#11
|
||||
|
||||
Allah’ın Emrine Uymak ile ilgili ayetler
► Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar. (2/Bakara 186)
Kur’ân’da “Sana sorarlarsa...” diye başlayan birçok ayet vardır. Tüm bu ayetlerde cevap kısmı “De ki...” diyerek başlar. Tek istisnası bu ayettir. Allah (cc) kendisini kullarına tanıtırken “De ki” lafzının dahi kendisi ile kulları arasına girmesine razı olmamıştır. Affedilmez bir günah olan şirkin kısımlarından biri de; Allah’tan (cc) başkasına dua etmek, darda kalındığında ölü, diri ya da türbelerden medet ummaktır. Bu şirkin en belirgin sebeplerinden biri, Allah’ı (cc) uzak görmek ve O’na (cc) yakınlaşmak için aracıya ihtiyaç olduğuna inanmaktır. Allah (cc) bu ayette şirk mantığını çürütmüş ve kullarına yakın olduğunu, dua edenlere doğrudan icabet edeceğini belirtmiştir. (Şirk mantığı ve çürütülmesine dair bk. 4/Nîsa, 48; 5/Mâide, 35; 6/En’âm, 136; 10/Yûnus, 18; 34/Sebe’, 22-23) ► De ki: “Allah’a ve Resûl’e itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah, kâfirleri sevmez. (3/Âl-i İmran 32) ► Ey iman edenler! (Oranları) kat kat arttırılmış faizi yemeyin, Allah’tan korkup sakının ki kurtuluşa erebilesiniz. (3/Âl-i İmran 130) Bk. 2/Bakara, 275-281 ► Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten korkup sakının. (3/Âl-i İmran 131) ► Allah’a ve Resûl’e itaat edin ki merhamet olunasınız. (3/Âl-i İmran 132) ► Bu (miras hükümleri) Allah’ın sınırlarıdır. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Bu büyük bir kazançtır/başarıdır. (4/Nîsa 13) ► Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (4/Nîsa 59) İnsanlar dinî ve dünyevi meselelerde ihtilafa düşebilirler. İhtilaf ve anlaşmazlık durumunda insanlar iki kısma ayrılırlar: 1. Allah’a (cc) ve ahiret gününe iman etmiş müminler: Bunlar tüm meseleleri Allah’a (cc) (Kitab’a) ve Resûlü’ne (sav) (Sünnet’e) götürürler. Bunlar, iman iddiasında samimi oldukları için ahiretlerini; daha hayırlı bir sonuç aldıkları için de dünyalarını kurtaran bahtiyarlardır. (Bk. 24/Nûr, 51) 2. İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağutu reddetmeyen sapkınlar: Bunlar dinî ve dünyevi bir meselede anlaşmazlığa düştüklerinde Kitab’ın ve Sünnet’in hakemliğine razı olmayan kimselerdir. Sorunlarını beşerî kanunlarla hükmeden mahkemelerde, atalarının örfünde, Kitab’a ve Sünnet’e açıkça muhalefet eden din bilginlerinin fetvalarında, taassubun gözlerini kör ettiği dinî veya siyasi mezheplerinin ilkeleriyle çözmeye çalışırlar. Nîsa Suresi 60. ayet-i kerime bunları anlatmaktadır. (Bk. 24/Nûr, 47-50) ► Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaştır bunlar! (4/Nîsa 69) ► Bu, Allah’tan olan bir lütuftur. Her şeyi bilen olarak Allah yeter. (4/Nîsa 70) ► Kim Resûl’e itaat ederse hiç şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse seni, onun üzerine koruyucu göndermedik. (4/Nîsa 80) ► Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: “Ganimetler (hakkında hüküm verme yetkisi) Allah’a ve Resûl’e aittir. Allah’tan korkup sakının ve aranızı düzeltin. Şayet inanmışsanız, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin.” (8/Enfâl 1) ► Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Onu işitip dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin. (8/Enfâl 20) ► “İşittik.” dedikleri hâlde, işitmeyen kimseler gibi olmayın. (8/Enfâl 21) ► Ey iman edenler! Sizleri, size hayat verecek şeylere davet ettiğinde Allah’a ve Resûl’e icabet edin. Bilin ki Allah, kişiyle kalbi (düşünceleri) arasına girer. Ve muhakkak (diriltilip), O’nun huzurunda toplanacaksınız. (8/Enfâl 24) ► Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (9/Tevbe 71) ► Kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat eder, Allah’tan (saygıyla) korkar ve (azabından) sakınırsa işte bunlar, kazançlı olanların ta kendileridir. (24/Nûr 52) ► De ki: “Allah’a itaat edin! Resûl’e itaat edin! Şayet yüz çevirirseniz onun sorumluluğu (olan tebliğ) ona, sizin sorumluluğunuz olan (itaat) size yüklenendir. (Herkes kendinden sorumludur.) Şayet ona itaat ederseniz, hidayete ermiş olursunuz. Resûl’ün vazifesi yalnızca apaçık bir tebliğdir.” (24/Nûr 54) ► Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Resûl’e itaat edin ki, merhamet olunasınız. (24/Nûr 56) ► Evlerinizde karar kılın. İlk cahiliye kadınlarının (kendilerini görünür kılmak için) süs ve güzelliklerini açtıkları gibi yapmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden (manevi) kirleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (33/Ahzâb 33) ► Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve doğru/sağlam/adil söz söyleyin. (33/Ahzâb 70) ► (Allah da buna karşılık) amellerinizi ıslah etsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluş ve kazanç elde etmiş olur. (33/Ahzâb 71) ► Onlar ki; büyük günahlardan ve fuhşiyattan kaçınır, kızdıkları zaman da bağışlarlar. (42/Şûrâ 37) ► Onlar Rablerinin (iman ve salih amel) çağrısına icabet eder, namazı dosdoğru kılarlar. İşleri, aralarında istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. (42/Şûrâ 38) ► Allah’ın (verdiği hüküm nedeniyle), geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, Rabbinizin (iman ve salih amel) çağrısına icabet edin. O gün ne sığınacağınız ne de saklanabileceğiniz bir yeriniz olur. (42/Şûrâ 47) ► “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine icabet edin ve ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azaptan