde, intihar riskinin hekim tarafından değerlendirilmesi çok kere en önemli faktördür ve bunu hastanın yaşı, cinsiyeti, yalnız yaşaması ve içki kullanması kadar hastalığın şiddeti de etkiler. Meslekdışı gruplarda yaygın olan, intihardan söz edenlerin intihar etmeyecekleri inancı yanlıştır. Nitekim, intihar edenlerin % 70 "i önceden birkaç kişiye intihar etmeyi düşündüklerini ve % 40'ı intihara karar verdiklerini söylerler. Oysa, ne yazık ki, bu imalar yahut tehditler, acı son gelip çattığı zaman çok kere ya önemsenmemiştir, ya da bıkkınlık uyandıracak, hattâ sinirlendirecek kadar uzun sürmüştür. Şimdiye kadar intiharı önleme tedbirleri belirgin bir etkinlik göstermemiştir. Ne ECT, ne de antidepressif ilaç tedavisi, bu ilaçların depresyon tedavisinde gösterdiği etkinliğe rağmen, intihar oranında anlamlı bir düşme sağlamamıştır. Nitekim, geçirdikleri şiddetli depresyon nedeniyle intihar niyetlerini gerçekleştiremeyen bazı hastalar, iyileşme döneminde intihar etmektedirler. Ne ilaçların. ne de ECT'nin depresyonun nüksetmesini önlememesi belki de çok daha önemli bir husustur; hastanın semptomları gerçekten giderilir, ama bir iki yıl sonra nükseder ve çok kere tıbbî tedaviye alınmadan önce hasta intihar eder. Oysa, intihar edenlerin % 50'sinin, intihar ettikleri sırada, ya da yakın bir tarihte bir hekim, çok kere bir psikiyatrist tarafından tedavi görmüş olmaları da bir gerçektir. İntiharların yüksek bir oranının impülsif olması bir sorundur. Hasta depressif olabilir ve aylardır arasıra intiharı düşünebilir, ama aslında ufak tefek bir olay onu intihara iten son damla olabilir. Intihar Girişimi Kişinin ya aşırı ilaç yutarak, yahut başka bir yoldan bile bile hayatını tehlikeye soktuktan sonra yaşamasını gene sürdürdüğü durumlar intihar girişimi, başarısız intihar girişimi, intihar hareketi veya kendini zehirleme olarak tanımlanır. Bu terimler doğru olmayabilecek anlamları kapsadıkları için tatmin edici değildirler, fakat «intihar girişimi» terimi yaygın olarak, kullanılmaktadır. Bu fenomene son yirmi beş yıl içinde öyle çok raslanmaktadır ki, intihar girişimi artık birçok genel hastahanede âcil hasta kabulünün önemli tek nedeni haline gelmiştir. 1960-61 yılları arasında Sheffield'de yürütülen bir araştırmada intihar girişiminin, nüfusun % 0.1 i oranında olduğu ortaya çıkmıştır; bu yaklaşık olarak intihar oranının on katıdır. İntihar girişiminde bulunan kişiler ile intihar girişimini «başaran» yahut «tamamlayan» kişilerde görülen demografik ve psikiyatrik karakteristikler farklıdır. Kadınlarda intihar girişimi, erkeklere kiyasla iki kat daha fazla görülür ve ileri yaşlarda fazla olacağı yerde azdır. Aslında, intihara kalkışanların çoğunluğu 15-35 yaşları arasındaki kadınlardır. Kırsal alanlara kıyasla kentsel alanlarda bu oran daha yüksektir. En yüksek oranlara ise, yoksulluğun, kötü konut koşullarının ve suç işlemenin hüküm sürdüğü kesimlerde raslanır. Başarılı ve başarısız intihar girişimleri, kullanılan yöntemler bakımından da farklıdır. Başarısız girişimlerde aşırı aspirin dozu veya çeşitli trankilizanlarla an-tidepresanlar daha belirgindir; kömür gazı gibi öldürücü gazlar ise daha az yer tutar. Tabanca ve çakılar kullanılmaktan ziyade gösteriye yarar ve sık raslanan yaralar yalnızca bilekte birçok yüzeysel çiziklerdir. Gerçekten de, ölüm tehlikesi çoğu zaman çok azdır, çünkü ya kullanılan ilaç zararsız veya ufak dozdadır, yahut süje olaydan hemen sonra bulunur veya ne yaptığını hemen başkalarına söyler. intihar girişimleri ile başarılı intiharlar arasında psikiyatrik karakteristikler