#1
|
|||
|
|||
Spırıtızm ve allan kardek
Esasa girişmeden evvel bir ciheti tebarüz ettirmemiz lâzımdır.
Bu faslımızda görülecek tenkitler spiritizme tecrübelerine değil, bunlar ile isbat edildiği iddia edilen felsefî fikirlere, akidelere aittir. Spiritizme tecrübeleri ile elde edilen umumî netice hakkında bidayette gözü kapalı bir itikat ile hareket etmiyen tarafsız müşahitlerin kanaatleri şu merkezdedir: İçlerinde bir medyom bulunan küçük, disiplinli tecrübe topluluklarmda gözden gizli bir takım şuurlu kuvvetler ile temas ve muhabere mümkündür. Tecrübe topluluklarmda âzalarm şahsiyet, tahsil ve terbiyelerinn, itikadlarmm muhassalası halinde müşterek bir manevî muhit doğmaktadır. Manevî muhitlerin müsaadesi nisbetinde o kuvvetler ile muhtelif mevzularda konuşmak, İlmî, edebî, felsefî, dinî münakaşalara girişmek kabil oluyor. Bunlar iddia etikleri gibi müstakil ruhlar mıdır, yoksa manevî muhitlerin medyomlarda canlanan tezahürleri midir, kestirilemiyor... Ruhlar, yahut medyomlarm ruhunda muhtelif şahsiyetler tecelli ettiren manevî muhitler, yahut kendine mahsus muhayyele ve zihin ile sorulan suallere uygun cevaplar tertip etmek ve bunları dünyada yaşamış ve sonra göçmüş insanlar hüviyetinde veya göze görünmeyen ülkelerde yaşayan cinler, periler halinde sahneye çıkardığı figüranlar ağzından bize sunmak iktidarmda otomatik işler, irademize gayrı tâbi şuuraltı hayatiyetimiz, uzviyetimizin nâzımı o büyük, esrarlı, şuur sahibi kuvvet ve tezahürleri... veya başka her hangi bir hipotiz... ne olursa olsun, spiritizme ve diğer pisişik tecrübelerde karşımıza çıkan o kuvvetler müsbet varlıklardır. İhtilâf bunların mevcudiyetlerinde değil, mahiyetlerindedir. Şimdiye kadar bunları inkâr eden ciddî bir ilim adamı çıkmamıştır^. Spiritizme, psişik tecrübelerin kendisi değil, onlara istinat ettirilen bir felsefe nehci veya dindir. Spiritler cesetten ayrılmış ruhlardan medyomları marifetiyle aldıklarına inandıkları «tebliği lere fikir ve vicdanlarını uydurarak yaşarlar. Spiritizme tecrübeleri ile başka felsefe ve dinler de aynı derecede teyit edilegeldiklerinden tecrübelerde bulunanların manevî muhiti, Baura» sı ne ise ruhlar m, yahut ruh adı verilenlerin onu söylemekten başka bir şey yapmadıkları anlaşılmıştır. Spiritizme bugünkü durumunda hakikî ruh âlemlerinden veya şuuraltı derinliklerinden- fikir alma vasıtası olmaktan ziyade, aura’ya göre, mevcut din ve felsefelerden birinin takviye vasıtası halindedir. Ruhlar, yahut ruh adı verilenler spiritizme celselerinde manevî muhit Hıristiyanlığa mütemayil ise Hıristiyanlığa, Müslümanlığa mütemayil ise Müslümanlığa ve asıl spiritlerde olduğu gibi Hinduizme, Aryasamacizme, Budizme mütemayil ise... onlara uygun tebliğler verirler. Yüksek ruhlarm tebliğlerini yalnız spiritlere sakladıkları iddiası, yine spiritizma tecrübeleri eli ile boş sözden ibaret... yahut kalbî bir teveccühe taban yüksek itibar edilen bir kısım ruhlar ile temasa gelebilmek için spirit olmak, spirit aurasmda yaşamak lâzım geldiğinin itirafıdır. Spiritlik, spiritizma dini acaba nereden gelmiş, yahut nasü doğmuştur? Bu cihet üzerinde biraz duracağız ve ondan sonra psişik bilgisi otoritelerinin spiritizma hakıkndaki mütalâalarına geçeceğiz. Bu mütalâalar yukarıdaki hülâsamızın tafsili mahiyetinde olacaktır. ’ Avrupada, AvrupalIlardan Brehmenizm, Budizm gibi uzak Şark vicdaniyatmı kendilerine dünya görüşü edinmiş salon Brehmenleri, salon Budistleri vardır. Bunlardan başka Hindu ve Tibet tekva 've gizli bilgilerine hakikaten nüfuz etmiş kimseler bulunur. İçlerinde kuvevtli fikir adamlarına rastlanmaktadır. Bunlar bir asra yakın bir zamandanberi kendi aralarmda yabancılara karşı daima sıkı sıkıya kapalı iç daireler halinde toplanmağa ve böylece faaliyette bulunmağa çalışırlar. Fikir ve kanaatlerini kitaplar ile yaymışlar, Hind-Tibet felsefelerinin ana hatlarını Hindistandaki Adyar^ merkezinden verilen direktiflere uygun olarak bütün garp münevverlerinin malı etmek istemişlerdir. Fakat l^itap herkesimutlaka kendisine çeken bir mıknatıs değildir. Bazı kimseler, hattâ ekseri kimseler, münevver de olsalar kitaplara karşı büyük bir sempati beslemezler. Onları başka vasıtalarla düşmeleri arzu edüen yoJa düşürmek, yormadan, eğlendirerek, merak ve alâkalarını uyandırarak, topluca sohbet zevkini tattırarak yola getirmek lâzımdır. Sonra dikkat edilmiştir: Münevver smıfma dahil, okumuş, yazmış insanların bir çoğu sırf mücerret mevzulara akıl erdiremedikleri için materyalist olmuşlardır. Bu itibarla ellerinde yüksek tahsil diplomaları olsa bile hakikî entellektüellikten uzaktırlar. Nazariyat vadisinde münazara, münakaşa ile bunları Tanrıya, ruha, hattâ hukuka, ahlâka inandırmak pek zordur. Fakat havası hamseleri kanalı ile onların zihnine girmek, bu yoldan onları ruhun bekasına, ahirete inandırmak nisbeten kolaydır. Felsefî inceleme kudretine az malik olmaları, gözleriyle görüp kulaklariyle işittikleri şeyler karşısında böylelerini hararetli taraftar yapmağa kâfidir. Bundan ötürü yukarıda faaliyetlerine işaret olunanlardan bazıları muvaffakiyet ümitlerini daha ziyade hususî evlerde tertip ettikleri okültizm gösterilerine bağlamışlardır. Bu gösteriler masalra, fincanlara, kalemlere, plânşetlere ilh. ruhları çağırmak, sureti mahsusada yetiştirilen medyumları manyetik, hipnotik uykulara daldırıp söyletmek, medyomlardan fantomlar çıkarmak ve konuşturmak^ gibi esrarengiz, meraklı şeylerdir. İlk bakıştabazılarına maharetle sahneye konmuş hokkabaz numaraları gibi gözükür. Fakat yakından tetkik edilince yapılanların hokkabazlık ile alâkası olmadığı, bundan başka zahirî bir hafiflik perdesi altmda pek ciddî bir maksadın gizli tutulduğu anlaşılır: Gördüklerinin, duyduklarının mahiyetine nüfuz herkesin harcı olmadığından müşahitlerin ekserisi hakikî ruh âlemi ile temasa geldiklerine inanacak ve ondan sonra böylelerine yüksek ruhanî