DahiLiye - Sayfa 4 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Sağlık & Şifa > Sağlık

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #31  
Alt 18.02.17, 22:56
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BOTULİZM


Anaerobik(oksijensiz ortamda yaşayan) bir bakteri olan Clostridium botulinum toksini(ürettiği zehirli madde) ile oluşan bir hastalıktır. Toksin motor ve otonomik sinir uşlarından asteilkolin isimli maddenin salınımını engelleyerek bir nevi felç yapar. Çoğunlukla evde yapılmış konserve başta olmak üzere toksin içeren gıdaların yenmesiyle nadiren de yarada toksin üremesiyle oluşur.

Belirtiler kontamine(toksine bulaşmış) gıdanın yenmesinden 12-36 saat sonra bulanık görme ptoz (Göz kapaklarında düşme) ve diplopi (Çift görme) ile başlar. Bu sırada hastalarda mide bulantısı ve kusma da vardır. Üç-dört gün içinde bulber(yutma) ve ekstremite(kol bacak) kaslarında güçsüzlük eklenir. Ağız kuruluğu kabızlık idrar retansiyonu(idrarın yapılamayarak mesanede birikmesi) midriazis(göz siyahlarında genişleme) ve pupilla (göz bebeği) cevapsızlığı gibi otonomik belirti – bulgular dikkati çeker. Ağır mortalitesi (ölüm oranı) olan bu hastalıkta çok kısa zaman içinde solunum yetmezliği belirir ve mekanik ventilasyon (cihazla suni solunum ) yapmak gerekir.

Bu tablonun akut(aniden) yerleşmesi mide bulantısı kusmanın olması otonomik belirtilerin eşlik etmesi evde yapılmış konserve yeme öyküsü birden çok kişide benzer belirtilerin görülmesi ve özel EMG (elektromiyografi)bulguları ile tanı konur. uyumludur.

Çok erken verilen antitoksin yararlı olur ancak tedavinin esası mekanik ventilasyonun (cihazla suni solunum)sağlanmasıdır. Düzelme çok yavaştır birkaç ay sürebilir.

---------- Post added 18.02.17 at 23:26 ----------

Akciğer kanserinin erken yakalanmasında yabancı cisimlerin belirlenmesinde bronkoskopi büyük önem taşıyor. 104 yıl önce geliştirilen bu yöntem hem teşhis hem de tedavi amacıyla kullanılıyor.
Bronkoskopi göğüs hastalıklarının teşhis ve tedavisinde vazgeçilmez bir yöntem olarak tanımlanıyor. Özellikle akciğer kanserinin erken teşhisinde ve tedavinin planlamasında önemli rol oynuyor.

Bronkoskopi yönteminde hastaya zarar vermeden optik bir kabloyla burundan ve ağızdan girilerek ana hava yolu ve akciğer içindeki küçük hava yollarındaki problemler görüntüleniyor ve sorunun kaynağı saptanarak tedavi planlanıyor. Bronkoskopi yaş sınırlaması olmadan herkese uygulanabiliyor. Normal akciğer filiminden bilgisayarlı tomografiden çok daha ayrıntılı ve net görüntü sağlıyor.

Bilinen ilk bronkoskopi uygulamasının geçmişi 1895 yılına kadar dayanıyor. Killigan isimli bir doktor hastasının sağ akciğerine kaçmış bir kemik parçasını bronkoskopi yöntemiyle çıkarıyor. Bu yıllarda kullanılan bronkoskopi yönteminde demir bir boru hastanın ağzına sokuluyor. Hastalar açısından sevimsiz olan bu durum daha sonra Japonların geliştirdiği fiberoptik teknolojisi ürünü cihazlarla değişiyor. İnce ve ucu kıvrılan bronkoskopi aletleriyle hastalar rahatsızlık duymadan bu uygulamadan yararlanabiliyor.

Gelişen teknolojiyle beraber artık akciğerin en uç hava yollarına ulaşılarak çok net görüntülerin elde edildiği bunun da teşhis ve tedavideki başarı şansını artırdığı belirtiliyor. Bronkoskopinin kullanım alanını tanıya (diagnostik) ve tedaviye dönük (terapotik) olarak ikiye ayrılmaktadır.

10 gün geçmesine rağmen düzelmeyen öksürük şikayeti olan hastalarda bronkoskopi teşhis amacıyla kullanılmaktadır. Öksürüğün yanısıra kalıcı ses kısıklığı akciğerde sıvı birikmesi kilo kaybı olduğu durumlarda hastanın balgamında kanser hücresi görülmesi de bronkoskopinin uygulanmasını gerektiren durumlar arasında.

Toplu iğne kalem başlığı para

Bronkoskopinin uygulama alanına çok ilginç vakalar giriyor. Türkiye’de insanlar sık sık toplu iğne kalem kapağı takma diş para filkete kolye vida gibi maddeleri farkına varmadan yutuyor. Özellikle küçük çocukların kalem başlığı toplu iğne para gibi cisimleri yuttuğunu akciğere kaçan bu cisimlerin bazen ölüme bile neden olduğu vurgulanıyor. Akciğerin en uç hava yollarına kaçan toplu iğneler yüzünden büyük akciğer ameliyatları yapmak zorun kalınmaktadır.

Toplu iğne yutarak gelenler arasında ilk sırada baş örtüsü takan genç kızlar bulunmakta. Örtülerini takarken iğneyi ağızlarında tutuyorlar. Bu sırada farkına varmadan ya da biri gıdıkladığı için iğneyi yutuyorlar. Bu iğneler de akciğerin en dar hava yollarına gidip yerleşiyor. Ciddi akciğer ameliyatları yapmak zorunda kalınıyor.

Ailelere öneriler

Özellikle küçük çocuğu olan ailelerin yabancı cisim yutma ihtimalini hiç gözardı etmemeleri gerekmektedir.

1-2 yaşındaki çocuklarda sürekli ağzına bir şey sokma alışkanlığı vardır. Eğer çocukta öksürük sık nefes alıp verme kuş sesi gibi ötme tarzında şikayetler varsa akıla yabancı cisim yutma ihtimali gelmelidir. Bu yabancı cisimler çıkartılmazsa akciğerde enfeksiyona apselere zatürreye neden olabiliyorlar.

Pil bile çıkabiliyor

Hastaneye getirilen bir hastaya bronkoskopi yaptıklarını ve akciğerinde tümör dokusu içinde kalem pil bile bulunmustur. Bu pil akciğerde uzun süre kalmış ve yalancı tümör dokusu oluşturmuştu. Para yutulması da sık görülen bir durumdur. Para da tetanoza neden olabiliyor.

Tedavi nasıl yapılıyor

Bronkoskopi yapılacak hastaya lokal ya da genel anestezi uygulanıyor. Hastanın burnu ve ağzı uyuşturuluyor. Ve fiberoptik kablo akciğerlere sokularak görüntüleniyor. Lokal anestezi yapılsa bile hasta bu işlem sırasında rahatsızlık hissetmiyor. Çok uç noktalara gittiğinde öksürme hissi duyuyor. İşlem toplam 10 dakika sürüyor. Bronkoskopinin tedavi yöntemi olarak kullanılmasında değişik uygulamalar var.

Bronkoskopide lazer de kullanılıyor. Akciğer kanserinde akciğere girilerek tümörler lazerle yok ediliyr. Ya da tümörü yok etmek için tümörün içine bronkoskopi ile radyoaktif madde konuyor. Akciğer apselerinde de bronkoskopi tedavi amaçlı kullanılıyor. Akciğere girilerek apselerin içini boşaltılıyor. Tüberkülozu olan hastalarda yeni bir lezyon gelişip gelişmediğini de bronkoskopi ile belirleniyor. Bronkoskopiyi muhakkak endoskopi odasında monitarizasyonun olduğu yerde yapılıyor. Hasta yatağında yapılması uygun değildir.

Akciğer kanserlerindeki rolü

Bronkoskopi akciğer kanserlerinde göğüs filmi bilgisayarlı tomografi ve balgam tahlili ile birlikte değerlendiriliyor. Erken evrede akciğer kanserinin tanısının konulmasını sağlıyor. Hastaların şikayetlerinin artığı dönemde hekime geldiği belirtiliyor ve ‘40 yaş üstündeki herkes yılda bir kere akciğer filmi çektirmesi öneriliyor. Ancak bu genellikle uygulanmıyor. Hastalar uzun zamandır öksürük şikayeti olmasına rağmen çok geç geliyorlar. Eğer akciğer kanserini birinci evrede yani 3 santimetre boyutunda iken yakalanırsa hastanın 5 yıl içinde yaşama şansı yüzde 80'i buluyor. İkinci evrede bile yakalansa hastanın yaşama şansı artırılmaktadır.

Riskleri var mı

Bronkoskopinin de her tıbbi uygulama gibi riskleri var. Hastaların yüzde 1'inde ses kısıklığı olabiliyor. Akciğer kanseri şüphesinde parça alındığında kanama görülebiliyor.

Anneler dikkat

* Çocuğunuzun ağzına bir şeyler sokma alışkanlığı varsa

* Öksürük

* Sık sık nefes alıp verme

* Kuş sesi gibi ötme gibi durumlarda hemen hekime başvurun.

Akciğerden neler çıkıyor?

* Pil

* Toplu iğne

* Filkete

* Kalem başı

* Kolye ucu

* Vida

* Kemik parçası

---------- Post added 18.02.17 at 23:27 ----------

BRONŞEKTAZİ:BRONŞİEKTAZİ :BRONŞ GENİŞLEMESİ

TANIM:

Akciğer parenkiminin enflamatuar hastalıklarının erken tanı ve tedavisi iyileşen yaşam koşulları ve artan bilinç düzeyi bronşektazi prevalansının azalmasına yardımcı olmuştur. Tüberküloz sonrası sekellerin insidansı da azalmıştır. Bununla birlikte yeterince tedavi edilmeyen çocukluk çağı ve adolesan dönemi pnömonileri silindirik sakküler ve kistik bronşektazinin gelişimine yol açabilir. Bu tür yapısal değişiklikler bakteri kolonizasyonu ve hatta oldukça dirençli patojenlerin yol açtığı kronik infeksiyonu kolaylaştırabilir. Bunlar en yaygın olarak Klebsiella pneumoniae Proteus mirabilis Escherichia coli'nin da arasında yer aldığı gram negatif bakteriler hatta oldukça sık olarak Pseudomonas aeruginosa ve stafilokoklardır. Haemophilus influenzae infeksiyonları sık olarak antibiyotik tedavisini gerektirir; bu tedavi ise dirençli suşların seleksiyonunu destekler. Yineleyen pnömoniye ek olarak yaygın bir şekilde bronşektaziye eğilim oluşturan durumlar arasında boğmacanın şiddetli biçimi rubella tüberküloz KOAH hipogamagiobulinemi bronşlarda yabancı cisim aspirasyon hatta selim tümörler yer almaktadır.

Klinik Tablo:

Klinik olarak inatçı pünülan balgam üretimi kronik pnömoni belirtileri göğüs ağrısı yineleyen pnömoniyle karakterizedir zaman zaman hemoptizi görülür. İnatçı balgam üretimi zaman zaman oluşan hemoptizi ve tutulan alan üzerinde masif inspiratuvar ve ekspiratuvar krepitasyonlar karakteristik klinik semptomlardır. Bu infeksiyonlar yıllarca klinik olarak sessiz kalabilirler ancak hastalık ilerledikçe uzun süreli pürülan ekspektorasyon ve hemoptizi belirginleşir. En küçük solunum yollarında oluşan kalıcı yapısal harabiyete bağlı olarak patolojik oskültasyon bulguları bronşektazideki birbirini izleyen infektif şiddetlenmeler arasından bile devam etme eğilimi gösterir. Kronik pürülan infeksiyonun sonucunda yaygın hastalıkla birlikte parmaklarda çomaklaşma olabilir. İlişkili kronik kor pulmonale ile birlikte sekonder KOAH da gelişebilir. Bronşektazinin majör komplikasyonları arasında akciğer absesi ampiyem sepsis ve beyin absesi yer almaktadır.

Tedavi:

Balgam örneklerinde rutin mikrobiyolojik analizlerin ve duyarlılık testlerinin yapılması önerilmektedir. Daha önce belirtilen çoğu kez dirençli olan gram negatif patojenlerin dışında infeksiyonlara kronik bronşitte olduğu gibi en yaygın olarak Haemophilus influenzae ve Streptococcus pneumoniae neden olmaktadır. Aspergillus türleri ender darak izole edilir. Yükselmiş serum IgE düzeyleri veAspergillus'a spesifik yüksek IgE ve IgG düzeyleriyle birlikte merkezi bir bronşektazi paterni olduğunda immünolojik bir yanıt olarak oluşan alerjik bronkopulmoner aspergillozdan kuşkulanılabilir. Farmakolojik tedavi genellikle yeterli enflamasyon kontrolü sağladığı için günümüzde bronşektazinin cerrahi tedavisi nadiren gerekli olmaktadır. Hemorajinin tekrarlanmasına yol açabilen sekonder fungus infeksiyonunun ya da şiddetli hemoptizinin variiğında cerrahi rezeksiyon endikasyonu bulunmaktadır. Hemoraji genellikle kanayan damarın embolizasyonuyla ya da endobronşiyal tamponadla tedavi edilir. Postüral drenaj manevralarına ek olarak beta 2 agonistler mukolitik ajanlar ve antioksidanlar (N-asetilsistein) teofilin ve zaman zaman oksijen kullanılabilir. Bronşektazideki komplikasyon gelişmemiş bakteriyel şiddetlenmeler kronik obstrüktif bronşitte olduğu gibi yani amoksisilin ya da amoksisilin/klavulanik asit ile tedavi edilebilir. Diğer gram negatif etkenler izole edilmişse ikinci ya da üçüncü kuşak sefalosporinler ve kinolonlar verilebilir. Kanıtlanmış pseudomonas infeksiyonu ilk birkaç gün aminoglikozidlerle kombine olarak seftazidim ya da sefoperazon gibi antipsödomonas üçüncü kuşak sefalosporinlerle ya da yalnızca imipenem/silastatinle tedavi için bir endikasyondur. Başlangıçta parenteral yolla iki ya da üç gün sonra oral yolla verilen siprofloksazin alternatif bir tedavi biçimidir. Hem kinolonlar hem de daha yeni kuşak sefalosporinler harabiyet oluşmuş bronşektazik dokuya bile mükemmel penetre olmaktadırlar. Bronşektaziye yönelik antibiyotik tedavisi en az üç hafta zaman zaman iki ay ve ender olarak bir yıl sürdürülmelidir. Son durumda periyodik mikrobiyolojik analizlerin ve duyarlılık testlerinin yapılması önerilmektedir. Balgam analizinde stafilokoklar görüldüğünde duyarlılık testlerine dayanarak. antistafilokoksik antibiyotiklerle tedavi endikedir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #32  
Alt 18.02.17, 22:57
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

brusella brucelloz malta humması


Tanım:
Brusella cinsi bakterilerle oluşan; koyun keçi sığır manda ve domuz gibi hayvanların etleri süt ve idrar gibi vücut sıvıları infekte süt ile hazırlanan süt ürünleri infekte hayvanın gebelik materyali aracılığı ile insanlara bulaşabilen; titreme ile yükselen ateş kas ve büyük eklem ağrıları ile seyreden bir zoonozdur.
Bruselloz halk arasında “Malta Humması†“Mal hastalığı†adlarıyla bilinir.
Bu hastalık yönünden kimler daha fazla risk altındadır?

Ülkemizde hastalık her yaş ve cinste görülmektedir. Hastalık görülme oranı 15-35 yaş grubunda en yüksektir. Bazı meslek grupları; hayvan yetiştiricileri veteriner hekim ve sağlık memurları mezbaha işçileri et sanayisinde çalışanlar veteriner araştırma laboratuvarında çalışan elemanlar bruselloz açısından riskli gruplardır.

Hastalık mevsimsel özellik gösterir mi?
Hastalık her mevsimde görülebilirse de yaz aylarında insanların kırsal kesime seyahat olanaklarının artması süt ve süt ürünlerinden taze peynir ve krema tarzında yağları taze olarak elde etme imkanları infeksiyonun yaz mevsiminde 4 kat fazla görülmesine neden olur.

Bulaş yolları nelerdir?
1- İnfekte çiğ süt ve süt ürünlerinin tüketimi: Ülkemizde en çok bulaş çiğ sütten yapılan taze peynir ve krema yağlarla olur. Kırsal kesimde sütler pastörize edilmemektedir. Sıcak yaz günleri hayvanlardan sağılan sütlere hiçbir ısıtma muamelesi uygulanmadan peynir mayası ilave edilir veya santrifüj esasına dayanan yağ makinelerinden krema yağlar elde edilir. Yoğut ile bulaşma söz konusu değildir. Çünkü yoğurt yapılrken süt mutlaka kaynatılır ve ilave edilen maya sütü asidifiye eder.
2- Hasta hayvanın çıkartıları veya plasentası ile direkt temas: Hasta hayvanın genital akıntısı düşük materyali veya idrarının hasarlı cilt ile teması yolu ile infeksiyon alınabilmektedir.
3- Hasta hayvan etinin iyi pişirilmeden tüketilmesi ile: Özellikle karaciğer dalak gibi organların iyi pişirilmeden yenmesi ile bulaş olabilir.
4- Solunum yoluyla: Bu yol ile bulaş daha çok brusella bakterisi izole edilen mikrobiyoloji laboratuvar çalışanlarında görülür.

Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalığın inkübasyon süresi 2-8 hafta arasındadır. Hastalık genellikle iştahsızlık halsizlik yaygın kas ve eklem ağrıları subfebril ateş ile başlar. Ateş üşüme-titreme ile 38-39°C lere kadar ulaşır ve her gün yarım derecelik artış ile 40°C ye kadar yükselebilir. Ateş genellikle öğleden sonraları üşüme-titreme ile başlar ve gece yarısından sonra bol terleme ile düşer. Bazen bu şekilde 1hafta-10 gün devam eden ateş yükseldiği gibi yavaş yavaş düşerek birkaç gün içinde 37° C ye geriler. 3-5 gün ateşsiz dönemden sonra ateşin tekrar yükseldiği görülür.
Brusellozda ateş ile beraber en önemli ikinci bulgu yaygın kas ve eklem ağrılarıdır. Hastalık kronikleştikçe ateş ve terleme şikayetleri azalır kas ve eklem ağrıları önde gelen şikayetler olmaya başlar. Bruselloz tüm eklemleri etkilemekle birlikte en çok vücudun ağırlığını taşıyan eklemleri (sakroilak kalça omuz diz gibi) etkiler.
Yukarıda belirtilen tipik belirtilerin dışında çok daha farklı belirti ve bulgularla da başlıyabilir. Örneğin epididimoorşit menenjit depresyon ya da cilt döküntüleri gibi belirtilerle de başlıyabilir. Bu nedenle bu hastalığın yaygın olarak görüldüğü ülkemizde bruselloz pek çok hastalığın ayırıcı tanısında düşünülmelidir.

Hastalığın tanısı nasıl konur?
Hastalığın tanısı kan kültüründen brusella bakterisinin izole edilmesi ve /veya serum aglütinasyon testi (SAT) ile konur. SAT testinin ³ 1/160 olması ve klinik bulgularla bruselloz düşünülmesi tanı için yeterlidir.

