|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
Hipertansiyon (Yüksek tansiyon) nedir?
Yaşamın sürmesi için organ ve dokularda kan dolaşımının sağlanması gereklidir. Kan dolaşımı, organ ve dokulara gereksinimleri olan oksijen ve besinleri ulaştırır ve artık ürünleri (çöpleri) uzaklaştırır. Kan dolaşımının sağlanması için bir basınca gereksinim vardır. Yani kan basıncı olmasaydı yaşam olmazdı. Bu basınç evlerimizde kullandığımız suyun musluktan akması için gereken basınca benzer. Bir su borusundaki basıncın düzeyini etkileyen iki faktör vardır:
1.Su borusundaki suyun miktarı: Borudaki su azalırsa basınç düşer. 2.Su borusunun direnci: Borunun çapı azalırsa direnç artar ve basınç yükselir. Su borusundaki basınca benzer şekilde kan dolaşımı için gerekli olan basıncı da oluşturan iki faktör vardır: 1.Damarlarda bulunan kan miktarı: 2.Damarların direnci: Kan dolaşımı için gereken basıncın normalden fazla olmasına YÜKSEK TANSİYON denir. Yüksek tansiyon için kullanılan tıbbi terim ise HİPERTANSİYON'dur. Evimizde kullandığımız suyun musluktan akması için gereken basıncın yüksek olmasının su borularında patlama ve aşınmalara yol açması gibi yüksek tansiyon da insanlarda çeşitli sorunlara yol açar. Kan basıncı ölçülürken iki kan basıncı değerine bakılır: Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) ve Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı). Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Büyük tansiyon veya küçük tansiyonun normalden fazla olması HİPERTANSİYON'dur. Genellikle büyük ve küçük tansiyon birlikte yüksektir. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Hipertansiyonun önemi Hipertansiyon çok sık karşılaşılan bir hastalıktır. Erişkinlerin (18 yaşından büyüklerin) en yaygın uzun süreli hastalığıdır. Hipertansiyonun yaygın olmasının yanısıra kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açması önemini artırmaktadır. Bu özellikleri nedeni ile hipertansiyon aynı zamanda sosyal ve ekonomik bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması bu hastalığın önemini daha da artırmaktadır. Hipertansiyon böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tedavi edilmezse hipertansiyon yaşam süresini 10-20 yıl kısaltabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda kan basıncı yüksekliği daha sıktır. Dünya nüfusunun yaklaşık 750 milyonu hipertansif olup A.B.D' de bu sayı 50 milyon kadardır. Ülkemizde 60 yaşın üzerindeki insanların yaklaşık yarısı hipertansiyon hastasıdır. Toplan hipertansif hasta sayısı ise ülkemizde 6-7 milyon civarındadır. Türkiye'de 6-7 milyon hipertansiyonu olan hasta vardır. Hipertansiyonun belirtileri Hastaların önemli bir kısmında hipertansiyon sinsi bir seyir izler yani hiçbir belirti yoktur. Bu hastalarda hipertansiyon tanısı sadece kan basıncı ölçümü ile mümkündür. Bu nedenle hipertansif olmasa bile tüm hastalar yılda en az 1-2 kez kan basıncını ölçtürmelidir. Hipertansiyon ?sessiz katil' olarak da isimlendirilebilir. Hipertansiyonun başlıca belirtileri baş ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, halsizlik, yorgunluk, burun kanaması, kulaklarda çınlama, yürüme ve merdiven çıkmada zorlanma, bazen çok sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrar yapma ve bacaklarda şişliktir. Kan basıncının çok yükseldiği durumlarda çift görme, dilde peltekleşme, yüzde veya vücutta karıncalanma olabilir. Bu belirtilerin hiçbirisi hipertansiyona özgü değildir, başka hastalıklarda da