varlıklar ağzından Uzak Şark menşeli felsefe ve akideleri sunmak, kabul ettirmek kolaylaşacaktır. Uzak Şark vicdaniyatı hesabına okültizm tatbikatına girişenler orta çağdan beri Avrupada insanları sezdirmedn diledikleri hedeflere sevk etmek için yollar araştıran ve bulan, yahut Asya rahiplerinden öğrendiklerini tâdil ve ıslah eden kabalistlerin de müzahareti ile memleketleri bölümlere ayırmışlar, yer yer okültizm ilemüştagil misyon gruplan vücuda getirmişler, hususî evlerdeki toplantılar ile sesiz sadasız muhitlerini işlemeğe koyulmuşlardır. Uzak Şark propagandacılarının sarfettikleri gayretler boşa gitmemiş, muhataplarmın irfan seviyelerine, kabul kabiliyetlerine ve mizaçlarma göre kâh ilmin son neticesi, felsefenin baş durağı, kâh duygu telinin en hoŞ ihtizazı, humanite idealinin en yüksek kanat sahası halinde kitap yazısı veya ruh sözü olarak ortaya çıkardıkları fikirler müsait dimağlarda tutunduktan sonra kendi kendine gelişmeğe başlamış, böylece Avrupanm her tarafında, kısmen Amerikada semavî dinlerin küçük gören, fakat Brehmenlerin, Budistlerin reincarnation itikadına, absolut akidesine kalplerini, zihinlerini açan, bağlıyan kimselerin türemesine, çoğalmasına sebep olmuştur. Faaliyetleri bilhassa Fransada Allan Kardec (Kardek) gibi bir baş bulduğundan fazla semere vermiş, bu zatın devamlı mesaisi sayesinde Uzak Şark itikadiyatı spiritizm adı altında daha serbestçe prozelitler devşirmiştir. Allan Kardec müstear bir addır. Bu ad ile spiritizmde şöhret alan zatın hakiki ismi (M. Hippolyte Leon Denizard Rivail) dir. 1804 senesinde Lyons’da doğmuştur. Bir avukatın oğlu idi. Tıp tahsil etmiş ise de asıl meşgalesi okültizm ve bilâhara bunun spiritizme şekli olmuştur. Fransa ve diğer lâtin harsı memleketlerinde sipiritlerin pîri sayılır. A. Kardec sistemi hakkında spiritualizm yerine isabetli olarak spiritizm tâbirini kullanır. Evvelce de arzettiğimiz gibi her iki kelime spirit, spiritus (ruh) kelimesini madei asliye olarak ihtiva etmekte ise de arada delâlet bakımından büyük fark vardır^. Üstelik Kardec, spiritizme ayrıca hususî bir mâna vermiş, onu reincarnation — öldükten sonra tekrar ete hülûl etmek, yeniden dünyaya gelmek doktrini ile bir tutmuştur. Sisteminin karakteristik vasfı bu imandır. Bundan dolayı spirit denince reincarnation’a inanan bir kimse mânasını da anlamak aşağı yukarı her tarafta kabul görmüştür. Reincarnation itikadı bütün «ruhcu» lardia müşterek olsaydı, spiritizmi ayrıca reincarnation ile sınırlandırmağa bittabi lüzum kalmazdı. Bilindiği veçhile ruhlar ile temas ve muhabere işi ile uğraşanların ve ölü ruhlarından aldıkları tebligatla hareket edenlerin çoğunluğu reincarnation’a: insanların tecrübelerini arttırarak mükemmelleşmek, yaratıcılık öğrenmek, yanda bıraktıklarıvazifeleri başarmak ilh. gibi maksatlar ile öldükten sonra tekrar dünyaya geldiklerine inanmazlar. Bunlara göre reincarnation Hindlilerin eski tenasüh ve hulûl itikadının Darwin’leştirilmiş, materyalistlerin tabiî tekâmül ve istıfâ nazariyesine uydurulmuş bir şeklidir. Hakikî ruhlardan sâdır olmamış, başta Allan Kardec olmak üzere reincarnation’u tecrübelerden evvel doğma halinde veya münakaşası lüzumsuz, bedihî bir mütearife mahiyetinde kabul eden mücerrihlerin mâneviyatma uygun psişik cevaplardan çıkarılmıştır. Pşisik kuvvetler önceden edinilmiş kanaatler ile yapılan tecrübelerde daima medyomların, operatörlerin, hattâ tecrübelerde hazır bulunan diğer kimselerin kanaatlerine uyarlar. Hüsnü niyet neticeyi değiştirmez. Şada, aksi sadayı doğurmuştur. İngiliz ve Amerikan spiritlerinin büyük ekseriyeti reincarnation’u rededenler arasındadır^.1848 senesinde Birleşik Amerikanın Newyork eyaleti dahilinde Hydesville kasabasında sakin Alman muhacırlarmdan (Fox) ailesinin geçirdiğ macera akültizm başarılarmı dünyaya tanıtmak için fırsat kollıyanların gayreti lie Amerikanın her tarafmda ve Avrupada büyük bir merak uyandırmış, iki kıt’ada ruhlar ile konuşmamağa teşebüs edenlerin sayısı günden güne artmağa başlamıştı. Fransada bilhassa Allan Kardec mevzuu kurcalıyor ve kat’iyyet ile iddia ediyordu: — «Ruhlar ile muhabere etmek mümkündür. Ben, komşularımdan iki genç kızın medyumluğu ile her gece öbür âlemdeki varlıklar ile konuşuyorum.» Kardec, pek malûmatlı, ciddî bir zattı. Sözü boş sayılamazdı. Tecrübelerine tanınmış simalar devama başladılar. Herkesi müşahitliğe kabul etmiyor, talipler arasında eleme yapıyordu. Her medyomu da beğenmiyordu. Böylece mütemadiyen .çalıştı. Karşısma hep, «ahlâk ve fikir itibariyle dünyadakilerden farklı olmıyan alçak plânlara mensup ruhlar» çıkıyordu. Maamafih onları sorguya çekerek ahiret hallerine dair mahfeline bir hayli malûmat topladı. Bu malûmat daha yüksek temaslar için ön hazırlık yerine geçti. Manevî muhit «yüksek tebliğat» a müsait olunca öncü ruhlardan biri tecrübe yapanlara medyomun kalemi ile müjdeledi: — «Şimdiye kadar size gelenlerden çok yüksek göklere mensup ruhlar reisiniz ile temasa geçmek istiyor. Ona pek mühim dinî bir vazife vereceklerdir. Ben çekiliyorum. Şimdi söğ onların, sorsun!...» Kardec, suallerini tertip ederek minnet ve şükranları ile birlikte «yüksek ruhlar» a sundu. Onlardan masa rapsları (darbeleri) ve plânşet^ yazıları ile cevaplar aldı. Celseler tevali ettikçe sual cevap dosyası kabardı. Ciltler teşkil etmeğe başladı. Her sual ve cevap muntazaman kaydediliyordu. Kardec dosyalarını tetkik ederek spiritizme esaslarını, bilhassa reincarnation’u «yüksek ruhların tebligatı» halinde ortaya çıkardı. «Mürşit» leri olan ruhlar ile temas ve muhaberesi iki sene kadar sürdü. Sonra bu «faal zekâlar» Kardec’i kâfi malûmat ile mücehhez bularak bir gece celsesinde ona veda ettiler ve medyomlarm bütün gayretlerine rağmen bir daha bulunamadılar. Hikâye böyledir. Kardec naü olduğu psişik irşatlar hakkında soranlara şöyle diyordu: — «Medyomlanma hulûl eden yüksek varlıklar tarafından