#1
|
|||
|
|||
Karma Yasası ve Eon
Ruhsal arayış yoluna giren her varlık, ben kimim sorusu ile başlar bu yola. Artık soru sorulmuş ve ilk kapı açılmıştır. Açılan kapının ardında yükselen ve gittikçe yükselen bir merdiven vardır, ilk bakışta o merdivenin basamağında duran ve önündeki yükselen merdivene gözünü diken varlığın içini bir korku ve yılgınlık kaplar. Bir süre ben kimim sorusunu göz ardı etmek istese de artık geri dönüş mümkün değildir.
Kim olduğumuz yolunda ilk adımlar ya dinsel bilgilerin ışığından yola çıkmak, ya ateizm ile inkâr mekanizması çalıştırılarak, ya da sadece bilimi göz önüne alarak ilerleme seçilebilir. Ancak hangi referans noktasından çıkarsak çıkalım vardığımız yer aynı noktaya ulaşmakta. Ufak tefek terminolojik sorunlar, olsa da varılan yer ya da hedef acısından fazla bir fark en azından bulunduğumuz dünya boyutu acısından olmamakta. Ruhun tekâmülü açıklanırken ilk karşımıza çıkan bilgi karma yasasıdır ki bu yolda olan pek çok kişi bazen inkâr bazen de kabulle yoluna devam eder. Bu noktada yardımcımız sadece içsel sesimiz olur. Bilimsel açıdan gelinen noktada ise bilim sanki karma yasasına bir açıklama bulmuş gibi görünmektedir. Bilimin geldiği son noktada ruhu taşıyan şeyin elektron olduğu görüşü savunulmakta. Fizik ve metafizik arasındaki köprünün elektronlar olduğu görüşü hızla yaygınlaşmakta. Fizikte temel parçacık adı verdiğimiz şeyin, örneğin bir elektron veya proton olduğunu ve son derece yoğun bir maddeden oluştuğunu biliyoruz. Bu madde kara deliklerde rastlanan yoğunluktadır. Bu durumda bu parcacacıkların bazılarının, hatta tamamının bizim evrenimiz içinde görünmeyen bir cep teşkil ettiklerini, kendi içerdikleri kara deliklerdekine benzeyen bir zaman mekân içerdiklerini ve bize ne kadar garip gelirse gelsin bu zaman ve mekânı ruhun zaman ve mekânı olarak nitelendirmeye hakkımız yok mudur? Kısacası bilinen bazı temel parcacıklar bir çeşit mikro kara delikler olarak düşünülemez mi? Eğer cevap olumlu olursa, bizim bedenlerimizde bilindiği gibi parçacıklardan oluştuğu için bizde madde ve ruh arasında bir köprü meydana getiren yolun üzerindeyiz demektir. Ben kimim sorusu ile çıktığımız yolda tıp bazen bize yol göstermeye başlar, döllenme kromozomlar genler ile ben dediğimiz şeyin ne olabilirliği hakkında bir kanı oluşmaya başlar. O zaman ana soru şu şekle gelmeye başlayacaktır. Bu harika üreme oluşumu içerisinde benim kromozomlarımın belli bir miktarı oğlum yâda kızımın kromozomlarını oluşturabilmek için gerekli maddeyi temin edecekleri sırada, benim -Ben imden geçebilecekleri bir şey varmıdr?-ben dediğimiz şey kromozomlarımın bütünüyle desteklenmiş olsaydı, o zaman bu benin bir kısmı çocuklarıma geçecek daha küçük kısmı torunlarıma ve ölümümden sonrada torunlarımın torunlarına yok denecek kadar cüzi bir kısmı aktarılmış olacaktı. Yani ruhumdan torunlarıma hemen hemen hiçbir şey aktarılmayacaktı. Mademki üreme esnasında bebek anne ve babanın kromozomlarının yarısı gibi bir bütünlenme yoluna gidiyorsa, bebeğin beni gerek anneden gerekse babadan farklı olacaktır. Elbette ki bebek ve ebeveynler arasında bir takım benzerlikler olmakla beraber asla tıpa tıp benzeri