#1
|
|||
|
|||
Kibir ve Ego Felaketi
Kibir bele bağlanmış bir taş gibidir, onunla ne yüzülür ne
de uçulur. Hacı Bayram-ı Veli Günümüzde Müslümanım diye kendilerini ifade edenlere baktığımızda kendilerine göre her şeyi doğru yapıyorlar. Fakat çoğunda bir ego ve kibir sorunu var. Ego ve kibir sorunu olmayanlarda bakıyoruz ki acziyetlerinden dolayı bu sorunları yok, acziyetlerinden kurtuldukları anda egolar ve kibir yükseliyor. Ben buna acziyet imanı diyorum. İnsanın elinde güç varken asıp kesiyor, elinden güç çıkınca acziyet imanı başlıyor. Sahte tevazu, sahte edep, sahte iman. Korkudan, acizlikten acziyet imanı olu- şuyor ama güç eline geçtiğinde firavun kesiliyor. Kendilerini diğer insanlardan üstün görüyorlar. Herkes karşındakine baktığından kendindeki egoyu, kibri göremiyor. Kendilerinin cennetteki yerleri hazır diğerleri cehennemlik. Hemen yargılayıp cehenneme atıyorlar. Aslında kendilerini Allah’ın yerine koyma cesaretini kendilerinde buluyorlar. Egoları onları yönetiyor ve hüküm verip yargılıyorlar. İslam size cehenneme atma yetkisini vermez. Sadece karşınızdaki kişinin yanlışlarını görüyorsanız, ona yanlışlarını söyleyip uyarabilirsiniz. Onu yanlışlarından dolayı cehenneme atmak sizin haddiniz değil çünkü onun sahibi siz de- ğilsiniz. Onun da sizin de sahibiniz aynı. Kaynak .. Alıntı |
#2
|
|||
|
|||
Kendini beğenmiş bir nahiv (gramer/dilbilimci) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine. Kayıkçı, olgun ve alçakgönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu. Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir edayla sordu;
— Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın? Kayıkçı: — Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam. — Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!.. Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı. Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu: — Efendim, yüzme bilir misiniz? Bilgin: — Ne yazık ki bilmiyorum, diye inledi. O zaman kayıkçı: — Vah vah dedi, şimdi ömrünüzün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize, benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan, Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren.. |
#3
|
|||
|
|||
Siz bir kanıtın, bir tanıklığın, bir otoritenin olması gerektiği fikrine saplanmış durumdasınız. Siz hâlâ gerçeğin size "Bak, işte gerçek" diye parmakla gösterilmesi gerektiğini hayal ediyorsunuz. Bu öyle değildir. Gerçek bir çabanın sonucu, bir yolun sonu değildir. O burada ve şimdi, onun için duyulan özlem ve arayışın içinde var. O zihinden ve bedenden daha yakın, o "Ben-im" duygusundan da daha yakın. Siz onu görmüyorsunuz, çünkü kendinizden çok uzağa, en içinizdeki varlığınızın dışına bakıyorsunuz. Siz gerçeği nesnelleştirmişsiniz ve ancak nesnelere ve düşüncelere uygulanabilecek standart kanıtlar üzerinde ısrar ediyorsunuz.
. |
#4
|
|||
|
|||
Rabbim ömrünüzü akıbetimizi hayır etsin.
Hiç kimsenin kalbinin kırılma sebebi etmesin. Zulme uğramaktan zulüm edilmekten haksızlık etmekten haksızlığa uğramaktan korusun bizleri. Rabbim hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şeyin peşine düşürmesin.Kalpleri elinde bulunduran Rabbim kalbimizi dininde sabit eylesin inşallah. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
#5
|
|||
|
|||
Sayın @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], değerli paylaşımlarınızın devamını bekliyoruz.
وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ Ve lâ tusa’ir haddeke lin nâsi ve lâ temşi fîl ardı merahan innallâhe lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr(fehûrin). Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan, Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren.. |
#6
|
|||
|
|||
Havasokulu
Maşallah Suphanallah ne güzel bilgiler emegine saglıkkk havasokulu •••••••••••••••••• Hamuş Allah razı olsun ablamm çok güzelll |
#7
|
|||
|
|||
@[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Allah senden de razı olsun ablam .. |
#8
|
||||
|
||||
Kainatta ilk önce işlenen en büyük günah KİBİR'dir....
Çöpten yemek toplayan adamla, yolda kağıt toplayan toplayan çocukla hepimiz eşitiz. Ben "özelim" diyorsan o zaman konuyu tam anlamamışsın. Evet herkes özeldir ama kendini başkalarıyla kıyaslayarak özel değilsin, sen kendin olarak özelsin. Sen özelsen, herkes özel, seni özel başkalarını sıradan yaratmamış Rabbim. Onurlarına göre davran insanlara, statülerine göre değil, çünkü yaratılan bütün canlıların onuru eşit. Çırılçıplak geldik bu dünyaya, 5 metrelik bezle dönüşümüz. Mevki makam para statü bunların hepsi dünya illüzyonu....