tenezzülen bana öğrenilen şeyler insanın hayatı, mukadderatı ve dünyadaki vazifesi hakkında yepyeni bir görüşün temelini atmaktadır. Bu görüş bana pek mantıkî, tamamiyle akla uygun, son derece parlak ve teselli bahş edici, çok merak uyandırıcı geliyor.» Allan Kardec bu sözü ile reincarnation’u kasdediyor... ve reincarnation’un yeniliği hakkında yaptığı mübalâğada Rüstemi Zâl’i minare kadar uzun boylu gösteren Firdevsî’yi kat kat geçiyordu. Fakat bu iddia ile derlediklerini neşretmeyi düşündü. Düşüncesini henüz irtibatmı kaybetmediği bir sırada mürşitlerine açtı. Bunlar, yüksek ruhlar, fikri beğendiler. — «Zaten» dediler «öğretilenler dünyaya yayılmak için öğretilmiştir. Yayma vazifesi mukadderat icabı uhdenizde bulunuyor. Eserinize «Le Livre des Esprits — Ruhların kitabı» adını verebilirsiniz...» Kitap çıktı ve... kapışıldı. O kadar ki, ilk neşir senesi olan (1856) da yirmi seferden fazla basıldı. Müteakip sene çıkarılan «gözden geçirilmiş baskı» sı Fransada muhteviyatının doğruluğuna inananlar arasında ruhlardan alınan felsefenin «resmî» metni itibar olundu. Bundan sonra Allan Kardec dosyalarını tetkike devam ederek 1861 de «Medyomlar kitabı» m, 1864 te «Ruhların tefsirine göre İncil» i, 1865 te «Cennet ve cehennem» i, 1867 de «Kâinatın yapılışı» m bastırdı. Bunlar onun baş eserleridir. Müteaddit küçük risaleleri de vardır. Bunlar arasında «Spiritizme nedir?» ve «En sade şeklinde spiritizme» adında olanlar mühim sayılır. Tahmin edilebileceği veçhile A. Kardec’in bütün eserlerinde reincarnation baş mevzudur. Mumaileyh, «Ruhlar kitabı» nın mukaddimesinde reincarnation hakkında şöyle diyor: — «Ruhların bir çok reincarnation’lara (hulûllere) tâbi olmaları, alettevali ete.bedene girmeleri, maddeye bağlanmaları zarurîdir. Biz hepimiz müteaddit vücutlara malik olduk. Bu dünyada ve diğer madde âlemlerinde yine değişik vücutlara, bedenlere sahip olacağız. Bu, mecburiyetin doğurduğu bir neticedir... İnsan ruhlarının reincarnation’ları (tekrar ete girmeleri) daima insan ırkında yer alır. Tekâmül etmiş ruhların hayvanlığa dönebileceğini sanmak pek yanlıştır. Ruhlarm birbirini kovalıyan cismanî varlıkları daima müterakki, daima ileriye müteveccihtir. Asla mütedenni, geriye çekik değildir... Terakkimizin çabukluğu mükemmelliğe varmak hususunda yapacağımız cehitlere bağlıdır. Şahsiyetlerimizin arzettiği evsaf bize hülûl eden ruhlarm evsafıdrı. îyi bir insan ıstıfâ ile iyileşmiş bir ruhun, fena bir insan da henüz incelmemiş kab bir ruhun incarnation’u (hulûlü) dür... Herhangi bir vücutta tecelli etmeden önce ruhun kendisine mahsus, müstakil bir şahsiyeti vardır. Vücuttan ayrıldıktan sonra da ruh şahsiyetini muhafaza eder. Ruhlar âlemincj dahil olunca dünyada bildiği ve tanıdığı bütün eşya ve eşhası (tahayyül yolu ile) orada mevcut bulur ve dünyadaki mükerrer yaşayışlarında başından gelip geçen şeyleri, yaptığı iyi ve kötü işleri hatırlar... Bedene dönmüş olan ruh, et (madde) yükünün tesiri altındadır. Ruhunu tasfiye etmek ve yükseltmek suretiyle kendilerini bu tesir ve nüfuzun üstüne çıkaran kimseler et yükünden kurtuldukları vakit yüksek ruhlar katma yaklaşır ve bir gün o ruhlar arasına katılırlar. Fena arzu ve emellerin, ihtirasların zebunu olan, saadetini hayvani şehvet ve iştihasmın tatmininde arayan kimseler ise tabiatlarının hayvanlık kısmına ehemmiyet verdikleri içni kendilerini temizlenmemiş ruhlara eş kılarlar... Ağır maddeye dönen ruhlar kâinatın muhtelif kürrelerinde sakin olurlar...» Sade yukarıdaki yazısının tahlili açıkça anlatmağa kâfidir ki A. Kardec, kendisinde medyomluk kabiliyeti olmaması^ hasebiyle duygu bakımından değilse bile felsefe bakımından teozof (mutasavvıf) kategorisine mensuptur. Her varlığın ve bu meyanda yüksek ruhlarm bir gün Tanrıya rücu edeceklerini kabul etmiyerek onları ilelebet Tanrıdan namütenahi uzakta telâkki etmesi teozof sayılmasına mâni teşkil etmez. Nitekim teozoflarm Aryasamacist şubesi Tanrıyı hem mahiyeti, hem tezahürü ile mutlak telâkki ettiğinden —ki böyle bir Tanrı, yok demektir— Pantheisme’i, vücut birliğini ve ruhlarm Tanrıya döneceğini yanlış bir zihniyet mahsulü bilir. Ruhların bedenlere hulûl etmelerinin sebebi ve hedefi nedir sualine cevaben Allan Kardec’in «mürşit» veya «üstat» 1arma izafe ettiği şu satırlarda tasavvuf^ karakteri hiç bir inkâr ile örtülemiyecek kadar barizdir: — «Hulûl (incornation) Ruhlara Tanrınm mükemmelliğe ulaşma vasıtası olarak yüklediği bir mecburiyet, çizdiği bir yoldur. Mükerer hulûllerin (reincarnation’ların) bazıları günahların kefareti, bazıları mukaddes bir vazifedir. Kemale erişmek için cismanî hayatın her türlü şe’niyetlerini yaşamak, değişik hâdiselerini görüp geçirmek, ıztııaplannı tatmak, elem ve kederlerini sabır ve tahammül ile karşılamak lâzımdır. Günahların ödenmesi yolu ile kazanılan tecrübe elde edilen faydayı teşkil eder. Diğer söz ile, günah kefareti ile iktisap edilen bilgi günah kefaretinin gayevî faydasını verir. Hulûlün diğer bir hedefi daha vardır. O da yaratmak, eser vücuda getirmek inşinde ruhu uhdesine düşen faliyet hissesinin icrasına alıştırmaktır. Ruh bu maksatla gönderildiği âlemin maddî durumuna uygun bir vücut cihazını beninmsiyecek kabiliyette halk olunmuş ve bu cihaz vasıtasiyle kendisine gösterilen âleme ait hususî işleri Tanrı tertip ve nizamı dahilinde başarmağa muktedir kılınmıştır. Ruhun yaradılışı o tarzdadır ki faaliyeti ile vus’u nisbetinde, gayret hissesi miktarı umumî hilkat nehcinin dokunmasma yardım eder ve bu sırada kendi tefeyyüz ve terakkisini hazırlar...». Burada tekrar işaret edelim ki A. Kardec duygu ummânında yaşayan yüksek medyumlarda olduğu gibi doğrudan doğruya marifete, bilgiye erişmiyor, bilgisini medyumlarına sorduğu suallere cevaplar almak suretiyle ediniyordu. O medyumlar re’sen hakikate mi eriyorlardı? Yüksek ruhlar ile temas ettikleri doğru mu idi?... Burası kat’iyyet ile