#1
|
|||
|
|||
Özgür mü irade?
Biliyorum şimdi bu da nereden çıktı diyeceksiniz. bu her zaman vardı.
Hayat boyu yaptığımız her şey bize karma yükler, etkiye tepki. hepiniz gençsiniz, beni önceden tanıyanlar bilirler. çekim yasası, enerjilerleşifa vermek söz konusu olduğunda, daima şu cümleyi söylerim. ne yaparsanızyapın ama başkasının özgür iradesi hilafına bir şey yapmayın" yanımda, yöremde olmanızdan haz duyuyorum sizlerle birlikte yaşadığınız herduyguyu yaşıyorum, ve inanın siz mutlu olduğunuzda dünyalar benim oluyor. sevgisöz konusu olduğunda pervasızlığınızı görünce, yaşadığım tecrübelerden dolayısizin adınıza, endişelensemde, önce uyarıyorum, aynı şeyi tekrarlıyorsanızyaşayıp görecek, tecrübe edinecek, diyerek kenara çekiliyorum, özgür iradenizleyaptığınız seçimlere saygı gösteriyorum. bu pervasızlık sizin yaşlarınızıyaşarken bendede olduğu için o günleri hatırlayıp hoş anlar geçiriyorum,halacığımın söylediği gibi " ahh kahpe gençlik " diyorum gülümseyerek hayat dolusunuz, sevgi yaşamak istiyorsunuz, saf niyetle yan yana can canaolmak istediğiniz insanlar var, bu duygularınızı gördüğümde sizlerekıyamıyorum, hatta istediğiniz gibi bir ilişki yaşamanız için şifalargönderiyorum evrene. dualar ediyorum. bu gün çekim yasası kavramını duymuş ama yeni çalışmaya başlamış olan arkadaşlarımızınbilmesinde fayda gördüğüm çok önemli olan bu konuyu yazmadan duramayacağımıhissettim. arkadaşlar, çekim yasasını işletmeye başka bir insanı kendinize çekmeyebaşlamadan önce iyi düşünün, siz o insanı istiyorsunuz. peki o sizi istiyormu? beğendiğiniz ve birlikte olmak istediğiniz kişi yanınızda yakınınızda bir kişiolabilir, ve size güzel, güzel bakabilir, güzel sözler söylüyor olabilir hattasizi beğendiğini ve takdir ettiğinide söyleyebilir. ama bunlar birbirlerindençok farklı şeyler. birlikte olmayı istemek başka şey,bir insanı beğenip takdiretmek başka bir şey. bunun çok iyi ayırımında olmanız lazım. zaten bana göre sizinle birlikte olmak için her türlü imkana sahip birisi sizegereken teklifi hala daha yapmadıysa, zihninizi onunla daha fazla meşguletmeyin, hayatınızı onun hayaliyle boşuna doldurmayın, serbest bırakın gitsin,çünkü zihinsel olarak ona, somut olarak kendinize zarar veriyorsunuz. kendinize şöyle zarar veriyorsunuz. düşüncenizde onu hayal ettiğiniz içinbilinçaltı boşluğun farkında değil, hayatınızda bir sevgiliniz olduğunuvarsayıyor ve size daha iyi bir insanın gelmesi için evrene enerji yansıtmıyor. ona zarar veriyorsunuz siz size karşı bir şey yapıldığında, nasılhissediyorsanız, karşınızdaki kişininde 6. duyguları ve algıları var, odahissediyor. belkide bu yüzden size çekilmesine rağmen içsel bir tepkioluşturarak istediğinizi yapmıyor. yaşamda sevgiden daha masum bir şey yok burada sizinle hem fikirim. kimbilir o insanla birlikte olsanız, siz mutluolacağınız için onu da ne kadar mutlu edeceğinizi düşünüyorsunuz. mutlaka böyleolacağını düşünüyorsunuzdur. ancak göz ardı ettiğiniz bir şey var, o insanında belli istekleri