Tedavi
Brusella bakterisinin hücre içinde çoğalabilmesi ve hızlı direnç geliştirebilmesi nedeniyle ikili bazen üçlü antibiyotik kombinasyonları tedavide kullanılmaktadır.
Dünya Sağlık örgütü tarafından önerilen tedavi şekli doksisiklin 100 mg 2x1 + rifampisin 600-900 mg /gün kombinasyonunun 6 hafta süreyle uygulanmasıdır. Bunun dışında doksisiklin + streptomisin 1 g (IM) kombinasyonu da tedavide kullanılmaktadır.
Çocuklarda tedavi de ise 8 yaş üzerinde doksisiklin 5 mg/kg/gün 3 hafta + gentamisin 5 mg/kg/gün (IM) 5 gün verilmesi önerilir.
8 yaş altında ise Trimetoprim-sulfametoksazol 3 hafta + gentamisin 5 gün verilmesi önerilmektedir.

Hastalıktan korunma nasıl mümkün olabilir?
1- Hayvanlarda brusellozun kontrol altına alınması: Bu amaçla brucella bakterisi ile infekte olmamış süt danaları ve süt kuzuları aşılanmalıdır.
2- Halkın Bilinçlendirilmesi: Sütün pastörize edilerek tüketilmesi ve salamura yapılıp teneke üzerinde ve satış yerlerinde yapılış tarihlerinin belirtilmesi infeksiyonun yaygın olduğu yerlerde kaşar ve tulum peynir tüketilmesi önerilir.
Brusella bakterisi %10 tuz içeren salamura peynirde 45 gün %17 tuz içerenlerde ise 1 ay yaşayabilir Bu nedenle salamura peynir tenekelerinin üzerine yapılış tarihi yazılmalıdır.
3- Personelin bilinçlendirilmesi ve eğitimi: Hastalığın temas yoluyla bulaşını önlemek için mezbaha işçileri veterinerler sağlık memurları hayvan bakıcıları et paketleyicilerinin hayvanların atıkları ile temas etmemeleri ve eldiven giymeleri önerilmelidir.



BRUSELLA
(Malta Humması)

Tanım:

Brucella bakterilerince oluşturulan primer olarak ot yiyen hayvanların hastalığı olup bu hayvanlardan insanlara bulaşarak akut başlangıç ile yüksek ateş splenomegali gece terlemesi eklem ağrısı gibi belirti ve bulgularla seyredebildiği gibi; sinsi başlangıçlı romatizmal ve psikiyatrik hastalıkları taklit edebilen atipik belirti ve bulgularla seyreden kronik hastalığa kadar değişebilen çeşitlilikte klinik tablolara yol açabilen bir hastalıktır.



Etken:

Brucella bakterileri; 0.6 μm eninde 1.5 μm boyunda hareketsiz sporsuz kapsülsüz aerop tek tek ve bazen de uç uca zincirler oluşturabilen kokobasillerdir. Toprakta 10 haftadan gübrede 2 yıldan 4-8 oC’de saklanan keçi peynirinde ise 6 aydan daha uzun yaşadığı gösterilmiştir. Tereyağında 4 ayda oda ısısındaki peynirde 2 ayda ölmektedir. Isı ve pastörizasyona ise oldukça duyarlıdır. Tulum ve kaşar peyniri uzun süre bekIetiIdiği için yoğurt ise asiditesi fazla olduğundan hastalığı buIaştırmazIar. İntrasellüler ürerler böylece organizmanın koruyucu etkinliklerinden kaçınabilirler. Başlıca insan infeksiyonu etkenleri şunlardır:

TÜR REZERVUAR

* B.melitensis Keçi koyun

* B.abortus Sığır at

* B.suis (nadir) Domuz sığır

* B.canis (çok nadir) Köpek



Epidemiyoloji:

İnsan infeksiyonuna yol açan türler arasında virulansı en fazla olan en ağır hastalık tablolarına yol açanı B.melitensis’tir. B.abortus ise en az virulansa sahiptir. Bruselloz aslında bir hayvan infeksiyonudur. İnsan infeksiyonları Akdeniz ülkeleri ve güney Asya’da sıktır. Japonya Uruguay ve bazı doğu ve Kuzey Avrupa ülkelerinde tamamen eradike edildiği biIdiriImektedir. Çoğu gelişmiş ülkede hastalık meslek hastalığı olma özeIIiği ile sınırIanmıştır. Bu ülkelerde çiftçi veterinerler ve hayvan bakıcıları arasında 20-60 yaşlardaki erkeklerde daha sık görülmektedir. İnsanlara bulaştırılmasında; kontamine et veya süt-süt ürünlerinin sindirim yolu infekte hayvan doku/kan/lenfasının bütünlüğü bozulmuş deri/konjunktivaya direkt teması ve infeksiyöz aerosollerin inhalasyonu (laboratuvar bulaşı) rol oynar. Pastörize süt kullanımının yaygınIaştırıImadığı çiğ sütten yapıImış peynir yeme alışkanlığına sahip bizim gibi ülkelerde kırsal bölgelerde en önemli bulaş yolu intestinal yoldur.

Brucella bakterileri metabolizmalarında oldukça tercih edilen bir madde olan eritritol ve progesteronun bol miktarda bulunduğu hayvan plasentası meme doku ve epididimde fazlaca üremektedirler; ilk üç aydaki gebelik hayvanda infeksiyona duyarlılığı arttırmakta abortuslara mastit ve infertiliteye yol açmaktadır. İnsanlara bulaşta mastitli meme dokudan alınan süt çok önemlidir.



Patogenez :

Bakteri GİS ile ilişkili mukoza altı lenfoid dokudan vücuda girdikten sonra gelişen bakteriyemi sonucunda tüm vücuda yayılır. Özellikle dalak karaciğer kemik iIiği ve Ienf bezleri olmak üzere organ fagositlerince tutulduktan sonra bu hücreler içinde öldürülememiş olan bakteriler intrasellüler olarak üremelerini sürdürürler yerleştiği RES organlarını büyütürler. İntrasellüler yaşam antikor tehditinden ve kullanılan antimikrobiyal ajanlardan bakteriyi korur. Bu nedenle sağaItımın uzun sürdürülmelidir. İmmünitenin geIişmesi ve makrofajların aktive olması sonucu mikroorganizmalar öldürülmeye başIar ve bakteri endotoksini kana dökülür. Organizmanın bu endotoksine yanıtı ile de hastalıkta görülen birçok belirti ortaya çıkar.



Klinik:

Kuluçka süresi 6-20 gündür.

* Asemptomatik Taşıyıcılık: Hayvanlarla sık temasta bulunanlarda fazladır serolojik tarama ile ortaya çıkar hastalık tablosu ve/veya yakınma yoktur immünite baskılanınca diğer formlara dönebilir.

* Akut İnfeksiyon (Tipik-Klasik Form): Belirtiler öğleden sonra başlar üşüme-titreme ile ateş yükselir sabaha doğru bol terleme ile düşer. Ateş her gün artarak 8-10 günde en üst değere ulaşır sonraki günlerde her gün bir miktar azalarak normale iner. Geçici bir iyilik halinden sonra tekrarlar (Şekil-2). Tedavisiz olgularda tekrarlar şiddetini azaltarak süregen hal alır. Gezici eklem-kas ağrı ve tutulumu (% 60 tek eklem diz-dirsek gibi) orşit menenjit gibi çoklu sistem tutulumu görülebilir. Fizik muayenede; solukluk halsizlik ateş yüksekliği vardır kilo kaybı karaciğer dalak büyümesi servikal ve/veya inguinal LAP hidrartroz artrit bulguları özellikle sakroileit bulunur.

* Subakut İnfeksiyon: Pek çok klinik tabloyu taklit ettiğinden tanısal yanılgılara yol açar subfebril ateş görülebilir halsizlik ve iştahsızlıktan başka semptom vermeyebilir bazen grip benzeri klinik tablolar şeklinde görülür şiddeti azalan ve tekrarlayan ateşli dönemler belirlenebilir. Asemptomatik veya akut infeksiyona bazen de kronik forma gelişir.

* Kronik İnfeksiyon (>1 yıl): Uygun tedavi edilmemiş/>40 yaş/fokal tutulumlularda fazladır akut/aktif infeksiyon anamnez ve delili bulunmayabilir psikiyatrik/romatolojik tabloları taklit edebilir. Kronik Yorgunluk Sendromu depresyon artralji bulunabilir.



Tanı:

Tanıda yararlanılan testler:

* Lökopeni lenfomonositoz normokrom normositer anemi vardır. Eritrosit sedimantasyon hızı orta derecede yüksektir.

* Spesifik Tetkikler:

Bakteri izolasyonu: Brain-Heart Infusion Agar gibi zenginleştirilmiş bifazik besiyerlerine ekimler yapılır. Yavaş ürediğinden ekimler 30 gün kadar izlenir. Kan kültürü % 70 başarılı. K.İ. bakteri izolasyonu için en iyi materyaldir > % 90 başarı şansı vardır.

Serolojik/İmmünolojik Testler: Hasta serumu ile yapılan Wright Aglütinasyonu (tüp aglütinasyonu ile) ve Rose Bengal (lam aglütinasyonu ile) ve tam kan ile yapılan Spot test (lam aglütinasyonu ile) insanda oluşmuş Ab tayini; Ring testi ile ise sütte (lam aglütinasyonu ile) hayvana ait antikorların araştırılması tanısal değere sahiptir. Wright testi her türün infeksiyonunda da spesifik antikor tayinini sağlar. Bruselloz için (+)'lik >1/80’dir. Gelişen antikorlar inkomplet-blokan özellikte olabilir; klinik olarak Bruselloz düşünülen ancak Wright Aglütinasyonu (-) bulunmuşlarda Coombs serumu ile tekrarlanmalıdır. Spesifik IgM 1. haftada (+)'leşir 3. ayda maksimuma ulaşırsa da uzun süre bazen birkaç yıl (-)'leşmez. Bu nedenle olgunun akut/kronik formun akut alevlenmesi mi geçirilmiş mi olduğu IgM araştırması ile sağlanamaz. Spesifik IgG ise 3. hafta sonrasında (+)'leşir 2. ayda maksimuma ulaşır ve iyileşmeyi izleyen kısa sürede (-) hale gelir. Bu nedenle Bruselloz için IgG bir aktivasyon belirtecidir (+) ise aktif infeksiyon düşünülür.

Radyolojik tetkikler: İskelet sistemi tutuluşu olan olgularda direkt film yararlıdır. Vertebra tutulumunda korpus ön köşelerinde yeniklerin olup olmadığı "Pedro-Pons arazı" aranır (Şekil-3). Sakroiliak eklem tutulumu halinde de eklem aralığında daralma olup olmadığının aranması gerekir.



Komplikasyonlar:

Gecikilmiş olgularda komplikasyonlar kısmen fazladır en sık osteoartiküler sistemde görülür; başlıcaları sakroileit (%45) periferal artrit (%40) ikisinin birlikte saptanması (%8) ve spondilittir (%7). Sakroileit çoğunlukla tek taraflıdır gece ağrısı ve Laseque pozitifliği tipiktir. Artrit çoklukla diz dirsek gibi eklemlerde monoartiküler olarak belirir. Daha çok lomber vertebralarda görülen spondilitin gelişmesi halinde paravertebral abseler de tabloya eklenebilir. Spondilit daha ve az olarak birden çok vertebrada görülür. Tipik olarak hem litik hem de osteoblastik aktivitenin birlikte görülmesi ile Pott hastalığından ayrımı yapılabilir. Diğer komplikasyonları; sinir sistemi (meningoensefalit miyelit parezi parestezi depresyon kronik yorgunluk sendromu psikoz ve Guillain-Barré sendromu) genitoüriner sistem (tek taraflı epididimo-orşit akut interstisyel nefrit piyelonefrit prostatit sistit) kardiyovasküler sistem (endokardit aortit miyokardit perikardit) gastrointestinal sistem (hepatit hepatik abse kolesistit) hematolojik sistem (anemi lökopeni trombositopeni K.İ. granülomatöz tutulumu pansitopeni) ve cilt (eritema nodozum papül morbiliform skarlatiniform ekzamatiform döküntüler) gibi birçok organ sistem ve dokuyu ilgilendiren çeşitliliktedir.



Tedavi:

Tedavide kombine antimikrobiyal kullanımı gereklidir; doksisiklin 2x100 mg + rifampisin 1x600 mg 6 hafta kullanılır. Artrit gibi fokal infeksiyon varlığında tedavi 10 hafta gibi uzun tutulmalıdır. Rifampisin yerine streptomisin (1 g/gün i.m. 21 gün) de kullanılabilir. Relapslarda ilk uygulanan protokol hasta yedi yaştan küçük ise üç hafta ko-trimoksazol + 5 gün gentamisin veya rifampisin + ko-trimoksazol kronik olgularda ek olarak levamizol gebelerde rifampisin veya gentamisin + (doğum öncesi değil ise) ko-trimoksazol 4-6 hafta nörobrusellozda beyin omurilik sıvısı (BOS) bulguları düzelinceye kadar (6 hafta-6 ay) rifampisin + 3.kuşak sefalosporin endokarditte 6 aylık üçlü (doksisiklin + streptomisin + rifampisin) tedaviye ek olarak kapak replasmanı ve artritte ise uzun süreli üçlü tedavi ve gereğinde antienflamatuvar ilaçlar uygulanmalıdır.

---------- Post added 18.02.17 at 23:28 ----------

bulantı ve kusma

Şikayet

İçiniz bulanıyor çıkaracakmış gibi oluyorsunuz ve kusuyorsunuz. Kusmak karın etrafındaki kasların ani ve kuvvetli kasılması sonucu midenin boşalmasıdır.

Mide bulantısı ise kusacakmış gibi olmaktır.

Nedenleri

Gastroenterit : Birkaç mide bulantısı ve kusma nöbeti geçirdiniz aynı zamanda ishal baş ağrısı ve ateşiniz var. Viral gastroenterit (sindirim sistemi iltihaplanması) veya viral enfeksiyon çocuklarda ve ergenlerdeki mide bulantısı ve kusmanın en sık görülen nedenidir. Ne kadar kötü de olsa bu durum genellikle çabuk (çoğu kez 24 saat içinde) geçer belirtiler birkaç gün daha sürebilir. Viral gastroenteritin tedavisi yoktur. Hastalık seyrini izlemelidir. Kendinizi daha iyi hissetmek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulayabilir ve bu durumun en ciddi sonucu olan su kaybını önleyebilirsiniz.

Gıda zehirlenmesi : Mideniz bulanıyor ve kusuyorsunuz ve kısa süre önce bozuk (bakteri bulaşmış) yiyecekler yediniz. Birçok farklı bakteri cinsi gıda zehirlenmesine yol açabilir. Mide bulantısı ve kusma genellikle bozuk yiyeceği yedikten 6 – 48 saat sonra başlar ve bu belirtiler 1 – 2 gün içinde kendiliğinden geçer. O zamana kadar su kaybını önlemek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.

Kendiniz Ne Yapabilirsiniz?

Katı yiyecekler yiyebileceğinizi hissettiğinizde mideye dokunmayan ekmek ve kraker gibi nişastalı yiyeceklerle başlayın ama yağ yemeyin. Bir süre için yağlı yemeklerden ve süt ürünlerinden kaçının.

Hamilelik söz konusuysa kraker veya kuru ekmeği deneyin. Gün boyunca sık ve az yiyin.

Önleme

Taşıt tutmasına karşı yola çıkmadan bir saat önce reçetesiz satılan bir ilaç alabilirsiniz (sürücü sizseniz sakın bu tür bir ilaç içmeyin baş dönmesi yapar). Yola çıkmadan 15 dakika önce sonra dört saatte bir yan etki yapmayan zencefil kapsülleri (400 miligramlık) de içebilirsiniz.

Gıda zehirlenmesine bağlı mide bulantısı ve kusmayı önleyebilmek için şu kurallara uyun:

Sıcak yemekleri sıcak soğuk yemekleri soğuk muhafaza edin; yemek pişirirken sık sık elinizi yıkayın; çiğ etin bulunduğu yere başka yiyecekler koymayın; etleri iyice (suları berraklaşıncaya kadar) pişirin.

Öteki Nedenler İlacın yan etkisi Hamilelik Gastrit Taşıt tutması Duygusal altüstlük Migren Ülser Başta yaralanma Menenjit Apandisit Akut glokom Diyafram fıtığı Safra kesesi taşı Uyuşturucuyu bırakma Bulimia

Çocuğunuzun Tedavisi

Kusan bir çocukta aşağıdaki belirtilerden herhangi birisini görürseniz derhal acil yardım isteyin:

Üç saati geçen sürekli karın ağrısı dilde kuruluk anormal baş dönmesi yeşil-sarı kusmuk.

---------- Post added 18.02.17 at 23:28 ----------

Büyük arfter transpozisyonu Çocukta

BÜYÜK ARTER TRANSPOZİSYONU
(BAT)

Bu doğumsal bozuklukta kalbin sol karıncığından akciğer atardamarı sağ karıncığından ise aort ana atardamarı çıkmaktadır (Şekil 8). Yani kirli kanın akciğerlerde temizlenmesi mümkün olmamakta vücutta hep kirli kan dolaşmaktadır. Hastanın belli bir süre yaşama şansı ancak temiz kanın diğer tarafa geçmesini sağlayan bir açıklığın olmasıyla mümkündür.

Tanı nasıl konulur ?

Genellikle yaşamın ilk gününde ortaya çıkan morarma vardır. Ayrıca herhangi bir açıklık da varsa morarma hafif olduğundan hastalık geç farkedilebilmektedir. Muayenede üfürüm saptanabilir yalnız üfürüm her hastada duyulmaz. Kesin tanı çocuk kardiyoloji uzmanınca yapılan muayene ve ekokardiyografi ile konur.

Tedavide ne yapılabilir ?

Kesin çözüm doğumdan sonraki iki haftalık dönemde ana damarların ameliyatla yerlerinin değiştirilmesidir (arteriyel değişim). Ancak iki taraf arasındaki açıklık yeterli olmayan hastalarda kateter ile iki kulakçık arasının balon ile açılması yöntemine baş vurabilir. Bu dönem içinde tanınmayıp ameliyat olamamış hastalarda diğer ameliyat yöntemleri kullanılır. Örneğin iki aşamalı arteriyel değişme veya venöz değişme gibi.

