Zohar'a Girişten - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Havas ilmi & Gizli ilimler > Simya ve diğer ilimler > Kabala

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 13.06.19, 11:17
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Zohar'a Girişten

ZOHAR’A GİRİŞ’DEN
Ara durumlar daha ziyade aldatıcı olduğundan, kendimizi ve bizi saran doğa hakkında
en azından bir şeyler anlayabilmek için, Yaratılışın amacı ve nihai durumuyla ilgili açık
bir fikrimiz olmalıdır. Kabalistler, Yaratılışın amacının yaratılan varlıkları en yüksek
hazza getirmek olduğunu ileri sürerler. Bu nedenle Yaratan, ruhları, “alma arzusunu”
yarattı. Ve onları zevkle tamamen doyurmak istediğinden, O’nun haz verme arzusuna
uygun muazzam zevk alma arzusu yarattı.
Öyleyse, ruh zevk alma arzusudur. Bu arzuya uygun olarak da Yaratan’dan haz alır.
Alınan hazzın miktarı onu alma arzusunun derecesi ile ölçülebilir. Varolanların tümü ya
Yaratan’la ilgilidir ya da O’nun Yaradılış’ı ile. Zevk alma arzusunun, ya da ruhların
yaratılışından önce, sadece Yaratan’ın haz verme arzusu vardı. Dolayısıyla, O’nun
arzusuyla aynı çizgide, zevk verme arzusu aynı miktarda zevk alma arzusu yarattı;
ancak özellikleri zıttı.
Sonuç olarak, Yaratan’ın dışında varolan ve yaratılmış tek şey zevk alma arzusuydu.
Dahası, bu arzu tüm dünyaların ve onları dolduran tüm nesnelerin maddesiydi. Ve
Yaratan’dan yayılan haz her şeye yaşam verip yönetir.
Manevi dünyalarda, özellikler ve arzular arasındaki zıtlık iki manevi nesneyi aynı
fiziksel nesnelerin mesafeleri ile bir birinden ayrıldığı gibi ayırır. Dünyamızda, eğer iki
kişi aynı şeyi sever veya nefret ederse, yani tercihleri çakışırsa, onlar için bir birlerine
yakınlar deriz.
Eğer tercihleri ve görüşleri farklıysa, uzaklıkları da tercihleri ve görüşlerinin farklılığı ile
aynı orantıdadır. İnsanlar arasındaki benzerlik fiziksel mesafe değil, “manevi” yakınlık
ile belirlenir. Bir birlerinden nefret edenler iki kutup kadar manevi uzaklıktayken bir
birlerini sevenler bir birlerine tutunurlar ve bütünleşirler.
Haz alma arzusu: Ruh, Yaratan’dan son derece uzaktır çünkü Yaratan’ın haz verme
arzusundan zıttır. Ruhların Yaratan’dan bu uzaklığını onarabilmek için, tüm dünyalar yaratıldı ve iki zıt sisteme bölündü: dört Işık ABYA dünyaları karşısında dört karanlık
ABYA dünyaları.
Işık dünyaları ile karanlık dünyalar arasındaki fark sadece birinci, Işık dünyalarının
belirgin özelliğinin zevk vermek olmasında ve ikincilerin, karanlık dünyaların belirgin
özelliğinin de zevk almak olması gerçeğinde yatar. Diğer bir deyişle, ilk zevk alma
arzusu iki parçaya bölünmüştü: biri özelliklerinde (almak) kaldı, diğeri ise Yaratan’ın
özelliklerini edindi, yani O’na daha yakınlaştı ve Onunla bütünleşti.
Sonrasında, dünyalar aşağıya doğru fiziksel dünyamıza dönüştü, yani, insanların
“beden ve ruh” sistemi olarak varolduğu yere. Beden, kendisi için zevk alma-egoizm
olan ABYA karanlık dünyalarından aşağı inen değişmemiş haz alma arzusudur.
Dolayısıyla, kişi bir egoist doğmuştur ve manevi yasaları benimseyip Yaratan’a neşe
getirene dek, bu sistemin etkisi altında varolmaya devam eder. Böyle yaparak kişi
aşamalı olarak kendini egoizmden (kendi için zevk almak) arındırır ve Yaratan’ın
uğruna zevk alma arzusu edinir. Sonra, ruh tüm Işık dünyaları sisteminden aşağı iner
ve bedenle örtünür.
Burada bir ıslah süreci başlar ki tüm egoizm özgecilliğe (sadece Yaratan’ın uğruna zevk
alma arzusu) dönüşene dek devam eder.
Bu yolla, kişinin özellikleri Yaratan’ınkilerle eşitlenir, çünkü başkasının hatırı için almak,
alma olarak değil ihsan etmek olarak değerlendirilir. Özelliklerin eşitliği bütünleşmek,
ya da tutunmak anlamına geldiğine göre, kişi Yaratan’ın planında onun için hazırlanan
her şeyi kendiliğinden alır.
Tanrısal olarak yaratılan egoist alma arzusunun ABYA dünyaları tarafından ikiye
bölünmesi (beden ve ruh), egoist zevk alma arzusunu Yaratan’ın uğruna zevk alma
arzusuna dönüştürmemize izin verir. Bu yolla, hem Yaratan’ın planına göre bizim için
hazırlanmış her şeyi alabiliriz, hem de Onunla bütünleşmeye layık hale geliriz.
Buna, Yaratılışın nihai amacı gözüyle bakılır. Bu noktada, karanlık ABYA sistemine
ihtiyaç kalmaz ve mevcudiyeti sona erer. 6000 yıl (egoizmi Yaratan için zevk alma arzusuna dönüştürme süresi) sürmesi gereken bu çalışma aslında her bir kişinin
yaşam süresi ve tüm nesillerin birleşmesiyle gerçekleşir. Herkes bu çalışma
tamamlanana dek yeniden bedenlenmek (re-enkarne olmak) zorundadır. Karanlık
ABYA sistemi bedenin yaratılması için gereklidir ki egoizmini ıslah ederek, kişi kendi
ikinci ilahi doğasını edinsin.
Ancak, eğer egoizm (egoist zevk alma arzusu) bu kadar alçakça ise, Yaratan’ın
düşüncesinde nasıl ortaya çıkabilir? Cevap çok basit: manevi dünyada zaman
olmadığından, Yaratılışın nihai durumu Yaratılış planı ile aynı anda ortaya çıktı. Bunun
sebebi manevi dünyalarda geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek tek bir bütün olarak
birleşir.
Dolayısıyla, egoist zevk alma arzusu ve zıtlığın neticesi olan özellikler ve Yaratan’dan
ayrılma manevi dünyalarda hiç varolmadı. Yaratılışın başından sonuna dek ruh üç
durumdan geçer. İlk safha nihai olandır; özelliklerin benzerliğinden dolayı zaten
Yaratan’ın yanında varolandır.
İkinci safha bizim realitemizdir, egoizmin (iki ABYA sistemi tarafından beden ve ruh
olarak ikiye ayrılan) 6000 yıl boyunca özgecilliğe dönüştüğü yer. Bu süreç boyunca
sadece ruhlar ıslahtan geçerler. Bedenin etkisi ile içlerinde doğuştan varolan egoizm,
yok edilir ve doğa tarafından verilmiş özgecillik (ihsan etme özelliği) edinilir.
Tüm egoizm yok edilene ve “toprak”ta (Assiya dünyasının Malkut’u) çürüyene dek
erdemlilerin ruhları bile Gan Eden’e (Cennet Bahçesi’ne ulaşamazlar - Işık Dünyaları
ABYA sisteminde belli bir seviye).
Üçüncü safha ıslah olmuş ruhların, “ölülerin uyanışı”ndan sonraki, “bedenlerin”
ıslahından sonraki safhasıdır. Bedende doğuştan varolan egoizmin özgecilliğe döndüğü
durumdur ve beden Yaratan’ın onun için hazırladığı tüm zevki almaya layık hale gelir.
Aynı zamanda beden, özelliklerin eşitliğinden dolayı Yaratan’la bütünleşir. Böyle
yaparak, Yaratan’a haz verir çünkü Yaratan’la birleşmek gerçek hazdır.

Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 13.06.19, 11:19
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bu üç safhaya yakından bakarak, her birinin diğerinin ortaya çıkmasını zorunlu kıldığını keşfederiz. Aynı zamanda, birinin dışlanması diğerlerinin ortadan kalkmasına sebep
olur.
Örneğin, eğer nihai üçüncü safha ortaya çıkmamış olsaydı, birinci safha da ortaya
çıkmamış olurdu. Bunun sebebi, üçüncü safha varolduğu için birinci safhanın varolmuş
olmasıdır ki o da birinci safhada zaten var. Birinci safhanın tüm mükemmelliği gelecek
safhanın şimdiki safhanın üzerine yansımasıyla belirlenir. Gelecek safhanın varlığı
olmasaydı, şimdiki safhanın varlığı da ortadan kalkardı. Bu, maneviyatta zaman değil
sadece değişen durumlar olduğundandır.
Yaratılışın başlangıcından önce, Yaratılış Düşüncesinde, amaç kesin ve varoluş olarak
tasarlanmıştı ve Yaratılış bu noktada başladı. Dolayısıyla, birinci ve ikinci safhalar, son
ve üçüncü safha tarafından desteklenir. Genel olarak baktığımızda, bu dünyadaki
eylemlerimize ters olarak, maneviyatta her hareket muhtemel sonucu tasarlayarak
başlar ve harekete gerçekten ulaşmakla izlenir.
Dolayısıyla, gelecek şimdiki zamanın varlığını gerektirir. Ve eğer ikinci safhadan her
hangi bir şey yok olursa (kendi ıslahımız üzerine çalışma), üçüncü ıslah olmuş safha
(birinci safhayı gerektiren) nasıl ortaya çıkar? Aynı şekilde, mükemmelliğin zaten
varolduğu ilk safha, üçüncü gelecek safha sayesinde, hem ikinci hem de üçüncü
safhaların tamamlanmasını gerektirir.
Ancak, üçüncü safha zaten mevcut ise (duyularımızda olmasa bile) ve Yaratan’ın
planına göre onu elde etmek zorundayız, o zaman özgür irademiz nerede?
Önceki söylenenlerden öyle görünüyor ki amacı elde etmek zorunda olmamıza rağmen,
bunu yapmanın, ya da birinci safhadan üçüncü safhaya geçmenin iki yolu var:
• Birinci yol isteyerek; Kabala tarafından tavsiye edilmiş kuralların bilinçli yerine
getirilmesini kapsar;
• İkincisi acı yoludur; çünkü acı bedeni egoizmden arındırabilir, özgecilliği elde
etmeye ve dolayısıyla Yaratan’la bütünleşmeye zorlar.

Bu iki yol arasındaki tek fark ilkinin daha kısa olmasıdır. Aslında ikincisi de zaten bizi
birinci yola getirir. Ne olursa olsun, her şey bir birine bağlantılıdır ve Yaratılışın
başından sonuna dek tüm safhalarımızı gerektirir. Bozulmuş ve bayağı olduğumuzdan
dolayı, Yaratan’ımız kadar mükemmel olmaya gitmeliyiz. Gerçekten de, O’nun kadar
mükemmel olan biri kusurlu yaratamaz.
Şimdi, sahip olduğumuz bedenin gerçek bedenimiz olmadığını anlıyoruz. Aslında,
gerçek bedenimiz, mükemmel ve ölümsüz, birinci ve üçüncü safhalarda mevcuttur.
Şimdiki (ikinci) safhamızda, arzuların farklılığı ile Yaratan’dan ayrılmış ve kasıtlı olarak
bayağı, bozulmuş, kusurlu ve tamamen egoist bir beden verilmiş durumdayız. Bu
bedeni özellikle ıslah etmek için aldık ve üçüncü safhaya geldiğimizde bunun yerine
ölümsüz bir beden alacağız. Sadece şimdiki zamanda çalışmamızı tamamlayabiliriz.
Ancak, kişi ikinci safhada da tamamen mükemmellikte varolduğumuzu söyleyebilir.
Bunun sebebi şudur; her geçen günle daha çok ölen bedenimiz (zevk alma arzusu,
egoizm) arzuladığımız safhaya ulaşmamız için bize engeller yaratmıyor. Sadece bir
engel var: bedenin nihai elenişi ve onun yerine mükemmel sonsuz bir bedenin, yani
ihsan etme arzusu, kabul edilmesi için gereken zaman.
Fakat nasıl oluyor da bu kadar kusurlu bir evren, yani biz ve bayağı eğilimleriyle,
toplumumuz böyle mükemmel bir Yaratan’dan hâsıl olabiliyor? Cevap şu: fani
bedenimiz, tüm evren ve şu anki haliyle insanlık Yaratan’ın amacına dâhil değildi. O
bizim zaten son safhamızda olduğumuzu farz ediyor. Geçici olan her şey (egoizmi ile
beden mesela), sadece kendimiz üzerinde çalışarak manevi yükselişimizi
kolaylaştırıyor.
Bu dünyada yer alan tüm diğer yaratılmış varlıklar bizimle birlikte manevi olarak
yükselip alçalırlar ve bizimle beraber mükemmelliği edinirler. Üçüncü safha ilk safhayı
etkilediğinden, belirlenen amaca iki şekilde ulaşmamız tayin edilmişti: gönüllü manevi
gelişim, ya da sadece bedenimizi etkileyen, acıya katlanma.
Bundan anlaşıldığı gibi, egoizm sadece bu dünyadan yok edilmek ve özgecilliğe
dönüştürmek için yaratıldı. Acı, bize onun geçiciliğini ve değersizliğini ortaya çıkarmada
bedenin ne kadar önemsiz olduğunu gösterir.

Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 13.06.19, 11:20
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Dünyadaki herkes egoizmi kökünden söküp atmaya ve kendilerini değil bir birlerini
düşünmeye karar verdiğinde, tüm endişeler ortadan kaybolur ve herkes sakin, sağlıklı
ve mutlu bir hayat yaşar çünkü kendilerinin iyiliğinin sağlandığına emin olurlar.
Ancak egoizme saplandıkça, insanlığın başına gelen sürekli acıdan kurtuluş yok. Tam
tersine, Yaratan bize acıları, Kabala tarafından sunulan yolun, sevgi ve bir birine özen
yolu, seçimine karar vermeye yönlendirmek amacıyla gönderir.
Dolayısıyla, Kabala insanlar arası ilişkilere yönelik öğretileri Yaratan’a karşı olan
görevlerimizden daha önemli sayar. Çünkü sosyal görevler egoizmin daha hızlı yok
edilmesine sebep olur.
Henüz üçüncü safhaya ulaşmamış olmamıza rağmen, bu bizi hiçbir şekilde küçültmez,
çünkü bu sadece zaman meselesi. Geleceği şimdiden hissedebiliriz, şu anki
safhamızda, ancak bu geleceği hissetme yeteneğimiz ona olan güvenirliğimize bağlıdır.
Sonuç olarak, tam olarak güvenen bir kişi üçüncü safhanın belirgin bir hissini
geliştirebilir. Bu olduğunda sanki bedenlerimiz yok gibidir.
Ancak, ruh ebediyen mevcuttur çünkü bu özellik Yaratan’ınkine (maddenin ürünü olan
akla zıt olarak) uyar. Ruh, başlangıç doğası alma arzusundan oluşmasına rağmen,
gelişim sürecinde Yaratan’ın niteliğini edinir.
Arzular ihtiyaçları doğurur ve ihtiyaçlar, bu ihtiyaçları karşılayacak uygun düşünceleri
ve bilgiyi uyandırır. İnsanların farklı arzuları olduğundan, ihtiyaçları, düşünceleri ve
gelişimlerinin farklı olması son derece doğaldır.
Sadece temel ihtiyaçları olanlar düşüncelerini ve eğitimlerini bu arzuları karşılamaya
yönlendirir. Akıl ve bilgilerini kullanmalarına rağmen, düşük arzulara (hayat veren)
hizmet ediyorlar. Ego-temelli haz arzuları, diğerleri üzerinde kudret gibi insan
ihtiyacıyla sınırlı olanlar bunu karşılamak için güç, akıl ve eğitimi kullanırlar.
Bazılarının zevk arzusu, haz almak için bilgiyi kullanmaya odaklanmıştır. Böyle kişiler
bu ihtiyaçları karşılamak için akıllarını kullanmak zorundalar. Bu üç tip arzu hiçbir
zaman kendilerinin saf doğalarında ortaya çıkmazlar, çünkü hepimizin içinde çeşitli özelliklerle karışırlar. İşte bu arzuların bileşimi insanları farklı kılar.
Saf (Işık) ABYA dünyalarından geçerken, ruhlar hem başkaları hem de Yaratan için haz
alma yeteneğini edinirler. Ruh bedene girdiğinde, özgecillik, Yaratan için arzu, doğar.
Bu isteğin gücü arzunun büyüklüğüne bağlıdır.
Ruhun ikinci safhada edindiği her şey, bedenin bozulma ve yaşına bakmaksızın,
sonsuza dek ruhta kalır. Karşıt şekilde, bedenin dışında, ruh anında tekabül eden
manevi seviyeyi alır ve Kök’üne geri döner. Doğal olarak, ruhun ebediyeti hiçbir şekilde
yaşam boyunca edinilmiş, bedenin ölümüyle yok olan, bilgiye bağlı değildir. Onun
ebediyeti sadece Yaratan’ın özelliklerinin kazanılmasında yatar.
Biliyoruz ki 6000 yıldır, Kabala’nın yardımı ile ıslah olmak için geldik, bozulmuş zevk
alma arzularıyla bedenlerimizi değil, saflık seviyeleri ve manevi gelişim boyunca
yükselterek sadece ruhlarımızı ıslah edeceğiz. Ancak, egoizmin nihai ıslahı sadece
“ölülerin uyanışı” denilen durumda mümkündür.
Daha önce bahsedildiği gibi, ilk safhanın tam olarak kendini gösterebilmesi üçüncü
safhanın varlığını gerektirir. Dolayısıyla, ilk safha, “ölü bedenlerin uyanışını” yani tüm
kusurlarıyla egoizmin uyanışını gerektirir. Ondan sonra, bozulmuş haliyle egoizmi
özgecilliğe aynı derecede dönüştürme işi yeniden başlar. Bu yolla iki kat kazanırız:
• Bedenden muazzam bir zevk alma arzusu alırız;
• Kendimiz için değil ama Yaratan’ın arzusunu yerine getirmek uğruna zevk alırız.
Sanki biz haz almıyormuşuz da O’nun bize ihsan etmesine izin veriyormuşuz gibidir.
Eylemlerimizde O’na benzediğimiz için, Yaratan’la bütünüzdür. O bize zevk verir ve biz
O’na bunu yapması için izin veririz; böylece “ölülerin uyanışı” ilk safhanın ardından
gelir.
Şimdi anladığımıza göre, “ölülerin uyanışı” ikinci safhanın sonunda, egoizmin yok
edilmesi, özgecilliğin ve ruhun en yüksek manevi seviyesinin edinilmesinden sonra
ortaya çıkmalıdır. Bu safhada, ruh mükemmelliği gerçekleştirir ve bedenin bir uyanış ve
tam ıslah geçirmesini mümkün kılar.