ve yerleşmişbir karakteri var, siz onu mutlu edeceksiniz, bunun gerçekleşmesi için her türlüfedakarlığı yapacaksınız, ama yaptığınız her şeye rağmen o insan sizi memnunetmek için basit bir adım atmaktan kaçınıyorsa, aldığının karşılığını vermeodaklı değilde sadece alma odaklı yaşıyorsa ne yapacaksınız? hiç kuşkusuz ya yaptığınız fedakarlıkları düşünüp size layık olduğunuz sevgiyiyeterince vermediği için o insana düşman olacaksınız, negatif üreteceksiniz, yada o insanı istediğiniz gibi olması için çekim yasasını devreye sokmayaçalışacaksınız. arkadaşlar sevgi kolaydır, sevgi çağlayandan akan,suyun akışından bile hızlıakar, ve koşulsuzdur. sevdiğiniz kişiyi olduğu gibi kabul edip, sevginizievrene gönderin, inanın belki o kişiden olmasa bile, size uygun başka birindensevginizin karşılığını alacaksınız, aynı şekilde koşulsuzca. ben bir psikolog değilim ama eğer bir kişiyi düşünüp onu aklınızdan çıkaramıyorsanız, benim hayatımda illabu olmalı diyorsanız, burada sağlıksız bir tutumunuz olduğunu kabul edip, yakendiniz bu tutumu değiştirmeniz lazım, ya da her şeyi denemenize rağmenyapamıyorsanız profesyonel yardım almanız lazım. size daha önce bir mektup yazmanızı önerdim. bu mektubu yazın,sevdiğiniz/idealinizdeki kişiye onu nasıl sevdiğinizi anlatın, bu mektubu 21gün boyunca okuyun, olur ya, şaşkın o zamana kadar duygularınızı fark etmemiştir,21 günden sonra ara verin enerji evrene yayılsın, istediğinizi size getirmekzaman alabilir. oldu da siz ağırkanlı birine denk geldiniz, ikinci bir 21günlük period da mektubunuzu yine okuyun, yine gelmedimi? 3. bir 21 günlükperiod düzenleyin ama ondan sonra durumu evrene bırakın. evren boşluklarısevmez daha iyisi ile doldurur, unutmayın 3 aydan fazla bir zaman ideal olankişinin siparişini verdiniz. benim düşünceme göre 63 günde, hatta verdiğiniz aralarla daha fazlasındapoposunu kaldırıp gelemeyen uyuz, zaten gelse bile sizi mutlu etmeyecektir.boşverin. evrene size uygun sizin seveceğiniz ve sizi sevecek başka bir sevgilisipariş edin. çekim yasasıyla ne yaparsanız yapın ama başkasının özgür iradesi hilafına birşey yapmayın. aynı şeyin sizede yapılacağını asla unutmayın, çekim yasası ilesadece o insanı değil, yaptıklarınız da kendinize çekiyorsunuz. her şeyin başı niyettir mektubunuzu okumaya başlamadan önce şöyle niyet edin. ..........isimli kişiyibeğeniyorum/seviyorum, eğer bu birliktelik onun, benim ve ilgili herkesin enyüksek hayırına ise onunla birlikte olmak sevgimi paylaşmak istiyorum, bumektubu okuyarak onu ve ya daha uyumlu yaşayacağım, sevgi dolu bir insanıkendime çekiyorum. inanın bana bu şekilde istediğiniz ve layık olduğunuz sevgiyi dolu doluyaşayacaksınız, belki şu an istediğiniz kişiyle değil, ama dahaiyisiyle..hepinizi çok seviyorum saygılı sevgiler |
#2
|
|||
|
|||
Özgürlük, irade ve Ahlak Sorunsalı
İnsanın irade özgürlüğüne sahip olup olmadığına dair mesele kadim bir meseledir. “İrade özgürlüğümüz var mıdır?” Sorusunun tarihi, belki de insanlık tarihiyle yaşıttır.
