kanser çeşitleri... - Sayfa 2 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Sağlık & Şifa > Sağlık

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #11  
Alt 13.02.17, 21:14
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,492
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

KALINBARSAK KANSERİNİN TANISI NASIL KONMAKTADIR ?
Hastanın yakınmalarını dinleyen hekim, kalınbarsak veya rektum kanserinden şüphelenirse; hastanın geçmişini sorgular ve muayene eder. Sonrasında tanı için, bazı tetkikler istenir.
Hastanın hikayesi ve fizik muayenesi: Hastanın hikayesi ; hastanın yakınmalarının ve risk faktörlerinin sistemli bir şekilde doktor tarafından sorgulanmasıdır. Fizik muayenede ise; rektal tuşe (makatın, parmakla muayenesi) dahil, karnın detaylı muayenesi (organ büyümesi veya kitle vs.. açısından) ve vücudun diğer önemli kısımlarının muayenesini kapsar.
Kolonoskopi: Daha önceden hakkında bilgi verdiğimiz kolonoskopi, erken tanıda yardımcı olurken, kesin tanıya da yardımcı olur. Kolonoskopik inceleme esnasında görülen kitlelerden veya şüpheli alanlardan alınan biyopsinin, mikroskop altında incelenmesi ile kesin tanı konabilmektedir. Küçük polipler, bu işlem esnasında tamamen alınıp incelenebilmektedir. Eğer kitle büyükse, sadece parça alınarak tanıya gidilebilir. Bu işlem esnasında alınan biyopsiler, yaklaşık olarak 3 mm çapındadır.
Çift kontrastlı baryumlu kalınbarsak grafisi: Bu radyolojik tetkikten daha önce ayrıntılı olarak bahsedilmiştir. Bu film ile, kitle olup olmadığı, nerede yerleştiği ve özellikleri görülebilmektedir. Fakat, kesin tanı için diğer tetkiklere ihtiyaç vardır.
Ultrason: Transdüser isimli özel bir cihaz tarafından üretilen ses dalgalarının, yakında bulunan organlardan yansıması ile elde edilen görüntünün değerlendirilmesine dayalı radyolojik tetkiktir. Ses dalgalarının yansıması, transdüser isimli cihaz tarafından alınır ve bilgisayar tarafından organ veya dokunun görünümü değerlendirilerek monitöre yansıtılır. Normal ve kanserli bölgenin, ses dalgalarını yansıtma özelliği farklıdır. Ultrasondan ayrıca, hastalığın sınırlı veya yayılmış olup olmadığını anlamada yararlanılır. Kalınbarsak ve rektum kanserlerinin tanısında iki türlü ultrason kullanılmaktadır. Endorektal ultrason denen yöntemde, bu işlem için özel bir transdüser doğrudan rektuma sokulur. Bu tetkikle, rektum kanserinin barsak duvarını aşıp aşmadığı, çevre dokulara yayılıp yayılmadığı değerlendirilebilir. İntraoperatif ultrason denen yöntemde, cerrah batını açıp içeri girdiğinde öncelikle karaciğer başta olmak üzere (kalınbarsak kanserli karaciğere çok sık olarak yayılım gösterir) batıniçi organların değerlendirilmesinde kullanılır.
Bilgisayarlı Tomografi (BT): Bu radyolojik tetkikte, x ışınları ile vücut çeşitli açılardan, seri filmlerle değerlendirilir. Alınan bu şekiller, bilgisayarla değerlendirilir ve monitöre aktarılır. Daha net görüntülerin alınabilmesi için, sıklıkla toplaramar içine kontrast madde olarak isimlendirilen solüsyonlar verilir. Kalınbarsak kanserinin en çok yayılım gösterdiği, karaciğer ve akciğer gibi organlar ile karın içine yayılım olup olmadığı BT ile değerlendirilebilir. Portografili spiral BT denen yöntemde; karaciğeri besleyen damarlardan olan portal vene kontrast madde verilerek işlem yapılır. Böylece, sık olarak kalınbarsak kanserinin yayılım gösterdiği karaciğer daha net olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, batın içindeki şüpheli kitlelerden BT eşliğinde iğne biyopsisi yapılabilir. BT eşliğinde alınan biyopsi yaklaşık 13 mm uzunluğunda ve 3 mm çapındadır. Alınan bu örnek, mikroskop altında değerlendirilir.
Akciğer grafisi: Bu tetkikle, kalınbarsak kanserinin sık olarak yayıldığı akciğerler değerlendirilir.
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG): BT’ ye benzer şekilde, vücudun bir çok açıdan görüntülerini alır. BT’ den farklı olarak radyasyon kullanılmaz. Güçlü manyetik alan kullanılır. Bu tetkikte, manyetik alan olması nedeni ile, vücudunda metal protez olanlar, kalp pili olanlarda tetkik yapılmaz. Bu yöntem, çok çeşitli açılardan görüntü alabilmesi nedeni ile, metastazları saptamada BT ve akciğer grafisinden daha değerlidir.
Pozitron emisyon tomografisi (PET): Bu tetkikte, radyoaktif atom içeren glükoz (şekerin kimyasal biçimi) kullanılır. Bu maddeden, atomdan küçük olan pozitron isimli partiküller açığa çıkar. Özel bir kamera ile vücut görüntülenerek bu pozitronların dağılımı izlenir. Vücuttaki hücreler; bu radyoaktif şekeri değişik miktarlarda alırlar. Bu miktardaki değişiklik, hücrelerin metabolizma hızları ile orantılıdır. Bu nedenle PET; diğerlerinden farklı olarak, içyapıların şekli yanında onların metabolizmalarıyla ilgili bilgi verir. Kanser hücrelerinin metabolizması, normal hücrelerden farklı olduğu için kitlelerin kanser olup olmadığı ve yayılım yapıp yapmadığı değerlendirilebilir. Fakat günümüzde, PET rutin olarak kullanılmamaktadır. PET, kalınbarsak kanserinde araştırma amaçlı kullanılmaktadır.
Anjiografi: Bu tetkikte, damar içine ince bir kanül sokularak incelenecek bölgeye doğru çeşitli manevralarla ilerletilir. İncelenecek bölgeye gelindiğinde, hızlıca kontrast madde verilir ve seri olarak röntgenleri çekilir. İşlem sona erdiğinde, kanül damardan çekilir. Anjiografi, kalınbarsak kanserinin tanısında ve tedavi planlanmasında nadiren kullanılır. Daha çok karaciğer metastazı olan hastalarda, operasyonun daha az kan kaybıyla bitirilmesine yardımcı olabilmesi nedeni ile kullanılmaktadır. Çıkarılamayan karaciğer kitlelerinde de, kanlanmayı sağlayan damarın belirlenmesinde, doğrudan kitleye ilaç uygulamasında yardımcı bir tetkiktir.
Kan biyokimyası ve hemogram:Tam kan sayımı, hastanın kanındaki çeşitli hücrelerin miktarının saptanmasını sağlar. Kan hücrelerinin azalması, kanserden kanamaya bağlı olarak görülebilir. Bu kan kaybı nedeni ile demir eksikliği anemisi gelişebilir (kanamayla birlikte, kan hücrelerinin yanı sıra demir iyonu da kaybolur). Demir eksikliği anemisi, erişkinlerde sıklıkla kanamaya bağlıdır. Kadınlarda, demir eksikliği özellikle ülkemiz başta olmak üzere sık görülmektedir. Kadınlarda demir eksikliğinin daha sık görülmesi, doğumlar ve adet kanamaları ile olan kayıplara bağlıdır. Fakat, doktorların demir eksikliğinin neye bağlı olduğunu iyice değerlendirmeleri gereklidir. Gereğinde, kayıp bölgesi olarak mide-barsak sistemi değerlendirilmelidir. Kemoterapi ile tedavi edilecek olan hastaların, düzenli olarak bu tetkiklerini yaptırmaları gereklidir (ilaçların kemik iliğini etkilemeleri nedeni ile). Kanserin karaciğer ve kemiğe yayılma riskinin olması nedeni ile oluşabilecek biyokimyasal bozuklukların saptanabilmesi için, düzenli olarak kan biyokimya tetkikleri yapılmalıdır.
Karsinoembriyonik antijen testi (CEA): CEA, kalınbarsak ve rektum kanseri hücrelerinin çoğu tarafından üretilerek kan dolaşımına salınır. CEA testi; kalınbarsak kanseri nedeni ile tedavi almış hastaların takibinde, diğer testlerle birlikte kullanılır. CEA düzeyleri, hastalığı tekrarlayanlarda erken dönemde yükselebilir ve bu da erken tanı konmasını sağlayabilir. CEA düzeylerinde yükselme olması; kalınbarsak kanseri dışında başka nedenlerle de olmaktadır. Ülseratif kolit, barsakların kanser olmayan tümörleri, bazı karaciğer hastalıkları ve müzmin akciğer hastalıklarında da CEA yükselebilmektedir. Sigara içilmesi de, CEA düzeyinde yükselmeye neden olmaktadır. CEA’ nın kanser dışı nedenlerle de yükselebilmesi nedeni ile, insanların kanserli olup olmadığının araştırılmasında kullanılması uygun değildir. CEA, kalınbarsak kanseri tanısı konmuş ve tedavi almış veya halen tedavi alan hastaların izlenmesinde çok yararlıdır.