kestirilemez. Kat’iyyet ile kestirilebilecek bir şey varsa o da şudur: Medyomların ruhları hassas fotoğraf plâklarına benzer, hemen her şeyden derin intiba alırlar. Tecrübelerden evvel onlar herhangi bir şeye inandırılmış ise tecrübe sırasında az çok transe düştükleri zaman bu şey onlardanzengin variation’lar ile sudûr eder. Bundan başka... tecrübelerden evvel hazırlanmasalar bile tecrübeler sırasında telkini sualler ile onların muhayyelelerine her şeyi doğurtmak mümkündür. A. Kardec medyomları ve mahfelinin diğer âzaları ile reincarnation üzerinde çok konuşmuştur. Reincarnation o zamanki Fransız sosyetesinin, spiritizme moda olmadan evvel de, baş sohbet mevzularından biri idi. Pezzani’nin «Hayat Sahibi Varlıkların Çokluğu» adlı eserinde ve diğer eserlerde görüleceği veçhile A. Kardev’in faalİ3’’etine tekadümeden senelerde bile teozofların neşriyatı ile Fransada bir çok kimseler reincarnation idaresine kuvvetli bir iman ile bağlanmış bulunuyordu. A. Kardec de bağlananlar arasında idi. Eserlerini İngilizceye tercüme eden Anna Blackweirin anlatışına göre: — «Allan Kardec ortadan biraz kısa boylu, kavî bünyeli, iri yuvarlak başlı, yüzünün çizgileri derin, parlak çakır gözlü bir adamdı. Fransızdan ziyade Almana benzerdi. Enerjik, cevval, fakat aynı zamanda soğuk kanlı ve ihtiyatlı idi. Tabiatı, aldığı tahsil ve terbiye icabı bir şeye çabuk kanmaz, çabuk inanmazdı. Mantıkî düşünür, düşünce ve işlerinde kestirme yolu severdi. Mistiklikten âzade idi. Coşmaktan, hayranlığa düşmekten, ihtirastan sakınırdı. Ciddî ve vakur idi. Ağır ağır konuşur, jestleri ile değil, sözleri ile tesir ederdi. îddiaya girişmez, kimseye meydan okumazdı. Kibirli olmadan şahsiyetini, mevkiini müdrik idi. Münakaşadan kaçmaz, fakat münakaşaya da koşmaz, hayatını vakfettiği mevzu üzerinde kendiliğinden söz açmak istemezdi. Dünyanın her tarafından ziyaretçiler kabul eder, onların suallerine serbestçe cevaplar verir, takıldıkları yerleri izah eder, bu sırada hoş bir neşe inbisatı ile yüzü parlar, sözleri daha ziyade canlanırdı. Lâkin asla gülmezdi. Onun güldüğünü gören yoktu. Ziyaretçileri arasında yüksek İçtimaî mevki sahibi bir çok kimseler bulunur, edipler, artistler, ilim adamları meclisinden eksik olmazdı. İmparator Üçüncü Napoleon bile hürmetkârları arasında idi. Spiritizme merakı kimse için sır olmayan bu hükümdar bir çok defa ona adam göndermiş, Tuileries sarayında bu spiritizma babası ile «Ruhlar kitabı» nm doktrinleri üzerinde uzun musahabeler yapmıştır.» Yukarıdaki tasvir açıkça gösteriyor ki A. Kardec coşkun bir müteassıp veya gözü kapalı bir meczup değil, ne yaptığını, ne ettiğini gayet iyi bilen, hedefini tayin etmiş, plânını hazırlamış bir hesap - kitap adamı, Katolik Kilisesinin hakkmdaki isnadı doğru ise —ki kuvvetli emareler doğruluğunu tasdik ettiriyor— nüfuzu altına girenleri yeni keşfedilen pisişik hakikatler etiketi ile sezdirmeden Uzak Şark doktrinlerine bağlamanın yolunu bulmuş «cin fikirli» bir Brahma veya Buda murabıtıdır. înceden inceye düşünerek tertip ettiği «açıcı» suallere aldığı cevapları medyomlarmı atlıyarak yüksek ruhanî varlıklara mâl ederken kitaplarına istidadı mahsusayı haiz kimselerde tevlit etmenin yolunu bildiği imaginationl’ardan malzeme topladığını yakinen biliyordu. Fakat... pisişik tecrübeleri eli ile hıristiyanlığı yıkmağa çalıştığı kabul edilse bile kalben bağlandığı akidelere sonuna kadar sadakatten ayrılmamış, onları dünyaya tanıtmak istemiş büyük biridealist sıfatı ile A. Kardec tel’ine değil, takdire lâyıktır. Semavî dinlerin düşmanları kadar semavî dinlerin müdafilerine de idealine olan imanı ile örnek teşkil eder. A. Kardec, «Psikolojik tetkikat cemiyeti» adı altında kendi evinde bir mahfel kurmuştu. Mahfel âzaları haftada bir kaç defa toplanır, onun riyasetinde tecrübeler yapardı. Mumaileyh La Revue Spirite isminde bir de aylık mecmua çıkarıyordu. Bu mecmua hâlâ neşrolunmaktadır. A. Kardec, 1869 senesinde altmış beş yaşında vefat etti. Ölümünden biraz evvel eserini takip edecek geniş bir teşekkül tasarlamıştı. Bu teşekkül yardım ve bağışlama akçeleri ile icabında alım - satım işlerine de girişerek idealini gerçekleştirmeye ideal din olarak zihinlerine yerleştirmeğe muvaffak olduğu kimselerin işbirliği ile projesi tasavvurda kalmamış, özlediği teşekkül, hayranları tarafından «A. Kardec’in mesaisine devam etme anonim ortaklığı» adı altında kuvveden fiile çıkarılmıştır. Gaye: Spiritizme ile reincarnation’u isbata çalışmak, onu müsbet bilgilerin en yenisi halinde herkese kabul ettirmek, «mutlak» doktrini ve Realite - Verite felsefesi ile ilk plânda hıristiyanlık aleyhine —burası artık tahakkuk etmiştir— Fransada ve diğer memleketlerde sipirit cemaatlerini çoğaltmaktır. Kardec’e bağlı spiritlerce büyük ruhların Kardec mahfeli ile temasa gelmesinden itibaren insanlara yeni hakikatler sunulmağa başlanmış, böylece yeryüzünde yeni bir devir açılarak eski devirlerden kalma dinler, felsefeler kapanmıştır. Yeni devrin harikası yepyeni bir ide olan reincarnation’dur. O sönük tenasüh değildir. Dünyayı nura gark eden parlak güneştir. «Yüksek ruh kardeşler» materyalizm ile mahv-ü perişan olmağa yüz tutan insaniyete onunla en büyük teselli ve ümidi bahşetmişlerdir. Bu iddia karşısında bitaraf bir müdekkike düşen A. Kardec’in kitaplarını karıştırarak yenilik aramaktır. B!u yapılmış, onlarda reincarnatıon başta olmak üzere yeni tek şeye rastlanamamıştır. Asya mütefekkirleri vaktiyle her şeyi düşünmüşler... Kardec spiritlerinin garplılıklarına fazla mağrur onlanları bu hükme isyan ederek gözlerini kaparlar ve temel akidelerinin hakikaten AsyalIların malı olduğunu teslim etmek istemiyerek asyaî din ve felsefelerden feyiz almak küçüklüğünü üzerlerinden atmak için inat ile derler ki: — «AsyalIlar tenasühe yani bir insanın öldükten sonra hayvan olarak dünyaya gelebileceğine inanıyorlar. Biz ise insan ruhunun ancak insan olarak yeryüzüne döneceğini biliyoruz.»