Tarihin her limitinde insanın irade özgürlüğünü yok sayan, iradesine pranga vuran düşünce akımları olduğu gibi insanı kendi kendisinin yaratıcısı olarak düşünenler de hep olagelmiştir. Tespit ve tenkitleriyle ifrat ve tefrit kutuplarında dolaşan, insanları davet ettikleri düşünce gemileri, sorumluluk yurdu olan dünya okyanusunda özgün ve düzgün olmayan mecra ve maceralara yönlendiren bu düşünce akımları mezkûr soruya cevap, soruna çözüm sunabilecek sahih bir ilmi anlayıştan yoksundur. “İnsan özgür müdür?” diye sorulan soruyu sorun olmaktan çıkarmak gayesiyle her zaman ve zeminde ilmi feraset ve ameli cesaretle tetkik ve tahkikler yapan makul ve makbul denebilecek filozoflar, teologlar, sosyologlar ve psikologlar da olmuş, doğru-yanlış birbirlerinden farklı cevaplar vermişlerdir. Fakat tüm iyi niyet ve gayretleriyle beraber sürekli gelişip genişleyen ilgi ve bilgiye rağmen farklılıklarını bir türlü izale edememişlerdir. İnsanı tanıma noktasında müspet olan bilgiyi bir musibete dönüştürmek isteyenlere rıza göstermeyen bilginlerin irade özgürlüğüyle ilgili birbirlerinden farklı cevaplar vermeleri, amel olarak kendini dışa vuran irade olgusunu fiilden farklı olarak algılayamamalarındandır. İradenin somut hali olan amel olgusu ilim ve bilim insanları arasında farklı algılandıkça, aralarındaki farkı fark etseler de farklılıkları yine devam eder. Amel fiilden daha özeldir. Fiili amele dönüştüren niyettir. Amel, kasıtla yapılan fiildir. Her “amel”, fiildir ama her “fiil” amel değildir. Amel, iradeyi gerektirir. Fiil kudretin sonucu; amel ise niyet ve gayretin meyvesidir. İstek ve irade kudretin mürşididir, Kudret, istek ve iradenin müridi. İlim, isteğin mürşididir, fakat istek ilmin müridi değildir. Bilinen her şey istenmez, ama isteğin teşekkül etmesi için bilinmesi gerekiyor. Amel için niyet, ilim, kudret ve istek lazım. Fiil muafiyet, amel sorumluluktur. Amel için akıl gerekir. Aklı olmayanın ameli de olmaz. Fiil için sadece güç; amel için ise ilim, irade ve kudret lazım. Bunlar, bilmek, istemek ve güç yetirebilmektir. Haccı bilmeyen insan, hacca gitse de hacı olamaz. Haccı bilip de hacca niyet etmezse yine hacı olamaz. Haccı bilip hacca niyet ettiği halde gitmeye kudreti yoksa yine hacı olamaz. İnsanın âlemdeki konumu nedir? Tabiatın nesidir insan? Spinoza,“İnsan da âlemin bir parçasıdır. Ve kâinatı yöneten kanunlar önceden belirlenmiş oldukları için, insanın hareketleri de aynı derecede tayin edilmiş olmaktadır. İnsan, kendi hareketini değiştiremez, ancak onu ve tabiata hâkim olan zorunluluğu tanıyabilir” der. Oysaki İnsan âlem taşlığında sıradan bir taş değildir, âlemde, âlemden de daha büyük bir iç âleme sahiptir. Her taş, taşlıkta bir taş olarak kalırken, âlemde âlemden de daha ulvi bir iç âleme sahip olan insan irade cevheriyle sergilediği fiillerle ya âlemin “mimarı” ya da “hımarı” olabilme gibi tercihî bir özellik ve güzelliğe sahiptir. Gerek eski gerekse de modern Cebriye Ekolü’ne mensup olan teolog, psikolog, sosyolog ve felsefeciler nezdinde, ağaç meyve verdi, su