Dua'nın Ruh Hastaları Üzerindeki Tesiri - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Havas ilmi & Gizli ilimler > Havas ilmi Genel Bilgiler > Rukye ve Tedavi

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 06.02.17, 19:28
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,484
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Dua'nın Ruh Hastaları Üzerindeki Tesiri

ALLAH'A DUA İLE MÜRACAT

Bilhassa ruh hastalıklarında manevi dertler de duanın çok önemli bir tesiri bulunmaktadır. Büyük ruh tedavi uzmanlarından doktor Mahzar Osman devrin başkanına Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi’nin çok dolu olmasından dert yanarak şöyle demiş.Bizim hastanelerde yer kalmadı çok hasta var aslında bunların çoğu bizim hastamızda değilller.Eskiden tekkeler vardı şeyhler vardı onlar bu hastalara nefes eder iyileşirlerdi siz tekkeleri kapattınız hastaları çoğaltınız bu hastalar bizlik hastalar deyil şimdi madem ki tekkeleri kapattınız şunu yapın hiç olmaz ise.Dergahları kapatılan bu şeyh efendileri imtihan ederek onlardan birer-ikişer-üçer kişi veriniz hastahanelerimize hastane de yatan hastaların dört de üçü iyileşir çıkar o zaman demiştir.

Dr.Alexis Carrel diyor ki…….

Dua dünyanın çekim kuvveti gibi gerçek bir kudrettir.Hiç bir tedavinin fayda etmediği vak’alarda insanların sadece dua gücü ile hastalıklarından ve melankoliden kurtulduklarını gördüm.

Her gün içten gelen bir aşkla dua ederseniz yaşayışınızın bütün bütün değiştiğini sezersiniz.Dua bütün davranışlarınızda silinmez izler bırakır.Devamlı bir huzur ve iç ferahlığı vardır.

F.Dostoyevski de şöyle söyler……

Duadan geri kalma eğer samimiysen her defasında duanda yeni bir mana olacaktır buda seni iyiliğe yöneltir.

Koca Ragıp Paşa’nın sözü de ne güzeldir…..

“Hakikat ehline tevfik rühnema yetişir

Bu yolda salika Hızır istemez.. Hüda yetişir”…

Dua etmeyi öğreten Yüce Rabbimiz Kitabında nasıl dua edileceğini de öğretmiş ve tesir olunacak şekilde ayetlerden duaları da işaret lütfetmiştir

Kimsesiz hiç kimse yok
Her kimsenin var kimsesi
Yalnız kaldım yetiş
Ey kimsesizler kimsesi

Gandhi daima dua eder ve şöyle söylerdi : “Dua ve ibadet olmasaydı çoktan çıldıracaktım” Allah her derdimize deva verir elhamdülillah.

“De ki: Yalvarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin? (Furkan suresi 77 ) “Kullarım sana benden sorarlarsa muhakkak ki ben onlara çok yakınımdır.Bana duada bulunanların duasını kabül ederim.(Bakara suresi 186)

“Bana dua ediniz ki kabul edeyim”(Mü’min suresi 60) Evet Allahü Teala dua etmeyi ve istemeyi bizzat emir buyurmuştur.Sevgili Peygamberimizde buyururlar ki……”Muhakkak ki Rabbimiz haya sahibidir.Kulları ellerini kaldırıp kendisinden bir şey istedikleri vakit onları boş çevirmekten haya eder “

Her gün beş vakit namaz kıldığımız zaman okuduğumuz Fatiha’da ve her rekat da bunu söylemiyormuyuz.” Yalnız sana ibadet eder yalnız senden isteriz (Fatiha-5) Kimin vermeye güçü var ki ? Güç onun varlık o’nun…..Onun verdiğini kimse geri çeviremediği gibi vermediğini de kimse veremez.

“Rabbimiz (c.c.) Buyurdu…..

“Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa onu yine O’ndan başkası giderecek yoktur.