olmayacaktır. Kısaca özetlersek, en iyi şartlarda dahi referans noktası olarak benden başlayan nesil için birinci kuşakta oran yüzde elli ve ikinci kuşakta 25 üçüncü kuşakta on iki bucuk gibi bir rakama inecek ve bu hesapla ben dediğimiz şey kısa bir süre içerisinde yok olacaktır. O zaman bizim ebediyetimizi sağlayan şey kromozom yapımız mıdır? Yoksa daha sade daha dayanıklı bir şey midir? Bu sorunu cevabını almak için canlı hücrenin nasıl çoğaldığına bakmamız gerekir. Hücre bölünmeye başladığında kromozomlar hücre çekirdeği içerinde kromatini ortaya çıkarmak için erirler. Bu durumda kromozomların beni taşımaları mümkün olamaz. Oysa benin sürekli olması gerekir. Eğer çekirdekteki kromatinde olduğu şekilde kromozomlar çok küçük parçalara ayrılıyorsa, bu kromozomlar yeniden kromozom yapısı oluşturmaya muktedir olabilmektedir anlamına gelir. Bu ise demektir ki, kromatin içinde kromozomlar daha şuurlu bir madde bulundurmalıdır ki bu yapılabilsin. En basit şekli ile bir makineyi parçalara ayırırsak onu yeniden bir araya getirecek bir zekânın var olması gerekir. O zaman özetle şu söylenebilir. Canlı olanı anlamak istiyorsak, ilkel yaşamdan itibaren tüm canlıların bir ruha sahip olduğu kabul etmemiz gerekir. Elektronların ruhun taşındığı zaman ve boyut olduğu söylenmekte. O halde ruhun evrendeki başlıca macerasının evreni dolduran milyarlarca elektronun macerası olduğunu söyleyebilmemiz çok da aykırı bir düşünce değildir. Bu elektronlar içlerinde bulunan özel zaman mekân bilgilerini depolamaya muktedirler ve bu bilgiyi sürekli olarak daha etkili ve mükemmel biçimde kullanabilirler. Öyleyse ben diye tanıdığımız ve benim şuurlu ben olarak adlandırdığım bu ben vücudumuza giren elektronik eleman ter maddenin kullandığı bilgi stokunun bir alt yapısıdır. Çünkü elektronlarımız in sahip olduğu bilgilerin tümü kozmik beni oluştururlar ve bu kozmik ben şuurlu ben adını verdiğimiz şeyden çok daha geniştir. Ancak her ne kadar eleman terin bilgisi bizim şuurlu benimizin bilgisinden fazla ise de yine eleman ter her an bizim şuurlu benimizin sahip olduğu bilgileri de alır. Hatta bu bilgileri almak için adına insan denen makineyi bile yaratmıştır. Bizim benimize ait olan bilgi vücudumuzu oluşturan milyarlarca elektrona yayılmıştır. Böylece her elektron bu bilginin çok küçük mikroskobik kırıntısını taşımaktadır. Bizim denimize ait bilginin bir bütün olarak parçalanmadan muhafaza edilmesi gerekir. En basit misalle bir şiiri ele alalım. Bu şiirde gecen bir iki cümleden yola çıkarak şiiri inceleyen kişilerin aynı şiirsel metne ulaşması zordur. Öyleyse, vücudu oluşturan elektronların her birinde var olan bilgiler, tüm benimizin bilgilerinin bir üst birimidir. Hatta yalnızca hücrelerimin DNA larının yapısına giren parçaların bizim benimize ait bilgilere sahip olduğunu kabul etsek bile, her insan hücresindeki DNA miktarının gramının milyonda biri kadar olduğu göz önüne alınırsa vücudumuzun her bir hücresinin de bizim beni taşıyan yüzlerce milyar spritüel elektron vardır ve elbette hücrelerimizde milyarlar sayısındadır. Muhtemelen de kendimizde benliğimizi taşıyan elektronların sayısı da gökyüzündeki yıldızların sayısıncadır. Ve