---------- Post added 13.02.17 at 21:44 ----------

Renal Hücreli Kanser (Böbrek Kanseri)

• Renal Hücreli Kanser böbrek tübül hücrelerinden köken alır.
• Sigara tüketimi ve ağrı kesicilerin yanlış kullanımı renal hücreli kanserin oluşumunda risk faktörüdür.
• Renal Hücreli Kanserin olası bulguları idrarda kan görülmesi ve karında kitle.
• Abdominal bölgeyi ve böbrek bölgesini değerlendiren tetkikler bu kanserin tanı ve tanımlanmasında kullanılır.
• Belirgin faktörler prognozu ve tedavi seçeneklerini etkiler.
-Renal Hücreli Kanser böbrek tübül hücrelerinden köken alır.
Renal Hücreli Kanser(Böbrek Tümörü,Böbrek adenokanseri olarak da tanımlanır.) böbreğin tübüllerinde bulunan bir kanserdir.
2 tane böbrek vardır, belin her iki boşluğunda yer alırlar,(göğüs kafesinin altında).Böbrekteki küçük tübüller filtrasyon yapar,kanı temizler ve artıkları atar ve idrarı oluşturur.İdrar her böbrekten üreter yardımıyla mesaneye gider.Mesane idrarı vücuttan atılıncaya kadar depo eder.
Üreter ve renal pelvisten köken alan kanser reanl hücreli kanserden farklıdır.
-Sigara alışkanlığı ve ağrı kesicilerin yanlış kullanımı renal hücreli kanserin oluşumunda risk faktörüdür.

Risk Faktörleri:
• Sigara tüketimi
• Ağrı kesicilerin fazla ve yanlış kullanımı
• Genetik yatkınlığın olması (Von Hippel- Lindau hastalığı,Kalıtsal Papiller renal hücreli kanser varlığı)
-Renal Hücreli Kanserin olası bulguları idrarda kan görülmesi ve karında kitledir.

Bu semptomlar renal hücreli kanser ve diğer durumlarda da görülebilir.Erken dönemde hiçbir semptom görülmeyebilir.Tümör büyüdükçe semptomlar ortaya çıkabilir.Aşağıdaki problemlerden herhangi biri mevcutsa doktora başvurulmalıdır:
• İdrarda kan görülmesi.
• Karında şişlik görülmesi
• Kenarda hiç geçmiyen ağrının olması
• İştahın kaybolması
• Nedeni belli olmayan kilo kaybı.
• Anemi.
-Abdominal bölgeyi ve böbrek bölgesini değerlendiren tetkikler bu kanserin tanı ve tanımlanmasında kullanılır.

- Fizik muayene ve Hikaye :

Genel ve kapsamlı bir şekilde yapılan muayenede kitle yada anormal bir görünümün olması önemlidir.Hastanın sağlıkla ilgili olarak alışkanlıkları, geçirilmiş hastalıklar ve tedaviler sorulmalıdır.

---------- Post added 13.02.17 at 21:45 ----------

- Kan biokimyasının değerlendirilmesi:
Organlar ve dokular tarafından kana salgılanan maddelerin kandaki miktarını değerlendirmek için kan örneği alınır.Bir maddenin kandaki anormal değeri (yüksek/düşük) onu üreten organ yada dokunun hastalığını işaret edebilir.
-İdrar analizi: idrarın rengi ve içeriği değerlendirilir (şeker,protein,kan,bakteri).

- Karaciğer fonksiyon testleri:

Kana karaciğer tarafından salgılanan enzimler değerlendirilir.Bu enzimlerden herhangi birinin anormal miktarı hastalığın karaciğere yayıldığını gösteren bir işaret olabilir.

- IVP:

Bu organlarda (böbrek,üreter,mesane)kanserin olup olmadığını belirlemek için yapılan seri görüntülemedir.Kontrast madde damardan iğne ile verilir.Bu kontrast madde böbrek,üreter,mesane den geçerken oluşabilecek engellenmeyi görüntülemek amacıyla seri filmler çekilir.

- USG:

Bu tetkik yüksek enerjili ses dalgalarının dokulara gitmesi ve yansımalarının toplanması ile yapılan bir tetkiktir.Bu yansımaların sonucunda oluşan resme sonogram denir.

-Bilgisayarlı Tomografi:
-MRIMagnetik Rezonans Görüntüleme):
Vücuttaki organları magnetik yada radyo dalgaları kullanarak bilgisayar yardımıyla yapılan bir görüntüleme yöntemidir.

- Biopsi:

Bu yöntemle alınan doku yada örnekler kanser teşhisi için mikroskop altında değerlendirilir.Bu yönteme Nükleer MRI da denir.
-Belirgin faktörler prognozu ve tedavi seçeneklerini etkiler.

---------- Post added 13.02.17 at 21:45 ----------

Safra Kesesi Kanseri
Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı bir hastalıktır.
Bayan olmak Safra kesesi kanseri gelişme riskini etkileyebilir.
Safra kesesi kanserinin olası belirtileri sarılık, ağrı ve ateştir.
Safra kesesi kanserinin erken tanı ve tespiti zordur.
Safra kesesi ve komşu organları incelemek için kullanılan testler tespit, tanı ve evreleme için kullanılır.
Belirli faktörler prognoz (iyileşme şansı) ve tedavi seçeneklerini etkiler.

Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı bir hastalıktır.
Safra kesesi kanseri, kanser hücrelerinin safra kesesi dokusundan kaynaklandığı nadir görülen bir hastalıktır. Safra kesesi armut şeklinde karnın üst tarafında karaciğerin hemen altında yerleşmiş bir organdır. Safra kesesi, karaciğer tarafından yağların sindirilmesi için yapılan safrayı depolar. Yiyecekler mide ve ince barsaklara geldiği zaman safra safra kesesinden ana safra kanalı adı verilen ve karaciğer ve safra kesesini ince barsakların ilk kısmına bağlayan tüp şeklinde yapıya salgılanır.
Safra kesesinin duvarı 3 ana tabakadan oluşur.
Mukoza (en iç tabaka)
Musküler (orta, kas) tabaka
Seroza (dış tabaka)
Bu tabakalar arasında destekleyici bağ dokusu bulunmaktadır. Primer safra kesesi kanseri en iç tabakadan başlayıp, büyüdükçe dışa doğru yayılır.