aktı, taş kımıldadı, güneş doğdu ve battı, gök kapandı, yağmur yağdı, çiçek açtı, çayır yeşerdi demek neyse, insan yaptı demek de odur. İnsanın fiilinin, tabiatın tabii deveranından hiçbir farkının olmadığını idea ediyorlar. Oysaki insanın fiilleri iki kısma ayrılır. Bunlardan bir kısmı ihtiyarî, bir kısmı de ıstırarîdir. Istırarî fiiller iradenin dışında, dıştan gelen tesirlere şuurun rolü olmaksızın verilen cevaplar, refleks ve içgüdü hareketleri şeklinde gerçekleşen, bize herhangi bir sorumluluk gerektirmeyen (göz kapaklarımızın hareketleri, kalbimizin çalışması, kanımızın dolaşımı, sindirim sistemimiz vb. gibi) icbarî fiillerdir. Mecbur fiiller me’cur (ecirli, sevaplı) değiller. Göz kırpma tikiyle göz kırpma ayni fiildir, fakat biri muafiyet öteki mükellefiyettir. Tıpkı ramazanda, gün içinde uyurgezer bir Müslüman’ın uyanmadan kalkıp su içmesi ile uyanıkken su içmesi gibi. Yapılan iki fiil de aynı fiildir, fakat birincisi muafiyet, öbürü mükellefiyettir. Kanımızın deveranı suyun akmasından farklı değil, tıpkı saçımızın uzaması çiçeklerin boy vermesinden farklı olmadığı gibi. Dünyaya gelişimiz ve gidişimiz de güneşin doğup batması gibi kendi irademizle değildir. İnsanın özgün hususiyetlerini, temel dinamiklerini teşkil eden iradedir. İradeyle insan seçim yapabilme, alternatifler karşısında tercihte bulunabilme, bir şeyi yapma veya terk etme özelliğine sahip olabiliyor. Bilim adamları, bir tek kolumuzu kaldırıp indirmemizde irademizin dışında yetmiş çeşitten fazla kimyevî reaksiyon vuku bulduğunu ve her bir çeşit reaksiyonun da binlerce kez cereyan ettiğini söylüyorlar. Ama biz kolumuzu kaldırmayı irade etmesek bu reaksiyonlardan hiçbiri ortaya çıkmıyor. İrademiz kolumuzu kaldırıp kaldırmamamızla ilgilidir, kolumuzu kaldırdıktan sonra vuku bulan kimyevî reaksiyonlarla ilgili değil. İnsan amelinin kontrol odasında irade vardır. İrade nimetiyle kıymet bulan insan, fücur ile takva, şükür ile küfür arasında tercihte özgürdür. İnsan ,”yüsra ile üsrayı” birbirlerinden tefrik edebilecek donanımda yaratılmıştır, şakir de kâfir de olabilir. Biyolojik ve psikolojik etkenlerin, sosyal muhitin, yıldızların, tabiatüstü kimi kuvvetlerin, istikbalini belirtmek hususunda müessir olup olmadığına dair çok eskiden beri kendi kendine soran İnsan, iradesiz olmuş olsaydı hayvanlar gibi nefsine ve hırsına göre hareket eder, hiçbir imtihana tabi tutulmazdı. Oysaki insan irade sahibidir. İrade imtihanı, imtihan da iradeyi gerektirir. İradenin olduğu dünyada imtihan, imtihanın olduğu her yerde de irade vardır. İradeli eylemler insana sorumluluk yükler. İradeyle yapılan her fiil insanın ya aleyhine ya da lehine sonuçlar doğurur. İnsanın niyet ve gayretleri onu ya nefsâni arzuların anaforunda felaketlere sürükler ya da felaket denizinin peş peşe kabaran kızgın ve azgın dalgalarında kaptanı Nuh (as) olan nadide bir gemi misali sahil-i selamete çıkarır ve ebedi saadete erdirir. İnsan, irade sahibidir. Şükür ile küfür, hayır ile şer’in varlığı, iradenin varlığının kanıtıdır. Hayrın ve şer’in anlam kazanabilmesi