korusun.” (46/Ahkâf 31) ► “Kim de Allah’ın davetçisine icabet etmezse o, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun (Allah’ın) dışında velileri de/dostları da yoktur. Bunlar, apaçık bir sapıklık içerisindedirler.” (46/Ahkâf 32) ► Kör olana günah yoktur, topal olana günah yoktur, hasta olana da (savaştan geri kaldıkları için) günah yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan cennete sokar. Kim de (itaatten) yüz çevirirse ona, can yakıcı (bir azapla) azap eder. (48/Fetih 17) ► Bedeviler: “İman ettik.” dediler. De ki: “İman etmediniz. Fakat ‘teslim olduk’ deyin.” (Çünkü) iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Şayet Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz (Allah,) amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (49/Hucurât 14) ► Gizli konuşmalarınızdan önce sadakalar verecek olmaktan dolayı korktunuz mu? Madem ki yapmadınız, Allah tevbenizi kabul etti. (O hâlde) namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (58/Mücadele 13) ► Ey iman edenler! Şüphesiz ki (sizi Allah’a ve Resûlü’ne hicret etmekten alıkoyan) kadınlarınız ve çocuklarınız, sizin için birer düşmandır. Onlardan sakının. (Ancak) affeder, hoş görür ve bağışlarsanız şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (64/Teğabûn 14) ► Mallarınız ve evlatlarınız ancak birer fitnedir. Allah ise katında en büyük mükâfat olandır. (64/Teğabûn 15) ► Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının. İşitin, itaat edin. Kendinize hayır olarak infakta bulunun. Kim de nefsinin bencilliğinden korunursa işte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler. (64/Teğabûn 16) Alıntı |
#12
|
||||
|
||||
Allah’a Verdikleri Sözlerini Bozanlar ile ilgili ayetler
► Sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lanet ettik ve kalplerini katı kıldık. Kelimeleri yerinden oynatarak tahrif ediyorlar. (Ayrıca) emrolundukları şeyden paylarına düşen (ameli) terk ettiler. Onların azı hariç sürekli olarak onlardan ihanet görürsün. (Buna rağmen) affet ve hoş gör. (Çünkü) Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever. (5/Mâide 13)
► Allah’a verdikleri sözü bozmaları ve yalan söylemelerine karşılık, onunla karşılaşacakları güne kadar kalplerinde var olacak olan bir nifakla cezalandırdı onları. (9/Tevbe 77) Allah’a verilen sözü bozanlar hakkında bk. 5/Mâide, 13. Alıntı |
#13
|
||||
|
||||
Allah Her Şeyi İşitir ile ilgili ayetler
► (Hatırlayın!) Hani İbrahim ve İsmail, Kâbe’nin temellerini yükseltiyor (bir yandan da şöyle dua ediyorlardı “Rabbimiz bu ameli bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’sin.” (2/Bakara 127)
Bir yandan salih amel yapmak diğer yandan kabul olması için Allah’a (cc) içtenlikle yakarmak kulluğun özünü oluşturur. Amele güvenerek duayı, duaya güvenerek de ameli terk etmek ise Allah’ın (cc) razı olacağı bir kulluk değildir. ► Şayet onlar (misli misline), sizin iman ettiğiniz gibi inanırlarsa, hidayete ererler. Yüz çevirirlerse, onlar ancak bir ayrılık içinde olurlar. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (2/Bakara 137) Yahudi ve Hristiyanlardan, sahabi imanının aynısı istenmektedir. Sahabiler, Allah’ın (cc) kendilerinden razı olduğu ve sonrakiler için örnek olarak seçtiği bir nesildir. Sahih iman ve salih amelde ölçümüz sahabilerdir. (Bk. 9/Tevbe, 100) ► Kim de onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse bunun günahı, ancak değiştirenleredir. Şüphesiz ki Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 181) ► İyilik yapmanıza, takvalı olmanıza ve insanların arasını düzeltmenize Allah (adına yaptığınız) yeminlerinizi engel kılmayın. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 224) Akrabalık bağlarını ve anne baba hakkını gözetmeyeceğine, iyilik ve takvaya götüren amelleri yapmayacağına dair yemin eden kimse Mâide Suresi 89. ayette zikredilen kefareti ödeyip yeminini bozmalı, Allah adına yaptığı yemini sorumluluklarını yerine getirmeye engel kılmamalıdır. ► Şayet (geri dönmez ve) boşamaya karar verirlerse şüphesiz ki Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 227) ► Allah yolunda savaşın ve bilin ki elbette Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 244) ► Dinde zorlama yoktur. Rüşd/Hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır. Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberrî etmek suretiyle) tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (olan Kelime-i Tevhid’e) tutunmuş (ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 256) İslam’ın kopmaz kulpu Kelime-i Tevhid’dir. Kişinin Kelime-i Tevhid’in ehlinden olması ve söylediği Lailaheillallah’ın kendisine fayda sağlaması için iki şart zikredilmiştir: Tağutu inkâr ve Allah’a (cc) iman. Tağut, Kur’âni bir kavram olup Kur’ân’da sekiz farklı ayette geçmektedir. İslam’ın en önemli kavramlarından olan tağutu reddetmek, tüm peygamberlerin ortak gündemidir. (Bk. 16/Nahl, 36) Kur’ân’a göre tağut: - Kur’ân’ın ölçüleri dışında ölçüler koyarak insanları vahyin aydınlığından küfrün karanlıklarına götüren geleneksel, dinî ya da siyasi bilgi kaynağı (2/Bakara, 257) - Putlaştırılan, uğruna yaşanıp ölünen, dostluk ve düşmanlığın kendisine göre belirlendiği, meşruiyetini Allah’tan almayan değerler ve takip edilen yollar (4/Nîsa, 76) - Allah’ın yasalarına muhalif kanun yapan ve insanları buna davet eden şahıslar ve kurumlar ile bunların koyduğu yasalar (4/Nîsa, 60) - Allah’ın dışında ibadet edilen, Allah gibi sevilen, korkulan, gönülden itaat edilen canlı cansız varlıklar (39/Zümer, 17). Allah’a iman edip, tağutları reddetmeyen her insan tağuta iman etmiş, ona kul olmuş ve Allah’ı inkâr etmiştir. (Bk. 4/Nîsa, 51; 5/Mâide, 60) ► Onlar birbirlerinden (türeyip) gelmiş bir zürriyettir. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (3/Âl-i İmran 34) ► (Hatırlayın!) Hani İmran’ın karısı demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz ki ben, karnımdaki (çocuğu) hür (senden başkasına kulluk yapmayan) olarak sana adadım. (Adağımı) benden kabul et. Şüphesiz ki sen, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’sin.” (3/Âl-i İmran 35) ► (Meryem’e verilen olağanüstü rızıkları görünce, Allah’ın rahmetini ümit edip) Zekeriyya Rabbine orada dua etti: “Rabbim! Bana kendi katından temiz bir zürriyet bahşet. Şüphesiz ki sen, duaları işiten/icabet edensin.” dedi. (3/Âl-i İmran 38) ► (Hatırla!) Hani sen sabah vakti ailenin yanından çıkmış, müminleri savaş konumlarına hazırlıyordun. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (3/Âl-i İmran 121) ► Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder. Allah, bununla sizlere ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (4/Nîsa 58) Emanetler ehil kimselere verilmelidir. Bu emanetlerin başında da yöneticilik gelir. Yönetim, Allah’ın Kitabı’nı bilen, şeriatla yönetecek iradeye sahip ve Allah’ın (cc) hükümlerine boyun eğmiş yöneticilere teslim edilmelidir. ► Kim dünya sevabını istiyorsa, şüphesiz ki dünyanın da ahiretin de sevabı Allah’ın yanındadır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (4/Nîsa 134) ► Allah, kötü sözün açıktan söylenmesinden hoşlanmaz. Zulme uğrayan müstesna. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (4/Nîsa 148) Zulme uğrayan insanın meşru olan üç hakkı vardır; a. Misliyle karşılık verip, hakkını almak. (Bk. 2/ Bakara, 194) b. Yapılan zulmü affetmek. (Bk. 16/Nahl, 126; 42/Şûrâ, 40) c. Yapılan kötülüğe iyilikle mukabelede bulunmak. (Bk. 41/ Fussilet, 34-35) ► Gecede ve gündüzde yerleşmiş ne varsa hepsi O’nundur. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (6/En'âm 13) ► Rabbinin kelimesi (Kur’ân), doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’ ve (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (6/En'âm 115) Herhangi bir kural, ilke ya da kanunun insanlar arasında hakem olabilmesi için üç sıfatı haiz olması gerekir: a. Hükümlerinin detaylı ve tafsilatlı olması, b. Haber verdiği şeylerin doğru olması, c. Hükümlerinin adaletli olması. Allah’ın (cc) şeriatı olan Kur’ân, bu sıfatların tamamına sahiptir. Çünkü onu, ilmi, adaleti ve hakemliği kusursuz olan Allah (cc) indirmiştir. Beşer ürünü yasalar, bu sıfatların tamamından yoksundur. Çünkü bu kanunları; ilim, adalet ve hakemlik konusunda kusurlu olan ve hevaya uyan insan yazmıştır. Bu nedenle Allah’ın (cc) yasaları asırlar boyu uygulanabilirken, beşer ürünü yasalar her on yılda bir değiştirilmek zorundadır. Allah’ın (cc) yasaları, barış, esenlik, adalet ve emniyet kaynağıyken; beşer ürünü yasalar savaş, felaket, zulüm ve kaos sebebidir. Ayrıca Kur’ân’ın mufassal/detaylandırılmış bir kitap olmasının hikmetleri için bk. 6/En’âm, 55. ► Şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (7/A'râf 200) ► Şayet barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (8/Enfâl 61) ► Onların (seni yalanlamak, alaya almak ve aşağılamak için söyledikleri) sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ki izzetin tamamı Allah’a aittir. O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (10/Yûnus 65) ► Rabbi onun duasına icabet etti ve kadınların tuzağını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (12/Yûsuf 34) ► “Yaşlılıkta bana İsmail ve İshak’ı veren Allah’a hamd olsun. Şüphesiz ki benim Rabbim, duayı işitendir/icabet edendir.” (14/İbrahîm 39) ► Dedi ki: “Rabbim, gökte ve yerde (konuşulan) sözü bilir. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.” (21/Enbiya 4) ► Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim de şeytanın adımlarına uyarsa şüphesiz ki o, fuhşiyatı ve münkeri emreder. Şayet üzerinizde Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı içinizden hiç kimse ebediyen arınamazdı. Fakat Allah, dilediğini temizleyip arındırır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (24/Nûr 21) ► Evlilik ummayan yaşlı kadınların, süslerini açıp saçmadan, dış kıyafetlerini bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (24/Nûr 60) ► Hiç şüphesiz O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (26/Şuarâ 220) ► Kim Allah’la karşılaşmayı (ve O’ndan mükâfat almayı) umuyorsa, hiç şüphesiz Allah’ın belirlediği süre gelmektedir. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (29/Ankebût 5) ► Nice canlı vardır ki, kendi rızkını taşıyamaz. Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (29/Ankebût 60) ► De ki: “Şayet sapıtacak olsam, kendi aleyhime sapıtmış olurum. Hidayeti bulacak olsam bu, Rabbimin bana vahyettiği ile olur. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (kullarına en yakın olan) Karib’dir.” (34/Sebe’ 50) ► Allah, hak ile hükmeder. Allah’ın dışında dua ettikleriyse hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah (evet O), (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi gören) El-Basîr’dir. (40/Mü’min(Ğafir) 20) ► Kendilerine bir delil gelmemesine rağmen, Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlar (var ya)! Onların göğüslerinde kendisine asla ulaşamayacakları bir kibirden başkası yoktur. (Öyleyse) Allah’a sığın. Şüphesiz ki O (evet o), (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi gören) El-Basîr’dir. (40/Mü’min(Ğafir) 56) ► Şayet şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (41/Fussilet 36) ► Göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler yarattı. Davarlardan da çift çift yarattı. Sizi (bu yolla, dişi ve erkek yaratarak) çoğaltıp yayıyor. Hiçbir şey O’nun benzeri/misli/dengi değildir. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi gören) El-Basîr’dir. (42/Şûrâ 11) Vahyin nurundan uzak, zan ve heva üzere kurulu felsefe kaideleri, İslami ilimlere sirayet etmiş ve İslam ümmetinin Allah (cc) tasavvurunu ifsad etmiştir. “Hiçbir şey O’nun benzeri/misli/dengi değildir.” ayetiyle Allah’ın (cc) birçok sıfatını tevil/tahrif/inkâra kalkışan fırkalar olmuştur. Teşbihten (Allah’ı kullarına benzetmek) kaçalım derken, daha büyük bir itikadi problem olan tahrif ve inkâra düşmüşlerdir. Allah (cc) hiçbir şeyin kendisine benzemediğini, dengi ve misli olamayacağını bildirdikten sonra: “O işiten ve görendir” demiştir. Buna binaen: “İnsanda görme sıfatı vardır. Allah da görüyor.” der ve ayeti zahiri üzere alırsak Allah’ı (cc) insana benzetmiş oluruz Ya da: “Görmek için göze ihtiyaç vardır. Allah da görüyor, dersek dolaylı olarak O’nun organı olduğunu söylemiş oluruz.” yaklaşımı ne denli abes ve gerçekten uzaksa; Allah’ın (cc) Kur’ân ve sahih Sünnet’le sabit olan istiva, el gibi sıfatlarını benzer gerekçelerle ve teşbihten kaçınmak için inkâr etmek de o denli abes ve gerçeklikten uzaktır. Çünkü Allah’ın (cc) sıfatları, O’nun şanına, azametine, yüceliğine ve benzersizliğine yakışır biçimdedir. Biz O’nun (cc) haber verdiklerine iman eder, akli sorgulamalarla sıfatlarının keyfiyeti hakkında akıl yürütüp inkâra kalkışmayız. Allah’ın (cc) isim ve sıfatları hakkında bk. 3/Âl-i İmran, 181; 7/A’râf, 180; 57/Hadîd, 4. ► Muhakkak ki Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kimsenin sözünü işitir. Allah, karşılıklı konuşmalarınızı işitti. Şüphesiz ki Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (58/Mücadele 1) Alıntı |
#14
|
||||
|
||||
Allah’ın Ümmetlerden Aldığı Söz ile ilgili ayetler
► Ey İsrailoğulları! Size bahşettiğim nimetlerimi hatırlayın. Ve bana olan sözünüze bağlı kalın ki ben de size olan sözüme bağlı kalayım. Ve yalnızca benden korkun. (2/Bakara 40)
Allah’a (cc) verdiğimiz sözler arasından en önemli olanı; ibadette O’nu birleyip, O’nun otoritesine boyun eğeceğimiz ve resûllerini doğrulayıp onlara itaat edeceğimize dair sözümüzdür. Bu söz, her ümmetten alınmış olan Kelime-i Tevhid yani “Lailaheillallah” sözüdür. Ayrıca Kur’ân’da “ilah” kavramı ve Kelime-i Tevhid’in açılımı için bk. 21/ Enbiyâ, 25. ► Senden önce gönderdiğimiz her resûle: “Şüphesiz ki benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.” diye vahyetmişizdir. (21/Enbiya 25) Kelime-i Tevhid red ve ispat içerikli iki cümleden oluşmaktadır. “La ilahe” diyerek uluhiyet tamamen reddedilmekte, “İllallah” diyerek uluhiyet yalnızca Allah (cc) için ispat edilmektedir. İlah nedir? İlah, Kur’ân ıstılahında, kendisine ibadet edilen demektir. Okumakta olduğumuz Enbiyâ Suresi 25. ayeti dışında 19/Meryem 81-82, 43/Zuhruf 45. ayetler de bu anlama işaret etmiştir. Yani, Lailaheillallah dediğimizde: “Allah’ın dışında ibadeti hak eden hiçbir varlık yoktur ve yalnızca Allah’a ibadet edeceğim.” demiş oluruz. İlah, sanıldığı gibi yaratan, rızık veren, yaşatan ve öldüren gibi anlamlara gelmez. Öyle olmuş olsa müşriklerin Kelime-i Tevhid’e davet edilmesi anlamsız olurdu. Zira onlar, bunların tamamına inandıklarını söylüyorlardı. (Bk. 10/Yûnus, 31-32) Ancak onlar dua, adak, tavaf gibi ibadetleri Allah’tan başka varlıklara yapıyor, Allah’ın kanunları dışında kanunlar koyan ve toplumu bunlarla yöneten yöneticilerin peşinden gidiyorlardı. Böylece, Allah’tan başkasına ibadet ediyor ve Allah’ın dışında ilah edinmiş oluyorlardı. (Bk. 9/Tevbe, 31; 10/Yûnus, 18; 12/Yûsuf, 37-40 Alıntı |
#15
|
||||
|
||||
Allah’a Ortak Koşmaktan Sakındırma ile ilgili ayetler
► Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirk) dışında kalanları dilediği için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur. (4/Nîsa 48)
Tevbe etmeden ölündüğü takdirde Allah’ın (cc) bağışlamayacağı tek günah şirktir. Şirk dışında kalan tüm günahlar, Allah’ın (cc) meşîetine kalmıştır. Dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz. Şirk, İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi Allah’tan (cc) başkasına yapmak ya da Allah’a (cc) ait sıfatlardan birini herhangi bir varlığa vermektir. Şirkin birçok çeşidi vardır. Sevgide şirk (2/Bakara, 165), itaatte şirk (9/Tevbe, 31), dua ve ibadette şirk (7/A’râf, 37; 10/Yûnus, 106), yasama ve kanun koymada şirk (18/Kehf, 26; 42/Şûrâ, 21), bazı varlıkları toplumu kaynaştırmak için putlaştırma şirki (29/Ankebût, 25)... Allah’a (cc) şirk koşan kimse, Allah’a (cc) en büyük iftirayı atmış, zulümlerin en büyüğünü işlemiştir (31/Lokmân, 13). Bu nedenle tüm amelleri boşa gitmiş (39/Zümer, 65) ve Allah (cc), cenneti ona haram kılmıştır (5/Mâide, 72) ► Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirkin) dışında kalanları dilediğine bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa (geri dönüşü zor) uzak bir sapıtmayla sapıtmış