Bayan olmak Safra kesesi kanseri gelişme riskini etkileyebilir.
Safra kesesi kanserinin olası belirtileri sarılık, ağrı ve ateştir.
Bu ve diğer semptomlar safra kesesi kanserinden kaynaklanabilir. Bazı diğer durumlarda aynı sempromlara neden olabilir.Aşağıdakilerden herhangi birisinin varlığında Doktora başvurmalıdır.
Sarılık (derinin ve gözün beyaz kısmının sararmasıdır)
Mide üzerinde ağrı
Ateş
Bulantı ve kusma
Şişkinlik
Karında kitleler
Safra kesesi kanserinin erken tanı ve tespiti zordur.
Safra kesesi kanserinin erken evrelerinde farkedilebilir semptom ve bulgu yoktur.
Safra kesesi kanserini bulgu verdiğinde, bu diğer bazı hastalıklarınkine benzer.
Safra kesesi karaciğerin arkasında saklıdır.
Safra kesesi kanseri, bazen safra kesesini başka nedenlerle çıkartıldığında farkedilir. Safra kesesi taşı olanlarda nadiren Safra kesesi kanseri gelişir.

Safra kesesi ve komşu organları incelemek için kullanılan testler tespit, tanı ve evreleme için kullanılır.
Safra kesesinin ve çevre dokuların resmini oluşturan işlemler ile tanı ve hastalığın yayılımı hakkında fikir edinilir. Kanser hücrelerinin safra kesesi içine ve dışına yayılımını değerlendirme işlemine evreleme denir.

Tedavi planını belirlemek için, safra kesesinin cerrahi olarak çıkarılıp çıkarılmayacağını bilmek önemlidir. Safra kesesi kanserini tespit, teşhis ve evreleme için yapılan test ve işlemler genellikle aynı zamanda yapılır.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 13.02.17, 21:15
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,492
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Serviks Kanseri (Rahim Ağzı Kanseri)

SERVİKS KANSERİNİN BELİRTİ VE BULGULARI NELERDİR ?
Serviks kanserinin ilk başlangıç evrelerinde genellikle belirti ve bulgu görülmez.
Çoğunlukla kanser yayıldıktan sonra belirti ve bulgular ortaya çıkmaktadır.
Aylık adet kanamaları dışında vajinadan anormal akıntı gelmesi serviks kanserinin bir işareti olabilir.
Cinsel ilişki sonrası kanama olması sık görülen bir belirti olup yine cinsel ilişki sırasında ağrı olması da serviks kanseri belirtisi olabilir.
Ancak bütün bu belirtiler serviks kanseri dışında diğer hastalıklara bağlı da gelişebileceği unutulmamalıdır. Örneğin iltihabi bir hastalık da ağrı yada kanamaya sebep olabilir. Bu nedenle bu belirtiler olduğu zaman mutlaka bir hekimle görüşülmesinde yarar vardır. Belirtilerin olmasını beklemeden düzenli olarak pap testi ve pelvik muayene yaptırmak daha akılcı bir yoldur.

Serviks kanserinin risk faktörleri nelerdir?

çok sayıda erkekle cinsel ilişkide bulunma,
diğer üreme sistemi bölümlerinin kanserleri,
geçmişte squamöz intraepitelyal lezyon tanısı almış olma
ilk cinsel ilişkinin erken yaşta (16 yaş veya küçük) olması,
geçmişte insan papilloma virus (HPV) enfeksiyonu yada diğer cinsel yolla bulaşan hastalıkları geçirmiş olma,
aktif yada pasif sigara içiciliği,
şimdiki ya da geçmişteki cinsel partnerlerin cinsel ilişki ile bulaşan hastalık riski taşıması,
immün eksiklik,
HIV (+) olma,
kötü beslenme
Serviks kanserinin gelişiminde en önemli faktörün insan papilloma virusunun (HPV) olduğu kabul görmektedir. Cinsel yolla bulaşan diğer faktörler arasında bulunan HSV2 virusunun aynı şekilde etki gösterdiği düşünülmektedir. Serviks kanser hücrelerinde bu virüsün genetik yapısının bulunması bu bulguyu desteklemektedir. Günümüzde 70 den fazla HPV tipi belirlenmiş olup bunların yaklaşık 24 tanesinin insan üreme sisteminde hastalık etkeni olduğu saptanmıştır. Bunlar arasında da tip 16 ve tip 18’ in serviks kanseri gelişiminde en önemli rol oynadığı saptanmıştır.
HPV enfeksiyonunun önlenmesinde;
Doğum kontrol yöntemi olarak prezervatif gibi engelleyici yöntemlerin kullanılması,
Spermisid adı verilen kremlerle doğum kontrolü yapılması,
Tek eşliliğin tercih edilmesi yararlı olabilmektedir.
Sigara içilmesi kadınlarda squamöz hücreli serviks kanseri riskini arttırır. Bu risk sigara içiminin süresi, miktarı ve yoğun sigara dumanına maruz kalma ile daha da artar. Hiç sigara içmeyen ve duman maruziyeti olmayan kadınlara göre bu kadınlarda risk 3 kat daha fazladır.
Bazı vaka kontrollü çalışmalarda çeşitli gıdaların kanser riski üzerine etkileri araştırılmıştır. Diyet içerikleri karoten, C vitamini, E vitamini ve folik asitten zengin olan kadınlarda serviks kanserinin daha az görüldüğü bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda A vitamininin az alınmasının riski arttırdığı gösterilmiştir. Yine benzer çalışmalarla beta-karoten düzeyinin serviks kanser oranı ile ters orantılı olduğu saptanmıştır. Ancak ağız yoluyla folik asit verilen iki randomize çalışmada koruyucu etkinlik gösterilememiştir. A vitamininin HPV ile ilişkili proliferasyonu önlediğini gösteren bazı deneysel çalışmalar mevcuttur.
Çalışmalar henüz tamamlanmamıştır. Bu nedenle rastgele vitamin kullanılmamalıdır. Bu konuda hekiminizle görüşerek daha detaylı bilgi alabilirsiniz.

Serviks kanseri erken tanınabilir mi ?

Serviks kanseri, düzenli pap testi ve jinekolojik muayeneler ile birlikte kanserin belirti ve bulgularına karşı uyanık olmakla erken yakalanabilir. Erken tanı konması tedavinin başarı şansını arttırmaktadır.


Serviks kanseri tanısı nasıl konur?
Tıbbi hikaye ve fizik muayene: Kişi doktora başvurduğunda kişisel ve aile ile bazı bilgiler sorulur. Bu soruların amacı risk faktörlerinin belirlenmesi ve serviks kanserinin hastadaki belirtilerini ortaya koymaktır. Ayrıntılı fizik muayene ile genel olarak sağlık durumu değerlendirilir. Jinekolojik muayene ile değerlendirme tamamlanır.
Sistoskopi, proktoskopi ve genel anestezi altında muayene: Sistoskopi işleminde, ışıklı, uzun ve dar bir tüp ile üretradan (idrar yollarının sonu) girilerek mesaneye ulaşılır. Bu yöntemle üretra ve mesane kanser yayılımı açısından incelenir. Şüpheli alanlardan milimetrik biyopsiler (parçalar) alınabilir. Sistoskopi, bölgesel anestezi ile sadece girilecek olan bölge uyuşturularak ya da bazı hastalarda genel anestezi altında yapılır.
Rektoskopi: Işıklı bir tüp ile rektumdan (kalın barsağın sonu) girilerek kanser varlığı araştırılır.
Biyopsi: Eğer alınan biyopsi (parça) sonucunda serviks kanseri olduğunuz ortaya çıkmışsa, bu tip kanserlerin tedavisi ile uğraşan bir cerraha başvurmanız gerekir.

Pap (smear) testi nedir?
Pap (smear) testi; servikste (rahimağzı) kansere dönüşebilecek hastalığı bulunan ya da serviks kanseri için yüksek risk taşıyan kadınları belirleyen bir tarama testidir. Smear (pap) yönteminin güvenilirliği, örneğin alınma tekniğine ve sitolog tarafından yeterli incelenmesine bağlıdır. Pap testinin invaziv kanserde kanseri atlama olasılığının % 50 olması nedeniyle pap testi negatif bile olsa, serviksde gözle görülür bir lezyon varlığında mutlaka biyopsi yapılmalıdır. Serviks, muayenesinin rahatlıkla yapılabilmesi nedeni ile hastalığın ve tedaviye cevabın değerlendirilmesi konusunda hekime avantaj sağlar.