izlenebilir. Hipertansiyon vücuda zarar vermişse bu zarara ilişkin belirtiler ortaya çıkabilir. Örneğin gözü etkilemişse görme kaybı, kalp damarlarını etkilemişse göğüs ağrısı izlenebilir. Kalp yetmezliği gelişmişse hasta sırt üstü yatamaz, 2-3 yastık kullanmak zorunda kalabilir. Bu belirtilerin ortaya çıkması için genellikle uzun bir süre geçmesi ve hastanın yeterli tedavi olmaması gereklidir. Gerekli tedavi yapılmazsa, bu belirtilerin ortaya çıkması daha hızlı olabilir. Hipertansiyonun tanımı Hipertansiyon, kan basıncının normalden yüksek olmasıdır. Genel olarak sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) 140 mm Hg (14 cm Hg) ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 90 mm Hg'dan (9 cm Hg) yüksek olması hipertansiyon olarak kabul edilir. Hipertansiyonun vücuda yaptığı zararlar İnsan vücudunda tüm organ ve dokuları besleyen damarlar bulunur. Evimizde mutfağımızda musluğumuza suyu taşıyan su borularındaki gibi bir basınç tüm damarlarda mevcuttur. Su borularında basınç artışının tıkanma ve patlamalara yol açması gibi, hipertansiyon da damarlarda patlamalara ve tıkanmalara yol açar. Tüm organ ve dokular damarlarla beslendiği için hipertansiyon tüm vücudu etkileyebilir. Hipertansiyondan en çok etkilenen organlar kalp, beyin, böbrekler, atardamarlar ve gözlerdir. Hipertansiyon bu organları etkileyerek kalıcı sakatlıklara ve ölümlere yol açabilir. Hipertansiyonun vücuda yaptığı başlıca zararlar aşağıda özetlenmiştir. 1.Kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma , kalbi besleyen damarlarda tıkanmaya bağlı gangren (kalp krizi), kalp atışlarında düzensizlik. 2.Beyin damarlarında kanama, daralma, tıkanma ve yırtılma, felç, konuşma bozukluğu. 3.Böbrek yetmezliği, böbrek işlevlerinde bozulma. Kanda üre gibi zararlı maddeler birikir. 4.Gözü besleyen damarlarda daralma ve kanamalara bağlı görmede azalma ve körlük. 5.Bütün damarlarda genişleme, bu genişlemelerin yırtılması, kalınlaşma, daralma, yağ tabakası oluşması ve tıkanma. Hipertansiyonun vücuda yaptığı bu zararlar hastaların moralini bozmamalıdır. Hipertansiyon tedavi edilebilir bir hastalıktır, doğru ve yeterli tedavi ile bu zararlar önlenebilir veya minimuma indirilebilir. Hipertansiyon zamanında teşhis edilip, uygun şekilde tedavi edilirse yukarıda sayılan hastalıklar ve bunlara bağlı ölümler önlenebilir. Hipertansiyonun nedenleri Hipertansiyonun nedeni % 90-95 hastada bilinmemektedir (primer hipertansiyon, esansiyel hipertansiyon), yani hipertansiyon bilinen bir hastalığa bağlı değildir. Yüzde 5-10 hastada ise hipertansiyon başka bir hastalığa bağlıdır (sekonder hipertansiyon). Hipertansiyona yol açan hastalıkların önemli kısmı böbrek kaynaklıdır. Hormonal hastalıklar ise önemli diğer bir grubu oluşturmaktadır. Bu hastalıkların önemli bir kısmının tedavi edilebilir nitelikte olması, hastalıkların tedavisi ile de hipertansiyonun kalıcı tedavisinin mümkün olması her hastanın sekonder hipertansiyon açısından değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Sekonder hipertansiyon nedenleri aşağıda belirtilmiştir. 1. Böbrek hastalıkları 2. Böbrek atardamarında daralma 3. Hormonal nedenler 4. Sinirsel nedenler 5. Diğer nedenler Hipertansiyon gelişiminde tuzun ve böbreklerin önemi Hipertansiyon gelişiminde tuzun (sodyum klorür, NaCl) çok büyük önemi vardır. Bazı insanlarda böbreğin tuz atma kapasitesi sınırlı olabilir ve gereğinden fazla tuz alınması hipertansiyonun ortaya çıkmasına veya hipertansiyonun tedavisinde başarısızlığa yol açabilir. Gerek hayvan deneyleri gerekse insanlar üzerinde yapılan çalışmalar hipertansiyon gelişiminde tuzun rolünü ispatlamıştır. Bu çalışmalardan bazılarının sonuçları aşağıdadır. 