“Eğer sana bir hayır dilerse O’nun keremini geri çevirecek hiç bir güç yoktur.

“O hayrını kullarından dilediğine eriştirir.

“Çünkü o çok bağışlayan pek esirgeyendir. ( Yunus suresi 107 )

Demek ki her şey yalnızca Allah tan istenir….

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 12.06.17, 19:00
Acemi
 
Üyelik tarihi: 01.06.17
Bulunduğu yer: Belçika
Mesajlar: 6
Etiketlendiği Mesaj: 2 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Osmanlı evleri ve sinir hastalıkları
Araştırmalara göre, her yedi kişiden biri depresyon, ya da panik atak hastası…Gençler arasında yorgunluk ve umutsuzluk hâd safhada; kimse geleceğinden emin değil…Yani toplumun genç ve yaşlı nüfusuna genel bir bıkkınlık hâkim!
Genelde umutsuzluk inançsızlığın çocuğudur. Bizim toplumun büyük çoğunluğu elhamdülillah Müslüman! Buna rağmen nedir bu bıkkınlık, küskünlük, umutsuzluk ve teslimiyet?Cevabı bulmak için geçmişimize bakmak gerekiyor. Zira bugün olup bitenlerin kökeni geçmiştedir. Zaten bu yüzden tarih bir “mihenk taşı” işlevi görür.
Uzmanlara göre, insan karakterini şekillendiren birkaç unsur var: Bunlardan birincisi aile, ikincisi eğitim, üçüncüsü çevre, dördüncüsü muhit ve mekândır.Diğerleri bir yana, sadece şu “Osmanlı evi”ni ve “Osmanlı mahallesi”ni bir ölçüde hayata geçirebilsek, eminim çok şey değişecek.Çünkü hayat mekâna ve muhite göre şekillenir.
Eskiden “mahalle” dediğimiz sistemli muhitlerde ahşap, ferah, büyük, aileye mahsus, yüksek tavanlı evlerde otururduk. Mahalle, “imam”ın başkanlığında oluşturulan “ak saçlılar” (birikimli yaşlılar) tarafından denetlenir, sorunlar çıkar çıkmaz çözülür, komşular bir birlerine güvenirdi.
Evler kıbleye dönük inşa edilirdi. Osmanlı insanının çoğunun “kıble yürekli” olmasının hikmeti, belki de evlerini kıbleye dönük inşa etmeleriydi.Cephesi kıbleye dönük evlerde yaşayanların yürek pusulaları da kıbleyi gösterirdi.
Ortada mahalle mescidi, mescidin aynında bir eğitim kurumu (eğitimsiz Müslümanlığın yarım kalacağı inancından beslenen bu kurumlar mahallenin olmazsa olmaz varlıklarıydı), mahallelinin uğrayıp dertleşeceği bir “muhabbethâne” (sohbet evi) ve bunların çevresine dizilmiş cumbalı, bahçeli ahşap evler…
Osmanlı evlerinin giriş kapıları bile Osmanlı’nın başkalarını düşünen ve tanısın tanımasın, dara düşen herkese yardım ulaştırmayı amaçlayan “infak=paylaşma, bölüşme” ahlâkının bir yansımasıydı… “Yardım” aşkıyla, giriş kapısının üstünü geniş bir örtü koyarlardı…Bu tam anlamıyla “yardım aşkına” yapılan bir uygulamaydı: Çünkü bu örtüden ev sahiplerinden çok, yağmurdan ve güneşten korunmak isteyen yorgun insanlar yararlanırlardı.
Caddeden gelip geçenler bu örtü altına sığınıp doludizgin yağmurdan, ya da yakıcı güneşten korunurlar, sonra da ev sahiplerine dualar ederek giderlerdi…Bazen ev sahipleri, kendi saçak altlarına sığınanları “Tanrı misafiri” sayar, içeri buyur eder, karnını da doyurduktan sonra salardı. Tek cümle ile Osmanlı’da hayat “muavenet”ti (yardımlaşma).
Yaralı göçmen kuşlara evlerinin saçak altında “kuş evi” yapmayı akıl eden yardım ahlâkı, elbette hayatın özü ve özeti olan insana karşı böylesine mehabetli, aşk yüklü, sevda dolu bir yaklaşım sergileyecekti…

