#1
|
|||
|
|||
Konuþmak denince; ekseriya iki insanýn karþý karþýya gelerek
ses dediðimiz vasýta ile anlaþmalarýný anlarýz. Bu böyle karþý karþýya olduðu gibi uzaktan ve biý takým — telefon, telgraf v.s. gibi — vastalarla da olabilir. Anlaþma, yazý ile olursa buna konuþma deðil, yazýþma dememiz lâzým. Keza iki saðýr ve dilsizin karþýlaþtýklarý zaman aralarýnda anlaþabilmeleri için kendilerince birer mâna ifade eden iþaretler, kullandýklarý görülür. Göz, kaþ hareketleri (Mimik) ile de insanlarýn bazý ufak tefek fikirleri ^ifade edebildiklerini biliriz. Demek ki insanlarýn, kafalarýndaki fikirlerini bir baþkasýna geçirip onu da bu fikirden haberdar kýlma keyfiyeti yalnýz sesle (aðýzdan veya sazlardan çýkan ses) deðil hareketle (Meselâ, göz, el, yüz vesaire hareketleri gibi), yazý ve þekiller (resim, yazý þekilleri, bazý remizler, plâklar, þifreler vesaire gibi) ve daha bir sürü yardýmcý vasýtalarla da olabilir Þu halde konuþmaya verdiðimiz mâna daha geniþlemiþ oluyor. Yalnýz en az iki insanýn birbirleriyle lâkýrdý yoliyle anlaþmalarý, herkesin (konuþma) dan anladýðý mânayý ifadelendirir. Biz bu keyfiyeti haksýz olarak yalnýz insanlara tahsis ediyoruz. Halbuki hayvanlar arasýnda da (kendi kabiliyetleri ve ruhî tekâmülleri nisbetinde) bu [anlaþma] keyfiyetinin pekâlâ vukua geldiðini âlimler tesbit etmiþlerdir. Meselâ odanýn bir tarafýna dökülmüþ olan bir parça tatlýyý, þayet oradan geçen bir karýnca tesadüfen bulmuþsa, kýsa bir zaman sonra evin bahçesindeki karýnca yuvasýndan bütün karýncalarýn odaya üþüþtüklerini ve tatlýnýn baþýna geldiklerim hepimiz görmüþüzdür. Buradaki hâdisede þuurlu bir maksat takip edildiði ve ilk tatlýyý bulan karýncanýn bütün arkadaþlarýna bu keþfi, (kendi görüþüme ve anlaþma vasýtalalariyle) bildirdiðini kabul etmek zorundayýz. Bütün hayvanlarda da ayni tecrübelerin müsbet bir þekilde netice verdiðini ilim kitaplarý yazýyor. Þu halde konuþma yoliyle anlaþma keyfiyetinin yalnýz insanlara münhasýr bir þey olmadýðýný kabul etmek yerinde olur. Yalnýz bu konuþmalarýn kâinattaki mevkii, kýymeti ve ehemmiyeti ne merkezdedir. Bunu da kýsaca görelim: Bir karýncanýn, bulduðu bir kýsmeti arkadaþlarýna haber vermesini bi zancak hâdiselerle, yani diðer karýncalarýn da oraya gelmesiyle '«inliyoruz. Burada hâdiselerden ve neticelerinden bir mâna çýkarýyoruz ve bir hükme varýyoruz. Yavrusu yere düþmüþ bir serçe ciyak, ciyak baðýrýr. Bunu çok uzaktan iþiden serçeler hemen oraya koþuþur ve yavru serçeyi kurtarma çarelerine baþ vururlar.. Felâket haberini veren serçenin o anda çýkardýðý ses dikkat edilirse meselâ tati: bir ilkbahar sabahýnda baba serçeye okunan aþk teraneleriyle ayný ahenkte deðildir. Keza, bir maymunun sevinç duyduðu zaman çýkardýðý sesle tehlike karþýsýnda çýkardýðý ses bir midir*^.. En ufak ses melodilerinden seda vibrasyonundan, kelime ve hece aksanmdan mâna çýkarmayý bilen insan oðlu acaba bu maymunun, serçenin, karýnca ve ilh .. konuþma vasýtalarýndan ne anlýyabiliyor?.. hiç!... Bizler ki o hayvanlara nazaran daha mütekâmil, hattâ çok daha mütekâmil bir ruh seviyesinde olduðumuzu bildiðimiz halde o zavallý geri mahlûklarýn on, on beþ ahenkten fazla olamýyacaðý. tahmin olunan seslerine karþý cahil kalýyoruz. Hem de yüz binlerce kelime ve ahenkli, mütekâmil lisanlarýmýza raðmen.., Bu acý mukayese gösteriyor ki insanlar bazan tefahür ve gururlarýnýn esiri olarak burunlarýnýn ucunu kaybetmiþlerdir. Basit bir köylünün anladýðý ve bildiði (ve ancak onunla konuþabildiði) üç beþ yüz kelimelik dil servetini çok büyük bir âlimin yüz binlerce kelimelik sonsuz hâzinesi ile mukayese edersek köylünün bir âlim dilinden anlamayýþýna hak veririz. Ruh denince bizden, benliðimizden, varlýðýmýzdan ayrý, baþka bir þey düþünmememiz icap eder Bu dünyada bütün karakteri, hüviyetiyle (A) ne ise aþaðý yukarý öbür dünyada da o, odur. Fakat bizim anlayamadýðýmýz bilemediðimiz ve ancak bazý eserleriyle þöyle tahmin yollu anlayabildiðimiz bir âlemin realiteleri içinde onu bu dünyadaki gibi mütalea edemeyiz. Rüyada bir insan yürür, gezer, uçar, konuþur... vesaire... Fakat bunlarýn hangisi budünyanm realitelerine uyar?.. Meselâ uykuda karþýmýzda duran vazoyu kýrarýz. Fakat uyanýnca vazoyu yerli yerinde görürüz. Çünkü uyku içindeki seyyal halimiz, bizi dünyadaki kesif maddî realitelere müessir olmaktan meneder. Meselenin aksi de vakidir. Yani uykuda baþýna bir kýlýç darbesi yiyerek kulaðý kökünden kesilmi þbirisi uyanýnca kulaðýný kaybetmez. Demek ki ayrý, vasat ve ve þartlar altýnda bulunan iki hâdiseyi her zaman kendi alýþýk olduðumuz muhakeme ve düþünce usullerimizle teraziye vurursak netice yanlýþ çýkar. O halde herhangi bir hâdiseyi hemen reddetmeden evvel o hâdisenin imkân ve þartlarý içinde düþünmeðe alýþmýþ olmak gerekiyor. Yukarýda verdiðimiz misallerde anlatmak istediðimiz þudur: Biz meselâ pek basit olan bir maymunun konuþmasýný anlýyamýyoruz^ Halbuki maymunun çýkardýðý sesler bizim dünyamýzda hava zerrelerini harekete getiren ve bütün inceliklerini kanunlarile bildiðimiz (saniyede 16 ile 25,000 adet ihtizazlar arasýnda) ses dalgalarýndan ibarettir. Biz insanlar meselâ en basit bir dilden en çapraþýk ve zengin bir dile kadar her kelimeyi anlýyabildiðimiz halde bir kuþun, bir maymunun çýkardýðý