Görüntüleme Testleri nelerdir?
Akciğer grafisi:
Serviks kanserinin akciğerlere yayılıp yayılmadığı gösterilebilir.
Bilgisayarlı Tomografi (BT): Serviks kanserinin pelvis ve para-aortik bölgede lenf düğümlerine yayılım durumu BT ile gösterilebilir. Bu görüntüleme yönteminde, bir X-ışını demeti vücudun etrafında döndürülerek, çeşitli açılardan değişik görüntüler alınır. Alınan görüntüler bir bilgisayar aracılığı ile biraraya getirilerek vücudumuzun içinin görüntüleri oluşturulur. Ayrıntıları daha iyi gösterebilmek için damar yoluyla kontrast madde adı verilen özel bir boya kullanılır.
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG): Serviks kanserinin komşuluğundaki veya uzağındaki diğer organlara ya da lenf düğümlerine yayılıp yayılmadığını gösteren bir diğer görüntüleme yöntemidir. MRG’ da manyetik alan ve bilgisayar kullanılarak vücudun iç yapısının ayrıntılı görüntüleri elde edilir. MRG’da X ışınları kullanılmaz. MRG, serviks kanseri tanısında rutin olarak kullanılmamaktadır. Çünkü BT hem daha ucuzdur hem de BT ile MRG’ dakine benzer görüntüler elde edilir.
İntravenöz Urografi (IVU):
IVU, damar yoluyla özel bir boya verildikten sonra, idrar yollarının X ışınları ile çekilen filmidir. Bu boya kan dolaşımından böbrekler yoluyla atılır. Böbreklerden üreterlere ve oradan mesaneye geçer. Böbreklerden çıkan idrar yollarındaki anormallikleri gösterir. Serviks kanseri pelvik lenf düğümlerine yayılıp, üreter adı verilen, mesane ile böbrekleri birleştiren idrar yollarına bası uygulayıp buranın tıkanmasına neden olabilir. IVU ile tıkanıklık olup olmadığı anlaşılabilir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 13.02.17, 21:29
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,492
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Vaginal Kanser

Vajen kanseri, vajen dokuları içerisinde kanser (malign) hücrelerinin bulunduğu bir hastalık olup, kadınlardaki nadir kanser tiplerinden biridir. Vajen mensterual period sırasında sıvının vücuttan dışarı atıldığı ve bebeğin çıkışını sağlayan bir bir geçiş yoludur. Aynı zamanda doğum kanalı olarak da adlandırılır. Vajen, serviks (uterus yada rahim ağzı) ve vulvayı (vajenin cilde açıldığı yerdeki cilt katlantılarını ) birbirine bağlar.
İki tip vajen kanseri mevcutturkuamöz hücreli kanser (squamous carcinoma) ve adenokarsinoma. Skuamöz karsinoma genellikle 60-80 yaş arasındaki kadınlarda görülür. Adenokarsinoma ise sıklıkla 12-30 yaş aralarındakindaki kadınlarda görülür.
Anneleri DES (dietilstilbesterol) alan genç kadınlar vajen tümörleri için risk altındadır. Bunlardan bazılarında clear cell adenokarsinoma adı verilen nadir görülen bir tip karsinom gelişir. DES, 1945-1970 yılları arasında gebeleri düşükten korumak için verilen bir ilaçtır.
Aşağıdakilerden herhangi biri mevcutsa bir doktora başvurulmalıdır:
Menstrual perioddan bağımsız kanama ya da akıntı.
Zor veya ağrılı idrar yapma.
Cinsel ilşki sırasında veya pelvik bölgede ağrı.
Histerektomi geçiren kadınlarda da hala vaginal kanser gelişme riski bulunmaktadır.
Doktor kanseri saptamak için çeşitli testleri kullanabilir. Doktor genellikle pelvik muayene ile işe başlayacaktır. Bu sırada şişlikler fark edebilir ve ardından Pap smear yapacaktır. Bir parça pamuk, fırça veya tahta bir çubuk yardımıyla serviksin dışındaki dokudan ve ya vajenden örnekleme için hücreler alacaktır. Bu sırada biraz basınç hissi duyulabilir ancak genellikle ağrısızdır.
Normal olmayan hücreler bulunduğunda, doktor vajenden bir parça doku keserek (biyosi) mikroskop altında kanser hücresi olup olmadığını arayacaktır. Doktor kanserin nerede başladığını veya nerelere yayılmış olabileceğini anlamak için sadece vajene değil pelvisteki diğer organlara da bakmalıdır. Aynı zamanda bir akciğer grafisi de çektirerek yayılmış olup olmadığını anlamalıdır.
İyileşme şansı ve tedavi seçeneği kanserin evresine Ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır.
Evre Açıklaması

Vajende bir kanser bulunduğunda (tanı konduğunda), kanserin vajenden vücudun diğer dokularına yayılıp yayılmadığını bulmak için (evreleme) daha fazla testler yapılacaktır. Doktor tedaviyi planlayabilmek için kanserin evresini bilmelidir.

---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------

Vulva Kanseri

Kadınlarda nadir görülen bir kanser çeşidi olan vulva kanseri kanser hücrelerinin vulvada bulunduğu bir hastalıktır. Vulva, kadınlarda vajenin dış kısmındadır. Vajen, uterus (bebeklerin geliştiği, armut şeklinde içi boş bir organ) ile vücut dışı arasındaki geçittir. Doğum yolu olarak da isimlendirilir.

Vulva kanserli kadınların çoğu 50 yaşın üstündedir. Ancak 40 yaş altı kadınlarda da daha sık hale gelmektedir. Sürekli kalıtımsal ve vulvada renk değişikliği olan kadınlarda vulva kanseri riski yüksektir. Eğer menstruasyon ( aybaşı) ile ilişkisiz kanama ya da akıntı varsa, vulvada ağrı ya da şiddetli yanma/kaşıntı varsa, vulva cildikaba ve soluksa doktora başvurmak gerekir.
Eğer bulgu varsa doktor kanser olup olmadığını kesinleştirmek için bazı incelemeler yapmak isteyecektir. Genellikle vulvanın gözle incelenmesi ve herhangi bir şişlik olup olmadığının kontrol edilmesi ile başlanır. Daha sonra doktor vulvadan küçük bir parça alarak (biyopsi) mikroskop altında inceler. Biyopsi yapılacağı zaman bu alanı uyuşturmak için hastaya ilaç verilir. Bir miktar basınç hissedilse de genellikle ağrı olmaz. Bu inceleme sıklıkla doktorun muayene odasında yapılır.
İyileşme şansı (prognoz) ve tedavi seçenekleri kanserin evresine ( vulvada sınırlı ya da başka yerlere yayılmış olması) ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır.

---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------

Yetişkinde Beyin Tümörleri

Yetişkin beyin tümörleri nelerdir?
Yetişkin beyin tümörleri, beyin dokuları içerisinde büyümeye başlayan kanser (malign) hücrelerinin meydana getirdiği hastalıklardır. Beyin hafıza, öğrenme, duyular (işitme, görme, koklama, tat alma ve dokunma) ve duyguları kontrol eder. Aynı zamanda kaslar, organlar ve kan damarları gibi vücudun diğer parçalarını da kontrol eder. Beyinden başlayan tümörler primer (birincil) beyin tümörleri olarak adlandırılır.
Metastatik beyin tümörleri nelerdir?
Beyinde bulunan tümörler,sıklıkla, vücudun başka bir bölgesinden başlayıp beyine yayılımış (atlamış) tümörlerdir. Bunlar metastatik beyin tümörleri olarak adlandırılırlar.
Beyin tümörünün bulguları nelerdir?