İleriye dönük yapılması gerekenler :

Ateryel değişim ameliyatı başarılı olan hastalarda sünnet diş çekimi diş dolgusu gibi bazı girişimler öncesinde endokardite (kalbin iç tabakasının iltihabı) karşı koruyucu tedaviye ihtiyaç gösterirler. Ritm bozukluğu açısından izlenmeleri gerekir hastalar belli aralıklarla doktor kontrolünde olmalıdırlar.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #33  
Alt 18.02.17, 22:59
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Böbrek enfeksiyonları pyelonefrit




AKUT PYELONEFRİT





Böbrek pelvisini ve parankimini tutan enfeksiyöz ve enflamatuar bir hastalıktır. En sık etkenler E. coli proteus ve klebsiella türleridir. En sık asandan nadiren hematojen yolla böbreğe ulaşırlar. Lenfojen ve direkt yayılımlar çok enderdir.
Böbrek büyük ödemlidir. Subkapsüler ve kortikal minik abse odakları vardır. Toplayıcı sistem mukozası eksüda ile kaplanmıştır.
Akut pyelonefrit kadınlarda daha sık görülür. Predispozan faktörler arasında üriner sistem anomalileri obstrüksiyonlar üriner sistem taşları diabet ve hiperürisemi gibi metabolik bozukluklar gebelik ağrı kesici ilaç alışkanlığı ve üriner sistemdeki yabancı cisimler (kateter stent gibi) sayılabilir.
Klinik belirti ve bulgular:
Akut pyelonefrit alevli seyreden bir hastalıktır. Halsizlikle birlikte akut hastalık tablosu vardır. Genel durum bozukluğu görülebilir. Ateş titreme ile 38 oC’nin üzerine çıkar. Kostovertebral bölgede künt özellikte sürekli ağrı vardır ve muayenede bu bölgede duyarlılık saptanır. Bu tabloya bulantı ve kusma eşlik eder. Hatta abdominal distansiyon rebound hassasiyet barsak seslerinde azalma ve subileus belirtileri görülebilir. Hastalarda aynı zamanda idrarla ilgili yakınmalar ve pyuri vardır.
Laboratuar:
Hemogramda lökositoz ve sedimantasyon artışı saptanır. Hastadan tedavi öncesi kan kültürü ve idrar kültürü gönderilmelidir. Nonkomplike vakalarda total böbrek fonksiyonları bozulmamıştır ve kan üre azotu (BUN) kreatinin değerleri normal bulunur. Tam idrar tahlilinde pyüri lökosit silindirleri bakteriüri değişik derecelerde hematüri ve hafif proteinüri saptanır. Ayrıca sitoplazması granüllü büyük polimorf nüveli lökositler (Glitter cell) görülür. İdrar kültüründe sıklıkla enfeksiyon etkeni üretilebilir.
Radyolojik incelemeler özellikle ayırıcı tanı ve komplike edici faktörlerin saptanması açısından önemlidir. Direkt üriner sistem grafisinde böbrek sınırlarının normalden geniş olduğu görülür. Obstrüksiyona neden olan taşlar varsa bunlar saptanabilir. İntravenöz pyelografi erken dönemde ve komplike olmamış vakalarda fazla bulgu vermez takipte önemlidir. İVP de böbrek sınırları geniş bulunur. Ciddi vakalarda nefrogram zayıf kaliksler dolmamış olabilir. Obstrüksiyon varsa hidronefroz görülür. Ultrasonografi de böbrekteki ödemi varsa taş ve dilatasyonu gösterebilir. Komplike olduğu düşünülen vakalarda ek patolojileri araştırmak için voiding sistoüretrografi retrograd pyelografi sistoskopi yapılabilir.
Ayrıcı tanı:
Renal abse ve perinefrik abseden mutlaka ayrılmalıdır. Bu ayrımda ultrasonografi oldukça yardımcıdır. Bunlar dışında pankreatit bazal pnömoni intraabdominal hastalıklar akut PID akut prostatit akut epididimoorşit kolesistit apandisit glomerülonefrit ve over hastalıkları ile karışabilir.
Komplikasyonlar:
Erken tanı ve tedavi ile komplikasyonları nadirdir. En ciddi komplikasyonu septisemi ve şoktur. Diabetik veya immünitesi bozuk hastalarda kötü seyirli amfizematöz pyelonefrite dönüşebilir. Pyonefroz ve böbrekte taş oluşumu da komplikasyonlar arasındadır. Akut pyelonefrit özellikle infant ve çocuklarda yetersiz tedavi edilirse kronikleşip kalıcı renal hasar (skar) oluşturarak kronik böbrek yetmezliği nedeni olabilir.
Tedavi:
Spesifik tedavi: Hastalık tablosu genellikle ciddidir hospitalizasyon ve yatak istirahati gerekir. Hastadan hemen kan ve idrar örnekleri alınır. Zaman gecirmeden parenteral sıvı ve ampirik antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. Verilecek antibiyotikler sık rastlanan patojenlere etkili kombinasyonlar oluşturmalıdır. Klasik olarak kullanılan penisilinlerle veya birinci ya da ikinci kuşak sefalosporinlerle aminoglikozid grubunun kombinasyonudur (örneğin ampisilin + gentamisin cefazolin + amikasin). İki-üç gün sonra tedaviye alınan yanıt değerlendirilir. Bu arada kültür sonuçları da alınmıştır. Eğer tedaviye yanıt var (klinik tabloda düzelme ateş düşmesi) ve kültürde üreyen mikroorganizma kullanılan antibiyotiklere duyarlı ise başlanan tedaviye en az 1 hafta ya da ateş düştükten 3 gün sonrasına kadar parenteral olarak devam edilir. Ardından 2 hafta daha oral antibiyotik tedavisi verilmelidir. Bu sırada komplike edici faktörlerden şüpheleniliyorsa bunlar araştırılıp tedavi edilmelidir.
· · Genel önlemler: Genel önlemler arasında semptomlar azalana dek yatak istirahati sıvı alımının artırılması (oral veya parenteral) hastanın ağrısı için analjezikler bulantısı için antiemetikler ve ateşi için gerekirse antipiretikler kullanılması sayılabilir.
Tedaviye cevapsızlık: 48-72 saat içinde tedaviye yanıt yoksa hasta yeniden değerlendirilip komplike edici faktörlerin (obstrüksiyon gibi) araştırılması gerekir.
İzleme: Klinik düzelme enfeksiyonun kürünü göstermez. Akut pyelonefrit geçiren hastaların 1/3 ünde bakteriyel persistansa rağmen semptomlarda düzelme olmaktadır. Bu nedenle tedavi sırasında tedavinin bitiminde ve sonraki 6 aylık dönemde belirli aralıklarla idrar kültürü yapılması gerekir.



KRONİK PYELONEFRİT



Kronik pyelonefrit genellikle çocuklukta edinilip erişkinliğe taşınan bir hastalıktır. İmmatür gelişmekte olan böbrekler etkilenir ve özellikle polar bölgelerde skar oluşur. Parankimdeki skar kaliksi de çekerek yapısını bozar ve dilate eder. Böbrek kapsülü soluk parankim yer yer çöküntülü böbrek değişen derecelerde atrofiktir. Pelvik mukoza soluk ve fibrotik görünür.
Çocuklukta en sık neden reflüdür ancak reflü varlığında 4 yaşından sonra sağlam kalmış böbrekte skar gelişmez. Ancak önceden skarlı böbreklerde reflü tahribata devam eder.
Kronik pyelonefrit gelişimi için risk faktörleri arasında metabolik hastalıklar analjezik alışkanlığı gebelik üriner sistemin anomali taş ve obstrüksiyonları vezikoüreteral reflü üriner sistemdeki yabancı cisimler ürointestinal fistüller ve üriner diversiyonlar sayılabilir.
Klinik belirti ve bulgular:
Akut enfeksiyon epizodlarıyla seyredebilir. Akut fazda ateş ve akut pyelonefrite benzer tablo görülür. Akut enfeksiyon yoksa genellikle az semptomludur. Genel hastalık hissi yorgunluk bel ve yan ağrıları kilo kaybı poliüri veya oligüri tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonları ve ateş görülebilir. İleri ve bilateral durumlarda hipertansiyon (renal parankimal) anemi azotemi olur.


Laboratuar:
Akut faz dışında hemogram normaldir. İleri durumlarda lökositoz sedimantasyon CRP kan üre azotu (BUN) ve kreatinin artışı görülebilir. İdrar tahlilinde pyüri ve bakteriüri olabilirse de her zaman rastlanmaz. Belirgin proteinüri olması ileri hastalık ve glomerul tutulumu lehinedir.
Direkt üriner sistem grafisinde hasta böbrek veya böbrekler normalden küçük boyutlarda ve sınırları irregüler (parankimal nedbe ve cekilmelere bağlı) görülür. Kronik enfeksiyon taşları tübüler kalsifikasyonlar saptanabilir. İVP de dilate kaliksler hizasındaki parankimde skar atrofi ve parankimal düzensizlik böbrekte zayıf konsantrasyon ve olay tek taraflıysa karşı böbrekte kompansatris hipertrofi görülür. Altta yatan neden vezikoüreteral reflü ise İVP de üreteral dilatasyon görülebilir. Voiding sistoüretrografi ile VUR kesin olarak gösterilir. Sistoskopi ile sistit varlığını ya da reflüye neden olan anormal orifisi belirlemek mümkün olur.
Ayırıcı tanı:
Akut ve kronik interstisyel nefrit paranefrit paranefritik abse böbrek karbünkülü ve renal tüberküloz ile karışabilir.
Komplikasyonlar:
- - Bakteriyemi
- - Akut pyelonefrit
- - Perinefritik abse ve pyonefroz
- - Hipertansiyon
- - Böbrek taşı (enfeksiyon taşı)
- - KBY (yetersiz tedavi böbreğin büyümemesi ilerleyici immünolojik renal hasar hipertansiyona bağlı hasar reflüye bağlı hasar enfekte taş gelişimi gibi nedenlerle).
Tedavi:
Spesifik tedavi:
1. Medikal: Üriner sistem enfeksiyonlarının eradikasyonu ve önlenmesi gerekirse uzun süreli baskılayıcı antibiyotik tedavisi medikal tedavinin ana hatlarını oluşturur.
2. Cerrahi: Anatomik bozukluklar obstrüksiyonlar taşlar yüksek grade'li reflü veya medikal tedaviye cevapsız reflü hipertansiyon (ilaçlara dirençli tek taraflı atrofik pyelonefritli) gibi nedenler cerrahi tedavi gerektirir. Cerrahi tedavide öncelikle patolojiyi ortadan kaldırmaya yönelik girişimler seçilir. Bu olanaksızsa nefrektomi düşünülebilir.
Genel önlemler: Hastanın yakın takibi üriner enfeksiyonların kontrolü komplikasyonların erken tanı ve tedavisi önemlidir. Hasta yeterli sıvı almalıdır.

---------- Post added 18.02.17 at 23:29 ----------

Kronik Böbrek Hastalığında Diyet


Hazırlayan: Emine Polatateş
Diyet Uzmanı

Böbrek fonksiyonlarının bozulmasıyla metabolizmayı etkileyen önemli olaylar birbirini izler. Böbreklerden su sodyum potasyum fosfor gibi maddeler ile üre ürik asit kreatin gibi protein atığı zehirli maddeler atılamaz kanda birikir. Bu değişiklikler sebebiyle beslenmede bazı önlemler almak gerekir. Hastanın laboratuar bulgularına göre doktoru özel bir diyet önerir. Diyet uzmanının hazırlayacağı diyet ile protein tuz potasyum fostor ve su miktarları kontrol altına alınır.

Yiyeceklerde birden fazla besin öğeleri bulunur. Hastanın hangi besin öğesinin hangi yiyeceklerde bulunduğunu bilmesi diyetini iyi kullanmasını sağlar. Diyet uzmanı bu konularda gerekli açıklamaları yapıp yol gösterir.

PROTEİN
Vücut hücrelerinin yapıtaşıdırlar. Vücudun büyümesi gelişmesi yıpranan hücrelerin onarılması için gereklidir. Et balık tavuk süt ve türevleri yumurta kaliteli protein kaynaklarıdır. Proteinin fazla alınmasında; bulantı kusma iştah azalması az alınmasında; yorgunluk güçsüzlük kilo kaybı olur.

POTASYUM
Böbrekler tarafından kontrol edilen bir madensel öğedir. Kandaki düzeyi 36-55 meq/L'dir Günlük gereksinimi 2 mg'dır. Vücudun asit-baz dengesi ve normal kalp atışı için önemlidir. Böbrek hastalarında potasyumun fazlası böbreklerden süzülemez kanda potasyum seviyesi artar kavun koyu yeşil yapraklı sebzeler bal kabağı patates domates kuru fasulye fındık ve sütte potasyum bulunur.

FOSFOR
Kalsiyum ile fosfor kemikleri ve dişlerin sertleşmesini sağlayan bir madensel öğedir. Kandaki düzeyi 25-42 mg'dır. Günlük gereksinimi 500-700 mg'dır Böbrek hastalarında fosforun fazlası vücuttan atılamaz. Kanda fosforun artması kemiklerdeki kalsiyumun dışarı atılmasına sebep olur. Proteinden zengin gıdalarda fosfor bulunur. Balık organ etleri sosis salam sucuk yumurta süt ve türevleri kuru baklagiller kurutulmuş meyveler tahıllar fosfor kaynaklarıdır.

SODYUM
Vücuttaki bir madensel öğedir Kandaki sodyum düzeyi 134-144 meq/ L'dır. Günlük sodyum gereksinimi 25-7 gr'dır. Buda 75-18 gr sofra tuzudur. Böbrek normal çalışmadığı zaman sodyum vücutta kalır. Sodyumun fazlası vücutta sıvı birikimine sebep olur. Tuz içeren yiyecekler şunlardır: Sucuk Pastırma salam sosis kavurma etler dil dalak yürek işkembe soslar hazır çorbalar hazır her türlü gıdalar tuzlu bisküvi kraker tuzlu kuruyemişler konserve yiyecekler salamura yiyecekler turşular zeytin salça soğan sarmısak tozu.

SIVI
Akıcı durumda olan içeceklerdir. Su kahve çay süt jöle dondurma çorba soslar meyve suları sıvı yiyeceklere örnektir. Böbrek hastalarının sıvıyı dışarı atma sorunları vardır. İdrar kusma ishal ve fazla terleme ile de vücuttan sıvı atılır. Böbrek hastaların alacağı sıvı miktarı günlük çıkarılan idrar oranına bağlıdır Pratik olarak şu formülle hesaplanır.

Alıncak Sıvı Miktarı 24 Saat x 05 x Ağırlık x 1 gün önce çıkarılan idrar miktarı.

Vücutta sodyum ve sıvının fazla bulunması yüksek tansiyon nefes darlığı ödem ve kilo artışına sebep olur. Fazla tuzlu yiyen kişi susar ve çok su içer. Çok su kilo artışını sağlar. 1 su bardağı su 160 gram'dır. İki su bardağı su içtiği zaman ortalama yarım kilo alınır.

Sıvı kontrolü için
1- Sofra tuzu ve sodyumlu yiyeceklerden sakının
2- Susuzluğunuzu giderecek kadar için
3- Limon dilimleri ve çiklet ile ağzınızı nemlendirin
4- Ağzınızı soğuk sıvılarla çalkalayın fakat içmeyin.

DİYET ÖRNEKLERİ

1- Kronik böbrek hastalarında uygulanan diyet

40 Gram PROTEİNLİ TUZSUZ DİYET
(1500 kalori 1400 mg Potasyum 600 mg Fosfor 300 mg Sodyum)
Günlük Yiyecek Miktar (gram) Ölçü
Süt veya yoğurt 200 2 çay bardağı
Yumurta 50 1 adet
Et-Tavuk-Balık 90 3 köfte kadar
Ekmek 125 5 ince dilim
Sebze - 2 porsiyon
Meyva - 2 porsiyon
Yağ 20 2 yemek kaşığı
Bal veya reçel 20 2 tatlı kaşığı


40 GRAM PROTEİNLİ DİYETTE
ÖRNEK YEMEK LİSTESİ
SABAH :
Çay veya ıhlamur(Şekerli)
1 adet yumurta veya 1 kibrit kutusu kadar tuzsuz peynir
2 tatlı kaşığı bal veya reçel
1 tatlı kaşığı tuzsuz yağ
1 ince dilim ekmek

ARA ÖĞÜN : 1 porsiyon meyva

ÖĞLE :
2 adet ızgara köfte veya aynı miktar et tavuk
2 yemek kaşığı bitkisel yağlı sebze yemeği
1 çay bardağı yoğurt
2 yemek kaşığı pirinç pilavı
1 kase nişasta peltesi

ARA ÖĞUN : 1 porsiyon meyva

AKŞAM :
30 gram 1 küçük parça haşlama et
2 yemek kaşığı makarna
2 yemek kaşığı bitkisel yağlı sebze yemeği
1 ince dilim ekmek
GECE 1 çay bardağı süt (Şekerli)


2- Hemodiyaliz hastalarında uygulanan diyet

60 Gram PROTEİNLİ TUZSUZ DİYET
Günlük Yiyecek Miktar (gram) Ölçü
Süt veya yoğurt 300 3 çay bardağı
Tuzsuz peynir 30 1 kibit kutusu kadar
Yumurta 50 1 adet
Et-Tavuk-Balık 120 4 köfte
Ekmek 150 6 ince dilim
Sebze - 2 porsiyon
Meyve - 2 porsiyon
Yağ 20 2 yemek kaşığı
Bal veya Reçel 20 2 tatlı kaşığı

NOT
1- Kalorinizi yükseltmek için çay ıhlamur et suları tuzsuz yağ nişasta şeker sade akide şekeri pişmaniye sade lokum yiyebilirsiniz.
2- Sebzeleri yıkadıktan sonra küçük parçalara bölüp haşlayın haşladığınız bu suyu dökün yağ istenirse et ilavesi ile pişirin. Yemeklerin suyunu yemekten kaçının.
3- 1 yumurta 1 köfte kadar (30 gr ) et aynı değerdedir. İstenirse birinden biri yenebilir.
4- 1 köfte kadar (30 gr) et yerine 3 yemek kaşığı kuru fasulye nohut kara bakla barbunya mercimekten birini yiyebilirsiniz.
5- Etlerden koyun etini ve tavuk beyaz etini ve balığı tercih ediniz.
6- Bitkisel sıvı yağlar ve zeytinyağı kullanınız.
7- 5 öğünde az az sık sık besleniniz. Yemeklerinizi yavaş yiyiniz.

YENİLMEMESİ GEREKEN YİYECEKLER
1- Önerilenden fazla süt yumurta et balık dil ve işkembe (işkembeyi 10 günde bir yiyebilirsiniz).
2- İçeriği bilinmeyen çörek kek kurabiye pastalar
3- Konserve turşu salamuralar sucuk pastırma sosis salam sakatatlardan karaciğer beyin böbrek dalak yürek.
4- Çikolata kuruyemişler meşrubatlar boza kahve kakao neskafe
5- Tahin helva tahin pekmez
6- Bulgur
?- Pancar bakla ıspanak pazı tatlı kabağı. mantar enginar asma yaprağıkaralahana
8- Muz kavun
9- Tuz ve tuzlu yiyecekler kabartma tozu et suyu tabletleri

ÖNERİLER
Dışarıda Yemek Yerken
1- Özel diyet uyguladığınızı her zaman belirtiniz
2- Günlük et gereksinmenize göre etinizin miktarını ayarlayın. İsteyeceğiniz et salçasız veya haşlanmış tavuk hindi ızgara et biftek hamburger olabilir.
3- Yiyebileceğiniz miktarda sebze veya salata isteyiniz. Salatalarınızı sirke ve yağ ile lezzetlendiriniz.
4- Kızarmış ağır hamur tatlılarından kaçınınız. Müsaade edilen meyveler sütlü tatlılar dondurma yenebilir.
5- Şerbet buzlu meyve suları jöleler kahve ve çay günlük sıvı ihtiyacınıza göre alınabilir.
6- Haftada 1-2 kez birer duble alınan alkolün böbreğe fazla zararlı etkisi yoktur. Aşırı alkol ülserli hastalarda kanama riskinin artmasına terlemeyi artırarak idrar miktarının azalmasına tansiyonun yükselmesine sebep olabilir.
7- Sigaranın akciğerlerde damar sistemi ve ülserde olumsuz etkileri vardır. İçilmemesi önerilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #34  
Alt 18.02.17, 23:00
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Böbrek nakli

Genel Bilgiler
Böbrek nakli ( transplantasyon ) son dönem böbrek yetersizliğinin en başarılı tedavi şeklidir. Böbrek nakli için gereken böbrek 2 kaynaktan sağlanabilir.

Canlı vericiden
Kadavradan.