olur. (4/Nîsa 116) Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48. ► Onlar, Allah’ı bırakıp da bir takım dişi (ismi verilen putlara) dua ederler. (Gerçekte) onların dua ettiği inatçı şeytandan başkası değildir. (4/Nîsa 117) Müşriklerin Allah’la (cc) aralarına aracı kıldıkları ve dua ettikleri varlıklar; salih olduğuna inandıkları insanların putları, türbe hâline getirilmiş kabirleri, bereket yaydığına inandıkları taşlar, kılıçlarını asıp zafer getireceğine inandıkları ve dilek tuttukları ağaçlardır. Bunlar genel olarak dişi isim kalıbında isimlendirildikleri için ayette böyle denmiştir. Şeytana dua etmeleriyse şöyle açıklanmıştır: İbni Abbas: “Her putun içinde bir şeytan/cin vardır. Putları koruyan bekçilere görünüp onlarla konuşur.” Bir diğer izah şudur: “Putlara tapınmayı emreden ve süslü gösteren şeytandır. Hâliyle onun emrine itaat ederek, aslında ona ibadet etmiş olurlar.” (Bk. 34/Sebe’ 40-41) ► Andolsun ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kâfir olmuşlardır. (Oysa) Mesih demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Şüphesiz ki kim Allah’a şirk koşarsa, Allah cenneti ona haram kılar. Onun barınağı ateştir. Zalimler için yardımcı da yoktur.” (5/Mâide 72) Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48. ► “Babalarım olan İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmamız söz konusu dahi olamaz. Bu hem bize hem de insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (12/Yûsuf 38) İbrahim’in milleti için bk. 60/Mümtehine, 4. ► Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayan ve (şirkin her türlüsünü terk eden) hanifler olarak (bunları yapın). Kim de Allah’a şirk koşarsa gökten yere çakılan, havada kuşların kendisini (parça parça) kaptığı veya rüzgârın ıssız, uzak bir yere savurduğu kimse gibidir. (22/Hac 31) Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48. ► Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): “Şayet şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” diye vahyedildi. (39/Zümer 65) Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48. ► Senden önce gönderdiğimiz resûllerimize sor (bakalım), biz, Er-Rahmân’ın dışında ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız hiç? (43/Zuhruf 45) Kur’ân’da ilah kavramı ve Kelime-i Tevhid’in açılımı için bk. 21/ Enbiyâ, 25. ► “O, en doğru olana hidayet ediyor. Biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayız.” (72/Cin 2) ► De ki: “Ben ancak Rabbime dua ederim ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmam.” (72/Cin 20) Alıntı |
#16
|
||||
|
||||
Aile Reislerinin Sorumluluğu ile ilgili ayetler
Ailesine namazı ve zekâtı emrederdi. O, Rabbinin yanında razı olunan bir kuldu. (19/Meryem 55)
► Ailene namazı emret, sen de onda sabırlı/kararlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırıyoruz. Akıbet takvanındır. (Takvalı olanlarındır.) (20/Tâhâ 132) ► Ey iman edenler! Nefislerinizi/Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taş olan ateşten koruyun. O (ateşin) üzerinde sert, güçlü melekler vardır. Onlar, emrettiklerinde Allah’a isyan etmez ve emrolundukları şeyi yaparlar. (66/Tahrîm 6 Alıntı |
#17
|
||||
|
||||
Allah ve Resûlü’nün Hükmüne Karşı Çıkanlar ile ilgili ayetler
► Şüphesiz ki, ayetlerimiz hakkında küfre sapanları ateşe sokacağız. (Ateş, onların) derilerini yakıp kavurdukça, azabı tatsınlar diye (yeni) bir deriyle değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (4/Nîsa 56)
► Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nîsa 65) Ayet, 59. ayette geçen hükmü pekiştirmektedir. Sorunlarını Resûl’e (sav) götürmeyenler, onun böyle bir yetkisi olmadığını söyleyenler ya da ağızlarıyla bu yetkiyi verdikleri hâlde pratikte farklı davrananlar ayetin kapsamındadırlar. ► Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlü’nün haram saydığını haram saymayan ve hak (din olan İslam’ı) din edinmeyenlerle alçaltılmış bir şekilde elden cizye verinceye kadar savaşın. (9/Tevbe 29) ► Yahudiler: “Uzeyir, Allah’ın oğludur.” dediler. Hristiyanlar: “Mesih, Allah’ın oğludur.” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri ve daha önceki kâfirlere benzettikleri sözleridir. Allah onları kahretsin, nasıl da çevriliyorlar? (9/Tevbe 30) ► Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan İlah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (9/Tevbe 31) “(...) Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay kavminin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058) - Ayet ve Peygamber’imizin (sav) ayeti tefsiri göstermiştir ki helal-haram, yasak-serbest, meşru-gayrimeşru olan şeyleri belirleyen tek merci Allah’tır. Bu, O’nun “Er-Rabb” olmasındandır. Rab; terbiye eden, düzenleyen, çekip çeviren demektir. Allah koyduğu yasalarla insanları terbiye eder, toplumlara düzen verir. - Âlim, aydın, abid, parlamenter, yönetici ya da aşiret reisi... Bunlardan birine bu yetkiyi veren, onu Allah’ın dışında rab edinmiş olur. - Bu yetkiyi Allah’tan gayrısına veren, yaptığının bir ibadet ve Allah’ın dışında bir varlığı rab edinme olduğunu bilmese de sonuç değişmez. Çünkü cehalet, şirkin mazereti değil, sebebidir. - Bir varlığı rab ya da ilah edinmek için ona: “Bu benim rabbimdir.” Ya da: “Bu benim ilahımdır.” demek gerekmez. Rab ve ilahın özelliklerini bir varlığa verdiğinizde ya da rab ve ilaha yapılması gerekeni bir varlığa yaptığınızda, o sizin rabbiniz/ilahınız olmuş olur. Ayrıca bk. 3/Âl-i İmran, 64; 4/Nîsa, 59-60; 5/Mâide, 43-44, 50; 7/A’râf, 54; 12/Yûsuf, 40. ► De ki: “Gördünüz mü, Allah’ın dışında dua ettiklerinizi? Gösterin bana yerde ne yaratmışlar, yoksa onların göklerde ortaklığı mı var? Şayet doğru sözlülerden iseniz, bu (Kur’ân’dan) önceki bir kitap ya da ilimden geriye kalan bir eser getirin bana.” (46/Ahkâf 4) ► Allah’ı bırakıp, kıyamete kadar (dualarına) icabet edemeyecek olanlara dua edenden daha sapık kim olabilir? O (dua ettikleri), onların dualarından habersizdirler. (46/Ahkâf 5) ► Hiç kuşkusuz, Allah ve Resûlü ile (sınır ve kanunlarını tanımayıp yeni sınır ve yasalar koyarak) sınırlaşanlar, işte onlar, en zelil olanlar arasındadırlar. (58/Mücadele 20) ► Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun -babaları, oğulları, kardeşleri, aşiretleri dahi olsa- Allah ve Resûlü ile sınırlaşan insanlara sevgi beslediğini göremezsin. Bunlar, (Allah’ın) kalplerine imanı yazdığı ve onları kendinden bir ruhla desteklediği kimselerdir. Onları altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennete sokar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da (Allah’tan) razı olmuşlardır. Bunlar, Allah’ın taraftarlarıdırlar. Dikkat edin! Hiç şüphesiz Allah’ın taraftarları, galip gelecek olanlardır. (58/Mücadele 22) Bk. 5/Mâide, 51 Alıntı |
#18
|
||||
|
||||
Allah’ın Vaadinin Hak Oluşu ile ilgili ayetler
► Rabbimiz! Şüphesiz ki sen, (vuku bulacağında) şüphe olmayan o günde, insanları bir araya toplayacaksın. Şüphesiz ki Allah, sözünden dönmez. (3/Âl-i İmran 9)
► Andolsun ki Allah, size verdiği sözde doğru söyledi. Hani (Allah’ın) izniyle onların kökünü kurutuyordunuz. Çok istediğiniz (zaferi) size gösterdikten sonra bozguna uğradınız, verilen emir hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. İçinizden kimi dünyayı kimi de ahireti istiyordu. Sonra (Allah) sizi denemek için onlardan çevirdi. (Yenilmeye başladınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, müminlere karşı lütuf ve ihsan sahibi olandır. (3/Âl-i İmran 152) ► “Rabbimiz! Resûllerine vadettiğini bize ver ve kıyamet gününde bizi rezil etme. Şüphesiz ki sen, sözünden dönmezsin.” (3/Âl-i İmran 194) ► Allah... O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ki sizleri, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir? (4/Nîsa 87) ► İman edip salih amel işleyen kimseleri altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetlere sokacağız. Allah’ın vaadi haktır. Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir? (4/Nîsa 122) ► Size vadolunan şey, hiç şüphesiz gelecektir. Siz (bizi) aciz bırakacak değilsiniz. (6/En'âm 134) ► Cennetlikler, cehennemliklere seslenir: “Rabbimizin bize vadettiğinin hak olduğunu bulduk. Siz de Rabbinizin (size olan azap) vaadinin hak olduğunu buldunuz mu?” (Onlar “Evet.” der. (Bunun üzerine) aralarından bir münadi: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” diye seslenir. (7/A'râf 44) ► Şüphesiz ki Allah, cennet karşılığında müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler. (Bu) Tevrat, İncil ve Kur’ân’da Allah’ın hak olan vaadidir. Kim Allah kadar sözüne bağlı olabilir ki? (O hâlde) yaptığınız bu alışverişten dolayı müjdelenin. En büyük kurtuluş budur işte! (9/Tevbe 111) ► Hepinizin dönüşü O’nadır. Allah’ın vaadi haktır. İman edip salih amel işleyenlere mükâfatlarını adaletle vermek için ilk defa yaratan, sonra (dirilterek) tekrardan yaratacak olan hiç şüphesiz ki O’dur. Kâfirlere gelince, kâfir olmaları sebebiyle onlara kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. (10/Yûnus 4) ► Dikkat edin! Göklerde ve yerde olanların tamamı Allah’ındır. Dikkat edin! Allah’ın vaadi haktır. Fakat onların çoğu bilmezler. (10/Yûnus 55) ► Nuh, Rabbine seslendi: “Rabbim! Muhakkak ki, oğlum da benim ailemdendir. Ve hiç şüphesiz senin vaadin haktır. Ve sen (en doğru ve en sağlam hüküm veren) Ahkemu’l Hâkimîn’sin.” (11/Hûd 45) ► Şayet (okunan bir kitapla) dağlar yürütülse ya da onun aracılığıyla yeryüzü parçalansa veya onunla ölülerle konuşulacak olsa (hiç şüphesiz o, Kur’ân olurdu). (Hayır, öyle değil!) Bilakis, yetkinin tamamı Allah’a aittir. İman edenler henüz anlamadı mı ki, şayet Allah dileseydi, tüm insanlığa hidayet ederdi. Allah’ın vaadi gelinceye dek, yaptıklarından ötürü o kâfirlerin başına yerle bir eden bir musibet gelecek ya da evlerinin yakınında vaki olacak. Allah, sözünden dönmez. (13/Ra'd 31) ► Allah’ın, resûllerine verdiği (yardım) sözünden döneceğini zannetme sakın! Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz ve intikam sahibidir. (14/İbrahîm 47) ► De ki: “İster ona inanın ister inanmayın! Çünkü o, daha önce kendilerine ilim verilenlere okununca, hemen çeneleri (yüzleri) üzere secdeye kapanırlardı.” (17/İsrâ 107) ► Ve derlerdi ki: “Rabbimizi tenzih ederiz! Rabbimizin vaadi hiç şüphesiz, gerçekleşmiştir.” (17/İsrâ 108) ► Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin (kopacağında) şüphe olmadığını bilmeleri için bulunmalarını sağladık. Hani onlar kendi aralarında işlerini tartışıyorlardı. (Bir grup) demişti ki: “Onların üzerine bir bina inşa edin. Rableri onları en iyi bilendir.” Onların içlerinde üstünlük sağlayanlar dediler ki: “Mutlaka onların üzerine bir mescid yapmalıyız.” (18/Kehf 21) Salih insanların kabirleri üzerine mescid inşa etmek, lanetlenmiş Yahudi ve Hristiyanların davranışlarındandır. Allah Resûlü (sav): “Allah, Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler.” buyurmuştur. (Buhari, 437; Müslim, 530; Ebu Davud, 3227, Ebu Hureyre’den) ► Dedi ki: “Bu, Rabbimin rahmetidir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi haktır.” (18/Kehf 98) Bk. 21/Enbiyâ, 96 ► (O) Adn cennetleri ki; Er-Rahmân kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi yerine gelir. (19/Meryem 61) ► Sonra kendilerine verdiğimiz sözü yerine getirip onları ve dilediklerimizi kurtardık. Aşırı gidenleriyse helak ettik. (21/Enbiya 9) ► Hak olan vaad/kıyamet yaklaşmıştır. (O, vuku bulduğunda) kâfirlerin gözleri yuvalarından fırlayacak ve (diyecekler ki “Eyvahlar olsun bize! Muhakkak ki biz, bundan gaflet içerisindeydik. (Hayır, öyle değil!) Bilakis, biz zalimler idik.” (21/Enbiya 97) ► O gün, gökyüzünü kitap sayfası dürer gibi düreriz. İlk başta nasıl yaratmışsak, (mahlukatı) ilk hâline döndürürüz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaat/sözdür. Kesinlikle biz (bunu) yapacağız. (21/Enbiya 104) ► Senden, azabın bir an önce gelmesini istiyorlar. (Oysa) Allah asla sözünden dönmez. Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin sene gibidir. (22/Hac 47) ► De ki: “Bu mu yoksa, muttakilere vadedilen huld/sonsuzluk cenneti mi daha hayırlıdır? Ki (o cennet) onların mükâfatı ve dönüş yeridir.” (25/Furkân 15) ► İçinde ebedî olarak kalacakları (o cennetlerde) her istedikleri onlara (verilir). Bu, Rabbinin, yerine getirmesi umulan/istenen/istenmeye değer olan bir vaadidir. (25/Furkân 16) ► Gözü aydın/içi ferah olsun, üzülmesin ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye (Musa’yı) annesine geri çevirdik. Fakat onların çoğu bilmezler. (28/Kasas 13) ► Elif, Lâm, Mîm. (30/Rûm 1) ► Rumlar yenildiler. (30/Rûm 2) ► Yakın bir yerde. (Fakat) onlar yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. (30/Rûm 3) ► Birkaç sene içinde... (Rumların yenilgisinden) önce de sonra da emir/yetki Allah’a aittir. (Rumların galip geleceği) o gün, müminler sevineceklerdir. (30/Rûm 4) ► Allah’ın yardımıyla... O dilediğine yardım eder. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir. (30/Rûm 5) ► (Bu,) Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez, fakat insanların çoğu bilmezler. (30/Rûm 6) ► (Öyleyse) sabret! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Yakinen inanmayanlar sakın seni gevşekliğe sevk etmesinler. (30/Rûm 60) ► Orada ebedî kalacaklardır. Allah’ın vaadi haktır. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir. (31/Lokmân 9) ► Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve öyle bir günden korkun ki; (o gün,) hiçbir babanın oğluna, oğlun da babasına faydası yoktur. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Çokça aldatan (şeytan) da sizi Allah’la aldatmasın. (31/Lokmân 33) ► Şayet dileseydik her nefse hidayetini verirdik. Fakat: “Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan (kâfir olanlarla) dolduracağım.” sözüm hak olmuştur. (32/Secde 13) ► Müminler, orduları gördüklerinde dediler ki: “Bu, Allah’ın ve Resûlü’nün bize vadettiğidir. Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” (Bu,) yalnızca onların iman ve teslimiyetlerini arttırdı. (33/Ahzâb 22) ► Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. (Öyleyse) dünya hayatı sizi aldatmasın. Çok aldatan (şeytan da) sizi Allah’la aldatmasın. (35/Fâtır 5) ► Derler ki: “Vay başımıza gelene! Uzun süre yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu Rahmân’ın vadettiği şeydir. (Anlaşılan o ki) Resûller doğru söylemiş. (Ölümden sonra diriliş, ahiret hayatı hakmış.)” (36/Yâsîn 52) ► Ta ki (Kur’ân), diri olanları uyarsın ve kâfirler üzerine söz/Allah’ın hücceti hak olsun. (36/Yâsîn 70) Bu ayet, Yâsîn Suresi’nde geçiyor olmasına rağmen, “Yâsîn sektörü” oluşturup, ölülerin başında Yâsîn okunması ve insanların cenazeden cenazeye Kur’ân’ı hatırlamaları izahı güç bir durumdur. Okunsun, yaşansın, kendisiyle cihad edilsin ve diriler uyarılsın diye indirilen bir Kitab’ın, mezarlıklara indirgenmesi bu nimete yapılan en ciddi nankörlüklerdendir. ► Azap sözü üzerine hak olmuş kimseyle (bunlar bir olur mu hiç)? Yoksa sen mi ateşte olanı kurtaracaksın? (39/Zümer 19) ► Fakat Rablerinden korkup sakınanlar için (özel misafirlerin ağırlandığı) odalar vardır, onların üstünde de inşa edilmiş altından ırmaklar akan başka odalar vardır. Allah’ın vaadi... Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez. (39/Zümer 20) ► (Öyleyse) sabret. Şüphesiz, Allah’ın vaadi haktır. Günahların için bağışlanma dile ve sabah akşam Rabbini hamd ile tesbih et. (40/Mü’min(Ğafir) 55) ► Sabret! Allah’ın vaadi haktır. İster onlara vadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösterelim ya da (görmeden) seni vefat ettirelim (fark etmez). Onlar bize döndürülecek (tehdit edildikleri azabı tadacaklardır). (40/Mü’min(Ğafir) 77) ► “Allah’ın vaadi haktır, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur.” denildiğinde: “Kıyamet de neymiş? Biz bilmiyoruz. Biz yalnızca zanda bulunduk ve biz yakinen inananlar değiliz.” dediniz. (45/Câsiye 32) ► İnsana, anne babasına iyilikle davranmasını emrettik. Annesi onu meşakkat içinde taşıdı ve meşakkat içinde doğurdu. Onun (gebelikte) taşınması ve (sütten) kesilmesi otuz aydır. Sonunda yetişkinlik çağına erip kırk yaşına gelince dedi ki: “Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi ve senin razı olacağın salih amellerde bulunmamı ilham et/beni şükre sevkedip yönlendir. Zürriyetimi de benim için ıslah et. Şüphesiz ki ben, sana tevbe ettim ve şüphesiz ki ben, Müslimlerdenim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardanım.” (46/Ahkâf 15) ► İşte böyleleri, cennet ehli arasında yaptıklarının en güzelini kabul ettiğimiz, kötülüklerini affettiğimiz kimselerdir. (Bu,) onlara vadedilen doğruluk sözüdür. (46/Ahkâf 16) ► O kimse ki anne babasına: “Öf size be! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (kabirden) çıkarılıp (diriltilmekle mi) tehdit ediyorsunuz.” dedi. (Anne babası) Allah’tan yardım isteyerek: “Yazık sana, iman et. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır.” dediler. O ise: “Bu, ancak öncekilerin masallarıdır.” dedi. (46/Ahkâf 17) ► Andolsun ki Allah, Resûlü’ne gösterdiği rüyayı hak ile doğruladı. Allah’ın izniyle mutlaka Mescid-i Haram’a emniyet içinde, saçlarınızı tıraşlı ya da kısaltılmış (olarak) korkmadan gireceksiniz. (Allah,) bilmediğiniz şeyi bildi ve bundan önce yakın bir fetih olan (Hudeybiye Antlaşması’nı) takdir etti. (48/Fetih 27) ► Tozu dumana katan (rüzgârlara), (51/Zâriyat 1) ► (Su) yükü taşıyan (bulutlara), (51/Zâriyat 2) ► Kolaylıkla akıp giden (taşıtlara), (51/Zâriyat 3) ► İşleri bölüştüren (meleklere) andolsun ki, (51/Zâriyat 4) ► Size vadedilen, hiç kuşkusuz doğrudur. (51/Zâriyat 5) ► Hiç şüphesiz ki din/hesap mutlaka gerçekleşecektir. (51/Zâriyat 6) ► Hiç şüphesiz ki din/hesap mutlaka gerçekleşecektir. (51/Zâriyat 6) ► Tur’a, (52/Tûr 1) ► Satır satır yazılmış Kitab’a, (52/Tûr 2) ► (O Kitap ki) yayılmış kağıt içinde(dir). (52/Tûr 3) ► (Meleklerin tavaflarıyla imar ettiği bir ev olan) Beyt-i Ma’mur’a, (52/Tûr 4) ► Yükseltilmiş tavana, (52/Tûr 5) ► Ve tutuşturulmuş denize andolsun ki, (52/Tûr 6) ► Şüphesiz ki Rabbinin azabı gerçekleşecektir. (52/Tûr 7) ► Şüphesiz ki bu, kesin olan hakkın ta kendisidir. (56/Vâkıa 95) Alıntı |
#19
|
||||
|
||||
Allah’a Karşı Büyüklük Taslayan Liderler ile ilgili ayetler
► Kendisine tabi olunan (dinî ve siyasi liderler) tabi olanlardan teberrî edip uzaklaştıklarında ve azabı gördüklerinde aralarındaki (dostluk, akrabalık, ticari, dinî tüm) bağlar kopmuş olacaktır. (2/Bakara 166)
► (Allah “Sizden önce ateşe girmiş olan cin ve insan topluluklarıyla beraber siz de ateşe girin.” der. Her ümmet oraya girdiğinde, (kendi gibi sapık olan) kardeşini (ümmetleri) lanetler. Sonunda hepsi bir araya toplanınca, sonradan gelmiş olanlar önceden yaşamış olanlar için: “Rabbimiz! Bunlar bizi saptırdılar. Onlara ateşten kat kat azap ver.” der. (Allah) buyuracak ki: “Hepinize kat kat (azap) vardır. Fakat bilmiyorsunuz.” (7/A'râf 38) Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler/önderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167. ► Hepsi beraber Allah’ın huzuruna çıkarlar. (Tağutlar tarafından sömürülüp fakirleştirilerek, işkence ve zorbalıkla onursuzlaştırılmış olan) mustazaflar, müstekbirlere derler ki: “Biz (dünyada) sizin tebaanızdık. Şimdi siz, Allah’ın azabına karşı bizi koruyabilecek misiniz/bize bir faydanız olacak mı?” Diyecekler ki: “Şayet Allah bizi hidayet etmiş olsaydı, biz de sizi hidayet edebilirdik. (Artık bir önemi yok.) İster (bu azaba) sabredelim, ister dövünüp yakınalım farketmez, bizim için kaçış yoktur.” (14/İbrahîm 21) Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167. ► (Bu sözü söylemeleri) kıyamet gününde günahlarını tam bir şekilde yüklenmeleri ve bilgisizce saptırdıkları insanların da günahlarının bir kısmını yüklenmeleri içindir. Dikkat edin, onların yüklendiği şey ne kötüdür! (16/Nahl 25) ► Kâfirler dediler ki: “Bu Kur’ân’a da onun öncesinde gelmiş (Kitaplara da) inanmayız.” Sen, o zalimleri Rablerinin huzurunda durdurulurken bir görseydin! Birbirlerine laf atarlar. Zayıf bırakılmış (mustazaflar), büyüklenen (müstekbirlere) derler ki: “Siz olmamış olsaydınız biz, müminler olurduk.” (34/Sebe’ 31) ► Mustazaflar, müstekbir olanlara derler ki: “Bilakis (işiniz gücünüz) gece gündüz hile (yapmaktı)... (Çünkü) siz, Allah’a karşı kâfir olmamızı ve O’na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz bize.” Azabı gördüklerinde (için için yanarak) pişmanlıklarını gizleyecekler. Biz, kâfirlerin boynuna zincirli halkalar geçirdik. (Ne yani) yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (34/Sebe’ 33) Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167. ► Ateşin içerisinde karşılıklı suçlamalarda bulunup tartıştıkları zaman, zayıf bırakılmış (mustazaflar), büyüklenen (müstekbirlere) diyecekler ki: “Şüphesiz ki biz, sizin tebaanızdık. Şimdi siz, ateşten bir parçayı bizden savabilir misiniz?” (40/Mü’min(Ğafir) 47) Alıntı |
#20
|
||||
|
||||
Aklın Putlaşması ile ilgili ayetler
► Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka (bir hayat) yoktur ve bizler diriltilmeyeceğiz.” (6/En'âm 29)
► Dediler ki: “(Her şey) yalnızca dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve diriliriz. Bizi, ancak zaman helak etmektedir.” Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Yalnızca zannetmektedirler. (45/Câsiye 24) Alıntı |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Kuran-ı Kerim ve Meteorlar | Neo | Kuran-ı Kerim | 1 | 07.07.24 02:49 |
Kuran-i Kerim Tefsirleri pdf | HeartLess | Kitap & E-Kitap | 0 | 13.06.19 09:04 |
Kuran-ı Kerim Okumanın fazileti faydaları | Astra | Kuran-ı Kerim | 2 | 09.05.19 05:12 |
Kuran-ı Kerim'de Ruh Ölümü | SiLence | Kuran-ı Kerim | 1 | 09.01.18 08:29 |