karşımıza muazzam bir sayılar kategorisi çıkmaktadır. Bu kategori içerinde ise bir ahenk vardır.7 notadan yola çıkılarak elde edilen senfonilerin sahip olduğu ahenk? Bu büyük sayıların arkasında gizlenen esrarengiz bir varlık sebebi yok mudur? Bilindiği üzere Sezar milattan önce 44 yılında öldürülmüştür. Ölümü esnasında her ölüm olayında olduğu gibi. Sezar da son bir nefes vermiştir. Bu demektirkio esnada ciğerlerinde dolaşan yaklaşık bir litrelik havayı atmosfere atmıştır. Burada şu soru akla gelir. Dünya üzerindeki konumumuz neresi olursa olsun. sezarın son nefeste verdiği nefeste bulunan elektronlardan birkaç tanesini bizde soluyor muyuz? Ölen sezarın atmosfere yayılan son bir litrelik nefesindeki elektronun atmosferde yüz kilometre yüksekliğinde bir alana eşit şekilde yayıldığını kabul edersek basit bir hesapla sezarın elektronlarından en az birkaç düzinesini soluduğumuz rahatlıkla söyleyebiliriz. O zaman eğer elektronlar sezarın ruhundan bir şeyler taşıyorlarsa? Bir bakıma bizde kendi kozmik bedenimizle sezarın ruhu ile irtibat sağlamıyor muyuz? Aynı hesabı kendi bedenlerimiz içinde yapabiliriz. Ölümümden sonra sahip olduğum elektronlar evrene dağılayacakmıdır. Ve bu elektronlar DNA larımızın birer parçası olacaklardır. Özetle bizim torunlarımız her nefes alıp verdiklerinde bizim benimizi taşıyan elektronları en azından azda olsa bir kombinasyonunu taşıyacaklardır. Ve dünya var oldukça böyle olacaktır. Dahası belirli bir zaman sonra atalarımın ve torunlarımın DNA yâda elektronları bir araya toplanmış olacaktır. Bu toplanış ruhsal plan içerisinde olacaktır diyebiliriz. Bu gözlemin derin metafizik anlamını kim inkâr edebilir? Bizim evrenimin başlangıcında bir elektron çifti doğar. İlk ışıktan itibaren ruhta ortaya çıkmıştır. cünki bu ilk elektronlar daha önce bahsedildiği ve bilim ispat ettiğine göre ruhun aynı zaman ve mekânını paylaşır. Bu ilk aşamada ruh boştur. Ve yalnızca yüksek ısılı bir ışık içermektedir. Bu ışığın içinde fizikçilerin çok iyi bildikleri elektromanyetik adını verdikleri elektronlara ait özellikler mevcuttur. Ancak elektron fizikçilerin bildiklerinden farklı başka özelliklere de sahiptir. Elektron içerisinde negentropisi artan bir uzay vardır. Ruh bu uzay içerisinde yavaş yavaş spritüel özellikleri kullanarak gelişecektir. Bu özellikle düşünce, bilgi, sevgi ve eylem denebilir. Kısacası, maddenin dört fizik özelliği(güçlü ve zayıf etkileşimler, elektromanyetik ve gravitasyonel etkileşimler ) yanında ruhta dört psişik etkileşimi kullanacaktır. İlk etkileşimlerde entropi artar, fakat ikinci etkileşimde negentropi artar. Böylece dünyanın serüveni birisi öbürünün var olması için gerekli olan düzen ve düzensizlik mekanizmasına bağlı olarak gelişmektedir. İlk elektronlarımız aynı değildir, birisi pozitif ve ona pozitron adını veriyoruz, diğerinegatiftirve ona elektron adını veriyoruz. Ruhla ilğilibu ilk yaradılış olayı ile insanın bu ilk yaradılış konusunda, her zaman bir sezgi yolu ile bilip açıkladığı şey arasında ki benzetmemiz dikkate değer bir benzetmedir. İster adem Havva, ister ying yang, ister negatif pozitif denilsin, bu ebedi kökleri geçmişte olan hafızamızdaki hatırlatmalardır. Ki