Sık sık olan başağrıları.
Kusma.
İştah kaybı.
Duygulanım ve ki?ilik değişiklikleri
Düşünme ve öğrenme yetilerinde değişiklik
Nöbetler.
Yetişkin beyin tümörünün bulunmasında ve tanısında hangi testler kullanılır?
Yetişkin beyin tümörünün saptanmasında (bulunmasında) beyini ve spinal kanalı incelemeye yönelik testler kullanılır.
BT (Bilgisayarlı Tomografi): Vücudun çeşitli bölgelerinden farklı açılarla ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesini sağlayan bir işlemdir. Bu görüntüler x-ışının makinesine bağlı bir bilgisayar aracılığıyla meydana getirilirler. Organların ya da dokuların daha iyi görüntülenebilmesine yardım amacıyla bir boya (kontrast madde), ven aracılığıyla ya da yutturularak kullanılabilir. Bu işlem computerized tomografi (CT) veya computerized aksiyel tomografi olarak da adlandırılabilir.
MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme): Beyinin ve spinal kanalın ayrıntılı görüntü serilerinin elde edilmesi için, bir mıknatısın (magnet), radyo dalgalarının ve bir bilgisayarın kullanıldığı işlemdir. Hastaya bir ven aracılığıyla gadolinium adı verilen bir madde enjekte edilir. Gadolinium kanser hücrelerinin etrafında birikerek daha parlak görülmelerine neden olur. Bu işlem aynı zamanda nükleer manyetik rezonans görüntüleme (NMRG) olarak da adlandırırlır.
Yetişkin beyin tümörüne cerrahi sırasında tanı konur ve temizlenir. Bir beyin tümöründen kuşkulanıldığında, kafatasının bir parçası kaldırılır ve bir iğne aracılığıyla beyin dokusundan örnek alınarak biyopsi yapılır. Bir patolog kanser hücrelerini aramak amacıyla mikroskop altında dokuyu inceler. Kanser hücreleri bulunduğunda, doktor aynı cerrahi seansında güvenli olabilecek kadar tümör dokusu temizleyecektir. Cerrahi sonrası kanser dokusu kalıp kalmadığını MRG ile saptanabilir. Testler aynı zamanda kanserin evresini saptamak amacıyla da yapılmaktadır.
Tümörün derecesi (grade) nedir?
Mikroskop altında normal olmayan kanser hücrelerinin görünümü ve tümörün beklenen büyüme ve yayılma hızı tümörün evresini belirler. Patolog biyopsi sırasında çıkarılan dokuyu kullanarak tümörün evresini tanımlar. Yetişkin beyin tümörleri için aşağıdaki dereceleme sistemi kullanılabilir.
Derece (Grade) I
Tümör yavaş büyür, normal hücrelere benzer hücreler içerir, nadiren komşu dokulara yayılım gösterir ve cerrahi sırasında tümörün tümüyle çıkarılabilmesi mümkün olabilir.
Derece (Grade) II
Tümör yavaş büyür fakat komşu dokulara yayılım gösterebilir ve daha yüksek evreli bir tümör haline gelebilir.
Derece (Grade) III
Tümör çabuk büyür, komşu dokulara yayılma eğilimi gösterir ve tümör hücreleri normal doku hücrelerinden çok farklılık gösterir.
Derece (Grade) IV
Tümör çok hızlı ve saldırgan bir şekilde büyür, içerdiği hücreler normal dokudan çok farklılık gösterir ve başarılı tedavi zordur.
Tümörün tipi, evresi, yerleşim yeri, cerrahiden sonra kanser dokusu kalıp kalmaması ve/veya beyinin diğer bölgelerine tümör yayılımı iyileşme şansını ve tedavi seçeneğini belirler.
Yetişkin Beyin Tümörü Tipleri
Kanserin uzanınımı yada yayılımı genellikle evresi olarak tanımlanır. Beyin tümörleri için standart evreleme sistemi bulunmamaktadır. Primer (birincil) beyin tümörleri santral sinir sistemi ( beyin ve spinal kord ) içerisinde yayılım gösterebilir, fakat vücudun diğer parçalarına nadiren yayılırlar. Tedavi amacıyla, beyin tümörleri tümörün bağlandığı hücre tipine, santral sinis sistemi içerisinde yerleşimine ve tümörün derecesine (grade) göre sınıflandırılırlar.

Beyin Sapı Gliomaları
Bunlar beynin spinal kord ile devamlılık gösteren beyin sapı parçasından gelişen tümörlerdir. Sıklıkla yüksek derecelidirler. Yüksek dereceli veya geniş yayılım gösteren beyin sapı tümörlerin başarılı tedavisi güçtür. Sağlıklı beyin dokusuna zararın önlenmesi amacıyla, beyin sapı gliomalarına genellikle biyopsi yapılmadan tanı konur.
Pineal Astrositik Tümör:
Pineal tümörler pineal glandın içinden veya çevresinden gelişirler. Pineal gland beyinde, melatonin hormonu salgılayarak uyku-uyanıklık siklusumuzun kontrolüne yardımcı olan çok küçük bir organdır. Çok çeşitli pineal tümörler mevcuttur. Pineal astrositik tümörler, pineal bölgede ortaya çıkan ve herhangi bir derecede olabilen astrositomalardır.
Pilositik Astrositoma (grade I)
Astrosit adı verilen beyin hücrelerinden başlayan tümörler astrositomalardır. Pilositik astrositomlar yavaş büyürler ve çevre dokulara nadiren yayılım gösterirler. Bu tümörler sıklıkla çocuklukta ve genç erişkinlerde ortaya çıkarlar. Genellikle başarıyla tedavi edilebilirler.
Diffüz Astrositoma (grade II)
Diffüz astrositomalar yavaş büyürler, fakat sağlıklı çevre dokulara sıklıkla yayılım gösterirler. Bazıları daha yüksek dereceli (grade) tümörlere dönüşebilirler. Sıklıkla genç erişkinlerde ortaya çıkarlar.
Anaplastik Astrositoma (grade III)
Anaplastik astrositomlar aynı zamanda malign astrositomalar olarak da adlandırılırlar. Hızlı büyürler ve çevre dokuya yayılım gösterirler. Tümör hücreleri normal hücrelerden çok farklılık gösterir. Anaplastik astrositoman?n ortalama 41 yaşında görülürler.
Glioblastoma (grade IV)
Glioblastomalar saldırgan ve çok hızlı büyüme ve yayılım gösteren malign astrositomalardır. Hücreler normal hücrelerden çok farklılık gösterirler. Glioblastoma aynı zamanda glioblastoma multiforme ya da grade IV astrositoma olarak da adlandırılır. En sık 45-70 yaş arası yetişkinlerde görülürler.

---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------

PROSTAT KANSERİ

Prostat kanseri 50 yaş üzerindeki erkeklerin önemli sağlık sorunlarından biridir. 60 ile 70 yaş arasındaki erkeklerin yaklaşık yarısında, 70 ile 90 yaş arasındakilerin de % 90'ında prostat büyümesine (prostat hipertrofisi) ait bulgular vardır. "Prostatizm" olarak adlandırılan bu belirtiler özellikle geceleri sık yapma gereksinimi, idrar yapmaya başlamada ve mesanede kalan son idrarı çıkarmada güçlük, idrar yapamama, idrar akımının zayıf veya kesintili olması, idrar yaparken yanma veya acıma hissidir. Prostatizm bulguları büyük olasılıkla selim prostat hipertrofisiyle ilişkilidir. Ancak hastalığın selim olması durumunda da tedavi gereklidir. Çünkü idrar yaparken olan bu zorlama yaşamı zorlaştırmasının yanı sıra daha sonra idrar göllenmesine ve böbrek fonksiyonunun bozulmasına da yol açabilmektedir.

Prostat kanseri vakalarının % 80’i de 65 yaşın üzerindedir. Amerikan Kanser Cemiyeti’nin verilerine göre 1997 yılında ABD’de 334.500 kişiye prostat kanseri tanısının konacağı ve 41.800 kişinin de bu hastalık nedeniyle yaşamını kaybedeceği tahmin edilmektedir. Prostat kanseri ABD’de erkeklerde görülen kanserden ölüm nedenleri içerisinde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir.