... Bu pek boş bir tef aburdur. Çünkü Asya puthaneleri müctehitleri de boş durmamış, onlardan bir kısım, yüzlerce seneevvel, aynı fikri müdafaa ederek garplı spirilleri yine geride bırakmıştır^. Ölenlerin tekrar dünyaya geldikleri kabul edildikten sonra reincarnation’da sipiritlerin insanlık gururuna yediremedikleri şekil öyle dudak bükülüp geçilecek bir fikir değildir. Ölüler gittikleri yerden geri dönüyor ve dünyada tekrar yaşıyorlarsa neden hayvan suretinde de yaşamasınlar?... İnsanlık payesi ile hayvanlık arasında uçurum bulunması Asyalı reincarnation’cularm ekseriyetine göre zahirîdir. Ruh cevheri her vakit aynı olduğundan onun bir insan veya hayvan bedeninde tecellisi ile esas kıymetine asla halel gelmez. İnsan ruhunun hayvan bedeni ile birleşemiyeceğine hükm etmek için ana karnındaki ceninin veya bir kaç haftalık nevzadın küçük ve geri bir hayvan olmadığını ve yetişmiş insanda çok kere insanlığa galip bir hayvanlık tarafı bulunmadığını isbat etmek lâzım gelir. Ruh, insan kalıbında melekâtmı inkişaf ettiriyor. Hayvan kalıbında bu inkişaf mahdut kalıyor. Fark bundan ibaret. Ruhu tathir ve dolayısiyle tekâmüle sevketmek için onu tekrar hayvanlık derecatı cenderelerine sokmak, böylece terbiye etmek bazı hallerde gerekli olabilir. Meselâ hayvanlara zulmeden bir kimsenin yaptığı fenalığın mahiyetini hakkiyle takdir edebilmesi için hayvan olarak eza ve cefa çekmesi faydalı ve lâzımdır. Böyle bir kimse işlediği fenalığın derecesini hayvanlık dışında kalan bir reincarnation ile asla lüzumu kadar kavrayamaz ve dolayısiyle düzgün ahlâka kavuşamaz. Bir öküze kakılan üğenderenin ne olduğunu anlamak için karasaban önünde bizzat o üğendereyi yiyerek toprak yarmalıdır. «Hayvan vücutlarının ıztıraplarını dil ile ifadeden aciz, kabiliyetlerini açığa vuracak uzvî vesaitten mahrum insan ruhlarına mahbeslik etmediğini kim iddia edebilir?»^ Bu fikrin müdafileri de tafrafüruşlukta spiritlerden aşağı kalmıyorlar. Onlara düşen meydan okumak değil, evvelâ dâvalarmı isbat etmektir. Ortada tek isbat yoktur. Vaziyeti hayvanlara soramıyoruz. Fakat... reincarnation’a inananlar bu itiraza iştirak edemezler. Ederlerse kendi dallarını baltalarlar: Reincarnation’dan murad, ortaya sürüldüğü gibi, muhtelif zaviyelerden tecrübenin, bilginin artması ise insan şuuruna malik olarak bir hayvan vücudu içinde acz ile çırpınmak, insan iradesinin kadir ve kıymetini bilmek bakımından pek esaslı bir tecrübe teşkil edebilir. Hiç bir mahpus, Hindularm hayvan veya nebat içinde mahpus insanı kadar hürriyetsiz değildir. Hürriyeti ise şüphesiz en ziyade onun tadını tattıkları halde ondan mahrum kalanlar anlarlar. Allan Kardec’e tâbi sipiritlerin ortaya attıkları veçhile: tekâmüllerinin seyri icabı nebat ve hayvan merhalelerini geride bırakmış olan insan ruhlarının hayvan vücutlarına veya nebat gövdelerine dönemiyecekleri itirazı burada varit olamaz. Varit olabilmesi için nebatat ve hayvanatta bidayette insan şuuru mülâhaza etmek lâzım gelir. Çünkü bir merhaleyi hakkiyle geçmek, onu şuur ile kavramakla kabildir. Kavrama yok ise merhale ve geçme yoktur. İnsanda, insanlığı dışında hem nebat, hem hayvan yaşar. İnsanlık hareket kabiliyetini haiz nebatî bir gövdeye aşılanmış müstakil bir cevherdir. Tabiî ıstıfâ ve tekâmül nazariyesinin ruha tatbiki kabil değildir. Çünkü her safhasında müşahedelerle taban tabana zıddiyet halindedir. Diğer taraftan haricî şikillerin, cins ve nevilerin dahi birbirinden türeme suretyle değil, ulûmu tabiiye bakımından meçhul (fakat metafizik bakımmdan malûm) bir saikin tesiri altında esrarlı atlamalar ile tahassül ettiği anlaşılmıştır. Metafizik ulûmu tabiiyenin sustuğu yerden başlar: Atlamalar tesadüfi değil, çünkü muntazam bir seyir takip ediyor, Tanrının müdahaleleri iledir. İnsan ruhlarmı hayvanlara da hulûl ettirmek ile eski tenasüh erbabı tenasühü, yani reincarnation’u —ikisi de aynı şey, yahut aynı şeyin biri arapçası, diğeri frenkçesidir— modern spiritlerden daha geniş tutuyorlar: Monu kanunları, sınıfları dışında olan kimseler ile yemek yemeğe tenezzül ettikleri takdirde Brehmenlerin dünyaya tekrar gelişlerinde sınıfsızlar (Paryalar) arasında doğacaklarını, rahiplik, memurluk, uşaklık, kapıcılık, dilencilik gibi meşgaleler ile geçinecek ve çok aç kaldıkları zaman ölü eti yiyecek yerde haysiyetlerini küçük düşüren çiftçilik, rençberlik, amelelik gibi işlere el sürerlerse bünlarm müteakip dünya seferlerinde köpek vücutlarına hapsedileceklerini ve şayet sınıfları esrariinı başkalarına fâşetmiş bulunurlarsa köpek bağırsaklarında yaşayan solucanlar halinde feci ruhî ıztıraplar ile kıvranacaklarını yazar^. Yani günahkâr insanları günah derecesine göre muhtelif reincarnation’lar ile insan veya hayvan uzviyeti hapishanelerinde ceza çekmeğe mahkûm eder. Yeni spiritler kıdemlileri olan A. Kardec’i detahtie etmek istercesine, reincarnation günah kefareti veya ceza değil, tekâmül vasıtasıdır, derler. Fakat bu sözleri ile her günaha biçilen cezada tedip ve dolayısiyle mükemeliliğe sevk kasdi aşikâr olduğundan «hayvanlık hapishaneleri felsefesi »ni yıkabilecek duruma girmezler. Onu ancak spirit reincarnation’u ile beraber reincarnation’un hiç bir şekline inanmıyanlar yapabilirler. «Spiritualizm Tarihi»^ nin ikinci cildinde Conan Doyle, reincarnation ve Allan Kardec hakkında şunları yazıyor: [ — «İngiltere spiritleri reincarnation hakkında bir karara varamamışlardır. Bir kaçı inanır, pek çoğu inanmaz. Umumî fikir durumu: isbat edilemediği için doktrini aktif spiritlik kadrosundan silmenin daha muvafık olacağı merkezinde telâkki olunabilir. Miss Anna Blackwell vaziyeti izah ederken İngiliz ruhunun tahakkuk ve sübutüne kadar nazarî bir teze inanmayı reddetmesine mukabil başta Fransa olmak üzere nazariyat ile oyalanmağa daha müsait olan Avrupa kıtası zihniyetinin spiritizmde Allan Kardec