sesi yine tâyin ve tesbit edemiyoruz. Kanaatimizce bu þundan ileri geliyor; Ýnsanlar vibrasyonlarý birbirine girift ve birbiri içinde eriyen hudutsuz ses dalgalarýný birtakým muntazam kesintilerle gruplamýþlardýr. Bir musiki âleti ve meselâ bir keman düþünelim. Burada «lâ» sesinin^ saniyedeki ihtizazý bilfarz 16, «si» nin 18, «do» nun 20... ilâh olsun. Biz bu sesleri böyle (lâ, si, do) yani (16-f-18-j-20) çýkarabildiðimiz gibi lâdan doya kadar üç sesi ayrý ayrý çalmadan bir parmak kaymasile de çýkarabiliriz. Fakat bu sesi (lâ, si, do) deðildir. Yani 16-f-18+20 deðil belki 16-^ 17-> 18—>'19-»20 gibi bir âhenk içine yayýlmýþ bir sestir. Kuþ ve maymun sesleri bu müzikal neviden ihtizazlardýr ve âdeta bir cümleleri inkýtasýz devam eden ve Çigan müziðine veya daha doðrusu Hind müziðine yakýn bir âhenk ve melodi akýþý gösterir. Basit ihtizazlarýn belirsiz bir nüansla birbirine akýþý ve kayýþý þeklindedir. Halbuki insanlarda ayni hâdise baþka vasýftadýr. Biz fikirlerimizi kelimelerle anlatýrýz. Kelimeler ise âdeta birbirinden keskin hudutlarla ayrýlmýþ âhenk kalýplarýndan yapýlýdýr. Kelimeler harflerden yapýlma olduðu için bir kelimeyi talâffuz etmek onun harflerini kalýp kalýp dökmek ve ancak bu kalýplar arasýnda liyezonlar - baðlantýlar yapmakla meydana getirilir. Farflerin bazýlarý nisbeten basit ihtizazlý bazýlarý ise iki, üç veya daha çok ihtizazlýdýr. Meselâ A —> 20, B —» 22 -f 30, C 24 —> 26 —» 30 ihtizazlý olsun. Acaba dediðimiz zaman (A -f C + A + B -|- A) [20 + 24 —> 26 30 -\- 20 + 22 ^ 30 4- 20] þeklinde ihtizaz kalýplarý dökülecektir ve bu ihtizazlar müzikteki kaymalarýn yaptýðý aralýksýz ses ihtizazlarý gibi deðil, kalýplar halinde ayrý ayrý dökülerek, birbirlerine karýþmadan telâffuz edilirler. Bundan dolayý kelimeyi ýslýk ile çýkarmamýz imkânsýz oluyor. Yine bundan dolayý — ýslýk sesine benzeyen — hayvan seslerini de alýþýk olmadýðýmýzdan hem zaptedemiyoruz, hem de mânalandýramýyoruz.«Ruh» un madde olmadýðýný görmüþtük. Böyle madde olmýyan bir þeyin anlayamýyacaðýmýz mahiyetteki hareket ve vibrasyonlarýný (yani esiri mahiyetteki hareketi) kat’iyetle ve sadakatle tesbit edebilmek acaba maymunun çýkardýðý basit hava vibrasyonlarmý zaptetmekten daha mý kolaydýr? Radyolarýn (3-5-9-11) lâmba gibi muhtelif takatte olduklarýný herkes bilir. 3 lâmbalý radyo ile Amrikanm Kolombiya radyosu neþriyatýný takip etmek mümkün mü?.. Hiç þüphesiz 11 lâmbalýk radyo bu iþi diðerlerinden daha mükemmel yapar. O halde Amerikadaki vibrasyonlarý zapt ve tesbit iþinde en elveriþli radyo 11 lâmbalý olacaktýr. Ölümle aramýzdan eksilmiþ bir insaný tekrar görmek, onunla münasebet tesis etmek arzusunda bulunduðumuz takdirde bu dostumuzla nasýl buluþalým? Sesimiz, onun yanýnda karýnca sesinin bize karþý mevkii ne ise öyle.. O halde nasýl konuþacaðýz. Ya, sesimizin mahiyetini o ölmüþ dostumuzun bulunduðu realitelere uyacak þekilde tanzim edeceðiz. Yahut onun, bizim sesimizin realitelerine uymasýný temin edecek çareler arayacaðýz. Amerikada ve dünyanm her yerinde radyolar faaliyettedir. Þu anda etrafýmýzda konferanslar, danslar, müzikler gibi bir sürü gürültü v.s. var. Fakat kulaðýmýz hangisini alýyor. Bir radyomuz varsa bile radyoyu istediðimiz istasyona ayar etmeden onunla münasebete geçemiyoruz. Bunun gibi ruh âlemine geçen dostumuzla münasebete girebilmek için bir vasýtaya (yani medyom) ihtiyaç olacaktýr. Bu vasýta bu medyom da acaba kaç lâmbalý.. O da mühim. Bunlardan sonra o radyoyu görüþmek istediðimiz dostumuzun istasyonuna ayarlamak da icap etmez mi? Ýþte ancak bunlardan sonra bu görüþme yapýlabilir... Medyom dediðimiz vasýta (yani radyo) nasýl bir þeydir. Onu nasýl bulmalý, nasýl iþletmeli, bu ayrý bir mesele... Bunu da sýrasý geldikçe okuyucularýmýza bildireceðiz. Biz þimdiden bir çok müellifler gibi diyebiliriz ki ruhlarla konuþmak mümkündür, bunu kabul etmiyenler bulunabilir. Onlar fikirlerinde serbesttirler. Fakat itiraz mahiyetinde ileri sürdükleri fikirlerin en ehemmiyetlilerini ele alarak bunlar hakkýnda spiritualistlerin cevabýný görelim: Ýtirazlarýn baþýnda ruhun bizzat varlýðý gelir. Bir çoklarý onu bedenden ayrý ve müstakil bir varlýk olarak kabul etmemeyi uygun görürler. Onlara, maddenin de, enerjinin de ayrý ayrý varlýðý, hattâ bu iki varlýðýn mahvolamýyacaðý, ezelî ve ebedî olduðu makul gelir de; maddenin dýþýnda bir de ruh denilen bir enerji kaynaðýnýn bulunabileceði saçma gelir. Bu iddianýn kat’î ve deðiþmez bir hüküm mahiyeti alabilmesi için kâinatýn bütün hâdiselerini ispat etmiþ olmamýz gerekir. Acaba biz kâinatý tamamen keþfedebildik mi?.. Artýk bildiklerimiz vebulduklarýmýzýn dýþýnda hiç bir varlýk, hiç bir hâdise kalmadý mý?.. Bu haklý suallere evet demek cür’etinde bulunabilen bir kimsenin henüz mevcut olmadýðýna göre hiç bir materyalist, ihtimallerm kapýsýný kapayamýyacaktýr. Ýnsan tekâmülü ne kadar büyük bir §ahikava eriþirse eriþsin kendisine meçhul kalan noktalar ebediyen bulunabilecektir. Bu takdirde de ihtimallerin ötesi mütefekkirlere, hele bazý mühim hâdiselerin anahtarlarýný ve ip uçlarýný ellerinde tutan araþtýrýcýlara açýk kalacaktýr. Bu açýk kapý, bu yoldan iþleyen mütefekkirlerin geniþ ve serbest fikir alanlarýnda uçmalarýna mâni olmadýðý halde, münkirlerinin yolunu kapamasý acý