buda birbirini tamamlayan ve ruhumuzu taşıyan bir çift objedir. Bu bir çift obje evrenimizin spritüel serüvenini başlatmıştır. Bu iki obje ilk iki parcacaıktan başka bir şey değildir. Bu ilk spritüel çift olan negatif elektron ve pozitif elektrondur. Bu ilk elektronların doğumundan itibaren evrenimiz genişleme sürecini başlatmıştır. vezaman içerisinde sürekli olarak parçacık madde oluşmaktadır. cünki evren içinde kapalı ışımanın toplam enerjisi sürekli azalma halindedir. Böylece bir başka oluşum ortaya çıkar. Nötronlar. Ancak bunlar hızla yok olacaklardır. Deneyler göstermiştir ki onbeş dakika sonunda bir nötron bir proton(bir pozitron karşılığı olan nötron) ve bir elektron ve bir antinötrinoya dönüşür. Bu süreçte her zaman daha çok negatif elektron doğar. Böylece denebilir ki madde uzayı sürekli ruh uzayı ile tamamlanır. Bu başlangıçta ruh henüz boştur yani düşüncelerini ezberlemeye ve organize etmeye henüz zaman bulamamıştır. Ama bununla beraber bu ruh potansiyel olarak açılıp genişlemeye ve yola çıkmaya hazırdır. Zaman geçtikçe evrende daha çok negatif elektron serbest kalır. Bu arada doğumlarından itibaren kaba madde tarafından yakalanan pozitif elektronlar ve vazife yapmaktadır? Mademki pozitronlar(pozitif F elektron) kendi içlerinde ruhun zaman mekan ını saklamaktadır, öyleyse onların spritüel görevi de elektronlarınkinden farklı değildir. Diğer taraftan bir pozitron, proton oluşturmak için bir nötronla birleştiği zaman pozitronun spritüel nitelikleri kaybolmaz. Ruh birbirini tamamlayan iki şekil olan elektron ve pozitronlarda kararlı bir şekilde varlığını sürdürür. Ruhun evriminde bu iki parçanın rolleri birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Bu tıpkı canlılardaki erkek ve dişi prensiplerinin yan yana bulunması gibidir. Burada göz ardı edilmemesi gerek şeyse elektronların enerjiye ve daha sonra bu enerjiyi kullanmaya ihtiyaçları vardır. Nötron madde uzayında en çok bulunan enerji kaynagıdr. Daha sonra elektronun kendisini de elektromanyetik etkileşimden oluşan protona bağlanması ile ilk hidrojen atomu oluşur. Ve burada muazzam bir enerji rezervi vardır. Böylece dünyanın ilk saatinden başlayarak düşünen elektron toplulukları çoğalmaktadır. Evren iki tip etkileşim ortaya çıkaracaktır. Birisi kaba maddeye ait etkileşim, öbürü düşünce bilgi sevgi ve eylem denilen spritüel etkileşimdir. Enerjinin sakımı kanunlarına göre elektron ve onun dünyasında bu kanunlara aksi gözlemler yapılmaktadır. Madde sağ ve sol ayrımı yapmak yeteneğine sahip değildir. Burada basit elektronların sağ ve sol arasında bir secim yapabilmesi, bir bakıma olayı basite indirgersek, fizikçilerimizin psişizm kavramının da öyle yada böyle devreye girdiğini kavramamız gerekir. cünki bir yerde semce iradesi varsa, orada aynı zamanda tanım olarak psişizmin de var olması gerekir. Sonuçta öyle görülmektedir ki. gravitasyonel zorlamadan kurtulan her canlı varlık daha serbest elektronlara sahip olacak ve yapmak istediklerini psişik planda yapacaktır. Ruh daha yüksek bir şuura ulaştıkça olmayı istediği yöne doğru gider. Evrenin yönelmek zorunda olduğu hedefi bilen ve sonsuz bir zamana sahip olan ve negentropiside