doktrinini kabul ettiğine işaret ediyor. «The Spiritual Magazine» i çıkaranlardan biri olan Thomas Brevior (Shorter) İngiliz spiritliğinde hâkim olan fikri şöyle hulâsa etmektedir: «Reincarnation daha fazla İlmî bir görünüş kazanır, modern tecrübî spiritüalizm vakıaları gibi tahkik ve isbat kabul eder, gösterilmesi ve görülmesi kabil bir vakıalar topluluğu halini alır ise dikkatimizi kimsenin propagandasına hacet kalmadan kendine çeker ve ancak o zaman etraflı ve ihtimamlı bir surette münakaşa edilmeğe lâyık olur. Bu arada, müstehaklık tebarüz edinceye kadar, bırakınız: nazariyat mimarları havaî temeller üzerinde reincarnation sarayları kurarak kendilerini eğlendirip avundursunlar! Hayat çok kısadır. Bu hamaratlık dünyasında o hava binalarının ne kadar püften temeller üzerine oturtulduklarını göstermeğe çalışmak gibi vâhi bir hevese kapılarak kendimizi boşuna vakit geçirmeğe salmaktan başka yapacak pek çok işimiz vardır. Uzlaştığımız noktalar üzerinde işlemek, ayrıldığımız esaslar üzerinde boğuşmaktan evlâdır.» — The Spiritual Magazine, 1876, sahife 35. İngilterede spiritlik cereyanının nüfuzlu büyüklerinden biri sayılan William Howitt reincarnation’un boşluğu bakındaki hükmünde daha şiddetli davranıyor. Mumaileyh Emma Harding Britten- ’in öbür âlemden binlerce ruhun mükemmel medyomlar marifetiyle reincarnation aleyhinde protestolar yağdırdlıklarına, öbür dühyada sakin ruhların reincarnation lehinde bir gûna bilgileri bulunmadığına dair olan sözlerini kaydettikten sonra diyor ki: — «Reincarnation taraftarlarının iddiası psişik tezahürat ve tecelliyata karşı beslenen itimat ve imanı kökünden sarsmaktadır. Biz şayet, bize pek ciddi teyit ve tekidler ile pek ciddi tebligat veren ruhların hakikatinden şüphelenmeğe sevk edilirsek ruh alanında takip ettiğimiz meslek nerede kalır? Eğer merdut, zavallı hali ile reincarnation doğması doğru ise öbür dünyaya gidince akrabasını, dostlarım beyhude yere aramış ve bulamayınca, yahut iddia veçhile bu hüviyetler ile karşılarına çıkanların kendi imajinasyonları, yani evham ve hayalâtı olduğunu anlayınca hüsrana düşmüş milyonlarca ruh mevcut olacaktır. Mahfillerimize tebliğler gönderen binlerce, on binlerce ruhtan böyle bir kırık düzen hakkında şimdiye kadar bize bir fısıltı olsun geldi mi?... Asla!. İşte yalnız bu cihetten, diğer sebepleri saymağa lüzum görmüyorum. Reincarnation doğmasının süfli bir kaynaktan geldiğine ve cehennemi bir mefsedeti ihtiva ettiğine, sahtekâr, kalpazan işi, yalan ve yanlış olduğuna hükmedebiliriz» — The Spiritual Magazine, 1876, sahife 57. Mister Howitt, şiddetinin fazlalığı ile olacak, son reincarnationdan evvel arada ondan azâde mahdut bir zaman olabileceğini unutuyor. O devreyi takiben işe iradi bir unsur karışabilir’ . Alexander Aksakof- alâkayı çeken bir makalesinde. Allan Kardec mahfeline mensup medyomların hüviyet ve karakterlerine dair izahat verdikten sonra şöyle kalem yürütmektedir: — aKardec’i reincarnation propagandasına başvurduran saik tecrübelerin belâgati değildir. Mumaileyhin bu doktrini yaymasında kuvvetli bir önceden isteme, peşince taraftar olma âmili vardır. Bu cihet açıktır. Reincarnation başlangıçta bir tedkik mevzuu değil, münakaşası caiz olmayan bir doğma veya bedihî bir mütearife, âşikâr, malûm bir hakikat olarak kabul edilmiş, öyle gösterilmiştir. Reincarnation’u desteklemek için Kardec daima otomatik yazı medyomlarma koşmuş, heponlara sığınmıştır. Pekâlâ bilinir ki bu nevi medyomlar önceden edinilen fikirlerin psikolojik tesiri altına kolayca girerler. Kardec’in spiritizmi işte bu yoldan bol bol doğurdu. Fizikî tezahürat- medyomları delâleti ile alınan ruh tebliğlerine gelince, bunlar hem yalnız daha ziyade objektif değil, aynı zamanda daima reincarnation aleyhinde, o doktrine muhaliftir. Kardec daima fizikî tezahürat medyumluğunu basit, ehemmiyetsiz göstermek siyasetini takip etmiş, tatbik ettiği plâna o çeşit medyumluğu uygun bulmadığından fizik medyomların mânen madunluğu bahanesini uydurmuştur. Böylece hakikî tecrübî usul Allan Kardec spiritizminde topyekûn redde uğrayarak tanınmamış bulunuyor. Yirmi senedenberi bu sistem en ufak bir terakki bile kaydedemedi. Fizikî tezahürat medyomluğuna dayanan Anglo - Amerikan tecrübî spiritualizminin tamamen cahili kaldı. Kardec tarafından neşrolunan «La Revue Spirite» te istidatlarını mükemmelen inkişaf ettirmeğe muvaffak olan bir kaç Fransız fizikî tezahürat medyumundan, hışma uğramaları, hasebiyle, bir kere olsun bahsedilmemiştir. Bu medyomlar sırf kendilerine gelen ruhlar reincarnation akidesini iflâstan korumadıkları için Fransız spirillerine tanıtılmamıştır.» — The Spiritualist, cilt VII (1875), sahife 5-74. Aksakof tenkidinin nazarî reincarnation dâvasına taallûk etmediğini, sadece onun tecrübî spiritüalizm adı altında propaganda edilmesine itiraz ettiğini yazısına ilâve ediyor. Meşhur medyom ve muharrir D. D. Home, Aksakof’un makalesini şerh ederken renicarnation itikadının bir safhasına geçiyor ve latife yollu diyor ki: — «Reincarnation’larmı hatırlıyan bazı kimselere tesadüf ediyorum. Şimdiye kadar bunlar içinde en az on iki tane Marie Antoinette’likten geçmişe, altı yedi tane îskoçya kıraliçesi Mary’ye, bir hayli Louis ve diğer kırallara, yirmi kadar Büyük İskender’e tesadüf etmek ile mübahiyim. Şerefim, hazzırn artmış, sadece bana geçmiş hayatında mütevazı bir şahsa rastlamak kalmıştır. Rica ederim sizden, şayet böyle birine çatarsanız, onu nadir bir kuş gibi benim için kafeste tutunuz!...» — The Spiritualiste, VII, 165.] Reincarnation hakkında Conan Doyle kendi fikrini de bildiriyor : [— «Müellife öyle geliyor ki isbat malzemesi bilânçosu reincarnation’un bir hakikat, fakat zarurî surette umuma şamil olmıyan bir hakikat olduğunu göstermektedir. Bu noktada fizikî tezahürat medyomları ile temasa gelen ruh dostlarımızın bilgisizliği kendi istikballerine taallûk eder. Nasıl biz kendi istikbalimiz hakkında vazıh bir fikre sahip olamıyorsak, onların da aynı tahdidat ile gelecekten habersiz bulunmaları ihtimal içindedir.