Gerek canlı vericiden gerekse kadavradan yapılan başarılı böbrek transplantasyonlarında diyaliz tedavilerinde olduğu gibi böbrek fonksiyonlarından bazıları değil tamamı yerine getirilir. Buna ek olarak hem tüm böbrek fonksiyonları yerine getirildiğinden hem de hastalar için sürekli diyaliz işlemlerinin oluşturduğu fiziksel ve psikolojik zorluklar ortadan kalktığından dolayı yaşam kalitesi daha iyidir. İnsan dışında bir canlıdan transplantasyon şu anda mümkün olmamakla birlikte çalışmalar ümit vericidir iyimser bir tahminle 2020 li yıllarda mümkün olabilir. Türk Nefroloji Derneğinin verilerine göre Türkiye’de bugüne kadar yaklaşık 4000 böbrek nakli yapılmıştır. 1998 yılında 382 böbrek nakli yapılmıştır ve ne yazık ki bunların yaklaşık 1/3’ü kadavra kaynaklıdır. Kadavra kaynaklı böbrek nakli oranı Batı ülkelerinde yaklaşık % 80’dir. Bunun nedeni ülkemizde organ bağışlarının henüz istenilen seviyeye ulaşamamasıdır.

Uygun böbrek seçimi:
Böbrek transplantasyonu yapılabilmesi için alıcı ile verici arasında ABO kan grubu sisteminde uyum olmalıdır; uyum kuralları kan naklindeki gibidir ( O grubu genel verici AB grubu genel alıcı ); yani O kan grubu herkese böbrek verebilir AB kan grubu herkesten böbrek alabilir. Rh sisteminin ise bir önemi yoktur; yani Rh negatif bir kişi Rh pozitif bir kişiden böbrek alabilir.
Alıcı ile verici arasında uyum aranan ikinci sistem doku grubu olarak bilinen HLA sistemidir. HLA sistemi 6. kromozomun kısa kolu üzerinde yerleşmiş doku uygunluk antijenlerini içerir. HLA bölgesindeki antijenler 1. sınıf ( ABC ) ve 2. sınıf ( DDRDPDQ ) olmak üzere ikiye ayrılır. Böbrek transplantasyonunda önemli olan A B ve DR antijenleridir ve her insanda ikişer tane bulunur. Böbrek transplantasyonunda en iyi sonuç doku uygunluk antijenlerinde tam uyum olduğu durumlarda alınmaktadır; vericide alıcıda olmayan DR B A antijenleri arttıkça alıcının böbreği reddetme olasılığı artmaktadır.

Bazı durumlarda böbrek transplantasyonu yapılması sakıncalıdır.
Böbrek transplantasyonun sakıncalı olduğu durumlar:
İleri veya tedavi edilmemiş kanser
Aktif bulaşıcı hastalık varlığı
İleri karaciğer hastalıkları
Ciddi kalp hastalıkları
İdrarın akımına engel bir hastalığın varlığı
Aktif mide ülseri
Tedaviye uyumsuzluk
Tedavi edilemeyen ağır akıl hastalığı.
Böbrek Nakli
Gerekli hazırlıklardan sonra vericiden alınan böbrek koruyucu sıvıdaki işlemi takiben alıcının sağ veya sol kasığına ( iliak fossa ) yerleştirilir. Günümüzde böbrek nakli cerrahisinde büyük ilerlemeler sağlanmış ve işlem sıradan bir ameliyat haline gelmiştir. Türkiye’de bugüne kadar yaklaşık 4000 böbrek nakli ameliyatı gerçekleştirilmiştir.
Böbrek naklinden sonra hastanın yeni takılan böbreği reddetmemesi için bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar modern tıbbın en popüler konularından birisidir. Günümüzdeki ilaçlar hastaların önemli bir kısmında başarılı böbrek nakline olanak vermektedir. Geliştirilecek yeni ilaçlarla hayvanlardan organ nakli mümkün olabilir veya genetik bilimindeki gelişmeler yapay organ üretmeye yol açabilir.
Canlı Vericiler
Canlı vericilerin yakın akraba olması tercih edilir. Yakın akrabalarda (kardeş anne baba çocuk) uyumlu böbrek olma olasılığı daha fazladır. Akraba olmayan kişilerde uyumlu böbrek olma olasılığı çok düşüktür. 18 yaşından küçükler böbrek vericisi olarak kullanılamazlar. Bir insanın böbrek vericisi olması için gönüllü olması lazımdır hiç kimseden zorla organı alınamaz. Uygun verici olduğu saptanan kişi çok ayrıntılı bir inceleme döneminden geçer ve böbrek vermesinin kendisinde bir sorun oluşturup oluşturmayacağı araştırılır. Zaten bir insanı iyileştireyim derken diğerini hasta etmenin bir mantığı da yoktur.

Canlı vericide ameliyattan sonra olabilecek sorunlar
Vericide oluşabilecek sorunlar anestezi ve ameliyatla ilgili erken dönemde ortaya çıkan sorunlardır. Ancak tıptaki gelişmeler bu sorunları büyük oranda azaltmıştır. Uzun dönemde ise tek böbrekli olmanın önemli bir zararı yoktur. Toplumda yaklaşık 1000 kişinin bir tanesinde tek böbrek olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenlerle insanın bir yakınına böbrek vermekten kaçınmaması gerekir.

Kadavra Vericiler
Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar böbrek kalp karaciğer gibi organlarını bağışlayarak başka hastalara hayat verebilirler. Ülkemizde organ bağışları henüz istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalarda adından da anlaşılabileceği gibi beyin fonksiyonları tamamen ve geri dönmeyecek biçimde kaybolmuştur. Yani bu kişilerin bilinci yerinde değildir ve ancak solunum makinesi desteği ile yaşamlarının sürmesi mümkündür. Kişilerin ben gerçekten ölmeden organlarımı alırlar korkusu yersizdir çünkü beyin ölümüne karar verecek ekip ile organ naklini yapacak ekip ayrı doktorlardan oluşur

Organ ticareti: Kesinlikle yasaktır ve ahlak dışıdır.

Organ ve Doku Alınması Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun (Resmi Gazete 3 Haziran 1979 Sayı 16655).
Madde 3- Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı organ ve doku alınması ve satılması yasaktır.


Canlı Vericiler ile İlgili Maddeler
Madde 5- Onsekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır.
Madde 6- Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.
Madde 8- Vericinin yaşamını mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye sokacak olan organ ve dokuların alınması yasaktır.

Kadavradan Nakil ile İlgili Maddeler
Madde 11- Bu kanunun uygulanması ile ilgili olarak tıbbi ölüm hali bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulanmak suretiyle biri kardiolog biri nörolog biri nöroşirürjiyen ve biri de anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan 4 kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanır.
Madde 12- Alıcının müdavim hekimi ile organ ve doku alınması saklanması aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin ölüm halini saptayacak olan hekimler kurulunda yer almaları yasaktır.
Madde 13- 11 inci maddeye göre ölüm halini saptayan hekimlerin ölüm tarihini saatini ve ölüm halinin nasıl saptandığını gösteren ve imzalarını taşıyan bir tutanak düzenleyip organ ve dokunun alındığı sağlık kurumuna vermek zorundadırlar. Bu tutanak ve ekleri ilgili sağlık kurumunda on yıl süre ile saklanır.

KAYNAK:
İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Tekin Akpolat

---------- Post added 18.02.17 at 23:30 ----------

Böbrek taş hastalığı

Böbrek ve idrar yolları taşları

Böbrek ve idrar yolları taşlarının %35 i kalsiyum oksalat taşları %30-35 karışık kalsiyum oksalat ve fosfat %15-20 magnezyum amonyum fosfat %5-10 ürik asit taşlarıdır. Kalsiyum fosfat %5 sistin taşları ise %2 oranında görülür. Yani taşların %70 i kalsiyum oksalat içerir.

Taş oluşumunda genetik çevresel ve beslenme faktörleri söz konusudur. Genetik olarak; sistinüri renal tübüler asidoz azalmış böbrek aldolaz aktivitesi ve anormal pürin metabolizması gibi faktörler etkendir. Çevresel etkenler; aşırı sıcaklık ve nemde aşırı sıvı kaybı. Beslenme faktörleri ; aşırı çiğ yeşil sebzelerin tüketimi kalsiyum oksalat taşlarına aşırı protein ve hayvansal yağ tüketimi ise ürik asit taşlarına neden olabilir.

Kalsiyum taşlarının oluşumunda barsaktan aşırı kalsiyum emilimi önemli rol oynar. Böylece idrarda fazla kalsiyum çıkar ve kalsiyum içeren taşlar oluşur. Kalsiyum taşları oluşumunda diğer önemli bir etken de renal hiperkalsiüri denilen bir durumdur. Burada böbreklerden kalsiyum emilimi bozulur ve idrarla kalsiyum kaybı olur.Böylece kalsiyum taşları oluşabilir. Bu hastalarda paratiroid hormon ve D vitamini artar. Bu durum kan tahlili ile belirlenebilir.

Ürik asit taşlarının oluşumunda ise asidik idrar az miktarda idrar ve idrarda ürik asit artışı gibi etkenler rol oynar. Gut hastalığı uzun süreli ishaller kanda ürik asit yüksekliği ve aşırı protein alımı ürik asit taşlarına neden olabilirler.

Bu durumun aksi olarak asit olmayan (alkali ) idrar ise struvit veya infeksiyon ( triple fosfat ) taşlarına neden olabilir.

Taş hastalığı; ağrı kanlı idrar bulantı-kusma ve ateş-titreme ile kendini gösterir. Böbrek taşlarında ağrı genellikle böğürdedir ve bu bölge hassastır. Üst idrar yolu taşlarında ise ağrı böğürden kasığa ve aynı tarafta yumurtalıklara veya kadınlarda genital organa yayılır. Mesane ( idrar torbası ) taşlarında ise ağrı penise vurur ve şiddetli idrar şikayetleri görülür. Ateş-titreme enfeksiyona işarettir. İdrar kültürü alınmalı antibiyotik tedavisi başlanmalıdır.

Tanı Ultrasonografi ve radyografik olarak konulur. İntravenöz ürografi üriner sistemde tıkanma olup olmadığı fonksiyon kaybı veya gecikmesi olup olmadığı hakkında fikir verir. Taş böbrekler ve idrar yolları hakkında bilgi verir ve yapılacak girişimin şeklini planlamada yardımcı olur. Bilgisayarlı tomografi taş hastalığında nadiren gerekir.


TAŞ HASTALIKLARINDA TEDAVİ

6 mm çapından küçük taşlar genellikle kendiliğinden düşerler. Daha büyük taşlara ise yerine ve büyüklüğüne göre tedavi açık veya kapalı cerrahi taş kırma veya ilaç tedavisi olabilir.

CERRAHİ TEDAVİ

Başlıca açık cerrahi metodları;
pyelolitotomi (böbrek taşlarının pelvis renalisten alınması)
nefrolitotomi (böbrek taşlarının böbrek parankimi açılarak çıkartılması)
üreterolitotomi (üreterden taş alınması)
sistolitotomi (mesaneden taş çıkartılması) .
perkütan nefrolitotomi ( böğür bölgesinden yaklaşık 1 cm lik bir kesi ile girilen bir alet ile böbrek taşı çıkarılır)
üreterorenoskopik litotripsi ( idrar yolundan sokulan endoskopik cihaz ile taş kırılır veya basket ile alınır)

TAŞ KIRMA ( ESWL )

Şok dalgaları; su ve yumuşak doku içinden minimal enerji kaybıyla ve çok az hasar yaparak geçerler hedeflenen materyal üstünde mekanik etki yaparlar. Taşın önce genleşip sonra küçük parçalara ayrılmasına yol açar. ESWL pek çok hasta tarafından iyi tolere edilmesine karşın bazı yan etkilere yol açabilir. Bunlar arasında böbrekte kanama ve pıhtı oluşumu pankreas enfeksiyonu hipertansiyonun şiddetlenmesi kalpte ritm bozuklukları bilirübinde artma vs. görülebilir. Özellikle çocuklarda akciğer kanamalarına yol açabilir mide ve duodenum ve kolon yaralanmasına neden olabilir. 2 cm. çap büyüklüğüne kadar olan taşlar ESWL ile tedavi edilir . ESWL ile taşkırma uygulaması ortalama 30-45 dakika sürüp genellikle 1000-2000 şok uygulanır. . Taş büyüdükçe tatbik edilen şok dalgası sayısı da artar. Taş boyutu arttıkca ESWL nin başarısı düşer. Taşlar tam kırılamaz veya taş caddesi denilen ( kırılan parçalar üst üste dizilirler) tıkanmaya yol açan bir durum görülür.

İLAÇ TEDAVİSİ

Hastada mevcut bozukluğa göre bir kısım taş hastalıklarında uygulanabilir medikal tedaviler vardır.
Hiperürikozüri olan hastalarda allopürinol 300-600 mg/gün kullanılabilir. Sistin taşlarında idrar pH sını 7.8 in üstünde tutmaya gayret edilmelidir. 12 gr/gün sodyumbikarbonat idrar alkalinizasyonu için yeterlidir ayrıca günde 3-4 lt. sıvı almaları önerilir. İnfeksiyon taşlarında uygun antibiyotik tedavi yapılır. Hiperparatiroidizm sözkonusu ise paratiroidlerin cerrahi eksplorasyonu gibi nedene yönelik tedavi uygulanabilir. Kalsiyum taşlarının medikal tedavisinde; düşük kalsiyum düşük oksalat içeren diyet bol sıvı alınması yanında tiazid grubu diüretikler önerilir. İdrarda sitrat eksikliği sözkonusu ise sitrat oral yolla yerine konulabilir.


Op.Dr. Erdal KALCI
Üroloji Uzmanı

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #35  
Alt 18.02.17, 23:02
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BÖBREK TAŞ KIRMA TEDAVİSİ : ESWL

Vücut Dışından Taş Kırma Tedavisi: (ESWL - Extracorporeal Shock Wave Lithotripsy)
İlk defa 1980 yılında Almanya'da klinik uygulaması yapılan bu yöntem günümüzde de taş tedavisinde ağrısız cerrahi müdahale riski olmaksızın yaygın olarak kullanılan en modern taş tedavi şeklidir.

Vücut dışındaki bir kaynaktan elde edilen yüksek frekanslı ses dalgalarının (şok dalgaları) taşa odaklanarak taşın parçalanması esasına dayanır. Cihazlar şok dalgası elde ediliş şekline göre (piezo-elektrik spark gap elektromanyetik) veya taşın görüntülenme şekline göre (ultrasonografi röntgen) farklılıklar gösterebilir.




Taşa odaklanan şok dalgaları yüzeyde erozyon taşın içinde taşa ait yapısal elemanları birbirinden ayıran gerilim dalgası oluştururlar ve böylece taş parçalanır.

Başlangıçta bütün vücudun su içine girdiği bir havuzda uygulanan kulakların sesten korunması için kulaklıkların kullanıldığı çoğunlukla hastaya anestezi uygulanmasını gerektiren bu yöntem günümüzde çok gelişmiştir. Şok dalgaları vücuda disk şeklinde bir araçla veya sadece hastanın taşının bulunduğu bölgenin su içine girdiği küçük bir havuz aracılığı ile iletilir. Kulakların korunmasına gerek duyulmaz. Anestezi uygulaması ise çok nadiren gerekmektedir. Bazı gelişmiş taş kırma cihazları ise çocuk - bebek hastalarda bile güvenle kullanılabilmektedir. Günümüzde bu yöntemin kullanılması ile taş nedeniyle yapılan ameliyatlar % 90 - 95 azalmıştır.

ESWL yöntemi ile taş kırma cihazları arasında farklılıklar olmakla birlikte böbrek mesane veya idrar yollarının herhangi bir yerinde bulunan taşlar kırılabilmektedir. Bu yöntem 3 cm den büyük taşlarda tedavi süresinin uzaması oluşabilecek komplikasyon riskinin artması nedeniyle ilk seçilecek tedavi yöntemi olarak tercih edilmez. ESWL yönteminde rastlanabilecek komplikasyonlar (istenmeyen etkiler) aşağıda değerlendirilmiştir.

Böbrek çevresinde kanama alanı (perirenal hematom): Görülen en ciddi komplikasyondur. Küçük kodaklı cihazlarda % 06 oranında büyük odaklı cihazlarda % 2-4 oranında rastlanır.
Hipertansiyonlu hastalarda daha sık görülür. Genellikle herhangi bir tedavi gerektirmez ESWL tedavisine kanama alanı tamamen geçinceye kadar ara vermek gerekir. Nadiren kanama böbrek çevresinde sınırlı kalmaz ve genişlemeye devam eder bu gibi durumlarda açık ameliyat gerekebilir.

Radyasyona maruz kalma: Taşı ultrasonografi ile görüntüleyen cihazlarda rastlanmaz.

Böbrek ve çevresinde şok dalgası nedeniyle zedelenme ve doku sertleşmesi (fibrozis): Büyük odaklı cihazlarda sık ve uzun süreli tedavilerde daha çok rastlanır.

Kırık taş parçalarının idrar yolunu tıkaması (Üreter obstrüksiyonu): Kırılan taş parçaları idrar yolunda tıkanıklığa neden olabilir. Bazen önde büyükçe bir taş parçası ve arkasında irili ufaklı kumlar birikebilir. (Taş yolu) Büyük taşlarda daha sık görülen bu durum öndeki büyükçe parçanın kırılması ile tedavi edilebilir.

---------- Post added 18.02.17 at 23:32 ----------

BÖBREK TAŞLARI: NEFROLITHIAZIS

Böbrek taşı idrarda bulunan üre oksalat kalsiyum fosfat vb. kimyasal tuzların idrarda yüksek konsantrasyonda bulunması ve bu maddelerin idrarda çökmesi sonucu birleşerek küçük kristaller oluşturması anlamına gelir. Ülkelerin refah düzeyinin artmasıyla birlikte bu rahatsızlık da artış gösterir. Savaş veya ekonomik sıkıntıların varolduğu dönemlerde böbrek taşına rastlamak oldukça zordur. Bunun nedenleri arasında beslenme önemli bir faktördür. Böbrek taşı ile ilgili bir diğer sonuç ise erkekler de görülen böbrek taşı vakasının kadınlara oranla çok daha fazla olmasıdır.

Taş oluşumun nedeninin bulunması için taşın incelenmesi ve buna göre önlem alınması gerekir. Taş kristallerinin bileşenleri genellikle %80 ila %85 arasında kalsiyum %5 ila %10 arasında ürik asit ve %1 oranında az bulunan ( Cystine ) taşlarıdır.

Böbrek taşları yerleştikleri yere göre belirtiler verebilir. Böbreklerde idrar kesesinde ya da üretra da taş oluşabilir.

Taş oluşumunda genetik yatkınlık önemlidir. Beslenme böbrek taşlarının temel sebebi olarak ele alınmamalıdır. Ancak iyi planlanmış ve uygulanmış bir diyet kalsiyum ve ürik asit taşlarının genetik yatkınlık nedenli oluşumunu zorlaştırır.

Yapılan genel araştırmaya göre et ve ürünlerinde bulunan proteinin yüksek miktarda tüketilmesi böbrek taşı rahatsızlıklarının sayısında artışa neden olmuştur. Kalsiyum bazlı taşlardaki ana risk faktörleri düşük hacimli idrar oksalik asit ve kalsiyum oranında artan boşalma ve sitrat oranındaki azalma olarak sıralanabilir. Bunlar sonuç olarak idrarda kristalleşme faktörünü artırabilirler. Aşırı derecede fazla olan asitli üre de en önemli risk faktörlerinin başında yer alır.

Bunun yanısıra fizyolojik problemler idrar akışını engelleyen bir durumun varlığı (mesane tümörleri konjenital darlıklar) idrar da asit miktarının artması ( idrar yolu enfeksiyonları) gibi nedenler de taş oluşumuna yardımcı olan etkenlerdir.

Böbrek çanaklarında oluşan küçük taşlar mesaneye inerek burada büyümelerine devam edebilirler. Genellikle böbrek çanaklarında oluşan bu küçük taşlar mesaneye ulaşamadan idrar kanallarında takılıp kalırlar. Bu idrarın mesaneye ulaşmasını engeller ve idrarın böbreklere geri dönmesine dolayısıyla ağır böbrek yetmezliği tablosuna kadar hastayı götürebilir. Küçük taşlar daha fazla risklidir. Çünkü kolay hareket edebilirler ve idrar kanallarını kolaylıkla tıkarlar.