Prostat ceviz büyüklüğünde bir erkek cinsiyet bezidir. Yeri idrar bezinin hemen altındadır ve idrar yolu prostatın içerisinden geçerek dışarı açılır. Salgıladığı koyu sekresyon meninin bir kısmını oluşturur. Prostatın bu fonksiyonu erkeklik hormonu olan testosteronun kontrolü altındadır. Pek çok kanser türünde olduğu gibi, prostat kanserinin de nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Çalışmalar özellikle 55 yaşın üzerindeki erkeklerde ortaya çıktığını ve tanı konulduğu sırada hastaların ortalama yaşının 70 olduğunu göstermektedir. Yağdan zengin diyetle beslenme, kadmiyuma maruz kalma (pil fabrikaları), kauçuk endüstrisinde çalışıyor olmanın hastalığa yakalanma olasılığını artırdığı ortaya konmuştur.

Sadece yakınmalara dayanarak selim prostat hipertrofisinin prostat kanserinden ayrımı mümkün değildir. Bazı özel muayene yöntemleri ve tetkiklerle büyümenin selim mi yoksa kanserle mi ilişkili olduğu ortaya konabilir. Prostatın anüsten parmakla muayenesi (rektal tuşe) bu yöntemlerin başında gelmektedir. Prostat büyümeleri bu şekilde kolaylıkla saptanabilmekte, bezin büyüklüğü ve yapısı hakkında bilgi edinilebilmektedir. Prostat kanseri konusundaki ikinci önemli tetkik prostat spesifik antijendir (PSA). PSA’nın kan düzeyleriyle hastalığın varlığı konusunda anlamlı ilişki olduğu gösterilmiştir. Ancak yüksek PSA düzeyleri prostat enfeksiyonları ve selim hipertrofisi gibi çeşitli hastalıklarda da olabileceğinden sonuçların deneyimli bir doktor tarafından değerlendirmesi gerekir.

Tıpkı meme kanseri gibi prostat kanserinde de erken tanı hastalığın tamamen tedavi edilebilmesi için büyük önem taşımaktadır. Amerikan Kanser Cemiyeti 50 yaşın üzerindeki erkeklerde prostat kanseri taramasının başlamasını önermektedir. Ailesinde hastalık olanlarda ise taramanın 40 yaşın üzerinde başlaması gerektiği vurgulanmaktadır. Günümüzde kullanılan tarama yöntemi rektal muayene ve PSA düzeylerinin ölçülmesini şeklindedir. Prostatın değerlendirilmesinde kullanılan diğer önemli bir tanı aracı transrektal ultrasonografidir (TRUS). TRUS prostatın derinlemesine değerlendirilebilmesini sağlar ve diğer muayene bulgularının güvenirliğini artırır. Prostatla ilgili esas değerlendirmeyi sağlayacak olan patolojik inceleme de genellikle TRUS altında uygulanan hücre örneklemesine dayanmaktadır. Yukarıda söz edilenler dışında bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme tekniği, kemik sintigrafisi gibi yüksek teknoloji kullanan yöntemler de mevcuttur. Ancak bunların hiçbiri tarama yöntemi değildir, ancak olası bir hastalığın daha ayrıntılı değerlendirilmesinde kullanım alanı bulmaktadır.

Prostat kanseri gelişimi açısından dört evrede incelenmektedir. Hastalığın en erken evresinde tümör henüz prostatta küçük bir alanda sınırlıdır (in situ). Bu evrede tümör büyüme hızı çok yavaştır, hastaların genellikle semptomları bulunmamaktadır ve rektal muayene ile de anlaşılamaz. Tümörün daha büyüdüğü ikinci evrede ise artık rektal muayene ile anlaşılabilir, ancak halen prostata sınırlıdır. Üçüncü evrede artık tümör prostatın dışına taşmıştır, dördüncü evrede ise hastalık özellikle kemikler olmak üzere vücudun uzak bölgelerine de yayılmıştır (metastatik hastalık). Hastalığın tedaviye verdiği cevap, evresi ile doğrudan ilişkilidir. Metastatik hastalıkta hastaların sadece % 5’inde 15 yıllık yaşam süresi görülürken, lokalize hastalıkta bu değer % 80-85 civarındadır. İleri yaşta tanı konan hastaların sağkalımlarının daha uzun olduğu ileri sürülmüşse de, bu varsayım kanıtlanamamıştır.

---------- Post added 13.02.17 at 22:00 ----------

ERKEN EVRE HASTALIKTA TEDAVİ

Tanı konusundaki büyük ilerlemelere karşın erken evre prostat kanserinin tedavisi konusunda günümüzde hala çelişkiler söz konusudur. Bu çelişkilerin en büyük kaynağı, 90 yaşın üzerinde ise hemen hemen bütün erkeklerin prostat dokularında kanser odaklarının gösterilebiliyor olmasıdır. Buradan çıkan sonuç hastalığın çoğu kişide aslında var olduğu ve sessiz kaldığıdır. Giderek yaygınlaşan ve daha hassas yöntemler kullanılarak yapılan tarama testleri aslında sessiz kalacak olan prostat kanserlerinin de tanınmasına neden olmakta, böylelikle hastalığın artmakta olduğuna dair bulgular ortaya çıkmaktadır. Nitekim erken evredeki hastalığın saptanmasının, bu hastalık nedeniyle olan ölümlerde bir azalma sağlamadığı ortaya konmuştur. “Aşırı tanı (overdiagnosis)†olarak adlandırılan bu bulgular “aşırı tedavi (overtreatment)†yaklaşımını da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle hangi hastaya gerçekten tedavi gerektiği, hangisine gerekmediği günümüzde önemli bir araştırma konusudur.

Bugün için erken evre prostat kanserinde özellikle PSA ve TRUS değerlendirmelerine dayanan başlıca tedavi yaklaşımları özellikle 70 yaşın üzerindeki hastalar için izlem (hastanın herahangi bir tedavi yapılmaksızın yakından izlenmesi), daha genç hastalar için radikal prostatektomi adı verilen cerrahi girişim ve cerrahiyle aynı sonucu veren radyoterapidir (ışın tedavisi). Bu tedavi seçeneklerinin bütün komplikasyonlarını da içerecek şekilde hastayla açık açık konuşulması ve hasta için en uygun kararın verilmesi önerilmektedir. Buna karşın ileri evre (metastatik) hastalığın tedavisinde kullanılan başlıca yöntem ise hormon tedavisidir. Prostat dokusunun ve bu dokudan kaynaklanan tümörlerin androjenlerin kontrolü altında olması, kastrasyondan hormon tedavisine dek geniş bir tedavi seçeneği sunmaktadır.

Sağlıklı yaşlı bireylerin bu hastalığın erken tanısı konusunda uyarılması, yıllık PSA kontrolleri ve rektal muayene büyük önem taşımaktadır. Prostatla ilgili klinik ya da PSA’ya dayalı tanı konan bir sorunun ortaya çıkması durumunda doktora başvurarak bilgilenilmesi en doğru yaklaşım olacaktır. Selim prostat hipertrofisinin pek çok tedavi alternatifi vardır. Bu alternatiflerin bazıları hastanın özelliklerine, bazıları ise uygulanan merkezin deneyimine bağlıdır. Benzer koşullar prostat kanserinin tedavisi için de söz konusudur. Tedavinin ayrıntıları konusunda bilgi almak doktordan öte hastanın da sorumluluğudur. Doktorumuza şu sorular sorulmalı ve kendisinden açıklaması istenmelidir:
Ne tür tedavi olasılıklarım var? (cerrahi, lazer, termoterapi, hormon vb.)
Bu tedavi türlerinden beklenen faydalar neler olacaktır?
Bu tedavi türlerinin riskleri ve olası yan etkileri nelerdir? (idrarını tutamama, iktidarsızlık, ne süreyle?..)
Tedavi cinsel yaşamımı nasıl etkileyecektir?
Normal aktivitelerimi değiştirmem gerekli midir, gerekliyse ne süreyle?
Ne sıklıkla check-up'tan geçmeliyim?Tedavinin yol açacağı yan etkiler önemli yakınmalara neden olabilir. Hastaların tedavi sonrasındaki yaşam kaliteleri konusunda detaylı bilgi almaları en doğru yaklaşım olacaktır.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 13.02.17, 21:31
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,492
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Yumuşak Doku ve Kemik Kanserleri

Sarkomlar vücudun herhangi bir yerinde bulunan destek dokudan çıkan tümörlerdir, buna karşılık bu başlık altında seyri ve tedavisi farklılık gösteren çok sayıda hastalık bulunmaktadır. Bu nedenle sarkomlar başlıca yumuşak doku sarkomları ve kemik sarkomları olarak ikiye ayrılır.