bakımından da farklar vardır. İntihar girişimlerinde depressif hastalıklara ve alkolizme nispeten az raslanır. Depresyon tipi psikotik olmaktan ziyade nörotiktir ve çoğu zaman oldukça hafif bir depresyon sözkonusudur. Çeşitli kişilik bozuklukları, «başarılı» intiharlara kıyasla, özellikle tekrar tekrar intihara girişimlerde daha çok görülür. Bu arada, muhtemelen % 20'sinde önemli hiçbir psikiyatrik anormallik yoktur. Bu gerçekler, intihar girişimi ile intiharın farklı fenomenler olduğunu ve intihar girişimine yalnızca intiharın basit bir biçimi olarak bakmanın imkansız olduğunu yeterince ispatlamaktadır. Gene de, ikisi arasında kesin bir ayrım yapmak hem doğru olmaz, hem de tehlikelidir. Bir kere, hastanın hayatını ne dereceye kadar tehlikeye soktuğu hususu, hastanın niyetlerini tam olarak göstermez. 10 tane ben-zodiazepin kapsülü yutan birisi, öldürücü bir doz aldığını sanabilir. Bunun tersi örneklere de çok rastlanır. Ayrıca hastanın intihar girişiminden sonra başkaları tarafından görülme veya görülmeme niyeti, dolayısıyla kurtarılması ihtimali, birçok raslantılar sonucu gerçekleşebilir veya gerçekleşmeyebilir. Daha da önemlisi, hem intihar girişiminde, hem de intiharda hastanın intihar nedenleri karışıktır. En çok rastlanan intihar nedenleri şunlardır: 1. Ölme arzusu. 2. Kişinin dayanılmaz bir acı içinde olduğunu başkalarına gösterme arzusu. 3. Belli bir kimseyi, çoğu zaman bir akraba veya sevgiliyi, etkileme arzusu. Bu, onları daha düşünceli davranmaya zorlamak veya onlarda suçluluk duygusu uyandırarak cezalandırmak için olabilir. 4. Bir kumar niyeti-sonucunda ölüm veya gene yaşama ihtimalini kabullenerek bile bile canına kıymak. Bu nedenlerden birincisi, intihar vakalarında ve hayatlarını gerçekten tehlikeye sokanlarda çok rol oynar. İkincisi veya üçüncüsü ise intihar girişiminde bulunanlarda çok görülür. İntihar girişimlerinin rasyonel bir biçimde ele alınması, herbir olaydaki dominan nedenleri saptamakla mümkündür. Bu, ilaçları niçin yuttuklarını hastalara sorarak sağlanamaz. Gerçek nedenleri saklama eğilimlerinin yanısıra, özellikle anî bir his sonucunda intihara girişenler, aslında bu nedenleri gerçekten bilmekler. Fakat mümkünse, olaydan hemen sonra yapılacak dikkatli bir soruşturma, durumu yeterince aydınlatacaktır. En önemli noktalar arasında, hastanın bulduğu tabletlerin hepsini yutup yutmadığı, kimseye haber verip vermediği, olayın doktora nasıl ulaştığı, kimlerle kavga ettiği, depresyon geçirip geçirmediği ve bu girişimden muhtemelen kimin etkilendiğidir. Karakteristik olarak yalnız ve dostsuz olan intihar etmiş kişinin tersine, intihar girişiminde bulunanlar başkalarıyla kurdukları hayalkırıklığı yaratan ilişkilerin içinde tutsaklaşmışlardır; meselâ sevgilisi tarafından terkedilen bir delikanlı, rutubetli bir bodrumda dört çocuğu büyütmek için uğraşan, kocası alkolik bir kadın, vs. Bu gibi kişilerin başlıca nedenleri çoğu zaman yukarıda sayılan ikinci ve üçüncü çeşit nedenlerdir ve bu açıdan bakılınca bu kişilerin intihar girişimleri, çoğu zaman «başarılıdır».Zira ya delikanlının sevgilisi suçluluk duyarak dönmeye söz verir, yahut kabahatli koca birkaç hafta ev işlerine yardım eder ve bu arada konut sorunu çözümlenme yoluna girer. Bazı durumlarda intihar girişimlerinde açıkça şantaj sözkonusudur ve elbette ki meseleye bu açıdan bakanlar suçluluk duymaktan ziyade öfkelenirler. intihar girişimleri bu bakımlardan çoğunlukla «başarılı» olduğu için, önlenmeleri zordur. Hattâ intihar girişiminde bulunanların hepsinin düzenli bir biçimde bir psikiyatrist tarafından kontrol