__________________
Hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan. Sen erken davran ölmeden önce uyan. |
#9
|
||||
|
||||
Allah razı olsun
|
#10
|
|||
|
|||
*KİBİR VE BELİRTİLERİ*
Kibirli insan her haliyle belli olur. Giyim-kuşamında, yüz ifâdesinde, bakışında, başını dikerek kimseye bakmamasında, oturmasında, gerilip yaslanmasında, yürüyüşünde, kendisi otururken insanları ayakta bekletmesinde, ses tonunda… Aslında kibirli insanın sergilediği davranışların hemen tamamı, belli bir seviyeden sonra psikiyatri bilimini yakından ilgilendiren anormal davranışlardan başka birşey değildir. Ne yazıkki kâmil insanların haricinde az-çok, açık-gizli, herkeste kibir hastalığı mevcuttur. Seyr ü sülûkla bu hastalık kalpten tamamen kazınmadıkça kurtulmak mümkün değildir. Ancak bu hususta mücâhede etmekde farz-ı ayındır. Kibri azaltmak bile büyük bir mücâhededir. Bir müminin yukarıda sayılan anormal davranışlardan ve gizli kibirde Kurtulup kurtulmadığı, tevâzûyu kazanıp kazanmadığını İmam Gazalî (rh.a) şu belirtilerle ölçüyor: Bir mesele üzerine konuşulurken hakikatin kendi fikirlerine ters olmasından rahatsız olmak; Doğruları memnuniyetle, hoşlukla kabul etmemek kibrin belirtilerindendir. Bu hastalığı yenmek için, âczini itiraf edip hakikati söyleyenleri takdirle yâd ederek teşekkür etmelidir. Akranları ile bir ortamda bulunduğu zaman onları baş köşeye geçirmek ve kendi emsallerinin ardından yürümek ağır geliyorsa yine kibir var demektir. Yoksul ve gariban insanların davetine katılmaktan ve arkadaşlarının işlerini takip etmekten zorlanmak da kibir belirtisidir. Bütün bu durumlarda kişi kendini sürekli sınayarak kibrin tedâvisine ve tevâzûnun kazanılmasına gayret etmelidir. Tevâzû ehli insanlar da her haliyle bellidirler. Onların tavır ve hareketleri kalbe huzur ve itimat telkin eder. Muhatap oldukları insanlarda saygı ve sevgi meydana gelir. Böyle insanlarla oturup kalkmak insana zevk verir. Söyleyene değil, söylenene bak Başkalarına faydalı olabilmek için önce kendimizi ıslah etmemiz gerekir. Fakat kendisinin ağır derecede hasta olduğunu bilmeyen gafil insan tedâviye ihtiyaç bile duymaz. Herkesin kusurunu görür, onlardan yakınır, gıybetlerini yapar, ancak kendisini düzeltmek aklına bile gelmez. Halbuki insanın kendi kusurlarını görmesi, onları araştırması ve bunun için başkalarının kendisini nasıl gördüklerine, gurur yapmadan kulak vermesi gerekir. Bizi methedenlerden ziyâde yanlış ve isâbetsiz davranışlarımızı bildirenlerin faydası daha çoktur. Şeker yerine ilaç verenler bize iyilik etmiş olurlar. Yanlış ve zararlı yolda gidene ‘iyi gidiyorsun’ demek, onu gaflete düşürmek ve zulmetmek olur. Bu bakımdan ‘dikkatet,düşeceksin’ diyene kızmak yerine teşekkür etmek lâzımdır. Yalnızca bizi sevip takdir edenlere kulak vermek hataya düşmemize sebep olur. Çünkü dostumuz olanlar bizi güzel görür ve bizdeki kusurların hepsini fark edemeyebilirler. Dost olmadıklarımız ise nazarını kusurlarımıza diker. İthamlarında mübâlağa olsada, muhakkak bir hakikat payı vardır. Bu yüzden onların söylediklerindende istifâde etmelidir. Hizmette tevâzú ve kibir Aynı safta omuz omuza hizmet ettiğimiz kardeşlerimizle olan hukûkumuz, başkalarına kıyasla çok daha fazladır. Allah’ın(c.c) dinine hizmet ederken Hakk’ın hatırı için kardeşlerin hakkına riâyet etmek, hemde hizmetin ahengini bozmamak üzere hertürlü nefsâni davranıştan kaçınmak gerekir. Şâyet bizim yüzümüzden tek birkişi bile dinden uzaklaşırsa, bunun vebâli çok ağırdır. Hz.Peygamber(s.a.v) Efendimiz’in buyurduğu üzere, açtığımız kötü bir çığırdan yürüyenlerin ve onların sebep olduğu başka kişilerin günahlarının bir mislininde bizim hesabımıza kaydolma tehlikesi vardır. Aynı şekilde hidâyetine vesile olduğumuz kişilerin ve onların sebep olduğu insanların, iyi âmellerinin bir mislide bizim defterimize kaydolabilir. Şayet din adına hizmette kendi isteğimizle bir