Yumuşak doku sarkomları bedenin her yerinde görülebilir, yarısından çoğu kollarda ve bacaklarda, bunların %60’ı da bacaklarda ortaya çıkar. Genellikle ağrısız bir yumuşak doku kitlesi olarak ortaya çıkarlar. Hastanın bunu fark etmesi, yerleşimi ve boyutuyla ilişkilidir. Yumuşak doku tümörlerinin tedavisinde tercih edilen yöntem cerrahi ile kitlenin çıkarılmasıdır. Hastalığın kesin tanısı biyopsi (örnek alınması) ile konulmaktadır. Üç santimetreden küçük tümörlerde tümörün bütünüyle çıkarılması amaçlanmalıdır. Daha büyük tümörlerde ya da müdahale açısından zor yerleşimlerde biyopsi alınmalı ve tedavi buna göre planlanmalıdır. Hastalığın temel tedavisi kitlenin güvenlik sınırı hesaba katılarak cerrahi ile çıkarılmasıdır. Bu nedenle cerrahi yaklaşım yumuşak doku tümörleri konusunda uzman bir cerrah tarafından yapılmalıdır. Cerrahi uygulanmasının güç olduğu ileri evredeki hastalarda önce radyoterapi ve kemoterapi uygulanarak (neo-adjuvan tedavi) tümör küçültülebilir ve cerrahinin uygulanması kolaylaştırılabilir. Patolojik verilere göre kemoterapi ve radyoterapi cerrahi sonrasında da uygulanabilir.

Kemiklerden kaynaklanan başlıca tümörler ise kemik dokusundan kaynaklanan osteosarkomlar ve kıkırdak dokusundan kaynaklanan kondrosarkomlardır. Osteosarkomlar en sık, kemik dokusunun hızla büyüdüğü ikinci on yaşta görülür. Ancak histolojik alt-tiplerine göre daha ileri yaşlarda ortaya çıkan formları da vardır. Hastaların çoğunda ana belirti kemikte ağrıdır, tümörün büyümesi genellikle ağrısız olsa da, kemik zarının etkilenmesiyle birlikte ağrı ortaya çıkar. Tanı öncesi ağrılı dönem ortalama 3 aydır. İkinci en sık görülen belirti ise şişliktir. Hastalığın kol ve bacak kemiklerinde yerleşmesi ya da vücutta yerleşmiş olması gerek tanı gerekse tedavi açısından sonuçları etkileyen önemli bir faktördür. Vücut kemiklerinde yerleşmiş hastalıkta tanı daha geç konur ve cerrahi tedavi uygulanması olasılığı daha kısıtlıdır.

Osteosarkomlar biyolojik davranışları gereği tanı anında genellikle yayılmış olarak ortaya çıkarlar. Hastalığın ana tedavi seçeneği kemoterapi ve cerrahidir. Tanı konur konmaz başlanan kemoterapi ile tümör dokusu mümkün olduğunca küçültülmeye çalışılır ve ardında cerrahi tedavi planlanır. Cerrahi planlanması ortopedi uzmanının deneyimiyle doğrudan ilişkilidir. Uzuv koruyucu bir ameliyat yaklaşımı, hastanın günlük işlevlerini sürdürmesi açısından çok önemlidir, ancak deneyim gerektirir. Hastalık radyoterapiye genellikle duyarlı olmadığından radyoterapi, cerrahinin uygulanamadığı durumlarda tedavi planına eklenir. Kondrosarkomlar, kıkırdak dokusundan kaynaklanan tümörlerdir. Genellikle 30-60 yaş arasında görülürler, 35-45 yaşlar arasında en sıktırlar. %30 leğen kemiklerinde, %20 uylukta, %15 omuzda ve %10 göğüs ve kaburga kemiklerinde görülürler. Hastaların %75-95’inde ilk belirti ağrıdır. Tümörün büyüme hızı genellikle yavaştır, bu nedenle tanı öncesi 10-20 yıl geçmişi olan hastalar bile bulunmaktadır. Tanı radyolojik yöntemler doğrultusunda biyopsi ile konur. Hastalığın ana tedavi yöntemi özellikle yavaş büyüyen tümörlerde cerrahi ile tümörün çıkarılmasıdır. Radyoterapi ve kemoterapi daha hızlı büyüyen tümörler için etkili bir tedavi seçeneğidir.

---------- Post added 13.02.17 at 22:01 ----------

ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ

Tüm kanserlerin yaklaşık %2-4'ü çocuklarda görülür. Çocukluk çağı kanserlerinin görülme sıklığı bir milyon çocukta 120 kadardır, bu verilere göre Türkiye'de her yıl 2400 yeni çocuk kanseri olgusu beklenmektedir. Kanser tanı ve tedavisinde son yıllarda kaydedilen gelişmeler sayesinde çocukluk çağı kanserlerinde yaşam süresi önemli ölçüde artmıştır. On yıl öncesiyle karşılaştırıldığında çocukluk çağı kanserlerinin % 60-70'i günümüzde tamamen tedavi edilebildiği görülmektedir. Bu nedenle çocukluk çağı kanserlerinde hastalığın tedavi edilmesinin yanı sıra, tedaviye bağlı sekellerin önlenmesi büyük önem kazanmıştır.

Çocukluk çağı kanserlerinin %30'unu lösemiler oluşturmaktadır, ikinci sıklıkta ise beyin tümörleri görülmektedir. Bunları sırasıyla lenfomalar, ilkel sinir dokusu artıklatrından kaynaklanan nöroblastom, ilkel böbrek dokusundan kaynaklanan Wilms tümörü, çizgili kastan kaynaklanan rabdomiyosarkom ve kemik tümörleri izlemektedir. Çocukluk çağı kanserleri genellikle gelişim sırasındaki öncü dokulardan kaynaklandığından, en sık yaşamın ilk beş yaşında görülürler. Buna karşılık kemik tümörleri ve Ewing sarkomu gibi tümörler büyümenin en fazla olduğu 10-15 yaş döneminde daha sık görülmektedir.

Çocukluk çağı kanserinin nedenleri erişkin kanserlerinden farklı değildir. Bununla birlikte kromozom bozuklukları, doğumsal bozukluklar ve metabolik hastalıklar, bağışıklık sisteminin hastalıklar en önemli kanser nedenleridir. Viral enfeksiyonlar, radyasyona maruz kalma, benzen, ağır metal gibi kimyasal ürünler, hamilelik sırasında annenin kullandığı bazı ilaçlar kanser gelişimine yon açan en önemli nedenlerdir.

Çocukluk çağı kanserlerinde belirtiler ve tanı erişkinlerden farklı özellikle gösterir. Çocuğun yaşı gereği şikayetlerini ifade edememesi, Bunun yanı sıra lenf düğümlerinin şişmesi gibi durumlar çocuklarda enfeksiyonlar nedeniyle sıktır ve tanının gecikmesine neden olur. Aşağıda sıralanan belirtiler ebeveynler için uyarıcı olmalı ve doktor kontrole yönlendirmelidir:

Boyun, koltukaltı ve kasık bölgesinde lenf bezlerinde uzun süren ağrısız şişlikler, lenfomaların en sık belirtisidir. Özellikle batında olmak üzere vücudun herhangi bir bölgesinde şişlik tümöre işaret edebilir. Solukluk, halsizlik kansızlık belirtisidir, ciltte morarmalar, burun ve dişeti kanamaları ise kanın pıhtılaşmasında sorun olduğuna işaret edebilir. Sık ateşlenme bağışıklık sisteminin zayıf ya da yetersiz olduğunun göstergesi olabilir. Beyin tümörlerinin en önemli belirtileri ise baş ağrısı, kusma, ateşsiz olmaksızın geçirme, dengesizlik, yürüme bozukluğu ve görme bozukluğudur. Retinoblastom gibi göz tümörlerinde göz bebeğinde beyaz parlak yansıma, beyin ve göz içerisindeki kitlelerde gözlerde kayma ve şaşılık ortaya çıkabilir.