1.Toplumların çoğunda tuz tüketimi ile ortalama kan basıncı ve hipertansiyon sıklığı arasında yakın bir ilişki vardır yani fazla tuz tüketen toplumlarda hipertansiyon sıklığı artmıştır 2.Çok az tuz tüketen toplumlarda ortalama kan basıncı daha düşüktür ve hipertansiyona daha az rastlanır 3.Genetik yatkınlığı olan hayvanlara tuz verilirse kısa sürede hipertansiyon gelişmektedir 4.Kısa süre fazla tuz verilen kan basıncı normal insanlarda kan basıncı yükselir 5.Çoğu insanda tuz kısıtlaması (günde 5-6 gram) kan basıncını düşürmektedir 6.Fazla tuz alımı hipertansiyona yol açan birçok mekanizmayı uyarır. Çevremizde tuz adı altında çok madde vardır. Hipertansiyon için önemli olan tuz sodyum klorür, yani sofra tuzudur. Böbreklerin hipertansiyon gelişimindeki rolü çok önemlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada % 5 olasılıkla bir böbrek hastalığı vardır. Bu nedenle tüm hipertansif hastalar böbrek hastalıkları yönünden incelenmelidir. Bu amaçla basit bir idrar incelemesi bile çoğu zaman yeterlidir. Hipertansiyonu olan bir hastada böbrek hastalığının saptanması, böbrek hastalığının erken tanısına ve tedavisine de olanak sağlar. Zaten böbrek hastalığına bağlı bir hipertansiyon söz konusu ise böbrek hastalığı tedavi edilmeden hipertansiyonun kontrol altına alınması çok zordur. Bazı durumlarda hipertansiyon da böbrek hastalığına yol açabilir; hipertansiyon mu önce, böbrek hastalığı mı önce bunu ayırmak zor olabilir. Bu durum aynen tavuk mu önce yumurta mı önce ayırımı gibi karmaşık bir hal alabilir. Kardiyovasküler risk faktörleri Kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini artıran faktörlere kardiyovasküler risk faktörleri ismi verilir. Hipertansif hastalarda kardiyovasküler risk faktörlerinin değerlendirilmesi ve mümkünse değiştirilmesi tedavinin temel noktalarından birisidir. Hipertansif hastalarda hipertansiyon dışındaki kardiyovasküler risk faktörlerine de sık rastlanır ve bu kardiyovasküler risk faktörlerinin düzeltilmesi ile kardiyovasküler kalıcı hasar ve ölüm riski kesin olarak azaltılır. Günümüzde hipertansiyon tanım ve sınıflandırmasında da kardiyovasküler risk faktörlerinin önemi giderek artmaktadır. Aşağıda kardiyovasküler risk faktörleri özetlenmiştir. Hipertansiyon tedavisi Hipertansiyon tedavisinin başarılı olması için sağlıklı bir hasta-hekim ilişkisi kurulmalıdır. Tedavinin başarıya ulaşması için hastalığın kabullenilmesi gerekir. Hipertansif hastalar hipertansiyonlarının farkında oldukları için sevinmelidirler. Tedavinin başarılı olmasında eğitimin önemi büyüktür. Hipertansiyon tedavisinde temel amaç kalıcı hasar ve ölüm riskini azaltmak ve hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlamaktır. Öncelikle yapılması gereken mevcut olan diğer kardiyovasküler risk faktörlerini düzeltmektir. Hastada yüksek tansiyona bağlı organ yetmezliği varsa tedavi edilmelidir. Hipertansiyonun nedeni bilinen bir hastalık ise o hastalık tedavi edilmelidir. Hipertansiyonun nedeni saptanamaz ise yani hastada primer hipertansiyon varsa hastaların yaşam düzeni değiştirilmeli ve ilaç kullanılmalıdır. Yaşam düzeninin değiştirilmesi (ilaç dışı tedaviler, ilaçsız tedavi) kesinlikle ihmal edilmemelidir. Yaşam düzeninin değiştirilmesine uyulmazsa