için hayır ve şer noktasında tercih yapabilecek irade sahibi bir varlığın var olması gerekir. Seçim yapan insan olmamış olsaydı, hayır neden hayır, şer neden şer olmuş olurdu? İradeden yoksun canlı ve nesneler için hayır ve şer denen değerler değerlendirilebilir mi? “İnsanı imtihan etmek için işitici ve görücü yaptık” (İnsan, 2) diye buyuran adil ve kadir olan Allah, insanı, insani özellik ve güzelliklerle donatmasaydı imtihan etmezdi. Sağır olan insan işitmekle mükellef tutulur mu? Düşünce tarihiyle ilgilenen insan, tarihin özgürlüğü ve özgürlüğün tarihiyle de ilgili olmuştur. Bediidir ki özgürlüğün tarihi, tarihin özgürlüğü vardır; fakat tarihin özgürlüğü, özgürlüğün tarihi kadar sağlam ve sağlıklı değildir. Özgürlüğün tarihi ontolojik, tarihin özgürlüğü ise sosyolojiktir. Biri zerreden küreye kadar her şeyin hâliki ve maliki olan Allah’ın insan için secimi, öbürü insanın tercihidir. İnsan ontolojik özgürlüğün nesnesi, sosyolojik özgürlüğün öznesidir. Ontolojik özgürlüğe sahip olmak, insanın özgürlük çemberinin dâhilinde değildir. Kevni özgürlük insanın özgürlük çemberinin dışındadır. İnsanın bir kazanımı olmayan kevni özgürlük ilahi bir nimettir. Mezkûr nimetin kıymetini hakkıyla özümseyenler, insanın geleceğini, geleceğin insanını ihya edebilirler. Özgürlüğün tarihinin aksine, tarihin yalanı, yalanın tarihidir. İnsanın ontolojik özgürlüğü yaratılış özelliğinden kaynaklanırken, sosyolojik ve psikolojik özgürlüğü yaratılış gayesinden kaynaklanır. Birçok koldan, yoldan saldıran şaşkın insanlar aşkın olan bu değeri anlamasalar da hakikat budur. Paul-Henri Dietrich Holbach gibi filozoflar “İnsanın eylemleri asla özgür değildir; onlar her zaman insanın kendi doğasının, edinilmiş fikirlerinin, ulusunun, doğru ya da yanlış onu biçimlendiren mutluluk anlayışının; örnekle, eğitimle, günlük deneyimle pekiştirilmiş kanılarının zorunlu sonuçlarıdır” deseler de, düşünsel ve tarihsel derinliği olan özgürlük insana reddetme imkânı verir, fakat reddetme imkânına sahip olan insan, özgürlüğü reddetme imkânına sahip değildir. Zira özgürlüğü reddetmek de bir tür özgürlüktür. Özgürlüğe hüküm giymiş müebbet bir mahkûmdur insan. İnsan, özgürlüğe mahkûm olduğu gibi özgürlüğünü doğru kullanmaya da mahkûm değildir, sapma özgürlüğüne sahiptir. İnsanın asıl sorumluluğu, sapma özgürlüğünü, özgürlüğün sapmasına dönüştürüp dönüştürmemesidir. İnsanın özgünlüğü, özgürlüğüdür. Birçok algı ve yargının aksine o ne hayvan gibi serbest, ne de nesneler gibi mecburdur. Özgürlükten yoksun olan hayvan ve nesneler imtihana tabi tutulmazlar. İmtihan, özgürlüğü gerektirir. Mükellefiyet özgürlüğü varsayar. Özgürlük serbestîyet değildir. Serbestîyet başıboşluktur. Hayvan serbest, insan özgürdür. Kuvveti kudrete dönüştüren irade olduğu gibi serbestîyeti özgürlüğe çıkaran unsur da iradedir. İrade insanı özgürleştirir, eylem ve söylemlerinden sorumlu kılar. Zorunluluk sorumluluğu kaldırır. Zorunlu davranışların ahlaklılığından bahsedemeyiz. Ahlaki eylemler, amaçlı ve bilinçli eylemlerdir. Zorunlu olan eylem ve