Sırası gelmişken, bu prensip (“ölülerin uyanışı”) her durumda etkilidir. Kötü bir
alışkanlığı, özelliği, ya da eğilimi düzeltmek istediğimizde ondan tamamen
kurtulmalıyız. Sadece, o zaman, onu doğru yönde kısmen kullanmaya devam
edebiliriz. Ancak, kendimizi ondan tamamen kurtarmadan, bu alışkanlık uygun, akıllı
ve özgür bir şekilde kullanılamaz. Öyleyse şimdi, her birimizin minik bir bağ olduğu,
uzun realite zincirindeki rolümüzü anlayabiliriz.
Hayatlarımız dört döneme bölünmüştür:
1. Egoizmin azami seviyesinin kazanılması. Bunu, hemen arkasından
düzeltebilmemiz için, karanlık ABYA sisteminden alırız. Karanlık ABYA
sisteminde aldığımız zevkler, zevk alma arzusunu doyurmaz, sadece onu
büyütürler.
Mesela, kişi zevk almak isteyip de hazzı aldığında, arzu iki katına çıkar. İki katına
çıkmış arzu karşılandığında da dört katına çıkar. Eğer kendimizi (Kabala yöntemini
kullanarak) gereksiz arzulardan sınırlamaz ve temizlemezsek ve sonradan onları
özgecilliğe çevirmezsek, arzumuz hayat boyunca büyümeye devam eder. Sonunda,
ölüm döşeğinde, isteğimizin yarısını bile gerçekleştirmeyi başaramadığımızı keşfederiz.
Diğer bir deyişle, karanlık güçlerin rolü bize üzerinde çalışacak malzeme sağlamak
iken, genellikle biz kendimiz karanlık güçler için malzeme oluruz.
2. İkinci dönemde, kalbimizdeki arı nokta (manevi olarak doğduğumuzdan beri
varolan) güç ve ABYA Işık dünyalarının yardımıyla, manevi yasaları
benimseyerek yükselme fırsatı alır.
Bu süreçte ki asıl görev, maksimum manevi haz arzusunu büyütmek ve edinmektir.
Doğum anında, sadece maddesel şeyleri arzularız: geçiciliklerine ve istikrarsızlıklarına
rağmen tüm dünyaya hâkim olmak ve varlık, ün ve güç elde etmek isteriz.
Ancak, manevi arzuyu geliştirdiğimizde, manevi, ebedi dünyayı da kontrol etmek
isteriz. Bu hem gerçek arzudur, hem de nihai egoizm. Kişi kendi üzerinde çalıştığında,
bu muazzam kendi için zevk alma arzusu üzerinde, düzeltilmiş egoizmimizle aynı
oranda manevi yükseklikler elde edebiliriz.

.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 13.06.19, 11:21
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Egoizm, çok büyük zorluklar yaratır ve maneviyattan uzaklaştırır. Kendimizle sürekli ve
şiddetli mücadele etmezsek dünyadaki her şeyi istemeye başlarız. Eğer mücadelede
başarılı olursak, Onunla bütünleşmemize yardım eden, Yaratan’a doğru olağandışı
güçlü bir çekim hissederiz.
Bu, dünyada aşina olduğumuz, kişinin arzularını sınırlayıp disiplin ederek yaptığı
arzulara karşı bir mücadele değildir. Daha ziyade, evrenin ve zamanın ötesinde
maneviyatın, ebediyetin ve hâkimiyetin büyüklüğünü düşünerek, maneviyatı ve
ebediliği edinmek için zorlayıcı bir arzu geliştiririz. Bu, Yaratan’la bütünleşme arzusu
ikinci sürenin son seviyesidir.
3. Üçüncü gelişim süreci Kabala çalışmak ve Üst Dünyaların yasalarını yerine
getirmekten oluşur. Bu dönemde egoistliğe zıt, niyeti Yaratan’a zevk vermek ve
hiçbir şekilde kendimize fayda sağlamak için almadığımız, bir perde tarafından
yardım ediliriz. Bu çalışma egoizmi düzeltir ve Yaratan’ın yaptığı gibi iyi işler
yapma arzuna dönüştürür.
Egoizmin yok edilen kısmına oranla, belli bir seviyenin ruhunu, ve beş parçadan oluşan
belli miktarda Işık ve haz alırız: Nefeş, Ruah, Neşama, Haya, Yehida (NRNHY). Egoist
zevk alma arzumuzu, egoizmi koruduğumuz sürece, Yaratan’dan ayrı kalırız ve ruhun
minicik bir parçası bile bedenlerimize giremez.
Ancak, egoyu tamamen yok ettikten ve sadece Yaratan için zevk alma arzusunu
edindikten sonra (O’nun gibi olarak), tüm ruhumuz (ortak ruhun bir parçası) anında
bizi ele geçirir.
4. Dördüncü dönem, egoizm tamamen yok edildiğinde, tam yenilenmenin
ortaya çıktığı “ölülerin uyanışı” nı izler. Özgecilliğe dönüşüm işi devam eder,
ancak dünyamızda sadece birkaç kişi bu görevi tamamlayabilir.
Kabala, tüm dünyaların insan (topluca insanlık, anlamında) için yaratıldığını söyler.
Fakat Yaratan’ın, diğer dünyaları bırakın bizim dünyamızda bile kaybolmuş olan, insan
gibi küçük bir nesne için tüm bunları yaratma zahmetine girmesi acayip değil mi?
Neden insanlığın tüm bu Yaradılış’a ihtiyacı var?

Yaratan’ın, O’nun yarattıklarına zevk vermenin altında yatan hazzı, yarattıklarının ne
kadar algılayıp anladıklarına bağlıdır. Yaratan’ın hazzı, aynı zamanda O’nu, ne kadar
tüm iyiliğin vericisi olarak anladığımızdan da etkilenir. Sadece bu durumda bizden haz
alır. Bu tıpkı çok sevdiği çocuğuyla oynayan bir ebeveynin çocuğun kendisine olan
tutumundan zevk alması gibidir. Ebeveyn, çocuğun onu seven ve sadece onun
isteklerini bekleyen ve onları yerine getirmeye hazır, güçlü bir ebeveyn olarak
tanımasından zevk alır.
Şimdi, Yaratan’ın, o yükselen mükemmel insanlardan ne kadar yoğun bir haz aldığını
hayal etmeye çalışın, onlar Yaratan’ın kendileri için tüm hazırladıklarını kabul edip,
yaşıyorlar. Onlar Yaratan’la, ebeveyn ile seven ve sevilen çocuğunkine benzer bir ilişki
oluşturdular. Bundan, O’nun tüm bu dünyaları yaratmasına değer olduğunu
anlayacaksınız ve hatta seçilenler Yaratan’a yaklaşanların ifşa ettiklerini daha iyi
anlayacaklar.
Yarattığı varlıkları dünyaların ifşasına hazırlamak için, Yaratan bize haz alma arzusunun
dört seviyesine uygun olarak dört gelişim seviyesi verdi: cansız, bitkisel, canlı
(hayvansal) ve insan. Asıl seviye dördüncü seviyedir, fakat sadece aşama aşama
gelişerek ve her bir seviyede tamamen uzmanlaştıktan sonra edinilebilir.
Birinci seviye (cansız) tezahürün başlangıcı, fiziksel dünyamızda arzunun
başlangıcıdır. Bu seviyenin gücü tüm cansız doğa türlerini kapsar, ancak bu doğayı
oluşturan hiçbir element (örneğin kayalar) bağımsızca hareket edemezler.
Haz alma arzusu ihtiyaçları ortaya çıkartır ve bunlar da arzu edilen nesneyi elde
etmeye yönelik hareketleri meydana getirir. Bu durumda (birinci seviye), haz alma
arzusu çok ufaktır. Dolayısıyla, sadece tüm elementlerin toplamını etkiler ve doğanın
her bir cansız elementinde ayrı ayrı tezahür etmez.
Bir sonraki seviyede (bitkisel), haz alma arzusu daha büyüktür ve her bir maddeye
mahsus tezahür eder. Dolayısıyla, bitkisel seviyedeki her bir element halen bireysel
hareket etme yeteneğine sahiptir (mesela, bitkiler taç yapraklarını açar ve güneşe
dönerler). Bu seviye, emilim ve boşaltım gibi işlemleri kapsar, ancak bu seviyedeki
varlıklar hala bireysel özgür irade hissinden yoksundur.

Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 13.06.19, 11:23
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Üçüncü seviyede (canlı), haz alma arzusu daha da büyür. Arzu, her bir muayyen
elementte ayrı ayrı hisler meydana getirir ve her birey için, diğerlerinden farklı,
benzersiz bir yaşam oluşturur. Ancak, bu seviyede bir başkasının duygularını
anlayabilme hissi yoktur. Bu varlıklar hala başkalarıyla ilgili gerekli şefkat ve hazdan
yoksundurlar.
En sonuncu, dördüncü seviye (insan), haz alma arzusu diğerleri için hisler yaratır.
Örneğin, üçüncü ve dördüncü seviyeler arasındaki fark, tüm hayvanların tamamı ile
tek bir insanın arasındaki farka benzer. Bunun sebebi hayvanların başkalarını
hissedememesi ve ihtiyaçlarını sadece arzularının sınırları dâhilinde
oluşturabilmeleridir.
Aynı zamanda, bir başkasını hissedebilen kişi onun ihtiyaçlarını da edinir ve dolayısıyla
diğerlerini kıskanır ve sonunda o kişi tüm dünyayı isteyene dek, daha da daha da ister.
Yaratan’ın amacı yaratılan varlıkları memnun etmektir ki onlar da O’nun yüceliğini ifşa
etsinler ve O’nun kendileri için hazırladığı tüm hazzı alsınlar. Açıkçası, sadece insanlar
bu rolü gerçekleştirebilirler. Sadece insanlar diğerleri için gerekli hislere sahiptirler ve
sadece insanlar kendi üzerlerinde çalışma sürecinde, Kabala’nın önerilerini takip
ederek, haz alma arzusunu başkalarını memnun etme arzusuna dönüştürebilirler.
Böyle yeteneklerin mevcudiyeti kişiye manevi dünyaların ve Yaratan’ın hissini getirir.
Manevi bir dünyada NRNHY (Işıklar)’ın belli bir seviyesini edinerek, kişi Yaradılış’ın
amacına uygun olarak haz alır.
Küçük ve önemsiz görünebiliriz, ancak Yaradılış’ın merkezini ve amacını oluşturan yine
de insandır. Tüm dünyanın, içinde doğduğu turp kadar acı ve küçük olduğuna inanan
kurtçuk gibiyiz. Ancak, turpun kabuğunu yarıp dışarı baktığında, hayretle bağırır: “Tüm
dünyanın benim turpum gibi olduğunu sanıyordum! Şimdi, dünyanın gerçekten ne
kadar muazzam ve güzel olduğunu görüyorum!”
Aynı şekilde, egoizmin kabuğu içinde doğmuş olan ve sadece kendimizi memnun
etmek isteyen bizler bu kabuğu, ıslahımızın vasıtası, Kabala’sız kıramayız. Haz alma
arzumuzu, başkalarını ve Yaratan’ı memnun etme arzusuna çeviremeyiz. Bu sebepten dolayı, Yaratan’ın bizim için ne kadar iyilik hazırladığını algılamayı başaramayıp, tüm
dünyanın gördüğümüz ve hissettiğimiz şeyler olduğunu düşünürüz.
Yaratılanın tümü beş dünyaya bölünmüştür: Adam Kadmon, Atzilut, Beria, Yetzira ve
Assiya. Bununla birlikte, her biri sonsuz sayıda elementlerden oluşmuştur. Beş dünya
beş Sefirot’a tekabül eder: Adam Kadmon Sefira Keter’e tekabül eder, Atzilut Sefira
Hohma’ya tekabül eder, Beria Sefira Bina’ya, Yetzira Sefira Tiferet’e ve Assiya Sefira
Malkut’a.
Dünyayı dolduran Işık (haz), buna göre beş çeşide ayrılır: Yehida, Hayâ, Neşama,
Ruah ve Nefeş (NRNHY kelimesinin sondan sırayla baş harfleri).
Dolayısıyla, Adam Kadmon dünyası Yehida denilen haz (Işık) ile doldurulmuştur;
Atzilut dünyası Hayâ denilen hazla doldurulmuştur; Beria dünyası Neşama denilen
hazla doldurulmuştur; Yetzira dünyası Ruah denilen hazla doldurulmuştur ve Assiya
dünyası Nefeş denilen hazla doldurulmuştur. (Tablo 1’i görün)

Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 13.06.19, 11:24
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Yaratan’dan dünyalar gelir. Yani, hem zevk alma arzusu hem de arzuları karşılayan
zevk Yaratan’dan gelir. Ancak, her dünya sırasıyla, kendine tekabül eden Işık’larla
doldurulan, Sefirot’a bölünür: Keter, Hohma, Bina, Tiferet ve Malkut (Tablo1’i
görün).
Ek olarak, her dünyada dört seviye vardır: Cansız, Bitkisel, Canlı (hayvansal) ve İnsan.
Saraylar (Heihalot) Cansız seviyeye tekabül eder; giysiler (Levuşim) Bitkisel seviyeye
tekabül eder; melekler (Mala’ahim) Canlı seviyeye tekabül eder ve insan ruhları
(Neşama) İnsan seviyesine tekabül eder.
Bu seviyeler tek merkezli olarak bir birleri içinde yer alırlar (soğan katmanları gibi).
• En içteki Sefira Keter belli bir dünyayı etkiler, Yaratan gibi.
• Neşamot, (belli bir dünyada mevcut olan insanların ruhları) onu giydirir.
• Sonra, Mala’ahim, Levuşim ve Heihalot bir birini giydirir.
Cansız, bitkisel ve canlı seviyeler dördüncü arzu seviyesi için yaratılmışlardır: insan
ruhu. Dolayısıyla, sanki insan ruhunu dışarıdan giydiriyorlar (hizmet ediyorlar) gibidir.
Doğuştan, ortak (orijinal) ruhun bir parçasına sahibiz. Bu parça kalplerimizde bir
noktadır, arzularımızın içinde, ya da egoizmimizin. Tüm Yaratılış öyle inşa edilmiştir ki
her seviyede ve her dünyada yöneten yasalar Yaradılış’ın her parçasında tezahür eder,
en minik parçalarda bile.
Mesela, varolan her şey beş dünyaya bölünmüştür, ya da Sefirot’a: Keter, Hohma,
Bina, Tiferet ve Malkut. Her farklı dünya, içinde en önemsiz nesnenin bile beş Sefirot’a
bölündüğü, beş Sefirot’tan oluşur.
Daha önce bahsedildiği gibi, dünyamızda dört seviye vardır: cansız, bitkisel, canlı
(hayvansal) ve insan. Bunlar Sefirot Malkut, Tiferet, Bina, Hohma ve onların kökü
Keter’e tekabül eder.