bir garabettir. Kendilerine gösterilen açýk kapýlarý «yok» farzederek oradan geçip eriþecekleri hakikatlerden mahrum býrakan taannütleri, iç huzurlarýný da birlikte getirse ne ise... Bu ýsrar kendi müstakbel huzurlarýný yaratamadýðý gibi insanlýk kütlelerini derin boðuþma ve kin dalgalariyle tütsülemeðe de yelteniyor. Beþeriyeti kemiren bu materyalist felsefe, acaba kendi eliyle mezarýný kazan bir mezar kazýcýsýna benzemiyor mu?.. Ne yazýk ki bu felsefe, insanlarýn yaþamalarýný ve refahlarýný temine çalýþan ilimleri haksýz yere sömürüyor. Ýþte spiritualizmin gayelerinden birisi de bu haksýz sömürgeciliðe bir nihayet vermektedir. Ýlim yalnýz bir tek felsefenin bir tek inanýþýn malý olamaz. Esasen böyle olsaydý bugünkü tekâmül imkânsýzlaþýrdý. Artýk atom asrý, bugüne kadar gelmiþ doðmalar asrýný zihniyet itibariyle de «geri» býrakacaktýr. Spiritualizmin inkiþafiyle köhne taassub fikirleri, ilmin, hakki ve btaraf ilmin dalgalarý arasýnda eriyecektir. Böylece insanlar görecekler ki artýk mucizeler devri geçmiþtir. Bizzat mucizeleri yaratmak insan ruhu, ve onun kültüriyle elde edilir bir meta olmaktadýr. Þimdiye kadar hâkim olmuþ doðmalarýn tersine þöyle bir kaziye koymak yerinde olacaktýr: «Tabiat kanunlarýndan korkarak deðil, severek ona hâkim oluruz.» ve bu hâkimiyet, bizi ölü kudretinin asil mahlûku olmaya daha lâyýk ve müstaid kýlar. Munsifane düþünülürse bu telâkki þayet maddî hâdiseler, makul ve müdellel bir kat’iyetle ispat edildikten sonra yapýlmýþ olsaydý bir diyecek kalmazdý. Fakat hâdiseler mütemadiyen bu inkârcýlýðýn aleyhine inkiþaf edince mütefekkirler de haklý bir hamle yaratýr. Ruhun varlýðýný ispat eden delilleri baþka bir kýsýmda görmüþtük «Ruh nedir» e bakýnýz). Ruhun, bedenden müstakil olarak varlýðý böylece kabul edildikten sonra onunla konuþmak ve muhabereye giriþmek tâli bir teknik mesele haline girer. Mademki insanlarýn öldükten sonra mahvolmayan bir cevherleri vardýr ve bu þuurlu ve müdrik cevher kâinatýn herhangi bir mekânýnda mevcudiyetini muhafazaya devam ediyor. O halde onunla irtibata geçmek zarurî bir neticedir. Bunun tekniðini ve usullerini müteakip bahiste anlatacaðýz. Bir kuþlg veya maymunla konuþmayý arzulasak ne yaparýz?.. Ya onun dilini öðrenir veya ona kendi dilimizi öðretiriz... Ýþin kestirmesi hangisidir?.. Bu telâkkye baðlý bir iþ... Bizden baþkalarýna dýþýmýzdakilere hükmetmek her vakit kolay bir iþ deðildir. O halde bizim biraz gayret göstererek kendimizi sýkmamýz ve olaya kendimizi uydurmamýz daha kestirme olacak. Ýþte ruhlarla muhabere iþinde de bu yolu görmek yerinde bir iþ olur. Fakat burada dikkat edilecek noktalar var. Evvelâ ruh, karþýmýzdaki kemikli, etli beden gibi bir vasýtaya malik deiðidir. Onun esirden daha seyyal, daha yumuþak ve ince (ileride perisperiden^ bahsederken burasý daha iyi anlatýlacaktýr.) bir vasýtasý vardýr. Bizim kaba maddelerimizdeki ihtizazlar ona, nisbeten daha kolaylýkla geçebildiði halde onun çok ince ve karýþýk olan ihtizazlarý (þijeþimleri) bizim kaba maddelerimize (ve bedenimize) güçlükle tesir edebilir. Bunu daha iyi anlayabilmek için þöyle düþünelim: Bir zili çaldýðýmýz zaman (sulb) bir cisim olan zilden çýkan sesler sulb cisimden biraz daha seyyal olan mayi de ve çok daha seyyal olan havada inikâslar gösteril». Yani pirinç madeni gibi katý bir cisimden çýkan ses dalgalarý hava gibi çok yumuþak cisimlere tesir eder ve orada da ses dalgalarý yapar. Tersine olarak havadaki dalgalar, sesler vesaire acaba bu madene tesir edebilir mi? Ya hiç etmez veyahut da pek az eder^. Bunun gibi ruhdaki dalgalar da bize ya hiç gelmez veya gelse de biz anlayamayýz. Ancak bazý hususî þartlarla o da. pek kaba ve yarým yamalak bazý tesirler alabiliriz. Ýþte spiritizmenin güçlükleri ve görülen bazý hatalar hep bu farklardan doðar... Onun için araþtýrýcýlar bu farklara çok dikkat etmelidirler. Hükümlerini lehte veya aleyhte verirken daima bu noktalar göz önünde tutulmalýdýr. Bir insan günlük hayatýnýn bütün daðdaðalý, gürültülü iþleri içinde bunalýrken sinirleri aklý, fikri, iradesi, dikakti v.s. hep bu iþlerle uðraþýr. Beden makinesi yalnýz bu, günlük hayat vibrasyonlarýna göre ayarlanmýþtýr Bu, dünya vibrasyonlarý ise beden yapýmýzýn fiziko þimik unsurlarýný ilgilendiren kaba madde titreþimleridir. Yani ya bir sulb cismin ihtizazý veya hareketidir, ya mayi veyahavanýn ihtizazýdýr. Bu kaba ihtizazla, yine kendi nevilerinden maddeleri ilgilendirir. Fiziðin meþhur ve mühim bir hâdisesi var dýr ki buna Rezonans «Resonnance» derler. Bu, tabiatin sevgi nev’inden bir kanunudur. Mahiyeti ve mihanikiyeti hakkýnda hiç bir þey bilmediðimiz bir kanundur. Ayný þekilde akord edilmiþ iki kemandan birisinin meselâ (Lâ) teli vurulduðu zaman diðer kemanýn ayný teli — el dokunmadýðý halde—, titremeðe ve (Lâ) sesi çýkarmaya baþlar. Burada denir ki bu iki (Lâ) teli arasýnda bir sempati vardýr. Onun için birisi çalýndýðý zaman diðeri de ona uyar... Bir beden, dünya maddelerinden yapýlýdýr. Yani atomdan yukarý — hidrojen, oksijen, fosfor, ilh.. zerrelerinden— maddelerden müteþekkildir. Halbuki ruhun öbür dünyadaki tesir vasýtasý elektrondan daha ufak ve seyyal bir haldedir. Nasýl ki bir taþ parçasýnýn ihtizazlarý ile hava zerreleri arasýnda münasebet kurmak kabadan