söylemlerin ne suç ve cezasından ne de mükâfat ve mükellefiyetlerinden söz edebiliriz. İnsan sorumlu bir varlıktır. İrade, insana sorumluluk yükler. Kendi kimlik ve kişiliğinin mimari olan insanın eylemini, hayvanın hareketinden ayıran şey iradedir. Eylem ve söylemlerinden sorumlu olan insanı, bir kaya parçası, bir meteor, denizde kabaran bir dalga, hiç durmadan kısalıp-uzayan bir gölge veya dalından kopmuş, pervasızca esen rüzgârın kollarında cirit atan kuru bir ağaç yaprağı gibi değerlendiremeyeceğimiz gibi, belli bir etki sonucunda belli bir tepki veren Pavlov’un köpeği kategorisinden de değerlendiremeyiz. İnsan, tercihlerinde muhtardır, muztar (zorlanmış, mecbur, çaresiz) değil… İnsan, ahlaki bir varlıktır. Ontolojik olarak ahlaki olan her insan, ahlaklı olmayabilir. Ahlaklılığın kaynak ve dayanağı özgürlüktür. Özgürlük nimetiyle kıymet bulan insanın, ahlaka karşı geliştirdiği davranışlar da ahlaklı davranışlar da ahlakî davranıştır. Elektronların bile iradesinin olduğunun iddia edildiği bu çağda, değer yaratan ve yargılara sahip olan insan iradesini işlevsiz bırakan tüm girişimler, ahlaka yapılan gayrı ahlakî girişimlerdir. Ekseri insanlar kendi iradeleriyle iradelerini işlevsiz bırakarak ölü kefaller gibi ortalıkta dolaşsalar da ahlaklılıktan kurtulmazlar. Ahlaka karşı olmakta ahlaklılıktır. Ahlaklılık hem ahlakın hem de ahlaksızlığın sebebidir. Özgürlük ve ahlak arasında ontolojik bir bağ ve bağlantı var. Yaşam için ruh ne ise, ahlak için de özgürlük odur. Ruh olmadan yaşam olmadığı gibi, özgürlük olmadan da ahlak olmaz. Özgürlük iradeyi, ahlak özgürlüğü gerektirir. Özgürlük iradenin sonucu, ahlakın sebebidir. Bir eylemin ahlaki olabilmesi için özgür olması lazım. İrade olmadan özgürlük, özgürlük olmadan da ahlak olmaz. İrade özgürlüğün, özgürlük ahlakın önkoşuludur. Ne sessiz, sözsüz ve cansız nesnelerin ahlakından, ne de tabiatları gereği tabiat yasalarına uyan, tabiatla uyumlu yaşayan hayvanların ahlakından söz edilebilir. Zira hem hayvanlar hem de nesneler iradeden yoksundurlar. Meteorolojik, biyolojik, fizyolojik, anatomik, genetik, politik, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, pedagojik, coğrafî vs. etkenler ve nedenler insan davranışları üzerine etkileyici olsalar da asıl ve asil belirleyici olan unsur iradedir. İnsan içten yönetilir. Etki ve itkisi güçlü olan birçok harici unsurun kalıcı tesirine rağmen insanın davranışlarını belirleyen asıl aktör iç faktördür. İç âlemini hayra, bilgiye, iyiliğe, arınmaya, kulluğa yönlendiren insan “felah yolunun” sarp ve kıvrımlı yolunda kutlu yolculuğa revan olmuştur. Onun yolculuğu dünyevî ve uhrevî kurtuluş istikametindedir… |
#3
|
|||
|
|||
Hocam yüreğine diline sağlık. yazinizin çok karmaşık olduğundan anlamakta zorluk çektiğimi söylemek isterim. Kısaca irade özgürlük. Ahlak ve özgürlük. Irade ve ahlak bağlarını söyleseniz sevinirim
. |
#4
|
|||
|
|||
Teşekkür ederim. Kısa ve öz: İrade yoksa özgürlük, özgürlük yoksa ahlak olmaz
|
#5
|
|||
|
|||
Sağolun. Lakin özgürlük yoksa ahlak olmamasi bana göre degil.