^ Doğmadan önce nerede idik diye sorulursa, cevabımız uzun istirahat fasılalarını müteakip ruhların tedricî tekâmüllerine devam etmek üzere tekrar maddeye dönmeleri sisteminde açıktır. Bu sistem dışında o suale cevabımız yoktur.- Ezeliyettenberi bir defa doğduğumuza inanılamıyacağını teslim etmeliyiz. Sonraki bir hayat evvelki bir hayatı icap ettirir gözükmektedir. Öyleyse neden evvelki yaşayışlarımızı hatırlıyamıyoruz suali burada şüphesiz akla gelecektir. Buna karşı şöylece tebarüz ettirebiliriz ki bu yolda hatırlamalar şimdiki hayatımızı altüst eder, gidişimizi şaşırtır.^ Eski dirilikler bir teşbih çevresindeki teşbih taneleri gibidir. İhtimal nihayetine vardığımız zaman bir tek şahsiyet vetiresi üzerine dizilmiş mükerrer hayat teşbihinin tamamını kavrıyabileceğiz. Bunca Theosophy ve şark felsefesi şubelerinin «Karma- Doktrini» ile yukarıdaki hükümde birbirine yaklaşarak ruhların yalnız bir sefer dünyaya gelmelerindeki adaletsizliğe işaret etmeleri reincarnation tezi lehinde olan delillerdendir^ Arasıra rastlanan öyle kabiliyetler ve arasıra pek vazıh da olabilen öyle hatırlamalar vardır ki bunları reincarnation ile izah etmek atavizm ve saire ile izahtan ihtimal daha kolay olacaktır.^ Bu hal de onun lehinde sayılabilir. Keza Colonel de Rochas tarafından yapılan hipnotizme tecrübeleri reincarnation lehinde birkaç sarih isbat vermişe benziyor: Dalgın bir halde uyuyan sujeler hatırlama bakımından geriye doğru müteaddit reincarnation merhalelerine sevk edilmişlerdir. Ancak, reincarnation’ların maziye doğru uzaklaşanlarını takip ve tahkik etmekte müşkülât baş göstermiş, hale yakın bulunanları ise medyomlarm normal bilgilerinin tesiri ile mülhem olmak şüphesi altına girmiştir. Maamafih reincarnation hakkında hiç olmazsa şu fikre yer verilebilir: Sureti mahsusada bir işin bitirilmesi veya bir hatanın düzeltilmesi gerekli olduğu yerlerde reincarnation imkânı ilgili ruh tarafından hüsnü kabul görecek, iştiyakla karşılanacak bir telâfi’imafat çaresi olabilir.»] Görülüyor ki reincarnation’u müdafaa etmesine rağmen Conan Doyle onu isbattan vareste vakıalar arasında saymaktan uzak bulunmakta, karide onun hakkında nazarî bir teveccüh uyandırmağa çalışırken bile pek çekingen davranmaktadır. Çünkü, aksi takdirde Allan Kardec gibi bir iman ortaya atmış ve bu imana ait nazariyat nehcini müsbet ilim diye satmağa kalkmış olacaktı. Conan Doyle kendini iddiakârlıktan kurtarmış, gözünü (de Rochas) tecrübelerinin dâvayı takviyeden uzaklığına da açmış, fazla ateşli reincarnation müdafilerinin yaptığı gibi bir takım zayıf vesikalı vaka’lar zikrederek sözü uzatmamıştır. îlmi faraziyattan ayırmayı bilen kimseler indinde hakikat şudur ki reincarnation felsefî bir mevzu olarak binlerce senedenberi bol bol konuşulmuş, fakat tatbikatı isbat edilmek şöyle dursun taraftarlarının bunca gayretine rağmen muarızları susturacak nazarî bir delile dahi bağlanamamıştır. Allan Kardec’in açtığı çığırda yürüyen Fransız spiritizmi mektebine mensup kimseler tecrübeler yaptılar, vak’alar tesbit ettiler. Bunlar arasında Gabriel Delanne, Henri Regnault, Leon Deniş gibi tanınmış simalardan spiritizm esaslarını takviye ve reincarnation’u isbat sadedindeki gayretleri ile «püre spiritistes — halis spiritler» unvanına hak kazananlar oldu. Ne çare ki bütün gayretler boşa gitti. Reincarnation nazarî bir tez olmaktan öteye geçemedi. Büyük Fransız spiritlerinin eserleri zevkle okunur. Fakat insan, böyle pek zeki ve pek âlim kimselerin reincarnation’un isbat edilemiyeceğini yakinen bilmeleri lâzım geldiği halde neden onu isbat edilmiş gibi göstermeğe çalıştıklarını sormaktan kendini alamaz ve acaba diye hıristiyan kiliselerinin noktai nazarma iştirak etmese bile —ki biz şahsan bu noktai nazarı sabit olmuş buluyoruz— hıristiyanlığa ve dolayısiyle müslümanlığa müteveccih teşkilâtlı bir suikasd ihtimali üzerinde mecburen durur. Durdukça da görür ki, şayet böyle bir teşkilât ve kasıt varsa, spiritlik ile spiritualizm kalelerini yıkmağa teşebbüs etmek, materyalizm ile aynı işi yapmağa çalışmaktan kolaydır. Spirillerin hıristiyanlığa ve müslümanlığa taarruz kabiliyetleri var mıdır? Varsa ne dereceye kadardır?... Bu mesele ehemmiyetle tedkik ve münakaşa edilmeğe lâyıktır. Seçtikleri yolda, fikrimizce kabil olmamasına rağmen, mânen ilerlemeğe çalışan, başkalarının mukaddesatma hürmeti olan spirillere inandıkları şeylerden dolayı kimsenin dil uzatmağa hakkı yoktur. Böyleleri kendi hallerinde bir köşede tecrübeleri ve kitapları ile başbaşa vakit geçirirler. Ancak, spirillerin bir kısmı, bilhassa bunlar içinde operatör adı ile spiril toplantı ve tecrübelerini idare edenlerden bazıları, hepsi değil, spiritizme ile diğer dinleri yıkmayı ideal edinmiştir. Bunlardan bir takımının spiritliğe bağlılığı kalbi değil, zahirî, bir yıkıcmm kazmasına olan bağlılığı gibidir. Emellerine muvaffak olurlarsa kendilerinde spiritlikten eser kalmaz. Spiritlik ile diğer dinleri ızrara çalışanları ikiye ayırmak lâzımdır; A — faal ,samimî spiriller. B — din düşmanları. Birinci grupun gayesi spiritliği cihanşümul bir din haline getirmek, İkincilerin gayesi yeryüzünden alelitlak dinleri kaldırmaktır. Ellerine kalanların maneviyatını spiritizme ile altüst ettikten sonra birinciler karşılaştıkları feci haller karşısında nalân ve giryan aciz içinde ellerini uğuştururlar. Berikiler ise o hallere aldırış etmiyerek başka kurbanlar ararlar ve kolayca bulurlar. Ahiret ahvaline nüfuz, ölüler ile temas ve dehşeti kalmıyan bir ölüm insaniyeti binlerce senedenberi kendine çeken bir mıknatis olmuştur. Spiritler ahiretle kontakt teminine muvaffak oldukları iddiası ile meydana çıktıklarından merak, tecessüs ve teessür saikası ile onların açtığı «dergâh» lara