vazifeye tâlip olur, sonrada onu nefsânî davranışlarla akâmete uğratırsak, Hz.Peygamber(s.a.v) Efendimiz’e kadar uzanan altın silsilenin mânevi birikimine zarar vermiş, bugüne kadar gösterilmiş olan çabalara darbe vurmuş oluruz. Ayrıca o mübârek silsileyi oluşturan Zatların mânevi desteğini kaybetme ve cezâya müstehak olma tehlikesiylede karşı karşıya kalırız. O yüzden enâniyet, benlik, riya, kibir ve çalımla hizmete tâlip olmamalıdır. BuŞekildeYaptığımızı zannettiğimiz bütün hizmetler sonuç itibâriyle önümüzü tıkar. Faydası bir tarafa, büyük zararlara sebebiyet verebilir. Hizmet ederken herşeyden önce kendimizi bir günahkâr olarak görmeli ve: “Allah(c.c) dilerse benim gibi günahkâr bir insanlada dinini teyid eder” diye düşünmelidir. Bu yolda âmelimiz ne kadar çok olursa olsun,meydana Şah-ı Geylânî (k.s)veya bir İmam-ı Rabbânî (k.s) edâsıyla girmemelidir. Hatta yaptığımız hizmetleri herkes övüp takdir etsede, onların sözleri kendisinin hakir bir insan olduğu kanaatini değiştirmemeli, Cenâb -ı Hakk’a el açıp: “Ya Rabbi hakkımda söylenen şu güzel sözleri dua olarak kabul eyle, ayağımı kaydırma, beni nefsimle baş başa bırakma.” diye dua etmelidir. Bütün hizmetleri yalnız Allah(c.c) için yapmalı ve kimseden takdir beklememelidir. Şâyet kendisine bir teveccüh varsa bunu bir imtihan görmeli ve bu imtihanı kaybetme tehlikesini ciddiye almalıdır. Aksi halde riyâ ya'da kibir girdiği için, hizmetleri boşa gider, hatta onlardan hesaba çekilir ve ayağı kayabilir. Mümin hiçbir zaman fazilet ve meziyetlerini kendinden bilmeyip, Allah(c.c) tarafından olduğunu görmeli ve her'an elinden alınabileceğini bilmelidir. Kendisinin hizmete renk ve kuvvet kattığı zannından ziyâde, Allah(c.c) için hizmetin kendisine güzellik katacağını, fazilet ve meziyetlerin oradan geldiğini düşünmelidir. Gerçek de budur. Enâniyet tuzağı Ulvî bir hizmette istihdam edilmek ancak bir lütuf ve himmet işidir. Her türlü fazileti kazanmaya sebeptir. O yüzden hizmetle güzelleşenler güzelliğide inkâr etmemelidir. Zira Bediüzzaman Hazretleri’nin belirttiği üzere, bu'da nimeti inkâr olur. Bu noktada doğru ve yanlış tavır şöyle örneklenmiştir: Birisi sana gayet kıymetli bir elbise giydirse, sonrada: “maşallah ne güzelsin, güzelleştin” dese, sende: “hâşâ ben neyim, güzellik nerede” desen, nimeti inkâr ile, o elbiseyi sana giydirene karşı nankörlük etmiş olursun. Şâyet “evet ben güzelim” desen bu seferde gurur ve kibir yapmış olursun. Eğer; “evet güzelleştim, fakat asıl güzellik elbisenin ve onu bana giydirenindir” dersen işte o zaman kibir ve nankörlükten kurtulmuş, hakikati söylemiş olursun. “Ben yaptım, ben ettim, filana şöyle şöyle sohbet ettim de tövbe etti” benzeri benlik kokan bütün gizli imalar ve açık sözler İslâm itikadına uymaz. Allah Teâla’nın inâyetini, başkalarının gayretlerini, büyüklerin himmet ve tasarrufunu gözardı edipde kendisini öne çıkarmak büyük bir yanılgıdır. Özellikle gerçekten tevâzû ve mahviyet sahibi değilken öyle görünmeye çalışmak, kalbi öldürecek derecede tehlikeli bir benlik davasıdır. Bunlar karıncanın ayak seslerinden daha gizli olan ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in “küçük şirk” olarak tarif ettiği, ümmeti hakkında en çok korktuğu şirk çeşitlerini hatırlatacak hallerdir. Meziyet ve faziletlerinden bahseden, imâ eden, kendince büyük başarılarına ilgisizlikten rahatsız olanlar, din adına gayret ettiklerini söyleselerde, tevâzû ve mahviyetten mahrum, Allah’tan(c.c)uzak boş kimselerdir. Böyle hizmet etmekten Allah’a(c.c) sığınmak icâp eder. |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Kibir ve kendini beğenmişliğin kötülüğü | Swordsfish | islam & islami Konular | 1 | 05.11.24 12:39 |
Kibir nedir, kime kibirli denir, kibir belası | Astra | islam & islami Konular | 20 | 24.10.24 16:22 |
Cin ve ifrit Musallatının Sebepleri | Devrimci | Cin & Şeytan & Melek & Ruh | 24 | 05.06.20 08:05 |