Böbrek taşında belirtiler yıllarca kendini gizleyebilir. Ağrı sızı olmadan yada idrar da dikkat çekmeyecek kadar az olan gizli kanın varlığı uzun yıllar anlaşılamayabilir. Kumlu yada bulanık idrarın başlaması böbreklerimizde taş olabileceği ihtimalini hızlandırır. Bu dönemlerde taş ağrısı denilen birden başlayıp ağrının şiddeti ile tanınan tipik taş ağrısı kendini gösterir. Bu ağrı yaygındır ve böbreklerden genital organa kadar şiddetli dayanılması güç rahatsızlıklar verir.

Tipik böbrek ağrısının iki önemli nedeni vardır. Bunlardan birincisi taşın vücutta halen geziniyor olması sonucu tıkadığı idrar yolunun mesaneye idrarı ulaştıramaması ve mesanenin gerilmesi ya da tıkanmış olan idrar kanallarında taşın sıkışarak ağrıya neden olmasından kaynaklanabilir.

BÖBREK TAŞLARI İÇİN EN ÖNEMLİ MADDE SIVILARDIR:

Sağlıklı bir insan günde en az 2 litre su tüketmesi gereklidir. Bu miktar yaşam koşullarına yaşa göre değişir. Sıkı antrenmanlar veya yüksek ter atımı ( su kaybı) olan sıcak günlerde en az 3 litre sıvı tüketimi (12 bardak) tavsiye edilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta sıvı tüketiminin 24 saatlik düzen içerisinde yapılması gerektiğidir. Gece uyumadan önce içilecek sıvılar vücuttaki kristalizasyon ve taş oluşma riskini azaltacaktır. Bütün sıvılar böbrek taşı oluşumunu yavaşlatacak etkiye sahiptirler. Ancak su kaybının fazla olduğu zamanlarda biokarbonat ve kalsiyum oranı yüksek olan mineral suları ve meyve suları özellikle tüketilmelidir. Öte yandan siyah çay buzlu çay kolalı içecekler ve bira oksalik ve ürik asit artışına sebep olmalarından dolayı taş oluşumunu hızlandırırlar.

BESİNLER BÖBREK TAŞLARINI NASIL ETKİLER

Sebzeler ve Meyveler

Sebze ve meyveler taş oluşumunu sağlayan üre miktarını artırırlar. Yüksek oksalat içeren sebzeler ( ıspanak fındık...) kalsiyum içeren besinlerle (peynir yoğurt) aynı zamanda çok miktarda tüketilmemelidirler. Bunun sonucu olarak bağırsak fazla miktarda oksalat emer ve oluşum hızlanabilir.

Et Balık ve Kümes Hayvanları
Et ve balıktan alınan yüksek miktardaki protein üreyi hızla asitlemesinden dolayı taş oluşumunda bir risk faktörüdür. Ayrıca sitrat ve oksalat oranlarını da hızla artırmasından dolayı protein tavsiye edilen miktarlarda tüketilmeli böbrek taşı ve kalsiyum rahatsızlığı bulunan hastalarda minimum düzeye indirilmelidir.

Süt ve Mandıra Ürünleri
Diğer başlıklarda incelenenlerin aksine kalsiyum oranının azaltılması artık söz konusu değildir. Yapılan bilimsel araştırmalar göre günlük 1200 miligram kalsiyum almak böbrek taşı riskini oldukça aşağı seviyelere çekmektedir. Günlük 1200 gramlık kalsiyum miktarının 800 miligramını ise süt ve mandıra ürünlerinden almak mantıklı olacaktır. Bu tür kalsiyum vücutta sadece ve sadece tuz oranının yüksek miktarlara fırlamasıyla taş oluşumunu hızlandırabilir. Günlük tuz kullanımını 8 grama kadar düşürmek bu durumda yararlı olacaktır.

Tatlılar

Yüksek miktarda tatlı ve şeker kullanımı üredeki kalsiyum oranını artırdığı için taş oluşumunu hızlandırabilir. Çikolata kakao ve pralin içeren tatlı maddeler yüksek oksalat içermelerinden dolayı tehlikeli besinler kategorisinde yer alırlar.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #36  
Alt 18.02.17, 23:02
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

ve hastalar için nakil rehberi

Son dönem böbrek yetersizliğinin seçkin tedavi şekli olan transplantasyonun başarılı olması ameliyat öncesi dönemde yapılan hazırlıklar ile yakından ilgilidir. Bu dönemde tıbbi incelemeler sürdürülürken hastaların bazı noktalara özen göstererek kendilerini ameliyata hazırlamaları ameliyat sonrasında karşılaşılabilecek soruları en aza indirger.
Burada önce böbrekler görevleri son dönem böbrek yetersizliği ve tedavi seçenekleri hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Daha sonra hem organ donörleri (vericiler) hemde hastalarda ameliyat öncesi dönemde dikkat etmesi gereken noktalar özetlenmiştir. Son olarak poliklinik kontrolleri sırasında böbrek vericisi ve transplantasyon adayı hastalar tarafından sıklıkla sorulan sorulara yanıtlar verilmiş ve konuya açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
Yararlı olması dileğiyle...

Böbrekler ve Görevleri
İnsan vücudunda normalde bel kemiğinin sağ ve solunda yer alan iki böbrek vardır. Her bir böbrek yaklaşık 12 cm uzunluğunda ve 150 gr. ağırlığındadır. Bu organlar mikroskop ile incelenince nefron adı verilen süzme ünitelerinin varlığı saptanır. Her böbrekte yaklaşık bir milyon tane nefron bulunur; bu küçük yapılar kendilerine gelen kanı devamlı süzerek idrarı meydana getirirler. Oluşan idrar önce böbreklerin iç ve orta kısmında bulunan havuzcukta (pelvis) birikir daha sonra üreter adı verilen iki boru aracılığıyla mesaneye taşınır. Mesane dolduğunda idrar yapma isteği uyanır. Böylece idrar dışarı atılır.
Böbreklerin en önemli gerevi kanı zararlı atıklardan temizlemek vücudun su ve tuz dengesini düzenleyerek tüm organ ve sistemlerin belli bir uyum içinde çalışmasını sağlamaktır.
Söz konusu görevler tam olarak yapılamazsa vücutta zararlı maddeler su ve değişik yapıda tuzlar birikir ve kimyasal denge bozulur. Bu durumda başta kalp ve beyin olmak üzere tüm diğer organlar görevlerini yerine getiremez hale gelir.
İnsan vücudunda normalde iki böbrek bulunur ancak sağlıklı olan ve yeterli çalışan tek bir böbrek de vücudun tüm gereksinimlerini rahatlıkla karşılayabilir.
Böbreklerin ayrıca hormon yapmakla ilgili görevleri vardır. Salgıladıkları değişik yapıda hormonlar kan yapımı kemik gelişmesi ve tansiyonun belirli düzeyde tutulmasına yardımcı olur. Böbrek yetersizliği durumunda bu hormonların salgılanmasında düzensizlik olduğu için daha önce sözünü ettiğimiz bozukluklara ek olarak kansızlık kemik hastalıkları ve tansiyon ayarsızlıkları da ortaya çıkar.

Son Dönem Böbrek Yetersizliği Nedenleri Tedavi Seçenekleri
Böbreklerin görevlerini dönüşümsüz biçimde yitirmeleri ile ortaya çıkan hastalık tablosuna son dönem yetersizliği ya da kısaca üreme denir. Bu hastalıkta su ve tuz dengesi bozulur vücutta zararlı maddeler birikir ve önceki bölümde sözünü ettiğimiz diğer bozukluklar ortaya çıkar. Sonuçta vücudun tüm organ ve sistemlerini ilgilendiren şikayet ve bulgular belirir.
Üremik hastalarda görülen başlıca belirtiler şunlardır:
Halsizlik solukluk iştahsızlık ağızda kötü koku bulantı kusma ishal karın ağrısı tansiyon yüksekliği nefes darlığı yorulma ve istirahatle ortaya çıkan göğüs ağrıları öksürük balgam inatçı kaşıntı sık olarak ateşli hastalıklara yakalanma psikolojik bozukluklar şuur bulanıklığı sara (epilepsi)'ye benzer nöbetler ve üremik koma.
Hastalık uygun şekilde tedavi edilmezse ölüm kaçınılmazdır.
Böbrek yetersizliğine neden olan hastalıklar içinde en sık rastlanılanı 'glomerulonefrit' adı verilen özel tipte iltihaplardır. Doğumsal bazı böbrek hastalıkları şeker hastalığı ve yüksek tansiyonun böbreğe yaptığı zararlar böbrek taşları ve idrar akımındaki engele bağlı olarak gelişen iltihabi hastalıklar bazı ilaç ve zehirli maddelerin yaptığı yıkım da son dönem böbrek yetersizliğine yol açabilir. Bu hastalıkların bazıları erken dönemde fark edilirse tedavi edilerek böbrek yetersizliği önlenebilir veya geciktirilebilir diğer bir bölümü ise sinsi olarak seyreder ve ancak son dönem böbrek yetersizliği aşamasına gelindiğinde şikayetler belirir ve hasta hekime başvurur.

Üremin ortaya çıkış nedeni ne olursa olsun bu dönemdeki hastalar için
başlıca 3 tedavi seçeneği vardır:
1. Sürekli düzenli hemodiyaliz
2. Sürekli periton diyalizi
3. Canlı ve kadavra donörlerden (vericilerden) yapılan böbrek transplantasyonu

Hemodiyaliz tedavisinde hastanın belirli günlerde hemodiyaliz makinesine girmesi periton diyalizinde ise kendisinin veya bir yakınının periton diyalizi (hastanın karın boşluğuna özel sıvıların verilip geri alınması) işlemini uygulaması gerekmektedir. Ancak uygulanan bu tedavi metodları kısmen de olsa hareket serbestisini kısıtlar ve psikolojik sorunlar doğurabilir. Ayrıca diyaliz tedavilerinde böbreğin sadece süzme fonksiyonları yerine getirilir hormonlar fonksiyonlar eksik kalır.
Başarılı böbrek transplantasyonlarında sonra ise diyaliz tedavisini gereksinim kalmaz hasta bağımsız bir hale gelir. Diyet ve sıvı kısıtlamaları ortadan kalkar. Sağlıklı bir böbreğin tüm fonksiyonları yerine getirildiği için fiziksel ve psikolojik olarak da birey kendini daha iyi hisseder. Ancak bu tedavi şeklinin de bazı riskleri vardır.
Böbrek nakli yapılan hastalara yeni böbreğin vücut tarafından reddedilmesini önlemek amacıyla sürekli olarak iki veya üç ilacın birlikte kullanıldığı tedavi programları uygulanmaktadır. Bu ilaçlar nakledilen böbreğin reddini önlemekle beraber vücut direncini de azaltır ve iki önemli yan etkiye neden olur:
1. Her türlü iltihabi hastalığa karşı vücudun savunması azalır.
2. Tümör oluşumu riski normal insanlara göre biraz daha artar.
Böbrek naklinin ve reddi önlemek için uygulanan tedavilerin anlatılanların dışında başka yan etkileri de vardır ancak bunlar fazla önemli değildir ve kolaylıkla kontrol altına alınabilir.

Böbrek Transplantasyonu Genel Bilgiler
Böbrek transplantasyonu canıl veya kadavra donörlerden yapılır. Aralarında kan bağı olan akrabalardan alınan böbrekler genellikle hastanın vücudu ile daha iyi uyum gösterir. Bu tür canlı vericilerden yapılan ameliyatlarda hasta ve böbrek donörü önceden ayrıntılı olarak hazırlanır ve en uygun şartlar oluştuğunda transplantasyon gerçekleştirilir. Onun için canlı vericilerden yapılan transplantasyonun başırı şansı daha fazla ameliyat riski daha azdır. Bununla beraber kadavra böbreği bekleyen hastaların transplantasyon ünitesine başvurmaları sırasında tüm incelemelerinin ayrıntılı biçimde yapılması ve yeni ilaçların uygulama alanına girmesiyle kadavra donörlerden yapılan transplantasyonların da başarı şansı canlı donörlerden yapılanlara yaklaşmıştır.
Ameliyat sırasında nakledilen böbrek kasığın hemen üzerine sağ veya sol tarafa yerleştirilir. Bu böbreğin atardamarı karın alt kısmında bulunan büyük bir atardamara toplardamarı da yine karnın bu kısmında bulunan büyük bir toplardamara dikilir. İdrar borusu ise mesaneye ağızlaştırılır.
Uygun şartlarda tüm bu ameliyat 2-4 saat kadar sürer. Her ameliyatın kendine göre riski olduğu gibi böbrek nakli ameliyatının da riski vardır. Fakat gelişen yeni teknikler sayesinde ameliyat sırasında ölüm oranı %1'in altına inmiştir.
Ameliyat sonrasında genellikle canlı vericilerden alınan böbrekler hemen çalışmaya başlar ve bir daha diyalize girme gereksinimi kalmaz.
Kadavra vericilerden yapılan transplantasyonlardan sonra ise yeni böbreğin çalışmaya başlaması bazen 2-3 hafta kadar gecikebilir. Bu süre içinde destekleyici diyaliz tedavileri uygulanır böbrek yeterli olarak çalışmaya başladığında ise diyaliz tedavisine son verilir.
Ameliyattan sonra hastanede kalma süresi her şeyin normal geliştiği ve sürdüğü koşullarda ortalama 2-4 hafta kadardır.

Böbrek Vericileri (Donörleri) İçin Bilgiler
Sevdiğimiz birine iyilik yapmak yardım edebilmek her zaman için güzel bir duygudur. Üstelik kende vücudunuzdan bir organı bağışlayarak sevilen yakının iyi bir yaşam sürmesini sağlamanın mutluluğu hiçbir şeyle kıyaslanamaz.
Bu güzel duygulara rağmen böbreklerinizden birini bağışlamak ilk anda sizi tedirgen edebilir ve ileri dönemde kendi sağlığınızı nasıl etkileyeceği yönünden endişelere kapılmanıza neden olabilir. Unutmayınız: her iki böbreğin de sağlıklı olduğu durumda tek bir böbrek sizi ömür boyu sağlıklı bir şekilde yaşatabilir.
unutmayınız: her iki böbreğin de sağlıklı olduğu durumda tek bir böbrek sizi ömür boyu sağlıklı bir şekilde yaşatabilir.

Böbrek bağışına karar verdiğinizde öncelikle sizin sağlığınızın zarar görmemesi için çok ayrıntılı incelemeler yapılacak ancak daha sonra organ bağışını kabul edilecektir. Bunun in-celemeler sırasında en küçük bir tereddüt oluşursa durum size ve hastanıza bildirilerek başka bir donör aranması yoluna gidilecektir.

Kısaca eğer hekiminiz organ bağışlamanızda sakınca görmüyorsa bir böbreğinizi gönül rahatlığıyla hastanıza verebilirsiniz. Bu durum sizin normal yaşam sürenizde hiç bir değişiklik yapmayacaktır.

Böbreğinizi bağışlamanız için herhangi bir üst yaşıt sınırı yoktur. 65 yaş üzerinde genelde tüm organlar ile beraber böbrekler de yaşlanır ve kısmi fonksiyon bozuklukları daha sık görülür. Yine de çoğu kez bu yaşın üzerindeki kimselerin de böbrekleri de tamamen sağlıklı bulunarak organ bağışlamalarına izin verilir.
18 yaşından küçük bireylerin canlı böbrek vericisi olmaları tıbben mümkündür. Ancak toplumsal değer yargılarını da göz önünde tutarak bu yaşın altındaki bireylerin organ bağışını kabul etmemek daha doğrudur.
Yapılacak incelemeler sonucunda o an için böbrek fonksiyonlarınız yeterli bulunsa bile daha önceden ciddi bir böbrek hastalığı geçirmiş olmanız tansiyonunuzun yüksek olması şeker hastalığı saptaması durumunda uygun bir donön olmadığınız size bildirilecektir. Hastanızı böbrek yetersizliğine götüren neder ailevi özellik taşıyorsa en az 30 yaşında olmanız ve yapılacak incelemeler sonucunda bu böbrek hastalığına ait hiçbir belirtinin sizde saptanmaması gereklidir.
Böbrek nakli yapılabilmesi için alıcı verici arasında öncelikle kan gruplarının uyumlu olması şartı aranır. Kan grupları başlıca OAB ve AB olarak dörde ayrılır. O kan grubunda olan bir şahıs her tip kan grubuna (O A B ve AB) organlarını bağışlayabilir. AB kan grubundan olan bir hasta ise her dört kan gruplu vericiden organ alabilir.

Rh kan grubu tipi organ nakli sırasında önem taşımaz
A ve B gruplu bireyler kendi gruplarından kan taşıyan bireylere organ verebilirler veya onlardan organ alabilirler.
Transplantasyonlarında kan grubu dışında ayrıca organları oluşturan hücre ve dokular arasında da iyi bir uyum olması şarttır. Doku uygunluğu testleri bireyin vücudundaki doku ve organları yapı olarak bir diğer bireyin doku ve organlarına benzer olup olmadığı araştırır. İki bireyin dokuları birbirine ne kadar benziyorsa nakledilen organın hastanın vücudu tarafından reddedilmesi olasılığı da o kadar azdır. Tek yumurta (birbirinin tıpatıp aynı olan) ikizlerin arasında yapılan organ nakillerinde red söz konusu değildir. Genellikle anne ve babaların dokuları çocukları ile kısmi bir uyum gösterir. Kardeşler arasında ise; tam uyum veya orta derecede uyum gözlenebilir bazen de tam bir uyumsuzluk ile karşılaşılabilir.

Organ Bağışından Önce Vericilerde (Donörlerde) Yapılan İncelemeler
1.Fizik Muayene: Yalnızca böbrekleriniz değil tüm organ ve sistemleriniz ayrıntılı bir muayene ile gözden geçirilecektir. Bu muayene sırasında herhangi bir hastalık saptandığında mümkünse tedavi edilecekseniz ancak daha sonra organ bağışlamanız gündeme gelecektir.
2. İdrar İncelemesi ve Böbrek Fonksiyon Testleri: Böbreklerinizin kesinlikle sağlıklı olduğundan emin olmak için başvurunuzun ilk günlerinde arka arkaya pek çok kez idrar incelemeleri ve böbrek fonksiyonu testleri yapılacaktır. Böbreklerinizin görevinde herhangi bir aksama varsa sağlığınızı tehlikeye atmamak için organ bağışında bulunmamamız önerilecektir.
3. Kan İncelemeleri: Yapılacak çeşitli kan tahlillerinin normal bulunması; sağlıklı olduğunuz organ bağışında bulunabileceğiniz ve bu nedenle ileride daha az sorunlu karşılaşabileceğinizi belirtmesi açısından önemlidir.
4. Bakteriyolojik İncelemeler: Bulaşıcı bir hastalığınız varsa bu hastalığa neden olan mikroplar böbrek nakli sırasında alıcıya da geçerek ameliyat sonrasında sorunlara yol açabilir. Bu nedenle idrar ve boğaz kültürleri yanında değişik kan tahlilleri de yapılarak bulaşıcı bir hastalığınızın olmadığından emin olunmalıdır. Bu tür bir hastalık saptandığında tedaviye başlanacak ve sağlığınızı tekrar kazandığınızda organ bağışınız kabul edilacektir.
5. Radyolojik İncelemeler
Göğüs Filmleri: Akciğerinizde herhangi bir hastalığın varlığını ortaya koymak için çekilir.
Böbrek Filmleri: Damardan özel bir ilaç verilecek çekilen bu filmler böbreklerinizin yapısını normalin dışında bir durumun olup olmadığını gösterir ve hangi böbreğin alınacağı konusunda hekiminizi bilgilendirir.
Anjiografi: Kasıktan sokulan ince bir boru yardımı ile böbrek damarlarını görebilmek için çekilen bir filmdir. Bu film de alınacak böbrek ve ameliyatın yönlendirilmesi konusunda hekime yardımcı olur.
6. Diğer İncelemeler: Sağlığınızı genel anlamda gözden geçirmek ve ameliyat esnasında herhangi bir sorunla karşılaşmamanızı sağlamak için bu sıraladığımız incelemeler yanında elektrokardiografi ultrasonografi bilgisayarlı tomografi veya gerektiğinde daha başka özel inceleme ve testler de yapılabilir.