ilaç kullanılsa bile tedavi başarısız olur. Hipertansiyon tedavisinde başarısızlık çok sık karşılaşılan bir durumdur. Tedavide başarısızlık oranının yüksek olmasının nedeni hipertansiyonun hiçbir belirtisinin olmaması (sessiz katil) ve hastalığın hastalar tarafından ciddiye alınmamasıdır. Hipertansiyon tedavisinin başarıya ulaşmasında hastanın sorumluluğu hekimden daha fazladır. Sorumluluklarını yerine getirmeyen hastanın doktor doktor dolaşmasının kendisine yararı yoktur, ancak özel laboratuvar ve doktorlara ekonomik yararı olabilir. İlaçsız tedavi İlaçsız tedavi yani yaşam düzeninin değiştirilmesi kan basıncı yüksekliğini kontrol etmenin yanısıra hipertansiyonunun önlenmesinde de yararlıdır. Hipertansif hastalara önerilen ilaç dışındaki tedavilerin çoğu sağlıklı yaşam için normal bireylerde de geçerlidir. Hastalar ilaçsız tedaviyi kesinlikle ihmal etmemelidir. Şişmanlık, şeker hastalığı veya yağ metabolizması bozukluğu olan hastalarda yaşam düzeninin değiştirilmesinin önemi daha da artar. Yaşam düzeninin değiştirilmesi hipertansiyonu tek başına kontrol edebileceği gibi ilaç gereken durumlarda ilaç dozunun azaltılmasına da olanak sağlar. Yaşam düzeninin değiştirilmesindeki temel noktalar aşağıda özetlenmiştir: 1.Tuz alınımının kısıtlanması 2.Hastanın ideal kiloya getirilmesi 3.Fiziksel aktivitenin artırılması 4.Sigaranın terkedilmesi 5.Aşırı alkolün önlenmesi 6.Diyetle doymuş yağ ve kolesterol alımının sınırlandırılması 7.Diğer tedaviler İlaçla tedavi Yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçların bazı özellikleri ortaktır. Tüm tansiyon düşürücü ilaçlar aynı derecede etkilidir. Genel olarak tansiyon ilaçları hem büyük hem küçük tansiyonu ortalama % 4-8 düşürür. Birçok hastada A ilacı B ilacından daha etkilidir, güçlüdür. Daha etkili ve güçlü olduğu için A ilacını daha sonra kullanmak istiyorum şeklindeki düşünce kesinlikle yanlıştır, böyle bir genelleme yapılamaz. Ancak hastalar bazı ilaçlara daha duyarlı olabilirler. Örneğin Ayşe Hanım'ın yüksek tansiyonu için verilen A ilacı etkisiz olunca B ilacına geçildi, B ilacı ile yüksek tansiyon kontrol altına alındı. Ancak Mehmet Bey'de ise tam tersi yaşandı yani verilen B ilacı etkisiz olunca A ilacına geçildi, A ilacı ile yüksek tansiyon kontrol altına alındı. Bir hastada hangi ilacın daha etkili olacağını önceden anlamak çoğu zaman mümkün değildir. İlaç seçiminde hastada mevcut olan diğer risk faktörleri ve hastalıklar değerlendirilmelidir. Tedaviye genellikle tek ilaçla başlanır. İlaçların çoğunun etkisi 1-2 saatte başlar, 4-6 saate maksimum değere ulaşır ve 12-24 saatte sona erer. Bir ilacın etkinliğinin tam olarak ortaya çıkması için genellikle 2-3 hafta geçmesi gerekir (sabırsız olmayın). Genel olarak bu ilaçların antihipertansif etkinlikleri birbirine benzer ve hastaların yaklaşık % 5-10'u verilen her ilacı yan etkisi nedeni ile bırakmak zorunda kalır. Tedaviye ikinci bir ilaç eklenmesi söz konusu ise uygun kombinasyon seçilmelidir. Tedaviye tek ilaçla başlanmış ise tedavi değiştirilmeden (ciddi yan etki yok ise) önce 4-6 hafta beklenmelidir (sabırlı olmaya devam). Tedavi değişikliği doz artırımı veya ikinci ilaç eklenmesi şeklinde olabilir. Tansiyon ilaçlarının kan basıncını düşürücü etkileri ve güçleri birbirine benzer. İlaçların etki mekanizması, yan etkisi, doz miktarı, günlük doz sayısı gibi özellikleri ise birbirinden farklıdır. İlaçlara bağlı değişik yan etkiler (öksürük, bacaklarda şişme...) ortaya