Çocukluk çağı kanserleri erken tanı konması durumunda tamamen tedavi edilebilirler. Bu nedenle yenidoğan çocuğun çocuk hekimi tarafından düzenli kontrol edilmesi önemlidir. Yukarıda sayılan belirtilerin bir kısmı diğer hastalıklarda da görülebileceğinden paniğe kapılmamak gereklidir. Buna karşılık uyarıcı belirtiler olduğunda doktora başvurulmalı kanser tanısına yönelik tetkikler yapılmalıdır.

Çocukluk çağı kanserlerinin tedavi yöntemleri erişkinlerden farklı değildir. Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi başlıca tedavi modaliteleridir. Hastalığın tedavisinde en iyi sonuçlar her üç modalitenin birlikte kullanılması ile elde edilmektedir. Klinik çalışmalardan olan bilgi birikimi, pek çok kanser için optimum tedavi yaklaşımının belirlenmesini sağlamıştır. Bugün için çocukluk çağı kanserlerinin üçte ikisi tamamen tedavi edilebilmekte, hemen hepsinde uzun süreli sağkalım elde edilmektedir. Ne var ki çocukluk çağı büyümenin ve gelişmenin en hızlı olduğu dönem olması nedeniyle tedavinin yan etkilerine bağlı sekellere daha fazla rastlanmaktadır. Bu nedenle günümüzde tedavinin önemli hedeflerinden biri sekellerin önlenmesidir. İstatistiksel veriler ışığında değerlendirildiğinde, gelişmiş ülkelerde her 900 erişkinden biri çocukluk çağında kanser nedeniyle tedavi görmüştür. Psikolojik rehabilitasyon da dahil olmak üzere, hastalık ve tedaviye bağlı sekellerin önlenmesi bu nedenle özel önem taşımaktadır.

---------- Post added 13.02.17 at 22:01 ----------

YUMURTALIK KANSERİ

Yumurtalık kanseri kadınlarda görülen kanserlerin %5’ini, jinekolojik kanserlerin ise %30’unu oluşturmaktadır. En sık 50-60 yaşlarda görülür. Sosyoekonomik düzeyi yüksek ülkelerde görülme sıklığı artmaktadır. Gebe kalmamış ve doğum yapmamış, küçük yaşta adet gören ve geç menopoza giren ve infertil kadınlarda görülme olasılığı daha fazladır. Uzun süre oral doğum kontrol hapı kullanımı, çoğul gebelik, tüplerin bağlanması ve rahmin alınmış olması ise riski azaltan faktörlerdir. Bazı ailelerde ise genetik yatkınlık vardır. Yumurtalık kanseri asında tek bir patolojik tanı değildir, bu başlık altında çok sayıda kanser bulunmaktadır. Buna karşılık düzenli jinekolojik muayene dışında yumurtalık kanserinin erken tanısında kullanılacak bir yöntem henüz bulunamamıştır.

Hastaların çoğunluğu (%70) tanı anında ileri evrededir. Hastalığın belirtileri ileri evrede ortaya çıkmaktadır ve hastayı hekime getiren şikayet genellikle karın ağrısı ve karın şişliğidir. Bulantı, hazım güçlüğü, ince bağırsak tıkanması hastalığın diğer belirtileri arasındadır. Küçük bir grup hasta ise hekime adet düzensizliği ve anormal kanama şikayeti ile başvurmaktadır. Bunun nedeni ise genelde hormon salgılayan tümörlerdir. Bilgisayarlı tomografi ya da manyetik rezonans görüntüleme gibi yöntemler tanı ve evreleme açısından gereklidir. Akciğerlerde sıvı birikimi olabilir. Tümör belirteçlerinden CA 125 ve CA 19-9 düzeylerinin yükselmesi tanı ve takip açısından yönlendiricidir. Tedavinin sonuçları açısından evre en önemli belirleyici faktördür. Bununla birlikte cerrahi sonrası kalan hastalığın 1 cm’den az olması, histolojik tip, tümörün derecesinin düşük olması, yaşın genç olması ve performansın yüksek olması da olumlu faktörlerdir.

Yumurtalık kanserinde gerçek evreleme ancak cerrahi sırasında yapılabilmektedir. Hastalığın esas tedavisi cerrahi olmakla birlikte, cerrahiye uygun olmayan hastalarda tedaviye kemoterapi ile başlanır. “Neoadjuvan†olarak adlandırılan bu kemoterapinin amacı tümör yükünün olabildiğince azaltılmasıdır. Cerrahi girişim sırasında her iki yumurtalık ve tüplerle birlikte rahim ve karın zarı da çıkarılır; lenf düğümlerinden, bağırsak ve karaciğer yüzeyinden biyopsi ve batın yıkantı sıvısı örneği alınır. Söz konusu cerrahi girişimin eksik uygulanması durumunda eksik ya da “suboptimal†cerrahiden söz edilmektedir. Cerrahi tedavinin amacı tümörün bütün yayıldığı yerlerden mümkün olduğunca tamamen çıkarılmasıdır. Cerrahi sonrası patolojik değerlendirme ise hastalığın bundan sonraki tedavisi konusunda ışık tutucudur. Karın içine yayılmış yumurtalık kanserlerinde cerrahi sonrası kemoterapi uygulanarak hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır. Bunun ardından hastaya tekrar cerrahi tedavi uygulanır (ikinci bakış operasyonu) ve geriye kalan tümör dokusu da çıkarılır. Tedaviye alınan yanıt böylelikle değerlendirilmiş olur, o aşamadan sonra uygulanacak kemoterapi protokolü belirlenir. Benzer yaklaşım hastalığın yinelemesi durumunda da söz konusudur, kemoterapi yapılarak hastalık kontrol altına alınır ve ardından cerrahi ile kalan tümör dokuları da çıkarılır.

---------- Post added 13.02.17 at 22:01 ----------

LÖSEMİ NEDİR?

Lösemi; akyuvar olarak adlandırılan kemik iliğinde yapılan beyaz kan hücrelerinin çoğalması ile karakterize bir kanser türüdür. Akut lösemiler; birden ortaya çıkar, akut lenfoblastik (ALL) ve akut miyeloblastik (AML) olmak üzere iki ana formdan oluşur. Kronik lösemiler ise yavaş seyirlidir, kronik miyelositer (KML) ve kronik lenfositer lösemi (KLL) olmak üzere iki ana tipten oluşur. Löseminin hangi tip olduğu, hastalığının genel özelliklerinin yanı sıra, kan ve kemik örneklerinin mikroskop altında incelenmesi ile belirlenir.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 20.04.17, 13:47
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,100
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Allah razı olsun bu güzel paylaşım için.

__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 14.02.21, 21:13
Üye
 
Üyelik tarihi: 01.02.19
Bulunduğu yer: Muğla
Mesajlar: 43
Etiketlendiği Mesaj: 1 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

bu tür hastalıklarda havas uygulamaları var mıdır, teşekkürler.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
cesitleri, kanser


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
4 Şubat Dünya Kanser Günü Cennet Sağlık 3 26.01.19 17:43
Küba’nın kanser aşılarını Kübalı onkologlar anlattı Cennet Sağlık 0 07.06.18 18:45
Kanser - Kanser belirtileri SiLence Sağlık 4 23.05.17 07:09
Nodüler Guart SiLence Sağlık 2 18.04.17 13:26
Kanser SiLence Sağlık 3 18.04.17 12:24


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 16:18.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147