|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
|||
|
|||
İnsan Varlığının İsyanı ve Hoşgörü
Bir kimse niçin isyan eder? Gelin, bu yazımıza da böyle bir soruyla başlamış olalım. Sanırım kafanızda hemen çeşitli yanıtlar dizisi oluşmuş, şu ya da bu şekilde açıklamalar getirmişsinizdir bile. Üstelik çoğunuz haklı da olabilirsiniz. Ancak, bizim amacımız, yanıtlarınızı da sizlerle paylaşarak, açık seçik bir biçimde ortaya koyabilmek, Biliyorsunuz ki; bir yanlışı ya da bir hatayı düzeltebilmek için, işin kaynağına inmek, önlemi temelden başlatmak zorundayız. Kuşkusuz gerçekten sorunu ortadan kaldırmak istiyorsak. Şimdi tekrar başa, yani sorumuza geri dönelim ve isyanlarımızın nedenlerini bulmaya çalışalım.
İnsan niçin isyan eder? Nedenlerden başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz: 1. Sabırsız olduğu için, 2. Ön yargılı olduğu için, 3. Dar şuurlu olduğu için, 4. Hoşgörülü olmadığı için. Daha fazla yanıtlar ve nedenler bulmak olasıdır fakat, amacımız olayın özünü açıklamak olduğu için şöyle özetleyebiliriz: İnsan varlığı beşer olduğu için, yani henüz insanlık düzeyinde olamadığı ve dolayısıyla "bilgisiz" olduğu için isyan eder. Konumuza bir soruyla başlamıştık, yine bir soruyla en duyarlı tarafımıza, eski bir deyimle zülfiyare dokunarak, "HOŞGÖRÜ nedir?" diyelim ve hemen hepimizde aksayan bu eksik yanımızın açıklamasını da yapalım. HOŞGÖRÜ, karşımızdakileri kendi görmek istediğimiz gibi değil de, onların oldukları gibi görebilme büyüklüğüdür. Şu halde, isyanlarımızın kaynağı hemen kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor. Bizler çevremizi kendi istediğimiz gibi göremeyince, yani çevremize bencillik merceğiyle bakmaya başlayınca, isyanlarımız da hemen başlamış oluyor. Oysa ki, Evrensel İlkeler ve tekamül gereği her varlık kendi gereksinimini yaşayacağına göre, bu yasalara dil uzatmak, isyan etmek bizim neyimize? Görüyorsunuz ki, olaylara hangi açıdan bakarsak bakalım, yine karşımıza kendi yapımız, benliklerimiz çıkmakta. Kısa bir örnekle konumuzu daha rahat anlaşılır bir hale getirmeye çalışalım: Yıllar önce pek beğendiğim bir film izlemiştim. Filmdeki artist, bilge bir kişiden duyarak, gerçeğin bulunduğuna inandığı bir kitabı arıyordu. Kitabın bulunduğu yere varmak için pek çok engelleri aşmak zorundaydı. Fakat o büyük bir cehit(üstün çaba) ve sabırla bunları aşmayı başardı. Tam kitaba yaklaştığı, hatta onu uzaktan gördüğü zaman, öğretmeni durumunda olan bilge varlık ortaya çıkarak, "Her şeyi başardın, kitaba da ulaştın fakat gel beni dinle, o kitabı açma öyle kalsın." diyordu. Ancak bunca zorluklara o kitabı okuyabilmek için katlanmış olan kişi, "Hayır! Ben onu okumak, gerçeği bilmek istiyorum ve okuyacağım." diye yanıtlamıştı. Bu durum karşısında, bilge başını eğerek, "Sen bilirsin" demişti. Talebe, büyük bir merakla ve heyecanla kitabın ilk sayfasını açtığında, karşısında bir ayna duruyordu. 2., 3., 4. ve 5. sayfaları çevirdiğinde, her sayfada bir ayna ve dolayısıyla kendi yüzü ile karşılaşmıştı. Şaşkınlık içerisinde gözleri bilgeyi aradığında, artık onu da görememişti. Derin bir düşünce içerisinde ve o bilgenin sözlerini yorumlamaya çalışırken, oradan da ağır ağır uzaklaşmıştı. Bu aynı zamanda filmin de sonu idi. Bu filmin çok uzun süre etkisinde kalmış ve bireyin kendi kendisini aşması gerektiği gerçeğini bir kez daha anlamıştım. Bu öylesine ilginç bir olay ki; biz unutsak bile, tekamülümüzün her aşamasında tekrar tekrar karşımıza dikiliyor ve adeta "Ben buradayım!" diye yüzümüze haykırıyor. Dünyanın kaderi, yani bizim dünyadaki yaşam kaderimiz bu. Eğer olayları spirit(ruhsal) bir gözle incelersek; hangi realite düzeyinde olursak olalım, bu gerçek yine karşımıza dikilmekte ve bizi zorlamakta. İşte burada, bu noktada Spirit yaşam ve anlayışın önemi çok daha iyi anlaşılıyor. Çünkü ruhsal anlayış, yani herkese ve her şeye küresel bakmak, her anlayış düzeyine hitap eden bir yaşam biçimidir. Bu düzeyleri, ya da bu aşamaları açıklayabilmek için şöyle bir örnek verelim: Her zaman çoğumuz her olayda "Niyet önemlidir." der ve savunmasını da örnekler vererek yapmaya çalışırız. Acaba öyle mi? Bir yere kadar doğru, diyebiliriz. Fakat daha üst bir realitede, yani belli bir bilgi düzeyinden sonra iyi niyetli olmak da