Sayılan tam bu incelemelerin normal sınırlar içinde bulunması ve doku gruplarınız arasında yeterli uyumun saptanması halinde organ bağışınız kabul edilecektir.
Başa dön


--------------------------------------------------------------------------------
Transplantasyon Adayı Hastalar İçin Bilgiler
Böbrek nakli yapılacak hastalar için kesin bir üst yaş sınırı yoktur. Ancak 65 yaşın üzerindeki hastalarda ameliyat sonrası sorunlar daha sıklıkla geliştiği için bu hastalara diyaliz tedavisine devam etmelerini önermek daha yerindedir.
Transplantasyondan sonra takılan böbreğin reddini önlemek için verilecek ilaçlar vücut direncinizi ve savunmasını azaltacaktır. Bu nedenle yakın zamanda geçirilmiş bulaşıcı bir hastalık söz konusu ise bu hastalık tamamen iyileşene kadar ameliyat olmanız sakıncalıdır.
Kanser olan kişilere de böbrek nakli yapılabilir. Ancak bunun için önceden yeterli bir tedavi uygulanmış olması ve en azından 1 yıl süre ile hastalığın tekrarlanmadığını saptanması gereklidir.
Böbrek yetersizliğine yol açan bir kısım hastalıklarda takılan böbrekte de aynı hastalık nüksedebilir. Bu nedenle bazı diyaliz hastalarında transplantasyon bir süre için geciktirilir.
Yakın zamanda kalp krizi veya kısmi felç geçirilmiş olması da ameliyatın ertelenmesini gerektirir. Söz konusu hastalıkların yeterince tedavi edilmesinden sonra böbrek nakli tekrar gündeme gelebilir.
Önemli olan bir başka konu da transplantasyonun maddi giderleridir. Bu tedavi şeklinde ameliyat sonrasında böbreğin reddini önlemek için yaşam boyunca özel ilaçlar uygulanır. Bu ilaçların bir kısmı yurt dışından getirilmektedir ve oldukça pahalıdır.
Emekli Sandığı Sosyal Sigortalar Kurumu'na bağlı ya da devlet memuru olan hastaların tedavi ve ilaç giderlerini ilgili kurumlar karşılamaktadır.
Ancak sosyal güvencesi olmayan hastaların oldukça yüklü olan tedavi ve ilaç giderlerini karşılamaları zordur. Bu yüzden hastaların sağlık güvencesine kavuşmaları mutlaka gereklidir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #37  
Alt 18.02.17, 23:02
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Transplantasyondan Önce Hastalara Yapılan İncelemeler

1. Fizik Muayene: Böbrek transplantasyonuna aday olabilmeniz için önce hekiminiz sizi ayrıntılı olarak muayene edecektir. Genel bir muayenenin yanı sıra; kulak burun boğaz diş ve kadın hastalar için jinekolojik muayene de gereklidir. Sayılan muayenelerde herhangi bir sorun ortaya çıkarsa önceden bunların tedavi edilmesi ameliyat sonrasında oluşabilecek önemli sorunları önleyecektir.
2. Kan İncelemeleri: Diyaliz tedavinizin yeterliliği karaciğer fonksiyonları kan sayımı vücudunuzda sarılık ya da başka bulaşıcı hastalıklara yol açabilen virüslerin varlığı hakkında hekiminize bilgi verecektir.
3. Bakteriyolojik İncelemeler: Ameliyattan sonra ve reddi önlemeye yönelik tedavilerin vücut direncinizi azaltabileceği daha önce belirtilmişti. Yapılan bakteriyolojik incelemer olası bir infeksiyon kaynağını bulmaya yöneliktir. Alınan kültürlerde mikrop üremesi halinde gerekli tedaviler yapılır ve ancak vücudunuz infeksiyondan arındırıldıktan sonra transplantasyon yapılmasına izin verilir.
4. Radyolojik İncelemeler:
Göğüs Filmi: Kalbinizin görünümü akciğerlerinizde herhangi bir hastalık bulunup bulunmadığını kontrol etmek açısından gereklidir.
Mide Filmi: Midede herhangi bir rahatsızlığın varlığını saptamak ve gerektiğinde transplantasyon öncesinde tedavi edebilmek için önemlidir. Çünkü ameliyat sonrasında uygulanan ilaçlardan bazıları mideye zarar verebilir ve var olan bir ülserin kanamasına neden olabilir.
Mesane Filmi: Bazı hastalarda idrar yaparken mesaneden idrar borularına ve böbreğe doğru bir taşma ortaya çıkabilir. Bu durum idrar yolu iltihabına yol açabilir. Onun için hastalara idrar sondası takılarak çekilen filmler ameliyat öncesi değerlendirmede önem taşır ve bazen hastanın kendi böbreklerinin çıkarılmasını gündeme getirebilir.
Anlatılanlar dışında genel sağlık durumunu kontrol etmek için EKG ultrasonografi bilgisayarlı tomografi gibi başka testler de gerekebilir. Bu tür incelemeler söz konusu olduğunda hekiminiz size daha ayrıntılı bilgi verecektir.

Transplantasyonla İlgili Soru ve Yanıtlar

S.1. Canlı veya kadavra vericilerden transplantasyon yapılacak adayların hazırlıkları arasında bir fark var mıdır?
C.1. Hayır. Kadavra böbreği bekleme listesindeki adaylar da tıpkı canlı vericiden transplantasyon yapılacak adaylar gibi incelenir. Ancak bir kadavra böbreği bulunma olasılığının zamanı belli olmadığı için süre geçtikçe önceden yapılmış muayene ve bazı laboratuar incelemelerinde değişiklikler olabilir. Bu nedenle kadavra böbreği bekleme listesindeki hastaların belli aralıklarla muayene ve laboratuar incelemeleri yineletmeleri gereklidir. Kısaca; kadavra böbreği bekleyen hastalar ameliyata her an hazır durumda olmalıdır.

S.2. Transplantasyon adayı hastaların kendi böbreklerine her hangi bir müdahale yapılır mı?
C.2. Genellikle hastaların kendi böbretlerine dokunulmaz. Ancak inatçı hipertansiyon böbreklerde tedaviye dirençli infeksiyon idrarın mesaneden böbreğe taşması çok büyük kistik böbrekler söz konusu ise hastalıklı böbrekler çıkarılır. Bu ameliyat bazı merkezlerde transplantasyondan önce yapılır ve 3-4 hafta sonra yeni böbrek takılır. bazı merkezlerde ise böbrek nakli ameliyatı yapılırken aynı anda hastanın kendi böbrekleri de çıkarılır. Yalnız her iki ameliyatın aynı seansta yapılması oldukça uzun sürer ve biraz daha risklidir.

S.3. Kadavra böbrek listesine kayıtlı hastalar için bekleme süresi ne kadardır?
C.3. Ülkemizde bugün için kesin bir süre belirtmek mümkün değildir. Listeye çok yeni giren bir hasta uygun tipte böbrek çıkması ile kısa zamanda transplantasyon şansına kavuşabileceği gibi bazen de uygun bir böbrek çıkmadığı için uzun süre beklenebilir. Olanaklar elverdiğince uygun böbrek çıktığında daha uzun süre beklemiş olan hastaya öncelik tanınır.
Halkımızın bilinçlenerek daha fazla organ bağışında bulunması bekleme süresini kısaltacaktır.

S.4. Kadavra böbrek bulunduğunda hastalara nasıl haber verilir?
C.4. Transplantasyon ünitesinde bilgisayarda kadavra böbreği bekleyen tüm hastaların telefon numaraları kayıtlıdır. Uygun bir kadavra böbreği çıktığında günün herhangi bir saatinde size telefonla haber verilerek transplantasyon ünitesine gelmeniz istenecektir. Size daha kolay ve kısa sürede haber verebilmemiz için varsa birden fazla telefon numaranızı ve yakınlarınızın da telefon numaralarını bildirmeniz faydalıdır. Telefon numaranızda bir değişiklik olduğunda bunu hemen üniteye bildirmelisiniz.

S.5. Böbrek bulunduğu haberi ile transplantasyon ünitesine çağrılmanız mutlaka böbreğin size takılacağı anlamına mı gelir?
C.5. Hayır. Bir kadavrada elde edilen iki böbrek için yaklaşık 10 hasta üniteye çağrılmaktadır. Burada hemen yapılan fizik mualene ve acil laboratuar incelemeleri sonucunda ünite hekimlerinden oluşan bir kurul tarafından karar verilmekte ve durumu en uygun olan 2 hastaya böbrek takılmaktadır. Böbrek takılmayanlara ise bunun nedenleri açıklanır ve hastalar evlerine gönderilir.

S.6. Kadavra böbrek transplantasyon için haber verildiğinde neler yapılmalıdır?
C.6. Öncelikle bu saaten itibaren hiçbir şey yenilmemeli ve içilmemelidir. Bekleme listesindeki bir hastanın küçük bir çantada kişisel eşyaları (pijama terlik gibi) her an hazır olmalıdır. Özellikle şehir dışından gelecek hastaların telaşa kapılmamaları ve hazırlanmak için vakit kaybetmemeleri önemlidir. Çağrıldığınızda yanınıza eşyaları da alarak en hızlı ulaşam aracı ile uzak bir şehirde oturmaktaysanız mümkünse uçakla üniteye gelmelisiniz.

S.7. Kadavra böbreğin size takılmasına karar verildiğinde ne tür işlemler yapılacaktır?
C.7. Bu karardan sonra artık hastanede kalacaksınız. O gün diyalize girmediyseniz acil olarak hemodiyalize alınacak ve bitiminde transplantasyon öncesi ilaç uygulamalarından sonra böbrek nakli ameliyatına alınacaksınız.

ARTIK YENİ BÖBREĞİNİZ TAKILACAK VE
SİZİN İÇİN YENİ BİR YAŞAM DÖNEMİ BAŞLAYACAKTIR

---------- Post added 18.02.17 at 23:33 ----------

Böbrek Yetmezliği

Genel Bilgiler
Böbrek karnın arka bölgesinde bulunan 100-150 gram ağırlığında bir organdır. Normal kişilerde sağ ve solda olmak üzere iki adet böbrek bulunur. Toplumda yaklaşık 1000 kişinin bir tanesinde tek böbrek vardır. Tek böbrekli olmanın önemli bir sakıncası yoktur.

Böbreklerin işlevi
Böbreğin başlıca işlevleri vücut su tuz kalsiyum dengesinin sağlanması idrar aracılığı ile zararlı maddelerin ve ilaçların vücuttan atılması ve hormon şeker metabolizmasına olan katkılarıdır. Böbrek yetmezliğinde böbreğin bu işlevlerinde bozulma olur. Böbrek yetmezliği ani (akut) veya sinsi (kronik) seyirli olmak üzere iki şekilde gelişebilir.

Akut böbrek yetmezliğinin nedenleri
Çok sayıda neden vardır;
1. Ağır kanama kusma ishal yanık sonucu kan basıncında düşme
2. Gebelik: Kanamalar gebelik zehirlenmesi sağlıksız koşullarda yapılan düşükler
3. Kalp yetmezliği
4. Böbrek hastalıkları: Nefrit böbrek damarının tıkanması
5. İdrar yollarında tıkanıklık: Kanser prostat büyümesi taşa bağlı tıkanma
6. Ameliyatlardan özellikle büyük ameliyatlardan sonra
7. İlaçlar: İlaçlara bağlı akut böbrek yetmezliği sık karşılaşılan bir sorundur bu nedenle ilaçlar kesinlikle doktor denetiminde kullanılmalıdır.
8. Depreme bağlı kas zedelenmeleri

Kronik böbrek yetmezliğinin nedenleri
Türk Nefroloji Derneğinin verilerine göre;
1. Nefrit: Böbrek iltihabıdır.
2. Şeker hastalığı
3. Hipertansiyon
4. Taş tıkanma tümör gibi idrar yolu hastalıkları
5. Böbrek kistleri
6. Diğer nedenler
Belirti ve bulgular
Gece idrara kalkma halsizlik nefes darlığı çarpıntı idrar miktarında azalma hipertansiyon el ayaklar ve göz etrafında şişmedir. Böbrek yetmezliğinin erken dönemlerinde belirtiler çok silik olabilir tek belirti sık gece idrara kalkma olabilir. Gece idrara kalkma akşam çok sıvı (çay su karpuz...) alanlarda veya prostat hastalığı olanlarda da görülebilir. Gece idrara kalkan bir hastada başka bir neden yoksa bunun nedeni böbrek yetmezliği olabilir. Bu nedenle sık sık gece idrara kalkanların mutlaka böbrek yetmezliği yönünden araştırılmaları gereklidir. Bu amaçla kan ve idrar incelemeleri yapılmalıdır.

Tanı
Böbrek yetmezliğinin tanısı kanda üre veya kreatinin isimli maddelerin ölçülmesi ile mümkündür. İdrar incelemesi radyolojik yöntemler kanın biyokimyasal incelemesi ve diğer laboratuvar incelemeleri böbrek yetmezliğinin nedenini anlamaya yöneliktir.

Tedavi
Akut ve kronik böbrek yetmezliklerinde tedavi farklıdır. Böbrek yetmezliği tedavisi hastanın özelliğine ve böbrek yetmezliğine yol açan hastalığa göre değişir. Tedavi kesinlikle bir doktor denetiminde olmalıdır. Tedavide en önemli nokta eğer var ise kan basıncı düşüklüğü veya yüksekliğinin kontrol altına alınmasıdır. Beslenme sıvı ve tuz dengesinin sağlanması ve ilaçlar diğer tedavi yöntemleridir.
Akut böbrek yetmezliği olan hastaların böbrekleri iyi ve yeterli tedavi ile genellikle düzelir. Böbrek yetmezliği ilerler ve kalıcı hale gelirse başka tedavi yöntemleri gerekir:
1. Diyaliz
2. Böbrek nakli

Bu sayfa içeriği Doç. Dr. Tekin AKPOLAT tarafından hazırlanmıştır.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #38  
Alt 18.02.17, 23:04
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

BÖCEK SOKMALARI

Böcek sokmaları özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olmaktadır. Ülkemizde de en önemli böcek sokmaları yaban arısı eşek arısı ve bal arısı ile ortaya çıkmaktadır.

Böcek sokmalarından sonra yerel reaksiyon sistemik reaksiyon ve sistemik toksik reaksiyon oluşabilmektedir. Seyrek olarak böcek sokmasından 1 ya da 2 hafta sonra serum hastalığı ya da anafilaksi ortaya çıkabilir

Böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyon kişiden kişiye ve böcekten böceğe değişiklik gösterir. Isırıklar tek tek ya da bir böcek bir alanda birden çok ısırık yaptığı için gruplar halindedir. Bebekler genellikle reaksiyon göstermezler küçük çocuklar gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonu büyük çocuklar hem gecikmiş hem hızlı aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterirler. Olağan reaksiyon ağrı şişme ve sokulan bölgede etrafında oluşan renk değişikliğidir.

Bölgenin su ve sabunla yıkanması en basit ve etkili tedavidir buz uygulanması şişliği ve ağrıyı azaltabilir.

Geniş yerel reaksiyon; sokulan bölgenin çevresindeki geniş bir alanın da etkilenmesi durumudur (örneğin dizden sokulan bir kimsede tüm bacağın şişmesi). Bu durumda tedavi normal reaksiyondaki gibidir. Ancak yakınmaları azaltmak için ağızdan bazı ilaçlar vermek gerekebilir. Bu ilaçlara bir doktorun karar vermesi uygun olur.

Bal arısı soktuktan sonra deri içinde kalan iğneyi çıkartma çabaları daha çok venomun deri içine sokulması ile sonuçlanmaktadır.

Karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıkmaktadır. Bunu 8-24 saat sonra püstül oluşumu izler. Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara engel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı içi su dolu kabarcık sıkılmamalıdır. Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1 antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir.

Böcek sokması sonrası olan alerjik belirtiler nelerdir?

Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme kızartı ürtiker kaşıntı kolik şeklinde karın ağrısı kusma ishal göğüste sıkışma hissi nefes almada zorluk hırıltılı solunum at sesi (larinks ödemi bulgusu) dilde şişme olabilir. Bu bulgular ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.

Anafilaksi gelişen her böcek sokması acil tedavisi yapıldıktan sonra alerjiste gönderilmelidir.

Böcek sokmalarından nasıl kaçınabiliriz?

Otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli.

Pikniğe çocuk bahçesine giderken parlak renkli kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli.

Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp kaçması için saldırıya geçilmemeli (yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadırlar) bir yüzeye yapışmışsa nazikçe kaldırılmalıdır.

Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir.

Çöp tenekelerin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır.

Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır.

Pikniğe parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır.

Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.

Böcek sokmalarında anafilaksi geliştiğinde tedavi nasıl olmalıdır?

Böcek sokmasına bağlı anafilakside tedavi:

ABC (Airway= havayolu açıklığı Breathing= solunum Circulation=dolaşım) sağlanması
Bacakların yükseğe kaldırılması
Sokulan bölgenin üst kısmına turnike uygulanması
Oksijen desteği sağlanması
Ayrıca hastaya uygulanacak ilaçlara bir doktorun karar vermesi gerekir.
Hastalar anafilaksiye yönelik gerekli tedavileri yapıldıktan sonra en az 48 saat gözlem altında tutulmalıdır. Daha önce anafilaksi geçiren bir kişinin yanında her zaman hazır şırınga edilebilir adrenalin bulunmalıdır. Bu preparatlar ülkemizde yoktur. Daha önce anaflaksi geçirmiş hastalar için Türk Eczacılar Birliği ya da firmalar aracılığı ile bu preparatlar sağlanabilmektedir.

---------- Post added 18.02.17 at 23:34 ----------

Çekiç Parmak


Heryıl sezonun açılması ile beraber doktora müracaatı en sık artan hastalıklardan birisi olarak bilinir.Topun parmağın uç noktasına çarparak parmağın aşağıya ve avuç içine doğru bükülmesi sonrasında oluşan bu durum ‘mallet finger=çekiç parmak’ olarakta bilinir. Spor dışında parmak ucuna gelen diğer travmalarda aynı probleme neden olabilirler.

Parmaklar normal şartlarda avuç içine doğru sadece 35-40 derece bükülebilirler.Parmağa hızla çarpan top parmağın bu derecelerin üzerinde bükülmesine neden olarakbu hareketin yapılmasından sorumlu olan tendonun yırtılmasına sebep olur.Zaman zaman topun hızı o kadar yüksek olur ki bu darbe sonrasında tendonun kemiğe yapışma yerinden kemiğin ayrışmasına veya küçük kemik parçacıkların kopmasına dahi neden olabilir.Tendon koptuğu zaman parmak yukarıya doğru kaldırılamaz ve aşağıya doğru bükük şekilde kalır.