çıkabilir ancak bunları hemen ilaca bağlamak doğru değildir. İlaçlar hakkında ilaç kutusunun içinde bulunan prospektüslerden de bilgi edinilebilir ancak prospektüsler bazen anlaşılması güç olmakta ve hastanın kafasında karışıklığa yol açmaktadırlar. İlaçların prospektüsünü mutlaka okuyunuz, ilaçlarınızın olası yan etkilerini öğreniniz, anlamadığınız bölümleri doktor veya eczacıya sorunuz. İlaç seçimi kesinlikle bir doktor tarafından yapılmalıdır. Tedavide hedefler Antihipertansif tedavi ile kan basıncı düşürüldükçe kardiyovasküler risk doğru orantılı olarak azalmaktadır. Kan basıncı kesinlikle 140/90 mm Hg'nın altına düşürülmeli ve bu düzeyde tutulmalıdır. Kan basıncı 140/85 mm Hg'ya indirilebilir ancak daha fazla düşürülmesinin yararı belirsizdir. Kan basıncı 180/110 mm Hg olan bir hastanın kan basıncının 160/90 mm Hg'ya indirilmesi kalıcı hasar ve ölüm riskini azaltır ancak yeterli değildir. Pratikte yetersiz kan basıncı tedavisi çok karşılaşılan bir sorundur. Ne yazık ki yetersiz kan basıncı kontrolü gerek hekim gerek hasta tarafından çoğu kez sorun kabul edilmemektedir. Hastanın sorumluluklarını yerine getirmesi ve sağlıklı bir hasta-hekim ilişkisi kurulmasına karşın ender olarak kan basıncı istenilen düzeylere indirilemez, ancak kan basıncında 5-10 mm Hg'lık bir düşme sağlanması bile hasta için kazançtır. Beyaz Önlük Hipertansiyonu Hastaların bir kısmında sadece hastane koşullarında kan basıncının yükseldiği uzun yıllardan beri bilinmektedir. Bu durum Beyaz önlük hipertansiyonu kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Beyaz Önlük Hipertansiyonu, hekim veya hekim dışı sağlık personelinin bulunduğu ortamda kan basıncının yükselmesi, buna karşın ev koşullarında yapılan kan basıncı ölçümlerinin normal olması şeklinde tanımlanabilir. Beyaz önlük etkisi nedeni ile hastane, sağlık ocağı veya muayenehanede ilk ve tek ölçümle kan basıncının yüksek saptandığı durumlarda hipertansiyon tanısı koymaktan kaçınılmalıdır. Nedeni bilinmemektedir. Günümüzdeki bilgilerle Beyaz önlük hipertansiyonunun tedavisine gerek yoktur. Hastalara öneriler 1.Hastalar kendi kan basınçlarını ölçmeyi öğrenmeli ve olanakları varsa bir tansiyon aleti ve steteskop almalıdırlar. 2.Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi sağlık sigorta güvencesi olanlar eğer hastalıklarını belirtir bir heyet raporu alırlarsa ilaçlarına hiçbir ücret ödemezler. Bu konuda doktorları yardımcı olacaktır. 3.Hastalar ölçtükleri kan basıncı değerlerini kaydetmeyi alışkanlık haline getirmelidir. Kan basıncı değerlerinin kaydedildiği form doktora giderken evde, iş yerinde... unutulmamalıdır. 4.Bir seyahate giderken sağlık karnenizi, heyet raporlarınızı, ilaçlarınızı yanınıza almayı unutmayınız. 5.Muayeneye gideceğiniz gün ilacınızı mutlaka içiniz. 6.Doktora giderken şahsınıza ait tüm tıbbi dökümanları (filmler, tahlil sonuçları, hastane dosyası, kullandığınız ilaçların kutusu...) mutlaka yanınıza alınız.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#2
|
|||
|
|||
bu güzel paylaşım için allah razı olsun
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.” |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Lıghtarıan Reıkı | SiLence | Reiki | 3 | 07.07.20 10:27 |
Doğum tarihi ve kişilik analizi | DiLara | Burçlar & Astroloji & Yıldızname | 32 | 10.10.19 16:38 |
Hipertansiyon Nedir ? | SiLence | Sağlık | 1 | 20.04.17 20:27 |
Önemli ve Pratik bilgiler | Adalet | Pratik Bilgiler | 4 | 26.01.17 21:37 |