önemli ve yeterli değildir. Çünkü, bu düzeyde artık icaplar önemlidir. Niyet ve istekler artık bilgiyle olmalıdır. Bu düzeyde dış tesirlere bağlı olarak gösterilen iyi niyet ve istekler geçerli olamaz. Yani o tesirlerin etkisiyle gösterdiğimiz eylem ve davranışlar bizlere yeterli gelişmeyi sağlayamaz. Tıpkı bir av köpeği gibi olur birey. O da sahibine bağlı hareket eder ancak, bilgisi yoktur. Oysa, bu bilgi düzeyini aşmış bir varlık isek, bizim için kendi niyetlerimiz değil, çok üstümüzde olan muktedir varlıkların niyetleri önemlidir. Bu büyük şuur sahiplerinin maksatlarına göre hareket edebilmek önemlidir. Her olay ve davranışta iyi niyetli olmak ki kesinlikle çok üstün bir meziyettir ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi, bir düzeyden sonra yeterli değildir. Daha açıkça söylemek gerekirse, yalnız iyi niyet, komple otomat insanlar için geçerlidir. Bu düzeydeki varlıklarda şuurlanma ağır geçtiği için, Yukarı’ nın isteğinin "Evrensel Yasaların" farkına varamazlar, bakış açıları dar ve yüzeyseldir. İyi insan olmak ile, gerçeği bilmek ayrı şeylerdir. Örneğin, ıstırap tek başına beşeri tekamül ettirmez. Eğer ıstırap benim daha değişik ruh hallerine girmeme neden oluyorsa, o zaman itici bir güç olur. Çünkü benim arama, uyanma ve farketme gücümü harekete geçirir. O halde, gerçekten bilmek, ruh hallerini yaşayabilmektir. Bu yüzden, ıstırabı değerlendirecek kişi; kendi niyetini değil, yukarının amacını kullanır. Dışarıdan gelen tesirlere uyum göstermek, uygun bir pozisyon almak her zaman olabilen değildir, bilgi ister. İşte bu nedenle, sadece iyi niyet ve inançla, bir realiteden ötekine geçilmez. O realitenin bilgilerini seze seze, anlaya anlaya ancak o realite atlanabilir. Aslında bunlar da realitenin birer basamaklarıdır. Konumuzu biraz daha anlaşılır bir hale getirmek istersek, şöyle açıklayabiliriz: Bir üst realite, bir alt realiteyi aydınlatır. İşte aydınlığı, bu ışığı görüp anlamak, bilgi işidir, şuurlanmaktır. Bu önce sezgiyle başlar ve sonra varlık o tesirleri anlamaya başlayıp yükselir. O halde realite değişmesi demek, tesir kalitesinin değişmesi demektir. Bizlere tesir sürekli gelir fakat, biz tesirlerin, taşıdığı bilgilerin ancak kullanabildiğimiz kısımlarını alıp uygularız. Diğer kısımlarının farkında bile olamayız. Oysa tesir ve onun bilgisiyle bütünleşmek. bilginin kendisi olmak demektir ve böyle olmak gerekir. İşte şimdi belli bir noktaya, bunca laf ebeliğinden sonra ancak gelebildik. Biz anlatmaya, açıklık kazandırmaya çalışalım, sizler de lütfen anlamaya çalışınız. “ Bilginin kendisi olmak “ bizi nereye götürecektir, bunda vardırılmak istenen nokta neresidir? Şöyle açıklayalım: Bilginin kendisi olan bir şuurda ferdiyet düşünülemez. Kur'an'da bahsedilen "O' na döndürüleceksiniz." ayeti, varlığın ferdiyet halinden çıkıp; birliğin, bütünlüğün şuur alanlarına dahil olmasını ifade etmektedir. Bu, okyanusta bir damla olmak gibidir. Bütünlüğe bağlı olmayı ciddi bir olgu olarak görmek, varlığın ferdiyetinin o güç alanı içerisinde erimesi demektir. Bu, dönüşü olmayan bir yol gibidir sanki… Çünkü orada kütle olarak sahip olunacak bilgi kademelerine doğru bir gelişim gösterilir. Görüyorsunuz, “ bilginin kendisi olmak “ ifadesi bizi bu aşamaya getirdi. Şimdilik bu kadar diyelim ve tüm bu bilgilerden sonra, "Dereden su içerken, kaynağını unutmayalım." ve yine unutmayalım ki; "Göklerin altındaki, Evrendeki her şey, aynı yasanın buyruğundadır". (Sevgimle kalın) (Kaynak Ruhsalfenomenler) (Cavit utku)
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#2
|
||||
|
||||
Allah razı olsun bu güzel paylaşım için.
__________________
Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ve kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Letaifler, Letaiflerin Görevleri, Letaif Zikri (Zikr-i Letaif) | Sin | Tasavvuf & Tarikatler | 16 | 19.11.24 01:33 |
Kendini tanımak nedir? İnsan kendini nasıl tanır? | Cennet | Farkındalık | 7 | 20.11.22 21:57 |
insanlar cin ile ya da cin insan ile evlenebilir mi? | Sin | Cin & Şeytan & Melek & Ruh | 3 | 12.07.21 02:24 |
Cin ve Ruh Çağırma Gerçekten var mı? | Sin | Cin & Şeytan & Melek & Ruh | 7 | 25.02.21 08:57 |
Yusuf suresine farklı bir bakış | Coliseum | Sure ve Ayet Havasları | 1 | 08.06.20 22:28 |