Bu yaralanma çok şiddetli ağrıya neden olur.Parmak ucutırnak yatağı şişerkızarır ve gerginleşebilir.Eğer böyle bir şey başınıza gelecek olursa hemen o anda oyunu bırakın.Hemen buz uygulamasına başlayınelinizi kalp seviyesinin üstüne alın.Acil olarak doktorunuza ulaşın.Doktorunuz sizden kemik dokuda bir problem olup olmadığını anlamak üzere röntgen çekilmesini isteyecektir.Bazen eklem yüzeylernin birbirine bu sert temasından dolayı kıkırdak problemleri oluşabilir.Bazense parmağın çıktığı durumlarla karşılaşılmıştır.

Bu durumda parmağınız 4-6 hafta arasında atele alınacaktır. Burada amaç tendonun doğru pozisyonda iyileşmesini sağlamaktır. Kişisel veya yırtıkla ilgili problemeler dolayısıyla zaman zaman bir tel ile en uç eklemin içten tesbiti gerekebilir. Tel ile tesbitlerde tendonun iyileşme olasılığı daha yüksek fakat iyileşme sonrası rehabilitasyon zordur. Bu tedavilere rağmen % 20 oranında geç cerrahi gerekebilir. Ancak tendon yaralanması ile beraber ciltte açık yara gibi bir ek problem varsa bu gibi durumlarda enfeksiyon riski mevcut olduğundan direkt cerrahi tedavi uygun olacaktır.

Bu durumla çocuklarda karşılaşıldığı zaman daha dikkatli olunmalıdır.Çok sert travmalarda büyüme kıkırdağı zedelenebileceği için dikkatli muayene ve tedavi şarttır.Bu sayede ileride deformite veya şekil bozukluğu oluşması engellenmiş olur.

---------- Post added 18.02.17 at 23:34 ----------

Çekingen kişilik

Aşağıdaki belirtilerden en az dördünün varlığı ile birlikte erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan yetersizlik duyguları sosyal acıdan kendini geri çekme ve başkalarınca olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlı olma fazla incinme ile seyreden bir kişilik bozukludur.

1-Başkaları tarafından kabul görmeme küçümsenme eleştirilme dışlanma endişeleriyle sosyal ilişki gerektiren islerden uzak durma
2-Sevilip sayıldığına kesin inanmadıkça başkalarıyla iletişim kurmakgörüşmek istemez

3-Hafife alınıp dalga geçileceği endişesi ile yakın ilişkilerde rahat davranamazbu ilişkilerde tutukluk yasayıp kendini ve sahip olduklarını ortaya koyamaz

4-Başkalarının da bulunduğu iletişim gereken ortamlarda düşünce içerikleri yoğun bir şekilde eleştirilme dışlanma düşünceleri ile kaplanmıştır

5-Hissettikleri yetersizlik duyguları nedeniyle daha önce karsılaşmadıkları kişilerle ayni ortamda bulunduklarında istedikleri gibi hareket edememelerine konuşma ve davranışlarında kısıtlılık hissetmelerine yol acar.

6-Kişiler kendilerini sosyal acıdan yeteneksiz renksiz etkisiz zayıf veya diğer kişilere göre daha değersiz bireyler olarak görürler.

7-Küçük düşüp mahcup olacakları seklindeki düşünce yapıları nedeniyle kendi baslarına bireysel girişimlerde bulunamaz ve yeni aktivitelere başlamak ya da başkalarına katılmak istemezler.

Bu kişiler yeni sorumluluk ve dolay isiyle eleştiri alma olasılığı odak noktası olmaüstlerle daha çok ilişki kurma ve inisiyatif kullanma durumları nedeniyle islerinde daha üst konumlara yükselme tekliflerini reddedebilirler. Başkaları hakkında başlangıçta "beni eleştirir beni aralarına almazlar" diye düşündüklerinden yeni ilişkilere girmekten kaçınırlar. Kendilerinden bahsetmekte iç dünyalarını açmaları konusunda yanlış anlaşılma ve reddedilme endişeleri nedeniyle zorluk yasarlar.

Utangaçürkek yalnız kendini gizlemeye çalışan sesi soluğu çıkmayan kendini frenleyen kişilerdir.Olağan şeylerden bile bir çok tehlikenin oluşabileceğini düşünüp hayatlarını alıştıkları ortam ve kişilerle geçirmeye çalışır "kozaları içinde yasamaya çalışırlar". Korkulu endişeli ve diken üzerinde gibi olan davranışları başkalarınca alay konusu olabilir. Başkalarına kıyasla toplumdan uzak yasamayı yeğlerler bu nedenle tanıyanları azdır ve iletişimleri de az olduğundan yeterli destek bulamazlar. Buna rağmen sevgisaygı yakınlık görmek ister mükemmel ilişki hayalleri ile yasarlar.

Beraber görülen bozukluklar:

-Sosyal fobi

-Depresif bozukluklar

-Diğer kişilik bozuklukları (borderline paranoid sizoid sizotipal k.b.)

Toplumda %0.5-1 oranında görülmektedir. Çocukluk yaslarında utangaç yabancılar arasına çıkamayan yeni durumlar karsısında endişe edip gerileyen oyunlara katılmakta isteksiz ya da pasif kalan çocuklardır. Yıllar geçip ilişki gereği arttıkça daha çok çekingenlikleri ortaya çıkar. .

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #39  
Alt 18.02.17, 23:05
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Çene Eklemi

Çok ilginizi çekmemiş ve farketmemiş olsanız da çene ekleminiz günde yüzlerce kez kullandığınız bir ekleminizdir. Her iki tarafta alt çene ile kafatasının kulağın hemen önünde birleştiği yerdedir. Her çiğneme hareketi yaptığınızda onu kullanıyorsunuz. Hatta her konuştuğunuzda ve yutkunduğunuzda (üç dakikada bir kere) onu hareket ettiriyorsunuz. Böylece en sık kullanılan eklemlerden birisidir.

Elinizi kulak kepçenizin önündeki üçgen şeklinde yapının üzerine koyarak bu eklemi bulabilirsiniz. Parmağınızı birazcık ön tarafa doğru kaydırıp bastırınız ve ağzınızı açıp kapatınız. Hareketini hissettiğiniz eklem çene ekleminizdir. Ayrıca serçe parmağınızı tırnağınız arka tarafa gelecek şekilde kulağınızın içerisine sokup ağzınızı açıp kapattığınızda da bu ekleminizi hissedebilirsiniz.

Bu işlem çene ekleminde bozukluk olanlarda önemli ölçüde rahatsızlık yaratır aynı şekilde hekimler de teşhis için aynı yöntemi kullanırlar.

Çene Eklemi Nasıl Çalışır?

Bir şeyi kuvvetlice ısırdığınızda sadece dişlerinize değil aynı zamanda çene ekleminize de kuvvet uygularsınız. Fizik terimleri ile çene "kaldıraç" ve çene eklemi "dayanma noktası"na benzer. Gerçekte çene ekleminde birim alana uygulanan basınç çeneye uygulanan birim basınçtan çok daha fazladır. Bu tür kuvvet ve basınçların üzerinden gelebilmesi için çene eklemi kayar şekilde hareket eden bir eklem tipidir.

Bundan dolayı çene eklemine uygulanan basınç daha geniş bir alan üzerine yayılır böylece eklemdeki hasar ve yırtıklar daha çabuk iyileşebilir.

Eklemler hareketin hassas olmasını sağlamak amacıyla lastiksi ve kaygan bir yapı olan kıkırdak ile döşelidir.

Çene Eklemi Nasıl Bozulur?

Alışkanlık olarak çenenizi sıkıyor gıcırdatıyor ve kaydırıyorsanız eklem içerisindeki kıkırdağı zedelersiniz. Birçok insan uyurken dişlerini gıcırdatır ve oda arkadaşları bunu söyleyene kadar farkında olmayabilir. Aynı şekilde günün uzun bir zamanını sakız çiğneyerek geçiriyorsanız çene ekleminize yemekler arasında kendine gelme fırsatını tanımıyorsunuz demektir. Yemeğinizi hep aynı çene tarafında çiğniyorsanız bu taraf eklem üzerinde normalden fazla basınç yaratarak ekleminizi yıpratıyorsunuz demektir. Bu en sık bir tarafta diş probleminiz varsa veya bir diş tedavisi görüyorsanız gerçekleşir.

Birbiri ile tam oturmayan dişler suçludur. Buna "uygunsuz ısırık" denir. Çenenin bir tarafındaki dişlerin diğer taraftan daha önce kapandığında çene ekleminizde basınç farkından dolayı nasıl fazla bir yıpranma olduğunu tahmin edersiniz.

Yukarıda anlatılan bozuklukların her birinde eklemde belli bir noktada hasar oluşur. Bu hasar sinir ucuna kadar ulaşırsa ağrı duyulur. Travmatik tip bir eklem bozukluğudur bu. Bu bozukluk "ağrılı" veya "yanlış görev" yapan eklem anlamındadır.

Çene Eklem Rahatsızlığını Nasıl Hissedersiniz?

Her yutkunuşta esnemede çiğnemede konuşmada ortaya çıkan batıcı ve şiddetli bir ağrı olabileceği gibi sürekli ve donuk bir ağrı da olabilir. Ağrı eklemin yer aldığı hemen çene önündeki bölgede olabileceği gibi birçok yere de yansıyabilir. Ağrı ekleme yapışan kaslarda spazm oluşturarak yüze başa kulağa ve çeneye yansıyabilir. Bazı kişiler migren sinüs ve boyun ağrılarının sebebini çene eklemine bağlarlar fakat günümüz bilgisi içinde bu durumu açıklamak kolay değildir.

Ağrının en sık odaklandığı yer kulaktır. Birçok kimse kulak doktoruna "kulağında ağrı olduğu" ve "iltihap kaptığı" endişesi ile başvurur. Kulak ağrısı ile birlikte işitme kaybı ve kulak zarında bir bozukluk yoksa kulak hekimi ağrının kaynağı olarak "çene eklemi"nden kuşkulanır.

Ağrının yanında eklemin yolaçtığı bazı şikayetler de vardır. Ağız iyice açıldığında bazı kimselerde "çıt" diye bir kayma veya açılma sesi duyulur. Ağız açık şekilde kilitli kalabilir veya ileri dönemlerinde ağızın açılmasını iyice kısıtlanabilir. Birçok kimse kulaklarında çınlama hisseder bu çenenizi çok sıktığınızda hissettiğiniz çınlama gibidir.

Çene Eklemi Bozukluğu İçin Ne Yapılabilir?

Şayet hafif bir eklem bozukluğunuz varsa ve erken teşhis edilmişse şu önerilerden fayda görürsünüz:

1-Çenenizin sağ ve sol tarafını çiğnemede eşit kullanınız.

2-Bilinçli olarak yapıyorsanız dişinizi gıcırdatmayı ve sıkmayı bırakınız.

3-Sakız çiğnemeyiniz.

4-Sert zor çiğnenen yiyeceklerden kaçınınız.

5-Günde en az iki kere yarım saat çene ekleminiz üzerine sıcak uygulayınız.

6-Hekiminizin önerdiği bir ödem çüzücü veya mideniz rahatsız değilse aspirin kullanınız.

İlk dört madde çene ekleminiz üzerindeki yırtık ve zedelenmeyi azaltmak içindir. Beş ve altıncı maddeler iyileşme işlemini hızlandırmak içindir. Aspirin ve diğer ödem çözücü ilaçlar şişliğin azalmasında çok etkindirler zaten bu yüzden romatizmalı kimseler tarafından çok kullanılırlar. Çene eklemi üzerinde de çok etkindirler.

Dişlerinizin ve ısırmanızdaki uygunluğunuzun kontrolü yardımcı olabilir.

Çok şiddetli ağrının varlığında bir çene cerrahı veya diş hekiminin konsültasyonuna ihtiyaç duyulabilir. Diş hekiminiz size uygun bir ağız açıcı ve kas spazmını önleyici protez yapabilir.

Tükürük Bezleri

Ne Normal Ne Anormaldir?

Tükürük Bezleri Nerelerde Bulunur?

Bezler ağız ve boğaz çevresinde yerleşmişlerdir. Başlıca tükürük bezleri parotis (kulak önünde) submandibüler (çene altında) ve sublingual (dil altında) bezlerdir.

Hepsi de ağız içerisine tükürük salgılarlar. Parotis bezi üst azı dişlerin yanından submandibüler bez dilin altında ön taraftan ve sublingual bez ağız tabanında birçok ufak noktadan tükürük salgılar.

Bu bezlerle birlikte dudaklar yanakların iç kısmı ve ağız ile boğazın bütün yüzeylerinde yüzlerce ufak tükürük bezi bulunur. Tükürük bezleri ağızınızı ıslak tutan sindirimi başlatan ve dişleri çürükten koruyan tükürüğü salgılarlar.

Anormal Bezlere Ne Yol Açar?

Klinik olarak rahatsızlık oluşturan tükürük bezi anormallikleri şu şekilde gruplandırılabilir:

1-Tıkanıklık

Tıkanıklık çoğunlukla taş oluşmasına bağlı olarak parotis ve submandibüler bezlerde görülür. Şikayetler tipik olarak yemek yerken görülür. Yemek yerken tükürük oluşması hızlanır fakat tıkanıklıktan dolayı akamaz ve bazen iltihabın da eşlik ettiği şiddetli ağrı ve şişliğe yol açar.

2-Şişlik Ödem

Şayet taşlar tam olarak tıkanıklık meydana getirmemişlerse yemek yerken bezler şişer ve bir süre sonra yavaş yavaş inerler ta ki bir sonraki yemeğe kadar. Biriken tükürük içerisinde mikroplar daha kolay ürerler ve daha şiddetli ağrı ve şişlik oluştururlar. Şayet yeterli sürede tedavi edilmezlerse apse oluşturabilirler.

Bazı kişilerde tükürük bezlerinin ana kanalları anormal olabilir. Bu kanallar darlıklar yaratarak tükürük akımını azaltarak iltihap ve tıkanıklık şikayetlerinin oluşmasına yol açabilirler.

3-İltihap

En sık görülen tükürük bezi iltihabı parotis bezini etkileyen "kabakulak"tır. En sık çocuklarda görülmesine rağmen yetişkinlerde de görülebilir. Mamafih bir yetişkinde parotis bezi bölgesinde bir şişlik olursa bunun tıkanıklıktan veya tümörden olma şansı daha fazladır.

Kanal darlığından ve tükürük akımının azalmasından kaynaklanan iltihaptan daha önce bahsedilmişti.

Komşu lenf bezlerinin iltihabından dolayı tükürük bezlerinde de ikincil iltihap olabilir. Bu lenf bezleri boğazın üst kısmında boğaz ağrısı sonrası görülen hassas lenf bezleridir. Bu lenf bezlerinin bir kısmı gerçekte parotis bezinin üzerinde içerisinde ve altında veya submandibüler bezin yanında bulunurlar. Lenf bezleri iltihaplandığı zaman kızarıklık ve ağrılı şişlik oluştururlar. Lenf bezleri tümör ve ödem dolayısı ile de büyürler.

4-Tümörler

Tükürük bezlerinin birincil tümörleri başlangıçta çoğunlukla ağrısız şişme ile kendilerini gösterirler. Tümörler nadiren birden fazla bezde bulunurlar ve kulak önü ağız içi damak ağız tabanı yanaklar ve dudaklar üzerinde bulunabilirler. Bu şişlikler kulak burun boğaz ve baş-boyun cerrahları tarafından değerlendirilmelidirler.

Büyük tükürük bezlerinin habis tümörleri hızlı büyürler ağrılı olurlar ve o taraf yüz hareketlerini engelleyebilirler. Bu şikayetler hemen araştırılmalıdırlar.

Tükürük bezleri bazı özel hastalıklarda da şişerler. Hastalarda genellikle göz ve ağız kuruluğu görülür. Buna eklem romatizması eşlik edebilir. Şeker hastalığı özellikle parotis bezinde şişliğe yol açabilir. Genellikle iki taraflı parotis bezi şişliği alkoliklerde de görülür.

Doktorunuz Nasıl Teşhis Koyar?

Tükürük bezleri hastalıklarının teşhisi dikkatli bir hikaye fizik muayene ve laboratuar testleri ile konur. Büyük tükürük bezlerinde bir taş tıkanıklığından şüphe edilirse bezin açıldığı ağız uyuşturularak kanalı genişletilip taşın çıkıp çıkmadığına bakmak gerekebilir. Bu tür bir işlemden önce röntgen filmi ile kireçlenmiş taşın nerede olduğu tespit edilebilir.

Şayet tükürük bezinde bir kitle tespit edilmişse bilgisayarlı tomografi ile buranın röntgeninin çekilmesi yararlı olur. Bu tomografi ile kitlenin gerçekten tükürük bezinden mi yoksa komşu bir lenf bezinden mi kaynaklandığı bulunur.

Birçok vak'ada muayene odasında yapılabilen ince iğne aspirasyon biyopsisi yardımcı olur. Bu testin doğruluğu % 80 ile 90 arasındadır. Kitleden cilt kesisi ile bir parça alarak incelenmesi muayene odasında tavsiye edilmez. Parotis bezi ile birlikte seyreden yüz sinirinin hasar görme ihtimalindan dolayı açık biyopsi operasyon odasında yapılmalıdır.

Tükürük Bezi Hastalıklarının Tedavisi

Başlıca iki bölüme ayrılır: İlaçla ve operasyonla. Tedavi şeklinin seçimi problemin ne olduğuna bağlıdır. Şayet problem bütün vücut ile ilgili bir hastalıktan kaynaklanıyorsa bunu tedavi etmek lazımdır. Bu diğer branştaki hekimlerle konsültasyonu gerektirebilir. Şayet hastalık tıkanıklık ve iltihap ile ilgili ise antibiyotikler kullanılır. Bazen kanallara müdahale gerekir.

Şayet tükürük bezinin içerisinde bir kitle oluşmuşsa bunun çıkartılması gerekebilir. Parotis bezi içerisindeki kitlelerin çoğu selimdir. Operasyon gerekince bu bezin içerisinden geçen yüz sinirine çok dikkat edilmesi gerekir. Parotis bezi içerisinde habis tümör varsa yüz sinirinin büyük kısmına zarar verilmeden kitle çıkartılabilir. Operasyon sonrası sıklıkla radyasyon ctedavisi önerilir. Bu tedavi operasyondan tipik olarak dört ile altı hafta sonra başlanır bu sürede dokuların iyileşmesi beklenir.

Ağız ve boğazdaki küçük tükürük bezleri için de aynı prensipler geçerlidir. Selim hastalıklar en iyi tek olarak başına operasyon ile tedavi edilirler habis tümörler ise hem operasyon hem de radyasyon tedavisine ihtiyaç gösterirler. Şayet kitle tükürük bezinin konşuluğundaki bir lenf bezi kanseri ise o zaman tedavi şekli elbetti ki değişir. Bu tür bir tedavi yöntemi yine en etkin olarak kulak burun boğaz ve baş-boyun cerrahı tarafından yönetilebilir.

Özet olarak tükürük bezi hastalıklarının birçok sebebi vardır. Bu hastalıklar hem ilaçla hem de cerrahi olarak tedavi edilirler. Bu tür tedaviler bu alanda deneyimli kulak burun boğaz ve baş-boyun cerrahı tarafından gerçekleştirilir.

Antihistaminikler Dekonjestanlar ve

Soğuk Algınlığı İlaçları

Burun tıkanıklığı dolgunluğu sinüs problemleri ve soğuk algınlığı için kullanılan ilaçlar en sık kullanılan ilaçlardandır. Akıllıca kullanıldıkları zaman birçok kimseyi hayatları boyunca en az bir kere rahatsız eden ve birçok kimseye de sürekli sıkıntı veren şikayetlerin önüne geçebilirler.