sonsuz olan bir ebediyet prensibinin var olması çok mümkündür. Biz bu ebediyet prensibine tanrı diyoruz. Sonuç olarak ruh göçü teorilerinde çok gerçek ve çok derin bir şeylerin olması gerekir. Canlı varlıklara ait elektronlar doğum sırasında, benzer veya tıpatıp aynı Seviyede negentropilere sahiptir. Bu seviye canlı varlık büyüdükçe, mutlaka daha çok aratacaktır. Böylece aynı türde yaşayan belli bir hayatlar dizisinden sonra elektronlar, negentropileri çok daha yüksek elektronlara sahip bir canlı varlığın bünyesine kabul edilecektir. Elektronlar bu yüksek seviyeye ulaşamadıkları sürece daha üstün bir varlığın bünyesine kabul edilmeyecek ve geriye itilerek terk ettikleri varlığa benzeyen başka bir canlı varlığın bünyesinde varlıklarını sürdüreceklerdir. Burada şu sonuç çıkmaktadır. Elektronlar yaşadıkları her hayat boyunca negentropilerini artırma gayreti içinde olacaklardır. cünki psişizmin gelişmesinin, yani bireysel elektron olan ben de olduğu gibi evrensel ölçüde şuurun gelişmesinin temel parçası ruhun mekanikçindeki negentropnin sürekli artışıdır. Böylece yavaş yavaş bilgi sevgi düşünce ve eylem şeklinde tezahür eden operasyonların derin anlamını kavramaya başlıyoruz. Eğer hayatın bu dört operasyonun serbestçe oluşmasını temin etmek için yaratıldığını çok az hissediyorsak bu evrenin psişik evrimini artan negantropi eksenine bağlamasından dolayıdır. Öyleyse kim kendi benliğinin derinliklerinde bilgi ve sevgi planında yaşamanın daha ileri bir varlık olmak için kullanıldığından şüphe edebilir? Kim biraz düşünerek, varlığının özünü konuşturmak suretiyle düşünce ve eylemini daha fazla bilgi ve sevginin hizmetine vererek ileri gittiğini fark etmez? Her birimiz yolu bilen bu iç sesimize bulmamız gerekir cünki bu yol kendi yolumuzdur. Dünyadaki bütün dinlerin peygamberleri bize bu yolu takip etmemizi tavsiye etmiştir. Bu peygamberler şüphesiz evrensel iç psişizm sesini herkesten iyi duyup insani bir dille açıklamayı başarmışlardır. Dış dünyaya anlatmadan önce kendi iç derinliklerinde açıklanan şeyi dinlemesini bilmek bilgilerin ve peygamberlerin işidir. Entropi = izole bir sitem içerisinde, düzensizliğin derecesi. Negentropi=yardımla bünyesindeki karmaşıklık ve bozukluk eğilimini yani entropinin neticelerini ortadan kaldırmasına "negatif entropi- (negentropi) denir Eon: bir milyar dünya yılı( dünya şuan 13. cü eon dönemini yaşıyor Elektron=düşünen eonlar ın genel adı kaynak:Ruh ve Madde yayınları EON'alıntıdır) (Sevgiyle kalın)
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim.. |
#2
|
||||
|
||||
Allah razı olsun bu güzel paylaşım için.
__________________
Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ve kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
OLDURMA Yasası | pastelboya | Kişisel Gelişim | 12 | 13.08.22 01:49 |
Kader - karma toplumsal ön kabuller ve yargılar | Och | Metafizik | 0 | 14.09.20 16:24 |
Oldurmanın 7 yasası | Och | Evrensel Enerji Sistemleri | 0 | 25.08.20 07:58 |
Yağlı Cilt - Karma Cilt - Kuru Ciltler ve bakımı | SiLence | Saç ve Cilt Bakımı | 3 | 23.04.17 23:51 |
İyi Karma - Kötü Karma Nedir? | SiLence | Parapsikoloji & Spiritüalizm | 2 | 21.03.17 14:06 |