seyyale, nisbeten kolay ve seyyalden kabaya, nisbeten zor ise bedenden ruha ve ruhtan bedene de tesir bu þekild koelay veya güç oluyor. Bir insanýn bdenle birlikte bir ruha da malik olduðunu zikretmeðe bile lüzum yoktur. Fakat dünya vibrasyonlarýna ayarlanmýþ bedeniyle doðrudan doðruya dezenkarne (yani bedeninden ayrýlarak öbür âleme geçmiþ olan) ruhlarla münasebete geçmesi mümkün deðildir. Ancak bu ayarlanma bazý þartlarla deðiþtirilebiliyor. (Ruhlarla nasýl konuþulur) bahsinde bunun usullerini okuyucularýmýza sunulmuþtur. Ruhlarla münasebete geçmek için o kýsýmda sayýlan usullerden birisi tatbik edilir. Avrupa ve Amerikada bu yollarla yapýlmýþ temaslara ait binlerce cilt eser yazýlmýþtýr. Türkçemizde maalesef bu muazzam spiritualizma kütüphanesinin bir iki cildi bile tam olarak neþredilememiþtir. Ruhlarla konuþulabileceðini kabul etmiyenler arasýnda — ne tuhaftýr— din mensuplarý ve materyalistler baþta gelir. Müteasstb softalar ruh âlemiyle münasebete geçmek için, dinî akidelerin rasaneti ve þeklî ayinlere riayet gibi þartlarý kat’î bir zaruret halinde ileri sürerler. Ve bu mazhariyeti yalnýz «Velî» lere, «Þeyh» lere münhasýr kýlmaya açlýþýrlar. Bunun dýþýndaki münasebetlere þüpheli hattâ «Þeytanî» nazarla bakarlar. Materyalistler ise doktrinlerinin yýkýlmasý endiþesiyle bu vak’alarý çürütmeðe yeltenirler. Ruhlarla muhabere imkânlarým esassýz veya þüpheli göstermek için ileri sürülen itirazlar arasýnda hâdiselerin tahteþþuurla uydurulduðuna kail olanlar var. Tahteþþuur hikâyesi bilir bilmez bir çok kimselerin en kuvvetli itiraz kelimesidir (delili deðil). Þuur tahteþþuur hakkýnda (... sahifelere bakýnýz) burada da biraz izahat vermek lâzým geliyor. Þuur, bir þey hakkýnda ruhun bilgi edinmesidir demiþtik. Ruh bir þeyi ya hiç bilmez, yahut bilir. Meselâ yeni doðan bir çocuk kalem kelimesini bilmez. Eðer yaþadýðý müddetçe bunu hiç görmez ve (kalem) kelimesini duymazsa, «kalem» hakkýnda þuur sahibi olmaz. Neden? çünkü kalem kelimesinin vibrasyonryle kalem þeklinin vibrasyonu henüz bu yeni beynin hiç bir hücresinde bir intiba býrakmamýþtýr. Biz «kalem» sesinin yarattýðý vibrasyonlarý kulaðýmýzla alýr ve onu beynimizin bir yerindeki hücrelerden birisine göndeririz. O hücrenin protoplazmasýndaki atomlardan birisi bu gelen vibrasyona (rezonnans) uyarak ihtizaza baþlar. Daha doðrusu o ihtizazýn halýbýna uyar. Bunu daha kaba ve donmuþ bir misal olarak gramofon plâðýna benzetiriz. Nasýl ki ses dalgalarý alýcý aletin iðnesiyle plâðýn üzerine oyuluyorsa, kulaktan gelen ses dalgasý da beyindeki hücrenin atomuna öylece oyulur. Böylece atomdaki bu ilk intiba, her «kalem» kelimesinin tekrarlanmasiyle beyin o muayyen kýsmýndaki hücre atomuna, fizikteki rezonnans kaidesine uyarak tesir eder. Ve ilk intibaýn derinleþmesini saðlar. Çocuk ilk defa bir kelimeyi iþittiði zaman hemen bunu zaptedemez. Ýþte onlarýn sýk sýk ayni þeyi sormalarý bundandýr. Þayet çocuk hayatýnda «kalem» sesi bir defa iþitir de bir daha asla duymazsa, beynin o atomundaki ihtizaz zamanla azala azala söner ve [Unutma] dediðimiz hâdise husule gelir. Eðer bu ihtizaz tamamen sönmüþ ise kelime veya o mefhum beyinden tamamen silinmiþtir. Binaenaleyh hiç duyulmamýþ gibi o þey hakkýnda «þuurumuz» olmazh Henüz tamamen sönmeden «kalem» sözü iþitilirse o zaman [Hatýrlama] denilen hâdise vukua gelir. Bu tekrarlanmalar ne kadar sýk ve devamlý olursa o kelimenin beyin atomundaki ihtizazý o kadar devamlý ve derin olur. Beyin milyarlarca hücrelerden yapýlý olduðu gibi her hücre de milyarlarca atomdan mürekkeptir. Bir hücrede milyarlarca atomun bulunuþunu ona düþen vazifenin geniþliðine intibak edeiblmesini kolaylaþtýrýr... Biz her gün yüzlerce, binlerce, hattâ milyonlarca ihtizazlarla karþýlaþýrýz. Bunlarýn hemen büyük bir kýsmý hakkýnda daha önceden þuur sahibiyiz. Yani o ihtizazlarla daha önceden de karþýlaþmýþ ve binaenaleyh onlarýn intibalarýný beyin hücrelerimizin atomlarýnda taþýyoruz. Daha doðrusu o mefhum hakkýnda þuur sahibiyiz. Milyarlarca hâdise ile karþýlaþtýkça hepsinin þuuruna malik olacaðýz ve hepsi hakkýnda bový'n a+ornlar’mýz'^a ihtizazlar taþýyacaðýz amma meselâ þu anda bir kitap okurken veya herhangi diðer bir þey ile meþgul bulunurken «kalem» mefhumu þuur sahamýzda deðildir. Burada bir gizli nâzým rol oynuyor demektir. Öyle ya... kafamýzda milyarlarca ve milyarlaca hâdisenin ihtizazlarý devam edip dururken bunlarýn hepsinin birden ortaya dökülmesi ve faaliyet sahasýna akmasý mümkündeðildir. Ýrade denilen bir ruh melekesi vardýr ki bu ortaya dökülmesi lâzým gelen ihtizazlarý ayýrýr ve ortaya döker. Meselâ þimdi sizlere «kalem» mefhumunu anlatýrken buna ait ihtizazlarýmý — dikkat ve irademle — harekete getiriyorum. Fakat meselâ kozmoðrafyadan öðrendiðim «Vega» yýldýzý hakkýndaki þuurumu — bunun gibi namütenahi bir çok mefhumlarýn þuurunu— bu mevzubahsetmekte olduðum meselenin görüþüldüðü anda hatýrýmdan, uzak bulunduruyorum. Ýþte þuuruna sahip olduðum halde «kalem» mefhumunu, fikrini, konuþma ve düþüncemin dýþýnda tutmama [tahteþþuur] diyorlar. [Hariç ez þuur] mânasýna gelen bu olayý bazýlarý tahteþþur, fevkaþþuur, lâ þuur gibi kýsýmlara bölmek istemiþlerse de mahiyet itibariyle hepsi ayni þeydir. Belki tezahürlerde bazý nüanslar bunlara ayrý isim