Osmanlı kapılarının tokmakları bile başlı başına bir kültürdür ve Osmanlı insanının sosyal hayata bakışının bir simgesidir… Osmanlı insanı hayata “helâl” ve “haram” perspektifinden bakardı. Kapı tokmakları bile bu hassasiyeti yansıtırdı. İç içe, ya da üst üste bindirilen tokmaklardan biri kalın, diğeri ince ses çıkarırdı. Erkek konuklar kalın ses çıkaran kapı tokmağını, kadın konuklar ise ince seslisini kullanırlar, böylece ev sahipleri kapıdaki misafirin kimliği hakkında bilgi sahibi olur, ona göre karşılarlardı.
Dış kapı dış avluya, iç kapı iç avluya açılırdı. Avlular çocuklarla kadınların “özgürlük alanı”nı oluştururdu.
Çocuklar avlularda hoplayıp zıplayarak enerji tüketirken, (çocukların özgür ruhlu yetişmelerinde acaba bu avluların rolü ne kadardır?) kadınlar güller, çiçekler ve meyve ağaçları arasında dolma doldurur, sarma sarar, sohbet eder, onlar da kendi açılarından hayatın stresinden arınırlardı.
Bazı avluların bir kenarında pekmez yapılan şıra hane, kilim, bez dokuma atölyeleri yer alırdı. Başka bir köşede ocak, çamaşır taşı, dibek taşı, fırın, çeşme veya kuyu vardı. Avlu yeteri kadar genişse bir köşesi sebze bahçesine dönüştürülür, ailenin sebze ve meyve ihtiyacı karşılanırdı.Genişçe bahçeleri olan aileler ürettikleri sebze ve meyveleri komşularıyla da paylaşır, bir kısmı da muhtaçlara ulaştırılırdı.
1835′te İstanbul’a gelen Miss Julia Pardoe, Osmanlı evlerinin avluları için, “Keşke Shakespeare, Romeo ve Juliet’in bahçe sahnesini yazmadan önce buraları görmüş olsaydı” demişti.
Osmanlı avluları o derece etkileyiciydi. Kadınların günlerinin neredeyse tamamı avlularda geçerdi. Ekmek yaparlar, hamur açarlar, sebze yetiştirirler, artan zamanlarında ise komşularla buluşup hem el işi yapar, hem de konuşup rahatlarlardı. Bu bir yürek paylaşımıydı. Bu yüzden Osmanlı kadınında depresyon ve panik atak gibisinir hastalıklarına çok az rastlanırdı.
Uzun zamandır Avrupa’dan ithal edilen üst üste bindirilmiş beton “site”lerde, şaşkınlaşmışlığımızı ve yalnızlığımızı yaşıyoruz…
Belki de bu yüzden sinir hastalıkları yakamızı bırakmıyor.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
duanin, hastalari, ruh, tesiri, uzerindeki


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Celcelutiye Duası, Gizem Dolu Mükemmel Bir Dua, Kaçırmayın Bilgi Yazsı MrBerkHD Dualar & Dua Kardeşliği 7 05.04.24 11:12
Erkeğin Karısı Üzerindeki Hakları Swordsfish islam & islami Konular 0 23.06.20 17:06
yıldızların insanlar üzerindeki etkileri Havasokulu Burçlar & Astroloji & Yıldızname 7 08.01.19 11:36
Duanın kabul olmadığının kanıtlandığı iddiasına ne dersiniz? SiLence Dualar & Dua Kardeşliği 4 21.09.18 14:59
Dolunayın İnsanlar Üzerindeki Etkisi ve Oruç Tuana Gizemli Olaylar ve Mekanlar 2 16.06.18 22:36


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:29.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147