edildikleri kentsel alanlarda bile, mevcut geniş psikiyatrik ve sosyal kolaylıklara rağmen, intihara girişme oranında hiçbir azalma görülmemektedir. Gene de, intihara girişen her kişinin bir psikiyatrist tarafından muayene edilmesi uygun bir kuraldır, çünkü bunların birçoğunda tedavi edilebilecek bir depresyon mevcuttur veya içinde bulundukları sosyal sorunların çaresi vardır. Bazı görevliler, şımarıkça hareketler saydıkları bu durumlarla uğraşmaya kızarlar ve ilerde bu gibi vakaları önleme umuduyla daha az anlayış göstermeye taraftardırlar. Bu mutsuz insanlardan en az % 10'unun sonunda kendilerini gerçekten öldürdükleri unutulmamalıdır. Bununla birlikte, aşırı dozda ilaç alınmasını önleyebilecek birtakım önlemler düşünülebilir. Hipnotik ve trankilizan reçetelerini daha dikkatle vermek ve kullanılmayan ilaçların mutlaka atılması için ısrar etmek, en belli başlı bir önlemdir. Başka bir önlem ise halka satılan aspirin ve benzeri analjeziklerin tek tabletler halinde ambalajlanmasını sağlamaktır; çünkü intihar girişimlerinin birçoğu anî bir his sonucudur ve yeterli miktarda tabletin ambalajı çıkarılıncaya kadar bu his geçebilir. Irkilme Reaksiyonu Gürültüye ya da anî harekete mâruz bebeklerde, irkilme reaksiyonu bacaklarda ve gövdede ekstansi-yon biçiminde olur; anı gürültüye mâruz normal yetişkinlerde ise, irkilme reaksiyonunun, karakteristikleri pupilla dilatasyonu, omurga ekstansiyonu, avuçlarda terleme ve nabız hızında artmadır: Paradoksal olarak, anksiete nevrozlu hastalar daha az tepki gösterirler, çünkü fizyolojik bakımdan zaten «dolu» durumdadırlar. Irza Geçme Bir kadınla, istemediği halde, zor, yalan yahut tehdit kullanarak cinsel temasta bulunmak suçtur. Irza geçme birçok durumda gerçekleşebilir-örneğin, aşırı alkol kullanımından sonra, yahut gençlerden oluşan bir grubun bir danstan dönerken bir kızı kaçırarak ırzına geçmeleri. Kadınlara karşı yoğun düşmanlık ya da kin duyan, kurbanına pusu kuran ve ırzına geçmeden önce fizik saldırıda bulunan erkek tehlikelidir. Suçlu, tutuklanıncaya kadar bu suçu tekrarlar ve belli bir semte dehşet salar. Bu tip sapıklar, sadizme yakın şiddet eylemlerinde bulunan, soğukkanlı ve acımasız kişiler olarak özellikle tehlikelidirler. Çok kere erkeği baştan çıkardığı gerekçesiyle suç kadına yüklenir; ancak bazen olduğu gibi, cinsel aktivite sırasında birdenbire korkarak paniğe kapılan kızlar varsa da, bu durum zorla cinsel temas için bir mazeret değildir. Tedavi tavsiye edilmez ve hekim ırza geçmenin psikiyatrik yönleriyle ilgilenirken tedbirli davranmalıdır. Iştah Fizyolojik, biokimyasal ve endokrinolojik tezahürleri bilinen açlık duygusundan ayrı olarak iştah, yemekten alınan psikolojik zevkin değerlendirilmesini de kapsar. Birçok psikiyatrik hastalıkta, özellikle af-fektif bozukluklarda, iştah da bozulur. İştahta değişim çok kere azalma, hafif ve şiddetli depresyonda mutlaka görülür. Marasmus nervosus'da iştah azalması, çocuklarda bile son derece zayıflamaya yol açabilir. Anoreksia nervosa'nın seyri sırasında iştah az, normal, hattâ fazla bile olabilir; fakat eğer bulimia mevcutsa, aşırı ishal, zorlama kusma ve iğrenme gibi durumlar görülür. |
#2
|
|||
|
|||
Emeğine sağlık, teşekkürler..
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Psikiyatrik Sözlük T | Adalet | Sağlık | 2 | 02.05.18 22:54 |
Psikiyatrik Sözlük G | Adalet | Sağlık | 2 | 02.05.18 22:54 |
Psikiyatrik Sözlük C-Ç | Adalet | Sağlık | 2 | 02.05.18 22:54 |
Psikiyatrik Sözlük A | Adalet | Sağlık | 2 | 02.05.18 22:54 |
Psikiyatrik Sözlük R | aşk | Sağlık | 1 | 01.06.17 10:48 |