verdirmiþtir. Görülüyor ki bir nesnenin tahteþþura girebilmesi için þuurdan geçmesi, oradan süzülmesi lâzýmdýr. Yalnýz þuurda imajinasyon yoliyle yeni yeni hâdiseler ve varlýklar — dâhiler ve kâþiflerin bulduðu yenilikler gibi— yaratýlmasý acaba þuurun gevþediði uyku esnasýnda yine ayni mihanikiyetle tahteþþuurda da hâdis olabilir mi? Burasý cidden üstünde durulmaya deðer. Biz þahsen bunun tahaddüsüne taraftarýz. Ve bazý spiritik hâdiseler bunu teyid eder mahiyettedir. Hattâ meyomluðu da bu yolla geliþtirmek bazý müelliflere göre en doðru bir usuldür. Bütün þuur sahasý doldurulmuþ bir gramofon plâðýna benzetilebilir. Fakat öyle bir plâk ki her an yeni ihtizazlarý kaydedebildiði gibi þayet bir tarafý kýrýlýr veya bozulursa yanýndaki kýsýmlar eski ihtizazlarý aynen te’min edebilirler. Ýrade bu plâk üzerinde hareket eden gramofon iðnesi vazifesini görür. Yalnýz gramofonda iðne muntazam bir yol takip eder ve daima ayni istikamette yürür. Halbuki þuur sahamýzda gezinen «irade» iðnesi istediði herhangi bir istikameti takip edebildiði gibi bir anda iki üç noktadaki vibrasyonlarý harekete getirebilir. Keza gramofon iðnesi silsile tarzýnda ve yanyana olan hâdise vibrasyonlarýný bunun sýrasýný takip etmek þartiyle hareket ettiði halde bizim irademiz bu kaideye uymaz. Plâkta iðnenin temas ettiði noktanýn vibrasyonlarý o andaki þuuru temsil eder. Ýðnenin temas ettiði noktanýn dýþýnda kalan yerlerdeki ihtizazlar da tahteþþuru temsil eder. Bütün bu izahattan anlaþýlacaðý gibi þuur, tahteþþur, fevkaþþuur, lâþuur isimleri hep dýþ âlem hakkýnda ruhun bilgisini ifade eden bu fiilin zaman ve mekân mefhumlariyle hareketini tazammun eyleyen; velhâsýl hasselerimizin ihsaslar^ karþýsýndaki reaksiyonlarýný ifade eden tabirlerdir.Burada dikkat edilirse irade herhangi bir kanun veya muayyeniyet vetirelerine uymadan hâdiseleri kendi ruh tekâmülünün icaplarýna tâbi olarak tanzim ve idare eder. Medyomlarýn ruh âlemiyle münasebete girebilmek için «izolman» denilen tecerrüd haline, yani iradelerinin sevk ve ilcasiyle muayyen bir maksat ve hedefe doðru þuurunu kullanma keyfiyetinden muvakkaten ayrýlmasý sebebi bu mülâhazalarda sonra daha vâzýh þekilde anlaþýlacaktýr. Dikkat ve irade rehberliðinden yahut bir nevi baskýsýndan sýyrýlmýþ olan beynin bütün vibrasyonlarý mütesaviyen ve hiç bir rüchaniyete mazhar olmadan serbestçe ihtizazlarýna devam ederler. Bu hal yani milyarlar kere milyarlarca ihtizarýn hiç bir iç tesire maruz kalmadan titreþimine deva metmesi dýþ âmillerin — yani gerek ruhlardan gelecek, gerek dünyadaki enkarneden^ gelecek seyyal vibrasyonlara, yine rezonnans kaidesine uyarak— tesirlerine müheyya, hazýr bir halde býrakýr. Hiç bir muaddil veya mutavassýt hâdiseye maruz kalmadan beyindeki bütün ihtizazlarýn, kâinattaki vibrasyonlara açýk ve onlardan müteessir olabilecek bir hale girmesi demek olan bu keyfiyeti þöylece bir teþbih ile daha kolay anlatabiliriz. Öyle bir radyo farzedelim ki istasyonlarý aramak için kullanýlan düðmesiyle, dalgalarý idare eden düðmesi yoktur. Fakat buna mukabil bu iki vazife sanki önceden yapýlmýþ ve her faaliyette bulunan istasyonu alabilecek bir durumda olsun. Yani bütün istasyonlarý, herhangi dalga uzunluðunda olursa olsun hepsini birden alabilecek bir þekilde hazýr ve iþlemeðe amade bulunsun. Ýþte bizim yukarýda tarif etmek istediðimiz hal budur. Þuuru muayyen, þiddetli ve bir istikamette çalýþmaya hazýrlanmýþ olacak yerde herhangi dýþ tesirleri alaiblecek bir passivite ile ruh âleminin seyyal vibrasyonlarýndan hiç olmazsa bir kýsmýndan müteessir olabilir bir duruma girmesidir. Rezonnans veya sempati yoliyle o vibrasyonlara uyacak b^r hale gelmesidir. Bizce, «ruh» un dikkatini ve iradesini þuur dediðimiz (aklýn vibrasyonlar tarlasý) üzerinde herhangi bir noktada teksif etmesi, asýl þuur dediðimiz hâdiseyi teþkil ediyor. Bu noktanýn dýþýndaki sahalar tahteþþuru temsil ediyor. Bu dikkat ve irade serbestçe bu vibrasyonlar tarlasý üzerinde — âdeta bir projektör gibi — öteye beriye hareket ettikçe, dýþ âlemlerdeki vibrasyonlar kolay kolay bu aklýn vibrasyonlar tarlasýna müesser olamýyor. Þayet bu «dikkat ve iradeyi» muvakkaten bu tarlanýn dýþýnda bir noktada baðlar, tesbit edersek o zaman onun vibrasyonlar tarlasý üzerindeki baskýsý kalkacaðý için dýþ âlemler vibrasyonlarýnýn bu tarladaki rezonnansmý kolaylaþtýrmýþ oluyoruz: Bizce, Ýlmî yollardan medyomluðun mihanikiyetini bu tarzda izah edilebilir. Gramofon plâklarýný ilk dolduran Edison bu iþi önce pek basit olarak halletmiþti. Bir teneke kutuya yuvarlak bir deri parçasý germiþ, bunun ortasýna da bir iðne tesbit etmiþti. Teneke kutunun derisi kýsmýnda ufak bir hünü vardý. Bu hünüden gelen ses dalgalarý kutunun öbür tarafýndaki gergin deriyi ihtizaza getirir. Þayet kendisine baðlý olan iðnenin ucuna bir balmumu tutulursa, derinin sallanmasiyle (ihtizaziyle) balmumu üzerinde bir takým girinti ve çýkýntýlar husule gelir. Bu girinti ve çýkýntýlar hünüden söylenen sözlerin þiddetine ve þekline göre deðiþik bir þekilde balmumuna akseder. Bu balmumu biraz katica olur, hele bir silindir üzerine yapýþtýrýlmýþ olarak, saat gibi hareket eden bir aletle muntazam surette döndürülürse iðnenin balmumu üzerindeki izleri daha muntazam olur. Böylece hazýrlanmýþ balmumu silindirini bir fonoðraf plâðý gibi doldurma mümkündür. Bu iþ bittikten sonra teneke kutunun hünü olan kýsmý da bir deri ile kapanýr ve evvelce yapýlan ameliye tekrarlanýrsa þaþýlacak derecede mükemmel bü: olayla karþýlaþýlýr. Evvelce hünüden söylenen sözler bu sefer aynen tekrarlanýr. îþte gramofonun basit tekniði budur. Havadaki ses dalgalarý iðneyi ihtizaz ettirip balmumu üzerinde nasýl kendisine uygun bir iz býraktýrýyorsa kulaðýmýzdan gelen sesler de beyin hücrelerinin atomlarýnda öylece iz býrakýyor. Bazan seslendiðimiz zaman odada bulunan musiki aletlerinin meselâ piyano, ud, kanun gibi aletlerin hatta ince pardak, sürahi, v.s. nin ihtizaz ettiklerine dikkat etmiþsinizdir. Demek ki hava ihtizazlarý da sempatize olabildikleri takdirde çelik tel, barsak tel, cam, ince maden sefiha v.s. üzerinde bir takým vibrasyonlar husule getirebiliyorlar. Fakat dikkat edilirse; biz meselâ «Ahmed» diye baðýrdýðýmýz halde telde veya cam kadehde (týn) diye bir ses husule geliyor. Halbuki havadaki vibrasyon bu (tm) sesinden daha karýþýktýr. Bu ses ise basit bir veya iki ihtizazdýr. Yani birisinin «Ahmed» sesine mukabil diðerinin «týn» sesi vermesidir. Bunun gibi ruh âleminin ince vibrasyonlarý da bizim kaba beyin hücrelerinin kaba maddelerinde —kozmik, enerjik veya aeriyen bir çok vasýta ve yollardan geçerek — aslýndaki mükemmeliyette elbet de tekrarlanamaz. Maamafih ona yakýn ve benzer ihtizazlarý da alabilmesi mümkündür ve bu vakidir. Medyomlarýn yaptýklarý da bundan ibarettir. Medyomlar, dýþ âlemlerden gelen bu gibi seyyal vibrasyonlarý dimaðlarý yoliyle alýp, bize ses kanaliyle bildirebildikleri gibi daha baþka ve kolay bir vasýta da kullanabilirler. Bu vasýta da «yazý» dýr. Ellerine kalem aldýktan sonra yazý yazacakmýþ gibi kâðýda tatbik edip beklerler. Burada ellerini otomatik bir alet imiþ gibi, kendi dikkat ve iradesinin, kendi þuur akýþýnýn emrine deðil de haricî müesserlerin emrine terk ediyor. Nasýl ki kendi kafasýndan gelen fikirler sinir seyyalelerinin akýþiyle beyninden parmaklarýna kadar gelerek istenen iþi yapýyorsa yine ayni yollar yani beyinden parmaklara kadar olan yollar — dikkat ve irade bir tarafa atýirak — dýþ müesserin tesiriyle bize yazý halinde aksediyor. Ve biz bu yolla da ruhlarla konuþmuþ — daha doðrusu yazýþmýþ— veya münasebet haline girmiþ oluyoruz. Bu anlattýðýmýz vetireler bugünkü müsbet ilmin bize ispat ettiði þeylerdir. Bunlarý gözönünde tuttuktan sonra ruhlarla konuþmanýn mümkün olup olmýyacaðý artýk sorulabilir mi?.. Ruhun varlýðýný kabul ettikten sonra bu muhabere keyfiyeti de zarurî bir netice olmaz mý?.. Bu izahattan sonra mütaassýb softalarýn veya materyalist fikirlerin söyliyecek süzleri, itirazlarý kalýr mý?.. O softalar ki ruhun varlýðýný kabul ederler de spiritizmayý yadýrgarlar... O münkir materyalistler ki maddeden ayrý ve ebedî olan bir enerjiyi, hattâ þuurî vasýfta, bir enerjiyi kabul ederler de spiritizmenin aleyhinde bulunmaya kalkarlar ...Biz ilme istinad etmeyen bir spiritualizmi tasavvur edemediðimiz gibi onu, dinleri tamamen esassýz telâkki edebilecek bir vasýfta olmaktan da tenzih ederiz. O halde acaba spiritualizm, din ve ilmin «telifi beyn» cisi midir?.. Bir çoklarýna göre bu böyledir. Bazýlarýna göre de deðildir. Her ne olursa olsun spiritizmeciler bir çok Ýlmî metod yollarýyla önceleri din adamlarýnýn kendilerine münhasýr sandýklarý hâdiseleri daha mükemmel bir þekilde tekrarlamýþ ve bu iþlerin ilmini kurmuþlardýr. Bugün tecribî psikoloji lâboratuvarlarý bu meselelerin daha henüz karanlýk kalmýþ noktalarýný aydýnlatmakla meþguldürler. Yarýn bu noktalarýn da delilli isbatlarmý önünmüze süreceklerinden þüphemiz yoktur. Ruhlarla muhaberede bulunduðunu söyleyen medyumlarýn bir çok iddialarý yukarýda saydýðýmýz mihanikiyetlere göre yanlýþ ve hatalý olabilir. Bu, hâdisenin sýhhatini ihlâl etmez. Çünkü bu eksik vak’alar yanýnda hiç bir delil ile inkâr veya reddedilemiyecek olaylar spitizme kitaplarýnda o kadar çoktur ki yalnýz bunlarý saymak bile yüzlerce cilt kitap doldurabilir. Þimdi artýk en mühim noktaya gelmiþ bulunuyoruz: Bir medyumun ister yazý ile ister söz ile tekrarladýðý fikirler acaba kendi tahteþþurundan mý geliyor; yoksa hakikaten ruh âleminden mi geliyor? Bunu tesbit etmek erbabýnca pek de zor bir mesele deðil. Bu, sizler için de zor olmýyacaktýr. Çünkü kontrol vasýtalarýmýz daima ve her türlü tecrübe için emirlerimize âmadedir. Yalnýz ruhlarla muhabere — (ileriye bakýnýz) — þekillerine göre lâzým gelen ufak tefek tadilâtý yapmak tecrübeyi yapanýn ferasetine, intikal süratine, zekâsýna ve kabiliyetine kalmýþtýr.Meselemizi misallerle izah edersek daha iyi anlaþýlacaktýr: Bir spiritizme tecrübesinde tesadüfen merhum babamýzýn ismi yazýldý, farzedelim. Gelen ruh o ismi vererek bize kendisini tanýttý, diyelim. O halde kendisini ürkütmeden ölçer, tartarýz. Her þeyden evvel kendisinin bulunduðu pozisyonu tesbit ederiz. Oradaki hali nasýldýr? Bir ýztýrabý, bir üzüntüsü var mýdýr? Yoksa huzur ve sükûn içinde midir?.. Ne maksatla celseye, toplantýya gelmiþtir? Bu geliþ kendi arzusu ile mi yoksa herhangi bir saikle mi olmuþtur... Bütün bunlar önceden tesbit edilir. Burada ilk iþ karþýmýzdakinin o andaki ruhî durumunu tâyin etmektir. Ondan sonra