uğrayanlar çok olur. Yakınlarından birinin ölümü ile gözleri nemli bir halde yaşayan insanların bazıları kaybettikleri sevgilileri spiritizme celselerinde hakikaten bulduklarına inanmak ihtiyacı ile çırpınırlar. Böylelerinin spiritler indinde itibarı fazladır. İşlenmeleri ve çevrilmeleri kolay olur. Fakat meyusiyet ile kritik kabiliyetini kaybetmiş olanların kazanılması muvakkattir. Onlar kendilerini toplayınca spiritlikte kendilerini alakoyacak bir şey göremezlerse durmazlar. Bu şeyi hem onlara, hem başkalarma vermek için spiriller asırlardanberi yüksek majide muvaffakiyet ile smanmış ve ondan bir şube olan zamanımız propaganda fenninde tutunma âmili olarak kabul edilmiş bir çareye baş vurmuşlardır. Bu çare iddia, aksi sabit, bedihiyata aykırı bile olsa devamlı iddiadır. Böylece spiriller iddiakâr olmuşlar, spiritliğin objektif bir ilim olduğunu, eski dinler ve tasavvuf gibi sübjektif hurafelere istinat etmediğini boyuna, durmadan iddia etmişlerdir. Sözlerine kalırsa bir medyom tedarik eden herkes, obsession’dan, yani tekâmül etmemiş ruhların tasallutundan korunmanın yolunu bildiği takdirde spiritizme hakayıkına erecek, bu arada reincarnation’u kavrıyacaktır. Onlara göre yahudiliği, hıristiyanlığı, müslümanlığı teyit eden ruhlar geri ruhlardır. Musa, İsa veya Muhammet yalancı değildir. Fakat Musa, îsa ve Muhammede tebligatta bulunan Ruhülkudüs spirillere üstadlık etmiş olan ruhlardan daha aşağı plâna mensup bir ruhtur. Hattâ Yehva — Allah bile böyledir. Yehva — Allah asıl Tanrı değildir. Asıl Tanrı Absolut — Mutlaktır. Yehva — Allah ancak bir kısım kâinatı yaratmış olan ruhtur. Kâinatlar namütenahidir. Yukarıya doğru Yehva — Allahtan daha mütekâmil olan ruhlar tarafından yapılmışlar ve idare edilmekte bulunmuşlardır. Spiritlerni mütearrız kısmı kitaplarında tevil yolunu açık tutmak için bu kadar açık ifadeler kullanmazlar. Fakat yazdıklarından çıkan umumî mâna budur. Şifahî temaslarda zamirleri tamamiyle anlaşılır ve sözleri Musa, İsa ve Muhammede inananlar için daha ürkünç şekiller alır. Fakat onlara karşı müsamahakâr olmak, Yahudi metaneti, Hıristiyan sabrı ve Müslüman mantığı ile onları yenmek lâzımdır. Spiriller içinde hakşinas olanlar, fazla dil uzattıkları üç din hakkında etüdlerini arttırdıkça yanıldıklarını anlıyanlar, nihayet eski ta’rizlerinden nadim ve pişman olanlar ve kemali hicap ile Allahtan af dileyerek eski dinlerine dönenler eksik değildir. Üç din ilâhiyatında oldukça geniş malûmata sahip olmıyanların ve spiritizmenin içyüzünü bilmeyenlerin spirit hücumlarına karşı koymaları zordur. Çünkü üç dinden hiç birini inkâr etmiyorlar. Sadece her şeyi küçültüyorlar. Bu sebepten meselâ bir müslümanın bir münkire Allahı tanıtması, bir spirite Allahın, öyle zannı gibi, orta derecli bir ruh olmadığını anlatmasına nisbet ile pek az zahmetlidir. Çünkü spirit (mutlak felsefesi) ni ileri sürerek asıl Tanrı sıfat ve nisbet kabul etmez. Sen Allaha alîm, semî’, basîr ilh. sıfatlarını isnat ediyor ve onun böylece büyük de olsa bir ruh olduğunu itiraf ediyorsun, ondan daha büyük ruhlar neden olmasın? diye meydan okuyor. Buna cevap verebilmek için (ilmi kelâm) kitaplarmdaki isbatı vacip delillerini karıştırmak kâfi gelmez. Çünkü Allahı inkâr eden yok. Küçülten var. Asıl Allahın sıfat kabul etmiyeceğini iddia eden var. Cevap bulmak için sıfatı zatiye ve selbiyenin mahiyetine nüfuz etmek ve bu nüfuzun şahsî bir tevilden ibaret olmayıp Kur'an icabı olduğunu Kur’an âyetleri ile göstermek, yine Kur’an âyetleri ile Cenabı Hakkın mahiyyeten Absolut— Mutlak olduğunu, sıfatların ancak tezahüratı ilâhiyeye taallûk ettiğini isbat etmek lâzım gelir. Ayrıca da spirite göstermek icap eder ki tezahüratında da mutlak olan, yani tezahüratı bakımından ef’ali meçhul kalan ve dolayısiyle hakkında icabî veya selbî, tenzihi mahiyette söylenecek söz, kullanılacak tâbir, yakışacak sıfat bulunamıyan bir Tanrı telâkkisi doğrudan doğruya Tanrıyı inkârdır. Binaenaleyh spirit âlim geçinirken cehlinden Allahı küçülterek hataların en büyüğünü işlemiş, gaflette alelâde münkiri geçmiştir. Lâkin... itiraf edilmelidir ki pek çürük temelli olan kendi felsefelerini semavî dinlere aleyhtar bütün felsefeler ile desteklemeğe kalktıklarından spiritleri susturmak ancak din felsefelerinin girdisini çıkıntısını bilenlerin harcıdır. Tertip ettikleri spiritizme tecrübelerinde hakikaten ruhlar ile temasa geldiklerine inananan kimseleri spiritler pek çabuk kendi akidelerine çekmeğe muvaffak olurlar. Meselâ o kimselerden biri mutekit hıristiyan ise bir gece masaya Hazreti İsa’nın gelmesi için dua ederler. Gelir. Hürmetkârane onunla konuşurlar. Sonra hıristiyana derler ki: Görüyorsun ya, çok büyük, çok yüksek bir ruh olmasına rağmen İsa Tanrı olmadığını bizzat söyledi. Tanrı olsaydı zaten biz onunla temas edemezdik. Tanrı mutlaktır. Kimse ile bağlanmaz. Tanrıyı bizim gibi bil!... İsa’nın masa morsları ile tebligatta bulunduğuna inanmış bulunan hıristiyanm spiritler gibi düşünmemesinde artık bir sebep kalmamıştır. A. Kardec’in «Ruhların tefsirine göre İncil» i hıristiyanlık doğmalarını altüst eden ruh tebliğleri ile doludur. Hattâ spiritlerden biri yalnız Hazreti İsa ile olan masa muhaberelerini gösteren koca bir kitap yazmıştır. Saf hıristiyanları hıristiyanlıkta kaldıklarına ikna ederek spiritleştirmeğe teşebbüs etmeleri yüzünden A. Kardec’i ve tâbilerini bütün hıristiyan kiliseleri hıristiyanhk camiasından tardetmişlerdir. Zaten onların da o camiada kalmağa niyetleri yoktur. Spiritlerin hıristiyanlık aleyhinde tatbik ettikleri taktiklerle müslümanlığa da taarruza geçtikleri görülüyor. Spiritlik Fransadan müslüman memleketlerine de atlamış, o memleketlerde garptan gelen fikir cereyanları arsında yer almıştır. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Edgar Allan Poe - Kelimelerin Gücü | HeartLess | Kitap Tanıtımları | 0 | 04.04.19 10:10 |