Hepsini insan bazinda düşünüyorum. |
#6
|
|||
|
|||
Özgürlük iradenin, ahlak özgürlüğün rahminde doğar ve büyür. Özgürlük, varlığın hakikatini, hakikatin varlığını arayan insanı varlık âleminin ufkuna yükselten bir değerdir. Özünün özünü bulmak isteyen her insan özgürlük değerini de değerlendirmesi gerekir. Özgürlük değeri sağlam ve sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutulursa, hayatın sırrını bulma arayışının da ahlaki bazı sınırlarının var olduğu görülür. Ahlaki bir varlık olan insanın, sınırlı dünyada sınırsız hareket etmesi özgürlük değildir. Özgürlük, insanın dilediğini yapmakta serbest olması değil, dilediğini dilemekte serbest oluşudur. Yapabilirlik insan için yapmanın meşrutiyeti olamaz. Dolayısıyla ahlakın sırrı özgürlük, özgürlüğün sınırı ahlaktır.
Hakikat arayışının nirengi noktasını özgürlük ve ahlak teşkil eder. Özgürlük ve ahlak meselesi insan var olduğu sürece insan aklını meşgul etmeye devam edecek, seçkin entelektüel tartışma ortamlarının koyulaşmasına hizmet edecektir. Özgürlüğe, “efradını cami, ağyarını mani” bir tarif yapmak çok zordur. Zira özgürlük, midyesi açılmamış bir inci, düğümü çözülmemiş bir tılsım, daha fethedilmemiş bir kale ve henüz ulaşılmayan bir zirvedir. Kadim tarihten beri aklın oltasına takılan sorulardan biri “Hakikatin özgürlüğü, özgürlüğün hakikati nedir?” sorusudur. Kendi kendisine ilahi bir emanettir insan. En ağır emaneti üstlenen insan, âlemin sahibi değil, şahididir. Âlemin şahidi olan insanın, sahibiymiş gibi davranması özgürlük değildir. Her şeyin hakkı olduğu gibi özgürlüğün de hakkı vardır. Özgürlüğün hakkı, hakkın özgürlüğüdür. Hakikat, özgürlüğün mabedidir. |
#7
|
|||
|
|||
farz demek yapilmasi kesin olan zoraki olan birseydir dusunmek
|
#8
|
|||
|
|||
Düşünme ile ilgili ayetleri hatırlayın 👍
|
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Özgür İradenin KAder de Yeri | Och | Metafizik | 0 | 14.09.20 16:25 |
Düşünmek Farzdır | Tuana | Sizden Gelenler | 0 | 09.06.19 23:52 |
irade özgürlüğümüz var mı? | Hal | Kadim Bilgelik | 2 | 23.09.18 21:38 |
Külli ve Cüzî irade Ne Demektir? | Havasokulu | islam & islami Konular | 0 | 17.11.17 21:59 |
ilahi irade gücü | SiLence | Parapsikoloji & Spiritüalizm | 0 | 02.02.17 00:31 |