þuuru ve bulunduðu muhit hakkmdaki bilgisi nelerdir. Bu þuur ve bilgi kendiliðinmen mi olmuþtur. Yoksa bir takým hâdiseler veya varlýklarýn tesiriyle mi husule gelmiþtir Bunlardan sonra da gelen ruhun hakikaten babamýzýn bizzat kendisi midir, meselesinin halli olacaktýr. Burada eðer tecrübe müsbet ve kat’î olursa muterizler hemen «fikir intikali = Transmission de la Panse» meselesini veyahut daha basit olarak tesadüf ihtimalini öne süreceklerdir. Bu gibi hâdiselerde her iki itiraz da varýd olabilir. Fakat her zaman deðil. Hele bir iki tecrübe ile bunlar süratle bertaraf edilebilir. Evvelâ fikir intikali meselesini bahis mevzuu yapalým: Bunun için ekseriya bazý þartlarýn bulunmasý meselâ alýcý ve vericilerin passif kalmalarý gerekecektir. Sonra, bu þekilde mumareselere medyomun alýþýk bulunmasý icap edecektir. Tecrübe yoliyle baþka fikirlerin de intikal ettirilebilmesi denenecek; bunun da ayni neticeyle münasebeti tetkik edilecek... Fikir intikali keyfiyetini tamamen bertaraf edebilmek için cansýz cisimlere ait hâdise ve hâtýralar — tabiî hiç kimsenin bilmediði— yoklanacak; fikir intikali keyfiyetinin vâki olup olmýyacaðý bu araþtýrmalarla tesbit edilebilir. Bunlara tecrübecinin zekâsiyle icabý hale göre bulacaðý þaþýrtmalar da eklenirse mesele kendiliðinden tevazzu eder. Benim yaptýðým tecrübelerden birisinde kýzkardeþim gelmiþti. Medyom henüz tanýþtýðým bir bayandý. Tahteþþurunda benim hemþireme ait hiç bir bilgisi yoktu. Çünk üne beni, de de ailem hakkýnda hiç bir þey bilmeyordu. Yeni tanýþmýþtýk, ilk tecrübemiz yapýlacaktý. Bazý hâdiselerden ve konuþmalardan sonra kardeþim geldi. Medyom onu bütün evsafiyle tarif ediyordu. Benim batlarýma benzetmesi ve böylece tahteþþurundan bir þeyler uydurmasý mevzubahs olabilirdi. Kontrola baþladým, ölüm tarihini, ölümün sebebin, sahih olarak söyledikten maada hiç kimsenin bilmediði, hattâ en yakýn dostlarýmýn da haberdar olmadýklarý bir sýrrý açýkladý. Kendisine ait kafa tasýný istiyordu. Hakikaten de hemþiremin kafatasý evimde mahfuzdu. Bu bir transmisyon muydu? Halbukigerek o celsede gerek baþka buluþmalarýmýzda medyoma kafamdan ýsrarla telkin etme kistediðim fikirlerim boþa gitti. Hiç birisine cevap alamadým. Demek ki medyomumda bu transmisyon kabiliyeti yoktu. Diyebiliriz ki ben irademle zorlayarak bir fikir yollamak istedim amma buna muktedir olamadým. Fakat herhangi bir anda bir noktaya teksif ettiðim dikkat ve irademin dizgininden kurtulmuþ olan ve benim tahteþþurumda vibrasyon halinde bulunan kafatasý hikâyesi böyle dalgýn ve baþka bir þeyle meþgul anýmda, medyoma tesir etti. Fakat bu da varid olamaz. Çünkü ayni akþam devam ettiðimiz tecrübede benim de kafiyen þuuruma girmemiþ olan ve esasen giremiyecek olan baþka bir hâdise de tekrarlandý. O hâdise de þudur: Kardeþim henüz hayatta iken anneme kâhkülünden kestiði bir demet saçý hatýra olarak vermiþ imiþ. Bu saçlar bir zarf içinde konmuþ ve senelerce unutulmuþtu. Benim kafiyen haberim olmýyan bu saç hikâyesi o akþamki celsede mevzubahs oldu. îþin en enteresan tarafý bilâhare kendisinden tahkik ettiðim ve tecrübe esnasýnda îzmirde bulunan annem bu zarfý tam 15 sene evvel tesadüfen benim kitaplarýmdan birisinin arasýna koymuþ. O geceki tecrübede bu yer de haber verildi. Ve ben saçlarý olduðu gibi söylediði yerde buldum. Transmisyon keyfiyeti ve daha bir çok itiraflarý kökünden halledecek en ciddî bir bir vesikayý burada sýrasý gelmiþken okuyucularýma takdim edeyim: Ýngilterede bir tecrübe yapýlýyor. Medyom henüz orta tahsil çaðýnda pek genç bir kýzcaðýz. Bir gün bu medyomun garip bir dil ile bir þeyler konuþtuðu görülüyor. Nihayet medyoma bunun ne olduðu soruluyor. O da, Eski Mýsýrda 18 inci Dinastý’ye ait bir hâdiseyi o zamanýn diliyle anlattýðýný ve kendisinin o zamanlarda — yani bundan binlerce sene evvel— yaþamýþ olduðunu söylüyor, îþi ciddiye alýyorlar. Ejiptologlar — yani eski Mýsýr dili ve yazýsiyle uðraþan âlimler— geliyor. Fakat onlar da bu kadar eski bir dil hakkýnda pek, pek az þey bildiklerini anlýyorlar .Derken bu iþin dünyada en selâhiyet sahibi üstadý Almanyada bulunup çaðýrýlýyor. Onlar da kýsmen ânlayabiliyorlar. Ve hemen makineler getiriliyor, kýzcaðýzýn söyledikleri birer birer plâða alýnýyor. Bu sözler zaptedildikten sonra medyom þimdi size bu sözlerin o zamanki yazýlýþ þekilleriyle — yani Hiyeroðlif denilen ve havas sýnýfýnýn yazýsý olan bir yazý ile — yazayým, diyor. Ve bugün bile þöyle böyle ressamlarýn hemen bir anda karalayamýyacaklarý kadar ustalýkla Hiyeroglifleri diziyor. Bunu da kâfi görmiyen medyom bu sefer bu yazýlarýn seslerini, delâlet ettikleri mânalaýý veriyor. Ve Ýngiliz harfleriyle Fonetiðini de kaydediyor. Bugün bir kitap halinde neþrolunmuþ olan buharikulâde hâdiseyi Ýngilizce bilen zevata tavsiye ederiz. Kitabýn ismi «Ancient Egypt Speakes» dir. Ýngilizce bilen ciddî ruh araþtýrýcýlarýnýn okumasý faydalý olur. Burada da görülecektir ki transmisyon keyfiyeti kafiyen varid deðildir. Çünkü bunu tamamiyle bilen dünyada hiç bir âlim yoktur. Keza hâdise tahteþþuur hikâyesiyle de uydurulamaz. Müsbet bir ilim heyetinin tetkikinden geçmiþ ve hakikaten o zamanýn hâdise ve tarihî vak’alarýný ihtiva ettiði hayretle görülmüþtür. Buna benzer hikâye ve hâdiseler spiritizme