Ek olarak, cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyelerinin her parçası arzunun
büyüklüğüne göre dört alt-seviyeye bölünür (cansız, bitkisel, canlı ve insan).
Dolayısıyla, bir insan arzusu da dört seviyeden oluşur: her bir seviyenin merkezinde
ruhun noktasıyla birlikte cansız, bitkisel, canlı ve insan.
Ancak, kişi tüm varoluşun yöneticisi olarak (Yaratan’ı hissetmediğinden dolayı hak
ettiği saygı ve korkuyu duymadan) Yaratan’a doğru özel bir tutum olmadan manevi
yasaları yerine getirse bile, eğer kişi sadece kendi için haz almak istiyorsa, ancak
özgecillik için bir eğilim arzuluyorsa, bu, kalpteki noktanın gelişmeye başlaması ve
hissedilmesi için yeterlidir.
Kabala’yı ve onun manevi yasaları yerine getirme yöntemini bu kadar şaşırtıcı yapan
da budur. Dolayısıyla, manevi büyümenin egoist amacına rağmen, Kabala çalışmak ve
prensiplerini yerine getirmek, sadece ilk cansız seviyeye bile olsa, öğrenciyi aşamalı
olarak yükseltip arındırır.
Maneviyatı fizikselliğin üzerine çıkardığımız ve özgecilliği arzuladığımız boyuta göre,
arzularımızı değiştiririz, böylece bu ilk seviyenin bütün yapısını inşa ederiz. Ondan
sonra ruh yükselir ve Assiya dünyasının Sefira Malkut’u ile giyinir ve kişinin tüm bedeni
o seviyede tekabül eden Işığı (haz) hisseder. Bu Işık daha yüksek seviyelere doğru
ilerlemeye yardım eder.
Tıpkı ruhun noktasının Nefeş seviyesinin Işığı manevi doğumda kalbimizde varolduğu
gibi, daha yüksek bir seviye olan Assiya’nın Ruah seviyesi de Assiya’nın ortaya çıkan
tüm Nefeş seviyesinde varolur.
Aynısı her seviyede meydana gelir: bir seviyede tamamen uzmanlaştıktan sonra, kişi
bir sonraki, daha yüksek seviyenin noktasına yükselir. En yüksek seviyeye kadar, alçak
ve yüksek seviyeler arasındaki tek bağlantı budur. Bu nokta aracılığıyla kişi Yaratan’a
doğru ilerleyebilir.

Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 13.06.19, 11:25
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Assiya dünyasının Nefeş Işığı’ndan, “Assiya dünyasının cansız seviyesinin Işığı” olarak
bahsedilir çünkü bu ışık bedenin ıslah edilmiş cansız bölümüne tekabül eder. Böyle bir
kişinin manevi dünyadaki eylemleri, fiziksel dünyadaki cansız doğanın eylemlerine benzer. Her iki durumda da, ferdi hareket yoktur ve kişi sadece tüm cansız nesne ve
arzuların ortak kütlesini içeren genel harekete dâhildir.
613 manevi yasaya uygun olarak, Assiya dünyasının Nefeş’i denilen nesne insan
bedeninin 613 organına benzeyen ayrı ayrı elementler içerir. Her biri, Yaratan’ın Işığını
kendine özgü algılar (haz). Ancak, parçalar arasındaki farklar göze çarpmayacak
şekildedir ve Kabalist sadece Işığın tüm parçalara eşit dağılan genel etkisini algılar. En
yüksekten (AK’ın Keter’i) en alçağa kadar (Assiya’nın Malkut’u) Sefirot’lar arasında
fark olmamasına rağmen, Işığı alan kişiye göre böyle bir fark mevcuttur.
Sefirot’lar kaplara bölünmüştür ve Işık onları doldurur. Işık, Yaratan’ın Kendisi’nden
yayılır. Kaplara aynı zamanda Sefirot Keter, Hohma, Bina, Tiferet ve Malkut da denilir.
Son üç dünya olan Beria, Yetzira ve Assiya’da, bu kaplar, alıcıya giden Işığın tam
miktarını ölçen ve engelleyen filtrelerden oluşur.
Bu yolla, herkes ruhunun manevi gelişim seviyesine tamı tamına tekabül eden miktarı
alır. İçlerindeki Işığın homojen olmasına rağmen, alıcı açısından baktığımızda,
Işıklardan NRNHY olarak bahsederiz, çünkü Işık filtrelerin (kapların) özelliklerine göre
bölünmüştür.
Malkut en yoğun filtredir. Ondan alınan Işık küçüktür ve bedenin sadece Cansız kısmını
düzeltir, dolayısıyla, ona “Nefeş Işığı” denir.
Tiferet, Malkut’tan daha saydam bir filtredir; dolayısıyla, Yaratan’dan bize geçirdiği Işık
miktarı bedenin Bitkisel kısmını arındırmayı hedefler. Nefeş Işığı’ndan daha yoğundur
ve Ruah olarak adlandırılır.
Bina, Tiferet’ten daha saydamdır. Yaratan’ın Işığı’nı bedenin Canlı kısmını ıslah etmek
için geçirir ve Neşama olarak adlandırılır.
Hohma en saydam filtredir. Işığı, İnsan seviyesindeki arzuları yükseltmek için geçirir.
“Hayâ Işığı” olarak adlandırılır ve gücü sınırsızdır.
Daha önce belirtildiği gibi, (Kabala’nın yardımıyla) hali hazırda Nefeş seviyesini
edindiysek, bir sonraki seviye olan Ruah’ın noktası zaten içimizde mevcuttur. Manevi
yasaları gerçekleştirmek için Kabala yöntemini uygulamaya devam edersek, haz alma
arzusunun Bitkisel seviyesini ediniriz ki, bu da yükselir ve Assiya’nın Sefira Tiferet’ini
giydirir. Bu, bedenin Bitkisel seviyesine tekabül eden, daha güçlü bir Işık sağlar –
Ruah.
Tıpkı cansızlara kıyasla dünyamızdaki bitkilerin kendilerine mahsus hareket yetenekleri
olduğu gibi, manevi gelişimin başında olan bir kişi de manevi hareketlerin ve güçlerin
uyanışını deneyimler. Aynı zamanda, kişi Ruah seviyesini tamamıyla edinirken, bir
sonraki seviye olan Neşama’nın noktası o kişinin içinde zaten mevcut olur.
Kabala’nın gizemlerini çalışırken, kişi arzusundaki canlı seviyeyi arındırır. Tüm kabı inşa
ederken, kişi yükselir ve Assiya’nın Sefira Bina’sını giydirir ve ondan Neşama Işığı alır.
Bu durumda, bedenin arınmış canlı kısmından dolayı, kişiye “saf hayvan” (arınmış
hayvan) denilir.
Tıpkı bir hayvan gibi, böyle bir kişi 613 arzunun her biri için ayrı ayrı his edinir, çünkü
tıpkı dünyamızdaki bir hayvan gibi, o kişi her hareketi kişisel olarak yapar. Böyle bir
kişinin aldığı Işık, dünyamızdaki hayvanların bitkilerden farkı kadar, farklı olur.
613 arzunun (kabın parçaları) tamamen üstesinden gelerek ve 613 parçanın her biri
için özel bir haz Işığı alarak, kişi kendi üzerinde çalışmaya devam eder. Aynı Işık,
Neşama kabı tamamen inşa edildikten sonra ortaya çıkan noktadan doğan arzunun
insan kısmını arındırmak için de kullanılır.
Bir kez, insan seviyesine tekabül eden arzunun yaratılışı tamamlandı mı, başka
insanların duygularını hissetme ve düşüncelerini bilme yeteneğini edinebiliriz. Alınan
Işık (haz), bir önceki seviyeninkinden farklıdır, tıpkı dünyamızda bir insanın bir
hayvandan farklı olduğu gibi.
Ancak, bu beş seviye sadece Assiya dünyasının NRNHY’nin hazlarıdır, yani Nefeş.
Bunun içinde Ruah bile yoktur, çünkü Ruah, Yetzira dünyasındaki Işık’tır, Neşama-
Beria dünyasında, Hayâ-Atzilut dünyasında ve Yehida-Adam Kadmon dünyasındadır.

Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 13.06.19, 11:26
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bununla birlikte, bütünde mevcut olan, bütünün her parçasında da mevcuttur, yani
kendine özgü parçalarda. Diğer bir deyişle, bu beş tür Işık, Nefeş’in en küçük, cansız
seviyesinde bile olsa Assiya dünyasında mevcutlar.
Yetzira, dünyasında bu beş tür Işık, Ruah’ın genel seviyesinde mevcuttur. Beria
dünyasında, Neşama seviyesinin NRNHY’sidir; Atzilut dünyasında, Hayâ seviyesinin
NRNHY’sidir; ve Adam Kadmon dünyasında Yehida seviyesinin NRNHY’sidir. Dünyalar
arasındaki fark, Assiya dünyasındaki NRNHY seviyelerinin farkı gibidir.
Öyleyse, her şey Üst Dünyaları edinmek isteyenlerin ve dolayısıyla manevi özelliklerini
dünyaların özelliklerine eşitleyenlerin manevi seviyelerine bağlıdır. Sonuç olarak, onlar
dünyaların ayrılmaz parçası haline gelirler, ki bu da neden tüm dünyaların yaratıldığını
ve neden onlara ihtiyacımız olduğunu açıklar.
Gerçekten de, her dünyanın NRNHY seviyelerinden sürekli yükselmeseydik, Yaratan’ı
edinemezdik. Belli bir seviyeyi edinerek, Işığı (haz) hissederiz ve bu bize, Yaratılışın
amacına – Yaratan’a eşitlik ve tutunma – ulaşana dek egoist haz alma arzusunu
kökünden söküp atmaya devam etmede yardım eder.
NRNHY’nin, tüm Yaratılışın beş parçaya bölünüşünü teşkil ettiğini anlamak önemlidir.
Genel sistemde fonksiyon gösteren aynı zamanda onun en minik parçasında da
fonksiyon gösterir. Dolayısıyla, Assiya dünyasının en alt seviyesi bile onu oluşturan beş
elementten, ayrı ayrı NRNHY’den oluşur. Bunun sebebi, her bölünemeyecek kadar
küçük arzunun bile beş parçadan oluşmasıdır: Keter (Yaratan’ın temsilcisi), Hohma,
Bina, Tiferet ve Malkut (Yaratılışın kendi dört seviyesi). Ek olarak, arzuya yol gösteren
haz da beş tür NRNHY Işığı’ndan oluşmaktadır.
Şöyle devam eder, Assiya dünyasının manevi olarak cansız seviyesinin Işığına bile, bu
dört tür edinim olmadan ulaşılamaz. Hiç kimse, insanların ve Yaratan’ın iyiliği için
düşünce aracılığıyla, Kabala çalışmaktan ve manevi yasaları uygulamaktan
alıkonulamaz. Ayrıca, hiç kimse Ruah seviyesini ya da Neşama seviyesini Kabala’nın
gizemlerini çalışmadan edinemez.
Neslimiz hala karanlığa dalmış durumdadır. Ancak bunun sebebi, açıkçası, inancın azalmasıdır ve özellikle bilgelerin ilimlerine olan inancın azalması. Bu düşüşün en açık
örneği gerçekleşmiş tanımlarla dolu olan Kabala kitaplarıdır.
Dolayısıyla, Zohar Kitabı üzerine tam bir tefsir ihtiyacı doğdu, bizi Kabala’yı yanlış
yorumlamaktan kurtaracak bir çalışma. Bu tefsire Sulam (Merdiven) denilir, çünkü
öğrencilerin basamakları aşama aşama çıkıp manevi yüksekliklere ulaşmalarına yardım
eder. Her şey kişinin dünyaların yaratılışının derinliklerini edinme arzusuna ve onların
içindeki yerine bağlıdır.
Kabala’nın amacı bir kısa hikâye ile örneklenebilir:
Uzak bir Krallıktaki bir tebaa kanunları çiğnedi ve Kralın emriyle memleketten sürgün
edildi. Arkadaşlarından, ailesinden ve tüm sevdiklerinden ayrıldı. Başlangıçta, yeni
yerinde çok üzgündü, ancak yavaş yavaş, hayattaki her şeyde olduğu gibi, yeni evine
alıştı ve nerede doğduğunu ve bir zamanlar nasıl yaşadığını tamamen unuttu. Ne
sürgüne gönderildiğini ne de başka bir yerde yaşamış olduğunu hatırlıyordu. Yeni bir
ev yaptı, yeni arkadaşlar edindi ve bir hayat kurdu. Bir gün, kendi memleketinin
Krallığıyla ilgili bir kitap buldu. Memleketinin nerede olduğunu ve orada ne kadar
harika bir yaşantısı olduğunu hatırladı. Kitabı dikkatle düşündüğünde neden sürgün
edildiğini ve oraya nasıl döneceğini kavradı.
Krallık, Büyük Kralın yasalarını uygulayanlar için her şeyin iyi olduğu, manevi dünyadır.
Sürgün yeri ise bizim dünyamızdır. Herkesin onun aracılığıyla unutulmuş olanı
hatırlayacağı, ruhunun anavatanını bulacağı, neden kovulduğunu anlayacağı ve
sonunda başlangıç yerine döneceği, kitap Zohar’dır!
Peki eğer, Zohar, ruhların dünyasını ve Yaratan’ı görüp hissetmekte, Üst Dünyaları
edinmemizde bize yardım edebilecek kadar önemliyse, yazıldığından bu yana Ari’nin
Kabalistik yöntemi ortaya çıkana dek, neden bu kadar uzun senelerce gizlenmişti?
Bu sorunun cevabı Kabala’da bulunur: 6000 yıllık mevcudiyetinde, dünya, Yaratan’ın
etkisinin gösterildiği Keter ve diğer Sefirot’un üç gruba bölündüğü, on Sefirot olarak
inşa edildi (Şekil 3’ü görün).

Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 13.06.19, 11:28
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 29.04.18
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 901
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

• Baş: Hohma, Bina, Daat;
• Orta: Hesed, Gevura, Tiferet;
• Son: Netzah, Hod, Yesod.
6000 yıl da ayrıca üç kısma ayrılır:
• 2000 yıl – karanlık;
• 2000 yıl – hazırlık dönemi;
• 2000 yıl – Mesih’in (Kurtarıcı) günleri.


İlk 2000 yıl baştan söz eder, yani bu dönem küçük Işığı (Nefeş) alır çünkü Sefirot
kendisini dolduran Yaratan’ın Işığına tersten bağlıdır. Küçük bir Işık’la doldurulmalarına
rağmen, İlk grup (yüksek Sefirot) ilk belirir: Hohma, Bina, Daat. Bu ilk 2000 yıl
“karanlık dönemi” olarak adlandırılır.
İkinci grup Sefirot’un (Hesed, Gevura, Tiferet) geliştiği, ikinci 2000 yıllık dönemde, ilk
Sefirot grubunu dolduran Nefeş Işığı ikinciye iner ve Ruah Işığı ilk grubu doldurur.
Karanlık dönemini izleyen bu 2000 yıllık dönem “Tora dönemi” olarak adlandırılır.

Üçüncü Sefirot grubu, Netzah, Hod, ve Yesod son 2000 yılı alır. Nefeş Işığı, ikinci
gruptan buraya iner, Ruah Işığı ilk gruptan ikinci gruba iner, ve Neşama Işığı ilk gruba
girer.
Tüm Kabala ilmi, özellikle Zohar, üçüncü grup ortaya çıkana dek gizlenmişti. Ari bize
Zohar’ı ifşa etti ve onun tefsirleri bize manevi dünyayı edinmemizin yolunu gösterdi.
Ari bu dönemin sonundan önce öldü, yani tüm Işık üçüncü gruba girmeden önce.
Dolayısıyla o dönemde, özünü dünyaya ifşa etmeden, sadece belirli ruhlar Kabala
çalışabiliyordu. Bugün, üçüncü dönemin sonuna yaklaşırken, Zohar’ın kapsamlı tefsiri
Sulam’ı (Merdiven), ve Talmud Eser Sefirot (On Sefirot’un İncelenmesi) başlıklı
sistematik Kabala ders kitabını anlamaya hazırız.
İlk ve ikinci 2000 yıllık dönemde yaşayan ruhlar son derece yüceltilmiş ve üst Sefirot’a
(Hohma, Bina, ve Daat; Netzah, Gevura, ve Hod) tekabül etmelerine rağmen,
dünyamıza henüz ulaşmadığından uygun Işığı alamamışlardır. Dünyamızdaki olayların
da kanıtladığı gibi, şimdi en alt ruhlar dünyamıza iniyorlar, ancak yapıyı tamamlayan
bu ruhlardır. Üst Işık, dünyamızdan çoktan Üst Dünyalara yükselmiş, Işığı Saran Işık
olarak bize ulaşan üst ruhlara girer.
İlk nesillerin ruhları nitelik olarak bizimkileri geçmesine rağmen, arı ruhlar ilk önce
bizim dünyamızda ortaya çıkacağından, Kabala ilminin içsel gizli kısmı (diğer ilimler
gibi), Işığın yoğunluğuna bağlı olduğundan, sadece son nesilde ifşa ediliyor.
Ruhlar ne kadar alt seviyede olursa, ifşa olunan ve dünyamıza giren Işık o kadar
büyüktür. Bunun sebebi, düşük Işığın Üst Sefirot’tan (ya da ruhlar) alta inebilmesidir
ve Üst Işık, Üst Sefirot’ta (ruhlarda) boşalan yerlere girer.
Islahın gerçekleşmesi Sefirot’a (ruhlara) ve zihinsel riayet (niyet) de ruhlara giren
Işığa işaret eder. Aynı ters bağlılık Sefirot (ruhlar) ve Işık arasında da mevcuttur:
Yaratılış, alt Işıklarla doldurulmuş, Üst Sefirot ile başlar ve Üst Işıkla doldurulmuş alt
Sefirot’la (ruhlar) sona erer. Öyleyse, Üst Işığı açığa çıkaran alt ruhlardır, ancak sadece
doğru Kabala çalışmasıyla ilgilenirlerse.
Zohar’ı incelemek ve Kabala’nın kendisini çalışmak, tüm dünyanın ıslahında ve katıksız
huzur ve mutluluğun gerçekleştirilmesinde bir başlangıç noktasıdır.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
giriş, kabala, zohar


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
On Serfiot'un incelemesine girişten Naim Kabala 1 13.06.19 11:31
Zohar'a Sonsöz'den (2) Naim Kabala 2 13.06.19 11:15
Zohar'a Sonsöz'den Naim Kabala 2 13.06.19 11:07


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:07.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147