Bu gruptaki ilaçlar alerjinin üst solunum yolu enfeksiyonlarının (soğuk algınlığı sinüzit gibi) ve vazomotor rinitin (ruhsal gerginlik tiroid hastalığı hamilelik ve diğer bazı sebeplerle ortaya çıkan burun tıkanıklığı gibi) şikayetlerinin düzeltilmesinde kullanılırlar. Alerjiyi enfeksiyonu tedavi etmezler sadece hastaya rahatsızlık veren durumları ortadan kaldırarak kişilere konfor sağlarlar.

Antihistaminikler

"Histamin" kişinin alerjik olduğu madde ile karşılaştığında veya iltihap durumlarında ortaya çıkan önemli bir kimyasal ajandır. Antihistaminikler histaminin etkisini önlerler ve böylece alerjinin oluşturduğu şikayetlere iyi gelirler. En iyi sonuç için bu ilaçlar alerji şikayetleri ortaya çıkmadan alınmalıdırlar.

Antihistaminiklerin ortaya çıkardığı en sıkıcı yan etki "uyku hâli" vermeleridir. Bu durum gece yatmadan önce alındığında iyi olabilse de gündüz sıkıntı yaratabilir. Hatta bazen zararlı olabilir. Araba veya tehlikeli olabilecek makina kullananlara bu ilaçlar önerilmez. İlk dozlar en fazla uyku verirler sonraki dozlarda biraz bağışıklık gelişir.

Günümüzde yeni çıkan antihistaminik türleri ile kısmen de olsa bu şikayetlerin önüne geçilebilmektedir.

Dekonjestanlar

Burun ve hava pasajlarında bulunan dokudaki kan damarlarının şişmesi ile burun sinüs ve göğüste oluşan tıkanıklığa "konjesyon" denir. Buradaki dokularda çok geniş kan kapasitesine sahip olan damarlar vardır. Daha önce bahsedildiği gibi "histamin" buradaki damarları uyararak genişlemelerine sebep olur.

Dekonjestanlar ise kan damarlarının büzülmesine yol açarak hava pasajlarını yeniden açarlar.

Dekonjestan ilaçların yan etkisi kişide "sinirlilik hâli" yaratmalarıdır. Uykuya dalmada zorluk yapabilirler kan basıncı ile nabız sayısını yükseltebilirler. Yüksek tansiyonu kalp ritm (nabız) bozukluğu ve kalp rahatsızlığı olan kişilerde dekonjestanlar kullanılmamalıdırlar. Göz tansiyonu olan kişilerde de kullanılmamalıdırlar. Dekonjestan alan bazı hastalarda idrar yapmada zorluk olabilir. Hatta zayıflamak için kullanılan ilaçların içerisinde dekonjestan maddeler de bulunabilir. Etkileri üst üste eklenmesin diye diyet ilacı kullananlarda dekonjestanlar veya dekonjestan kullananlarda diyet ilaçları beraber kullanılmamalıdırlar.

Birlikte Kullanma

Teorik olarak etkileri iyi dengelenirse antihistaminiklerin verdiği uyku hâli dekonjestanların verdiği uykusuzluk ile giderilebilir. Bundan dolayı birlikte üretildikleri ilaçlar piyasada bulunmaktadır.

Bir hasta bir ilaçtan aylar veya yıllar boyunca fayda görebilir fakat artık etkisi azalmışsa diğer bir ilaca geçerek onun etkisinden faydalanabilir.

Herkesin bu tür ilaçlara verdiği cevap farklı olabileceği için kişi kendine iyi gelen dozu ayarlayabilir. Meselâ antihistaminiği akşam dekonjestanı sabah alabilir. Veya her ikisini de alır fakat akşamları antihistaminiğin dozunu artırabilir gündüz tersini yapabilir.

İLAÇ İYİ GELDİĞİ
ŞİKAYETLER YAN ETKİLERİ

--------------------------------------------------------------------------------

Antihistaminikler Hapşırma
Burun akıntısı
Burun tıkanıklığı
Göz kaşıntısı
Konjesyon Sersemlik
Ağız ve boğaz kuruluğu

---------- Post added 18.02.17 at 23:36 ----------

Dekonjestanlar Burun tıkanıklığı
Konjesyon Uyarı
Uykusuzluk
Nabız artışı

--------------------------------------------------------------------------------

Birlikte Hepsi Az veya çok hepsi

Soğuk Algınlığı İlaçları

Dekonjestanlar ve antihistaminikler "soğuk algınlığı" ilaçlarının vazgeçilmez içeriğidirler fakat kurutucu ajanlar aspirin (aspirin türevleri) ve öksürük baskılayıcı maddeler de ilaçlara eklenmiş olabilir. Kişi kendi şikayetlerine en uygun gelebilecek içeriği olan ilacı seçmelidir. Şayet ilacın üzerinde kmyasal maddeler ve neye iyi geldikleri tam olarak açıklanmamışsa kişi bunları açıklamasını eczacıdan istemelidir.

Burun Spreyleri

Burun spreyleri genel olarak iki gruba ayrılmaktadırlar. "Alerji vazomotor rinit veya polip" için son zamanlarda piyasada bulunan ve hekim kontrolü altında uzun süre rahatlıkla kullanılabilen burun spreyleri vardır. Bizim burada bahsedeceklerimiz eskiden beri

bilinip kullanılan dekonjestan (burun açıcı) burun spreyleridir. Burundaki kan damarlarını büzerek ani rahatlama sağlarlar. Fakat ağızdan alınan dekonjestanların aksine burun damarları üzerinde direkt etki yaptıkları için çok kuvvetlidirler ve birkaç saat sonra burun damarları refleks olarak tekrar genişlerler. Buna "rebound etki" denir. Kişi spreyi tekrar kullanma ihtiyacı hisseder ve bu kısır döngü devam eder gider.

Yetişkinlerde bu etkinin ortaya çıkması yaklaşık bir hafta alsa da bebeklerde iki gün içerisinde gelişebilir. Bebeklerde 12 ilâ 24 saat bu damla kesildiğinde genellikle normale dönüş olur fakat yetişkinler hemen toparlamayabilirler ve ağızdan alınan dekonjestanlar veya kortizonlu burun spreyleri ile takviye edilmeleri gerekebilir. Hatta yıllar boyu bu spreyleri kullanan yetişkinlerde tedavi için burun içerisinden bir operasyon da yapılabilir. Bundan dolayı spreylerde şuna dikkat edilmesi lazımdır: "Bu ilacı üç günden uzun kullanmayınız."

Dekonjestan özellikli burun spreyleri acil ve kısa süreli durumlarda tercih edilmelidirler.

(Daha önce de belirtildiği gibi bahsedilen bu durumlar "alerji vazomotor rinit polip" gibi durumlarda kullanılan burun spreyleri için geçerli değildirler.)

Araç Tutması

Araç Tutması Nedir? Bazı kimseler uçakta arabada dönme dolaplarda bulantı hisseder hatta kusarlar. Birçok kişi botta gemide aynı rahatsızlığı yaşar.

Araç tutması çoğunlukla sadece can sıkıcı bir durum olarak ortaya çıkar ve altında önemli bir hastalık yoktur; bazı yolcular ise kendilerini bu durumlarda hiçbir şey yapamayacak kadar kötü hissedebilir hatta bu hisleri yolculuktan birkaç gün sonraya kadar sürebilir.

Ne Yapabilirsiniz?

1-Seyahat ettiğiniz araçta vücudunuzun ve iç kulağınızın hissettiği yönü görmeye çalışınız. Arabada önde oturunuz ve ileriye yola bakınız; gemide güverteye çıkarak ufka bakınız; uçakta pencere kenarına oturarak dışarıya bakınız. Uçakta hareketin nispeten en az olduğu kanat üzerinde oturunuz.

2-Araç tutmanız varsa seyahat ederken okumayınız ve gidiş yönünün tersi yönde oturmayınız.

3-Araç tutması olan yolcuya bakmayınız ve onunla konuşmayınız.

4-Seyahatten hemen önce veya seyahat esnasında size dokunan sert kokulu baharatlı ve yağlı yiyeceklerden sakınınız. Halk arasında itibar gören "soda gazoz buzlu kola" gibi içeceklerin faydalı olduğu henüz tıp bilimince ispatlanmamıştır.

5-Hekiminizin size tavsiye ettiği araç tutması için olan ilaçlardan yolculuğa başlamadan önce alınız.

Unutmayınız: Araç tutması vak'alarının çoğu hafif ve tedaviye cevap veren türdendir. Fakat ağır ve gitgide kötüleşen vak'aların bu konuda uzman kulak burun boğaz denge ve sinir sistemi ile ilgilenen hekimlerden yardım alması gerekir.

ANESTEZİ

Anestezi (Narkoz) hastaların ağrı duymadan ameliyat olmasını sağlayan bir bilim dalıdır. Anesteziden korkmayınız. Anestezi bayılmak değil kontrollü olarak bir anestezi uzmanı tarafından uyutulmak ve ameliyat bittikten sonra yine kontrollü olarak uyandırılmak demektir. Ameliyatınız süresince anestezi uzmanınız yanınızda olacak solunum ve kalp başta olmak üzere tüm hayati fonksiyonlarınızı takip edecek ve ameliyat bitiminde uyandırıp yatağınıza gönderecektir.

Ameliyat için gerekli testler hastanın ve ameliyatın durumuna göre operatör doktor veya anestezi uzmanınız tarafından istenecektir. Ameliyat olacak kişi ameliyattan 6 saat öncesinden hiç bir şey yememiş ve içmemiş olmalıdır (aynı oruç gibi). 5 gün öncesinden sigara içiminin kesilmesinin ameliyat sonrası şikayetleri azaltacağını unutmayınız.

Anestezi az veya çok; ağır veya hafif değil her zaman hastaya göre ayarlanır. Hastalar genellikle ameliyathanede ellerine takılacak küçük bir iğneden verilecek ilaçlarla uyutulur (Narkoz maske kara balon v.s. gibi şeylerle değil).

Anesteziden çıkan hastalar ameliyattan sonra ilk saatlerde verilen ağrı kesicilerin etkisi ile uykuya eğilimli ancak sorularınıza cevap verecek şikayetlerini söyleyebilecek halde olurlar endişelenmeyiniz.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #40  
Alt 18.02.17, 23:06
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

charcot marie tooth hastalığı

CHARCOT-MARIE-TOOTH hastalığı üç doktor tarafından tanımlandıktan sonra 1886 yılında bu ismi almıştır. Profesör Jean-Martin Charcot (1825-1893) Pariste önceleri barut fabrikası iken sonradan Salpetriere Hastanesi adını alan ve halen ayakta duran hastanede birlikte çalıştıkları öğrencisi Pierre Marie (1853-1940) ve Londra’da Dr.Howard Tooth (1926-1956)

CMT aynı zamanda peroneal muskuler atrofi olarak ta anılır (PMA) çünkü ilk olarak ayağı yukarı doğru kaldırmayı sağlayan ve baldırın ön kısmından aşağı inen peroneal kas etkilenir. Zayıflamış peroneal kas dağınık yürümeye düşük ayak ise takılıp düşmeye neden olduğundan parmak uçları kurtuluncaya kadar hasta bacağını kaldırma gereğini hissederyere koyduğunda ise ayak bir tarafa eğilir.

CMT nin üçüncü ve en son adı HMSN yani (herediter motor and sensoriel neuropathy) kalıtsal motor ve duyu siniri bozulmasıdır. Bu isim sendromu daha eksiksiz tanımlamaktadır çünkü CMT kalıtsaldır hem hareket ve hem de duyu sinirlerini etkileyebilir. Çoraplarının üzerinden bacak veya ayaklarıyla hissedemeyenayak bilek ve parmaklarını oynatamayan ve hatta dizden alt tarafını hiç hareket ettiremediği gibi hiçbir şey hissetmeyen hastalar vardır. En çok görülen de hareket kaybıdır.

CMT sinir üzerindeki myelin veya miyelin izolasyon kılıfının bozulmadan sağlam durumda kalamaması ve buna bağlı olarak beyinden alınan mesajların sinirler vasıtasıyla kaslara düzenli iletilememesi nedeniyle primer bir sinir hastalığıdır. Bu da doğuştan normal yapıda kasları olan CMT hastalarını muskuler distrofisi olanlardan ayırteder. Kas atrofisi CMT’nin sinirleri etkilemesinden ve beyinden gelen hareket mesajlarının düzenli iletilmemesinden kaynaklanır. Bu nedenle kullanılıyor olsa da kaslar atrofiye olabilir.

Muskuler distrofisi olanların ise doğuştan kaslarıyla ilgili sorunları vardır. Pek tanınmamasına rağmen CMT nadir bir hastalık değildir. Aile içinde nesilden nesile taşındığı halde bile bazı insanlar nasıl hasta oldukları hakkında fikir sahibi olamamışlardır. Doğru teşhis konan bir üye ailedeki herkes için bir ışık teşkil etmektedir. CMT Tip 1A bu hastalık genini taşıyan ebeveynden kalıtımla geçer. Bu dominant geçiş formudur. Ayrıca x kromozomuna bağlı olarak otozomal resesif geçiş te meydana gelmektedir.CMT kalıtım yoluyla 3 şekilde geçmektedir fakat olayların çoğunda otozomal dominant örnekler vardır bu da ebeveynden çocuğa doğrudan geçişi ifade eder. Bu kalıtım formunda her hamilelikteçocuğun CMT hastası olma şansı %50 dir.

CMT kalıtım yoluyla soydan soya geçtiği gibi önceki nesillerde bu hastalığı taşıyan kimse olmadığı halde spontan mutasyon yoluyla genetik yapıda meydana gelen bir defektle hastalık ortaya çıkmakta ve o andan itibaren sonraki nesil bireyleri için bir risk faktörü oluşturmaktadır. En çok görülen CMT tipi 17. kromozomdaki periferal myelin protein genindeki dublikasyonun yol açtığı tiptir.

---------- Post added 18.02.17 at 23:36 ----------

çiçek hastalığı smallpox

Çiçek hastalığı uygulanan aşılama programları sayesinde 1977 yılında tüm dünyadan kaldırılmıştır. Çiçek hastalığı Variola virüsü tarafından meydana getirilmektedir.

Hastalığın kuluçka süresi virüs alındıktan sonra ortalama olarak 12 gündür ancak bu süre 7-17 gün arasında değişebilir.

Hastalığın başlangıcında görülen şikayetler ve bulgular yüksek ateş halsizlik baş ve sırt ağrısıdır. Hastalarda tipik olarak kırmızı döküntüler görülür: Döküntüler en çok yüz kollar ve bacaklarda ortaya çıkar. Döküntüler düz (kabarık olmayan) ve kırmızı lekeler şeklinde başlar ve genelde tüm hepsi aynı zamanda başlar. İkinci haftada bu düz-kırmızı lekelerin içi püy (cerahat) ile dolmaya ve kabuk bağlamaya başlar. Üç dört haftanın sonunda da döküntüler kabuk bağlar ayrılır ve düşmeye başlar. Hastaların çoğunda tamamen iyileşme görülmesine rağmen %30 kadar hastalık ölümle sonuçlanabilir.

Hastalığın kişiden kişiye geçişi hastalıklı kişiden çıkan virüs içeren tükrük parçacıkları ile olur. Çiçek hastalığı olan kişilerde bulaştırıcılık hastalığın ilk haftasında en yüksek düzeydedir: çünkü bu ilk hafta içerisinde tükrükte çok miktarda virüs bulunmaktadır. Ancak bulaşıcılık döküntüler tamamen dökülüp ortadan kalkana kadar da devam edebilir.

Çiçek hatalığına karşı uygulanan rutin aşılama programları 1972 yılında sona erdi. 1972 yılından önce veya 1972 yılında çiçek aşısı yapılmış olan kişilerin şu an bu hastalığa karşı dayanıklılıkları (bağışık olup olmadıkları) tam olarak bilinmemektedir yani belirsizdir. Dolayısı ile şu an herkesin çiçek hastalığına karşı duyarlı olduğu kabul edilmektedir.

Çiçek hastalığına karşı toplumun aşılanması şu an için önerilmediğinden çiçek aşısı üretimi yapılmamaktadır.

Çiçek virüsüne maruz kalan kişilerde; eğer aşılama 4 (dört) gün içerisinde yapılırsa hastalığın şiddeti azalabilir veya hastalık hiç görülmeyebilir. Çiçek aşısı vaccinia adı verilen ve variola dan farklı canlı virüs içeren bir aşıdır. AŞI VARİOLA (ÇİÇEK) VİRÜSÜ İÇERMEMEKTEDİR.

Çiçek hastalığının tedavisi bulunmamaktadır ancak şu an için aşı üretimi faaliyetleri ve tedavi edici ajanların geliştirilmesine yönelik çalışmalar bulunmaktadır.

Çiçek hastalığına yakalanan kişilere destekleyici tedaviler önerilmelidir (serum takılması ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaç verilmesi gibi). Çiçek hastalığının üzerine bakteriyel bir enfeksiyon gelişmememesi için antibiyotik kullanılabilir.

---------- Post added 18.02.17 at 23:36 ----------

CONN SENDROMU: ALDESTERON FAZLALIĞI


TEMEL BİLGİLER

TANIMLAMA
Böbreküstü bezinde(Sürrenal) üretilen bir hormon olan Aldosteron salgısının artması Böbreklerde üretilen renin adı verilen maddenin düşüklüğü Potasyum düşüklüğü sistemik tansiyon yükselmesi ile karakterize olan nadir bir hastalıktır.

NEDENLERİ
• En sık görülen (% 60) neden tek taraflı böbrek üstü bezin tümörleri olupTek taraflı böbrek üstü bezinin çıkarılması ile tedavi sağlanır.
• Sebebi bilinmeyen aldesteron fazlalığı (IHA).% 35 oranında görülür. Bu hastalar Cerrahi tedaviden fayda görmezler .Bazen hayat boyu devam eden ilaçla tedavi yapılması gerekebilir.

Yaş:
Genellikle 30 ve 60 yaş arasında görülür.

Cinsiyet:
kadınlarda erkeklere göre % 40 daha fazladır

BELİRTİ VE BULGULAR
• Hastaların çoğunda herhangi bir şikayet olmaz.
• Potasyum düşüklüğüne bağlı kas güçsüzlüğü kramplarbaş dönmesigörme bozukluklarıbaş ağrısıbazen bulantı ve kusmaçarpıntı çok su içme çok idrara gitme olur.
• Ayaklarda şişme ( Ödem)
• Tansiyon yükselmesi
• Kan şeker seviyelerinde yükselme
• Ultrasonda böbrekde görülen basit kistler Conn hastalarında daha fazla görülür.


GÖRÜNTÜLEME
•Böbreküstü bezinin bilgisayarlı Tomografisi ve MR 5 mm'lik kesitlerle taranarak tömörün varlığı gösterilmeye çalışılır.

TEDAVİ

GENEL ÖNLEMLER
• Tek taralı böbreküstü bezinin selim tümörüne bağlı tablolarda tedavi kesinlikle cerrahidir.
• Düşük sodyum diyeti verilir(Tuz kısıtlaması)
• Hasta İdeal vücut ağırlığına indirilir.
• Sigara yasaklanır.
• Potasyum kısıtlanır.
• Tansiyon düşürücü ajanlar kullanılır.

KAYNAKLAR
• Young W.F. Jr Hogan M.J: Renin-independent hypermineraiocoicoidism Trends endorcrinol Metab. 5:97; 1994
• VVeinberger M.H.et al.: Primary aldosteronism in diagnosis localization and treatment Ann intem Med. 90:3861979

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
dahiliye


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:39.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147