kitaplarýnda o kadar boldur ki her kitapta bir kaç misal bulmak mümkündür. Bütün bu olaylar insafla gözönünde tutulduktan sonra hâlâ medyomlar tahteþþurlarýndan uyduruyorlar, yalan söylüyorlar, veya fikir intikali yoliyle karþýlarýndaki insanlarýn tahteþþuurlarýný okuyorlar denirse daha fazla ikna vasýtamýz kalamýyacaðý için kendilerini fikirleriyle baþbaþa býrakýrýz. Ve onlar bizi, biz onlarý dalâlette yürüyenler addederek yolumuza devam ederiz. Îlmî yollardan ve onun imkânlarýný kullanarak ruhlarla münasebete geçmenin mümkün olduðunu gördük. Muvaffakýyetsizliklerin yine ayni metodlar takip edilmek suretiyle sebepleri tesbit edilebilir. Biz insanlarýn tabiat hâdiselerine, mutlak bir hâkimiyet iddiasýnda bulunabileceðini ummuyoruz. Maamafih o kanýmlarm br çoklarýna da þimdiden hâkim bulunduðumuza eminiz. Ýleride takip edilen tekâmül safhalarýnýn zarurî bir neticesi olarak bugünlük bilemediðimiz bir çok kanunlarýn da kudretlerimize katýlacaklarýna inanýyoruz. Fakat bunu söylemekle yine de tekrardan çekinmiyeceðiz ki bu mazhariyet bize, bütün tabiat kanunlarýna mutlak bir hâkim sýfatiyle bakabilmek gururunu ebediyen baðýþlamýyacaktýr. Biz belki yerin hâkimiyiz, göðün bir kýsmýný da hüküm altýna alabiliriz amma meselâ ayýn dünya etrafýndaki dönüþünü veya dünyanýn güneþ etrafýndaki seyrini ebediyen deðiþtirebilmek imkânýna malik olamýyacaðýz. Bu ise kâinatýn bir zerresine bile hükmedememektir. Maddeler üzerinde bile böylece tezahür eden aczimiz þuurlu, iradeli bir kudret olan ruh üzerinde ne dereceye kadar müessir olabilir. «Ben elimdeki zinciri beþ yüz defa býrakýyorum. O da beþ yüz kere yere düþüyor. Yaptýðýnýz ruh tecrübelerinde böyle riyazi bir kafiyet göremiyorum. Onun için de inanamýyorum.» diyecek kadar hâdiseler karþýsýnda analitik muhakeme kýtlýðý gösteren münevverlere rastladýk. Þuur ve irade denilen melekenin kanunlara mutlak bir cebriyette uymadýðýný; maddenin yalnýz böyle kanunlarýn imkânýna mutavaat .ederken, hayatî varlýklarýn bu kanunlar dýþýndaki bütün imkânlardan herhangi birisine ya mutavaat eder ya etmez olduðunu bilmezler mi?.. Ruhlarla münasebet tesisine mâni hikemî, fizikî veya felsefîdüþünceler bizce yersizdir. En çok zihni yoran düþünce mânevi bir varlýðýn maddî bir varlýða nasýl tesir edebileceðidir. Biz yukarýki satýrlarda bu hususta þüpheleri silici bazý fikirler söyledik. Maddenin bizce kaba ve maddî vasýflarýný taþýyan halleri zerrelere kadar gidiyor. Atoma geçince .artýk madde, bildiðimiz hususiyetleri kaybederek cevherin aslýnýn tek olduðunu gösterir bir hal alýyor. Halbuki ilim bize atomun da son bir merhale olmadýðýný söylüyor. Onun altýnda âdeta namütenahiye doðru derinleþen bir korpiskül1er âlemi çýkýyor. Ýþte buradan itibaren bizim alýþýk olduðumuz maddî vasýflar kayboluyor. Buna ilim þimdilik enerji ismini veriyor, lâkin biz bunun da elektron ötesi varlýklardan — yani maddî bünyeden— müteþekkel olduðuna kaniiz. Bu hal küçüle küçüle maddî vasýflar ma’nevî dediðimiz vasýflara yaklaþýyor. Ýþte böyle bir «sonsuz küçük» âlemin cevherlerinden yapýlý bir vasýta acaba aracýlýk yapýp da ruh ve insanlar arasýndaki münasebetleri tesise yardým edemez mi?.. Esasen spiritler ruhun öbür âlemde, hattâ ne kadar tekâmül ederse etsin daima perisperi dedikleri bir seyyal vasýtaya sahip olduklarýný söylerler. Bunun mevcudiyeti ve tesir dereceleri (... sahifeye bakýnýz) görülmüþtü Bu aracý vasýtanýn mahiyeti hakkýnda biraz düþünmekle meselenin halli kolaylaþýr. Dünyamizda da hava — mayi— sulb cisimler arasýnda birinden diðerine geçebilen tesirleri biliyoruz. Nitekim deniz altýnda dinamitle patlatýlan bir kaya parçasýnýn çýkardýðý ses sulbden mayie, mayiden havaya oradan da (kulak - sinirler yoliyle) beyne geliyor. Tersine olarak dalgýçlarýn deniz altýnda iken deniz üstündeki havaî vibrasyonlarý — yani seda dalgalarýný— iþitebiliyorlar. Keza güneþin hararet ve ziya dediðimiz vibrasyonlarý dünya ile güneþ arasýndaki — havasýz ve esirden müteþekkil— seyyalevî maddeciklerin titreþimi yardýmiyle dünyamýza kadar geliyor. Ve dünyayý çevreleyen hava tabakasýný da ihtizaza--getirerek yere kadar geliyor. Yerde de hem kaya gibi sulbleri, hem de deniz gibi mayi cisimleri ayni ihtizaza maruz býrakarak onlara da tesir edebiliyor. Bu mülâhaazlarla, ruhtan, bedene müessir olabilen vibrasyonlarýn gelmesi hayalî sayýlmamalýdýr. Bu izahatla anlaþýlacaktýr ki, ruhlarla insanlar arasýnda muhabere tesis etmek için Ýlmî bir mahzur yoktur. Bu kitabýmýzda yer yer göreceðiniz temas hâdiseleri de bunu ispat eder mahiyettedir. Ruhlarla konuþulabileceðini kabul ettikten sonra þimdi bunun nasýl mümkün olabildiðini ve bu hushsta þimdiye kadar gelenlerin neler düþündüklerini görelim. kaynak:Ýshak L.Kuday - Spiritualizm (Ruh Alemi) |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Baþlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
ruhlarla iletiþime geçme | madlen | Gizemli Olaylar ve Mekanlar | 4 | 15.06.24 19:54 |
Ruhlarla Konuþmak için | Tuana | Berhetiyye | 9 | 06.05.24 16:32 |
ruhlarla iletiþim | isikruhlu | Sorularýnýz | 11 | 24.01.22 18:06 |
Ruhlarla iletiþimde eksiksiz | Mustafa44 | Berhetiyye | 14 | 23.01.22 20:35 |
Ruhlarla Görüþme ve Ýlgi Kurma | SiLence | Cin & Þeytan & Melek & Ruh | 3 | 21.03.18 01:06 |